Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 6 Kitabın Adı Türkiye de Dış Politika Editör İbrahim KALIN Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-27-3 BBaskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık Ömür Matbaacılık A.Ş. Beysan Sanayi Sitesi Birlik Caddesi No: 20 Haramidere 34524 İstanbul Tel: 0212 422 76 00 Faks: 0212 422 46 00 www.omur.com.tr Copyright Meydan Yayıncılık-2011 Meydan Yayıncılık ve Reklam Ticaret Ltd. Şti Kuştepe Mah. Mecidiyeköy Yolu Cad. No:18, Seyfi Demirsoy Apt. A-Blok, Daire: 14 Şişli/İstanbul Tel: 0-212-356 03 23 Fax: 0-212-356 03 24 e-posta: info@meydanyayincilik.com www.meydanyayincilik.com
2000 li Yıllar Türkiye de Dış Politika Editör: İbrahim KALIN
İÇİNDEKİLER Sunuş İbrahim Kalın... 7 2000 li Yıllarda Türk-Amerikan İlişkileri Şaban Kardaş... 17 Orta Doğu nun Merkez Ülkesi Olarak Türkiye Hasan Kösebalaban... 49 Türkiye Kafkasya İlişkileri Bülent Aras & Pınar Akpınar... 71 2000 li Yıllarda Türkiye-Rusya İlişkileri Fatih Özbay... 89 Türkiye nin Afrika Açılımı ve Asya ile İlişkileri Mehmet Özkan... 115 İnce Güç ve Kamu Diplomasisi İbrahim Kalın... 141
Türkiye de Dış Politika SUNUŞ İbrahim Kalın Türk dış politikasının 2000 li yıllarda geçirdiği dönüşüm, yeni gelişen iç ve dış dinamiklerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönüşüm, demokratikleşme adımları, ekonomik kalkınma ve Türkiye nin bölge ülkeleriyle ve Batı yla olan ilişkilerini yeniden tanzim etmesi sonucunu doğurmuştur. İç siyasi gelişmelerle dış politika arasındaki mesafenin giderek azalmasına paralel olarak Türk kamuoyu ülkesinin bölgesel ve uluslararası konulara yaklaşımını daha yakından takip etmeye başlamıştır. Küreselleşmenin iletişim ağları ve etkileşim üzerindeki etkisi, demokratik meşruiyet ve kamuoyu desteğini dış politikanın merkezi unsurları haline getirmiştir. AK Parti iktidarlarının damgasını vurduğu 2000 li yıllarda Türkiye, bu yeni dinamiklerin belirlediği bağlamda yeni kimlik ve konumlandırma arayışlarına girmiştir. Soğuk Savaşın sona ermesi, Türkiye nin uluslararası sistem içindeki konumunu derinden etkilemiştir. İki kutuplu dünyada Batı bloğunun güvenilir askeri müttefiki ve NATO nun güney doğu kanadının muhafızı olarak rol üstlenen Türkiye, 1989 da Berlin duvarının yıkılmasının ardından Sovyetler Birliği nin çökmesini müteakip Batı nezdinde stratejik önemini kaybetme riskiyle karşı karşıya gelmiştir. 90 lı yılların başlarında Türk dış politika yapıcıları, Türkiye nin sadece Batılı müttefikleri nezdinde değil, yeniden şekillenmekte olan bölgesel ve uluslararası sistem içinde herhangi bir pozisyona sahip olmayacağı ve bu yüzden güvenlik ve ekonomik çıkar gibi önceliklerinin karşılanamayacağı endişesini taşıyordu. 1991-1992 Birinci Körfez Savaşı yla başlayan gelişmeler, kısa sürede durumun öyle olmadığını, Türkiye nin stratejik önemini muhafaza etmeye devam edeceğini gösterdi. Birinci Körfez savaşının neden olduğu Irak-Saddam krizi merkezli yeni bölgesel yapı, Balkanlar da baş gösteren etnik ve dini 7
Türkiye de Dış Politika çatışmalar ve 1992-1995 Bosna Savaşı, Kafkaslar da ortaya çıkan bağımsızlık talepleri ve son olarak bağımsızlığını kazanan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri nin Türkiye için sunduğu yeni fırsat alanları, Türkiye nin yakın coğrafyasında ve bölge siyasetinde merkezi bir rol oynamaya devam edeceğini gösterdi. Fakat 1990 lı yılların ikinci yarısında ve 2000 lerin başlarında yaşanan siyasi ve ekonomik krizler, zayıf koalisyon hükümetlerinin kötü yönetimi ve artan PKK terörü karşısında güvenlikçi bakış açısının iç ve dış bütün stratejik mülahazalara hâkim olması, Türkiye açısından önemli fırsatların kaçırılmasına neden oldu. Böylece Soğuk Savaş ın sona ermesiyle bölgemizde ve dünyada yaşanan ya da yaşanması beklenen restorasyon süreci, 2000 li yılları beklemek zorunda kaldı. 2000 li yıllarda Türk dış politikası yeni bir siyasi liderlik, stratejik vizyon ve atıf çerçevesi içinde şekillendi. Bu yeni atıf çerçevesinin temel özellikleri, elinizdeki kitabın ilerleyen sayfalarında ele alınmaktadır. Burada öne çıkan temel unsurları kısaca ifade etmeye çalışacağız. Dış politikanın yeni dinamiklerini anlamak ve oturduğu çerçeveyi doğru konumlandırmak, tekil dış politika konularını doğru tahlil etmek açısından da önemlidir. Türk Dış Politikasının Yeni Dinamikleri Yeni dönem Türk dış politikasının başlıca unsurlarından biri, Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu, çatışmacı ve güvenlikçi bakış açısının terk edilmesi olarak ifade edilebilir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türkiye nin Batı ile olan ittifakı, Türk modernleşme tarihinin doğal bir sonucu olduğu kadar Sovyet tehdidine karşı geliştirilmiş geleneksel refleksleri de tamamlamaktaydı. Fakat Batılı ülkelerle inşa edilen bu ittifak ilişkisinin eşit ortaklar arasında olması gereken bir ilişki biçimi olduğunu söylemek zordur. Üstelik bu yakın ilişkiye ve stratejik ortaklığa rağmen Türkiye AB üyeliği, Kıbrıs ve 8
Türkiye de Dış Politika PKK konularında Batı dan beklediği desteği bulamamıştır. Türkiye nin 2000 li yıllarda eşit paydaşlığa dayanan ve daha bağımsız dış politika refleksleri geliştirmesi, bu tarihi arka planla beraber düşünülmelidir. İkinci önemli unsur, çarpık Türk modernleşme tarihinin ürettiği maliyetlerin artık taşınamaz hale gelmesidir. İrticayla ve ideolojik gruplarla mücadele adı altında yürütülen iç düşman üretme faaliyetleri, Kürt sorunu, Alevilerin, Gayrimüslim azınlıkların ve diğer grupların hak talepleri, faili meçhul cinayetler ve bunlara paralel olarak dört bir yanımızın düşmanlarla çevrili olduğu algısı, Türkiye nin Soğuk Savaş döneminde inşa edilen katı ve muhayyel milli güvenlik konseptinin temelini oluşturmaktaydı. 2000 li yıllar bu tehdit algısının ve güvenlik konseptinin köklü bir şekilde değiştiği ve güvenlik-özgürlük dengesinin kurulduğu bir dönem oldu. 11 Eylül hadiselerinin akabinde ortaya çıkan güvenlikçi bakış açısının ve terörle küresel mücadele siyasetinin tersine Türkiye, PKK nın terör faaliyetlerine devam etmesine rağmen, bireysel ve siyasi özgürlükleri genişletme yolunda önemli adımlar attı. Dört bir yanımızın düşmanlarla çevrili olduğu algısı yerini komşu ülkelerle ekonomik ve diplomatik alanlarda işbirliğine ve dostane rekabete bıraktı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu nun komşularla sıfır problem olarak adlandırdığı bu politika, Türkiye ye yeni fırsat alanları açtı. Bu sürecin kritik sonuçlarından biri, Türkiye de tarih ve coğrafya algısının değişmesi olmuştur. Cumhuriyet elitleri Osmanlı bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti nin tevarüs ettiği tarihi ve içinde bulunduğu coğrafyayı, modernleşmenin ve kalkınmanın önünde bir yük ve engel olarak gördü. Tarih, kültür ve coğrafyanın reddedildiği bu zihin dünyasında Türkiye, kendine tek çıkış yolu olarak Batı yla tam entegrasyonu seçti. Fakat Kıbrıs meselesinden AB üyeliğine, Avrupa da yaşayan Türklerin sorunlarından ikili ilişkilere kadar temel konularda Türkiye nin maruz kaldığı muamele, Batıcı elitler arasında bile zamanla derin bir hayal kırıklığına ve kırılmaya 9
Türkiye de Dış Politika neden oldu. Batı ya rağmen batılılaşma projesi, küreselleşmenin Avrupa medeniyetini ve onun siyasi gücünü temsil eden ülkeleri görece sıradan aktörler haline getirmesiyle farklı bir krize girdi. Türkiye bugün kendi tarihiyle ve coğrafyasıyla barışmaya çalışan bir ülkedir. Tevarüs ettiğimiz Müslüman-Osmanlı tarihi birikimi, bunun sağladığı kültürel derinlik ve yayıldığı coğrafya, artık bir yük, engel yahut handikap olarak görülmemektedir. Tersine tarih ve coğrafya, stratejik bir güç ve değer olarak yeniden üretilmekte ve Türkiye nin hem iç hem de dış politikasına yeni imkânlar sunmaktadır. Sivil-asker ilişkilerinden Kürt sorununa, ticaretten dış politikaya hemen her alanda bu stratejik değer üretme faaliyetinin farklı tezahürlerini ve izlerini görmek mümkündür. Paralel bir değişim süreci, Türkiye de çatışmacı kimliklere ve zıtlaşmalara dayalı çerçevelerin aşılmasında yaşanmaktadır. Felsefi olarak Avrupa-merkezciliğin, siyasi olarak Soğuk Savaş ın ürettiği doğu-batı, kuzey-güney kategorik ayrımlarının geçerliliğini yitirmesi sonucunda yeni bölgesel ve küresel dengeler ortaya çıkıyor ve yeni dinamiklerin doğmasına imkân tanıyor. Türkiye, AB üyesi olmak isteyen bir ülke olmakla Ortadoğu da etkin bir dış politika izlemek arasında bir çelişki görmüyor. Aynı şekilde transatlantik ittifakın muhafaza edilmesiyle İslam dünyası, Afrika yahut Balkanlar da etkin olmak arasında bir tenakuz söz konusu değildir. Türkiye nin 2000 li yıllarda sergilediği çok boyutlu, çok taraflı bölgesel ilişkiler, bu yeni atıf çerçevesinin dış politikaya tatbiki olarak görülmelidir. Türkiye deki modernleşme süreçleri de bu dönüşümden payını alıyor. Tarihin ve kültürün sunduğu imkânlarla demokratik ve çoğulcu siyasi tecrübenin telif edilmesi, modernleşme tarihimiz açısından yeni bir atıf çerçevesine tekabül etmektedir. Çoğul modernite süreçlerinin küreselleşmeyle birleşmesi, uluslararası düzeninin yeniden konumlandırılmasını zorunlu kılmakta ve merkez-kaç unsurların ve çevre aktörlerin mer- 10