Domuz Gribi. Nanoteknolojiyi Doğru anlamak KANSER SAĞLIK. Güncel Bilim ve Biyoteknoloji Haberleri. Yeni ilaçlar ve Yöntemler. Hayat Kurtaran 10 Madde



Benzer belgeler
DOMUZ GRİBİ BELİRTİLERİ VE TANISI

İNFLUENZA A H1N1 Nedir,nasıl bulaşır,tedavisi nedir? Bahçelievler Toplum Sağlığı Merkezi Aşı-Bulaşıcı Birimi Dr.Gülcan TURGUT

Hazırlayan: Fadime Kaya Acıbadem Adana Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi Hazırlanma Tarihi:

H1N1 den Korunmada Alınacak Önlemler. Pandemik H1N1 Gribi (Domuz Gribi)

İnfluenza virüsünün yol açtığı hastalıkların ve ölümlerin çoğu yıllık grip aşıları ile önlenebiliyor.

domuz gribi nerelerde görülür

KITALARARASI GRİP SALGINI. Aileniz ve sizin için önemli bilgiler

Virüs nedir? Gözle görülemeyen ancak hastalığa neden olabilen mikroplardır. Domuz gribi nedir? A (H1N1) tipi virüsten kaynaklanan, insanlarda

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

Günde bir elma doktoru evden uzak tutar.

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

Can boğazdan gelir.. Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur..

Dr. Hülya ÇAKMAK Gıda Mühendisliği Bölümü ANTİOKSİDANLAR

DOMUZ GRİBİ. Domuz gribi nedir?

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

Biyoterörizm ve Besin Güvenliğine Diyetisyen Yaklaşımı: Mevcut Hızlı Teşhis Yöntemleri

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

Vitaminlerin yararları nedendir?

Hücre zarının yapısındaki yağlardan eriyerek hücre zarından geçerler.fazlalıkları karaciğerde depo edilir.

Su Çiçeği. Suçiçeği Nedir?

Hangi vitamin hangi besinlerde var?

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

EKMEKSİZ DİYET OLUR MU? ŞİŞMANLIĞIN TEK SUÇLUSU EKMEK Mİ? Dilara Koçak Beslenme ve Diyet Uzmanı 8 Mart

Maymun Çiçek Virüsü (Monkeypox) VEYSEL TAHİROĞLU

Gen haritasının ne kadarı tamamlandı DNA'nın şimdiye kadar yüzde 99'u deşifre edildi.

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

Pandemik grip. Grip salgını (dünya grip salgını) hakkında bilmeniz gereken bilgiler.

KANSER TANIMA VE KORUNMA

GÜNLÜK OLARAK NEDEN YETERLİ MİKTARDA KALSİYUM ALMALIYIZ?

YETERLİ DENGELİ BESLENME

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

Omega 3 nedir? Balık ve balık yağları, özellikle Omega-3 yağ asitleri EPA ve DHA açısından zengin besin kaynaklarıdır.

VİRAL ENFEKSİYONLAR VE KORUNMA. Yrd. Doç. Dr. Banu KAŞKATEPE

KARACIGERINI KORU SIGORTAYI ATTIRMA!

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık

09/11/2015 BEYAZ KAN HÜCRELERİ. Lökosit ya da akyuvarlar olarak adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir.

Bugün, bu yeni H1N1 alt tipinin oluşturduğu panik, 2000 li yılların başından beri süregelen pandemi beklentisinin bir sonucudur.

TÜRKİYE DE EN FAZLA GÖRÜLEN BESLENME HATALARI

BİYOLOJİK TEHDİTLER GİRİŞ BİYOLOJİK SİLAHLARIN TARİHÇESİ BİYOLOJİK AJANLARIN SINIFLANDIRILMASI BİYOLOJİK SALDIRILAR VE KORUNMA

SÜTÜN BİLEŞİMİ ve BESİN DEĞERİ

Neden İspanyol gribi?

BİYOLOJİ DERS NOTLARI YGS-LGS YÖNETİCİ MOLEKÜLLER

Pazardan Sofraya:Pazarlama ve Tüketim Beslenmede Balığın Yeri ve Önemi

SAĞLIKLI YAŞAM VE EGZERSĐZ. Prof. Dr. Erdal ZORBA

DERS X Küresel Sağlık Sorunları

Kilo verme niyetiyle diyet tedavisinin uygulanamayacağı durumlar nelerdir? -Hamilelik. -Emziklik. -Zeka geriliği. -Ağır psikolojik bozukluklar

HİJYEN VE SANİTASYON

Dünyada ve Türkiye de İnfluenza Epidemiyolojisi. Dr. Nurbanu Sezak Atatürk EAH Enfeksiyon Hst. ve Kln. Mikrobiyoloji Kliniği Kasım 2015

Ebola virüsü İstanbul'a geldi!

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ

H1N1* Gribi (Domuz gribi) nedir?

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

KALP DAMAR SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI RİSKLERİNDEN KORUNMA

Su / Hasta Değil Susuzsunuz adlı kitapta suyun önemi anlatılıyor ve yazara göre vücudumuz tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyuyor.

ADIM ADIM YGS-LYS 55. ADIM CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-15 VİRÜSLER

Küreselleşmede Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolü

BESLENME İLKELERİ BESLEME, BESİN ÖĞESİ VE SAĞLIK

9. Sigarayı bırakma zamanı

TROMBOSİTOPENİ KONTROLÜ


tabip tarafından yazıldı. Perşembe, 21 Aralık :12 - Son Güncelleme Perşembe, 28 Aralık :58

Sağlıklı besleniyoruz Sağlıkla büyüyoruz. Diyetisyen Serap Orak Tufan

Dünya da ve Türkiye de. İnfluenza Salgınları. Dr. Alpay Azap Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hst AD

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

CANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER

INFLUENZA. Dr Neşe DEMİRTÜRK. Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları AD

Yeterli ve Dengeli Beslen!

Kanserin sebebi, belirtileri, tedavi ve korunma yöntemleri...

BIR GRİP SEZONUNUN BAŞıNDA İLK OLGULARıN İRDELENMESİ

VERİLERLE TÜRKİYE ve DÜNYADA DİYABET. YARD.DOÇ.DR. GÜLHAN COŞANSU İstanbul Üniversitesi Diyabet Hemşireliği Derneği


Domuz Gribi (H1N1v) Dr. A.Arzu Sayıner Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji AD

DOMUZ GRİBİ ve Kuş Gribi

Kan Kanserleri (Lösemiler)

GİRİŞ. Sağlıklı Beslenme ve Vücudumuzun Sağlıklı Beslenme Piramidi. Ana Gıda Grupları

H1N1 KÜRESEL GRĠP SALGINI (Pandemi) SAĞLIK BAKANLIĞI PANDEMĠ KOORDĠNASYON BĠRĠMĠ 05 ARALIK 2009

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı?

GRİP PENDİK SAĞLIK GRUP BAŞKANLIĞI 2014

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

Canlının yapısında bulunan organik molekül grupları; o Karbonhidratlar o Yağlar o Proteinler o Enzimler o Vitaminler o Nükleik asitler ve o ATP

Op Dr Aybala AKIL. ACIBADEM Bodrum Hastanesi

Prof. Dr. Sedat BOYACIOĞLU

Bitkisel Üretimde Genetiği Değiştirilmiş Ürünler: Efsaneler ve Gerçekler

OKUL ÇAĞINDA BESLENME

Kış Aylarında Nasıl Beslenmeliyiz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

F. İpek Marangoz Belgin Rodoplu Neslihan Kaya Jale Albayrak

İNFLUENZA AŞISI:İŞE YARAMADI MI?

ORMANCILIK İŞ BİLGİSİ. Hazırlayan Doç. Dr. Habip EROĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi

GRİP İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBESİ 2008

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

SAĞLIK SEKTÖRÜ RAPORU

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ MESLEKİ TEHLİKE ve RİSKLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

SAĞLIKLI BESLENME. AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Sağlıklı Yaşam Merkezi Dyt. Melda KANGALGİL

Transkript:

Sayı 1 Mart 2010 BİnoM Biyo ve Nano Teknoloji(BİNOTEK) Kulübü Bilim Sağlık ve Teknoloji Dergisi Domuz Gribi Nanoteknolojiyi Doğru anlamak KANSER Yeni ilaçlar ve Yöntemler SAĞLIK Hayat Kurtaran 10 Madde Güncel Bilim ve Biyoteknoloji Haberleri

BİnoM Biyo ve Nano Teknoloji(BİNOTEK) Kulübü Bilim Sağlık ve Teknoloji Dergisi Değerli okurlarımız, BİNOTEK Yayın Ekibi olarak dergimizin 1. sayısının sizlere ulaşmasının mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. BİNOTEK Kulübü nün kuruluş amacı doğrultusunda Yetişen biz gençlerin, kabiliyetlerini ve eğilimlerini bilimsel araştırma alanlarına yöneltmek, bu konuda çalışma hevesini gençlik arasında yaymak ve en genel anlamda bilimsel çalışmaları sizlere tanıtmak, yeni buluşları sizlerle paylaşmak ve doğru bilgileri verebilmek amacıyla yayınlar yapmak ilkesini benimseyen bizler görevimizin bilincinde olarak sizlere her ay dergi hazırlamaya çalışıyoruz. Binotek Kulübü Yayın Birimi olarak başladığımız bu uzun ve zahmetli yolda aramıza yeni katılan arkadalarımızdan aldığımız enerji ve akademik danışmanlarımızdan aldığımız destek sonucunda yeni ve sürekli bir dergi hazırlamaya karar verdik. BİNOM ismi verdiğimiz dergimizde, bültenden farklı olarak getirdiğimiz bir kaç değişikliği de sizlerle paylaşmak isterim: Güncel haberler ve konular hakkında geniş bilgilendirme, İçerik tasarımı yeniden düzenleme, Okurlarımızın bize yolladığı bilimsel yazıları yayınlama, Ve son olarak bundan sonraki bültenlerimizde, üniversitemizde biyoloji, biyoteknoloji ve moleküler biyoloji alanında çıkan makaleleri özet bir şekilde sizlerle paylaşma kararı alındı. Getirdiğimiz bu yenilikler ve sizlerin de desteğiyle daha kaliteli yayın ilkemizi geliştirmeyi hedefliyoruz Hızla gelişen ve büyüyen BİNOTEK ailesine katılımlarınızı ve desteklerinizi bekliyoruz. Yayın Kurulu üyelerine, BİNOTEK üyelerine ve emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Mart ayı 1. sayımızda ana tema olarak Domuz Gribi konusunu ele aldık. Domuz gribi hakkında detaylı olarak bilgilendirmenin yanında Dünya daki ve Türkiye deki verileriyle de domuz gribi salgınının boyutlarını sizlerle paylaşmak istedik. Yayın Birimi Başkanlığı Burak Yener Tutku Özarpacı Grafik Tasarım-Uygulama Haluk Emre Göktürk Burak Yener Yayın Ekibi - Yazı ve Araştırma Mehtap Aydın Melike Tekman Süleyman Demirhan Çiğdem Dündar Mustafa Korkutata Sude Ertem Müge Çataloğlu Duygu Kırkık Rukiye Duran Elif Candan Merve Selçuk Kübra Kılıç BİNOTEK Kulübü Fatih Üniversitesi BİNOTEK Yayın Ekibi olarak siz sevgili okurlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyor, 2. sayımızda tekrar buluşmak ümidiyle esenlikler diliyorum. Burak Yener

RNA AĞI CANLI BAKTERİ HÜCRESİNDE İLK KEZ GÖRÜNTÜLENDİ RNA Ribonükleik asit veya RNA bir nükleik asittir, nükleotitlerden oluşan bir polimerdir. Her nükleotit bir azotlu baz, bir riboz şeker ve bir fosfattan oluşur. RNA pekçok önemli biyolojik rol oynar, bunların arasında DNA da taşınan genetik bilginin proteine çevirisi (translasyon) ile ilişkili çeşitli süreçlerde de yer alır. RNA tiplerinden olan mesajcı RNA, DNA daki bilgiyi protein sentez yeri olan ribozomlara taşır, ribozomal RNA ribozomun en önemli kısımlarını oluşturur, taşıyıcı RNA ise protein sentezinde kullanılmak üzere kullanılacak aminoasitlerin taşınmasında gereklidir. Ayrıca çeşitli RNA tipleri genlerin ne derece aktif olduğunu düzenlemeye yarar. RNA, DNA ya çok benzer olmakla beraber ama bazı yapısal ayrıntılarında farklılık gösterir. Hücre içinde RNA genelde tek zincirli, DNA ise genelde çift zincirlidir. RNAnükleotitleri riboz içerirler, DNA ise deoksiriboz (bir oksijeni atomu eksik olan bir riboz türü) vardır. DNA da bulunan timin bazı yerine RNA da urasil vardır ve genelde RNA daki bazlar ayrıca kimyasal modifikasyona uğrar. Bilim adamları canlı bir hücre içinde RNA ağlarını göremediklerini ancak bu yeni teknoloji sayesinde bunun mümkün olacağını ve bu çalışmada molekülün nasıl çalıştığı hakkında yeni bilgiler edinileceğini açıkladılar. Son yıllarda yeni ilaç tedavileri nedeniyle RNA ile imalat proteinleri büyük ilgi görmüştür. RNA ların saptanması ve bakteri hücrelerinin iç olayları hakkında bulunan bilgiler çok zayıftı. Canlı bir hücrenin içindeki RNA yı işaretlemek büyük bir sorundu. Boston Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümünden Doçent Natasha Broude bu sorun için bir yol bulduğunu açıkladı. Üst düzey araştırmacı olan Broude Proceedings of the National Academy of Sciences son sayısında Hücre içinde herhangi bir protein etiketlenip ne yaptığı gözlenebilir. Ancak bu RNA için çok zordur. Çünkü RNA proteinlerden ve DNA dan daha hareketlidir. diye açıklamıştır. Daha önce bilim adamları RNA etiketlemeleri için yeşil floresan proteinini (GFP) kullanmaktaydılar. Fakat daha çok proteinler (GFP) ile etiketlenirlerdi. RNA lar ise çok fazla parladıklarından dolayı Broude ilk olarak boyayı azaltmıştı. 2007 yılında; Broude ve meslektaşları, proteini inaktif eden iki parçalı küçük protein sentezleri geliştirdiler. Daha sonra küçük RNA dizilimleri ekleyerek, bütün olan protein parçalarını aldılar. RNA molekülünü oluşturdular ve parlak yeşil olanları çektiler. Böylece RNA nın hücre içindeki hareketlerini gözlemleyebildiler. Broude Bizim durumumuzda, proteinler floresan olur. Çünkü RNA lar bağlanır ve eğer RNA yoksa proteinlerde görünmez diye açıkladı. Bu yeni çalışmada; RNA sentezlerini kontrole almak için bu sistemi değiştirdiler. Bu yeni sistemle RNA lar kısa sürede görünür hale geldi. Çalışmada; Eschericha coli hücrelerini, basit bakteri modellerini ve bir nonfunctional RNA kullandılar. Bu ortak çalışmada; RNA yı ve hücre hareketlerini izlemek için Broude un meslektaşlarından Boston Üniversitesi nde biyoloji mühendisliği Doçenti Amit Meller tarafından geliştirilen; sofistike bir mikroskop ve algılama sistemi kullandılar. Meller ın sistemi; hücre içindeki RNA ları yüksek çözünürlükte görme imkânı sağladı. B r o u d e ; İ l k g ö rdüğümüz ş ey, hücrenin çevresinin çoğunlukla sınırlandırılmış RNA olmasıydı dedi. Bu da büyük olasılıkla DNA tarafından işgal edilen bakteri hücresinin ortasında daha az RNA ya erişildiğini gösteriyor. Ayrıca araştırmacılar; bu proteinlerin RNA sarmal yapılarını, DNA replikasyonlarını ve diğer önemli süreçlerinde hücre iskeleti içinde göründüğünü kaydetmişlerdir. Broude bu süreçler bakteri yaşamını bütünüyle değiştirecek olan gerekli yapı elemanlarıdır. Ama önce ihtiyacımız olan şey RNA sarmal yapılarının fonksiyonları hakkında daha fazla bilgi edinmek gerekiyor diye konuştu. Bu yeni teknoloji ile Broude ve meslektaşları; RNA ağının yerinin saptanması, RNA nın canlı bakteri hücreleri içinde başka hareketleri ve daha sonra ökaryotik hücreler içindeki hareketleri hakkında daha fazla bilgi edinmeyi amaçlıyor. Kaynak: http://www.sciencedaily.com/ releases/2009/10/091022134448.htm Çiğdem Dündar

Virtopsi... İsviçreli doktorlar, ölüm sebebini yüzde 80 e kadar belirleyebilen, aralarında optik 3D tarayıcısının bulunduğu aletler sayesinde cesedi açmadan, yılda yaklaşık 100 otopsi yapabiliyor. Berne Üniversitesinden Profesör Michael Thali ve meslektaşları, tüm ani ölümleri ya da doğal yoldan olmayan ölümleri incelemek için 2006 dan bu yana virtopsi adı verilen bir sistem geliştirdi. Thali, laboratuvarında yaptığı açıklamada, bu sistem sayesinde vücudu açmadan yaraların ve ölüm nedeninin yüzde 60-80 ini belirleyebildiklerini söyledi.bu sistemle yapılan otopsilerin avantajının, yaratılan dijital kayıtların internet aracılığıyla paylaşılabilmesi olduğunu belirten Thali, sistem sayesinde kesme olmadığı için vücuda herhangi bir zarar verilmediğini kaydetti. Yaklaşık yarım saat süren otopsi sırasında ceset bir masanın üzerine yatırılıyor ve yüzeysel tarayıcılar aracılığıyla vücut taranıyor. İki teknisyen de elde ettikleri verileri bilgisayarlar aracılığıyla değerlendiriyor. Thali, İsviçre nin başkenti Berne deki laboratuvarın, yüzeysel tarayıcının CT manyetik rezonans tarayıcı, ölüm sonrası anjiyografisi ve ölüm sonrası biyopsisiyle kullanıldığı dünya çapında tek yer olduğunu belirtti. Profesör, bu donanımın maliyetinin 1,98 milyon dolar olduğunu açıkladı. VİRTOPSİ Aralarında optik 3D tarayıcısının bulunduğu aletler sayesinde cesedi açmadan yılda yaklaşık 100 otopsi yapabiliyor. Yaklaşık yarım saat süren otopsi sırasında ceset bir masanın üzerine yatırılıyor ve yüzeysel tarayıcılar aracılığıyla vücut taranıyor. Kaynak: http://www.cnnturk.com/2009/bilim.teknoloji/bilim/11/25/kansiz.bicaksiz.otopsi.virtopsi/553134.0/index.html Tutku Özarpacı-Melike Tekman

Kanser tedavisinde altın kapsül... Türk ve Amerikalı bilim insanlarının kanserli hücreleri altın nano kapsüllerle yok etmeyi başardığı açıklandı. Proje şimdi de New York Times e konu oldu... Kanser tedavisinde önemli bir süreci başlatan bilimsel bir araştırmada iki Türk bilim adamı da var. Washington Üniversitesi nden bir ekip ile Gazi Üniversitesi nden Mustafa Selman Yavuz ve Gürer Budak, kanserli hücreyi en az zararla yok eden bir çalışmaya imza attı. İçinde ilaç molekülü bulunan altın kapsül, güdümlü olarak kanser hücresini bulmayı ve yok etmeyi başardı. Dünyada milyonlarca kişiyi tehdit eden kanserin tedavisinde yeni ve önemli bir süreç başlıyor. Bilim adamları kanserli hücreyi, en az zararla yok eden bir yöntem geliştirdi. Gazi Üniversitesi Nanotıp ve İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi nden Mustafa Selman Yavuz ve Gürer Budak ın da içinde bulunduğu projenin diğer ayağında ise Washington Üniversitesi bulunuyor. İçinde ilaç molekülü bulunan metrenin 50 milyarda biri büyüklüğündeki altın nano kapsül, kanser hücrelerini yok etmeyi başardı. Bu tedavide güdümlü olarak tam kanserli bölge hedefleniyor. Nanoteknoloji ile hazırlanan ilaçlı altın kapsüller hedeflenen hücreye kızılötesi ışınların da desteğiyle gönderiliyor. Washington Üniversitesi nden bir ekip ile Gazi Üniversitesi nden Mustafa Selman Yavuz ve Gürer Budak, kanserli hücreyi en az zararla yok eden bir çalışmaya imza attı. Bu tedavi yönteminin avantajı daha az miktarda ilaç kullanımının sağlanması ve kontrolsüz olarak ilaç salınımının önüne geçmesi. İçinde ilaç molekülü bulunan metrenin 50 milyarda biri büyüklüğündeki altın nano kapsül, kanser hücrelerini yok etmeyi başardı. Yani bu yöntem hastayı kanser ilaçlarının ağır yan etkilerinden de koruyacak nitelikte.tedavi henüz deneme aşamasında... Altın kapsüller laboratuar ortamında şimdilik başarılı sonuçlar verdi. Bir sonraki aşama canlı dokular ve hayvanlar üzerinde yapılacak deneyler olacak. Bu aşamada da başarılı olunursa çalışmalar önemli bir ivme kazanacak. Kanser tedavisinde çığır açacak bu yöntem, çok sayıda hasta için, önemli bir tedavi yöntemi olacak. Kaynak: http://www.cnnturk.com/2009/ saglik/11/23/kanserli.hucreyi.bulup.yok. eden.altin.kapsul/552811.0/index.html Tutku Özarpacı

Kanser tedavisinde dünyada bir ilk... İnsan Derisi Üretildi... Çiğdem Dündar Dünyada ilk kez, insanda görülen iki kanserin tüm genetik şifrelerinin yer aldığı haritaları çıkarıldı. English Times gazetesinin internet sitesinde yer alan araştırma haberinde, iki hastanın tümörlerinde bulunan her bir DNA mutasyonunu kataloglayan ayrıntılı genetik haritalar, son 10 yılda kanser araştırmalarında çok önemli mihenk taşı olarak nitelendirildi. Haberde, Cambridge yakınlarında Wellcome Trust Sanger Enstitüsünde Tutku Özarpacı-Mehtap Aydın Buluşun, fareler üzerinde denendiği ve başarılı olduğu kaydedilirken, özellikle büyük yanıklar sonrası acil uygulamaya imkan vereceği belirtildi. Buluşun, fareler üzerinde denendiği ve başarılı olduğu kaydedilirken, özellikle büyük yanıklar sonrası acil uygulamaya imkan vereceği belirtildi. Fransız bilim adamları, insan embriyonu kök hücreleri kullanarak, derinin üst katmanı epidermin tamamını oluşturmayı başardı. İngiliz bilim dergisi The Lancet in yeni yayınlanacak sayısında yer alan araştırmaya göre, özellikle büyük yanıklarda acil uygulama imkanı bulunacak buluşun ilk aşamasında, araştırmacılar, insan cenini kök hücrelerinden deri hücreleri (keratinosit) elde etti. Karsen Genom Projesinde görevli profesör Mike Stratton un liderliğinde yapılan araştırma sonucunda elde edilen genetik haritalar sayesinde her bir tümörün, şahsına münhasır bir biçimde tedavi edilebileceği kaydedildi. Profesör Mike Stratton, bulguların, kansere bakış açısını değiştireceğini belirtirken, bilim adamları, 2020 yılına kadar tüm kanser hastalarının tümörlerinin, bunlara neden olan genetik bozuklukları bulmak için analiz edilebileceğini ve analizlerden elde edilen bilgiyle, en çok işe yarayacak tedavilerin seçilebileceğini öngörüyorlar. Bu keratinositten daha sonra laboratuvar ortamında en üst katmanı da dahil tüm katmanlarıyla bir epiderm oluşturmayı başardı. Fransız bilim adamları, araştırmalarının bu aşamasında, bunun normal bir epiderm olduğunu teyit etmeye olanak sağlayacak dermatoloji alanında uzman bir biyoteknoloji şirketiyle işbirliği yaptı. Fransızaraştırmacılar, son aşamada da İspanyol meslektaşlarıyla fareler üzerinde emplantasyon tekniği uyguladılar ve laboratuvarda geliştirilen epiderm farelere nakledildi. Çalışmalara başkanlık eden Elde edilecek bilgilerin, kansere neden olan DNA hatalarını hedefleyecek güçlü ilaçların geliştirilmesine yol göstereceği ve hastalığın önlenebilmesinin yollarına ışık tutacağı belirtildi. Nature dergisinde yayımlanan yeni haritaların birinin, küçük hücreli akciğer kanseri hastasına, diğerinin de en öldürücü cilt kanseri türü olan melanom hastasına ait olduğu kaydedildi. Kanser hastalığının genlerle ilgili olduğu biliniyor. Sigara, radyasyon ve alkol tüketimi gibi çevresel faktörler de hücrelerin kontrol dışı büyümesine neden olan DNA hasarına yol açıyor. Kaynak: http://www.aa.com.tr/tr/kanser-tedavisinde-buyuk-adim-2.html ekibin başkanı Marc Peschanski, deriyi farelere naklettikten sonra üç ay beklediklerini ve derinin üç kere yenilendiğini, zira insan derisinin her ay kendini tamamen yenilediğini belirterek, Çalışmamızın insanlarda uygulanmasına geçmek için bir transfer teknolojisi çalışması başlatmamız gerek diye konuştu. Fransız bilim adamı, herşey yolunda giderse bu tekniğin insanlarda uygulanmasına 2011 sonunda geçilebileceğini tahmin ettiklerini belirtti. Kaynak: http://www.bilim. org/?s=haber&haberid=2144

Nanoteknolojiyi Doğru Anlayabilmek... Son zamanlarda bir nanoteknoloji furyası aldı başını gidiyor. Hemen hemen herkes bu teknolojiyi konuşuyor, bu teknolojiyi anlatıyor ve bu teknolojinin getireceği fırsatlardan bahsediyor. Açıkçası bilim dünyası ve medyası da bu beklentileri artırıcı yönde demeçler veriyor. Bu demeçler sayesinde diyebiliriz ki toplumlarda, daha şimdiden gelecekte nanoteknolojik bir devrimin olacağı kanaati oluşmuş durumdadır. Ama gerçekten bu değişim bu kadar kolay olabilecek mi? Sorusu açıkçası her zaman bir muamma. İşte bu yazı da bu konulara değinmeye ve bu konuda oluşturduğum kanaati sizler ile paylaşmaya çalışacağım. Evet, yazının başında da vurguladığım gibi herkes nanoteknolojiyi konuşuyor ve onun uygulamalarından bahsediyor. Bir çoğumuzun, az ya da çok bilgi sahibi olduğu bu teknolojiyi kısaca tanımlamak gerekirse; malzemeyi metrenin milyarda biri boyutuna indirgeyip, onun özelliklerini inceleyip tanımlamak ve bu bilgiler ile malzemeyi kontrol altına alıp ona hükmedebilme yeteneği kazanabilmektir. Esasen, bu da gösteriyor ki günümüz bilim ve teknolojisi için çok önemli bir bilimsel alanın gelişmekte olduğunu ve bilimin bilgi birikiminin doğurduğu bu alanın, gelecekte kendisinden daha çok söz ettireceğini bugünden kestirmek mümkündür. Aslında bilim bunu birçok kez yaptı. Einstein, Rutherford, Bohr ve ismini sayamayacağım diğer bilim adamlarının 1900 lü yılların başında oluşturdukları kuantum mekaniğinin kuramsal bilgileri saye sinde oluşturulan kuantum teknolojileri; televizyon, uydu, bilgisayar v.b gibi teknolojilerin gelişmesini sağladı. Aslına bakılırsa bu fizik ve elektronik bilimi için önemli bir gelişmenin Mustafa Korkutata yanında bilimsel beklentiler açısından da olumlu sonuçlanmış önemli bir gelişimdi. Öte yandan 1986 yılın da ortaya çıkmaya başlayan ve uzun süre bilim dünyasını meşgul eden üstün iletkenlik yada süper iletkenlik diye de adlandırılan ve gelişmiş ülkelerinde çok büyük kaynaklar ayırdığı bu alan, maalesef teknolojik beklentileri karşılayamamıştır. Bunun sebebi, kısaca bu alanda kuramsal olarak açıklanamamış bazı eksiklerin mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Ama elde edilen bilgi kazanımları fizik bilimi açısından önemli bir gelişimdir. Nanoteknolojinin ise bahsettiğim bu iki örnekten farklı ve önemli bir özelliği b u l u n m a k t a d ı r. Peki nedir? bu önemli özellik; Esasen bunu tanımlayabilmek için yukarda bahsettiğim bu iki teknolojik alanı iyi okuyabilmek gerekir. Gerçekten de tam anlamı ile bu iki alanı anlayabilirsek, göreceğiz ki bu gelişmeler tamamen fizik ve elektronik bilimine hitap eden teknolojik açılımlardı. Ama Bilim adamları, nanoteknolojiyi disip-linler arası bir bilim dalı olarak tanımlıyor. Açıkçası olayı heyecanlı kılan nokta da bana göre tam da bu. Çünkü, bu teknoloji bilimin herhangi bir dalını tek ilgilendiren bir konu değil, sözgelimi fiziği, kimyayı, biyolojiyi, tıp bilimini ve hatta olayları anlayıp formülize edebilmek için matematiği de ilgilendiren teknolojik bir atılımdır. Dolayısıyla bu kadar bilimsel alanı bir araya getiren bir bilimsel oluşumun takdir edersiniz ki teknolojideki uygulamalarına ulaşmak sanıldığı gibi hiçte kolay değildir. Çünkü, yukarıdaki örneklerde de bahsettiğim gibi bir bilimsel gelişmenin teknolojiye dönüşebilmesi için, o bilimin kuramsal gelişiminde epey bir yol kat etmesi, nasılları ve nedenleri açık bir şekilde ifade etmesi gerekiyor. Yani nanobilimin tam anlamı ile anlaşılması ve geliştirilmesi, bu teknolojilerin oluşturulabilmesi için önemli bir şarttır. Aslında şunu ifade etmek istiyorum. Bilimsel medyanın demeçleri ile toplumlarda oluşturulan büyük çaptaki nanoteknolojik gelişim beklentilerin, esasen şu anki aşamada abartılı bulmaktayım.tabi ki de başta Amerika olmak üzere birçok gelişmiş ülkenin bu alana milyarlarca dolarlık yatırım yapmasını ve bu bilimden ne kadar büyük beklentiler içerisinde olduklarını da yadsımıyorum. Ama şunu bilmek gerekir ki bilim dünyası kanımca şu aşamada bu bilimin teknolojik uygulamalarından daha çok, kuramsal temellerini anlayabilmek ve nano bilimi geliştirebilmek amacına odaklanmış durumda. Bir başka deyişle, günümüzde fizik, kimya ve biyoloji gibi temel bilimler şu aşamada disiplinler arası bir bilim dalı olan nanobilime neler katabilirim ve kendimi bu alanda nasıl ifade edebilirimin hesabı içerisindedir. Bugün açıkça bir şekilde ön görebiliriz ki bilimin farklı alanlarından gelen bu kuramsal bilgilerin eksiksiz bir şekilde sentezini yaptığımız zaman, bugün bizim için mucize olan bir takım nanoteknolojik gelişmelere şahit olabileceğiz. Ama şu aşama da bir takım rakamlar ve tarihler verip bu gelişmeleri oluşumu hakkında zaman belirlemek açıkçası popülist bir yaklaşım olmaktan öteye gidemeyecektir. Burada bir ayrıntıya değinmek istiyorum bilimde her zaman rastlantıların yeri olmuştur ama şunu aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki, bilim de temel gelişme kuramsal bilgilerin sentezlenip uygulamaya geçirilmesi ile oluşmuştur. Sonuç olarak diyebiliriz ki, öyle ya da böyle bilim için oluşan bu nanoteknolojik heyecanın, bilimin ortak paydası olan bilgi elde etme ve bu bilgileri insanlık yararına kullanma ilkesine fazlası ile katkı yapacağı inancındayım. Bu yazının hazırlanmasında çok önemli katkıları olan Sayın Prof. Dr. Tezer FIRAT Beyefendiye özel teşekkürlerimi sunarken, Hacettepe Üniversitesi Süperiletkenlik ve Nano-teknoloji Grubuna(SNTG) da teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Mart 2009 da Meksika da insanlarda hastalık yapan yeni bir grip virüsü tespit edilmiştir. Hastalık ABD başta olmak üzere önce bölge ülkelerine daha sonra da dünyaya yayılmıştır. 11 Haziran 2009 da Dünya Sağlık Örgütü yeni H1N1 grip virüsüne bağlı pandeminin başladığını ilan etmiştir. Pandemi ve Tarihçesi Bir hastalığın küresel salgın yapmasına pandemi adı verilmektedir. Pandemini tarihçesi şu şekildedir; 1889-1991 yıllarında Rus Gribi H3N8 1900 yıllarında Eski Hong Kong Gribi H3N8 1918 yıllarında İspanyol Gribi H1N1 1957 yıllarında Asya Gribi H2N2 1968 yıllarında Hong Kong Gribi H3N2 2009 Pandemik Grip (swine flu) H1N1 DOMUZ GRİBİ Tutku Özarpacı Bilimsel olarak domuz gribi Domuz gribi; oldukça bulaşıcı ve domuza özgü influenza A virüslerinden biri olan A/H1N1 tarafından oluşturulan akut solunum yolu enfeksiyonudur. İnfluenza (grip) virüsleri A,B ve C olmak üzere üç antijenik tipe sahip olan RNA virüsleridir. Bunlardan büyük epidemilere ve pandemilere neden olan influenza A virüslerı iki yüzey glikoproteinine sahiptir. Bunlar; Hemaglutinin (H) ve Nörominidaz (N) olarak adlandırılırlar. Hemaglutinin, bağışıklık sisteminin bağışıklık cevabı oluşturan ana parçasıdır. Grip virüsünün konak hücreye bağlanmasını sağlar. Nörominidaz ise tam tersi hücreden çıkışı sağlar. Bu iki glikoprotein de alt tiplere sahiptir. Hemaglutinin H1 den H16 ya kadar, nörominidazlar ise N1 den N9 a kadar numaralandırılmışlardır. Hemaglutininden yalnızca H1,H2 veya H3, nörominidazlardan N1 ve N2 insan influenza virüslerinde bulunmaktadır. İnfluenza A virüsleri insan haricinde kuş, domuz, at ve deniz memelilerinde de enfeksiyona neden olmaktadır. A virüsleri alt tiplerinde farklı suşlar bulundurduğundan tüm alt tiplerin tüm suşları bir canlı türünde hastalığa yol açmayabilir. Fakat influenza A virüsleri kendi adapte oldukları türün dışında farklı türlere yayılabilirler. Bu yüzden domuzlar, domuz gribi virüslerine ek olarak kuş gribi virüsleri ve insan grip virüsleriyle de enfekte olabilmektedir. Bu şekilde bu virüsler aynı anda enfekte oldukların da birbirlerine genetik özelliklerini aktarıp yeni türler oluştururlar. Domuz gribinin insanlara bulaştığı kaynaklar Domuz gribinin de mevsimsel griple aynı şekilde yayıldığı düşünülmektedir. Grip virüsleri insandan insana hapşırma ve öksürük yoluyla bulaşmaktadır. Grip virüsü bulaşan bir yere dokunulduktan sonra eller ağız ya da buruna götürüldüğünde de hastalık bulaşabilir. Domuz gribinin belirti ve bulguları Domuz gribinin semptom ve bulguları, genel olarak mevsimsel gribe benzer. Ateş, Öksürük, Boğaz ağrısı, Yaygın vücut ağrısı, Baş ağrısı, Üşüme ve yorgunluk gibi belirtiler içermektedir. Bazı vakalarda kusma ve ishalde görülebilir. Erişkinlerde acil müdahale gerektiren durumlar Zor nefes alma veya nefes darlığı Bilinç bulanıklığı Sık ve uzun süreli kusmadır. Çocuklarda acil müdahale gerektiren durumlar Hızlı veya zor nefes alma Vücutta solgunluk veya morarma Beslenememe Uyarılara cevapta azalma Uykuya meyil Huzursuzluk Ateşle beraber döküntü görülür. Bulaşmaya karşı alınacak önlemler Kişiler öksürürken veya hapşırırken burun ve ağzını kağıt mendille kapatmalıdır. Eller sık olarak özellikle hapşırma ve öksürme sonrasında sabunla yıkanmalıdır. El temizliği için alkol bazlı el antiseptikleri kullanılabilir. Göz, burun ve ağza dokunulmamalıdır. Hasta kişiler te-

davi sürelerince evde kalmalıdırlar. Hasta kişilerin okul gibi kalabalık yerlere gitmemesi gerekir. Domuz gribinin varlığının saptanması ve tedavide kullanılan ilaçlar Domuz gribinin varlığının doğrulanması Real Time RT-PCR, viral kültür ve domuz gribi virüsü spesifik nötralizan antikor titresin de dört kat artış gözlemlenir. Domuz gribi enfeksiyonlarının tedavisinde antiviral ilaçlar; adamantanlar(amantadin ve rimantadin) ve nörominidaz inhibitörleri [oseltamivir (Tamiflu) ve zanamivir (Relenza)] dir. Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika da ki ulusal ve lokal sağlık otoriteleri domuz gribi tedavisinde osetamivir veya zanamivirin kullanılmasını önermektedir. Özellikle ağır influenza hastalığında CDC bu ilaçların kullanımını önermektedir. Hasta kişilerin bulaştırıcılık süreleri Hastalığa yakalanan kişiler, belirtilerin başlamasından bir gün öncesi ve 7 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdırlar. Çocuklar 10 güne kadar bulaştırıcı olabilirler. Kişilerin hastalık belirtileri devam ettiği sürece potansiyel bulaştırıcı olarak kabul edilirler. Risk altıdaki gruplar Kronik hastalığı bulunanlar, yaşlılar, gebeler, genç erişkinler ve küçük çocuklar risk altındadırlar. Gebeler ile doğum yapanlar ya da düşükten sonraki ilk 2 hafta içinde bulunan lohusalar pandemik 2009 gribi açısından risktedir. Aşı ve çeşitleri Domuz gribinin belirti ve bulguları Domuz gribinin semptom ve bulguları, genel olarak mevsimsel gribe benzer. Ateş, Öksürük, Boğaz ağrısı, Dünyada 3 tip pandemik grip aşısı üretilmektedir; İnaktif adjuvanlı aşı İnaktif adjuvansız aşı Canlı attenue(hastalık yapıcı etkisi azaltılmış sprey aşı) Adjuvansız aşı yaygın olarak sadece ABD de kullanıma sunulmuştur. ABD de antijen miktarı daha fazla olan adjuvansız aşı ve kısıtlı miktarda burun spreyi şeklinde uygulanan canlı (attenue) aşı kullanılmaktadır. ABD geçmişten beri ülkesindeki aşılarda daha çok adjuvansız üretimi tercih ettiğinden, bazı üreticileri kendi tüketimi için adjuvansız aşı üretimine yönlendirmiş ancak kendisine yetecek kadar bile adjuvansız aşı üretimi mümkün olamamıştır. Yaygın vücut ağrısı, Baş ağrısı, Üşüme ve yorgunluk gibi belirtiler içermektedir. Bazı vakalarda kusma ve ishalde görülebilir. DSÖ, pandemi sırasında aşının üretimini birkaç kat arttıracağı gerekçesiyle aşı üreticilerine adjuvanlı aşı üretmelerini tavsiye etmiştir. Adjuvanlı aşının koruyuculuk oranı daha fazladır. Kanada ve tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Ülkemizde de yaygın olarak kullanılan aşı adjuvanlı aşıdır. İngiltere, Almanya ve Ülkemizin de için de yer aldığı bazı ülkeler sadece gebeler gibi özel önemi olan küçük gruplar için adjuvansız aşı planlaması ve bağlantıları yapmışlardır. Dünya Sağlık Örgütü nün aşı uzmanlar komitesi (SAGE) tarafından halen dünyadaki ruhsatlı pandemik H1N1 aşılarının gebelerde uygulanabileceğine ilişkin bir karar alınmıştır. Adjuvanlı aşının gebelerde kullanılması mümkündür. 20 haftalık gebelik süresini tamamlamış gebeler, adjuvanlı aşı ile aşılanabilirler. Aşının yan etkileri: Grip aşıları ve diğer aşılarda olduğu gibi istenmeyen bazı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu yan etkiler ve görülme sıklıkları (prospektüs bilgilerine göre) şunlardır: 1.Sık görülen yan etkiler (1/100-1/10): Aşı uygulanan bölgede kızarıklık, şişlik, sertlik, morarma, ağrı, vücut kırıklığı, yorgunluk, baş ağrısı, terleme, titreme, eklem ağrısı, kas ağrısı. Bu yan etkiler genellikle aşıdan sonraki birkaç günde içerisinde kendiliğinden düzelir. 2.Yaygın olmayan yan etkiler (1/1.000-1/100): Yaygın cilt reaksiyonu (ürtiker/kurdeşen dahil). 3.Nadir görülen yan etkiler(1/10.000-1/1.000): Tansiyonda düşme, şok, sinirlerin geçtiği yol boyunca ağrı, pıhtılaşma hücrelerinde azalma nedeniyle kanama. 4. Çok nadir görülen yan etkiler (<1/10.000): Vaskülit (damar iltihabı), nörit (sinir iltihabı), ensefalomiyelit (beyin-omurilik dokusu iltihabı), Guillain-Barre Sendromu. Ülkemizde bugüne kadar yapılan sağlık çalışanlarındaki yaygın aşılama sonrasındaki erken sonuçlara göre beklenmeyen önemli bir yan etki tespit edilmemiştir. Aşı sonrası görülen bazı yan etkiler mevsimsel grip aşılarında görülen sıklıktadır. Görülebilen bu yan etkilere rağmen, aşının yararı olumsuz etkileri ile kıyaslandığında çok daha yüksektir. Aynı virüsteki küçük çaplı genetik değişimlerin aşı etkinliğini pek etkilememesi beklenir. Büyük değişimler veya yeni bir pandemik virüsün ortaya çıkması durumunda mevcut aşının etkinliği değişik

oranlarda azalabilir veya tamamen ortadan kalkabilir. Mart 2009 tarihinden günümüze kadar virüste aşının etkinliğini etkileyecek şekilde bir genetik değişim gözlenmemiştir. Dünyada Domuz Gribi Dünya Sağlık Örgütü ne 29 Kasım 2009 itibariyle dünya genelinde 207 den fazla ülke ve bölge, 8768 den fazla ölümün içinde olduğu laboratuar tarafından doğrulanmış pandemik İnlfuenza H1N1 2009 vakası bildirmiştir. A.B.D. ve Kanada da grip bulaşışı çok aktif olup, coğrafi olarak da yaygındır. A.B.D. nin tüm bölgelerinde hastalık aktivitesinde son 3-4 hafta içinde pikler gözlenmiştir. A.B.D de pnömoni ve influenzaya bağlı ölümler son 8 haftadan beri epidemik eşiği geçip artmaya devam etmektedir ve mevcut influenza mevsimi için kümülatif hospitalizasyon hızı, geçen influenza mevsiminde 65 ve üzeri yaş grubu hariç tüm yaş gruplarında görülen hızları geçmiştir. Avrupa kıtasının büyük bölümünde Pandemik grip bulaşında artış ve yayılım gözlenmiştir. Batı ve Kuzey Avrupa da Belçika, İzlanda, İrlanda, Hollanda, Norveç ve İngiltere nin bazı bölümlerinde hastalık aktivitesi pik aşamasını geçmiştir; İspanya, Portekiz, İtalya, İsveç ve Danimarka da aktivite pik yapmakta veya plato aşamasındadır. İnfluenza aktivitesi Orta Avrupa nın büyük kısmında, Almanya dan Romanya ya kadar olan bölge ile Baltık ve Balkan ülkeleri İllere göre domuz gribinde ölüm vakaları arasındaki alanlarda artmaya devam etmektedir. Doğu Avrupa da hastalık aktivitesinde yakın zamanda gözlenen pik ve platolar Ukrayna, Beyaz Rusya, Bulgaristan ve Moldovya da da gözlenmiştir. Rusya Federasyonu nda influenza aktivitesi, genel bir artış eğiliminde olmakla birlikte bazı bölgelerde aktif ve yoğun kalmıştır. Kuzey ve Doğu Avrupa da sağlık sistemine orta düzeyde etki yaptığı bildirilmiştir. Alt tipleri belirlenen İnfluenza A viruslarının %99 undan fazlasını Pandemik H1N1 2009 oluşturmaktadır. Türkiye de Domuz Gribi Pandemik gripten kaybedilen vatandaşlarımızın sayısı maalesef 415 olmuştur. Pandeminin başlangıcından itibaren kaybedilen bu vatandaşlarımızdan 27 si gebe veya lohusadır. Vefat edenlerin 121 i (%35) 50 yaş altındaki daha önce sağlıklı olduğu bilinen kişilerdir. Halen pandemik grip sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısı 306 dır. 98 hastamızın tedavisi yoğun bakımlarda sürdürülmektedir. 102 hasta ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edilmektedir. Ve... Son Durum! Vatan gazetesinin haberine göre, Harvard Üniversitesi nin Domuz gribi abartıldı araştırmasının ardından Dünya Sağlık Örgütü nden de (WHO) Domuz gribi bir korku kampanyasıydı itirafı geldi. Vatan gazetesinde yer alan haber şöyle: Tüm dünyada önce büyük panik, sonra korku ve son olarak kuşkuyla karşılanan domuz gribi hastalığı giderek daha büyük bir skandala dönüşüyor. Dünya Sağlık Örgütü nün direktifleri doğrultusunda tüm dünyada gerçekleşen aşı kampanyaları ve milyarlarca dolara varan aşı ve ilaç stoklarına rağmen Yanlış yapıyorsunuz diyen bazı bilim adamları ilk aylarda tepkiyle karşılanıyordu. Ancak son dönemde hastalığın neredeyse tamamen ortadan kaybolması ve ölüm vakalarının normal gripten ölümlerin bile kat kat altında kalması saygın bilim adamlarının da yavaş yavaş domuz gribi abartıydı diyen bu uzmanların yanına katılmasına sebep oldu. İlk olarak Harvard Üniversitesi uzmanlarının araştırması, domuz gribinin mevsimsel gripten farkının bulunmadığını, öldürme riskinin daha düşük olduğunu ve aşılama kampanyalarının gereksiz olduğunu ortaya çıkardı. İddialar üzerine domuz gribini yüzyılın en büyük tıp skandalı

olarak tanımlayan Avrupa Konseyi Aile ve Sağlık Komisyonu Başkanı Wolfgang Wodarg, geçen ay AK Parti İstanbul Milletvekili Lokman Ayva ile Karabük Milletvekili Mustafa Ünal ın da yer aldığı 14 Avrupa milletvekiliyle birlikte Avrupa Konseyi ne Domuz gribi sahte bir salgın mıydı, araştırılsın başlıklı bir araştırma önergesi verdi. WHO da çark etti Önergenin kabul edilmesinin ardından önceki gün domuz gribi oturumunda ifade veren Dünya Sağlık Örgütü nün (WHO) hastalıkların sıklık ve yayılma düzenini inceleyen epidemioloji birimi direktörü Profesör Ulrich Keil, Domuz gribi salgını ilaç üreticilerinin kârlarını artırmak için bu şirketlerle ortak olarak üretilen bir korku kampanyasıydı diye konuştu. WHO grip direktörü Keiji Fukuda ise Domuz gribi konusunda karar alan bilim adamlarımızın ilaç şirketleriyle herhangi bir çıkar anlaşmaları bulunmamaktadır diye örgütü savundu. WHO da kalp hastalıkları konusunda bir numaralı uzman olarak kabul edilen Profesör Keil, Avrupa Konseyi ndeki ifadesinde şu sözleri kullandı: WHO, SARS ve kuş giribi konusunda da tüm tahminlerinde yanıldı. Kamu sağlığını ilgilendiren onca şey varken domuz gribi konusunda halkta büyük bir panik yaşanmasına sebep olduk ve bu tamamen abartılmış bir korkuydu. WHO nun kararları ülkelerin sağlık bütçelerine çok büyük yük getirdi. İnsanların ölümüne sebep olan en önemli etkenlerin hipertansiyon, sigara, yüksek kolesterol, obezite, egzersiz yapmama, sebze ve meyve tüketiminin azlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Hükümetler, WHO nun tavsiyesi doğrultusunda bu alanlara yatırım yapmaları gerekirken küresel bir salgın yaşanması yönündeki deliller çok zayıf olmasına rağmen domuz gribine yatırım yapmak zorunda bırakıldı. WHO Başkanı yine savundu Avrupa Konseyi ne WHO nun savunmasını gönderen Dünya Sağlık Örgütü Grip direktörü Fukuda, Domuz gribi konusunda karar alan bilim adamlarımızın ilaç şirketleriyle herhangi bir çıkar anlaşmaları bulunmamaktadır. Aldığımız kararlarda hiçbir ilaç şirketinin etkisinin olmadığını bir kez daha çok açık ve net bir şekilde ifade ediyorum dedi. DÜNYADA 14 BİN 286 TÜRKİYE DE 627 KURBAN WHO verilerine göre dünya genelinde domuz gribinden ölenlerin sayısı 14 bin 286. Bu rakam sadece ABD de bir yıl içinde normal gripten ölenlerin sayısının 3 te biri. Domuz gribine en çok kurban veren ülkelerin başında ABD, Brezilya, Hindistan, Meksika ve Çin geliyor. Türkiye de ise 627 kişi hayatını kaybetti. Domuz gribi abartıldı diyen Harvard uzmanlarının ardından Dünya Sağlık Örgütü nden de bu yönde bir itiraf geldi. Prof. Keil, Domuz gribi abartılmış bir korku kampanyasından başka bir şey değildi dedi. Salgın tanımı değiştirildi WHO, Nisan 2009 da bilim adamlarının tavsiyesiyle tüm dünyada hükümetlerin referans aldığı pandemi (salgın) tanımını değiştirdi. Eski tanımda WHO nun bir hastalığı pandemi olarak ilan edebilmesi için yeni bir virüsün ortaya çıkması, hızla yayılması, insanların bu hastalığa bağışıklığının bulunmaması, yüksek ölüm oranına sahip olması ve bulaşma oranının yüksek olması gerekiyordu. Ancak Nisan ayında alınan kararla WHO, bu son iki şarttan vazgeçti ve ölüm oranı yüksek olmayan domuz gribi hastalığı bir anda pandemi tanımının içinde kendine yer bulmuş oldu. İlk domuz gribi vakası 14 Mart 2009 tarihinde Meksika da belirlenmişti. Kaynaklar: http://www.cnnturk. com/2010/dunya/02/04/whodan.sk andal.domuz.gr ibi.itirafi/562255.0/ http://www.cocukenfeksiyon.org/ dosya/domuz%20gribi-hekimlere%20y%c3%b6nelik.pdf http://www.grip.gov.tr/images/stories/sunum/sunumhalk.pdf h t t p : / / w w w. g r i p. g o v. t r / i n - dex.php?option=com_content &view=article&id=444:pandem ik-h1n1-asnn-yan-etkileri-nelerdir-bunlarla-hastal-gecirmeninriskini-karlatrr-msnz&catid=110:ai-yanetkler&itemid=529 http://www.grip.gov.tr/index. php?option=com_content&view=arti cle&id=676:dso&catid=136:duenyadason-durum&itemid=523 http://www.grip.gov.tr/index. php?option=com_content&view=arti cle&id=370&itemid=419 http://www.grip.gov.tr/index. php?option=com_content&view=arti cle&id=708:duyuru1412&catid=113:ba sin-duyurulari&itemid=540 http://www.grip.gov.tr/index. php?option=com_content&view=arti cle&id=703:duyuru1012&catid=113:ba sin-duyurulari&itemid=540

BİYOLOJİK SİLAHLAR Bilimin gelişmesi ve birçok alanda yeni gelişmelerin meydana gelmesi bu teknolojilerin kötü amaçlarla kullanımını da gündeme getirdi. İnsan genom projesi patojenik bakteri ve mikroorganizmaların genetik kodlarının ilaç geliştirme çabaları için belirlenmesi, bazı kötü niyetli insanların ilaç yerine zehir yapmasına da yardım etmektedir. Bunun en büyük örneği ise biyolojik silahlardır. Biyolojik silahlar bir konak canlının biyolojik sürecine kasıtlı olarak müdahale etmek amacıyla kullanılan, patojenik(hastalık yapıcı) organizmalardan(genellikle mikroplar) veya kasıtlı olarak üretilmiş zehirli maddelerden elde edilen toksik materyallerdir. Bu maddeler konak canlıyı öldürmek ya da iş yapamaz hale getirmek için çalışır. Genetik mühendisliği öldürücülüğü artırmak ve daha fazla patojen veya toksin üreten genlerin geliştirilmesi için potansiyel yaratmıştır. Biyolojik silahlar insanlar, hayvanlar ve bitkiler gibi canlı organizmalara ulaşmak için kullanılabileceği gibi hava, su, toprak gibi cansız maddeleri kirletmek için de kullanılabilirler. Kimyasal silahlara karşı olan korkunun büyük olmasına rağmen aslında biyolojik silahlar onlara göre çok daha tehlikelidirler. Rutin güvenlik sistemleriyle tespit edile- memeleri, maliyetlerinin daha ucuz olması, kısa bir kuluçka döneminden sonra ortaya çıkmaları ve organizmadan organizmaya bulaşabilmeleri gibi özellikler bu sebepler arasındadır. Biyolojik savaş maksadıyla kullanılırlar. Bu biyolojik savaşın tarihçesini şöyle özetleyebiliriz: 14. yüzyılda şimdiki Ukrayna sınırları içinde kalan Kaffa yı kuşatan Tatarlar, vebadan ölmüş insan cesetlerini mancınıkla şehrin surlarından içeri atarak salgın oluşturmaya çalışmışlardı 18. yüzyılda Kuzey Amerika daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olan Sir Jeffrey Amherst, çiçek virüsü ile kontamine olmuş battaniyeleri Kızılderililere vererek çiçek salgınına neden olmuştu II. Dünya Savaşı sırasında 1939-1942 yılları arasında Japon kuvvetleri Mançurya da çeşitli infeksiyon hastalıklarını esirler üzerinde deneyip, çok sayıda ölüme neden olmuşlardı Aynı yıllarda İngilizler İskoçya açıklarındaki Gruinard adasında şarbonla çok sayıda deneme yapmışlar ve ada topraklarının takip eden 36 yıl boyunca şarbon sporları ile kontamine kalmasına neden olmuşlardı. Adanın dekontamine edilmesine 1979 yılında başlanmış ve 280 ton formaldehit kullanıldıktan sonra ancak 1987 yılında tam anlamıyla temizlenebilmişti 1972 yılında 100 den fazla ülkenin katılımı ile imzalanan Bakteriyolojik ve Toksin Silahlarının Geliştirilmesi, Üretimi ve Depolanması ve İmhası na dair anlaşma yürürlüğe girdi. Buna karşın başta eski Sovyetler Birliği olmak üzere bu silahların üretimi günümüze kadar süregeldi. Sovyet Savunma Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan Biopreparat ın biyolojik silah üretimi amacıyla 1980-1990 yılları arasında 55.000 bilim adamı ve teknisyeni istihdam ettiği bilinmekteydi. 1979 yılında, şimdiye dek bilinen en büyük akciğer (inhalasyon) şarbonu salgını eski Sovyetler Birliği sınırları içindeki Sverdlovsk şehrinde saptandı. Devlete ait bir biyolojik silah fabrikasının filtresindeki bir bozukluk nedeniyle havaya karışan şarbon sporları 79 kişide hastalığın ortaya çıkmasına ve bunların en az 68 nin ölümüne neden oldu. 1970 yılında Dünya Sağlık Örgütü nün uzmanlar kurulunun yaptığı tahmine göre, 5 milyon nüfusa sahip bir şehir üzerine uçakla 50 kg şarbon basili aerosol halinde atıldığı takdirde 250.000 kişide şarbon görüleceği ve bunlardan 100.000 kişinin tedavisiz bırakıldığı takdirde öleceği hesaplandı. ABD deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri nin (CDC) tahminine göre hastalıkla temas eden 100.000 kişi için toplam maliyet 26.2 milyar USD olacaktı. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD nin çeşitli şehirlerindeki saldırılar sonrası değişik kuruluşlara gönderilen mektuplar içinde toz halinde şarbon

sporları saptanmış ve 24 Ekim itibariyle yedisi inhalasyon, kalanı deri şarbonu olmak üzere toplam 15 kişide hastalık tespit edilmiştir. Biyolojik Silahlar: Biyolojik silah olarak kullanılabilecek çeşit çeşit mikroorganizma mevcuttur. Yüksek derecede zehirli, kolay sağlanabilir ve üretimi ucuz, insandan insana kolay transfer edilebilir, aerosol (sprey) formunda yayılabilir olmaları ve bilinen bir aşılarının mevcut olmamasından dolayı ajanlar(bakteriler, virüsler, hücre içi parazitler, mantarlar, bazı böcekler gibi) yaygın olarak kullanılır. Biyolojik silah olarak kullanılabilecek olan birkaç potansiyel biyolojik mikroorganizmanın listesi aşağıdadır: Brucelloz ( Malta Humması Etkeni) Vibrio Cholera ( Kolera Etkeni) Salmonella Typhi (Tifo Etkeni) Psoudomanas Psoudomallei (Melioidozis hastalığı Etkeni) Psoudomanas Mallei (Ruam hastalığı Etkeni) Yersinia Pestis (Veba Etkeni) Francisella tularensis (Tularemi Etkeni) Coxiella Burnetti ( Q Ateşi Etkeni) Congo-Crimean Hemorajik Ateşi Virüsü Ebola Virüsü Stafilokoksik Enterotoksin B Rift Valley Ateşi Virüsü Trichothecene Mycotoxins Venezüella At Ensefaliti Kriptokokoz Kokoidomikozlar Plazmodium vivax (Sıtma Etkeni) Bacillus anracis (Şarbon) Colostridium botulinum (Konserve Zehri) Colustridium perfringens (Gazlı Kangren) Protein Toksini (Rıcın) Vairola Virus (Çiçek Hastalığı) Saxitoksin (predominant olarak doğada deniz dinoflajellileri tarafından üretilir) Biyolojik silahları önceden tespit etmek oldukça zorsa olsa da imkansız değildir. Tehlikeli biyolojik maddelerin varlığının tespitinde en önemli unsur biyosensörlerdir. Biyosensörler (biyo-alıcılar, biyolojik dedektörler) biyolojik materyallerin alıcılar ile tesbit edilip ölçülebilir sinyallere dönüştürüldüğü aletlerdir. Alıcılar tarafından tespit edilen tanımanın sinyale dönüştürülmesinde kullanılan metodlara göre, bu biyosensörleri kabaca (1) optik sensörler ve (2) elektrokimyasal sensörler olarak iki gruba ayırabiliriz. Sensörlerde kullanılan biyolojik materyalleri tanıma elementlerini ise genel olarak şöyle sıralayabiliriz: enzimler, mikroorganizmalar, bitkisel ve hayvansal dokular, antikorlar, reseptörler, nükleik asitler. Şu an piyasada kullanılan kimyasal ve biyolojik sensörlere bakıldığında kimyasal olanların daha başarılı oldukları görülmektedir. Bunun sebepleri arasında biyosensörlerin çok daha kompleks ve yavaş çalışmaları, boyut olarak büyük olmaları gibi faktörler sayılabilir. Biyosensör çalışmalarında yaşanan zorluklar ve eksiklikler bize küçücük hücrelerden büyük organizmalara kadar canlıların muhteşem biyosensörler olarak yaratıldıklarını ve insanoğlunun teknoloji adına yaptığı herşeyin bu muhteşem mekanizmaları taklide çalışmaktan başka birşey olmadığını gösteriyor. Sadece biyosilahların tespitinde değil, aynı zamanda biyolojik mekanizmaların, proteinler arası ilişkilerin anlaşılmasında ve insan genom projesinin devamı olan proteomik çalışmalarında da biyosensörlerin büyük önemi vardır. Kaynak: http://biology.about.com/library/weekly/aa032703a.htm http://mechanicus.blogcu.com/n-b-c-2-biyolojik-silahlar/2385683 Müge Çataloğlu

Hayat Kurtaran 10 Madde Sağlıklı beslenmek için sofralardan eksik edilmemesi gereken besin maddeleri ise badem, elma, yaban mersini, brokoli, kırmızı mercimek, somon, ıspanak, tatlı patates, sebze suyu, buğday tohumu şeklinde sıralandı. ABD nin önde gelen sağlık merkezlerinden Mayo Clinic tarafından hazırlanan ve internette yayımlanan listedeki bu 10 besin maddesinin iyi birer vitamin, lif, mineral kaynağı olması, A ve E vitaminleri, beta karoten gibi fitonütrien ve antioksidan bileşikler olması, kalp hastalığı başta olmak üzere diğer hastalıkların riskini düşürmesi ve düşük kalorili olması şeklinde özetlenen altın kurallardan en az üçünü karşıladığı belirtildi. Mayo Clinic uzmanları, 10 mükemmel besini neden sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini şöyle açıklıyor: Kalbin en iyi dostu, Badem Mayo Clinic uzmanlarının gözyaşı şeklinde tanımladığı bademin tam bir magnezyum, demir, kalsiyum, lif ve bazı kanserlerin gelişmesini ve kansızlığı ön- Taze elma aynı zamanda çok iyi C vitamini kaynağı ve hücreleri koruyan bir antioksidan. Ayrıca bağ dokusunu, damarları korumaya ve demir emilimini sağlaleyen, vücudun enerji üreti minde önemli rol oynayan ve doku onarımına yardım eden riboflavin içerdiği ifade ediliyor. Bademin bir porsiyonunda (23 adet) 75 miligram kalsiyum bulunuyor. Ayrıca, yine bir porsiyon badem, günlük alınması tavsiye edilen E vitamini ihtiyacının yarısını karşılıyor. Tüm kuruyemişler gibi badem en iyi bitkisel protein kaynaklarından biri ve kalbin en iyi dostu. Badem yağı doymamış yağ olması nedeniyle kandaki kolesterol düzeyini düşürmeye yardımcı oluyor. Kanserin düşmanı, Elma Elma, vücuda prostat, kolon ve akciğer kanser hücrelerini büyük oranda öldüren moleküler parçacıklar salan ve bu sayede kanserin vücutta ilerlemesine de engel olan pektin maddesinin mükemmel kaynağı olarak gösteriliyor. Elmada kandaki kolesterol ve glikoz düzeyini düşüren lifler bulunuyor. maya yardımcı oluyor. Kuvvetli antioksidan ve vitamin zengini, Brokoli Brokoli, iyi birer kalsiyum, potasyum, folik asit ve lif kaynağı olmasının yanında kalp hastalığı, diyabet ve bazı kanser türleri gibi kronik hastalıkların önlenmesine yardımcı olan fitonütrienler içeriyor. A ve C vitamini içeren brokoli, ayrıca hücre koruyucu antioksidanlar ihtiva ediyor. Sağlıklı yaşlanma için, Yaban Mersini Yaban mersini zengin bir fitonütrien bitkisel bileşik olarak gösteriliyor. Kızılcık gibi yaban mersinindeki fitonütrienler idrar yolu enfeksiyonları önlemeye yardımcı oluyor. Yaban mersini hafızayı güçlendirmeye yardımcı olurken, sağlıklı yaşlanma için vazgeçilmez bir besin olarak gösteriliyor. Yaban mersini ayrıca düşük kalorili lif ve vitamin kaynağı. 84 kalori olan 1 fincan taze yaban mersini 3,6 gram lif ve 14 miligram C vitamini içeriyor. Mercimek, kalbin dostu, Kanserin düşmanı Kırmızı mercimek iyi bir demir, magnezyum, fosfor, potasyum, bakır ve merkezi sinir sistemi sağlığını korumakta önemli bir rol oynayan thiamin (B1 vitamini) kaynağı. Düşük kalori ve yağ içeren, protein ve lif kaynağı olan kırmızı mercimek, aynı zamanda kalp hastalığı ve kanser gibi kronik hastalıkları önleyen fitonütrien içeriyor. Somon, mükemmel bir protein ve omega-3 kaynağı Somon kalp krizini önleyen Omega-3 yağ asitleri açısından mükemmel bir kaynak. Omega-3, ani kardiyak ölümlere neden olabilen düzensiz kalp atışlarını

önlüyor, trigliserid düzeyini düşürüyor, arter plaklardaki tıkanmanın büyümesini önlüyor, kan basıncını düşürüyor, inme riskini azaltıyor. Mükemmel bir Omega-3 kaynağı olmasının yanı sıra somon, düşük kolesterol ve doymuş yağ içeren mükemmel bir protein kaynağı olarak gösteriliyor. yaşlanmayı yavaşlatıyor, bazı kanser risklerini önlüyor. İyi bir lif kaynağı olan patates, B6, C ve E vitaminleriyle folik asit ve potasyum ihtiva ediyor. Tüm sebzeler gibi tatlı patates de düşük yağ oranı ve kalorisiyle beslenme programının olmazsa olmazı domates içeren sebze suları iyi bir likopen kaynağı. Kalp krizi, prostat başta olmak üzere bazı kanser türlerinin riskini azaltan antioksidanlar içeriyor. Başta hazır satılan domates suları olmak üzere bazı hazır sebze suları çok yüksek oran sindirim sistemi için önemli bir vitamin olan niasin zengini olarak tanımlanıyor. B1 vitamini olarak bilinen ve merkezi sinir sistemi sağlığını korumakta önemli bir rol oynayan, zihinsel fonksiyonun korunmasını sağlayan, yetersiz alınması durumundaysa Bağışıklık sistemini güçlendirmenin önemi, özellikle salgın hastalıklar döneminde giderek artarken, bunun en önemli yolunun sağlıklı beslenmeden geçtiği bildirildi. Ispanak, bağışıklığı güçlendiriyor, saçları ve cildi güzelleştiriyor Ispanak yüksek oranda vitamin A ve C ve folik asit içeriyor. Vücudun enerji üretiminde önemli rol oynayan ve doku onarımına yardım eden bir vitamin olan riboflavin içermesinin yanı sıra, aynı zamanda B-6 vitamini, kalsiyum, demir ve magnezyum açısından iyi bir kaynak. İçeriğindeki bileşikler bağışıklık sistemini güçlendirirken, sağlıklı saç ve cilt için de yardımcı oluyor. Kanser ve yaşlanma karşıtı, Tatlı Patates Tatlı patatesin koyu turuncu-sarı renginin yüksek antioksidan ve beta karoten seviyesini gösterdiği bildirildi. Patatesteki A vitaminin yapı taşı olan beta karoten şeklinde gösteriliyor. Küçük bir tatlı patateste sadece 54 kalori bulunuyor. Kalp krizine karşı, Sebze Suları Sebze suyu en çok vitamin, mineral ve besin değerleri açısından sebzede bulunan tüm yararlı bileşenleri içeriyor ve sebzeleri beslenme programına dahil etmenin oldukça kolay yolunu sunuyor. Domates suyu ve da sodyum içerebiliyor, dolayısıyla düşük sodyum çeşitlerinin seçilmesi öneriliyor. Buğday Tohumu cilde, beyne ve sindirime iyi geliyor Çok önemli bir tahıl çeşidi olan buğdayın çok küçük bir parçası bile vitamin B-3 olarak da bilen ve yağ, protein ve karbonhidratların enerjiye d ö n ü ş t ü r ü l m e s i n d e rol oynayan, beyin fonksiyonları, sağlıklı cildin korunması ve gözlerde güçsüzlük, zihin bulanıklığı yaratan thiamin,buğday tohumunda bolca bulunuyor. Bu besin maddesi aynı zamanda bazı kanserlerin gelişmesini ve kansızlığı önleyen, vücudun enerji üretiminde önemli rol oynayan ve doku onarımına yardım eden riboflavin, E vitamini, folik asit, magnezyum, fosfor, potasyum, demir ve çinko açısından çok konsantre bir kaynak olarak gösteriliyor. Buğday tohumu protein, lif ve bazı yağlar da içeriyor. Kaynak: http://www.stargazete.com/ yasam/hayat-kurtaran-10-besinmaddesi-haber-229012.htm

ÖZET; 1994 te Kasım ayında, İstanbul da mantar zehirlenmeleri meydana gelmiştir. Bu zehirlenmelerin meydana geldiği bölgelerdeki mantarlar ve sebep oldukları zehirlenme tabloları makalede açıklanmaktadır. İstanbul da Meydana Gelen Mantar Zehirlenmeleri GİRİŞ; 1994 yılında İstanbul da meydana gelen mantar zehirlenmelerinin bazıları ölümle sonuçlanmıştır. Mantar zehirlenmelerinin geçmişine bakıldığında; 1970-1975 yılları arasında 1315 kişinin mantardan zehirlendiğini ve bunların 1972 de 3, 1983 de 6, 1986 da 6 ve 1988 de 27 olmak üzere toplam 44 kişi yaşamını yitirmiştir. 1990 lı yıllarda İstanbul da mantar zehirlenmeleri devam etmiştir. Ülkemizde durum böyle iken; Avrupa ülkelerine bakıldığında, halkın zehirli mantarlar konusunda daha bilgili ve daha temkinli davranmalarından dolayı, mantar zehirlenmeleri ülkemizdeki kadar ciddi boyutlarda değildir. İngiltere de mantar zehirlenmelerinden dolayı ölen kişi sayısı yıllık olarak 2 dir. Ülkemizde görülen mantar zehirlenmeleri ciddi bir boyut kazanmıştır. Bunun üzerine harekete geçilmiş ve zehirlenmelere sebep olan mantarların; türleri ve çeşitleri hakkında araştırmalara başlanmıştır. Materyal ve Metod; 1994 te meydana gelen zehirlenmeler sonucunda; zehirlenme yaşayan ailelerin yakınlarıyla görüşülmüş, mantarların nereden alınıldığı tespit edilmiş ve hemen arazi çalışmalarına başlanmıştır. Çalışmalarda 300 e yakın mantar çeşidi bulunmuş ve bunları bulundukları yerlere göre ayrılmıştırlar. Bunlar öldürücü zehirliler, zehirliler, yenenler ve yenmez tanımlarında bulunmuştur. Daha sonra mikroskopta incelenmiş ve teşhisleri yapılmıştır. Bulgular; İstanbul da belirlenen zehirli mantarlar; Arazi çalışmaları sonunda 40 adet mantar türü belirlenmiştir. Tablo 1 de 14.sırada yer alan Amanitacitrina bufotenin maddesini içerir. Ancak buffotenin barsak yolu ile alındığında toksilojik olarak önemsizdir. Bu tür Amanita phalloidesin açık renkli formlarıyla karıştırıldığı için yenmemelidir. En önemli zehirli tür ve tanımı; Tablo 1 de gösterilen mantarlardan en öldürücü zehire sahip olan Amanita phalloidesdir. Bu tür Yuşa tepesinde 50, Belgrat ormanında 115 civarında toplanmıştır.(toplamadan bırakılanlar da vardır). Bu kadar bol olmasının sebebi; yağışlı havalarda mantar sporlarının çimlenmesi için uygun ortam olarak açıklanır. TÜR Amanita phalloides Inocybe patouillardii Inocybe asterospora Inocybe geophyla Inocybe sp. Mycena pura Amanita pantherina Hypholoma fasciculare Lactarius helvus Hebelomasinapizans Hygrocybe nigrescens Armillaria mellea Amanita rubescens Amanita citrina ZEHİRLENME SENDROMU Falloides sendromu Muskarin sendromu Muskarin sendromu Muskarin sendromu Muskarin sendromu Muskarin sendromu Pantherina sendromu Gastrointestinal sendromu Gastrointestinal sendromu Gastrointestinal sendromu Gastrointestinal sendromu Pişirilmemiş olarak yenilirse zehirlidir Gastrointetinal sendromu A.phalloides in açık renkli varyeteleri ile karıştırılabilir. Tablo-1: 1994 kasımda İstanbul daki bazı lokatilerde belirlenen zehirli mantarlar ve oluşturdukları zehirlenme türleri.

Amanita phalloides köy göçüren, evcikkıran Şapka; mantarın genç evresinde yarıküresel iken zamanla düzleşir ve biraz çukurlaşır. Önce zeytuni kahverengi iken, sonra kahverenginin tonları şeklinde gelişir. Lamelleri; saptan bağımsız sık ve beyazdır. Sap silindirik, şapkadan daha açık renkte, aşağı doğru hafif şişkindir. Sapın üzerindeki zikzaklar, mantarın tanınmasında önemlidir. Etli kısmı beyazdır, tadı güzeldir, kokusu ise gençlerde meyvemsi, olgunlarda tiksindiricidir. Bu tür Quercus(meşe), fagus(kayın) ve castanae(kestane) ağaçlarının bulunduğu yerlerde yetişmektedir. Yenildiği takdirde; görme bozukluğu, konuşma güçlüğü ve halüsinasyon görülür. Tedavisi semptomatiktir. Araştırmalar sırasında bu etkilere neden olabilecek tek tür Amonita pantherina keşfedilmiştir. Zehirli ve yenen mantarlar hakkında yanlış inanışlar; Mantar koparıldığında iç kısım mavileşiyorsa zehirlidir Mantar; gümüş kaşık ile kaynatıldığında gümüş kararırsa; mantar zehirlidir. Salyangozlar; zehirli mantarları yemezler. Çayırda yetişen mantar türleri; zehirsizdir. Ağaçta yetişen mantar türleri; zehirsizdir. Tuzlu veya sirkeli suda kaynatmak; mantarın zehirliliğini ortadan kaldırır. Mantarın yanında veya yakınında demir varsa; mantar zehirlidir. Zehri mantara; yılanlar verir. Kurutulmuş mantar zehirli değildir. Mantarı yoğurt ile almak veya ayran içinde bekletmek zehri kaldırır. Zehirli ve yenen mantarlar ayrı toprakta yetişirler. Bu gibi inanışların; hiçbir bilimsel değeri yoktur. Örneğin; Boletus satanas hafif zehirlidir fakat kaliteli ve yenen bir mantar olan Xerocomus badius mavileşir. Tartışma ve sonuç; Anadolu dan İstanbul a göç eden halk, sosyoekonomik nedenler ile sadece mantar tadını alabilmek için ormanlarda yetişen doğa mantarlarını toplayıp yemektedirler. Mantar türünü tanımadan, bilmeden yiyorlar. Buda mantar zehirlenmelerine yol açabiliyor. Yukarıda özetlenen bazı bilimsel değeri olmayan ifadeler nedeniyle de mantar zehirlenmeleri gerçekleşebilir. Ayrıca yenen bir mantara benzetilerek tüketilen mantarlar sebebi de mantar zehirlenmelerin de önemli bir etkendir. Nitekim İstanbul da tespit edilen en tehlikeli mantar olan Amania phalloides ile zehirlenen kişilerden bazıları, yenen bir tür olan Macrolepiota procera dedebörük sanıldığını açıklamışlardır. Yenen doğa mantarları hakkında söylenebilecek şey ise; zehirlilerin kötü şöhretiyle mahkûm etmeme gereğidir. Mantarları; doğada yok olmayacak tarzda tüketmek, çürümeye terk etmekten daha akıllıcadır. Unutulmamalıdır ki; bugün iyi bir diyet besini, vitamin kaynağı olarak tanıtılan, az yağ ve karbonhidrat içeren kültür mantarı ;doğadan kültüre alınmış bir mantar çeşididir. http://www.ekolojidergisi.com.tr/resimler/14-7.pdf Çiğdem Dündar Boletus satanas Xerocomus badius Amanita phalloides Amanita citrina