CONSEIL DE L'EUROPE AVRUPA KONSEYİ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ GENÇER VE DİĞERLERİ- TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no:6291/02) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG 21 Aralık 2006 İşbu karar AİHS nin 44 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli bazı düzeltmelere tabi olabilir. T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2006. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Haklan Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme'yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı'na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.
Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan 6291/02 başvuru no lu davanın nedeni bu ülke vatandaşları olan Yusuf Gençer, Erdoğan İskender Ağcabay, Zeki Olkun, Recep Vurmuş ve Ahmet Pektopal ın (başvuranlar), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne (AİHM) 22 Ekim 2001 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nin Temel İnsan Haklarını güvence altına alan 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları başvurudur. Başvuranlar, AİHM önünde İzmir Barosu avukatlarından T. Çolak ve M. Ufacık tarafından temsil edilmektedirler. OLAYLAR I. DAVA KOŞULLARI Başvuranlar sırasıyla 1964, 1971, 1956, 1969 ve 1964 doğumlu olup İzmir de ikamet etmektedirler. 24 Şubat 2001 tarihinde sendikacı olan başvuranlar, üyesi oldukları sendikanın başkanı ile uyuşmazlık yaşamışlardır. Başvuranlar eski Türk Ceza Kanunu nun, öldürme kastı olmaksızın kişinin ruhsal ve fiziksel bütünlüğüne zarar verilmesini suç sayan 456 4. maddesi uyarınca suçlanmışlardır. İzmir Sulh Ceza Mahkemesi 16 Mart 2001 tarihli ceza kararnamesiyle başvuranların her birini 142.365.600 (yaklaşık 80 Euro) para cezasına mahkum etmiştir. İzmir Asliye Ceza Mahkemesi, başvuranlar tarafından ceza kararnamesine yapılan itirazı, iddianameye ve dosya içeriğine dayanarak 9 Nisan 2001 tarihinde reddetmiştir. Mahkeme, kararın başvuranlara tebliğ edilmesine karar vermiştir. Asliye Ceza Mahkemesi kararı başvuranlara tebliğ edilmemiştir. Başvuranların avukatı, bilinmeyen bir tarihte Asliye Ceza Mahkemesi kaleminden kararın bir nüshasını almıştır. Başvuranlar, ceza kararnamesinin yazılı emir ile bozulması için 9 Mayıs 2001 tarihinde Adalet Bakanlığı na başvurmuşlardır. Bu talep 12 Haziran 2001 tarihinde reddedilmiştir. Başvuranlar para cezasının tamamını ödemiştir. HUKUK AÇISINDAN I. AİHS NİN 6 1. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA Başvuranlar, mahkemede duruşma yapılmadığı ve bu nedenle duruşmalara katılma, tanık dinletme haklarından yoksun bırakıldıklarını ve buna bağlı olarak savunma haklarından mahrum bırakıldıklarını belirtmekte ve davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmediğini ileri sürmektedirler. Başvuranlar AİHS nin 6 1. maddesine atıfta bulunmaktadırlar. 2
Hükümet bu iddialara karşı çıkmakta ve ceza kararnamesinin adil olarak görülen bir dava sonucunda verildiğini belirtmektedir. Hükümet, çok sayıda ülkede yaygın olarak görülen bir davanın sözkonusu olduğunu ve bunun amacının çok fazla önem arz etmeyen davalar için yargılama usulünü basitleştirerek mahkemelerin yükünü hafifletmek olduğunu belirtmektedir. Hükümet e göre, Türk Hukuku nda Asliye Ceza Mahkemesi ne başvurarak ceza kararnamelerine itiraz etme imkanı tanınmaktadır. Hükümet ayrıca ceza kararnamesinin, AİHS nin 6. maddesinin gerekliliklerine uygun olduğunu belirtmektedir. A. Kabuledilebilirlik Hakkında Hükümet, altı ay kuralına riayet edilmediğinden dolayı AİHM den başvuruyu reddetmesini talep etmektedir. Hükümet, kanun yararına temyiz başvurusunun AİHS nin 35. maddesi uyarınca etkili bir başvuru yolu olmadığını, altı aylık sürenin Asliye Ceza Mahkemesi nin kararını verdiği tarihten itibaren başladığını ve başvurunun 7 Kasım 2001 tarihinde yapıldığını belirtmektedir. AİHM öncelikle 7 Kasım 2001 tarihinin, başvurunun yapıldığı tarih olmadığını, başvuru dilekçesini aldığı tarih olduğunu gözlemlemektedir. Postane kaşesinden de anlaşıldığı üzere başvuranlar 22 Ekim 2001 tarihinde başvuru dilekçelerini göndermiştir ve bu tarih başvuru tarihi olarak kabul edilmektedir. AİHM, ilgilinin nihai iç hukuk kararından etkili ve yeterli bir şekilde haberdar olduğu andan itibaren altı aylık sürenin işlemeye başladığını hatırlatmaktadır. Başvuranın, nihai iç hukuk kararından hangi tarihte haberdar olduğunu tespit etme görevi altı ay kuralına riayet edilmediği itirazını dile getiren Hükümet e aittir (Baghli-Fransa, no: 34374/97). Mevcut davada, nihai iç hukuk kararını teşkil eden Asliye Ceza Mahkemesi nin kararı, tebliğ edilmesine karar verilmesine rağmen başvuranlara ya da avukatlarına tebliğ edilmemiştir. Başvuranların avukatı, bilinmeyen bir tarihte Asliye Ceza Mahkemesi kaleminden kararın bir nüshasını almıştır. Kararın tebliğ edilmesi zorunluluğunun yerine getirilmemesi ve Hükümet in başvuranların ya da avukatlarının mevcut başvurunun yapılmasından altı aydan daha uzun bir zaman önce, Asliye Ceza Mahkemesi nin kararından haberdar olduklarını ortaya koyabilecek bir kanıt sunamaması dikkate alındığında AİHM, altı ay kuralına riayet edildiğine kanaat getirmektedir. Sonuç itibariyle AİHM, bu konu ile ilgili olarak dile getirilen itirazı reddetmektedir. AİHM başvurunun, AİHS nin 35 3. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. Ayrıca AİHM, başka hiçbir kabuledilemezlik gerekçesi bulunmadığından başvurunun kabuledilebilir bulunmasının uygun olacağı kanaatindedir. B. Esas Hakkında AİHM, duruşmaların halka açık olarak yapılmasının, AİHS nin 6 1. maddesi ile ifade edilen temel ilkelerden birini teşkil ettiğini hatırlatmaktadır. Aleni duruşma, kamunun denetiminden kaçan gizli bir adalet karşısında yargılanabilir kişileri korumakta ve mahkemelerde güvenin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Adaletin sağlanması hususuna getirdiği şeffaflıkla, 6. maddede ifade edilen, demokratik bir toplumun temel ilkeleri arasında yer alan adil yargılanma ilkesinin yerine getirilmesine yardımcı olmaktadır (Bkz. Sutter- İsviçre, 22 Şubat 1984, A serisi, Gautrin ve diğerleri-fransa, 20 Mayıs 1998, Derleme 3
Kararlar ve Hükümler, Serre-Fransa, no: 29718/96, 29 Eylül 1999, ve Stefanelli-Saint- Marin, no: 35396/97). AİHM, eski Türk Ceza Kanunu na göre davaya bakan hakimin, bazı suçlar sözkonusu olduğunda, duruşma yapmaksızın yalnızca dosyadan hareketle ceza kararnamesi verebileceğini not etmektedir. Asliye Ceza Mahkemesi ne yapılan itiraz davası da, ağır ya da hafif para cezası ya da muayyen bir meslek veya sanatın tatiline veya müsadereye hükmeden bir ceza kararnamesine itiraz edildiği durumlarda aynı şekilde duruşma yapılmaksızın gerçekleşmekteydi. Asliye Ceza Mahkemesi, yalnızca dosyadan ya da gerekli gördüğü taktirde Cumhuriyet Savcısı nın yazılı görüşünden hareketle duruşma yapmaksızın kararını verebilmekteydi. Mevcut davada AİHM, yargılamanın hiçbir aşamasında başvuranların ulusal mahkemeler önünde bir duruşmaya katılma imkanına sahip olmadıklarını tespit etmektedir. Ne ceza kararnamesini veren Sulh Ceza Mahkemesi ne de itiraz konusunda kararı açıklayan Asliye Ceza Mahkemesi duruşma düzenlemiştir. Başvuranlar hiçbir zaman, kendilerini yargılayan hakimlerin önüne bizzat çıkma imkanına sahip olamamışlardır. AİHM aynı zamanda, Asliye Ceza Mahkemesi nde duruşmanın düzenlenmemiş olmasının Anayasa Mahkemesi tarafından ele alındığını ve Anayasa Mahkemesi nin, bu durumun savunma hakları ve adil yargılanma hakkı ile uyuşmadığı yönünde karar verdiğini tespit etmektedir. AİHM bu tespiti ve yeni Ceza Kanunu nda ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu nda ceza kararnameleri ile ilgili düzenlemenin bulunmuyor olmasını dikkate almaktadır. Sonuç olarak AİHM, başvuranların davasının, davaya bakan mahkemeler tarafından halka açık olarak görülmemesi nedeniyle AİHS nin 6 1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. II. AİHS NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA A.Tazminat Başvuranlar kendilerine verilen para cezalarını ödemek zorunda kaldıkları için maddi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler. Yusuf Gençer, Zeki Olkun ve Ahmet Pektopal isimli başvuranlar ise ayrıca, sendikal faaliyetleri nedeniyle aldıkları tazminatlardan yoksun bırakıldıklarından şikayetçi olmaktadırlar. Başvuranlar aynı zamanda rakam belirtmeksizin manevi zarara uğradıklarını belirtmektedirler. Hükümet bu iddialara karşı çıkmaktadır. AİHM, tespit edilen eksikliklerin olmaması halinde Türk Mahkemelerinin ulaşacağı sonucun ne olacağına dair spekülasyon yapılamayacağını belirtmekte ve başvuranlar tarafından dile getirilen maddi tazminat talebini reddetmektedir. AİHM ayrıca başvuranların, ihlal tespitinin telafi edebileceği bir takım manevi zararlara uğramış olabileceklerine kanaat getirmektedir. 4
B. Masraf ve Harcamalar Başvuranlar, masraf ve harcamalar için herhangi bir talepte bulunmamıştır. Bu nedenle AİHM, bu ad altında herhangi bir ödeme yapılmasının gerekli olmadığı kanaatindedir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK AİHM OYBİRLİĞİYLE; 1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna; 2. AİHS nin 6 1. maddesinin ihlal edildiğine; 3. Mevcut kararın kendisinin başvuranların uğradığı manevi zararın tazmini için başlı başına yeterli olduğuna; 4. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddedilmesine; Karar vermiştir. İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM nin iç tüzüğünün 77 2 ve 3 maddesine uygun olarak 21 Aralık 2006 tarihinde yazıyla bildirilmiştir. 5