TAKİP Öğle saatinde, cadde üstündeki pizzacıya girip sebzeli bir pizza söyledi. Sırtı cama dönüktü. Başını kaldırıp içerdeki insanlara baktı. Önündeki masada sırtı dönük, afro saçlı bir kadın oturuyordu. Kadın, koyu gri renkli paltosunu üzerinden çıkarmamıştı. Belli ki üşümüştü ya da içeri gireli ısınacak kadar fazla zaman geçmemişti. Hava gerçekten de çok soğuktu; son üç gündür güneş yüzünü göstermemişti ve sprey zerreciklerine benzer pis bir yağmur çiseliyordu. Pizzasını beklerken cep telefonunu çıkartıp postasına ve haberlere baktı. Yaklaşık on beş dakika sonra garson her iki elinde birer pizzayla belirdi ve hızla yaklaşıp sağ elindeki pizzayı önde oturan kadının masasına sol elindeki pizzayı da kendi masasına bıraktı. Belli ki kadın kendisinden yalnızca birkaç dakika önce gelmişti. Yediği en iyi pizza değildi ama aç olduğu için iyi geldi ve yarıladığında kendini daha iyi hissetmeye başladı. Dışarıdan çok güçlü bir siren sesi duyuldu. Tabağındakiyle o derece haşır neşirdi ki arkasını dönüp bakmak istemedi ama önündeki kadın döndü ve merakla dışarı baktı. Yalnızca afro saçlarıyla gri paltosunun sırt kısmını görebildiği kadının yüzü böylece görünür olmuştu. Merakını gidermiş olan kadının gözleri, yüzünü tekrar masasına doğru çevirirken saniyenin binde biri gibi kısa bir süre Nejat'ın gözleriyle kesişti. Gözlerin birbirine değdiği o anı izleyen saliselerde Nejat'ın önce nefesi kesildi sonra kalbi bir kuş kalbi hızında çarpmaya başladı. Karşı cinsle ilk kez kurulan göz temasının bir tür elektriği 1
olabilirdi ama bu derece büyük bir şok daha önce hiç yaşamamıştı. Koyu tenli bir yüzün içine yerleşik renkli, iri bir çift göz... Bakışlardaki anlam ve derinlik... Gözlerinden çıkan o ışık... Nejat'ın gözlerinden girip kafasını delip geçmiş gamma ışınları gibiydi. Büyülenmişti. Kalbi en az beş dakika daha hızlı çarpmaya devam etti. Pizzasının kalanını yiyemiyordu. Gözlerini kadının ensesinden ayıramıyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Kadınla tanışıp konuşmalıydı. Belki de bu hayatının en önemli fırsatıydı. Kozmik kaosun yarattığı trilyonda bir şansla ortaya çıkabilecek bir buluşma. Cern'deki akseleratörde çarpışmayı becerebilmiş iki nötron parçacığı gibiydiler. Şanslı insan diye bir şey yoktu, şans herkese eşit gülerdi, önemli olan onu algılayıp peşinden gidebilmekti. Nejat da öyle yapmaya karar verdi ama lokanta fazla kalabalık değildi, yapacağı her hamle diğer müşteriler tarafından izlenebilecekti. Reddedilirse oldukça zor anlar yaşayabilirdi. Lokanta çıkışında kadını takip edip uygun bir anda yanına yaklaşmak daha doğru olabilirdi. Hemen hesabı istedi, hesabın geç gelmesi tüm planlarını bozabilirdi. Ödeyip beklemeye başladı. Biraz sonra kadın da ödemesini yapıp yerinden kalktı ve Nejat'a hiç bakmadan çıkış kapısına yöneldi. Nejat birkaç saniye bekleyip kalktı, içindeki telaşı dışına vurmamaya çalışıyordu. Kapıdan çıktığında kadının sağ tarafa doğru yürümekte olduğunu gördü ve yaklaşık beş metre arkasından izlemeye koyuldu. Yağmur çiselemeye devam ediyordu. Nejat yürürken önüne bakmayı ihmal etmiyordu. 2
Kaldırımlar o derece bozuktu ki her an bir çukura, su birikintisine basmak mümkündü. Biraz ilerde elektrik kablolarının onarımı için kazı yapılıyordu. Kabloların altına serdikleri sarı kum artıkları yolun kenarına kümelenmiş ve bir kısmı da yağmur sularından oluşan küçük derelere karışmıştı. Küçükken karınca yuvalarının başına oturup saatlerce seyrederdi. Küçük bir volkan ağzını andıran kum yığınının içine girip çıkan, yiyecek taşıyan yüzlerce karıncayı izlemek ne kadar da keyifliydi. Neden artık yapmıyordu? Yaşının ilerlemiş olması mı buna engeldi? Yakın zamanda hiç karınca yuvası görmemişti. Karıncalar faaliyetlerini durdurmuş olamazlardı. Nejat'ın kafası başka yerde olmalıydı. "Ne kötü!" diye düşündü. Tayland'da bir kumsal düşledi ardından. Örneğin Phuket adasında. Masmavi bir gökyüzü. Yok tam öyle değil, pamuk gibi serpiştirilmiş seyrek beyaz bulutlar mavi monotonluğu bozmalıydı ama güneşle kendi arasına girmeden tabii. Hafif bir esinti vardı. Deniz kenarında uzanmıştı. Yanında da takip ettiği afro saçlı güzel kadın. Garson usulca yaklaşıp ne arzu ettiklerini sordu. "Sex on the beach" diye cevap verdi Nejat. Daha uygun ne olabilirdi ki? Gerçek bir cennet! Akşama nerede yiyeceklerini, otel odalarını hayal etti. Daha sonra başka bir yere gitmeliydiler. Aslında hiç gitmemişti Tayland'a. Daha sonra nereye gidebileceklerini düşündü. Bu soğuk, gri, pis ortamda sıcak yerler hayal etmek moralini yükseltmişti, artık çok iyi hissediyordu. Etrafta olup bitenleri umursamadan takibini sürdürdü. Güney Fransa'ya da hiç gitmemişti ama neredeyse karış 3
karış biliyordu. İki Amerikalının 'Google Street View' ile Amerika'yı doğudan batıya kasaba kasaba gezdiklerini ve hatıralarını yazdıklarını okumuştu. Onlardan ilham alarak Fransa'nın güney sahillerini dolaşıp Cannes, Antibes, Nice, Monaco, St. Tropez, hepsini sokak sokak gezmiş, durup binaların cephelerini incelemişti. Nerede hangi dükkan, hangi müze var biliyordu. Seattle'ı da, Tokyo'yu da gezmişti aynı yöntemle. Bütün bu yerlere gitmeye ne zamanı vardı ne de maddi imkânı. Sanal gezintilere bayılıyordu ve bilgisayar önünde uzun saatler geçiriyordu. Afro saçlı kadın ana caddeden ayrılıp sağdaki dar sokağa girdi. Bayır aşağı ilerliyorlardı. Kaldırımlardaki engebeler, tuzaklar artmıştı, önüne bakmadan adım atmak mümkün değildi. Fark etmeden oynak bir kaldırım taşına basınca, taşın altında birikmiş su fışkırarak diğer ayağının çorabını ıslattı. Önce bir lanet okudu ama hemen arkasından Filipinler'deki kasırgayı, su baskınlarını, yollarda suya kapılmış arabaları, bodrum katlarında yüzen insanları düşünüp çok şanslı olduğuna karar verdi. Bugün onun şanslı günüydü, buna hiç şüphe yoktu. Plajda voleybol oynayan kızları seyrediyordu. Karşı takımın smaçını çıkartmak için kendine yakın oynayan sarışın güzel kız kuma uçtu ama ancak ucuna dokunabildiği top sekip Nejat'ın kucağına geldi. Nejat topu uzattığında, kız gözlerinin içine bakıp gülümseyerek teşekkür etti. Gülüşü içini eritti. Afro saçlı kadın kıskanır mıydı acaba? Durduk yerde nereden çıkartmıştı bu plaj voleybolunu(?) Tayland'a geri döndü. Kumda 4
yüzükoyun yatıyordu. Afro saçlı kadın yerinden kalkıp sırtına yağ sürmeye başladı. O an kendini o kadar mutlu hissetti ki! Sonra kalkıp o da Afro saçlı kadının sırtına, bacaklarına yağ sürdü. Bu düşünce alt tarafında sertleşme oluşturdu. Yağmur altında hızlı yürürken bu tür bir ereksiyon hâli çok da konforlu bir durum değildi. Ayağa kalkıp yağlı bedenine yapışmış kumları eliyle silmeye çalıştı. En iyisi koşup masmavi sulara atlamak olacaktı, güneşin altında yeterince ısınmışlardı. Afro saçlı kadını elinden tutup kaldırdı. El ele koşup mavi enginliğe, serin sulara daldılar. Son saptıkları sokakta ilerledikçe bir gecekondu mahallesinde olduklarını farketti. Yerdeki çamur oranı önemli ölçüde artmıştı ama Nejat takibi sonuna kadar sürdürmeye kararlıydı. İri gövdeli karıncayiyen geldi gözünün önüne. Ne tuhaf bir hayvandı. Hortum gibi uzun bir ağzı vardı. Kimin aklına gelirdi karıncayla beslenmek? Plankton yiyen balinalar da yok muydu? Belki de son yıllarda karıncayiyen sayısında artış olmuştu ve bu yüzden artık karınca yuvası göremiyordu. Ama bugüne kadar hiçbir karıncayiyene de rastlamamıştı, resimler dışında. Sudan çıkıp kurulanırken havlusundaki kumlar tekrar ıslak bedenine yapıştı. Kumları yapışmayan bir kumsal tasarlanamaz mıydı? Otel odalarına yürüdüler el ele. Odaya girer girmez ilk işi duşa girmek oldu. Vücuduna yapışmış kumlardan kurtulmanın başka yolu yoktu. Duştan çıktığında çok iyi hissetti, ferahlamıştı. Afro saçlı kadın sırtüstü yatağa uzanmıştı ve yağlı bedenine yapışık kum taneleri çok rahat seçilebiliyordu. Uzak 5
durmaya karar verdi. Afro saçlı kadın gecekondu mahallesinin sokaklarında birkaç sağ sol yaptıktan sonra yıkık dökük bir evin önünde durdu ve çantasından çıkardığı anahtarla kapıyı açıp içeri girdi. Nejat evin dışında bir süre durdu yağmur altında. Ne yapacağına karar verememişti. Yolculuğun böyle bir evde sonlanacağı aklının ucundan bile geçmemişti. Karşısındaki evin sundurması altında bekledi ama bu şekilde beklemekten hiçbir sonuç çıkmayacağı da kesindi. Artık vurucu hamleyi yapmanın zamanı gelmişti. Cesaretini topladı ve evin kapısına yürüdü ve basacak bir zil aradı. Bulamayınca kapıya üç kere vurdu. Kapı açıldığında afro saçlı kadın, yanında beş yaşlarında bir erkek çocuk ve kucağında bir bebekle belirdi. "Buyrun, ne istiyorsunuz?" diye sordu. Nejat şaşkın şaşkın baktı. J.M. Coetzee'nin Güney Afrika'da geçen 'Utanç' isimli romanından kopmuş bir sahneyi canlandırıyor gibiydi. Donuk bir ifadeyle: "Kusura bakmayın yalnış kapıyı çalmışım" dedi. Kadın "Önemli değil" deyip kapıyı kapadı. Nejat gerisin geriye yürümeye başladı. Plaj voleybolu devam ediyordu. Top Nejat'a doğru gelmeye başladığında sarışın kız yine dönüp gülümsedi. 6