ZAMANIN RUHUNU OKUYAMAYANLAR, TARİHİN ÇÖP SEPETİNE GİDERLER. SUYUN AKIŞINA DİRENENLER, UÇURUMA SÜRÜKLENİRLER. ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN

Benzer belgeler
ZAMANIN RUHUNU OKUYAMAYANLAR, TARİHİN ÇÖP SEPETİNE GİDERLER. SUYUN AKIŞINA DİRENENLER, UÇURUMA SÜRÜKLENİRLER. ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE. Sal: 32 / Hejmar 375 / Adar 2013 YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR

PKK'nın silah bırakması siyasi bir mesele

Cumhuriyet Halk Partisi

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Hasankeyf ve Dicle Vadisi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

MİLLETLERARASI İLİŞKİLER VE GÜVENLİK AÇISINDAN MEDENİYET SÖYLEMİNİN PSİKOLOJİK ANALİZİ

İşyeri Temsilcileri Rehberi

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

İŞ GÜVENCEMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

İlerici Kadınlar Kimdir?

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

Bloomberg Businessweek. BASINDA GeniuSpy. Zihni Birleştirir, Zekâyı Geliştirir 1/6

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

6. İSLAM ÜLKELERİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU

45. Yılında Türkiye-AB İlişkileri Konulu Seminer de TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu nun açılış konuşması

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER ve İLETİŞİM. Feriha GÜNAY Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

Sürekli ve Kazançlı Büyüme.

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Uluslararası İlişkiler Tarihi II PSIR

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

İçindekiler. xiii. vii

Lions un Evrensel Hedefleri nin dayandığı en temel kavramlardan birisi Lions un Evrensel Vizyonu dur.

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

4.2 Radikal demokrasinin kurucu gücü olarak kadın özgürlük deneyimleri

Sizin Fikriniz Sizin Projeniz

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Mezopotamye Ekoloji Hareketi 1. Konferansı Sonuç deklarasyonu

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

ARAŞTIRMA NEDEN YAPILDI?

Çarşamba İzmir Gündemi

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi S.B.E. İktisat anabilim Dalı İktisat Programı 7. Düzey (Yüksek Lisans Eğitimi) Yeterlilikleri

SGK ve TİKA İşbirliğiyle Sosyal Güvenlik Tecrübeleri Yurtdışına Aktarılacak

değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir

TED den, Siyasete Eğitimde Mutabakat Çağrısı

Eslen: Stratejik İnisiyatif Ayrılıkçılarda

On Combatting Youth Unemployment in Accession Countries: Common Problems, Common Solutions

Varant nedir? Varantların dayanak varlığı ne olacak? İlk uygulamada borsa endeksleri ve dolar/tl olacak.

VİZYON VİZYON VE DEĞERLER DEĞERLER

kadın sosyalizmle özgürleşir!

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI VE KAZANIM TESTLERİ

MİLLİ GURURU. Türkiye nin. YILMAZ: 2023 TE HEDEFİMİZ 25 MİlYAr DOlAr İHrAcAT YAPMAK

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

YÖNETİM Sistem Yaklaşımı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Tarihte, Günümüzde ve Devrimci Mücadelede Kadýnlar

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

34 PKK 'lı Habur Sınır Kapısı'ndan girip teslim oldu

MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi. Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi

'Yaşam, seçimler üzerine kurulu'

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

BÜRO YÖNETİMİ ve YÖNETİCİ ASİSTANLIĞI PROGRAMI - TÜRKİYE YÜKSEKÖĞRETİM YETERLİLİKLER ÇERÇEVESİ İLE PROGRAM YETERLİLİKLERİ İLİŞKİSİ

ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ÜCRET SİSTEMLERİNDE 360 DERECE PERFORMANS BELİRLEME

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Transkript:

ZAMANIN RUHUNU OKUYAMAYANLAR, TARİHİN ÇÖP SEPETİNE GİDERLER. SUYUN AKIŞINA DİRENENLER, UÇURUMA SÜRÜKLENİRLER. ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN

Demokratik Kurtuluş Ve Özgür Yaşamı İnşa Hamlesi ABDULLAH ÖCALAN SOSYAL BİLİMLER AKADEMİSİ YAYINLARI 2

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları 3

Basım Tarihi: Haziran 2013 Basım Yeri: Azadi Matbaası 4

Değerli Arkadaşlar, PKK ve PAJK militanları olarak Önderliğimizin başlattığı Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa hamlesini doğru anlama ve gerekliliklerini doğru yerine getirmekle yükümlüyüz. Militan olmanın gereği her dönemde Önderliği anlamak ve uygulamaktır. Bunun için bu demokratik kurtuluş hamlesi nedir, özgür yaşamın inşası ne anlama geliyor, bu hamleyi oluşturan siyasal süreç nasıl gelişmiştir, kadına ve gençliğe düşen roller nelerdir konularında belli yoğunlaşmalar sağladık ve bunu tüm arkadaş yapısıyla paylaşmak istedik. Bu çalışmanın dönem gerekliliklerini anlama ve yerine getirme konusunda arkadaşlarımıza destek olacağı inancıyla tüm arkadaşlara çalışmalarında başarılar diliyoruz. Devrimci Selam Ve Saygılar Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Öğrencileri Haziran 2013 5

6

"MAZLUMLARIN ÖZGÜRLÜK NEWROZU KUTLU OLSUN Selam olsun bu uyanış, canlanış ve diriliş günü olan Newrozu en geniş katılım ve ittifakla kutlayan Ortadoğu ve Orta Asya halklarına Selam olsun yeni bir dönemin miladı ve gün ışığı olan Newrozu büyük bir coşkuyla ve demokratik bir hoşgörüyle kutlayan kardeş halklara Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına ANAlık eden halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun... Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç'in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes'in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek'le hısım-akrabadır. Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır. Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır. Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor. Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır. Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur. Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. 7

Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar; Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor. Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı. "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun" noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır. Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum. Saygı değer Türkiye halkı; Bugün kadim Anadolu'yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır. Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin 8

Ortadoğu'nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum. Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır. Çanakkale'de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM'nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır. Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi'nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum. Ortadoğu ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır. Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı'nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz. Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum. Misak-i Milli'ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti'nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir "Milli Dayanışma ve Barış Konferansı" temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum. Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan "BİZ" kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle "TEK"e indirgenmiştir. "BİZ" kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır. Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz. 9

Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler. Bölge halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor. Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir. Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor. Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz. Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamlaştırıyoruz. Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır. Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere! Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere! Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği! İmralı Cezaevi 21 Mart 2013 Abdullah ÖCALAN." 10

GİRİŞ: Toplumsal inşalar, bir yandan toplumsal gerçekliğin evrenselliğini temsil ederken, diğer yandan da içinde bulundukları zaman-mekânın sınırlandırmalarıyla karşı karşıya kalırlar. Evrensellik ve yerellik; önce ve güncellik; gelenek ve yeni arasındaki ilişkiyi doğru temelde ele alan demokratik-toplumsal direnişler toplumun temel sorunlarına çözüm bulma iddiası, potansiyeli ve gücüne sahip oldukları gibi, çözümleri de hayata geçirebilirler. Böylesi hareketler, ahlaki-politik toplum gerçeğini ve bunun hakikatleştirilmesi amacını temel değişmez olarak esas alırken, buna ulaşmak için zaman-mekân, ihtiyaç ve imkanlar dâhilinde yol, yöntem, araç, tarz ve üsluplarını değiştirirler. Amaç, ideoloji, temel ilkeler ve değerler değişmezken, paradigma çok az değişir, strateji biraz daha fazla sıklıkla, taktik, yöntem, araç ve siyasi yaklaşımlar ise sık sık değişebilmektedir. Değişenleri belirleyen, temel değişmez, aynı zamanda değişenlerin kendi arasındaki uyumunda da temel referans olmak durumundadır. Paradigmal ve stratejik değişimler, değişiklik değil süreçler biçiminde gelişip, kişilik, anlayış, örgütlenme ve kurumlarda da büyük dönüşümleri gerektirir. Bu gerçeklikler temelinde ortaya çıkan PKK, özü itibariyle ahlakipolitik toplum gerçekliğinin, hakikatleştiği öz jeo-kültüründe, insanlığın yeniden kendi kökleri üzerinde canlanması arayışı olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısında, özü itibariyle demokrasi ve özgürlüğü esas alan, ancak devletçi paradigmadan da etkilenen bir ulusal kurtuluş hareketi biçiminde ortaya çıkan PKK de, 1993 yılında Önder APO, devletçi paradigma dışı çözüm arayışlarına yönelmiştir. Ancak zaman ve mekânın koşullarının kısıtlayıcılığı yanı sıra, esasta PKK deki kadro ve yönetim gerçeği, Önder APO nun bu çabalarının stratejik derinliğini, paradigmal değişime yol açma olasılıklarını çok fazla anlayamamış, kendine göre yorumlamış, içteki çeteci eğilimlerle dıştaki özel savaş güçlerinin karşı saldırıları da gelişince süreç boşa çıkarılmıştır. Ancak Önder APO nun devletçi paradigma, ulus-devlet modeli ve ulusalkurtuluş çizgisini aşma; demokrasi ve özgürlük çizgisi temelindeki çözüm girişimleri durmamıştır. Avrupa ya çıkış-roma deneyimi, tek taraflı ateşkesler ve eylemsizlik adımları bu ısrarın öne çıkan göstergeleridir. Devletçi güçlerin küresel ittifak kurarak gerçekleştirdiği 15 Şubat Komplosuna karşı Önder APO, kapitalist modernite ve ulus-devlet çizgisini tümden aşmayı, toplumun ahlaki-politik varlığını ve direnişi- 11

ni, toplumun demokratik temelde yeniden kurulması amacına dayandıran paradigmal değişimi gerçekleştirmiştir. Devletçi paradigmadan kökten ve radikal kopuşu ve demokratik modernitenin inşasını temel hedef olarak belirleyen bu paradigmal değişim, PKK deki zihniyet ve yapılanmada; PKK nin kadrosu, militanı, örgütlenme biçimi, siyaset tarzı, mücadele ve taktik anlayışında büyük değişim, dönüşüm ve yenilenmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Paradigmal değişim, 2000 yılından itibaren; Demokratik siyasi çözüm yolu, 1 Haziran 2004 hamlesi, dördüncü stratejik dönemin Devrimci Halk Savaşı, Demokratik özerklik gibi temel stratejik ve taktik değişimlerin zemini olmuştur. Gerçekleşen bu stratejik ve taktik değişimlere, PKK deki kadroda doğru anlama ve uygulama çabaları olduğu kadar, yanlış anlayışlar da ortaya çıkmıştır. Bu temelde üç farklı anlayış ve yaklaşımdan bahsetmek mümkündür. 1- Stratejik değişimi dar anlamda bir taktiksel veya siyaset değişikliği olarak algılayan dogmatik anlayış. 2- Stratejik değişimi, ideolojik ve paradigmal değişim olarak algılayan sağ tasfiye tasfiyeci anlayış. 3- Stratejik değişimi anlama çabası gösteren ancak yeni paradigmayı ve onun gerektirdiği bütüncül değişim-dönüşümü eksik kavrayan, dolayısıyla önemli eksiklik ve yanılgıları yaşayan, dolayısıyla böyle de uygulayan anlayış. Bu anlayış ve yaklaşımlar kırk yıllık çetin bir mücadeleyle toplumun elde ettiği birikimlerin ve kazanımların önemli oranda kaybedilmesine yol açmıştır. Önder APO nun demokratik çözümün yeterli düzeyde sonuç almasını engellemiştir. Komplonun farklı taktiklerle sürdürülmesine veya tamamen etkisiz kılınamamasına zemin sunmuştur. Genel olarak da beş bin yıllık demokratik direniş geleneğine önemli düzeyde zarar vermişlerdir. Önder APO nun 21 Mart-Newroz 2013 tarihinde; Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Etme adıyla başlattığı süreç bir stratejik değişimdir. Bu stratejik değişim, hem şimdiye kadarki stratejiktaktik değişimlerin devamı, hem de kendisine özgün yanlarıyla bu değişimlerin toplamından çok daha ötesi anlamı taşımaktadır. Bir anlamda şimdiye kadar gerçekleşen değişim ve dönüşümler, özü itibariyle demokratik toplumun inşası olan bu süreç kapsamındadır. Böylesi yaşamsal, tarihsel, evrensel, bölgesel ve güncel anlama sahiptir ve bu sürece, herkesten önce PKK kadrosu-militanı doğru yaklaşmak durumundadır. Çünkü PKK kadrosu bu süreci doğru anladığı, kavradığı 12

oranda kendisinde ve toplumda gerçekleştirecek sorumluluğu taşımaktadır. Tarih boyunca partilere benzeyen her oluşumun inançlı ve iradeli bir kadrosu olmuştur. Kadrosu olmayan birçok oluşumun tarihin derinliklerinde unutulması kaçınılmazdır. Davalar partiler ve güçlü kadrolarıyla temsil edildiklerinde ciddiye alınırlar. Kadro sıkça vurguladığımız gibi parti zihniyetini ve program esaslarını en iyi özümseyen ve tam bir coşku seli halinde pratiğe aktarmaya çalışan militanları ifade eder. Dönüşümün kurmay ekibidir. Teori ile pratik bağını kurabilen, kitlesel örgütlenmeyle etkinliği buluşturup yönetebilen özellikleri taşımak durumundadır. Ayrıca toplumsal ahlakı ve politikanın yaratıcılığını sanatkâr düzeyinde şahsında birleştiren kimliktir. Bu tanımlamaya dayanarak, PKK tarihine, yeniden örgütlenmesine baktığımızda, birçok olumlu ve olumsuz öğeyi iç içe görmekteyiz. Eğer PKK bugün hala yaşıyorsa, bu en başta gerçekleşen soylu ve birer insanlık abidesi olan kadrolarına bağlı olduğu gibi, tam başarıya gidememesinde de ağır sorun yaşayan kadroları yüzünden olmuştur. Hem başarı, hem başarısızlık kadrodan kaynaklanmaktadır. Kadroların şahsında muazzam bir toplumsal çelişki yumağı açığa çıkarılmıştır. Açığa çıkarıldıkları oranda yıkılan olduğu gibi, güçlenen de olmuştur. Bir kadro trajedisi, kahramanlığı ve ihaneti hep iç içe yaşanmıştır. Tüm eğitici ve pratikleştirici çabalarımıza karşın, çizgiyi sürükleyebilecek kadrolara bir türlü ulaşılamamıştır. PKKleşme süreçlerindeki tıkanmalar bu kadro yetersizliğinin ürünüdür. Önümüzdeki yapılanmanın yine en temel sorunu yeterince güçlü kadrolar olabilme sorunudur. Bu sorunun çözümü programın başarıyla hayata geçmesine yol açabilir. Aksi halde yeni tıkanmalar doğacaktır. Kadro olmak bir aşk, bir tutku işidir. Kendini amaçlarına sınırsız inanç, kararlılık ve aydınlıkla yatırma demektir. Bu nitelikleri olmayan, bir heves, kariyer tutkusu ile önü tutmak isteyen kişilikler hep olumsuz sonuçlara yol açarlar. Kadrolaşma bir heves olmanın ötesinde teorik bir öngörü, programa derinliğine bağlılık ve parti binasını kurmakta bir tutku insanını gerektirir. Yeni dönemde kadro örgütlenmesine giderken bu niteliklerin esas alınması tabiidir. Her ciddi sosyal, siyasal, ekonomik örgütlenme benzer kadro anlayışına, liderlik sanatına sahip olmak ister. Başarısında bunun payını arar. Önder APO - Bir Halkı Savunmak 13

Yaşamın Mezopotamya da Yeniden Yaratılışı Toplumsal yaşam, tarım-yerleşik yaşam kültürüne bağlı olarak en fazla kalıcı, köklü ve derin biçimde yeniden yaratılmıştır. Ahlakipolitik toplumun varlığını güvenceye alan, toplumsal sistem olarak örgütleyen, tarım-köy kültürü olmuştur. On binlerce yıl öncesine dayanan belge ve bulgular yanında, yaşamın kendisi ve güncel veriler de bu gerçekliğe işaret etmektedirler. Devletçi uygarlığın son temsilcisi olan kapitalist modernitenin esas hedefinin, zihniyet ve yapılanmasıyla; manevi-maddi değerleriyle birlikte tarım-köy kültürünü tasfiye etmek olması da bu gerçekliğin en açık ifadesidir. Bu temelde tarım-köy kültürünü, kısaca da olsa incelememiz gerekecektir. Kendine özgü bir canlı türü olarak ortaya çıkışından itibaren insanlık, değişik evrimsel ve devrimsel aşamalar yaşayarak günümüze kadar gelebilmiştir. Her bir aşamanın, toplumsal tarih açısından kuşkusuz ayrı bir anlamı ve rolü vardır. Bazı aşamalar ise tüm insanlığı ilgilendiren yaşamsal, sıçramalı devrimler anlamını taşır. Ancak bazı devrimler, belli bir mekânda ve zamanda gerçekleşse de sonuçları tüm halklar ve kültürler açısından temel teşkil etmekte ve tüm zamanlarda etkilerini sürdürmektedirler. Toplumsal yaşamın yeniden ve kalıcı şekilde inşasının temeli tarımyerleşik yaşam kültürüdür. Eldeki bulgu ve belgelerin yanısıra güncel veriler de, bu toplumsal ve kültürel devrimin Kürdistan jeo-kültüründe gerçekleştiğini ve buradan Ortadoğu geneline, oradan da tüm Dünya ya yayıldığını göstermektedir. Kürdistanîlik ile Evrensellik arasındaki tamamlayıcı ilişki, bu gerçekliğe dayanmaktadır. Tarım kültürü ve yerleşik yaşama geçişin temel yapı taşları Mezolitik dönemde döşenmiştir. Ancak bunların yaygınlaşması, sistemli ve kalıcı kılınarak kültür düzeyine ulaşması Neolitik-devrimle gerçekleşmiştir. Toplumsal süredeki ilk, temel ve en büyük sıçramalı devrim, tarımyerleşik yaşam kültürünün ortaya çıkışıdır; Toplayıcılık faaliyetleriyle kadın; toplumun beslenme ihtiyaçlarını güvenceli ve yeterli düzeyde karşılar. Bununla birlikte bitki türlerini tanıdıkça, onları salt besin kaynakları olarak değil, aynı zamanda derman, ip, boya gibi farklı biçimlerde kullanmayı da öğrenir. Toplayıcılık, kadının toprakla, bitkilerle, suyla ve bir bütün doğanın kendisiyle sevgi ve şefkate dayalı ilişkilerini güçlendirmesine yol açar. Özellikle ana-kadın, toplayıcılık faaliyetleriyle birlikte salt doğurduğu çocuğu 14

değil; tüm toplumu besleyen, eğiten, örgütleyen, koruyan, yaşamı düzenleyen belirleyici güç olarak ortaya çıkar. Tarım-köy kültürü, aynı zamanda ana-kadının öncülüğü ve önderliği şahsında duygusal zekâ ve analitik zekânın birbirlerini tamamlayan bütüncül temeldeki yaratıcı birlikteliğinin sonucunda gerçekleşmiştir. Kadının toplumsal inşayı yaratan temel güç olması, sadece toplumsal yaşamda ve doğal işbölümünde aldığı role değil; bizzat onun kendi doğasından kaynaklanmaktadır. Doğuran, besleyen, barındıran, örgütleyen, yaşamı kuran, yaratan, veren, güzelleştiren; yani bir bütün olarak hem toplumun varlık haline gelmesini ve hem de yaşamını sürdürebilmesinde belirleyici güç olan kadın, bu özelliklerinden dolayı doğayla özdeş kılınır. Tarım-köy kültüründe ana kadın, hem tüm kutsalları ortaya çıkarır, hem de en büyük kutsallığı, yani yaşamın kendisini temsil eder. Anakadının her şeyi yaratan ve geliştiren; doğum, yaşam ve ölümü düzenleyen tanrıça olarak tanımlanması; doğanın tüm özelliklerinin kadınla ifade edilmesi bu nedenledir. İnsanlığın milyonlarca yıllık sürece ortaya çıkardığı birikimler, anakadının doğayla, yaşamla, toplumla ve insanla ilgili evreninden süzülerek tarım-yerleşik yaşam kültürünün zihniyet temelini oluşturur. Anakadın, oluşturduğu zihniyet ve yapılandırma düzeyiyle, tarım-yerleşik yaşam kültürüne hem ideolojik-felsefik önderlik ve hem de politik öncülük yapmıştır. İnsanın fiziksel-biyolojik özellikleri ile bunların gelişim süreci, onun özgünlüğünün ortaya çıkmasında kuşkusuz etkilidir. Ancak, esasta belirleyici olan insanın zihniyeti başta olmak üzere metafizik yönüdür. İnsanı, insan yapan esasta onun metafizik yönüdür ki, bu da onun toplumsallaşarak kendisini bulmasına, kendisini gerçekleştirmesine yol açar. İnsanın metafizik yönü, onun zihniyetinin potansiyel temelini teşkil eder. Ancak bu potansiyelin işlevselleşmesi ve anlam bulması ise toplumsallaşmayla mümkündür. Bu nedenle, toplumsal inşalar önce zihniyette gerçekleşir. İnsan; duyguları, sezgileri, hisleri, düşüncesi ve eylemleriyle toplumunu ve kendisini birlikte inşa eder. Esasta insan, toplumunu kurarak, toplumsallaşarak insan olur. Bu gerçeklik temelinde tarım-yerleşik yaşam kültürü, her şeyden önce ana-kadının oluşturduğu zihniyetin ürünüdür. Kadın ve toplumsallığın özdeş anlamlar içermesi bu gerçeğe dayanır. Her toplumsal inşanın zihniyeti, kendine özgü değerlere dayanır ve bu değerleri güçlendirir. Toplumun varlığını sürdürmesi için yaşamsal önemde olan değerlerin birçoğu, hem tarım-köy kültürüne taşırılmış, 15

hem de bu kültürle birlikte toplum yaşamında daha etkin düzeye ulaşmışlardır. Klan topluluğunda temsilini bulan ortak ruh, düşünce ve eylemsel duruş, tarım-köy kültürünün kabile ve hatta aşiret toplumunda daha da gelişir. Bir yandan toplumun manevi evrenindeki ortaklaşma; birleşerek çoğalma; çoğalarak bir-leşme daha ileri boyuta taşınırken, diğer yandan bu ortaklaşma maddi alanda da toplumun inşasına ve ortaya çıkan sorunlarının çözümüne yansıtılır. Hatta bunun da ötesinde, anlamı güçlenen yaşam daha da güzelleşir. Tarım-hayvancılık kültürü, özü itibariyle komünal yaşam ve kolektif çalışma tarzını temsil eder. Komünal yaşam ve kolektif çalışma, manevi ve maddi üretimin zenginleşmesine ve süreklilik kazanmasını da sağlar. Tarım kültüründe daha da güçlendirilen temel değerlerden biri de paylaşımdır. Paylaşım, maddi karşılığa dayanmaz; hediye etme, önce sevdiğine, saydığına, ihtiyacı olup da imkânı olmayanlara, tüm topluma vermeye dayalı paylaşım anlayışı esas alınır. Paylaşım, sadece elde edilen ürünlerle sınırlı olmayıp, ortaya çıkan sorunların çözümü ve ihtiyaçların giderilmesi konusunda da toplumun tüm üyelerinde sorumluluk anlayışının güçlenmesine yol açar. Herkesin, kendi özgünlükleri temelinde sorumluluk taşıdığı ve aktif katılım sağladığı toplum, kendisini en doğru ve en iyi şekilde yöneten toplumdur ki, bu da ahlakipolitik toplum olarak tanımlanır. Tarım-köy kültüründe emek kutsaldır ve kutsal olanın değeri de herhangi maddi bir karşılıkla ölçülemez. Her şeyden önce bu kültürün ideolojik önderi ve politik öncüsü olan ana-kadının emeği en yaratıcı, yaşatıcı, üretici, besleyici, koruyucu ve dolayısıyla da kutsal ve yüce emek olarak görülür. İnsan toplumunun kök kültürü olan tarım-köy kültürünün, aynı düzeyde etkili bir dil olmadan gerçekleşemeyeceği çok açıktır. Çünkü dilin gelişmişlik düzeyi, toplumun kendi içinde anlaşması, yaratım gücüne ulaşması, düşünülenlerin karar ve uygulamaya geçmesi, toplumun kendi arasındaki düşünce ve yaşam birliğini sağlama düzeyiyle paraleldir. Aryenik dil grubunun ilk, temel ve kalıcı temel dil gruplarından başta geleni olmasının nedeni, onun tarım-yerleşik yaşam kültüründen doğmasıdır. Bu gerçeklik temelinde Kürtçe dil yapısında hem dişil öğelerin etkili ve sayıca fazla olmaları, hem de doğa ve toplumla ilgili kavramların büyük anlam derinliğine ve ifade gücüne sahip olmalarının nedeni Kürtçenin özünde bir tarım-köy kültürü dili olmasıdır. Tarım-köy kültürünün manevi temeli, insanlığın yüz binlerce yıllık emekleri sonucunda yarattığı düşünce, anlam ve zihniyet birikimlerine 16

dayanır. Bu birikimler, tarım-köy kültürüyle birlikte toplumun üzerinde kurulduğu temel zihniyet ve paradigmaya dönüşür. Tarım-köy kültüründe ortaya çıkan zihniyet düzeyi ve manevi kültür birikiminin, devletçi uygarlığın ortaya çıkışından sonraki tüm toplumsal-demokratik direnişleri çok derin biçimde etkilediği ortadadır. Bu etkiler, Mitraizm den başlayıp da Heretizm, Mazdeizm, Zerdüştilik, Maniheizm, Kızılbaş Alevilik, Enel-Heq, Ezidilik ve daha birçok ahlaki, düşünsel, kültürel ve siyasi öğreti ve hareketlerde çok açık biçimde gözlenmektedir. Daha önce tarıma alınan ama yaygınlaştırılamayan buğday, arpa gibi bitkilere ek olarak tarım-yerleşik yaşam kültüründe mercimek, nohut, bakla, bezelye gibi bitkiler de tarıma alınmış ve temel gıdalar olarak yaygın biçimde üretimi gerçekleştirilmiştir. Buğday, aynı zamanda insan toplumunun kolektif emeğini temsil eden en önemli semboldür. Aslında daha önceden başlanmış olan hayvanların evcilleştirilmesi faaliyeti, tarım-köy devrimiyle birlikte temel ve sürekli bir ekonomik faaliyet halini alır. Bunun yanı sıra evcilleştirilen hayvanların etinden ziyade sütü ve yününden faydalanma daha ağırlıklıdır. Bu konuda da öncülük yapan ana-kadındır. Ana-kadının sevgisi ve şefkati, hayvanların evcilleştirilmesini kolaylaştırmıştır. Tarım ve hayvancılık yoluyla besinlerin nicelik ve nitelik olarak zenginleşmesi beslenme yöntemlerinde de devrimsel gelişmelere yol açar. Tahıldan elde edilen un, yapılan fırınlarda ekmeğe dönüştürülür, yiyecek türleri artar, hazırlanan yemekler korunabilir. Süt, peynir gibi hayvansal ürünlerin elde edilmesi yaygınlaşır. Elde edilen tarımsal ve hayvansal ürünler, sıkıntı zamanlarında kullanılmak üzere depolarda korunabilir. Neolitik dönemdeki topluluklar, kendi yerleşkelerini inşa edebilecek düzeye gelmişlerdir. Su kaynakları, arazi yapısı, toprağı ve bitki örtüsünün tarımsal üretim yapmaya, hayvan yetiştirmeye ve topluluğu kendisini savunmasına elverişli olması gerekmektedir. Tarım-yerleşik yaşam kültüründe gelişkin bir mimari ortaya çıkmıştır. Neolitik dönem köyleri ve yerleşkelerinde toplu yaşama elverişli ve oldukça işlevsel olan evler yanında depo, değirmen, tapınak gibi topluluğun ortak mekânları daha görkemli ve özenle inşa edilmişlerdir. Tarım ve hayvancılığın gelişip yaygınlaşması, köylerin nüfuslarının artmasını da beraberinde getirmiştir. Tarım ve yerleşik yaşam kültürü, araç-gereç yapımı ve endüstride de toplumsal anlamda büyük devrimsel gelişmelere yol açar. Daha önceden var olanların geliştirilmesine ek olarak, ağırlıklı taş olmakla 17

birlikte değişik malzemeler kullanılarak birçok yeni araç-gereç icat edilir. Ayrıca Neolitik dönemin ortalarından itibaren yaygın biçimde maden işlemeciliği gerçekleşmiştir. Kumaş örme ve elbise yapma ile sepet örme ve deri işlemeciliği de bu devrimin yaratımlarındandır. Tarım faaliyetleri ve köy merkezli yerleşik yaşam, toplumun ihtiyaçlarının, eylemlerinin ve örgütlenmesinin daha yoğun ve karmaşık olmasının hem sonucu ve hem de nedenidir. Kabile örgütlenmesi böyle bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkar. Kabile örgütlenmesinde ahlaki örgü korunmakla birlikte, politik boyut da güçlendirilir ve ahlakla politika, birbirini tamamlayacak şekilde eşitlenir. Kabile, bir yandan toplumun ahlaki-politik temelde varlığını temsil ederken, diğer yandan da toplulukların kendine özgü kimlikleri ortaya çıkar. Ahlaki-politik toplumun inşasında belirleyici güç ana-kadındır. Kürdistan kültüründe toplumsallaşmayı kuran, güçlendiren ve sürekliliğini sağlayan temel güç olan kadın, kabile örgütlenmesine de öncülük etmiştir. Kürdistan daki toplumsallaşmanın kabileden sonraki kök örgütlenmesi olan aşiret, bir nevi kabileler konfederasyonudur. Aşiret örgütlenmesi, neolitik devrimin sonlarına doğru, genel anlamda tüm Kürdistan da yaygın hale gelir. Kürdistan daki aşiret yapısı üç farklı biçimdedir. İlki hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşan koçer, diğeri köylere ve tarım faaliyetlerine dayalı yerleşik aşiret tarzlarıdır. Sonuç itibariyle, Kürdistan da toplumsallaşma ve kültür, tarım-köy kültürüne dayanır. Devletçi uygarlık güçlerinin binlerce yıllık baskı ve saldırılarına rağmen bu kültürün sürekli direnmesi, hâlâ önemli oranda kendini korumuş olması ve her fırsatta kendini yeniden üretme özelliği bu gerçekliğe dayanır. PKK de Değişimin Yenilenme Ve Gelişme Boyutu Yenilenme PKK de sürekli yaşanan bir değişim olayıdır. Bir döneme has değil, bir anlık değil, baştan günümüze kadar sürekli var olan bir tarzdır. Bu, Önderlik kişiliğinin temel bir özelliğidir. Sürekli bir gelişme yaratma, zor dönemleri başarıyla aşmayı gerçekleştirme, yenilgiyi önleyerek bu güne kadar hep gelişme yaratmış olarak gelebilme, bu özelliğe bağlıdır. Önder Apo PKK li olmak her gün yeni başlangıçlar yapabilmektir dedi. Yani her gün bir yenilenme, her günü kendi somutunda değerlendirerek, ona özgürlük çizgisinde doğru cevap verecek bir tutumu gösterebilmedir. O da yenilenmeyi gerektiriyor tabi. Onun için bu kadar eleştiri-öz eleştiri oluyor. Onun için insanın değişimine, yenilenmesine Önderlik çizgisi bu kadar inanıyor, önem veriyor, değer veriyor. Bunun gerçekleşebileceğine inanıyor. Önder Apo 18

iki kelime ile düşünce düzeyinde ortaya çıktığını söylüyor. Kürdistan sömürgedir belirlemesindeki iki kelimeden bugün insanlığa yol gösteren, insanlığın özgürlük yürüyüşünün doğrultusunu belirleyen, geniş bir teorik çerçeveye ulaşmış bulunuyor. Bütün bunlar ne ile oldu? Kendini sürekli yenileyerek, geliştirerek oldu. Savunmada da bunu açıkça söylüyor: Kendimizi köklü bir değişim dönüşüme uğratırken, eskiyi reddetmedik, tümden bir tarafa atmadık. Her şeyden önce bir yenilenme yaşadık. Eskimiş olanları, sürece cevap vermeyenleri ya da pratikte doğrulanmayanları eleştiri-öz eleştiriyle bir yana bıraktık. Onun yerine her süreçte doğru olan, lazım olanı yapmamız gerekeni yaratıcı bir temelde bulduk, esas aldık ve o temelde yürüdük diyor. Böylece de dikkat edelim tek kişilik bir çıkıştan, 40 milyonluk bir topluma, ulusa ulaşma var. Sömürgeci soykırım rejimine teslim olmuş, boyun eğmiş, o rejim tarafından asimile edilmiş insan ve toplum olmaktan çıkarak, özgür yaşayan birey ve toplum haline gelme, sömürgeci soykırım rejimine karşı her boyutta mücadele ederek, kendini var eden bir toplum olma düzeyine ulaşılmış olma gerçeği vardır. Yaşadığımız değişim ve dönüşümün en önemli özelliği ideolojik politik çizgide, felsefik çizgide yenilenme boyutudur. Özgürlük, eşitlik, demokrasi, adalet gibi temel ilkeler bu değişimle daha da yaşamsallaşır, uygulanır hale gelmesini sağlayan araçlar bulmaya çalışılmıştır. Araç-amaç bütünlüğünü sağlanmıştır. Bir kere değişim ve dönüşümü değerlendirirken, yenilenme boyutunu ele alırken zaman ve mekâna iyi bakacağız. Diyalektik bilinciyle bakacağız. Başta ve sonda her şey aynıdır, birdir. Söylediği de yaptığı da hiç değişmiyor, 40 yıldır böyle geçiyor diyemeyiz! Önderlik böyle değildir. Yenilenmenin bir boyutu gelişmedir, bir boyutu düzeltmedir. Temel aracı, araştırmadır, eleştiridir, öz eleştiridir. Eleştiri-öz eleştiriyle biz sürekli düzeltme ve yenilenme yaşıyoruz. Bunu kişi olarak yapıyoruz, örgüt olarak yapıyoruz, halk olarak yapıyoruz. Bu bizde sürekli gelişme sağlıyor. Bunun da tabi ki Önderlikle bağlı, Önderlik gerçeğiyle bağlı, temel bir Önderlik özelliği olarak görülmesi gerekli. Yoksa diğer türlü doğru anlaşılamaz. Zaten Önderlikte belirginleşen bu özelliğin örgüte dönüşmesi, pratikleşmesi oluyor PKK deki sürekli yenilenme ve gelişme gerçeği. Yaratıcılık da buna bağlı. Önemli bir değişim gerçeği işte bu! PKK de işte kırk yıl dümdüz geçmemiştir. Bu kırk yıl sadece bir dönem değil, tek bir süreç değil, birçok dönem, birçok süreç yaşanmıştır. Her köklü dönemsel değişiklik yaşandığında, PKK durum değerlendirmesi yapmış, stratejik analizler geliştirmiş, stratejik değişimi 19

yaşamıştır. Yeri geldiğinde bu stratejik değişiklikler yapılmıştır. Gerçekten yapıldı mı yeri geldiğinde? Öyle demek çok zor tabii. Önderlik bu konuda bilimsel hareket etmeye, örgütü strateji biliminin esasına göre yürütmeye, yönetmeye çalıştı, ama örgüt stratejiyi ne kadar anladı? Önderliğin analizlerine ne kadar vakıf olduğu, Önderliğin öngördüğü stratejik değişiklikleri zamanında ne kadar anladı ve değiştirdi belli bile değil. Stratejik değişim oluyor, anlamıyor bile. Niye anlamıyor? Çünkü stratejiyi anlamıyor ki, içinde bulunduğu mücadeleyi bir stratejik analizin gereklerine göre yürütmüyor ki, o mücadelede bir değişiklik olmuşsa, gerekli değişimi kendisi de yapsın, o değişimi görsün ve değişiklik yaratsın! Bu bizim için ciddi bir handikap. Ciddi bir engel ve çıkmazdır. İçini bilmek, içeriğine vakıf olmak, içeriğine göre bir yaşam, mücadele sürdürmeyi bilmek lazım. Bu noktada yaşadığımız stratejik dönemler nelerdi? Bir; 1970 ler dönemi. Önderliksel doğuş dönemiydi. PKK nin oluşum, kuruluş dönemiydi. Partileşme süreciydi. Baştan sona kadar sekiz-on yıllık bir süreç, düşman cephesindeki durum, halkın durumu, hareketin durumu bakımından, aşağı yukarı birbirine yakın özellikler gösterdi. Böyle bir durumda hareketin partileşmeyi sağlayan stratejik mücadele yolu olarak belirlediği neydi, Kürdistan Devriminin Yolu nda Önderlik bunu tanımladı: Ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadele stratejisi dedi buna. Önderliksel doğuşu partileştiren, parti hareketine getiren mücadele stratejisi böyle bir stratejiydi. Bu stratejinin uygun taktiklerle hayata geçirilmesi, PKK nin ideolojik siyasi çizgi haline gelmesine, onu propaganda yaparak örgütünü büyütmesine, halkı etkilemesine, partileşmeye ve gerilla adımı atmasına kadar götürdü. Bütün bu gelişmelerin yaratıcısı oldu. Sonra bu durumda değişiklikler yaşandı. 1980 li yıllar geldi, stratejiyi belirleyen unsurların birçoğunda değişiklik yaşandı. Neydi o değişiklik? Her şeyden önce, düşman cephesinde, Türkiye devletinin yapısında, yönetiminde değişiklik oldu. O göstermelik siyasi partiler yönetimi, demokrasi denilen unsur ortadan kalktı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi yle kaskatı bir faşist askeri diktatörlük ortaya çıktı. Stratejiyi belirleyen birinci unsurda önemli bir değişiklik, yepyeni bir durum ortaya çıkmıştı. İkincisi halkın durumudur. Halk, PKK nin 78-80 arasındaki çağrısına cevap vermiş bir tür askeri hareketliliğe, eylemsel hareketliliğe ulaşmıştı, mücadele eder, serhildana kalkar hale gelmişti, 12 Eylül Faşist Askeri Darbesi saldırınca, bütün örgütlü kanatlarını vurdu, bastırdı, ezdi. Artık halkın demokratik eylemlilik, kitle eylemliliğini geliştirmesinin siyasi mücadele yürütmesi- 20

nin imkanı kalmadı. Seçim bile kalmadı ortada. Hareket bu süreçte önemli bir gelişme yaşadı. Parti oldu, gerillalaşma adımı atmak istedi. Fakat Siverek te bu başarılamadı. Ama çok önemli bir örgütsel potansiyel ortaya çıktı. Mücadele edecek güç belirdi. Önderliksel çıkış dönemindeki gibi yalnızlık yoktu. İdeolojik grup dönemindeki gibi dar bir propaganda grubu yoktu. Eli silah tutan, eylem yapmaya hazır, onun eğitimini gören, savaş yürütebilecek bir güç vardı. İdeolojik ve örgütsel boyut bu düzeye ulaşmıştı. Kürdistan coğrafyası değerlendirildi. Coğrafya, askeri harekâtta eğer doğru değerlendirilirse önemli bir güç etkeniydi. İyi kullanılırsa, iyi dayanılırsa büyük askeri birliklerin hareketini zorlaştıracak, gerillanın kendini koruyup savunmasına büyük hizmet edecek özelliklere sahipti. Bütün bunlar değerlendirilerek 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı strateji olarak neyi belirledi Önderlik? I. Konferans ta Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi ni belirledi. 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı gerilla temelinde bir devrimci halk savaşının yürütülmesini hem mümkün hem de parti programını hayata geçirebilecek bir yol olarak öngördü. 15 Ağustos Atılımı, işte bu stratejinin uygulanma sürecini başlattı, geliştirdi. Uygulanması oldu. İkinci Stratejik Dönem 15 Ağustos Atılımı yla yaşanan devrimci halk savaşı dönemi oluyor. Üçüncü Stratejik Dönem ne zaman değişti? 17 Mart 1993 Ateşkesi yle. Neden? Çünkü, devrimci halk savaşı stratejisiyle hareket mevcut devlet sistemini savaşla yıkıp, yerine Kürt sorununun çözümüne imkan verecek bir devlet sistemi, -demokratik devlet deniliyordu o zaman- yaratmak istiyordu. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi nin bir boyutu buydu. Düşmanı askeri olarak yenmek ve çözümü o temelde gerçekleştirmek. Mart 1993 ateşkesiyle bu boyut değiştirildi işte. '90 ların başında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi Önderlik. Reel sosyalizm çözülmüş, iki bloklu dünya ortadan kalkmış, Sovyetler Birliği yok olmuştu. Bu durumda, Ulusal Kurtuluş Devrimlerini savaşıyla başarıya götürmek mümkün değildi. Çünkü onun teorisinde Sovyetler Birliğinin desteği, Ekim Devrimi nin varlığı esas oluyordu. O varlık ortadan kalkmıştı. İkincisi; Kürdistan devriminin başarıya gitmesi için, stratejik olarak Türkiye demokratik halk devriminin gelişmesi, birlikte zafere gitmeleri esas alınıyordu, öngörülüyordu. Türkiye de ise bırakalım demokratik devrimi yapmak, gerillaya karşı Ulusal Cephe oluşmuştu devlet yönetiminde. İki alanda da çok önemli değişiklik! Oysa devrimci halk savaşı stratejisi çizildiği 1980-81 de Türkiye devrimci hareketi çok güçlüydü. Çok sayıda örgütten oluşuyordu. Kadroları çok güçlüydü. Türkiye de devrimci demokrasi en etkili akımdı. Şimdiki gibi kesinlikle 21

değildi. Fakat 90 ların başına gelince durum değişti. On yıllık süreç içerisinde en zayıf akım haline geldi devrimci demokrasi, tasfiye olmuş bir güce dönüştü. Diğer yandan Kürdistan da önemli gelişmeler olmuştu. Bütün zorluğuna rağmen gerilla 15 Ağustos Atılımı temelinde gelişme kaydetmiş, PKK gerilla temelinde yeniden kendini örgütlemiş, 1990 başında halk serhildanlarına yol açmış, Ulusal Diriliş Devrimini gerçekleştirmiş, Güney de federe devletçik biçiminde bir oluşumun ortaya çıkmasına vesile olmuştu. Kürdistan ın Kuzey i ve Güney i önemli bir gelişme sürecini yaşamıştı. Bütün bunlar değerlendirilerek yeni bir stratejinin belirlenmesi şart oldu. O koşullarda uluslar arası ve dünya koşullarında Türkiye devletini yıkarak, Kürt sorununu çözmenin çok gerçekçi, mümkün olmayacağı değerlendirilerek yıkma yerine, siyaset değişikliğine zorlama ve diyalogu, uzlaşmayı esas alan yöntemle Kürt sorununu çözmeyi ifade eden bir yeni stratejik yol belirlendi. İşte buna, Demokratik Siyasi Çözüm Yolu dedik. Devletin yıkılıp yeni bir çözüm devleti kurularak Kürt sorununu çözmek yerine, devleti siyaset değişikliğine zorlayıp uzlaşma yöntemiyle Kürt sorununu çözmek esas alındı. Üçüncü stratejik dönem, demokratik siyasi mücadele stratejisinin esas hedefi Kürt sorununu siyasi uzlaşma yöntemiyle çözmektir, ama bu uzlaşma neyle olacak? Siyasi mücadele hangi temelde yürütülecek, bu hiç mücadele etmemiş, mücadele gücü yaratamamış olan o pasifist, reformist örgütlerin uzlaşması, siyasi çözüm arayışı gibi kesinlikle değildir. 15 Ağustos Atılımı temelinde yürütülmüş büyük devrimci halk savaşı ve gerilla gelişimi üzerinde gerillanın güvencesi, koruyuculuğu temelinde, yine gerektiğinde gerillanın ön açıcılığına dayanarak yürütülecek bir siyasi uzlaşma çözümüdür. Onları kesinlikle reddetmiyor, tam tersine 20 yıl içerisinde yürütülen mücadeleyle ortaya çıkan birikimi temel alıyor, esas alıyor, o birikim üzerinde bir siyasi çözüm öngörüyor. Üçüncü Stratejik Dönem de oydu. 1 Haziran 2010 itibariyle bu demokratik siyasi çözüm stratejisinin artık başarılı olmadığı, AKP nin Kürt demokratik siyasetini tasfiye etmeye çalıştığı netleşince, stratejik değişim, siyasi çözümün bırakılarak, Devrimci Halk Savaşı yöntemiyle Kürt sorununun çözümünü öngörme, temel strateji olarak belirlendi. Yeniden Devrimci Halk Savaşı Stratejisi ne döndük. Bu tabii ikinci dönem stratejisiyle benzerlikler arz ediyor isim olarak, içerik olarak da. Fakat tümüyle bir midir? Hayır! 2. Stratejik Dönemin Devrimci Halk Savaşı, devletçi paradigma temelinde gelişiyordu. Devleti yıkmayı ve yeni devlet kurmayı öngörüyordu. Kürt sorununun çözümünü oraya dayandırıyordu. 4. Stratejik Dönemin 22

Devrimci Halk Savaşı, demokratik toplum paradigması temelinde gelişiyor. Devleti yıkmayı değil, devleti işlevsiz kılmayı, etkisizleştirmeyi, zayıflatmayı öngörüyor. Devlet kurmayı değil, yerine Demokratik Konfederalizm i inşa etmeyi hedefliyor. Demokratik öz yönetimi öngörüyor. Demokratik konfederalizmin inşası temelinde devleti zayıflatıp etkisiz kılarak, devletle demokrasi arasında TC ile KCK arasında bir tür birbirini kabullenme temelinde çözüm yaratılacak bir sonucu ortaya çıkartmayı öngörüyor. Buna Demokratik Özerklik Çözümü diyoruz işte. Demokratik Özerklik, devlet ile demokrasinin yani demokratik konfederalizmin KCK nin ilişki ve çelişkilerinin belirlenmesi, bir kurala bağlanması durumudur. Bu bakımdan paradigma değişik, önüne konulan hedefler değişik dolayısıyla görevler de değişiktir. Evet, Devrimci Halk Savaşı uyguluyoruz, gerilla öncü rol oynuyor, ama bu savaşın başarmayı öngördüğü amaçlar farklı. Böyle bir amacı gerçekleştirmede gerillanın rolü, konumu, mevzilenişi farklıdır. Bu farklılıkları görmek temelinde tabii 2. Stratejik Dönemle kısmi benzerliklerinden söz edebiliriz. Ama bu farklılıklar görülmezse tekrar 2. Stratejik Döneme döndük denilirse o kesinlikle yanlıştır. Artık ikinci stratejik dönem aşılmıştır. Dünya durumu öyle değil, Türkiye durumu öyle değil, Kürdistan daki durum öyle değil, 2. Stratejik Dönemin analizlerinin ifade ettiği dengelerden hiçbirisi ortada yok. Her şey çok değişik durumdadır. O bakımdan bunları görmemiz gerekli. Kısaca işte böyle stratejik değişimler var. Stratejik değişim olmuş olmamış, bizi ne ilgilendirir, ne önemi var, anlasak ne olur, anlamazsak ne olur diyebilir miyiz? Diyemeyiz. O zaman taktik yapamayız işte. Bir şeyler yaparız da ne yaptığımız belli olmaz. Tanımsız bir şeye döner yürüttüğümüz savaş. Neyi nereye koyacağız, nasıl hareket edeceğiz belli bile olmaz. Karmakarışık olur. Oradan bir sonuç çıkmaz. Günlük olarak taktik uygulamaların sonuçlarının birleşerek zafere dönüşmesi, ancak stratejiyle gerçekleşebilir. O taktik uygulamalar bir stratejiye bağlı olursa ve bir strateji tarafından yönetilirse savaş zafere gidebilir. Yoksa sadece savaş olarak kalır. Yok eden yok edene! Birbirini vurup yok eden yaptığıyla kalır. Daha öteye gitmez. Ona da savaş denilmez. Savaş zafer kazanmak için, bazı siyasi askeri sonuçları elde etmek için yapılıyor. Bu sadece Meşru Savunma Savaşları açısından böyle değil, aslında gasp savaşları açısından da böyledir. Hiçbir güç sadece karşısındakini yok etmek için saldırı yapmaz, savaşmaz. Oradan bir takım çıkarlar elde edecekse, bazı şeylere el koyacaksa o savaşı yapar. 23

Yoksa niye savaş yapsın? Evet, karşıdakini yok eder, iradesini kırar doğru ama niçin? Bazı şeyleri ele geçirmek için. Bir takım amaçları başarmak için. Amaçsız, hedefsiz savaş olmaz. Ona kör dövüşü deniliyor. Savaş olarak kesinlikle tanımlanmıyor. Zaten öyle bir çarpışma durumu da yok. Demek ki biz de savaşı eğer bazı temel sorunları çözmek, yüce amaçları gerçekleştirmek için yapıyorsak, o halde öyle bir başarıyı elde edebilmemiz için günlük çarpışmalarımızın bizi öyle bir başarıya götürebilmesi için, o başarıyı sağlatacak stratejik yolu doğru tespit etmemiz ve bütün taktik uygulamaları stratejik başarıya götürecek düzeyde geliştirmemiz gerekir. Yoksa dedim ya ortada başarı olmaz, zafer olmaz! Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemezsin. Taktik olarak yaptığın pratik uygulamalarda, doğru ne, yanlış ne? Onu belirleyemezsin. Zaten strateji ve taktik bilimine çok fazla vakıf olamadığı için kimi arkadaşlar ya bu partinin doğru ve yanlış ölçüleri nedir anlayamadık, bir öyle yapıyorsun doğru diyor, bir bakıyorsun yanlış diyor diyorlar. Bazıları sanıyor askeri olarak düşmanı çok vurursan doğru yapmış oluyorsun, vuramazsan yanlış! Bütün bunlar doğru yaklaşımlar değildir aslında. Doğru ve yanlış ona göre olmuyor. Taktik uygulamalarda başarı ya da başarısızlığı, doğru ya da yanlışı belirleyen şey, stratejik başarıya bağlı olup olmadığı, stratejik başarıya hizmet edip etmediğidir. Bir pratik, bir eylem, bir taktik stratejinin başarısına hizmet ediyorsa, yani ideolojik siyasi amaçların gerçekleştirilmesine hizmet ediyorsa orada askeri başarısızlık varsa bile stratejik olarak o doğrudur, başarılıdır. Yok hizmet etmiyorsa istediğin kadar düşman vur, onun bir başarısından söz edilemez. O vurulan düşman için harcanan emek, cephane, aslında hareket için bir kayıp olur. O nedenle de neye göre pratikleri değerlendiriyoruz; taktiğin ve tarzın doğru ve yanlışını neye göre değerlendiriyoruz? a- Tabii ideolojik ölçülerimize göre değerlendiriyoruz, kitle çizgimizi veriyor siyasi duruşumuzu. b- Stratejimize göre değerlendiriyoruz tabii. Yapılanların stratejiye bağlı olup olmaması, hizmet edip etmemesine göre değerlendiriyoruz. Tabii stratejiyi hiç bilmeyenler, günlük pratiği stratejik amaç ve yolla hiç ilişkilendirmeyenler, ondan kopuk alanlar da sonuçlar belirlendi mi bu da nereden çıktı diyorlar. Şaşırıp kalıyorlar. Durumu anlayamıyorlar, çözemiyorlar. Ondan sonra da eleştiri, özeleştiri gelişmiyor. Çünkü stratejiyi bilmiyor, stratejik değişime göre kendini değiştirmemiş, günlük yaşamı stratejinin başarısına göre yürütmüyor. Taktiğini, tarzını buna göre geliştirmiyor, kendine göre belirliyor, başka 24

şeylere göre belirliyor. Kendine göre iyi şeyler yapıyor, ama bu partiye, onun stratejik doğrultusuna uygun düşmüyor. Parti eleştiriyor, nereden çıktı bu eleştiri diyerek tepki gösteriyor, anlamıyor eleştiriyi. Özeleştiri yapamıyor, kendini düzeltemiyor. Strateji ve taktiği bilmeyen onun gereklerine göre hareket etmeyenler işte bu duruma düşerler. Biz tabii modern bir Ulusal Kurtuluş Hareketi olmaya çalıştık. Dolayısıyla modern askerliği Kürdistan a taşıyan kuvvet olduk. Strateji ve taktik bilimine göre hareket etmeye çalıştık. PKK kesinlikle bu ilke üzerinde oluşan hareket oldu. Önderlik bunu yürütmeye çalıştı, ama geçen dönemde dört stratejik süreç de değiştirdik. Fakat gerçekten zamanında bunlar ne kadar örgüt, kadro, komuta tarafından anlaşıldı, her stratejik dönem ne kadar zamanında anlaşılıp taktik uygulamalar ona göre geliştirildi, bu tartışma götürür. Hala öyle duruma ulaşamadık. 2009-2010 kışında bile 3. Stratejik Dönemi daha çok iyi anlamaya ve onu nasıl doğru bir taktikle hayata geçirmeye yönelmemiz gerektiğini tartıştırırken birden bire Önderlik strateji değiştiriyoruz dedi. Biz daha 3. Stratejik Dönemi anlamaya, kendimizi onunla uyumlu kılmaya çalışırken, bir baktık dördüncüye geçilmiş, üçüncü, o zaman çok karışık kaldı. 95 in Aralığında ikinci Güney savaşından sona bir Parti Merkez Komite Toplantısı olmuştu, ateşkes ilan edilmişti. Bir haftaya yakın taktiğimiz nedir diye tartıştı yönetimimiz. Çözüme ulaşamadık, gerilla mı olacak, yarı hareketli savaş mı, sonunda karar kıldık: Önderliğe soralım. Yönetim karar alamıyor, görüşler muhtelif, bölünmüşlük var. Örgüt yönetimi tekmil verdi Önderliğe Çok tartıştık bu konuda bir sonuca varamadık. Önderliğin görüşlerini bekliyoruz diye. Önderlik hiçbir şey söylemedi, sanki hiç duymamış gibi. Halbuki o kadar uzun anlattı yönetimimiz. Ondan sonra görevleri koydu, görevlendirmeleri yaptı, zaten ateşkes ilan edilmişti, taktik ateşkesti. Biz hangi savaşı yapacağımızı tartışıyorduk. Taktik anlaşımız o kadardı. Taktik anlayışımız o olduğuna göre, stratejik anlayışımız da ondan farklı değildir. O nedenle zamanında stratejik değişiklikleri yapamadık. 93 te Önderlik stratejik değişim yapmaya çalıştı düşman, çeteci güç bozdu. Ama tabii iç çetecilik de ona zemin sundu. Uzun süre stratejik değişiklik için adım atmamıza rağmen hareketi yeni stratejiye göre eğitip örgütsel yapılanmaya ulaştıramadık. 1 Eylül 98 Ateşkesi yle Önderlik bunu gerçekleştirmeyi hedeflemişti. Düşman Uluslar arası Komployla yine saldırdı, onu engellemeye. İmralı koşullarında onu kısmen yapmaya çalıştık, daha 2002 den itibaren yeni bir süreç Ortadoğu da gelişti. Biz doğru dürüst üçüncü stratejik dönemin gerek- 25

lerine göre kendimizi yapılandıramadan, bilinçli bir taktik mücadele içerisine giremeden, aslında stratejik süreç o kadar uzun olmasına rağmen sona erdi. Yeni bir stratejik sürecin yaşanması gündeme geldi. Şimdi 4. Stratejik Dönem için de benzer şeyler söyleniyor. Zaten, anlamadık kavramı en çok kullanılan kavram. Stratejik değişikliği anlamadık, süreci kavramadık diyor arkadaşlar. Bu daha öncesindeki stratejiyi de bilmiyoruz anlamına geliyor. O halde hareket içerisinde bilinçsiz bir biçimde yaşamak demektir bu. Madem stratejiyi bilmiyorsan, taktikleri, tarzı nasıl geliştireceksin. Bilmezsen geliştiremezsin, yaratıcı olamazsın. Amacı da gözetemezsin o durumda. Çünkü, bir amacı geliştirmede doğru olan bir stratejik yol vardır, tek bir yolla bir amaca gidilmez. Farklı stratejik yollar da vardır ama bunlar içerisinde en kestirme ve en kolay başarıya götürülecek olanın belirlenmesine, doğru stratejik belirlenme denir! Onu belirleyemezse başka yollar çizilmeye kalkılırsa o yanlış stratejik tespit oluyor. O da mümkün mü? Tabii mümkün. Birçok örgüt strateji çizmeye çalıştılar. PKK nin stratejisinin yanlış olduğunu, özeleştiri verip kendisini düzeltmesi gerektiğini söyleyenler çok sayıda oldu Kürdistan da. Hala da onda ısrar edenler var. Geçmişte PKK yanlış yaptı, biz doğru yaptık diyorlar. Şimdi ise geçmişte doğru olsa da PKK ninki şimdi yanlış, düzeltsin diyorlar. Kendileri ise kırk yıldır aynı şeyi tekrarlayıp duruyorlar, doğru olduklarını sanıyorlar. O bir dogmatizm durumudur, kalıpçılık durumudur. Orada bilimsellik yok, dolayısıyla değişim yoktur. Stratejik taktik bilime göre esas hareket etme yok. Demek ki bir boyutu da değişimin stratejik ve taktik değişimler boyutu. Savaşla ilgili olduğu için daha iyi anlaşılsın diye bunları belirtmemiz gerekti. Mevcut stratejik değişikliklerle biz neyi değiştirdik? Aslında 3. Stratejik dönemde de paradigma değişimi olmuştu. Demokratik siyasi mücadeleyle, siyasi uzlaşmayla, Kürt sorununu demokratik özerklik temelinde çözmek istiyorduk. Demokratik Konfederalizm i inşa edecek Demokratik Özerklik çözümünü geliştirecektik. Siyasi uzlaşmayla olmayınca, siyasi uzlaşmayı yapacak zemini demokratik siyaseti tasfiye etmeyi amaçlayan saldırılarını AKP yürütünce gündeme ne geldi? Devrimci Halk Savaşıyla, Demokratik Özerklik Çözümü inşa etmek! Yani devlet artı demokrasiyi, TC artı KCK yi, Devrimci Halk Savaşı temelinde devleti zayıflatarak, askeri siyasi gücünü kırarak, yönetimini işlemez kılarak onun yerine halkın demokratik öz yönetimini geliştirip savunarak, demokratik toplum örgütlülüğünü bu temelde güçlendirerek inşa etmeyi öngördük. 26