CON S EI L D E L'EUROPE AVRUPA KONSEYĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ RODOPLU - TÜRKĐYE DAVASI (Başvuru no: 41665/02) KARARIN ÖZET ÇEVĐRĐSĐ STRAZBURG 23 Ocak 2007 Đşbu karar AĐHS nin 44 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli bazı düzeltmelere tabi olabilir. T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2007. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.
Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan (41665/02) başvuru no lu davanın nedeni, bu ülke vatandaşı Mehmet Emin Rodoplu nun (başvuran) 12 Ekim 2002 tarihinde Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi nin (AĐHS) 34. maddesi uyarınca Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi ne (Mahkeme) yapmış olduğu başvurudur. Başvuran, Bursa Barosu avukatlarından L. Ezberci tarafından temsil edilmektedir. OLAYLAR DAVA KOŞULLARI 1933 doğumlu olan başvuran Bursa da ikamet etmektedir. Başvuran, 24 ve 28 Nisan 1994 tarihlerinde Uludağ Üniversitesi Hastanesi nde iki göz ameliyatı geçirmiştir. Bu ameliyatlar sonucunda, başvuranın sağ gözü işlevini yitirmiştir. Ameliyatları gerçekleştiren doktorlar 9 Haziran 1994 tarihinde başvurana ortaya çıkan lezyonlar nedeniyle sağ gözünün bir daha eski haline dönemeyeceğini bildirmişlerdir. Başvuran, Bursa Cumhuriyet Savcılığı na, dikkatsizlik ve görevi ihmal iddiasıyla 22 Haziran 1994 tarihinde sözkonusu cerrahi müdahaleleri gerçekleştiren doktorlar hakkında şikayette bulunmuştur. Sözkonusu şikayetin yetki sınırlarını aştığını kanaatine varan Savcılık olayı Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü Hukuk ve Đdare Komisyonu na aktarmıştır. Adıgeçen komisyon 10 Ocak 1995 tarihinde, tartışmalı cerrahi müdahalelerden sorumlu doktorların mesleki sorumlulukları itibariyle herhangi bir kusur işlemedikleri ve sözkonusu olaylar sebebiyle soruşturma açılmasına gerek bulunmadığı kanaatine varmıştır. Başvuran 10 Eylül 1995 tarihinde Uludağ Üniversitesi ne uğradığı zararın tazmini talebiyle müracaatta bulunmuştur. Rektörlük 18 Eylül 1995 tarihinde bu talebi reddetmiştir. Rektörlük, konuyla ilgili tazminat ödenmesini emreden adli bir karar olmaması nedeniyle tazminat ihtimali hususunda görüş belirtmeye yetkili olmadığını dile getirmiştir. Başvuran 13 Ekim 1995 tarihinde Bursa Đdare Mahkemesi nde adıgeçen Üniversite aleyhinde tazminat davası açmıştır. Mahkeme idari yargılama usulüne ilişkin 2577 sayılı kanunun 13. maddesine dayanarak başvuranın talebinin 26 Şubat 1997 tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kabuledilemez olduğu hükmüne varmıştır. Mahkeme kararında, başvuranın görme kaybının kalıcı nitelikte olduğunun kendisine bildirildiği tarih olan 9 Haziran 1994 tarihinden itibaren bir yıl içinde başvuruda bulunmuş olması gerektiğini belirtmiştir. Danıştay 7 Aralık 2000 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.
Başvuran tarafından yapılan karar düzeltme talebi 17 Haziran 2002 tarihinde reddedilmiştir. HUKUK AÇISINDAN I. AĐHS NĐN 6 1. MADDESĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI HAKKINDA Başvuran yargılama süresinin «makul süre» ilkesine aykırı olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca başvuran tazminat talebinin idari mahkemelerce reddedilmesinden şikayetçi olmaktadır. Bu noktada başvuran AĐHS nin 6 1. maddesine atıfta bulunmaktadır. Hükümet bu sava karşı çıkmaktadır. A. Kabuledilebilirliğe dair Hükümet içhukuk yollarının tüketilmediğini savunmaktadır. Bu cihetle Hükümet, idari yargılama usulüne ilişkin kanunun 13. maddesi uyarınca başvuranın, itiraz edilen işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde idare mahkemelerine başvurması gerektiği hususunun altını çizmektedir. Başvuran bu hususu ihmal etmiştir. Hükümet ayrıca sözkonusu ihtilafın medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olmaması sebebiyle AĐHS nin 6. maddesinin mevcut davada uygulanamaz olduğunu savunmaktadır. Başvuran Hükümet in argümanlarına karşı çıkmaktadır. AĐHS nin 6 1. maddesinin uygulanabilirliğine ilişkin olarak AĐHM, dava konusu «mülkiyete» ilişkin ve mülkiyet haklarının ihlali iddiası üzerine kurulmuşsa uyuşmazlığın kaynağı ve idare mahkemelerinin yetkisi ne olursa olsun burada medeni bir hak sözkonusudur (Procola Luxembourg, 28 Eylül 1995 tarihli karar, 38). Mevcut durumda başvuran idare mahkemelerine, hastanenin sorumluluğunu kabul ederek bir tazminat ödemesi için başvurmuştu. Dolayısıyla bu davanın konusu bir mülkiyete ilişkin olup mülkiyet hakkıyla ilgili bir ihlal iddiasına dayanmaktaydı. Bu nedenle AĐHS nin 6 1. maddesi mevcut davada uygulanabilirdir. Đdare mahkemelerinin başvuranın tzminat talebini redetmesine ilişkin olarak ise AĐHM bu talebin davanın esasına bakılmaksızın sükut-u hak gerekçesiyle reddedildiğini tespit etmektedir. Bu bakımdan AĐHM, ulusal mevzuatı yorumlama görevinin ilk elde ulusal makamlara; bilhassa da mahkeme ve yüksek mahkemelere düştüğünü, kendi rolünün ise bu yorumların etkilerinin AĐHS ye uygun olup olmadığını tespit etmekten ibaret olduğunu hatırlatmaktadır. Bu durum özellikle, belge sunarken ve başvuruda bulunurken riayet edilmesi gereken süreleri belirleyen yargılama usullerinin mahkemeler tarafından yorumlanması sözkonusu olduğunda geçerlidir (Tejedor Garcia Đspanya, 16 Aralık 1997, 31). AĐHM bir başvuruda bulunmak için yerine getirilmesi gereken formaliteler ve riayet edilmesi gereken sürelerle ilgili düzenlemeyle adaletin iyi idaresinin ve bilhassa hukuki güvenliğe saygının temin edilmesinin amaçlandığını gözlemlemektedir. Buna karşın, sözkonusu düzenlemenin yahut bu düzenlemeye dayanılarak yapılan uygulamanın, yargılanabilirin müsait bir başvuru imkanından faydalanmasına mani olmaması gerekmektedir (Aepi S.A. Yunanistan, no: 48679/99, 23, 11 Nisan 2002). Son olarak AĐHM «mahkeme hakkının» mutlak bir hak
olmadığını ve mahkemeye başvurma hakkının bu hakkın bir parçasını teşkil ettiğini ve bu durumun zımnen özellikle de bir başvurunun kabuledilebilirlik koşullarını ilgilendiren sınırlandırmalara imkan tanıdığını hatırlatmaktadır. Zira, bu hak doğası gereği, belli bir takdir payına sahip olan Devlet tarafından düzenlenmelidir (Garcia Manibardo Đspanya, no: 38695/97, 36). Mevcut davada AĐHM, başvuranın içhukuk usulü kurallarına uygun hareket etmesine mani olacak herhangi bir durum tespit edememektedir. Her hal ü karda başvuran belirtilen kanuni süreler içerisinde başvuruda bulunabilme imkanına sahipti. Bu nedenle AĐHM ulusal mahkemelerce verilen kabuledilemezlik kararının başvuranın mahkemeye başvurma hakkını ihlal etmediğini takdir etmektedir. Bu itibarla AĐHM başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle AĐHS nin 35 3 ve 4. maddeleri uyarınca reddedilmesi gerektiğini değerlendirmektedir. AĐHM başvurunun geriye kalan kısmının AĐHS nin 35 3. maddesi bakımından açıkça dayanaktan yoksun ilan edilemeyeceğini tespit etmektedir. Ayrıca AĐHM başvurunun hiçbir kabuledilemezlik gerekçesiyle karşılaşmamaktadır. Sonuç olarak AĐHM yargılama süresi yönünden yapılan şikayetin kabuledilebilir olduğunu ilan etmektedir. B. Esasa dair AĐHM Bursa Đdare Mahkemesi ne başvurunun 13 Ekim 1995 tarihinde yapıldığı hususunda tarafların hemfikir olduğunu gözlemlemektedir. Aynı şekilde yargılamanın Danıştay ın başvuran tarafından yapılan karar düzeltme talebini reddettiği tarih olan 17 Haziran 2002 tarihinde sona erdiği hususunda herhangi bir ihtilaf olmadığını tespit etmektedir. Bu bakımdan AĐHM maddi hata düzeltme yargılamasının medeni bir hakka ilişkin olarak yapılmış bir itiraza cevap vermek veya ceza alanına giren bir suçlamanın hukuka uygunluğu hakkında hüküm vermek sözkonusu olduğunda AĐHS nin 6. maddesinin uygulama alanına girmeyeceği yönündeki içtihadını anımsatmaktadır (Wiot Fransa, no: 43722/98, 22, 7 Ocak 2003 ve Mehmet Özel ve diğerleri Türkiye, no: 50913/99, 34, 26 Nisan 2005). Ancak AĐHM mevcut davada, başvuran tarafından yapılan karar düzeltme başvurusuyla maddi bir hatanın düzeltilmesi değil sükut-u hak kurallarının yorumundan kaynaklanan bir hukuk hatasının tespit edilmesine matuf olduğunu kaydetmektedir. Sonuç olarak AĐHM, karar düzeltme safahatının dikkate alınmasının yerinde olacağını değerlendirmektedir. Yargılamanın 13 Ekim 1995 tarihinde başlayarak 17 Haziran 2002 tarihinde bittiği hususunda taraflarla hemfikir olan AĐHM böylelikle yargılamanın üç aşama için yaklaşık altı yıl sekiz ay sürdüğünü gözlemlemektedir. Bu itibarla AĐHM, bir davanın süresinin makul olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılırken, dava koşullarına, AĐHM nin daha önceki içtihatlarında uyguladığı kriterlere ve özellikle de davanın karmaşıklığına, başvuranın ve yetkili mercilerin tutumlarına bakılması gerektiğini hatırlatmaktadır (bkz.diğerleri arasında, Pelissier ve Sassi-Fransa no:25444/94). AĐHM, mevcut davada olduğu gibi geçmişte de buna benzer sorunları incelemiş ve AĐHS nin 6 1. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir (bkz., diğerleri arasında, Frydlender Fransa, no:30979/96, 43-46).
Mevcut davada AĐHM, Danıştay ın temyiz incelemesinde gösterdiği aşırı yavaşlığı kaydetmektedir. Adıgeçen mahkemenin sükut-u hak kararı alması için yaklaşık üç yıl geçmesi gerekmiştir. AĐHM nin başvuranın davasının makul bir süre içerisinde görülmediği sonucuna varması için bu unsurlar kafidir. Bu nedenle AĐHS nin 6 1. maddesi ihlal edilmiştir. II. AĐHS NĐN 41. MADDESĐNĐN UYGULANMASI HAKKINDA A. Tazminat Başvuran maddi tazminat olarak 50.000.000.000 Türk Lirası (TL) [yaklaşık 34.039 Euro], manevi tazminat içinse 300.000 Yeni Türk Lirası (YTL) [yaklaşık 204.234 Euro] talep etmektedir. Hükümet bu taleplere itiraz etmektedir. AĐHM tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı tespit edemediğinden bu talebi reddetmektedir. Buna karşın AĐHM manevi tazminat olarak başvurana hakkaniyete uygun olarak 900 Euro ödenmesinin yerinde olacağını takdir etmektedir. B. Masraf ve harcamalar Başvuran ulusal mahkemeler ve AĐHM önünde yaptığı masraf ve harcamalar için 2.017 YTL [yaklaşık 1099 Euro] talep etmektedir. Yaptığı masraf ve harcamaları ayrıntılandıran başvuran, ulusal mahkemeler önünde yaptığı masrafları için 17.000.000 TL [yaklaşık 9 Euro], AĐHM önünde yaptığı masrafları içinse 2.000 YTL [yaklaşık 1090 Euro] talep etmektedir. Hükümet bu taleplere itiraz etmektedir. AĐHM nin yerleşik içtihadına göre, bir başvuran yaptığı masraf ve harcamaların iadesini ancak sözkonusu masraf ve harcamaların gerçekliğini, zorunluluğunu ve makul oranda olduğunu ispatladığı sürece elde edebilir. Mevcut davada AĐHM, elinde bulunan unsurlar ve yukarıda anılan kriterler ışığında, başvurana, AĐHM önünde yaptığı masraf ve harcamalar için talep ettiği rakamın ödenmesine karar vermiştir. C. Gecikme faizi Gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puan eklenecektir.
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK AĐHM, OYBĐRLĐĞĐYLE 1. Yargılama süresi yönünden yapılan şikayetin kabuledilebilir, geriye kalanının ise kabuledilemez olduğuna; 2. AĐHS nin 6 1. maddesinin ihlal edildiğine; 3. a) AĐHS nin 44 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, döviz kuru üzerinden Y.T.L. ye çevrilmek üzere ve miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak, Savunmacı Hükümet tarafından başvurana manevi tazminat olarak 900 Euro (dokuz yüz), masraf ve harcamaları içinse 1.090 Euro (bin doksan) ödenmesine; b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına; 6. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine; Karar vermiştir. Đşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AĐHM nin iç tüzüğünün 77 2 ve 3. maddesine uygun olarak 23 Ocak 2007 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.