ELIZABETH VE BEN Ben Tip 1 Diyabetliyim. Daha kolay bir anlatımla şeker hastasıyım ve yaşamımı 24 saat üzerimde taşıdığım ve sürekli vücuduma insülin pompalayan bir alet yardımıyla sürdürüyorum. Tip 1 diyabetin tek ilacı olan insülinin keşfedilme hikayesini bir diyabetli genç kızın mektuplarından yola çıkarak derlenmiş bir kitaptan öğrendim. Geçen yıl 3 aylık rutin kontrollerim için doktoruma gittiğimizde odasındaki kütüphanede kitabı gördüm. 1918 yılında 11 yaşındayken ve henüz insülin keşfedilmemişken diyabetle tanışan Elizabeth Evans Hughes ın hikayesiydi kitapta anlatılanlar. Yaşama Savaşı: Genç bir Kız, Diyabet ve İnsülinin Keşfi isimli kitabı Elizabeth in mektuplarından yola çıkarak Caroline Cox yazmış. Tabii ki iki günde okudum kitabı. Hem Elizabeth in hikayesini ve paralelinde de Dr. Frederik Banting i insülini keşfediş hikayesini anlatıyordu. Hastalığımla ilgili çok da şey bilmiyormuşum meğerse. Bugün dünyada 366 milyon diyabetli olduğu tahmin ediliyor. Bunların %10 u Tip 1 Diyabetlidir. Yani yaşamımız boyunca insüline bağlı yaşamak zorundayızdır. 1921 yılında ilk insülin kullanılmaya başlamadan önce diyabet tanısı alan hastaların ölüme mahkum olduklarını ilk öğrendiğimde şok olmuştum. Latince ismiyle Diabetis Mellitus eski Yunanlılar, Mısırlılar ve Hintlilerce bilinen ancak tedavi edilemeyen bir hastalıkmış. O dönemin doktorları 1
diyabeti teşhis etmek için hastanın idrarını tadarak tatlı olup olmadığına bakarlarmış. Mellitus Latince de Bal Gibi Tatlı anlamına gelmektedir. Elizabeth deki belirtiler hastalığın tehlikeli döngüsünü sergiliyordu. Tıpkı tanı almadan önce benim belirtilerim gibi. Açtı ve iştahı yerindeydi ama vücudu, gıdaları metabolize edemediginden yediklerinden yararlanamıyordu. Yiyecekleri enerjiye dönüştüremeyen vücudu yağları da yakmaya başladığı için kilo kaybediyordu. Kullanılamayan şeker, yoğunluğu nedeniyle su topladığından idrarının hacmi artıyordu ve sürekli idrara çıkıyordu. Aldığı sıvılardan yararlanamadığı ve fazlasıyla sıvı kaybettiği için de sürekli susuzdu. Bilinmeyen maddenin pankreasdan salgılanmaması sonucunda, keton olarak adlandırılan asit karakterli madde iç organlarının bozulmasına yol açıyordu. Zamanla böbrek yetmezliği gelişecek ve sonunda komaya girerek birkaç saat içinde ölebilecekti. Kitapta adı geçen Dr. Frederik Allen in ünü açlık tedavisi olarak adlandırılan bir tedavi yönteminden geliyordu. Bu diyet hastalara ancak sindirebileceği kadar yemek verme prensibine dayanıyordu. Doğal olarak çok az gıdayla beslenmeleri gerekiyordu. Son derece düşük bir KH (karbonhidrat) diyetiyle başlayıp idrarda şeker görülene kadar azar azar artırılıyordu. Erken ölüm gene de kaçınılmazdı ancak hastalar bu sıkı diyetle organlarının bozulmasını engelleyip ömrü göreceli olarak uzatabiliyorlardı. Elizabeth açlık diyetine yaşıtları 2000 kalori alırken 800 kalori ile başladı. Bu diyetle vücudundaki şekeri kontrol altında tutabileceklerdi ancak direnci düşeceğinden zamanla çeşitli enfeksiyonlara yakalanabilecekti. Dr. Allen in pek çok hastası bu diyete dayanamıyordu. 2
Ancak Elizabeth diyetini büyük bir dikkat ve disiplinle uygulamaya başladı. İdrarını günde birkaç kez tatmak ve hafiften tatlı olduğunu gördüğünde yediklerini hemen azaltmak zorundaydı. Üç yıl boyunca yarı aç yaşadı. Ancak günden güne sararıp soluyordu. Elizabeth in bunları yaşarken, Mayıs 1922 de Kanada da dört bilim insanı Toronto Üniversitesinde bir araya gelerek pankreasta üretilen bu maddeyi elde etmek için bazı deneyler yapmaya başladılar. Bunlar söz konusu maddeyi araştıran ilk bilim insanları değildi ama başarıya ulaşanlar olacaklardı. Bir yıl sonra şeker hastalığının tedavisine yönelik hayvan pankreasından bir madde elde ederek büyük bir atılım yaptılar, bu madde insülin di. Pankreasda bulunan Langerhans adacıkları (ismi kendilerini keşfeden Dr. Langerhans dan alırlar) farklı hücre çeşitlerinden oluşurlar. Adacıklardaki beta hücreleri insülin salgılar. İşte Banting ve arkadaşlarının başarmaya çalıştıkları şey beta hücrelerinin Langerhans adacıklarından izole edilmesiydi. Bu sorunu çözmeye çalışırlarken Dr. Banting bir makale okudu. Makalede yaptığı otopsilerden bahseden Dr. Barron biriken taşlar nedeniyle pankreas kanalı tıkandığında Langerhans adacıklarının kendiliğinden ayrıldığı ve beta hücrelerinin bozulduğunu gözlemlediğini yazıyordu. Banting makaleyi okuduktan sonra bunu cerrahi olarak yaparak olup biteni izleyebileceğini düşünmüştü. Ve not defterine aynen şöyle yazmıştı: köpeklerin pankreas kanalını bağla, beta hücreleri adacıklardan ayrılana kadar köpekleri yaşat ve hücrelerden salgılanan maddeyi toplamaya çalış yani insülini. Bu noktada hemen sevgili köpeğim Vega geldi aklıma. Öldüğü 3
ana kadar ailemizin bir üyesi olan sevgili köpeğim ben ve benim gibi şeker hastası olanlar için meğerse kahramanmış. Pek çok köpek Dr. Banting in araştırma laboratuarında can vermiş. Bu bilgi beni o kadar etkiledi ki şimdi gördüğüm her köpeğe minnetle bakıyorum. Dr. Banting ve arkadaşları laboratuardaki köpeklere genellikle numara veriyorlardı ancak birkaç tanesine isim de takmışlardı. Uzun süre arkadaşlık ettikleri 92 numaralı çoban köpeği öldüğünde Banting in ağladığını yazar kaynaklar. Ancak yine de yaptıkları işi hayvanların hayatından daha çok önemsiyorlardı. Bunun için hem köpeklere hem de Dr. Banting e minnettarım. Mayıs ayında keşiflerini bilimsel bir konferansta tanıttılar ancak ilaç kısıtlı miktarda elde edilebiliyor ve bu yüzden yapılması gereken klinik deneyler başlatılamıyordu. Yaz aylarının başında Elizabeth kötüleşince annesi Dr. Frederick Banting ile irtibata geçip kızı için bu ilacı istemeye karar verdi. Elizabeth in annesi New York lu güçlü ve zengin bir avukatın kızıydı, babası ise o dönemde ABD Başkan Yardımcısıydı. İkisi de sosyal hayatta önemli bir yeri olan güçlü insanlardı. Ancak ne güçleri ne de yalvarmaları Dr. Banting tarafından dikkate alınamadı maalesef. İlaçtan elinde çok az miktarda olduğunu ve yenisini ne zaman elde edeceklerini bilmediklerini söylüyor ve ilacı vermeyi reddediyordu. Elizabeth açlıkla mücadeleye geri döndü. Bu sırada savaş, Avrupa daki pankreas çalışmalarını sekteye uğratmıştı. Ünlü bir araştırmacı olan Romen Profesör Nicolas Paulesco, 4
Bükreş te pankreastan elde ettiği bir madde üzerinde çalışıyordu, ancak Alman ordusu 1916 da Romanya yı işgal ettiğinde çalışmalarına ara vermek zorunda kalmıştı. Bu da savaşın yıkıcı örneklerine önemli bir örnektir bence. Elde edilen ilaç ilk defa Dr. Allen in açlık diyetiyle hayatta kalmayı başaran Leonard Thomson adında 14 yaşındaki bir hastaya 11 Ocak 1922 tarihinde enjekte edildi. Çocuğun kan şekeri kısa sürede normal düzeye düşmüştü. Ben de tanı aldıktan hemen sonra hastaneye yatmıştım ve ilk insülin iğnesiyle benim de kan şekerim hemen normale dönmüştü. Bu da bana şekerin aslında başa çıkılması kolay bir hastalık olduğunu düşündürmüştü. Uzun ve zorlu bir yolculuk sonunda ilaç firması Lily, insülini yeterli ve kaliteli miktarda üretmeyi başardı. Bu noktada insülini seri olarak üretmeye yanaşmayan diğer ilaç firmalarının yanında Lily firmasının gösterdiği cesarete de teşekkür ediyorum kendi kendime. 16 Ağustos da onbeşinci yaş gününden üç gün önce Elizabeth e ilk insülin iğnesi yapıldı. Elizabeth o gün 20 kiloydu. Nisan 1981 e kadar sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdü. Öldükten sonra yazılmak şartıyla hayat hikayesinin yayınlanmasına izin vermişti. Ben de Elizabeth kadar cesurum. Ben de Elizabeth kadar hastalığımla barışığım. Ben de Elizabeth kadar hastalığımla ilgili konulara dikkat ediyorum. Arada kaçamak yapmıyor muyum? Hahahaha yapmaz mıyım 5