Ön Söz Toplumun Keşfi nin (The Discovery of Society) ana teması, algıladığımız sıradan insan dünyasının sırlarının görünür olarak bulamayacağımız üzerinedir. Adını ister ideoloji koyun, ister yanılsama (illusion), reklam aldatmacası veya siyasi slogan, dünya hakkında gördüğümüz, duyduğumuz ve okuduğumuz her şey klişelerin ve çarpıtmaların filtresinden geçmiştir. Kâşiflerin görülmedik yerler ve alışılmadık insanlar aramak için rahat yuvalarını bırakıp yerküreyi gezmek zorunda olması gibi, profesyonel sosyologlar da alışılmış zihniyeti bir kenara bırakıp sosyal dünyanın gerçekten nasıl olduğunu keşfetmeye çıkanlardır. Goffman ın sahne önü gerçekliği olarak nitelendirdiği ve sahne arkasında olup biteni kaçırdığı gibi, bazen en zorlu yolculuk, kanıksanan, bakmaya alışık olunan ve nasıl olduğu bilinen kendi toplumunda yaptığı yolculuktur. Bu kitap, toplumun keşfedilmesinin hikâyesidir. Macera iki yüzyıldır sürüyor ve henüz bitmedi. Her ne kadar hiçbir şey keşfedilememiş gibi görünse de; tabakalaşma ve çatışma, dayanışma ve kültürel inanışların yapısı, toplumsal hareketlerde seferberlik ve bireyin kendiliğinin detaylı inşası üzerine bazı anlamlı modeller elde ettik. Fakat toplumsal gerçekliğin alanları kaymaya devam ediyor çünkü dünya iki yüzyıldır (aslında çok daha uzun zamandır) değişim hâlinde ve yaşanan en son değişikliklerde de mutlaka keşfedilecek yeni bir şeyler oluyor. Bu sekizinci basım için, günümüz bilişim teknolojisi alanına küreselleşme üzerine bir bölüm ekledik. Burada hemen yine, görünenin altındaki sosyal düzeni görmek için aldatmacayla gerçekliği birbirinden ayırmak zorundayız. Güncel küreselleşme kuramlarının önermesi, dünyanın küçüldüğünün göstergesidir. Mesajlar, neredeyse anında, her yere ulaşabildiğinden ve yeryüzünün bir yerinde yaşananlar her şeyi etkileyebilen yankılar uyandırdığından, zaman ve uzam yıkıldı. Buna rağmen, küreselleşme hakkındaki kuramlar bazı basmakalıp örneklere doğru eğilimli olmayı sürdürüyor. Kuramın bir türü aslen liberal ve piyasanın demokratikleştirme ve insan haklarıyla birlikte tüm dünyaya yayılarak faydalı olacağına inanıyor. Bunlar, önceki anlatımlarıyla 5. Bölüm de karşı- XI
XII Ön Söz laşacağımız liberal devrimcilerin daha sonraki güncel yorumlarını da içerecek. Küreselleşme kuramının ikinci tipi aslen neo-marksist. SSCB nin 1989-91 deki yıkılışından bu yana, her ne kadar Marx ismi popülerliğini yitirmiş olsa da buraya temel teşkil eden bir konuyu gözden kaçırmamak gerekiyor: Küresel dünya, büyük şirketlerin ve finansal çıkarların artık ulus devletlerin yerine geçen siyasi kontrolü aşarak her yere nüfuz etmiş bir düzeye ulaştığı, kapitalizmdir. Bu kuramın kökeni 2. Bölüm de, güncellemelerleyse 15. Bölüm de yer alıyor. Elbette, geleceğin dünyasının beraberinde devrime ve sosyalizmin oluşumuna yol açacak bir ekonomik kriz getireceğine inanan klasik Marksizm değil bu; bugünün küresel neo-marksistleri, artık devrime inanmayan karamsarlar. Bu açıdan, küreselleşme metalaştırmanın ve ötekileştirmenin egemenliğinde. Küreselleşme kuramının üçüncü bir tipi postmodernizme dayanıyor. Postmodernizm, Fransa da doğdu ve 1980 lerde popüler olup İngilizce konuşan ülkelere yayılarak üniversitelerde hem sosyoloji (özellikle Britanya da) hem de edebiyat bölümlerine (anayurdu ABD) girdi. Postmodernizm, üst anlatı nın öldüğünü iddia eder. Bununla en başta Marx ve Freud u ama aynı zamanda akıl, bilim ve ilerlemeye olan inancıyla on sekizinci yüzyıl aydınlanmasının tüm modernist projelerini kasteder. Postmodernizm, nitekim hem sağ hem sol hem Marksist hem liberal ütopyaları aynı biçimde hayal kırıklığına uğratmıştır. Yine de, Toplumun Keşfi bakış açısından postmodernizm tuhaf biçimde tek taraflıdır. Saldırdığı Aydınlanma düşünürleri sosyolojik çok yönlülüğe giden yolun en başında I. Bölüm de ele alınanlardır. Hem postmodernizmi yaratan Fransız filozoflar hem de Amerika da edebiyat bölümlerindeki takipçileri sosyolojinin diğer kollarından, hepsinden öte Weber, Durkheim ve sembolik etkileşimcilikten gelen düşünce ekollerinden önemli oranda bihaberler. Marx öldüyse, tarihi değişimi tahlil etmenin bir yolu kalmamıştır diye düşünüyor gibiler. Oysa Marx, bir ekonomik mekanizmaya fazla güvenmiş olsa da Weber in yolundan gidenler buna rağmen ekonomi piyasası, devletlerin ve toplumsal hareketlerin siyasi dinamikleri ile grupların kültürel kimliklerinin üç boyutundan tüm dönemleri kaplayacak bir tarih açıklaması kurmak için hatırı sayılır oranda içgörü çıkarmışlardır. Kökü felsefe olan postmodernizm, her şeyden önce bir epistemoloji, bir bilgi kuramıdır. Bir dil oyunları çeşitliliği içinde yaşadığımızı savunur; doğru yoktur, doğruya doğru bir ilerleyiş de yoktur, sadece rekabet eden perspektifler vardır. Postmodernlerin açısından küreselleşme ve internet durumu daha da kötüleştirir sadece. Elektronik dosyalar kopyalanabilir, tekrar kopyalanabilir ve her yere dağıtılabilir; hangisinin orijinal hangisinin yalnızca kopyası, bir gölge, taklidin taklidi olduğunu kim söyleyebilir? Muhtemelen, arkasında hiçbir gerçeklik olmayan bir yüzeyde yaşamaya mahkûm edilmişiz. Postmodernist küreselleşme bu zayıf perspektifleri sonsuzluğa çoğaltır. Fakat sosyoloji olan bitenin daha sağlam bir kavrayışını bulur. Fikirlerin toplum yapısı ilk olarak sosyolojide geliştirilmiştir ve hem fikirlerin nasıl bir grup üyeliği aidiyeti olabildiğini vurgulayan Durkheim ekolündekiler hem de bireysel zihinlerin nasıl sosyal sohbetlerin içselleştirilmesiyle yaratıldığının altını çizen sembolik etkileşimciler bunun nasılını bize anlatırlar. Algılanan gerçekliğin toplumsal inşasıyla ilgili endişe uyandırıcı bir durum yoktur: İnsan toplumları binlerce yıldır bu şekilde
Ön Söz XIII işler. Sosyal inşacılık; devletlerin, ekonomilerin, toplumsal hareketlerin ve sosyal grupların varlığıyla uyumsuz değildir ve baskın fikirler hep belli gruplara demir atmış olanlardır, soyutlanmış ve serbest bireylere değil. Yakın zamanda insanların çağdaş iletişim teknolojilerini (internet, cep telefonları, müzik yayınlayan taşınabilir aletler, mesaj, resim) nasıl kullandıklarını araştıran sosyologlar, çoklu gerçeklik üretmek için değil de kültürel açıdan kendileri gibi insanlarla sosyal bağlarını geliştirmek için bunlara başvuran insanların çokluğu karşısında şaşırdılar. Kısacası, küreselleşme yeni bir şeyler (özellikle yeni teknolojiler) ile eski bazı toplumsal davranış kalıplarını birleştiriyor. Sosyologların sınıf, iktidar ve statü üzerine edindikleri bilgiler geçerliliğini yitirmiyor, sadece yeni bir biçime bürünüyor. Sosyoloji geleneğinin bugünün küreselleşmesi üzerine neler ortaya koyduğu, 15. Bölüm ün konusu. Burada yine önceki toplum kuramı, yeni içgörülere ve yeni araştırma sahalarına doğru ilerlememize yardımcı oluyor. Toplumun keşfi sürüyor. Eskisi gibi umudumuz, okurların, geçmiş kâşiflerin hayatlarının anlamını yakalayarak geleceğin keşfinde bir sonraki aşamaya katılacağı yönünde. Son olarak, Toplumun Keşfi nin (The Discovery of Society) önceki baskılarını kullanmış ve yıllar boyu yaptıkları önerilerle kitabı ders kullanımı için güçlendirmiş olan çok sayıdaki öğretim elemanına teşekkür etmek istiyoruz. Burada, yedinci baskıyı inceleyerek yorumlarıyla metnin revizyonu yolundaki çabalarımıza yön vermemize yardımcı olanlara, Robert E. Wood (Rutgers Üniversitesi), William Holt (Connecticut Üniversitesi), Douglas Smith (Batı Kentucky Üniversitesi) ve Susan Bleiberg Seperson (Dowling College) dâhil, özel teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Çeviri Editörü Ön Sözü Randall Collins ve Micheal Makowsky'nin kaleme aldığı ve McGrawHill Yayınevi tarafından ilk kez 1972 yılında basılan; o tarihten bu yana geliştirilerek sekizinci basımı 2010 da yayımlanan bu kitabın içeriği yıllarla zenginleşerek günümüz kuramcılarına kadar ulaşmıştır. Kitap, genel olarak sosyal bilimlerin, özellikle de sosyolojinin klasik ve modern kuram ve kuramcılarını çağından koparmadan, anlaşılır bir sadelikle sunmaktadır. Bu nedenle, lisans ve lisansüstü çalışmalarda öğrencilere rahatlıkla okutulabilecek olan bu eser, bu alanda yazılan diğer eserlere kıyasla heyecanla izlenebilecek kısa, kapsamlı ve günümüze kadar sosyolojik düşünceyi içeren bir kitap özelliğindedir. Toplumun Keşfi nin sekizinci basımı, bir kuram eseri olmaktan öte toplum düşüncesinin ortaya çıkışının kökenlerini anlatmaktadır. Bu anlatım yaşamlarının her hangi bir anında sosyolojinin kökenleri konusunda fikir sahibi olmak isteyenlerin yanı sıra lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde de rahatlıkla temel kitap ya da kaynak kitap olarak sunulabilecek bir eserdir. Eser sahiplerinin de belirttiği gibi, sosyoloji göründüğü kadar kolay olmayan bir bilim alanıdır. Özellikle sosyal dünya bir gerçeklik olmasına rağmen çoğumuz bu gerçekliği yaşarken içinde yaşadığımız toplumu ya da kurallarını sorgulamadan, neyin gerçek neyin yanılsama olduğunun ayırdına varmadan gündelik yaşamımızı sürdürüyoruz. Bu süreçte toplum üzerine çalışan ve bize yol gösteren düşünürlerin kuramlarını ya da çıkarımlarını anlamak her alanda çalışanların toplumu anlama ve sosyoloji öğrenme sürecinde oldukça büyük önem taşıyor. Bu eserde Collins ve Makowsky, toplum teorilerini ve sosyal bilimlerin yanı sıra sosyoloji geleneğini oluşturan ve hâlen de şekillendirmeye devam eden sosyal düşünürlerin yaşadıkları dönemi, yaşamlarını ve toplumla ilgili çıkarımlarını farklı bir anlatım ve okuru içine çeken bir dille bizlere sunmaktadırlar. Sosyal düşünceye katkıdan bulunan büyük düşünürlerin yaşam öyküleri ile kavramsal ayrıntılarını bir halı gibi dokuyan Collins ve Makowsky, on dokuzuncu yüzyıldan günümüze ayrıntılı bir şekilde yoğunlaşırken yirmi birinci yüzyılın ilk on yılını da kitaba ekleyerek zenginleştirmişlerdir. Öykü tadında hazırlanan bu kitap anlaşılabilir, ulaşılabilir ve heyecan verici olup sosyolojinin klasik ve çağdaş dönem kuramlarını içermektedir. Bu özelliği nedeniyle sosyolojinin kuram derslerinde ana ders kitabı olarak kullanılabilir. Ayrıca, sosyal düşünce tarihi,
sosyoloji tarihi ve sosyolojiye giriş derslerinde hem ana hem de yardımcı kitap olarak tavsiye edilebileceği gibi on dokuzcu ve yirminci yüzyılı anlamak isteyen özgür okuyucular için de iyi bir kaynak kitap olabilir. 1980 li yıllarda Durham Üniversitenin kitabevinde dolaşırken gördüğüm ve yıllarca elimin altında bulundurduğum The Discovery of Society (Toplumun Keşfi) kitabını öncelikle destek kitabı olarak kendim için, sonra da 1995 yılından bu yana lisans, yüksek lisans ve doktora derslerinde kullandım. Bu kitap öğrencilerime tavsiye ettiğim bir referans kitabıydı. Birkaç yıl önce, Muğla Üniversitesi sosyoloji bölümünde doktora yapan ve kuram dersini birlikte sürdürdüğümüz bir grup öğrenci bu kitabı Türkçeye kazandırma düşüncesine heyecanla katılıp tercümede destek oldular. Onların heyecan verici bu düşüncesiyle başlayan süreçte Nobel Akademik Yayıncılığın sabırlı bekleyişleriyle kitabı Türkçeye kazandırmanın keyfini yaşıyoruz. Bu kitap 200 yıldır keşfedilmeye çalışan ve henüz tamamlanmamış olan uzun yolculuğun hikâyesidir. Bu hikâyeye bir yerde sosyal gerçekliği keşfetmek demek de yerinde olabilir. Bu iki yüz yıllık sürecin henüz bitmemesi ve geçmişte toplumu anlamaya çalışanların düşüncelerinin bize ışık tutup gelecek için yeni gerçekliklere doğru yönelmek ancak yeni kâşiflerin bugünü ve dünü keşfetmeleriyle mümkün. Okurun bu kitapta günümüz sosyal düşüncesinin nasıl bir süreçten geçtiği konusunda derinlemesine ama zevk ve heyecanla bilgi sahibi olması dileğiyle. Prof. Dr. Nurgün OKTİK İstanbul, 8 Mart 2014