Osmanlı Teknolojisine Genel Bir Bakış 1



Benzer belgeler
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNE GİRİŞ

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

FATİH SULTAN MEHMET İN Sarayları

OSMANLI İMPARATORLUĞU GERİLEME DÖNEMİ ISLAHATLARI XVIII. YÜZYIL

Takîyüddîn el-râsıd ın Gözlemleriyle Đstanbul Semalarında Zaman 1. Yavuz Unat

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

MODERNLEŞME DÖNEMİNDE OSMANLI DENİZ TEKNOLOJİSİ VE TERSANE-İ AMİRE

Katı Cisimlerin Yü zey Alanı Ve Hacmi

MATE 417 MATEMATİK TARİHİ DÖNEM SONU SINAVI

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

TÜRKİYE DE MÜZECİLİK VE MÜZECİLİK TARİHİ

SELANİK AYASOFYA CAMİSİ

Roma İmparatorluğu nda uygulanan taş kaplı yol kesiti A: toprak, B-D: taş katmanlar, E: taş kaplama, F: kaldırım ve G: bordür

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders

Edirne Köprüleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Doç. Dr. Tolga BOZKURT SAN CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK MİMARİSİ BATILILAŞMA DÖNEMİ OSMANLI MİMARİSİ

Şekil 2.22: Doğu Akdeniz, Ege Denizi, Balkan Yarımadası. Ölçek ~ 1: [2]

Navigasyon; bulunduğumuz konum, gideceğimiz hedef, hedefin uzaklığı gibi bilgileri göz önünde bulundurarak tekneyi ve ekibi güvenli bir şekilde

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Yayın Kataloğu

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Via Appia yolunun sonu işaret eden taş

5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT

Tarihi Siyesepol Köprüsü nün altı 38 YEDİKITA EYLÜL 2014

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri

İstanbul u Fethinin Dahi Stratejisi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

2013 Yılı Devam Eden Projeler. Eğitim Yükseköğretim Sektörü

SİVEREK'TE TARİHİ ESERLER VE CAMİLER

Osmanlı Devlet teşkilatında, gerek yönetim alanında,gerekse askeri alanda bazı değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklerin bir kısmı merkez

775QSU& b T Ü R K İY E C U M H U R İY E T İN İN H E D E F İ; BİR A Ç IK D E N İZ D E V L E T İ O LM AK TIR. Fahri S. K O R UTÜRK

En eski uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı Nil nehri vadisinde gelişmiştir. Mısır mimarisinin en önemli yapıtları Mısır Piramitleri dir.

CAMİ MİMARİSİ EMEVİLER EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ OSMANLI MİMARLIĞI

Hürkuş a Türk Savunmayii nin İlkleri

BİLİM VE TEKNOLOJİNİN GELİŞİMİ

BANTLI KONVEYÖRLER HAZIRLAYANLAR : GÖKHAN DURMAZ CEM ULUSOY

Başlangıç Meridyeni ve Greenwıch - İstanbul

ĐSTANBUL DOLMABAHÇE SARAYI, SAAT KULESĐ VE CAMĐĐ TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

3. İnşaat Mühendisliği eğitimi : İnşaat mühendisliği veya genelde mühendislik eğitimi için başlangıç noktası olarak 1747 yılı kabul edilmektedir.

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

AST101 ASTRONOMİ TARİHİ

İSTANBUL DA, XIX. YÜZYIL OSMANLI MİMARLIĞINDA GÖRÜLEN AMPİR ÜSLUPTAKİ MADENİ ŞEBEKELER

17. yy. Dehalar Yüzyılı

İktisat Tarihi II. XI. Hafta

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

II. ABDÜLHAMİD ARŞİVİNDEN İSTANBUL

MAKİNE İHRACATINDA İLK 10 İL

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

Bâlî Paþa Camii. Âbideler Þehri Ýstanbul

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

TAHLİSİYE SANDALI İNCELEME ve ARAŞTIRMA PROJESİ

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S )

3. 18.yy da Grek ve Dakya projesi ile Osmanlıyı paylaşmayı planlayan Avrupalı iki devlet aşağıdakilerden hangisidir? I. Rusya. II.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

DİK KOORDİNAT SİSTEMİ VE

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

BETONARME KALIPLARININ SINIFLANDIRILMASI. 3. Bölüm. Öğr. Gör. Mustafa KAVAL Afyon Meslek Yüksekokulu İnşaat Programı

DÖKÜM VE DÖVME ÜRÜNLERĠ DEĞERLENDĠRME NOTU (MART 2009)

Basınç Ayar Supabının Çalışması :

ÖRNEKLER. Nazife KURTMAN

Osmanlı nın ilk hastanesi:

MİMAR SİNAN. Hazırlayan : Doç. Dr. Yavuz Unat. Mimar Sinan

Iþýk. Iþýðýn Farklý Maddelerle Etkileþimi

Ölçme Bilgisi DERS 4. Basit Ölçme Aletleri ve Arazi Ölçmesi. Kaynak: İ.ASRİ

OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

1. 7. c. Merağa c. Usturlap 2. a. Takiyuddin Mehmed d. İslam dünyasında usturlabın gelişmiş olmasının göstergesidir. 9. e. Duvar kadranı 4.

GÖZLÜK BİR İTALYAN BULUŞUDUR

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

Savaş DİLEK Jeoloji Yük.Müh

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

ve AHLAK BÝLGÝSÝ TESTÝ

Kars Fethiye Camii önünde

ORD. PROF. DR. ING. A. HAMDĐ PEYNĐRCĐOĞLU

II. Beyazid Camii - Külliyesi ve Sağlık Müzesi. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

GİRİş. Boşaltım için pompaj yöntemini. çıkış ağızlan uygun boyutlarda yapılan pompaj kuyusuna bağlanmalçta, pompadır. Bu pompalar santrifüj pompalar

TARİH BOYUNCA ANADOLU

MERAKLI KİTAPLAR Kavramlar

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

İlk Selatin Camii: Fatih Camii

Mimar Sinan'ın Eserleri

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SINIF DEĞERLENDİRME SINAVI - 2

Dişli çark mekanizmaları en geniş kullanım alanı olan, gerek iletilebilen güç gerekse ulaşılabilen çevre hızları bakımından da mekanizmalar içinde

TIP BAYRAMI DR. YAHYA R. LALELİ

OSMANLILAR Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu. İstanbul Ticaret Üniversitesi

TÜRKİYE TAKIM TEZGAHLARI ALT SEKTÖRÜ

FETİH SONRASI OSMANLI MİMARLIĞINDA KLASİK DÖNEM

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - ( )

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Transkript:

Osmanlı Teknolojisine Genel Bir Bakış 1 Dr. Yavuz Unat 2 Osmanlılarda teknolojik gelişim 15. yüzyıl başından 16. yüzyıl sonuna kadar önemli bir gelişme göstermiş, ancak daha sonraları durmuş ve gerilemiştir. Ortaçağ Đslâm Uygarlığının zengin mirasına sahip olan Osmanlılar, kuruluşlarının ilk yüzyıllarında Avrupa dan geride değillerdi. Ekonomik durumları iyi idi, güçlü bir orduya sahiptiler ve savaşlardan galip çıkıyorlardı. Bu dönemde Osmanlıların Avrupa bilimine ve teknolojisine ihtiyacı olmadığından ona ilgi göstermediler. Ancak bu tavır, Rönesans ın öneminin anlaşılamamasına ve 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa da bilim, teknoloji ve sanayi alanlarında kaydedilen büyük gelişmelerin değerlendirilememesine sebep oldu. Batı Dünyası nda uygarlık ve kültür büyük atılımlar yaparken, Osmanlı toplumu geri ve az gelişmiş bir toplum durumuna düştü. 18. yüzyıl ortalarından itibaren Avrupa sanayide ve teknolojide ilerlemeye başlamış ve Avrupa ya ayak uydurmaya çalışmak artık çok zor hale gelmiştir. 19. yüzyılda ise Avrupa sanayi devrimi Osmanlı Đmparatorluğu nu olumsuz yönde etkilemiştir. 3 III. Selim zamanında 1805 de Beykoz da Avrupa örnekli bir kumaş fabrikası kurulmuş ancak 1836 da bu fabrika kullanılamaz hale gelmiştir. 1815 lerden sonra, Avrupa imalatı mallar giderek çoğalmış ve Osmanlı maliyesini de etkilemiştir. 1840 larda da Osmanlıların kapsamlı ve masraflı sanayi hamleleri de başarısız kalmıştır. 4 1841-1853 yılları arasında bir çok sınai tesis kurulmuştur. Bunlar içerisinde iplik ve kumaş fabrikaları, buharlı gemi tersanesi, demir izabe (ergitme) ve döküm fırını ve atölye birimleri, çeşitli ihtiyaç maddeleri imalathaneleri ve gerekli personeli yetiştirmek üzere teknik okullar gibi birimler bulunmaktadır. Ancak, bütün bunların kuruluşu ve bakımı Avrupa elemanlarının desteği ile mümkün olabilmekteydi. Ne var ki, bu teşebbüs büyük ölçüde başarısız kaldı. 5 1 Osmanlı, Cilt 8, Yeni Türkiye Yayınları, Editör: Güler Eren, Ankara 1999, s. 627 654. (Yeni Türkiye, 701 Osmanlı Özel Sayısı III, Yıl 6, Sayı 33, Mayıs-Haziran 2000, s. 724 742). 2 Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coðrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Araþtýrma Görevlisi. 3 Aydýn Sayýlý, Batýlýlaþma Hareketimizde Bilimin Yeri ve Atatürk, Erdem, Cilt 1, Sayý 1, Ankara 1984, s. 12-13. 4 Sayýlý, 1984, s. 13; Edward C. Clark, Osmanlýlarda Sanayi Devrimi, Osmanlýlar ve Batý Teknolojisi, Yeni Araþtýrmalar Yeni Görüþler, Ed. Ekmeleddin Ýhsanoðlu, Ýstanbul 1992, s. 37-38. 5 Sayýlý, 1984, s. 13. 1

Daha somut bir biçimde kültürel açıdan Avrupa dan etkilenmemiz 1773 de başlar. 1773 de deniz kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla Đstanbul da deniz mühendisliği (Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayûn) okulu açılı. 1793 de de Avrupa tipi bir askeri mühendislik okulu faaliyete geçti (Mühendishâne-i Berrî-i Hümayûn). 6 Savaş Teknolojisi Ateşli Silahlar, Top, Tüfek ve Barut Osmanlıların ateşli silahları ilk kullandıkları tarih tam olarak bilinmemektedir. Ancak bu teknolojiyi Avrupa dan erken tarihlerde almışlar ve kullanmışlardır. 14. yüzyılda ateşli silahlarla ilgili yenilikleri Avrupa devletlerinden öğrenen Sırpların bu silahların Osmanlılara girişinde önemli rol oynadıkları bilinmektedir. Yine bu dönemlerde, Osmanlıların Batı dan silah satın almaya başladıklarını gösteren vesikalar da bulunmaktadır. 7 Osmanlılarda 15. ve 16. yüzyıllarda, silah ve özellikle top teknolojisi oldukça gelişmiş düzeydeydi. Osmanlılar, 14. yüzyıl sonlarına doğru ordularında top kullanmışlar 8 ve 1450-1550 yılları arasında da, gerek teknolojik yeterlilik gerekse kullanım yeteneği açısından dünyadaki en iyi topçuluk sistemine sahip olmuşlardır. Osmanlı ordusunda top ilk kez, 1386 da Karamanoğulları ile yapılan savaşta, daha sonra da 1389 da Birinci Kosova Savaşı nda kullanıldı. Tahrip güçleri zayıf olan bu toplar daha sonra teknik olarak oldukça geliştirilebilmiş ve 1439 larda kale dövebilecek ve yıkabilecek, 1444 lerde ise gemi batırabilecek düzeye erişmişlerdir. Fatih Sultan Mehmed, Đstanbul un fethi için topa büyük önem vermiş ve yerli ve yabancı uzmanlardan yararlanmış, hatta bizzat kendisi balistikçi gibi çalışarak topçuluğun gelişmesine katkılarda bulunmuştur. Fatih, Đstanbul u fethetmek için güçlü topların gerektiğini anlamış ve bu amaçla Edirne de dökümhâneler kurdurtmuştur. Bu dökümhânelerde Saruca Usta, Müslihiddin Usta, Macar asıllı Urban ve Cenevizli Donar gibi topçuluk alanında uzman kişiler çalışmışlardır. 9 Fatih döneminde topların hem çapı hem de tahrip gücü arttırılmış ve barut üretme metodları geliştirilmiştir. Zira iri güllelerin uzak mesafelere atılması, gülle ve namlu problemlerinin yanısıra sıkıştırılmış barutun çok kısa sürede alev almasıyla mümkündü. 10 6 Sayýlý, 1984, s. 14-15. 7 Ekmeleddin Ýhsanoðlu, Büyük Cihad dan Frenk Fodulluðuna, Ýstanbul 1996, s. 205. 8 Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý, Osmanlý Tarihi, Cilt II, Ankara 1998, s. 652. 9 Osman Bahadýr, Osmanlýlarda Topçuluk, Bilim Tarihi, Sayý 9, Ýstanbul 1992, s. 25. 10 Osman Bahadýr, Osmanlýlarda Bilim, Ýstanbul 1996, s. 47. 2

Topun tahrip gücü 15. yüzyılın ikinci yarısı boyunca geliştirilmiş, bu sayede top 16. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti nin askeri genişlemesinin en önemli unsurlarından biri haline gelmiş ve 1522 de Rodos un alınmasında, 1526 da Mohaç Meydan Muharebesi nde Osmanlı topçu ateşi galibiyeti belirleyen temel etken olmuştur. 16. yüzyılın ilk yarılarında Avrupa topçuluğundan daha etkin olan Osmanlı topçuluğu 17. yüzyıl boyunca gerilemiş ve 18. yüzyılın ikinci yarısında açık bir düşüş yaşamıştır. 18. yüzyılın sonlarında ise yeni düzenlemelere gidilmiştir. 11 Osmanlının en büyük top dökümhânesi Galata suru dışında Kılıç Ali Paşa Camii yakınında, şimdi Tophane denilen yerdeydi. Bu dökümhâne Fatih tarafından yaptırılmış ve II. Bayezid tarafından tamamlanmıştır. Kanuni zamanında ise Tophane binası yıktırılmış ve daha büyük ölçüde yeniden inşa edilmiştir. 12 Osmanlı Devleti nin en büyük top döküm yeri Tophane olmakla beraber ülkenin değişik yörelerinde, Belgrad, Semendire Sancağı nda Baç, Budin, Đskodra, Pravişte, Gülamber, Tımışvar gibi merkezlerde de top döküm imalathâneleri bulunmaktaydı. Topa lazım olan demir, Rumeli Anadolu daki madenlerden tedarik edilirdi. Gülleler ise çeşitli büyüklükte ve topların çeşitine göre maden çıkan yerlerde dökülürdü. Taş gülle atan toplar da vardı. 13 15. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı ordusunda ateşli silahlar içinde topun yanısıra tüfekte kullanılmıştır. Fatih devrinde orduda bir tüfekçi fırkası mevcuttu. 16. yüzyılda tüfek imalatı devlet tarafından yapılmaya başlanmış ve Osmanlı ordusu top ve tüfeği belirli bir strateji içerisinde kullanarak başarıya ulaşmıştır. Osmanlılar Balkanlar daki savaşlarda büyük ölçüde tüfek ele geçirmişler ve oralarda bulunan imalalathanelerdeki üretimi devam ettirmişlerdir. 1480 yılında Semendire de, üzerinde Kayı işareti bulunan çeşitli tipte el tüfekleri imal edilmiştir. 14 1680 yılında Avusturya savaşlarında Türklerin kullandıkları tüfekler Avusturya ordusundakilerle aynı kalitede hatta bazı yönlerden daha üstündür. 15 Osmanlının ilk dönemlerde ateşli silah imalathanelerinde çalışan teknik elemanların çoğu Hristiyan Sırplardı. Ancak 16. yüzyılda ateşli silah üretiminde Osmanlılar, yabancı teknik elemanın yanında kendi elemanlarının yetişmesine de önem vermişler, yabancılardan ziyade kendi tüfekçilerini kullanmaya gayret etmişlerdir. Bu durum 18. yüzyıldan itibaren 11 Bahadýr, 1996, s. 48-49. 12 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt II, 562-563. 13 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt II, 562; Cilt IV, 579. 14 Ýhsanoðlu, 1996, s. 206. 15 Ýhsanoðlu, 1996, s. 207. 3

yavaş yavaş değişmiş, Osmanlılar, Batı dan askeri malzeme yanında yeni sistemleri de ithal etmeye başlamış ve bu yüzyılın başında da artık Đngiliz usulü barut kullanmaya yönelmişlerdir. 16 Osmanlılarda top ve diğer ateşli silahlar için gerekli olan barut önceleri bu işi geçim aracı olarak benimsemiş ve barutu el tezgahlarında yapan ustalardan satın alınmıştır. Daha sonraları ise çeşitli barut imal eden ve devrin barut yapılan fabrikaları olarak nitelenebilecek baruthâneler kurulmuştur. Birçok bölümden oluşan baruthâler ham maddelerin dibek, havan veya çarhlarla (çark) ezilerek toz haline getirildiği çarhâne, güherçilenin yıkanıp eritildiği havuzlar, kurutma işleminin yapıldığı sergi, ham maddelerin kaynatıldığı soba, eritilerek kalıplara döküldüğü kalhâne, silindirden geçirildiği silindirhâne, elendiği kalburhâne gibi kısımlara sahiptir. Anadolu da, Đzmir de, Rumeli tarafında Gelibolu, Selânik, Belgrad, Budin ve Tımışvar da, Afrika kıtasında Kahire de Ortadoğu da Bağdat da çeşitli baruthâneler kurulmuştur. Bunların da arasında en önemlisi Baruthâne-i Âmire adıyla bilinen müessesedir. 17 Gemi Yapımı Teknoloji tarihi açısından top dökümü yanında gemi yapımı da oldukça önemlidir. Fatih Sultan Mehmed zamanından beri orduya hizmet veren bir Tophane ve bir de Tersâne vardı. Bunlar sonraki asırlarda büyük sanayi işletmeleri haline gelmişlerdir. 16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti nin merkez deniz üssü Đstanbul daki Tersâne-i Âmire idi. Bu müessese, Venedik denizciliğinden ve onun tersâne tecrübelerinden büyük ölçüde faydalanmıştır. Tersânede II. Bayezid devrinde yapılan bir kaç ilave dışında Yavuz Sultan Selim zamanına kadar büyük bir değişiklik yapılmamıştır. Yavuz Sultan Selim donanmayı geliştirmek için karar almış ve 1513/14 kışında Kadırga limanındaki tesislerin yerine geçecek yeni bir tersâne inşasını başlatmış ve bu sayede Galata - Kasımpaşa arasıdaki sahada iki sene içerisinde çok sayıda tersâne gözü inşa edilmiştir. 1547 senelerinde de tersâne sahası yüksek bir duvarla çevrilmiştir. 16. yüzyılın sonlarında Osmanlılar gemi yapım teknolojisinde Batı dan geri kalmaya başladılar. Bunun temel nedeni, Osmanlıların kürekle hareket eden gemilerde (çekdiri) ısrar etmeleridir. 16. yüzyılda Portekizliler, Đspanyollar ve bazı Avrupa ülkeleri yelkenli gemiciliğe 16 Ýhsanoðlu, 1996, s. 209. 17 Ayrýntýlý bilgi için bkz. Mahmut H. Þakiroðlu, Barut, TDV ÝA, Ýstanbul 1992, s. 92-94; Mübahat S. Kütükoðlu, Baruthâne-i Âmire, TDV ÝA, Ýstanbul 1992, s. 96-98; Semavi Eyice, Baruthâne, TDV ÝA, Ýstanbul 1992, s. 94-96. 4

(kalyon) geçmişler, Osmanlılar ise ancak 17. yüzyıl sonlarında kalyonculuğa geçebilmişlerdir. Bundan bir süre önce, 1651 yılında Sadrazam Melek Ahmed Paşa tarafından Bahçekapı yakınlarında büyük bir kalyon inşa ettirilmiş, ancak kalyon suya indirilirken yana devrilmiş ve batmıştır. 18 Askeri Okullar Osmanlılar erken dönemlerde, Batı dan özellikle savaş teknolojisini ve madencilik konularındaki teknikleri transfer etmişler, özellikle de ilk yüzyıllarda, mutlak hakimiyete dayanan sistemi ve sahip oldukları üstünlük duygusu nedeniyle bu ilgi seçici bir şekilde gelişmiştir. Ancak askeri, siyasi ve iktisadi dengeler Osmanlıların aleyhlerine döndüğü zaman Avrupa bilimi, ihtiyaçlarına göre fonksiyonel bir şekilde aktarılmıştır. 17. yüzyıldan itibaren de Avrupa devletleri karşısında uğranılan askeri yenilgilerin getirdiği yıkımdan kurtulmak için askeri alanda Batılılaşma ya gidilmiştir. 19 Osmanlılar herşeyden önce ordunun yeni bir düzene sokulması, askeri ıslahât yapılması ve yeni tekniklerle donanmış zabit yetiştirmek ve daha çok pratik ihtiyaca cevap verebilmek için bir takım modern eğitim müesseseleri kurma ihtiyacını hissetmişlerdir. Osmanlıların askeri güçlerini arttırmak için bilim ve teknolojiyi derhal elde etmeleri gerekiyordu. Bu nedenle, 18. yüzyılın sonunda mühendishâneler ve 19. yüzyılın başında da Mekteb-i Tıbbiye yi kurdular. 20 III. Ahmed devrinde başlayan askeri ıslahat ile 1733 de Humbarahâne, 1773 de de Baron de Tott un tavsiyesi ve önayak olmasıyla Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun (Deniz Mühendishanesi) kuruldu. Bunları, 1795 de Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun (Kara Mühendishanesi) takip etti. 21 Humbaracı Ocağı Humbaracılar kale ve mevki muharebesinde, görülemeyen hedefler üzerine havan adı verilen silahlar ile humbara atan teknik bilgi sahibi askerlerdir. Humbaracı Ocağı Osmanlı askeri teşkilatında erken zamanlardan beri mevcuttu ve Kapıkulu piyade ocaklarına bağlıydı. Ancak 17. yüzyılın sonlarında humracalık gözden düşmüş ve önemini kaybetmişti. 1733 de 18 Ýdris Bostan, Osmanlý Bahriye Teþkilâtý: XVII. Yüzyýlda Tersâne-i Âmire, Ankara 1992, s. 1-14, 253-255. 19 Ýhsanoðlu, 1996, s. 36-37; Sevim Tekeli, E. Kâhya, M. Dosay, R. Demir, H. Gazi Topdemir, Y. Unat, A. Koç Aydýn, Bilim Tarihine Giriþ, Ankara 1999, s. 332. 20 Ýhsanoðlu, 1996, s. 37, 230-231. 21 Ýhsanoðlu, 1996, s. 231. 5

ise Comte de Bonneval in önderliğinde Humbaracı Ocağı açıldı ve 1735 tarihli ferman ile ocağın esaslarını belirten nizamnamesi çıktı. 22 Bazı kaynaklara göre Üsküdar da kurulan Humbaracı Ocağı nda bir de Hendesehâne nin kurulmuştur. Humbaracı Kışlası adı verilen ve matematik ve geometri okutulan bu okulun ömrü uzun sürmemiş ve humbaracıların isyan çıkaracakları korkusuyla bu heyet dağıtılmıştır. 23 Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun 1773 yılında kurulan bu okulun amacı, donanmaya geometri ve coğrafya bilen subaylar yetiştirmekti. Burada dersler vermek üzere Fransa dan da bazı subaylar getirtilmişti. Burada başhocalık yapanlar arasında meşhur matematik ve mantık âlimi Gelenbevî Đsmail Efendi de vardı. Okulda Türkçe, Arapça, Fransızca nın yanısıra aritmetik, geometri, coğrafya, trigonometri, cebir, topoğrafya, harp tarihi, integral ve diferansiyel hesap, mekanik, astronomi, istihkâm ve balistik okutulmuştur. I. Abdülhamit (1774-1789) devrinde bu okul yeniden düzenlenmiştir (1784). 24 1784 de Fransa dan getirilen iki mühendis (Binbaşı J. Lafitte-Clavé ve Monnier) burada istihkâm dersleri vermişlerdir. Bu iki mühendis ayrıca uygulamalı dersler de vermişler, ancak bu hocalar ülkelerine döndükten sonra uygulamalı dersler kesilmiş ve teorik derslere devam edilmiştir. 1795 de ise burada gemi inşaat şubesi açılmış ve başına da Fransa dan konunun uzmanı olan M. Brune getirilmiştir. Brune, teorik dersler yanında, öğrencilerini gemi inşa tezgahlarına da götürmüş ve uygulamalı dersler vermiştir. 25 Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun 1793 de kurulan bu okulun amacı ise, orduya topçu ve istihkâm mühendisi yetiştirmekti. Buranın en meşhur başhocası Hoca Đshak Efendi dir. Mühendishâne 4 sınıftı. Burada okutulan dersler de Fransızca, Arapça, geometri, aritmetik, coğrafya, cebir, trigonometri, diferansiyel ve integral hesap, astronomi ve istihkâm idi. Bu dersleri okutacak hocaların çoğu Avrupa dan 22 Mustafa Kaçar, Osmanlý Ýmparatorluðunda Askerî Sahada Yenileþme Döneminin Baþlangýcý, Osmanlý Bilim Araþtýrmalarý, Yayýna Hazýrlayan Feza Günergun, Ýstanbul 1995, s. 209-210, 214. 23 Adnan Adývar, Osmanlý Türklerinde Ýlim, Ýstanbul 1982, s. 182-183. 24 Tekeli, 1999, s. 333. 25 Ýhsanoðlu, 1996, s. 232. 6

getirtilmekle beraber, Avrupa dillerinden pek çok kitap da Türkçeye çevrilerek basılmıştır. Bu tercüme işinde Hoca Đshak Efendi nin büyük bir gayret ve hizmeti olmuştur. 26 Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun un kurulduğu ilk yıllarda ders programları hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Ancak biliyoruz ki, fen dersleri ağırlıktaydı ve eğitim teorik ve uygulamalı olarak yapılmaktaydı. Burada okutulan matematik ve astronomi bilimleri Đslâm kaynaklarına, coğrafya, harp tekniği ve askeri bilimler ise daha çok Batı kaynaklarına dayalı Osmanlıca kitaplardan okutulmaktaydı. 27 Yapı Teknolojisi Mimari Osmanlı mimarisi Anadolu Selçukluları, Karaman, Eşref ve Aydınoğulları mimarisinden farklı bir üslupta gelişmiştir. Bu mimaride süs ve gösterişten ziyade metanet ve sadelik hakimdir. Osmanlı mimarisi Bursa da kendini göstermiş, tedrici olarak gelişerek Đstanbul da en yüksek seviyesine ulaşmış ve Macaristan, Rumeli, Irak, Suriye, Mısır ve Hindistan a kadar gitmiştir. Osmanlı mimarisinin Bursa ile başlayan ilk devrinden sonra 16. yüzyılda başlayan klâsik devir Sultan Ahmed Camii nin yapıldığı 17. yüzyılın başlarına kadar devam eder. Bursa da Yeşil Camii nin yapılışından (822/1419) itibaren Osmanlı mimarisi özel bir karakter taşır. Bu tarz, Bayezid Camii nin yapılışına kadar Đstanbul camilerinde esas teşkil etmiştir. Osmanlı mimarisi Đstanbul da yükselmeye başlamış ve gelişme göstermiştir. Fatih Sultan Mehmed in Havariyun Kilisesi nin yerine yaptırdığı camii (1462-1470), 1463 de yapılan Mahmud Paşa Camii bu örneklerdendir. Osmanlı mimarisinde klâsik devri açan Bayezid Camii ni (1509) yapmış olan Muradoğlu Mimar Hayreddin dir. Bu cami Bursa mektebi ile Mimar Sinan mektebi arasında bir köprü oluşturur. Mimar Hayreddin mektebini en yüksek mertebesine çıkaran Mimar Sinan dır (1490-1588). Yavuz Sultan Selim zamanında Kayseri köylerinden devşirme olarak acemi ocağına alınmış olan Mimar Sinan Osmanlı bilim ve mühendislik tarihinin en seçkin kişisidir. 28 Mimar Sinan, cami, mescit, medrese, türbe, imaret, köprü, suyolu kemeri, kervansaray, saray ve hamam gibi yapılardan oluşan toplam 364 eser bırakmıştır ve bu eserlerden bazıları 26 Tekeli, 1999, s. 333. 27 Ýhsanoðlu, 1996, s. 236-237. 28 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt II, s. 644-646. 7

gerek kendi döneminde, gerekse bütün zamanlar için şaheser olarak nitelendirilebilecek yapılardır. Süleymaniye ve Selimiye camileri ile Mağlova suyolu kemeri bunlara örnek olarak verilebilir. 29 Süleymaniye Camii nin temelleri 1957 yılında incelenmiş ve açılan çukurların ve temellerin sağlam kaya zeminine kadar indiği gözlenmiştir. Temellerin en altında da 20 cm kalınlığında, içi ahşap ızgara düzeniyle pekiştirilen bir harç tabakası bulunmaktadır. Mihrap duvarı altındaki temeller ise 590 cm derinliğe inmektedir. 30 Osmanlı mimarisi 17. yüzyıldan itibaren klâsik Mimar Sinan mektebinden ayrılmaya başlamış ve Sultan Ahmed Camii ile yeni bir şekil almıştır. 18. yüzyılda ise Osmanlı fikir hayatı Batı ya meylettiği sırada mimari sanatı da Batı ya yönelmiş, fakat Türk sanatkârları millî bünyeden de buna ilaveler yapmışlar ve tam taklidden kurtulmuşlardır. 31 Su Tesisleri Roma Đmparatorluğu zamanında Đstanbul çok muntazam bir su şebekesine sahipti. Ayrıca Đstanbul un fethinden önce, surların dışında Türkler tarafından, bugüne kadar kalan bazı çeşmelerin yapıldığı da bilinmektedir. Fetihten sonra ise, Fatih Sultan Mehmed, şehre su getiren suyollarının acele tamirini emretmiş, ayrıca yeni sular çıkarttırmıştır. Đstanbul da Fatih Sultan Mehmed e ait 9 vakıf çeşme ile cami, imaret ve diğer vakıf tesislerine sular tahsis edildiği görülmektedir. II. Bayezit zamanında (1481-1512) Bayezit Suyolları adıyla anılan suyolları yapımıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında da (1512-1520) bazı su tesisleri yapılmış ancak, şehrin hızla büyümesi nedeniyle bir süre sonra Đstanbul da su sıkıntısı başgöstermiştir. Su probleminin çözülmesi ise Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) devrine rastlar. 32 Kanunî devrinde yapılmış olan büyük su tesisleri tam bir mükemmellik göstermektedir. Su, genelde menba veya derelerden tedarik edilmiştir. Derelerden alınan suların seviyeleri, küçük bir bent yapılarak kabartılmıştır. Ayrıca sualma ağızları yapılmış buraya ızgaralar konulmuştur. Yine bugünkü anlayışa tamamen uygun bir biçimde her ızgaradan sonra genellikle dairesel olarak inşa edilmiş olan çökeltme havuzu, çökeltme havuzlarında tabana biriken kumu boşaltmak için yıkama kanalları yapılmıştır. Şehre getirilen suların çeşitli bölgelere ayrılacakları yerlerde su dağıtma tesisleri inşa edilmiştir. 33 29 Bahadýr, 1996, s. 19. 30 Bahadýr, 1996, s. 20. 31 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt IV, s. 566-567. 32 Kâzým Çeçen, Ýstanbul da Osmanlý Devrindeki Su Tesisleri, Ýstanbul 1984, s. 4-6. 33 Çeçen, 1984, s. 7-12. 8

Çeşitli kaynaklara göre, Osmanlılar ayrı bir su nezareti kurmuşlardır. Kurulmuş olan bu su nezareti tarafından yapılmış çeşitli suyolu haritaları günümüze ulaşmıştır. Bayındırlık Tanzimata gelinceye kadar devletin bir bayındırlık politikası yoktu. Devletin bir bayındırlık politikasına sahip olması gerektiği Gülhane Hattı Hümâyunu ndan itibaren kavranmış, 1856 tarihli Islâhat fermanı ile bu prensibe daha açık bir mana verilmiştir. Fermanda iç ticaretin geliştirilmesi için kara ve deniz yollarının ıslahına hükümetçe para tahsis edileceği ve Avrupa bilgi ve sermayesinden faydalanacağı belirtilmiştir. 34 Karayolları Devletin yol konusu ile meşgul olması ilk defa 1856 Islâhat fermanı ile prensip olarak kabul edilmiş ve 1869 da bir nizamname oluşturulmuştur. Bu nizamname çerçevesinde yol inşaatında çalışmak mecburiyeti konmuş ve 16-60 yaş arasındaki erkek nüfusun yol inşaatında çalışması öngörülmüştür. Ancak yürülüğe geçirilmeden 1875 de bu mecburiyet kaldırılmış, bir süre sonra da, 1879 da bu mecburiyet yeniden getirilmiş ve bir kaç senede Anadolu ve Rumeli de 5000 kilometreye yakın yol inşaa edilmiştir. 35 Demiryolları Osmanlı Đmparatorluğu nda demiryolları Kırım Muharebesi nden sonra inşa edilmeye başlanmış, ancak bu teşebbüs yabancı şirketlere bırakılmıştır. Đlk demiryolları, Đmparatorluğun nüfus yoğunluğu fazla, toprakları bereketli ve Avrupa ile teması kolay bölgelerde inşa edilmeye başlanmıştır. Demiryollarının önemini kavrayan Đngilizler, Hindistan a gitmek için en kısa yolun Osmanlı topraklarından geçtiğini farketmişler ve Osmanlı Hükümeti ne topraklarında demiryolları yapmayı teklif etmişlerdir. Osmanlılar bu teklifi memnuniyetle kabul etmişlerdir. Böylece, 1856 da demiryolları döşemeciliği bir Đngiliz şirketine verilmiş ve yaklaşık 450 kilometrelik bir yol hizmete açılmıştır. Bunların içerisinde Đzmir-Aydın ve Varna-Rusçuk hatları sayılabilir. II. Abdülmecit devrinde bu uzunluk 515 kilometreye çıkmıştır. Lokomotifler de, demiryolları hattının yapımını üstlenmiş olan şirketler tarafından getirtilmiş, ancak bunların ücreti Osmanlılar tarafından ödenmiştir. Đlk kullanılan lokomotifler 34 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt VII, s. 264-267; Cilt VIII, s. 459-461. 35 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt VIII, s. 461-462. 9

Đngiliz yapımı lokomotiflerdir. Bunlar Stephenson tipi lokomotifler olup, New Castle yapımı, iki dingilli tek silindirli lokomotiflerdir. 36 Osmanlıların kendileri bir demiryolu programı oluşturamamışlardır. Birkaç hattın inşasına girişmişlerse de bunları işletememişler (Hicaz hattı hariç) ve yabancı şirketlere devretmişlerdir. Osmanlı demiryolları Padişah tarafından imtiyazlar verilmek suretiyle yabancı sermayenin, bilgi ve tekniğinin bir eseri olmuştur. 37 Denizyolları Abdülaziz devrinde demiryollarına verilen önem denizyollarına verilmemiştir. Padişah büyük bir donanma oluşturma hevesine kapılmış, bir deniz ticaret filosuna sahip olma ihtiyacı duymamıştır. Osmanlı limanları ile Avrupa ve diğer memleketler arasındaki taşımacılık yabancı vapur işletmeleriyle mümkün olmuştur. 1896 da bir Alman firmasınca Derince Limanı inşa edilmiş, 1899 da da Haydarpaşa Limanı inşa edilmek üzere Şimendiferler şirketine verilmiş ve 1904 de ikmal edilmiştir. Osmanlı devletinde limanlar yabancı şirketler tarafından inşa edilmiş ve işletilmiştir. 1901 de II. Abdülhamit Galata ve Đstanbul limanlarını devletçe satın almak istemiş ancak Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi ve Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa nın muhalefetiyle karşılaşmıştır. 38 Üretim Teknolojisi Tarım Osmanlılarda tarım teknolojisi, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar hiç bir değişikliğe uğramamıştır. Temel üretim araçları tırmık, karabasan, döven gibi araçlardan ve öküz gibi hayvan gücünden oluşmaktadır. Birim topraktan alınan ürün miktarının yüzyıllar boyunca teknolojik gelişmeden kaynaklanan hiç bir artış olmamıştır. 39 Dokumacılık Osmanlılarda tarımsal üretimden sonra gelen en büyük üretim kumaş dokumacılığıdır. Kumaş dokumacılığı 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu da büyük gelişim göstermiş ancak 16. 36 Esin Kâhya, Türkiye de Ýlk Demiryollarý, Belleten, Cilt LII, Sayý 202, Ankara 1988, s. 211, 217. 37 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt VII, s. 268-270; Cilt VIII, s. 465-471. 38 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt VII, s. 271-273; Cilt VIII, s. 462-465. 39 Bahadýr, 1996, s. 51. 10

yüzyılın sonlarında bir gerileme olmuştur. Özellikle Osmanlı pazarına giren Hint pamuklularının bunda önemli bir rolü olmuştur. 40 Dokuma sanayi 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çökmeye başlamış ve II. Mahmud ve Abdülmecit zamanlarında bu çöküş hızlanmıştır. Abdülaziz devrinde ise Đmparatorluğun her yerinde el tezgahları silinmeye başlamıştır. 41 19. yüzyılın başlarında Osmanlı tekstil sanayi eski gücünü kaybetmiş olmasına rağmen önemini koruyabilmiştir. 1830 lu yıllarda Halep de pamuklu dokuyan 300, ipekli dokuyan 200 işyeri ve Bursa da da 14 ipek fabrikası vardı. 1838 de ise Đstanbul da pamuklu, yünlü ve ipekli kumaş dokuyan 3000 tezgah bulunuyordu. Ne var ki, Avrupa da Sanayi Devrimi nden sonra Osmanlı Devleti teknolojik ilerlemeye uyum sağlayamadı ve Osmanlı tekstil sanayi çökmeye başladı. Bunun sonucu olarak da, 19. yüzyılın sonlarında Đstanbul daki tezgah sayısı 25 e Bursa daki ipekli tezgah sayısı da 75 e düştü. 42 Madencilik Osmanlılar Agricola nın De Re Metallica adlı eserinde anlatılan maden teknolojisinden haberdardırlar. 1580 tarihine doğru, seyyah ve coğrafyacı Mehmed Aşık Trakya da Sidrekapısı ndaki madenlerden birinin gezmiş ve burası hakkında bilgi vermiştir. Bu bilgiye göre Osmanlılar madencilikte Batı ile aynı teknolojiyi uygulamaktaydılar. Buradaki maden kuyusu 115-155 metre derinliğe kadar inmekteydi. Bu da Orta Avrupa daki maden ocaklarının ortalama derinliğinin yarısı kadardır. Su boşaltma işlemi çarkla dönen kovalarla ve ilave el pompalarıyla yapılıyordu. Drenaj için ise, toprak sathında yeraltı sularına paralel olarak açılan hava deliklerine bağlı mekanik olarak çalışan çarklar ile havalandırma sistemi vardı. Bu madende maden cevherini eritilmesinde ise, genellikle galen ve diğer kurşun sülfür çeşitlerinin tasfiyesi için maden ocaklarında kullanılan fırınların körüklerini çalıştıran su çarkları kullanılmaktaydı. 43 Osmanlı madenleri, tanzimata gelinceye kadar hanedana ait ve darphaneye bağlı olarak idare edilmişlerdir. 1839 da ise tamamen devlet hazinesine devredilmişlerdir. 44 40 Emre Dölen, Tekstil Tarihi, Ýstanbul 1996, s. 375-379. 41 Uzunçarþýlý, 1998, Cilt VII, s. 257. 42 Bahadýr, 1996, 50. 43 Rhoads Murphey, Osmanlýlarýn Batý Teknolojisini Benimsemedeki Tutumlarý: Efrenci Teknisyenlerin Sivil ve Askerî Uygulamalardaki Rolü, Osmanlýlar ve Batý Teknolojisi, Yeni Araþtýrmalar Yeni Görüþler, Ed. Ekmeleddin Ýhsanoðlu, Ýstanbul 1992, s. 14. 44 Uzunçarþýlý, 1989, Cilt VIII, s. 455-456. 11

Bilim Teknolojisi Astronomi Takîyüddîn ve Đstanbul Gözlemevi nde Kullanılan Astronomik Aletler Osmanlı Devleti nde, 16. yüzyılın ortalarına değin Đmparatorluk içerisinde bir gözlemevi kurulamadı. Ancak, 16. yüzyılın ikinci yarısında, III. Murat döneminde Đstanbul da Tophane sırtlarında Takîyüddîn tarafından bir gözlemevi kurulması çok önemli bir olaydır. Đstanbul Gözlemevi, burada yapılmış olan gözlemler kadar kullanılan aletleri açısından da önemlidir. Yapılan araştırmalar bu gözlemevinde inşa edilen gözlem araçları ile Tycho Brahe nin (1546-1601) Danimarka kralı Frederic II nin himayesinde Hven de 1576 yılında inşasına başlanan gözlemevindeki gözlem araçları arasında tam bir paralelizm olduğunu göstermektedir. 45 Takîyüddîn bu gözlemevinde dokuz önemli gözlem aleti yapmış ve kullanmıştır: Zât-ül-halâk (halkalı araç, armillary sphere): Gök cisimlerinin enlem ve boylamlarının bulunmasında kullanılan bu alet yüzyıllarca gözlemevlerinin en belli başlı aleti olmuştur; ilk tasviri, üstürlab adı ile Batlamyus un (M.S. 150 yılları) Almagest adlı kitabında verilir. Takîyüddîn in aleti, çapı 9 1/6 zira olan 6 halkadan yapılmıştır. Halkaların çapları 4 metreden fazladır ve ufuk adı verilen bir kaide üzerine yerleştirilmişlerdir. Halkalı araç ve ufuk altı sütun üzerine konulmuştur ve bu sütunların uçları da başka bir kaide üzerindedir. Buna benzer bir kaide, 16. yüzyıl Avrupa sında kullanılmaktaydı. 46 Zât-üs-şu beteyn (cetvelli araç, turquetum): 12. yüzyılın başlarında yaşamış olan Câbir ibn Eflah Islah el-mecistî adlı eserinde, Batlamyus un Zât-üs-şu beteyn ini tasvir ettikten sonra, kendisinin icadettiği bir aletin tasvirini verir. Daha sonra Câbir in bu kitabının Latinceye tercümesi, Avrupa da yeni bir aletin doğmasına neden olmuştur; turquetum. Genellikle Ay ın paralaksını ölçmeye yarayan bu alete 16. yüzyıla kadar inşa edilmiş çoğu gözlemevinde rastlanmaktadır. Aletin ilk tasvirini ise Batlamyus yapmaktadır. Takîyüddîn in bu aleti Batlamyus unkinin aynıdır. Yalnız meridyen düzlemine tesbit edilmiş olup, her yönde yükseklik ölçebilecek tarzdadır. Üç cetvelden oluşur. Biri ufka dikey olup diğeri ise bunun tepesine bir eksenle bitiştirilmiştir. Üçüncüsü kirişlere bölünmüştür ve birincinin alt kısmına bir eksenle bağlanmıştır. 47 45 Sevim Tekeli, Ýstanbul Rasathanesinin Araçlarý, Araþtýrma, Cilt XI, Ankara 1979, 30. 46 Tekeli, 1979, s. 32; Sevim Tekeli, Nasirüddin, Takîyüddîn ve Tycho Brahe nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi, Ankara 1958, s. 342-360. 47 Tekeli, 1979, s. 35; Tekeli, 1958, s. 336-342, 367-369. 12

Zât-üs-Sakbeteyn (iki delikli araç, dioptra): Güneş in ve Ay ın çaplarını, Güneş ve Ay tutulmalarının miktarlarını hesabetmekte kullanılır. Takîyüddîn bu aleti, dakika bölümlerini gösterebilecek kadar büyük çapta inşa etmiştir. 48 Duvar kadranı (libne, mural quadrant): Meridyen üzerine inşa edilmiş bir duvarın yüzeyine tesbit edilmiş bir kadrandır ve yıldızların meridyen geçişlerini gözlemekte kullanılır. Đstanbul Gözlemevi nde bu araç 6 metre çapında olarak inşa edilmiştir. 16. yüzyıla kadar Avrupa da bu tip bir duvar kadranına rastlanmamaktadır. Kullanılan kadranlar Batlamyus unkine benzeyenler veya taşınabilenlerdir. Böyle bir araç Batı da ilk defa Tycho Brahe tarafından kullanılmıştır. Takîyüddîn tarafından kullanılan duvar kadranı 6 metre çapında pirinç iki kadrandan oluşmuş ve meridyen düzlemi üzerindeki bir duvarın yüzeyine yerleştirilmiştir. Kaynaklara göre Takîyüddîn bu aracı, Süds-i Fahri ve Đki Halka yerine yapmıştır. 49 Zât-üs-Semt ve l-irtifâ (azimut yarım halkası, azimuthal semicircle): Gök cisimlerinin yükseklik ve azimutlarını bulmaya yarayan ve teodolitin öncüsü olan bu araç Đslâm Dünyası nda Đbn Sinâ dan (980-1037) beri kullanılıyordu. Nasirüddin-i Tûsî (1201-?) ile en mükemmel düzeye ulaşan bu araç Batı dünyasında ilk defa Tycho Brahe tarafından kullanılmıştır. Takîyüddîn in bu aleti, ufuk halkası üzerine yerleştirilmiş bir yarım halkadan ibarettir. Yarım halka merkezine bir idade tesbit edilmiştir. Bu, 180 dereceye taksim edilmiş çevre üzerinde hareket ederek yıldızların yüksekliklerini tayin eder. 50 Rub-u Mıstara (tahta kadran, rub-u deffe): Yıldızların yükseklik ve zenit yüksekliklerini ölçmeye yarayan tahta cetvelden yapılmış çeyrek dairedir. Mevcut verilere göre, ilk defa Tycho Brahe ve Takîyüddîn tarafından kullanılmıştır. 51 Müşebbehe bi l monâtık: Yapılış itibariyle sextanta benzer. Herhangi bir düzlemde iki yıldız arasındaki açıyı ölçmeye yarayan bu araç 16. yüzyıl pratik astronomisinin en önemli icatlarındandır. 52 Takîyüddîn bu alet hakkında şunları söyler: Müşebbehe bi l monâtık bizim icatlarımızdandır. Bu, iki yıldız arasında mutlak ve mukayyet mesafeyi ve bunlar arasında, ister doğru hat üzerinde olsun, ister olmasın, üçüncü bir yıldızın mesafesini bulmakta çok elverişlidir. 53 48 Tekeli, 1979, s. 36. 49 Tekeli, 1979, s. 33; Tekeli, 1958, s. 315-325. 50 Tekeli, 1979, s. 34; Tekeli, 1958, s. 326-336. 51 Tekeli, 1979, s. 35. 52 Tekeli, 1979, s. 37; Tekeli, 1958, s. 366-367. 53 Tekeli, 1958, s. 366. 13

Zât-ül-evtar (kirişli araç): Ekinoksların saptanmasına yarar. Takîyüddîn aletin tasvirini verirken bunun kendi icadı olduğunu, eskilerin ekinoks noktalarının tayininde kullandıkları itidal halkasının yerine geçtiği bildirir. Kenarlarından biri çapa, diğeri enlemin sinüsüne eşit olan dikdörtgen ile bunun üzerine yerleştirilmiş iki dikmeden oluşur. Çeşitli noktalardan geçirilen ipin oluşturduğu üçgen ise ekvatora paralel olur. 54 Saatler: Yıldızların sağ açıklıkları Güneş le yıldızlar arasında geçen süreyle ölçülür. Bunun için de dakik saatlere ihtiyaç vardır. Saatler ancak 16. yüzyılın ikinci yarısında bir gözlem aracı olarak kullanılabilecek dakikliği ulaşabilmişlerdir. Tycho Brahe gözlem amacıyla üç saat yaptırtmıştır. Takîyüddîn de gözlemevinde saati bir gözlem aracı olarak kullanmıştır. Takîyüddîn Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşâhiye adlı eserinde bu konuda şöyle söylemektedir: Padişah hazretlerinin buyruğu ile, şimdi Mevlanâ Takîyüddîn Efendi mekanik saati düzenlemekle Batlamyus un elde edemediğini elde etmeyi başardı. 55 Takîyüddîn in kullanmış olduğu diğer bir astronomik alet ise, uzaktaki nesneleri yakınlaştıran optik bir alettir. Takîyüddîn Kitâbu Nûr-i Hadakati l-ebsâr ve Nûr-i Hadîkati l- Enzâr (Göz ve Bakış Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap) adlı eserinde şöyle söyler: Ben uzakta bulunmaları nedeniyle görülemez (gözden gizlenmiş olan) eşyayı en ince ayrıntılarıyla gösterebilen ve ortalama uzaklıkta bulunan gemilerin yelkenlerini bir ucundan tek bir gözle baktığımızda görebileceğimiz ve (daha önce) Yunanlı bilginlerin yapıp, Đskenderiye Kulesi ne yerleştirmiş olduklarına benzer bir billur (mercek) yaptım. 56 Takîyüddîn in yaptığı bu aleti teleskop olarak tanımlamamız mümkündür. Zira yukarıdaki tasvirden anlaşıldığı üzere bu alet çok uzaktaki nesneleri çok yakından ve ayrıntılarıyla gösterebilmektedir. Bilinen kaynaklara göre teleskobun en erken tarihi 1600 yıllarına denk düşmektedir. Telekobun astronomik amaçlı kullanımı ise 1609 yılında Galileo (1564-1642) ile mümkün olmuştur. Takîyüddîn ise bu kitabını 1574 başlarında yazmıştır. Ancak Takîyüddîn bu aletin Eski Yunanlılar tarafından yapıldığını ve Đskenderiye Kulesi ne yerleştirildiğini söylemektedir. Ne var ki, bilinen kaynaklara göre Đskenderiye Kulesi nde böyle bir alet yoktur. Bu durum göz önüne alınırsa, bu aletin teleskop olmadığı, bir gözlem borusu (sighting tube) olduğu daha akla yakın görünmektedir. Zira bu alet, çok daha eskilerden beri, örneğin Çin de M.Ö. 1100 lerde bilinmekte ve kullanılmaktadır. 57 54 Tekeli, 1979, s. 36; Tekeli, 1958, s. 347-348. 55 Tekeli, 1979, s. 44. 56 Hüseyin Gazi Topdemir, Takîyüddîn in Optik Kitabý, Iþýðýn Niteliði ve Görmenin Oluþumu, Ankara 1999, s. 340. 57 Topdemir, 1999, 141-142. 14

Osmanlılarda Güneş Saatleri Đnsanlar, mekanik saatlerin bulunmadığı devirlerde zamanı tayin etmek için kum, su ve güneş saatlerinden yararlanmaktaydılar. Güneş saatleri özel olarak hazırlanmış bir milin gölgesinin, Güneş in görünen hareketine uygun olarak yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madenî bir zemin (kadran) üzerindeki hareketine göre vaktin tayinine yarayan cihazlardır. 58 Eski Yunanlıların ve Romalıların güneş saati yaptıkları ve kullandıkları bilinmektedir. Eski Yunanlılar bu saatleri Babillilerden öğrenmişlerdir. Anadolu da bilinen en eski güneş saati ise Konya da Hacı Hasan (Kadı Mürsel) Camîî nin kıble duvarında bulunmaktadır ve 1409 tarihlidir. Osmanlılar tarafından yapılmış olan ilk güneş saatlerinden birisi ise Fatih in emriyle yapılmış olan ve Topkapı Sarayı nın III. avlusundaki teferruatlı tipten yatay saattir. 59 En parlak devri 18. yüzyılda başlayan ve genellikle camilerin güneş alan avlularında, kıble veya batı duvarlarında bulunan güneş saatlerinin en çok mevcut olduğu şehir Đstanbul dur. Elde edilen bilgilere göre Đstanbul da 53 güneş saati mevcuttur. Diğer illerle beraber bu sayı 80 e ulaşmaktadır. Osmanlılar zamanında yapılmış ancak şimdi sınırlarımız dışında olan yerlerde de güneş saatleri mevcuttur. Bunları da eklersek Osmanlılar devrine ait güneş saatlerinin sayısı 95 i bulmaktadır. 60 Osmanlı devrinde yapılmış güneş saatlerini, şekillerine, işleyişlerine ve teferruatlılık durumlarına göre bir kaç gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup saatler Yatay Güneş Saatleri dir. Bunlar, mermer, taş veya madeni yatay bir kadrana yerleştirilen demir bir milin gölgesi sayesinde zamanı ölçerler. Dikey Güneş Saatleri sınıfına giren ikinci tip güneş saatlerinde ise zaman, doğrudan duvar taşlarına veya duvardaki mermer bir levhaya dik olarak yerleştirilen bir milin yere dik olarak gelen güneşin gölgesine göre tayin edilir. Üçüncü tip güneş saatleri ise Silindirik Güneş Saatleri dir. Đstanbul Kandilli Gözlemevi nde muhafaza edilen bir saat bu tipin tek örneğidir. Tahtadan yapılmıştır ve 30 cm yüksekliktedir. Metal bir kapağın altında, tepede kendi ekseni etrafında 360 derece dönebilen metal yatay bir çubuk vardır. Bu çubuğun silindir gövdesinin üzerindeki hareketine göre zaman tayin edilir. 61 Osmanlılarda Mekanik Saat Yapımı 58 Nusret Çam, Osmanlý Güneþ Saatleri, Ankara 1990, s. 1. 59 Çam, 1990, s. 4, 9. 60 Çam, 1990, s. 11. 61 Çam, 1990, s. 12-18. 15

Fatih Sultan Mehmed in 1477 de Venedik ten istediği ve getirttiği mekanik saatlerin 16. yüzyıldan itibaren Đstanbul da yerli saat ustaları tarafından imal edildiği bilinmektedir. Osmanlılarda ilk mekanik saat yapımının tarihi 1556 dan öncelere dayanır. Đlk mekanik saat yapan kişi ise Takîyüddîn dir. Onun yazmış olduğu teorik saat yapım kitabı El-Kevâkib el- Dürriye fî Vadi el-bengamât el-devriyye (Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar) adlı kitaptır. Kitabın Giriş inde Bengâmât biliminin tanımını ve kapsamını veren Takîyüddîn bunları üçe ayırır. 1) Kum Saatleri, 2) Su Saatleri ve 3) Mekanik Saatler. 62 Kitabın Birinci Makalesi, ağırlık sistemine göre çalışan saatlere ilişkindir. Đkinci Makale ise, zemberekli saatlerin yapımı üzerinedir. Makale nin başında da bir zembereğin yapılışı tarif edilir. Sonuç bölümünde ise, Bengâmât biliminin püf noktaları verilir. Takîyüddîn yine bu kitabında, H. 971 (1561) senesinde, namaz vakitlerini bildiren bir saat yaptığından söz etmektedir. 63 Takîyüddîn in yapıtı, Đslâm Dünyası nda mekanik saatlere ve saat yapımına ilişkin bilinen ilk eserdir. Kanunî Süleyman devrinde Đmparator Ferdinand ın sefiri olarak Osmanlı Đmparatorluğu na gönderilen Baron Busbecq in seyahatnamesinde, Türklerin mekanik saatlere ilgi duymadıklarını belirtmesinden üç yüzyıl sonra kaleme alınmıştır. Takîyüddîn in cep, duvar, masa saatlerinin yanında astronomik saatlerle gözlem saatlerini anlattığı bu kitabı, Batı Dünyası da dahil olmak üzere, bu yüzyılda bu konuda kaleme alınmış en kapsamlı kitaptır. Bu kitapta şu saatlere ilişkin bilgiler yer almaktadır: Cep saatleri: Cep saatleri zembereğin saatlere uygulanmasıyla tarih sahnesine çıkmış ve ilk defa Almanya da 1524 tarihinde Peter Henlein tarafından yapılmıştır. Đngiltere de ise 1580 den sonra ortaya çıkmıştır. Đlk yapıldıkları sıralarda bu saatler ceplerde taşınmıyordu. Bu küçük saatlerin cepte taşınması 1675 yılından sonraya rastlar. Takîyüddîn ise 1556 yılında yazdığı Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar adlı kitabında cep saati deyimini kullanmış, konstrüksüyonunu ayrıntılarıyla açıklamıştır. Eserin bir bölümünde Takîyüddîn şunları söyler: Paletler iç kısma doğru incelir, öyle ki onlardan her birinin yüzeyi silindirin yüzeyinin yarıçapına eşit olur. Bazıları onları bir daire parçası şeklinde yaparlar. Bazıları, özellikler cep saatlerindeki tarzda olduğu gibi bırakırlar. 64 Yine aynı kitabında Takîyüddîn, her derecede dolanımını tamamlayan bir çark yapılabileceğini ve bununla dakika ve diğer hususların gösterilebileceğini yazar. 1575-1576 yılları arasında yazmış olduğu 62 Sevim Tekeli, 16 ýncý Asýrda Osmanlýlarda Saat ve Takîyüddîn in Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yýldýzlar Adlý Eseri, Ankara 1966, 43-46. 63 Tekeli, 1966, 47-120. 64 Tekeli, 1966, 53. 16

eserlerde ise Takîyüddîn, Đstanbul Gözlemevi nde kullanılmak üzere saniye, dakika ve saatleri gösteren bir saat inşa etmiş olduğunu bildirir. 65 Duvar ve masa saatleri: Ev saatlerinin genel olarak Avrupa da kullanılmaya başlanması 1550 yıllarına rastlar. Yaygın olarak kullanılması ise bir yüzyıl sonradır. Osmanlılarda ev saatleri 16. yüzyılda kullanılmıştır. Takîyüddîn Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar adlı kitabında duvar ve masa saatlerinin yapımından da söz eder; masa saatlerinin 16. yüzyılda Avrupa da kullanılan bütün tarzlarını bilmekte, çift bölmeli, tek bölmeli, çarklarının hareketi ufkî olandan söz etmektedir. Özellikle çalar kısımları hakkında verdiği bilgiler çok ayrıntılıdır. 66 Astronomik saatler: Bu saatler gökyüzü hareketlerini aksettiren saatlerdir. Bu tip saatlere ilk örnek 1348-1362 seneleri arasında yapılan Đtalyan De Dondi nin mekanik saatidir. Bu saat beş gezegenin, Güneş ve Ay ın hareketlerini de gösterebilmekteydi. Takîyüddîn bu tip saatlerin konstrüksüyonlarını vermiş, yedi tarzdan söz etmiştir. Altıncısı da kendi icadıdır. Bunlarla ayın, haftanın günleri, Ay ın safhaları, Güneş in ekliptikteki yeri, Ay ve Güneş in birbirlerine göre konumları, bazı sabit yıldızların azimutları, sağ açıklıkları ve yükseklikleri, namaz vakitleri, şafak, fecir ve gece yarısı namaz vakitleri bilinebilmekteydi. 67 Gözlem saatleri: Yıldızların saat açılarının, gök cisimlerinin meridyen geçiş zamanlarının tesbit edilmesi suretiyle ölçülebileceği eskiden beri biliniyordu. Ancak bunun için dakik saatlere ihtiyaç vardı. Đlk saatlerin astronomik amaçla kullanılmaları mümkün değildi. Đlk kez 16. yüzyılda saatler bu amaca hizmet edebilecek bir dakikliğe ulaştı ve 1586 yılında da Langraf William tarafından astronomiye uygulandı. William, bu tarihte, saat kullanarak sabit yıldızların boylamlarını bir dakikalık hata ile ölçmeyi başardı. Takîyüddîn Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşâhiye ve Sidret ül-müntehâ adlı eserlerinde saatten bir astronomik alet olarak söz eder. Bu saatlerin en önemli özelliği dakik olmaları ve dakika ve saniyeyi verebilmeleridir. Avrupa da ilk dakika ve saniye bölümlenmesi 1550 yıllarında yapılmıştır. Takîyüddîn de 1556 yılında kaleme aldığı eserinde dakika taksimatından söz etmiştir. 68 Osmanlılarda mekanik saat imalatı Batı ya göre 200 yıl geç başlamış olmasına karşın, teori ve pratiği ile sağlam temellere oturtulmuştur. Sultan III. Murad ın saatlere ilgisi Osmanlılarda saatçiliğin yerleşip gelişmesinde büyük rol oynamış, onun saltanatlığı sırasında 65 Tekeli, 1966, s. 12-15. 66 Tekeli, 1966, 12. 67 Tekeli, 1966, 5-8. 68 Tekeli, 1966, 8-12. 17

saatçıbaşı makamı oluşturulmuştur. Bu dönemin bilinen saat ustaları, Saatçıbaşı ve Mirahor görevlerinde bulunan Hasan Usta, Saatçi Pervane, Saatçi Hüseyin ve Saatçi Rüstem Ağa dır. Osmanlı mekanik saatçiliği 16. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadar varlığını sürdürmüş ve çok değişik tip ve modeller oluşturulmuştur. Takîyüddîn in el-âlât el-rûhâniyyet Adlı Kitabı Takîyüddîn, göllerden, ırmaklardan ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için çeşitli araçlar tasarlamış ve bunları El-Turuk el-seniyyet fî el-âlât el-rûhâniyyet (Ruhânî Aletler Üzerine Yüce Yöntemler, H. 993/M. 1585) adlı eserinde ayrıntılarıyla tasvir etmiştir. Takîyüddîn in bu kitabında tasvirlerini vermiş olduğu mekanik aletler, hava, boşluk ve denge prensipleri üzerine yapılan çalışmalara dayanmaktadır. Daha önce, Yunan Dünyası nda bu prensipler üzerine Ctesibios (M.Ö. III. yüzyıl), Philon (M.Ö. II. yüzyıl) ve Heron (M.Ö. I. yüzyıl) tarafından çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar sonucunda da çeşitli araçlar geliştirilmiştir. 69 Bu kişilerin yaptıkları çalışmalar daha sonra çevirilerle Đslâm Dünyası na aktarılmış ve bu çalışmaları, Benû Mûsâ Kardeşler (9. yüzyıl) ve Cezerî nin (13. yüzyıl) çalışmaları izlemiştir. Mûsâ Kardeşler den Ahmed in yazmış olduğu Kitâb el-hiyel (Makine Yapımı) adlı eser bu konudaki özgün eserlerden birisidir. Ahmed bu kitabında hava, boşluk ve denge prensiplerini temele alan yüz aracın tasvirini vermiştir. Bu araçlar, sihirli ibrikler, fıskiyeler, lambalar, su seviyesini sabit tutan araçlar, kaldıraç ve körüktür. 70 Yine Fârâbî (874-950) de hava ve boşluk üzerine çalışmış ve konu hakkındaki görüşlerini Risâle lî Ebî Nasr el-fârâbî fî l-halâ (Boşluk Üzerine) adlı bir risâlede bildirmiştir. 71 Bu konudaki en önemli isim Cezerî dir. Cezerî, El-Câmi Beyne l-đlm ve l- Amel el-nâfi fî Sınaât el-hiyel (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar) adlı eserinde Đslâm Dünyası ndaki teorik ve pratik bilgileri doruk noktasına ulaştırmıştır. 72 Takîyüddîn de konuyla ilgili El-Turuk el-seniyyet fî el-âlât el-rûhâniyyet adlı kitabı kaleme almış ve Benû Mûsâ ve Cezerî nin aletlerine benzer aletleri kitabında tasvir etmiştir. Kitap bir giriş ve altı kısımdan oluşmaktadır. Takîyüddîn kitabın giriş kısmında mekanik bir saatin yapımına ilişkin bilgiler verir. Bu saat, Takîyüddîn in Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar adlı kitabında verdiği mekanik saate benzer bir saattir. Kitabın 69 Tekeli, 1999, s. 100-103. 70 Tekeli, 1999, s. 196. 71 Tekeli, 1999, 177-178. 72 Tekeli, 1999, 242. 18

birinci kısmı, saatler üzerinedir ve bu kısımda su saatleri, kum saatleri ve mekanik saatler hakkında bilgi verilir. Bu kısımda, ayrıca bir fil saatinin yapımının tasviri de yer almaktadır. Eserin ikinci kısmı, dişli çarklar, makaralar ve iplerle ağırlıkların kaldırılmasına ilişkindir. Üçüncü kısım, göllerden, ırmaklardan ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için kullanılan araçlar üzerinedir. Eserin dördüncü kısmı, sürekli ses çıkartan aletlerin ve suyu çeşitli şekillerde fışkırtan fıskiyelerin yapımına ilişkindir. Bu kısımda ilkin temel öğeleri ele alan Takîyüddîn, kefe, şamandıra ve su kanallarının yapımını da verir. Beşinci kısım, Benû Mûsâ ve Cezerî dekine benzeyen çeşitli araçların yapımına ilişkindir. Bunlar, şeyhe içecek sunan sakiler, çeşitli kadehler, el yıkamak için kullanılan çeşitli araçlardır. Altıncı kısım ise, kendi kendine dönen bir et kızartma aletinin (döner aleti) yapımına ilişkindir. 73 Đbrahim Müteferrika ve Đlk Osmanlı Matbaası Aslen Macar olan Müteferrika nın (1674-1745) Macaristan daki yaşamı, ailesi ve gerçek adının ne olduğu konusunda herhangi bir bilgi bulunmamakta, şimdi Romanya topraklarında yer alan ve o dönemde matbaacılığın yaygın olduğu Kolojvar (Kolozsvar) şehrinde 1674 ya da biraz daha önceki bir tarihte doğduğu bilinmektedir. 74 1692 de Osmanlılara katılan Đbrahim Müteferrika, Türkçe öğrenip Đslâm dinini benimsedikten kısa bir süre sonra Babıâli de yükselmeye başlamış, Müteferrikalık, yani padişahın özel hizmetine bakan kimse durumuna gelmiş, çeşitli siyasi görevlerde bulunmuş ve 1745 te ölmüştür. Araştırmacı bir yazar ve çevirmen olan Đbrahim Müteferrika kendi yazdığı kitaplar yanında bazı önemli eserleri de Türkçe ye çevirmiştir. Müteferrika nın asıl önemi, ilk Türk matbaasını kurması ve burada kitaplar basmasıdır. Gerçekte Türkiye ye matbaa çok daha önce azınlıklar aracılığıyla sokulmuş ve bu konuda Yahudiler öncülük yapmışlardır. Yahudiler ilk kitabı 1493 te Đstanbul da basmışlardı ve kimin tarafında basıldığı bilinmeyen bu kitab Tevrat ve Yorumu ydu. Đlk Ermeni matbaacısı ise Apgar dır; Apgar, bu sanatı Venedik te öğrenmiş ve patrik Sebasti Mikâel in yardımlarıyla Đstanbul da 1567 de bir matbaa kurmuştu. Bu tarihten sonra Ermeniler de matbaa aracılığıyla gazete ve dergiler basmaya başlamışlardır. Chteémaran Bidani Kideliatz adlı dergi ve Archalouis Araradian adlı günlük gazete bunlar arasındadır. Bu matbaada basılan kitaplar dinî ağırlıklıdır ve içlerinde tarih, coğrafya ve astroloji konularında 73 Bkz. Takîyüddîn, El-Turuk el-seniyyet fî el-âlât el-rûhâniyyet, University of Aleppo, 1976; Ahmad Y. Al- Hassan, Taqi-al-din and Arabic Mechanical Engineering with The Sublime Methods of Sprititual Machines, University of Aleppo, 1976, s. 33-34. 74 T. Halasý Kun, Ýbrahim Müteferrika, ÝA, Cilt 5/II, Ýstanbul 1988, s. 896. 19

yazılmış olanları da bulunmaktadır. Daha sonra Ermeni matbaalarının çoğu siyasi etkinliklere karıştırıldıkları için kapatılmış, geriye kalanları da 1728 de çıkan yangında ortadan kalkmıştır. 75 Bir diğer azınlık olan Rumlar 19. yüzyılda matbaa çalışmalarını yeniden canlandırmışlar, ancak sık sık siyasi etkinliklere baş vurmaları nedeniyle bu matbaalar da devlet tarafından kapatılmıştır. Matbaanın, Türkiye de Türk kültür yaşamına katkı yapacak bir araç olarak kullanılması Müteferrika nın çalışmalarıyla başlamıştır. Bununla birlikte bu aracın getirilmesinde Müteferrika kadar değerli katkıları olan bazı devlet adamları da bulunmaktadır. Bu konuda III. Ahmed, Sadrazam Đbrahim Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmed ve oğlu Said Mehmed Efendi nin sağladıkları katkılar da büyüktür. Özellikle Yirmisekiz Çelebi Mehmed in 1720 de Fransa ya gönderilmesi ve birçok yenilik yanında matbaayı görmüş olması da matbaanın kurulması açısından bir şans olmuştur. Đstanbul a döndükten sonra Çelebi Mehmed ve oğlu Said Efendi matbaa kurma hazırlıklarına başlamışlar ve Said Efendi ile Đbrahim Müteferrika nın tanışmaları da matbanın kurulması sürecini hızlandırmıştır. Böylece yaklaşık 250 yıl gecikmeyle de olsa, matbaa resmen kurulabilmiştir. Bunun üzerine bu yararlı aracın sağlayacağı olanakları anlatmak ve destek toplamak amacıyla Đbrahim Müteferrika bir kitapçık hazırlayıp, başta Sadrazam Damat Đbrahim Paşa olmak üzere, bir çok devlet ileri gelenine sunmuştur. Đbrahim Müteferrika bu kitapçığında, basımın önemini belirtmiş ve matbaanın kurulması ile en kıymetli kitapların sonsuza kadar korunabileceğini, Müslümanların Avrupalılara kıyasla geri kalmalarının nedenlerinden birinin basma sanatının Đslâm ülkelerinde kullanılmayışının olduğunu, oysa, matbaayla çok sayıda kitabın kolay ve ucuz yoldan çoğaltılabileceğini, ülkenin her yanında kütüphaneler açılabileceğini ve bu sayede cahilleşmenin de önlenebileceğini belirterek matbaanın yararlarını maddeler halinde sıralamıştır. 76 Sunulan bu gerekçeli dilekçeden sonra, yapılan çeşitli görüşmeler sonucu Sadrazam Damat Đbrahim Paşa, Müteferrika nın isteğini olumlu karşılamış, ancak konuyla ilgili olarak Şeyhülislam Abdullah Efendi den bir fetva alınmasını emretmiştir. Bunun üzerine Müteferrika da, Şeyhülislam Abdullah Efendi ye yapmak istediği işin niteliğini belirleyen bir dilekçeyle başvuruda bulunmuştur. Bu başvuruyu değerlendiren Abdullah Efendi, gayet yararlı bir iş yapılmış olacağını belirterek olumlu bir fetvayla 75 Adývar, 1982, s. 166-167. 76 Adývar, 1982, s. 167-169. 20

matbaanın kurulmasına izin vermiştir. Fetva istenirken, yalnızca lügat, mantık, hikmet ve hey et kitapların basılacağı belirtilerek baş vurulduğundan, dini kitaplar basılacak kitapların dışında tutulmuş böylece yalnızca bilimsel eserlerin yayınlaması koşula bağlanmıştır. 77 Fetvadan sonra Sadrazam ın matbaanın imtiyazını belirten Hatt-ı Hümâyûn u devrin Padişahı III. Ahmed e imzalatmasıyla 1726 yılında matbaa resmen kurulmuştur. Gerek duyulan ustaları Almanya dan getirmiş olan Müteferrika, derhal işe koyulmuş ve basımda kullanılacak harflerin tamamını Đstanbul da döktürmüştür. Böylece Dârü t-tıbaa (Basımevi) adı verilen matbaa Sultan Selim de Đbrahim Müteferrika nın kendi evinde işletilmeye başlanmıştır. Müteferrika burada ilk kitabı olan Kitab-ı Lügat-ı Vankulu nu (Arapça Türkçe Vankulu Sözlüğü) 31 Ocak 1729 da yayınlamıştır (H. 1141). Matbaada basılan diğer kitaplar ise şunlardır: Tuhfetü el-kibar fi Esfari el-bihar (Deniz Seferleri Hakkında Büyük Kitap, H. 1141); Krozinski nin Tarihi Seyyah ı (H. 1142); Tarih-i Hind-i Garbi (Amerika veya Batı Hindistan Tarihi, H. 1142); Hüseyin Murteza Nazmizade nin Tarihi Timur-i Gürgani si (Timurlenk Tarihi, H. 1142); Süheyli Efendi nin Tarih-i Mısr el-cedid ve l-kadim i (Mısır ın Eski ve Yeni Tarihi, H. 1142); Gülşen-i Hulefâ (Halifeler Tarihi, H. 1143); Holderman ın Gramaire Turque si (Türkçe-Fransızca Gramer Kitabı, H. 1143); Usûl el-hikem fî Nizâm el- Umam (H. 1144); Đbrahim Müteferrika nın Fuyûzat-ı Mıknâtîsîye si (Pusulanın Faydaları, H. 1144); Katip Çelebi nin Cihannüma sı (H. 1145); Takvim el-tevarih (Kronoloji Cetvelleri, H.1146); Naima nın Kitabu Tarih-i Naima sı (Naima Tarihi, H. 1147); Raşit Efendi nin Tarih-i Râşit i (Raşit Tarihi, H. 1153); Çelebizade Asım Efendi nin Tarih-i Çelebî-zâde (Çelebizade Tarihi, H. 1153); Bosna lı Ömer Efendi nin Ahval-i Gazavat-ı der Diyâr-ı Bosna sı (Bosna Savaşlar, H. 1154); ve Şuuri Hasan Efendi nin Kitabu Lisan el-acem el- Müsemma bi Ferhengi Şuûri dir (Acemce-Türkçe Sözlük, H. 1155). 78 Bu kitapların dışında Müteferrika çeşitli haritalar da basmıştır. Bunlar, Marmara, Karadeniz, Đran ve Mısır haritalarıdır. Haritalar bir kenara bırakıldığında, matbaada 1729 dan kapandığı tarih olan 1746 ya kadar basılan kitapların, bir ikisi hariç tamamının tarih ve coğrafya konusunda yazılmış kitaplar olduğu görülmekte ve matbaanın daha çok siyasi amaçlarla kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı matbaanın neden Türk kültür yaşamının gelişmesine çok önemli katkılar yapamadığını anlamak kolaylaşmaktadır. Matbaa bir devlet sorunu olarak 77 Edvard Carleson, Ýbrahim Müteferrika Basýmevi ve Bastýðý Ýlk Eserler, Hazýrlayan: Mustafa Akbulut, Ankara 1979, s. 9. 78 Kun, 1988, s. 899. 21