ARAŞTIRMA VE MESLEKLERİ GELİŞTİRME MÜDÜRLÜĞÜ EKONOMİ SEKTÖREL



Benzer belgeler
GÜMRÜK İŞLEMLERİ KOLAYLAŞIYOR, DIŞ TİCARET ŞAHLANACAK

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

KARŞILIKLI TANIMA ANLAŞMALARI OCAK 2014 GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AB VE DIŞİLİŞKİLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YÜCEL KARADİŞ/DAİRE BAŞKANI

ONAYLANMIŞ KİŞİ STATÜSÜ İLE YETKİLENDİRİLMİŞ YÜKÜMLÜ STATÜSÜNE İLİŞKİN BİLGİLER SORU 1

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü (YYS)

TÜRKİYE DIŞ TİCARETİNDEN İZMİR İN ALDIĞI PAYIN ANALİZİ

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Enerji ve İklim Haritası

EGE BÖLGESİ İLLERİ EKONOMİK GÖRÜNÜM

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

MERKEZ BANKASI VE FİNANSAL İSTİKRAR

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

5.1. Ulusal Yenilik Sistemi 2023 Yılı Hedefleri [2011/101]

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Lojistik. Lojistik Sektörü

plastik sanayi PLASTİK SEKTÖR TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ VE 2014 BEKLENTİLERİ 6 AYLIK Barbaros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

tepav Mart2011 N POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih BİROL Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Ankara, 25 Aralık 2012

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

B.H. AB VE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞUBESİ

Yenilebilir Enerji Kaynağı Olarak Rüzgar Enerjisi

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Ekonomi Bülteni. 15 Ağustos 2016, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

T.C. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü Ankara

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

AB CUSTOMS AGENCY ACADEMY

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

GENEL EKONOMİK DEĞERLENDİRME

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013


Dış Ticaret Verileri Bülteni

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

İSPANYA ÜLKE RAPORU AĞUSTOS 2017 ULUSLARARASI İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ

TARSUS TİCARET BORSASI

BİTKİSEL YAĞ SEKTÖRÜNDE İTHALATA BAĞIMLILIK SÜRÜYOR

Dünyada Enerji Görünümü

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İHRACATTA VE İTHALATTA TL KULLANIMI

UDY Akışları Önündeki Risk Faktörleri

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

K R Ü E R SEL L K R K İ R Z SON O R N A R S A I TÜR Ü K R İ K YE E KO K N O O N M O İSİND N E D İKT K İSAT A P OL O İTİKA K L A AR A I

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Tekstil-Hazır Giyim Gülay Dincel TSKB Ekonomik Araştırmalar Kasım 2014

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Dünya da ve Türkiye de Ekonomik Görünüm

SAĞLIK HARCAMALARINDA SON DURUM

inşaat SEKTÖRÜ 2015 YILI ÖNGÖRÜLERİ

CEZAYİR ÜLKE RAPORU

TÜRK PERAKENDE SEKTÖRÜ VE BEKLENTİLERİMİZ

Döneminde Türk Bankacılık Sektörü

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

TÜRKİYE AÇISINDAN EURO NUN ROLÜ

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

GÜNEY EGE BÖLGE PLANI

Ekonomi Bülteni. 3 Ekim 2016, Sayı: 38. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI İKİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

TÜRKİYE DE TARIMIN GELECEĞİ ve AVANTAJLAR

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

ŞUBAT 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Finansal Krizden Bu Yana Dünya Ticaretinin En Kötü Yılı : 2015

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

11. Çözüm Ortaklığı Platformu 2012 Yılında Gümrük Mevzuatındaki Değişiklikler 2013 Beklentileri 2012 Gümrük İnceleme Konuları 10 Aralık 2012

Ekonomik Göstergeler Neyi Gösteriyor? 2013 e Bakış ve 2014 Beklentileri

2010 ŞUBAT AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Dünya Seramik Sektörü Dış Ticareti a) Seramik Kaplama Malzemeleri

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

Türkiye, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırım liginde iki basamak yükseldi

2014 YILI EKİM AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

CAM SANAYİİ. Hazırlayan Birsen YILMAZ T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

2003 yılında tarımın milli gelirlerimizdeki payı yüzde 12,6 iken, 2006 yılında yüzde 11,2 ye indi.

Transkript:

AR&GE B Ü L T E N AR&GE BÜLTEN 2009 ARALIK - SUNUŞ 2013 HAZİRAN İÇİNDEKİLER ARAŞTIRMA VE MESLEKLERİ GELİŞTİRME MÜDÜRLÜĞÜ Sunuş ----------------------------------------------------------------------------------------------------- 2 EKONOMİ Dünyada Kur Savaşları Alarmı--------------------------------------------------------------------3 Övgü PINAR-Hande UZUNOĞLU İzmir in Ekonomi Haritası--------------------------------------------------------------------------10 Hande UZUNOĞLU-Erdem ALPTEKİN SEKTÖREL Gümrük İşlemleri Kolaylaşıyor, Dış Ticaret Şahlanacak--------------------------------17 Melisa KORKMAZ Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinde İki Sektör: Yenilenebilir Enerji ve Organik Tarım-----------------------------------------------------------------------------------------------------24 Şebnem BORAN-Övgü PINAR Yükselen Trend: Fonksiyonel Gıdalar--------------------------------------------------------39 Gözde SEVİLMİŞ Pamuk Üreticisi Lisanslı Depoculuğa Kavuştu--------------------------------------------47 Şebnem BORAN BÖLGESEL 2023 e 10 Kala Ar-Ge ve Yenilikte İzmir -----------------------------------------------------56 Erdem ALPTEKİN-Sait KAYA İzmir e Her Mevsim Turizm Lazım-------------------------------------------------------------64 Nesrin SARIÇAY-Müge ÜNAL 1

2013 HAZİRAN SUNUŞ Değerli Üyelerimiz, Bu ay ülkemizde Geziparkı protestoları, ardından ABD Merkez Bankası nın 2014 yılı içinde tahvil alımlarına son vereceği haberi ile piyasalar tekrar sarsıldı. Zaruri olanlar dışındaki harcamalar kesildi. Özellikle perakende, giyim, yiyecek, inşaat gibi sektörlerde cirolar çok düştü. Döviz ve faizlerde artış yaşandı. Bu nedenle piyasalarda bir durgunluk söz konusu. Oluşan tedirginlik nedeniyle iç piyasalarda tüketimin kısılması ihtimalinden dolayı büyüme de zarar görebilir. Bu nedenle güven ve istikrar ortamının sağlanması büyük önem taşıyor. Bültenimizin ekonomi bölümünde bu ay; küresel kriz ile korumacı politikaların yükselişi nedeniyle gündeme gelen kur savaşlarının yeniden tartışılması ve bunun uygulamaya geçilmesi halinde karşılaşılabilecek sorunlara değinilmiştir. Bir diğer ekonomi raporumuzda da, İzmir in 2012 yılı makro ekonomik verileri değerlendirilmiştir. Bültenimizin sektörel ve bölgesel bölümlerinde ise; Gümrük İşlemleri, Yenilenebilir Enerji ve Organik Tarım, Fonksiyonel Gıdalar, Lisanslı Depoculuk, Ar-Ge ve Yenilikte İzmir, İzmir e Her Mevsim Turizm konuları ile ilgili yazılarımızı bulabilirsiniz. Odamız Araştırma ve Meslekleri Geliştirme Müdürlüğü uzmanları tarafından hazırlanan AR&GE Bülten'in üyelerimize, kamu otoritelerine ve ilgililere yararlı olacağını umuyor, bol kazançlı günler diliyoruz. Ekrem DEMİRTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı 2

2013 HAZİRAN EKONOMİ DÜNYADA KUR SAVAŞLARI ALARMI Övgü PINAR Hande UZUNOĞLU Giriş 2007 yılında ABD de konut krizi olarak patlak veren ve finans piyasalarında ortaya çıkan daha sonra da reel ekonomileri etkisi altına alan büyük bir krizle karşı karşıya kalınmıştır. Söz konusu kriz 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ndan sonra yaşanan en büyük kriz olarak tarihe geçmiştir. ABD başta olmak üzere ilk olarak gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan finansal kriz kısa bir süre içerisinde gelişmekte olan ülkeleri de etkileyerek dünya genelinde ciddi bir sarsıntıya neden olmuştur. Krizin ekonomiler üzerindeki yıkıcı etkisi; finansman koşullarındaki bozulma ve toplam talep gerilemesi ile birlikte küresel ticaretin yavaşlaması şeklinde görülmüştür. Küresel krizin tüm dünyada hızla yayılmasının, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerinde yıkıcı bir etkide bulunmasının nedenlerinden biri, 80 li yıllardan günümüze kadar hızlanarak devam eden ve özellikle de 2000 li yıllarda en üst noktasına ulaşan küreselleşme sürecidir. Çünkü küreselleşme sonucunda, dünya ekonomileri ve finans sistemleri büyük oranda birbirine entegre olmuş ve karşılıklı bağımlılık da artmıştır. İkinci neden ise, bu krizin finansal bir kriz olması ve birçok gelişmiş ülke piyasalarında aynı anda ortaya çıkmasıdır. Dünyayı krize götüren unsurlar üç başlık altında toplanabilir. Bunlardan birincisi ülkeler arasında görülen makroekonomik dengesizliklerdir. Bunun en önemli yansıması zengin ülkelerin tüketim harcamalarının yoksul ülkeler tarafından finanse edilmesi, bir başka ifadeyle kuzey güney ayrımının fazla olmasıdır. İkincisi, küresel finans piyasalarında görülen likidite bolluğudur. Küresel likidite arzının artmasına bağlı olarak faiz oranlarının düşük seviyelerde kalması, varlık fiyatlarında balonlar oluşmasına ve hanehalkının borçluluk oranlarının artmasına yol açmıştır. Üçüncüsü, finansal piyasaların hızlı bir şekilde geliştiği, derinleştiği ve karmaşıklaştığı bir ortamda denetim ve gözetimden sorumlu mekanizmaların yetersiz kalmasıdır. Bu da küresel anlamda likiditenin kontrolsüz bir şekilde artmasına, borçluluk oranlarının yükselmesine ve piyasalarda risklerin oluşmasına neden olmuştur. Sonuç olarak yaşanan küresel krizin temel sebebi özellikle gelişmiş ülkelerdeki tüketicilerin, aslında sahip olmadıkları bir serveti harcaması şeklinde özetlenmektedir. 3

2013 HAZİRAN EKONOMİ Gelişmiş ülkelerde yaşanan durgunluk ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranlarında görülen sert düşüş, toplam talebin daralmasına, küresel ihracat artışının 2008 yılının son çeyreğinden itibaren sert bir şekilde gerilemesine neden olmuştur. Bu süreçten en çok etkilenen ekonomiler, ihracatın toplam Gayri Safi Yurt İçi Hasıla içerisindeki payı yüksek olan ülkeler olmuştur. Küresel krizden en fazla etkilenen bölge ise Avrupa olmuştur. Özellikle kriz öncesi dönem ile kıyaslandığında; Avrupa nın neredeyse hiç büyümeyen, aksine küçülen ekonomilerle dolu olduğu görülmektedir. Küresel Kriz ile Korumacı Politikaların Yükselişi Küresel krizin dünya ekonomilerinde makroekonomik açıdan ağır hasara yol açtığı görülmektedir. Bunlardan en önemlisi finansal krizin reel ekonomiye yansıması nedeniyle hem ABD ve Avrupa gibi gelişmiş dünyada hem de gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranlarında meydana gelen düşüşlerdir. Küresel krizin dünya ekonomileri üzerindeki etkisinin gittikçe derinleşmesi, dünya ticaret hacminin önemli oranlarda daralması, ülkelerin neredeyse tamamının iktisadi küçülme ile karşı karşıya kalması, işsizlik oranlarının hızla yükselmesi, başka bir ifadeyle 1929 yılından bu yana dünyanın ilk kez bu boyutta bir iktisadi buhran ihtimali ile yüzleşmesi, küresel ölçekte ve uzun süreli bir depresyon dönemine girildiği yönündeki kaygılar zirve yapmıştır. Krizin olumsuz etkilerinin hızla yayılması ile birlikte, devletler bilhassa finans sistemine yönelik güvenin tekrar kazanılması için önlem almaya başlamışlardır. Avrupa da başta Yunanistan olmak üzere borç krizi ile boğuşan ülkeler için de ardı ardına kurtarma paketleri açıklanmıştır. Mevcut küresel kriz, çeşitli önlemlerin alınmasını zorunlu kılmıştır. Bununla birlikte geleneksel olarak kriz dönemlerinde ekonomide korumacılık politikalarının arttığı gözlemlenmektedir. 2008 küresel krizi de bu geleneği bozmamıştır. 2007 yılında ABD den sıçrayan krizin yoğunlaşması ile birlikte, dünya genelinde korumacılık eğilimleri gündeme gelmiş ve somut olarak uygulamaya konmuştur. Korumacılık, genel anlamda yabancı menşeli malların iç piyasaya girişini sınırlamaya veya iç piyasada yerli malların yabancı menşeli mallara tercih edilmesini sağlamaya yönelik düzenlemeler olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda; ithalat yasakları, miktar sınırlamaları, gümrük vergi ve harçlarının koyulması, döviz tahsisi sınırlamaları gibi çeşitli yöntemler uygulanabilmektedir. Başka bir ifadeyle korumacılık; bir ülkenin yerli üreticilerini her türlü yıkıcı nitelikteki dış rekabet karşısında korunmasını savunan görüşlere dayanan dış ticaret politikası olarak görülmektedir. Korumacılık önlemleri kapsamında; gelişmiş ülkeler sübvansiyonları kullanmakta ve yerli şirketlere finansal destek sağlamaktadır. Sübvansiyonların maliyetini karşılayacak güçte bütçeleri ve yerli şirketlerin borçlarını karşılayacak fonları olmayan gelişmekte olan ülkeler ise tarifeleri artırmak ve diğer mali olmayan koruma önlemlerini hayata geçirme eğilimindedirler. 4

2013 HAZİRAN EKONOMİ 2008 küresel krizin makroekonomik dengelerde yarattığı olumsuz etki nedeniyle, dış ticarette korumacılık uygulamalarına geçilmiş, bazı ülkeler tarifelerini ve diğer engellemelerini yükseltirken, bazıları yerli ürünlerini sübvanse etme yoluna gitmiştir. Ancak ülkelerin korumacı politikalara yönelmesi II Dünya Savaşı sonrasının en önemli kazanımı olan Dünya Ticaret Örgütü Doha görüşmelerinin kesilmesi ve serbest ticaretin bu zamana kadar sağladığı kazanımlardan geri adım atılması anlamına gelmektedir. Öte yandan ulusal paranın diğer paralar karşısında değer kaybıyla ticaretteki pazar paylarının arttırılabileceği düşüncesiyle ülkeler, korumacı eğilimler kapsamında buna yönelmiş, bu durum da dünyada kur savaşları tartışmalarını gündeme getirmiştir. Kur Savaşları Nedir? Kur Savaşı kavramı aslında yeni bir kavram değildir. İktisatçı Joan Robinson 1930 lu yıllarda benzer durumu açıklamak için, o sırada uygulanan politikaları beggar-thy-neighbour (komşu dilenci politikası) şeklinde tanımlamıştır. Robinson un beggar-thy-neighbour kavramını, İngiltere de oynanan bir kart oyunundan esinlenerek bulduğu belirtilmektedir. Bir oyuncunun diğer oyuncuyu eleyerek onun aleyhine gelir elde etmesi üzerine kurgulanmış olan bu tür oyunlara günümüzde sıfır toplamlı oyun (zero-sum game) denilmektedir. Bu oyuna göre, bir kazanan varsa, mutlaka bir kaybeden de vardır. Ekonomik açıdan beggar-thy-neighbour politikası; bir ülkenin ticaret yaptığı ülkelere karşı uyguladığı bir politika olup kendi ekonomisinde beliren enflasyon, ödemeler dengesi ve işsizlik gibi sorunların çözümüne yönelik olarak ticari ilişkide bulunulan ülkeye zarar verici ithalat kısıtlamaları, kur politikaları uygulaması anlamını taşımaktadır. Bu politikanın temel argümanı yerli paranın yabancı para karşısında değerinin düşürülmesi yani devalüasyondur. Yabancı para karşısında değeri düşen yerli para, ihracatın daha ucuz hale gelmesine ve ithalatın pahalı olmasına yol açmaktadır. Bu durumda ihracat artarken, ithalat azalmaktadır. Bu politikayı uygulayan ülkenin istihdam oranı ve gelirlerinde artış yaşanmaktadır. Sonuç itibariyle politikayı uygulayan ülke açısından sonuç olumlu olmakla birlikte diğer ülkelere zarar vermektedir. Çünkü devalüasyon sonucu parasının değeri artan diğer ülkenin, devalüasyon yapan ülkedeki fiyatların düşmesi sonucunda ithalatı artmaktadır. Bu durumda daha önce kendisinin ürettiği malları, diğer ülkeden daha ucuza almaya başladığı için kendisi üretmekten vazgeçer. 5

2013 HAZİRAN EKONOMİ Böylece istihdam edilen işgücüne duyulan ihtiyaç da azalmaktadır. Sonuçta işten çıkarmaların artması ile birlikte o ülkede işsizlik artar, dış ticaret açık verir. İşte kur savaşlarının ortaya çıkış noktası bu politikanın uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Beggar-thy neighbour politikasını aynı anda tüm ülkelerin uygulamaya başlaması bu savaşların çıkış nedenidir. Buradan hareketle; kur savaşı, uluslararası ilişkilerde ülkelerin birbirlerine karşı rekabet avantajı sağlamak amacıyla kendi para birimlerinin değerini düşük tutmasıdır. Dünyada kur savaşlarının ortaya çıkması, uluslararası ticarette genel bir durgunluk dönemine girilmesi anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla krizden çıkmak amacıyla uygulanan bu politikanın aslında bir süre sonra yeni bir krize yol açması ihtimali bulunmaktadır. Dünyada Yeniden Kur Savaşları Alarmı 1930 lu yıllarda ortaya çıkan kur savaşları kavramı 2010 yılının Eylül ayında Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega tarafından yeniden dile getirilmiştir. 2013 yılı başında ise, Rusya Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Alexei Ulyukayev kur savaşlarına atıfta bulunarak yeni bir rekabetçi devalüasyonun canlanabileceği uyarısında bulunmuştur. Eurogrup Başkanı Jean Claude Juncker da sabit kur sisteminin tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini ifade etmiştir. Küresel kriz sonrasında düşen talep, rekabetçi kur politikaları tartışmasını alevlendirmiştir. Para birimlerinin değerlenmesini önlemek için başlayan tartışmalar önce kur savaşları biçimini almış, sonra tartışma kur rejimlerini içine alacak biçimde genişlemiştir. Kur Savaşları nın çıkmasına neden olan etmenler ise şu şekilde sıralanabilir: Durgunluk hemen hemen bütün dünyada devam etmektedir. İşsizlik artmaya devam etmekte, bir türlü düşüş sürecine girememektedir. Mali ve parasal genişleme yeterli olmamaktadır. İç pazarın durduğu bir ortamda her ülke diğerinin pazarına girmenin yolunu aramaktadır. Ülkeler dolar fazlalığının kendi paralarını güçlendirdiğini fark ettiği için merkez bankaları yabancı parayı (büyük ölçüde dolar) toplamaktadır. Bu da diğer para birimlerinin arzının da artması anlamına gelmektedir. Kur Savaşlarının başlangıcı Aralık 2012 de Shinzo Abe nin Japonya Başbakanı olarak seçilmesi ve ekonomi politikasını değiştireceğini söylemesine dayanmaktadır. Başbakan Abe, Japon Merkez Bankası nın enflasyon hedefini % 2 ye çıkarmasını ve bu hedefe ulaşıncaya kadar devlet tahvili satın almasını istemiştir. 6

2013 HAZİRAN EKONOMİ Bu hedefin gerçekleşmesi durumunda, Japonya faiz oranları reel anlamda negatif seviyeye düşecektir. Nitekim deflasyon nedeniyle, son 10 yılın büyük bir bölümünde reel faiz oranları ekonomideki durgunluğa rağmen pozitif seviyedeydi. Bu da Japon para birimi Yen i daha güçlü kılmış, öte yandan ihracatçılar için sıkıntı oluşturmuştur. Başbakan Abe nin bu önerisi kur piyasasına bir darbe indirmiş ve Yen in Dolar karşısında değer kaybetmesine neden olmuştur. Japonya nın bu tutumuna karşılık en açık tepki Fransa dan gelmiştir. Fransa nın tepkisi Avrupa nın kur savaşlarına girip girmeyeceği tartışmalarını da başlatmıştır. Kur Savaşları tartışmalarına taraf olan bir diğer ülke de Çin dir. Kriz öncesi dönemde, Çin para birimi Yuan ın ABD Doları na endekslemiş ve haksız rekabet başlatmıştı. Bu durum Dolar daki değer kaybına bağlı olarak, Çin ekonomisinin avantajını arttırmış, Çin mallarının uluslararası mal piyasasında daha fazla öne çıkmasına neden olmuştur. Küresel Krizinin gerçekleşmesinin ertesinde ise, ülkelerarası dış açık dengesizliklerinin azaltılması ihtiyacı nedeniyle, ABD ve Çin arasında da kur savaşları mücadelesine tanık olunmuştur. Krizden uzun bir süre çıkmanın mümkün olmadığının anlaşılması üzerine, ABD Çin e para biriminde düzeltmeler yapması gerektiğini belirtmiştir. ABD, Çin den yaptığı ithalatı azaltmak amacıyla Çin in para birimini değerlendirmesini talep etmiştir. Ancak Çin sahip olduğu avantajı kaybetmemek için tutumunu devam ettirmiş, 2011 yılı sonuna doğru parasının Dolar a endeksliliğini kaldırıp, piyasa koşullarına bırakmıştır. Bu dönemde Çin sahip olduğu 2,5 Trilyon Dolar ı aşan döviz rezervini, kurlara müdahale etmek ve ticarette pazar payını arttırmak için kullanmaya devam etmiştir. ABD açısından durum ele alındığında; ABD Merkez Bankası nın (FED) ABD ekonomisini canlandırmak ve deflasyonu engellemek amacıyla başlattığı QE olarak bilinen Miktarsal Genişleme (Quantitative Easing-QE) süreçleri önem taşımaktadır. ABD nin 2010 yılının Ekim ayı başında 600 Milyar Dolarlık kamu kağıdını geri alacağını duyurması küresel gündemin birinci sırasına oturmuştur. 2011 yılı itibariyle parasal genişlemenin miktarı 2,3 trilyon doları bulmuştur. FED in ikinci genişleme (QE-2) politikasını uygulaması ile doların değer kaybı ivme kazanmıştır. İkinci genişleme politikasını üçüncüsü izlemiştir. Bu süreç ile dolarda görülen miktarsal artış, Euro karşısında değer kaybı yaşanmasına yol açmıştır. Kur savaşlarında en korumasız bölgenin ise; Euro Bölgesi olduğu belirtilmektedir. Çünkü kurlara yönelik Avrupa Merkez Bankası nın bir girişimde bulunmasının çok zor olduğu yönünde görüşler mevcuttur. Nitekim, Avrupa da parasal genişleme daha önce borç krizi sorununu çözmeye ve zordaki bankalara likidite vermeye yönelik kullanılmıştı. O dönemde, Amerikan para politikasının yönlendirdiği Dolar/Euro paritesi Avrupa daki parasal genişlemeyle bir ölçüde dengelenmişti. 7

2013 HAZİRAN EKONOMİ Şimdi ise, Avrupa Merkez Bankası parasal genişlemeye borç krizi nedeniyle gerek duymamaktadır. Aksine Avrupa da bankaların likidite sorununu çözmeye yönelik yapılan parasal genişlemeden geri dönüş söz konusudur. Avrupa bankaları Avrupa Merkez Bankası ndan 3 yıl vadeli yıllık yüzde 1 faizle aldıkları borçları erken geri ödeme eğiliminde bulunmaktadır. Kur savaşlarından bağımsız olarak bu durum Euro nun değer kazanmasına neden olmaktadır. Ortaya çıkan bu yapı nedeniyle Avrupa önemli bir çelişkiyi yaşamaktadır. Avrupa ekonomilerinin kalıcı bir düzelme yoluna girebilmesi için, ekonomik büyümenin ateşlenmesi ve büyümenin itici güçlerinden biri Euro nun diğer paralar karşısında değer yitirmesi gerekmektedir. Ancak diğer ülkeler kendi paralarının değerini düşürmeye çalıştıkça, Euro değer yitirmemekte, aksine değer kazanmaktadır. Bu durumda AB nin kur savaşlarına girip girmeyeceği yönünde tartışmaları arttırmaktadır. Gelinen nokta itibariyle; Amerikan Merkez Bankası dengeli bir yaklaşım sergileyerek ABD Doları nın değerini Euro karşısında düşürüp, düşük seviyede tutmak amacındadır. Avrupa Merkez Bankası, ABD Doları/Euro paritesini öncelikle 1.30-1.25 seviyesine çekmek niyetindedir. Japonya Merkez Bankası nın parasının değerini kısa sürede düşürmüş olması diğer ülkelerin tepkisini çekmektedir. Çin açısından bakıldığında; 2012 yılsonu itibariyle ABD nin mal ticaretini geçtiği, 2015 yılsonu itibariyle ise mal ve hizmet ticaretinin toplamını da geçeceği öngörülmektedir. Rusya ise tüm olasılıklara karşın aşırı ölçüde altın biriktirme eğilimindedir. SONUÇ Tüm bu gelişmelerden görülebileceği üzere; küresel krizden ve ülkelerin içinde bulunduğu durgunluktan çıkış için ticaret hacminin arttırılması hedeflenmekte ve bunun için de kurlara müdahale edilmesi geçerli bir yol olarak algılanmaktadır. Ancak kurlara müdahale edilmesi bir çözüm değildir. Durgunluktan çıkış için asıl anahtar; ülkelerin gelir düzeyini ve istihdam oranlarını arttırmalarından geçmektedir. Başka bir deyişle; ülkeler ekonomilerinin içsel dinamiklerini göz ardı etmemelidir. 8

2013 HAZİRAN EKONOMİ Kriz sonrası dönemde artan korumacılık eğilimlerinin bir sonucu olarak kur savaşları endişesinin patlak vermesi, diğer bir ifadeyle mevcut serbest ticaret modelinden korumacı bir sisteme geçiş yönünde eğilimlerin artması aslında dünya ekonomik düzeninin değişmesi anlamına gelmektedir. Bu dönüşümün küresel dengeler açısından sarsıcı etkileri olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle bunun muhtemel sonuçlarının iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Dünyada Merkez Bankaları nın almakta olduğu sert önlemlerin, dünya ticaretinin istikrarı ve küresel krizin çözümü konusunda ne ölçüde yararlı olacağı oldukça tartışmalıdır. Bu doğrultuda ülkeler arası koordinasyonun kurulması ve ortak bir davranış biçiminin ortaya konması önem taşımaktadır. Dünyada kur savaşları tartışmalarının daha uzun bir süre devam etmesi beklenmektedir. Kaynaklar Ahmet OZANSOY, Maliye Başmüfettişi, 2008-2009 Küresel Krizine Karşı Ülkelerin Gösterdikleri Korumacılık Refleksleri, Lebib Yalkın Dergisi, Sayı: 69, Eylül 2009. Atilla YEŞİLADA, Komşudan Çal Yılı: 2011, TÜSİAD Görüş Dergisi, Sayı: 65, Aralık 2010. Buttonwood, War Games, The Economist, 19th January 2013. Ercan MUMCU, Kur Savaşları Gölgesinde Küresel Görünüm, Habertürk, 21 Şubat 2013, http://www.haberturk.com/yazarlar/ercan-kumcu/821924-kursavaslari-golgesinde-kuresel-gorunum http://www.guardian.co.uk/business/economics-blog/2013/jan/24/currencywar-damage-to-world-economy İrfan KALAYCI, 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?), www.sayistay.gov.tr Komşu Dilenci Politikası, Milliyet, 21 Şubat 2013. Kur Savaşları ve Pazar Paylaşımı, http://www2.istanbul.edu.tr/?p=18626 The Economist, http://www.economist.com/ The Global Economy, How to Stop a Currency War, The Economist, 14th October 2010. The Global Economy, Phoney Currency Wars, The Economist, 16th February 2013. Ümit İZMEN, Kur Savaşları Korumacı Ticaret Savaşlarına Yol Açar mı?, TÜSİAD Görüş Dergisi, Sayı: 65, Aralık 2010. Vito TANZİ, Globalization and Need for Fiscal Reform in Developing Countries, Journal of Policy Modeling, 2004 William R. Cline & John Williamson, Currency Wars?, Peterson Institute for International Economics, Number: PB10-26, November 2010. Yaman TÖRÜNER, Kur Savaşları Nasıl Yapılıyor?, http://ekonomi.milliyet.com.tr/kur-savaslari-nasil-yapiliyor- /ekonomi/ekonomiyazardetay/25.02.2013/1672980/default.htm 9

2013 HAZİRAN EKONOMİ İZMİR İN EKONOMİ HARİTASI Erdem ALPTEKİN Hande UZUNOĞLU Hızla küreselleşen ve zorlu bir rekabetin yaşandığı günümüzde, kentler ekonomideki ve sosyal alanlardaki başarıları ile bulunduğu ülkelerden daha çok ön plana çıkmaktadır. Dünya kenti olarak adlandırılan bu kentler küresel ekonomide önemli birer merkez haline gelmişlerdir. Tokyo, New York, Paris, Londra gibi küresel kentler 400 Milyar Dolar ın üzerinde milli gelirleri ile dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almaktadır. Bu kentlerin en önemli özelliği, dünyanın sermaye akışının (yatırımın) en yoğun olduğu yerler olmalarının yanı sıra ticaret ve finansın merkez üssü olmalarıdır. Mega şehirler bir yana küçük popülasyona sahip İbiza, Portofino, Bali, Santorini, Mikonos, Monte Carlo, Dubrovnik sınırlarının çok ötesinde bir ekonomik değere erişmişlerdir. Dünya kenti olmak için kentlerin potansiyelinin ortaya çıkarılması, kentin ekonomik profili ve yatırım olanaklarının ortaya konması, buna göre stratejik planların hazırlanması ve gelecek projeksiyonun yapılması önem taşımaktadır. İzmir, ekonomik büyüklük bakımından değerlendirildiğinde Türkiye nin üçüncü büyük kenti durumundadır. Bir liman kenti olma özelliği ile tarihin her döneminde önemli bir ticaret merkezi olarak ön plana çıktığı görülmektedir. Doğal kaynaklarının verimliliği, uygun iklim koşulları, sahip olduğu gelişmiş liman ve lojistik altyapısı, dış ticaret odaklı iş ortamı ile İzmir, gerek ülke gerek bölge ekonomisinde önemli bir rol oynamaktadır. Korunaklı bir körfezin etrafında gelişen İzmir verimli toprakları, nitelikli işgücü yapısı, hammadde ve ara mamul kaynakları, iç ve dış pazarlara olan yakınlığı gibi olumlu özelliklere sahiptir ve günümüzde birçok ekonomik aktivitenin merkezi durumundadır. İzmir in 30 ilçesi bulunmaktadır. Kentin merkez ilçelerinde ticaret, sanayi ve turizm yoğunlukta iken, civar ilçelerinde tarım ve hayvancılık daha yaygın olarak görülmektedir. İzmir 4.005.459 kişilik nüfusu ile Türkiye nin nüfus açısından en büyük üçüncü kentidir. Kentin yıllık nüfus artış hızı binde 10,1 dir. 10

2013 HAZİRAN EKONOMİ 2008 yılı Gayri Safi Katma Değer (GSKD) bakımından İzmir 55,9 milyar TL ile ülke sıralamasında dördüncüdür. Kişi başına gayri safi katma değer ise 14.817 TL dir. İzmir in ürettiği GSKD içerisinde hizmetlerin payı % 68,4, sanayinin payı % 26,7 ve tarımın payı % 4,8 dir. İzmir de istihdam edilen 1.424.000 kişinin % 58,4 ü hizmetler, % 31,6 sı sanayi ve % 10,1 i tarım alanında istihdam edilmektedir. İzmir in en belirgin özelliği liman ve ticaret kenti olmasıdır. İzmir, doğal limanları ile tüm Ege Bölgesi ticaretinin tamamına yakın bir kısmını, ülke ticaretinin de önemli bir kısmını gerçekleştirmektedir. İzmir sürekli artan ihracatı ile ülke ihracatına en fazla katkı sağlayan kentler arasındadır. 2012 yılında gümrüklere göre İzmir in ihracatı 21,1 milyar dolar, ithalatı ise 22,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda, ihracatın ithalatı karşılama oranı % 93 ün üzerine çıkmıştır. İzmir in ülke ihracatındaki payı ise % 13,8 dir. İzmir Alsancak Limanı ndan kent ticaretinin büyük bir kısmı yüklenmektedir. Bununla birlikte, liman artık yeterli gelmediği için kapasitesinin arttırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Küresel Güç Türkiye Hedef 2023 hedefi doğrultusunda İzmir, Türkiye nin 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin 100 milyar dolarını gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Liman yatırımlarının tamamlanması ile birlikte bu hedefini gerçekleştirebilecektir. İzmir Alsancak Limanı rehabilitasyon projesi ve Çandarlı Limanı nın faaliyete geçmesiyle birlikte yüksek tonajlı gemilerin İzmir e geleceği ve daha fazla hacme hizmet edileceği için İzmir in ekonomik ve lojistik anlamda büyük yol kat edeceği öngörülmektedir. İzmir de ticaretin yanı sıra sanayi de oldukça gelişmiştir. Türkiye de planlı sanayileşmenin başladığı yıllardan itibaren, İzmir de sanayi alanında hızlı bir gelişim göstermiş ve belli bölgelerde sanayi faaliyetleri hızla artmıştır. Her türlü yatırım talebini karşılayacak sanayi alt yapısına sahip olan İzmir de, yatırımcılara kentin çeşitli bölgelerinde uygun yatırım ortamları sunulmaktadır. Söz konusu yatırım alanları limanlar, havaalanı, tren yolları sayesinde Türkiye nin dört bir yanı ile bağlantı içerisindedir. İzmir deki sanayi tesisleri Pınarbaşı-Işıkkent-Kemalpaşa, Çiğli-Menemen ile Karabağlar-Torbalı-Menderes aksları içerisinde bulunan Organize Sanayi Bölgeleri ve Serbest Bölgeler içerisinde faaliyet göstermektedir. Kentte 13 OSB ve 2 serbest bölge mevcuttur. Aliağa, Atatürk, Bergama, Buca Ege Giyim (BEGOS), İTOB Organize Sanayi Bölgesi, Kemalpaşa-Islah, Kınık, Tire faal OSB ler olup, Kemalpaşa- Bağyurdu, Menemen-Plastik, Ödemiş, Pancar, Torbalı OSB lerin alt yapı inşaatları devam etmektedir. 11

2013 HAZİRAN EKONOMİ Tablo 1: İzmir de Mevcut Organize Sanayi Bölgeleri OSB Adı Kemalpaşa Islah OSB Aliağa OSB Atatürk OSB Büyüklük (Hektar) Toplam Parsel Sayısı Tahsisli Parsel Sayısı Boş Parsel Sayısı Faal Tesis Sayısı İnşaat Devam Eden Tesis Toplam Tesis Sayısı İstihdam (Kişi) 1.300 927 361 ---- 322 16 338 21.000 922 373 142 231 16 22 38 512 700 594 594 0 566 19 585 30.000 Tire OSB 400 232 123 99 43 11 54 1.159 İTOB OSB 251 367 336 1 71 80 151 2.193 Bergama OSB Kemalpaşa (Bağyurdu) OSB Pancar OSB Ödemiş OSB Menemen- Plastik İhtisas OSB 179 96 1 95 1 1 45 147 Kamulaştırma ve imar planı çalışmaları devam etmektedir. 95 72 62 10 12 93 Alt yapı çalışmaları devam ediyor. 90 İmar planı yapımı devam etmektedir. Kınık OSB 85 55 2 53 2 2 20 Torbalı OSB Buca (Ege Giyim) OSB 70 İmar planı yapımı devam etmektedir. 50 136 136 0 38 18 56 2.895 Toplam 4.382 2.852 1.747 529 1.024 155 1.167 57.129 Kaynak: İzmir Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü İzmir deki serbest bölgeler ise kent ekonomisine özellikle dış ticaretine büyük oranda katkı koymaktadır. İzmir in iki önemli serbest bölgesi Ege Serbest Bölgesi ile İzmir Serbest Bölgesi 2012 yılında toplam 5.548.472 Bin Dolar ticaret hacmi gerçekleşmiştir. Ege Serbest Bölgesi tamamen ihracat odaklı çalışan bir sanayi parkı olup Türkiye nin başta gelen ihracat üslerinden biri konumundadır. İzmir in Gaziemir ilçesinde 2,2 milyon m 2 lik bir alan üzerinde kurulmuştur. Bölge, Uluslararası Adnan Menderes Havalimanı na 4 km, İzmir Limanı na 12 km, otoyol ağlarına ise 1 km. mesafededir. 12

2013 HAZİRAN EKONOMİ İzmir Serbest Bölgesi ise, Türkiye deki deri üreticilerinin bir araya gelerek toplam 138 ortaklı olarak 1998 yılında kurduğu dünyanın ilk deri ağırlıklı serbest bölgesidir. Günümüzde AB ülkeleri, Rusya, Orta Doğu ülkelerinin deri pazarlarına hakim, Türkiye nin tek deri arıtma sistemine sahip, ham deri alımı ve işlemesinde lider endüstri ve sanayi merkezidir. Deri işleme ve üretiminde en iyi hizmeti veren İzmir Serbest Bölgesi, özellikle deri üretimi yapan firmalar ile deri yan sanayi ve tüm ağır sanayi için alt yapısı hazır parselleri ve kullanıma hazır fabrika binalarını hizmete sunmaktadır. Bilgiye ve ileri teknolojilere dayalı sanayi firmalarının kurulup gelişmesini teşvik etmek üzere tasarlanmış teknoloji geliştirme bölgeleri, bölgesel ve ulusal kalkınma açısından önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle son yıllarda İzmir de teknoloji bölgelerinin kurulumu yaygınlaşmıştır. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü nün kampüsü içerisinde yer alan İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi 2001 yılında kurulmuş, 2004 yılında 1.093 m 2 ofis alanında 16 firmaya hizmet ile başlamıştır. Günümüzde 4 binada toplamda 3.550 m 2 ofis alanında yaklaşık 70 firma ve 282 Ar-Ge personeli ile faaliyet göstermektedir. Odamız, İzmir Ekonomi Üniversitesi ve İTOB Organize Sanayi Bölgesi öncülüğünde kentimizde sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir enerji ve bilişim temalarına yoğunlaşmış İzmir Bilim ve Teknoloji Parkı nı kurulmuştur. İzmir Bilim ve Teknoloji Parkı İTOB OSB içerisinde yer almaktadır. İleri Tarım Teknolojileri, Tohum Islahı, İleri Gıda Teknolojileri, Sürdürülebilir Enerji Teknolojileri, Jeotermal Enerji, Rüzgâr Enerjisi, Güneş Enerjisi, Dalga Enerjisi, Biyoyakıt Teknolojileri alanlarında faaliyet gösterecektir. Bu teknoparkta üretilecek bilgi ve teknoloji ile verimli topraklarımız ve doğal kaynaklarımız daha verimli kullanılacaktır. Bölgesel ve ulusal kalkınma stratejileri ile uyumlu olarak, bölgede önemli bir katma değer yaratacaktır. OSB ler ve serbest bölgeler özellikle yabancı yatırımcılar için birer cazibe merkezidir. 2012 yılında İzmir de yatırım yapan uluslararası sermayeli şirketlerin sayısı 1.800 e ulaşmıştır. İzmir ülke genelinde vergi tahsilatında üçüncü sıradadır. 2012 yılında ödediği vergi 34,6 milyar TL dir. Bu durumda İzmir ülkede toplam tahsilatın % 10,94 ünü karşılamıştır. İzmir, 4 ü devlet, 5 i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 9 üniversite ile Türkiye deki üniversitelerin % 5,45 ine sahiptir. İzmir de Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinin geliştirilmesine yönelik önemli bir potansiyel bulunmasına rağmen, İzmirli firmaların Ar-Ge ve yeniliğe verdiği önem diğer bölgelere göre daha düşük kalmaktadır. Bu nedenle sanayi-üniversite işbirliğinin arttırılarak, Ar-Ge merkezlerinin kurulmasına öncelik verilmesi, firmaların teşvik edilmesi önem taşımaktadır. 13

2013 HAZİRAN EKONOMİ İzmir in finans alanında da önemli bir konumu bulunmaktadır. Türev piyasalar için önem taşıyan kurumlardan biri olan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) 2005 yılında İzmir de kurulmuştur. Kurulduğu tarihten beri hızla büyüyerek faaliyetlerini devam ettiren VOB un işlem hacmi yaklaşık 440 milyar TL ye ulaşmıştır. Bankacılık sektörünün de yoğun olarak faaliyette bulunduğu İzmir de, 2012 yılında toplam banka mevduatları 41,7 milyar TL, kullandırılan krediler 45,9 milyar TL ye ulaşmıştır. Ticaret ve sanayide öncü kent İzmir, tarım alanında da önemli bir potansiyele sahiptir. Verimli ovalarda pamuk, üzüm, zeytin, incir, tütün, sebze-meyve, balık ve hayvansal yan ürünler üretimi yapılmaktadır. Organik tarım ürünlerinin üretimi konusunda da çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Her yıl 1 milyonun üzerinde ziyaretçi çeken İzmir, yat turizmden kültür turizmine, inanç turizminden kruvaziyer turizmine kadar hemen hemen her çeşit turizm olanağına sahiptir. İzmir kruvaziyer turizmde yakaladığı başarı ile adını dünyada duyurmuştur. Artık dünyanın en büyük kruvaziyer gemileri İzmir e sefer koymaktadır ve her yıl bu rakam gittikçe artmaktadır. Kruvaziyer gemiler, İzmir için önemli bir gelir kaynağı haline gelmiştir. Dünyanın en bereketli jeotermal kaynaklarına ve kaplıcalarına sahip olması İzmir i sağlık turizminde bir adım öne çıkarmaktadır. Bu nedenle, İzmir in EXPO 2020 adaylığı için Daha İyi Bir Dünya için Yeni Yollar / Herkes İçin Sağlık teması işlenmektedir. İzmir de tarım, hayvancılık ve balıkçılık sektörü ile turizm, lojistik ve enerji sektörlerine yatırım yapılması öne çıkan sektörler açısından oldukça avantajlı görünmektedir. Tablo 2: İzmir Makroekonomik Verileri İşsizlik Oranı (%) İşsiz Sayısı (Bin Kişi) İstihdam Düzeyi (Bin Kişi) İstihdam Oranı (%) Kamu Yatırımları (Milyon TL) Teşvikli Sabit Yatırım Tutarı (Milyon TL) 2007 2008 2009 2010 2011 2012 10,5 11,8 16,2 15,1 14,7 14,8 142 156 227 231 243 247 1.202 1.171 1.170 1.303 1.410 1.424 41,5 39,9 39,0 42,5 45,5 45,3 428,9 464,4 492,9 457 609 705 759 1.063 679 1.920 2.394 8.834 14

2013 HAZİRAN EKONOMİ İhracat (Milyar $) 1 17,7 21,6 14,3 16,8 20,1 21,1 İthalat (Milyar $) 1 21,1 26,1 16,1 22,2 22,3 22,6 Dış Ticaret Dengesi -3,4-4,5-1,9-5,4-2,2-1,4 (Milyar $) 1 İhracatın İthalatı Karşılama 83,8 82,7 88,2 75,7 90,1 93,3 Oranı (%) 1 Kurulan Firma Sayısı 5.396 4.813 4.432 5.103 5.532 4.985 Kapanan Firma Sayısı 1.909 2.941 3.002 1.773 2.371 2.027 Yabancı Turist Sayısı 987.303 1.040.217 1.060.273 1.155.820 1.388.271 1.368.924 Brüt Vergi Tahsilatı 15,4 17,7 17,5 22,7 27,5 34,6 (Milyar TL) Banka Mevduatları 21,6 26,8 29,7 33,7 37,9 41,7 (Milyar TL) Banka Toplam Nakdi 14,7 19,9 21,5 29,4 38,8 45,9 Kredileri (Milyar TL) Banka Şube Sayısı 600 667 697 718 748 772 Uluslararası Sermayeli Şirket Sayısı 1.800 (1954-2012) 1 TUİK Gümrüklere Göre Dış Ticaret Bu bilgiler ışığında, İzmir in çok yönlü ekonomisi ile oldukça dinamik bir görünüm sergilediği görülmektedir. Son dönemde altyapı yatırımlarının hız kazanması ile potansiyelinden daha fazla yararlanabilecektir. EXPO 2020 adaylığı için de gerekli olan bu projelerin hızla hayata geçirilmesi, İzmir in EXPO sürecine de hız ve güç katacaktır. Bununla birlikte, İzmir in en büyük hedefi, dünya kenti olmaktır. Brookings Enstitüsü nün 18 Ocak 2012 tarihinde yayınladığı 2011 Yılı Küresel Metropol İzleme Raporu nda dünyanın en büyük 200 metropol ekonomileri, 2010-2011 dönemi için gelir ve istihdam büyüme oranlarındaki değişim baz alınarak sıralanmıştır. 15

2013 HAZİRAN EKONOMİ Kişi başına düşen gelirin yıllık büyüme oranı ve istihdamdaki yıllık büyüme oranına göre yapılan bu değerlendirmede, Türkiye den üç metropol ilk 10 kent arasına girmeyi başarmıştır. Dünyanın en hızlı büyüyen metropolleri listesinde ilk 10 kent sıralamasında; İzmir listenin 4. sırasında yer almıştır. Rapora göre, İzmir in gelişiminde en fazla katkıyı ticaret ve turizm sektörü yapmıştır. Potansiyelini tam olarak ortaya koyduğu zaman İzmir, dünyanın zengin ve en hızlı gelişen kentleri arasındaki yerini daha da pekiştirecektir. 16

2013 HAZİRAN SEKTÖREL GÜMRÜK İŞLEMLERİ KOLAYLAŞIYOR, DIŞ TİCARET ŞAHLANACAK Melisa KORKMAZ Sanayi devrimi ile başlayan süreç, küresel bütünleşmeye zemin hazırlamış; küreselleşme süreci de teknolojideki baş döndürücü gelişmeler, iletişimde ve ulaştırmada yaşanan kolaylıklar ile birlikte mal ve hizmet dolaşımında ülke sınırlarının önemini yitirmesine neden olmuştur. Geçtiğimiz 10 yılda küresel ekonomi ve buna paralel olarak dünya ticareti, tarihinin en büyük hacmine ulaşmış, dış ticaret artık bölgesel düzeyde değil, küresel düzeyde algılanır hale gelmiştir. Sonuç olarak küreselleşme, dünya ticaretinin, ülkelerin kalkınmasındaki önemini her geçen gün arttırırken, ülkelerin kıyasıya yaşanan bir rekabet ile karşı karşıya kalmasına da neden olmuştur. Küresel rekabet ortamında ise tüketiciler tarafından tercih edilen katma değeri yüksek, kaliteli ürünlerin ihraç edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bir malın tüketiciler tarafından tercih edilmesi elbette maliyeti ile de yakından ilgilidir. Bu kapsamda, bir malın maliyetinin düşürülmesi yönünde atılacak her türlü adım ekonominin rekabet gücünü dolayısıyla ihracatı arttıracak, uluslararası pazarlarda güçlü bir Türkiye yaratacaktır. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Ocak ayı içerisinde ticareti kolaylaştıracak, ürünlerin piyasaya daha hızlı, güvenli ve ekonomik olarak taşınması için işlem maliyetlerini azaltan ve ticareti destekleyen çok önemli düzenlemelerin altına imza attı. Yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne sahip firmalar, gümrük mevzuatının öngördüğü basitleştirilmiş uygulamalardan ve Türkiye Gümrük Bölgesi'ne eşya giriş ve çıkışı sırasında yapılan emniyet ve güvenlik kontrollerine ilişkin kolaylaştırmalardan yararlanabilecek. Bu uygulama ile hem işlemlerin hızlanması, hem de şirketlerin uluslararası alanda rekabet güçlerinin arttırılması amaçlanmakta. 17

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü nün Ortaya Çıkışı Aslında Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü nün ortaya çıkmasının nedeni ABD nin 11 Eylül 2001 de yaşadığı terör saldırıları. Bilindiği gibi, bu saldırıların ardından Amerikan Hükümeti terörizme karşı mücadele alanında pek çok tedbir aldı. Bu tedbirlerin bir tanesi de C-TPAT (Customs-Trade Partnership Against Terrorism). Bu sistemin amacı; imalatçılar, ithalatçılar, taşımacılık şirketleri, gümrük müşavirliği şirketleri ve tedarik zincirinde yer alabilecek diğer şirketlerin akreditasyonu yöntemi ile uluslararası kargonun güvenliğinin sağlanmasıydı. Daha sonra, Avrupa Birliği de ABD nin C- TPAT uygulamasının benzeri olan Yetkilendirilmiş Yükümlü (AEO (Authorized Economic Operator) uygulamasını getirdi. Bu uygulama ile güvenilir ve belirlenen kriterlere uygun olduğu ispatlamış ve güvenlik açığı bulunmayan şirketlere Yetkilendirilmiş Yükümlü (AEO) statüsü verilmeye başlandı. Buradaki temel hedef; uluslararası ticarette güvenli bir ortamın sağlanması ve ilgili kriterleri karşılayan şirketlere basitleştirilmiş gümrük işlemleri avantajının sunulmasıydı. Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü İle İlgili Uluslararası Düzenlemeler Dünya Gümrük Örgütü nün güvenli ticaretin desteklenmesi için oluşturulan geleceğin uluslararası gümrük modelinin temel yapı taşlarından biri olan Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsünün özü, gümrük-özel sektör arasındaki işbirliği esasına dayanıyor. Yetkilendirilmiş Yükümlü ve benzeri programları benimseyerek yürürlüğe koyan başlıca ülkeler; ABD (C-TPAT; Terörizme Karşı Gümrük-Ticaret İşbirliği) AB üye ülkeleri (AEO; Yetkilendirilmiş Yükümlü) APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği) Üyeleri (AEO) Yeni Zelanda (SES; Güvenli İhracat Tertibi) Singapur (STP; Güvenli Ticaret Ortaklığı) şeklinde sıralanabilir. Güvenli ticaretin desteklenmesi hususu tüm bu programlar için ortak nokta olsa da programların uygulanması aşamasında bazı farklılıklar göze çarpıyor. Örneğin ABD ihracatçıları bu programa dahil etmezken AB nin AEO programı arz zinciri içerisindeki tüm yükümlülere açık. 18

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Ayrıca, güvenliğin yanı sıra basitleştirilmiş usulleri de kapsayan AB nin AEO programı diğerlerinden daha kapsamlı çünkü bu program, gümrük vergileri dahil bütün gümrük mevzuatına uyumluluk ile ilişkilendirilmiş. Dünyadaki Yetkilendirilmiş Yükümlü Uygulamasına İlişkin Bazı Veriler Dünya da toplam 46 ülkede Yetkilendirilmiş Yükümlü Uygulaması bulunmakta. Bunlar: Avrupa Birliği ne üye ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Cezayir, Çin ve Hong Kong, Dominik Cumhuriyeti, Guatemala, İsrail, İsviçre, Kanada, Kenya, Kolombiya, Kore, Kosta Rika, Malezya, Meksika, Norveç, Singapur, Ürdün, Yeni Zelanda ve Zambiya. AB ülkeleri için 2012 yılında gerçekleştirilen bir çalışmaya göre AB de yaklaşık 10.000 adet Yetkilendirilmiş Yükümlü bulunuyor. Bunların yarıdan fazlası Almanya da faaliyet gösterirken geri kalanlar başta Hollanda ve Fransa olmak üzere diğer üye ülkelerde bulunuyor. Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü Ne Anlama Geliyor? Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü, gümrük yükümlülüklerini yerine getiren, kayıt sistemi düzenli ve izlenebilir olan, mali yeterlilik, emniyet ve güvenlik standartlarına sahip bulunan, kendi oto kontrolünü yapabilen güvenilir firmalara gümrük işlemlerinde birtakım kolaylık ve imtiyazlar tanıyan uluslararası bir statüdür. Kimler Yetkilendirilmiş Yükümlü Olabilir? Serbest bölgeler dahil Türkiye Gümrük Bölgesi'nde yerleşik ve en az 3 yıldır faaliyette bulunan, mevzuatta belirtilen koşulları sağlayan, gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarına yetkilendirilmiş yükümlü statüsü tanınıyor. Ayrıca Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, üç yıldan daha kısa süredir faaliyette bulunan firmalara da yetkilendirilmiş yükümlü statüsü tanınabilmesi için gereken ilave şartları, öncelikle sermaye büyüklükleri esas alınmak üzere, belirleyebilecek. Ayrıca Yetkilendirilmiş Yükümlü (AEO), gümrük sahasının tamamında yaptığı gümrük işlemleri çerçevesinde güvene layık görülen ekonomik operatör olarak tanımlanmakta. Bu kapsamda, mesleki faaliyetleri çerçevesinde Gümrük Mevzuatında belirtilen faaliyetlerle iştigal eden kişi olarak tanımlanan ekonomik operatörler, ithalat, ihracat, taşıyıcı, nakliyeci, gümrük müşaviri gibi çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kişileri kapsıyor. AEO Rehber ilkelerine göre de ekonomik operatör tanımı gümrük mevzuatında belirtilen faaliyetlerin ifasını doğrudan ifa ile sınırlandırmıyor; bu çerçevede, ihracata 19

2013 HAZİRAN SEKTÖREL yönelik bir mal üreten imalatçı, ihracat işlemleri başka bir kişi tarafından yapılsa dahi, AEO statüsünü alma talebinde bulunabiliyor. Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikası İçin Bazı Koşulların Sağlanması Gerekiyor Kurallara uyan ve güvenilir, kayıtları düzenli ve izlenebilen, mali yeterliliğe ve yeterli güvenlik standartlarına sahip olanlar Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsüne sahip olabilecek. Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü Pek Çok Kolaylık Sağlıyor Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü ile gümrük işlemlerinin basitleştirilmesine ilişkin hükümlerden ve gümrük bölgesine giren eşyanın güvenliği ve emniyetinin sağlanması amacıyla yapılan gümrük kontrollerinin basitleştirilmesinden yararlanılıyor. - Basitleştirilmiş Usullere İlişkin Kolaylıklar: Yetkilendirilmiş Yükümlüler; İhracatta yerinde gümrükleme olanağı ile ihracat eşyasını ihracat gümrük idaresine sunmadan işlemlerini kendi tesislerinden yapabilme, İzinli gönderici olanağı ile transit eşyasını hareket gümrük idaresine sunmadan kendi tesislerinden sevk edebilme, Teminatlı işlemlerinde her bir işlem için ayrı teminat yerine götürü teminat uygulaması kapsamında tutarı önceden belirlenmiş süresiz ve düşümsüz teminat verebilme, Teminatlı işlemlerinde kısmi oranda teminat verebilme, Onay ve vize işlemlerine gerek kalmaksızın A.TR dolaşım belgesi düzenleyebilme, Eşyanın kıymetine bakılmaksızın Fatura Beyanı ve EUR.MED Fatura Beyanı düzenleyebilme, Eksik belgeyle beyanda bulunabilme gibi kolaylıklardan yararlanacak, Eşya türüne göre sınırlama olmaksızın tam beyanlı yaygın basitleştirilmiş usulden yararlanacak. - Emniyet ve Güvenliğe İlişkin Kolaylıklar Yetkilendirilmiş Yükümlüler, Azaltılmış zorunlu bilgilerden oluşan özet beyan verebilecek, İthalatta ve ihracatta gümrük işlemlerinin eşyanın tesliminden önce fiziki muayene ve belge kontrolünün olmadığı hat olan mavi hatta işlem görebilecek, Taşıt üstü işlemlerde de mavi hattan yararlanabilecek, Daha az belge kontrolü veya muayeneye tabi tutulacak, Belge kontrolü veya muayenenin yapılacak olması halinde, bu işlemleri öncelikle gerçekleştirecek. 20

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikasının Sağladığı Faydalar Bu statü uluslararası düzeyde tanındığı için statüye sahip firmalar, güvenilir olduklarını ve dürüst iş yaptıklarını tüm dünyaya ilan etmiş olacaklar, Yurtdışındaki şirketler tarafından da daha çok tercih edilecekler. Onlarla daha çok iş yapacaklar. Bu sayede, yurtdışındaki firmalar ile özel iş ilişkileri geliştirerek itibarlarını arttıracaklar. Gümrük işlemleri de daha çabuk ve sorunsuz gerçekleşeceği için teslimat tarihini alıcıya tam olarak bildirebilecekler. Bunun sonucunda da teslimat tarihinin belirsiz olması nedeniyle yaşanan Pazar kayıpları ile karşı karşıya kalmayacaklar. Boşaltma, yükleme, eşya ve aracın beklemesi gibi masrafların ortadan kalkması sonucu bu sertifikaya sahip firmaların maliyetleri azalacak, Gümrükleme işlemlerinin maliyeti düşeceği için yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne sahip firmaların ihracattaki rekabet gücü desteklenmiş olacak, elde edilen rekabet avantajı ile firmalar, daha çok kazanacaklar. Bu sayede, kar eden ihracatçı, daha çok yatırım yapabilecek, Ar-Ge ye de tasarıma da kaynak ayırabilecek. Gümrük idaresiyle daha iyi ilişkiler kurulacak ve firmalar ile gümrük idaresi arasında işbirliği artacak, Bu uygulama ile güvenilir firmaların malları gümrük idaresine gelmeyeceği için gümrüklerde sadece güvenilir olup olmadığı henüz tam bilinmeyen diğer firmaların malları incelenecek. Bunun sonucunda da Gümrük idaresinin iş yükü hafifleyecek. Gümrük idaresi riskli sevkiyatlara daha çok odaklanabilecek ve kaçakçılık faaliyetleriyle daha etkin bir şekilde mücadele edilebilecek. Gümrüklerdeki eşya hareketleri ve araç sevkiyatları hızlanacak ve Gümrüklerdeki yığılma önlenecek. 21

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Sonuç Ülkelerin sürdürülebilir büyümesi ve kalkınmaları için teknoloji yoğun ürünlerin üretilerek ihraç edilmesi ne kadar önemliyse, ticaretin kolaylaştırılması ve ticari işlemlerin hızlandırılması da o kadar önemli. Ticari işlemler sırasında istenen belgelerin sayısının fazla olması, maliyetleri yükseltiyor. Oysa ticaret ne kadar kolay ve hızlı gerçekleşirse, o ülkenin büyümesi, kalkınması, ihracatı, zenginliği, refahı ve bu doğrultuda rekabet gücü de o ölçüde artmakta. Yani, dış ticaretteki başarı, gümrük işlemlerinin verimliliği ile yakından ilgili. Gümrük işlemlerinin verimliliğinin arttırılması için de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü uygulamasını getirdi. Yetkilendirilmiş Yükümlü Uygulaması toplam 46 ülkede geçerli. Türkiye 47 nci. Bu uygulamanın var olduğu ülkeler ile karşılıklı anlaşmalar yapılarak, her iki tarafın firmalarının yetkilendirilmiş yükümlü statülerinin anlaşma yapılan diğer ülkede de kullanılabilmesi sağlanacak. Bu sayede, bir ülkedeki Yetkilendirilmiş Yükümlüler, karşılıklı tanıma anlaşması yapılan ülkelerde Yetkilendirilmiş Yükümlü olarak kabul edilecek ve o ülkede yetkilendirilmiş yükümlüler için sağlanan ayrıcalıklardan, karşılıklılık esasına dayanılarak, faydalanabilecek. Karşılıklı tanıma anlaşması olmazsa, uluslararası tam bir güvenliğin ve dolayısı ile basitleştirilmiş usullerin uygulanması mümkün olamayacak. Bu da akla Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsünün tanınması aşamasında, firmaların sağlaması gereken mali, idari ve standartlara yönelik kriterlerin, ülkeden ülkeye farklılık göstermemesi, gerektiğini getiriyor. Ayrıca başvuru aşamasında kriterlerin denetiminin de standartlar dahilinde yapılması gerekiyor. 22

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Tablo 1: Aralarında Karşılıklı Tanıma Anlaşması Bulunan Başlıca Ülkeler ABD Japonya Kanada Güney Kore Avrupa Birliği Güney Kore Kanada Japonya Ürdün Yeni Zelanda Avrupa Birliği Avrupa Birliği Kanada Singapur Yeni Zelanda ABD Singapur Güney Kore ABD Japonya Singapur Yeni Zelanda ABD Japonya Kanada İsviçre Norveç ABD Japonya Kaynak: 111 Soruda Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Risk Yönetimi ve Kontrol Genel Müdürlüğü Japonya-Malezya, Japonya-Güney Kore, Japonya-Çin, Güney Kore-Çin, Singapur- Çin, Singapur-Yeni Zelanda, Singapur-ABD, AB-Andora, AB-San Marino, AB-Çin, İsviçre-Norveç aralarında da Karşılıklı tanıma antlaşması için görüşmeler devam ediyor. Ülkemizde de Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü Uygulaması büyük yankı buldu. Elbette Yetkilendirilmiş Yükümlü Uygulamasının ülkemiz için oldukça olumlu sonuçları olacak. Ancak uygulamanın sonuçlarının görülebilmesi için biraz zaman geçmesi gerekiyor. 23

2013 HAZİRAN SEKTÖREL SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFİNDE İKİ SEKTÖR: YENİLENEBİLİR ENERJİ VE ORGANİK TARIM Şebnem BORAN Övgü PINAR Sürdürülebilir Kalkınma İngilizce deki sustainable development kavramının çevirisi olan sürdürülebilir kalkınma, üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmamasıyla birlikte; Kent Bilim Terimleri Sözlüğü nde, çevre değerlerinin ve doğal kaynakların savurganlığa yol açamayacak biçimde akılcı yöntemlerle, bugünkü ve gelecek kuşakların hak ve yararları da göz önünde bulundurularak kullanılması ilkesinden özveride bulunmaksızın, ekonomik gelişmenin sağlanmasını amaçlayan çevreci dünya görüşü olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı bir resmi belgede ilk kez 1987 yılında Birleşmiş Milletler tarafından 1983 yılında kurulmuş olan Dünya Çevre ve Gelişim Komisyonu tarafından yayınlanan Ortak Geleceğimiz adlı raporda kullanılmıştır. Komisyon un görevi; yeryüzündeki kritik çevre ve kalkınma sorunlarını değerlendirmek ve gelecek nesillerin de yararlanacağı kaynakları tahrip etmeden sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilmek için gerçekçi teklifler getirmek olarak belirtilmiştir. Söz konusu raporda sürdürülebilir kalkınma; bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeden karşılamak olarak tanımlamıştır. Çevresel sorunların gün geçtikçe artmasına bağlı olarak; ekonomik büyüme gibi geleneksel endişelerin yanında sürdürülebilirlik ile ilgili konuların da kalkınma tartışmalarının içinde yer almasına yol açmıştır. Çevresel sorunların yanı sıra kaynakların yakın gelecekte tükenecek olması, kalkınmanın sürdürülebilir olması gereğinin anlaşılmasına yol açmıştır. Bu kapsamda; sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşmak açısından iki sektörün öne çıktığı görülmektedir. Bunlar yenilenebilir enerji ve organik tarımdır. Su kaynaklarının ve tarım arazilerinin en verimli şekilde kullanılması, verimi artırmak için tarımsal uygulamaların ve teknolojilerin iyileştirilmesi, eko-sistem, habitat ve tür kaybını azaltmak veya durdurmak suretiyle biyo-çeşitliliğin korunması, insan faaliyetleri sayesinde ozon tabakasında meydana gelecek zararların ve iklimin yeniden yapılanmasının önlenmesi ve besin üretiminde hammadde olarak kullanılan doğal kaynakların korunması gereklidir. 24

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Sulama tekniklerinin dikkatlice kullanılması, verimi yüksek tarım arazilerinin tarım dışı uygulamalarının önlenmesi, dağ yamaçlarındaki steplerde bulunan tarım arazilerinin genişletilmesinin önlenmesi, ormanlar ve sulak alanların yok edilmesinin durdurulması veya azaltılması gereklidir. Bu kapsamda tarım politikalarının sürdürülebilirlik kavramına dayalı olması ve sürdürülebilir bir yol olan organik tarıma yönlendirilmesi gerektiği yönünde dünyada artan bir trend vardır. Organik tarım ile doğadaki denge korunarak gelecek nesillere kirletilmemiş, toprak ve su kaynakları teslim etmek, kimyevi ilaç ve gübrelerin kullanımı önleyerek insan sağlığını korumak amaçlanmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki bireylerin tükettikleri ürünlerin niteliği konusunda gösterdiği özenin artması ve buna bağlı olarak daha fazla bedel ödeyerek daha doğal ürünler talep etmeye başlaması üreticilerin de bu gelişmeye uygun davranmaları sonucunu doğurmuştur. Sürdürülebilir kalkınma hedefiyle de uyumlu olan bu gelişme birçok ülkede devlet tarafından organik tarımın teşvik edilmesine neden olmuştur. Dolayısıyla organik üretim tarım sektörünün en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Enerji üretiminin ve tüketiminin de sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde gerçekleştirilmesi, günümüzün en önemli hedeflerinden bir diğeridir. Yenilenebilir enerji üretimi de bu hedefin gerçekleşmesinde önemli payı olan bir öncelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Enerjinin insanlığın gelişim süreci içinde belirleyici bir rolü olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda enerjinin geri dönülmez çevresel tahribata yol açmadan, ekolojik dengeyi bozmadan ve kuşaklar arasında adil dağıtım anlayışına uygun bir biçimde kullanımı yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini arttırmaktadır. Fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak başta CO2 olmak üzere sera etkisi yapan gazların miktarı atmosferde hızla artmaktadır. Buna bağlı olarak ortaya çıkan zararlar ve fosil yakıtların hiç bitmeyecekmişçesine tüketilmesi günümüzde insanlığı ve diğer canlıları tehdit eder bir duruma gelmiştir. Bu doğrultuda; enerji kaynaklarından gerçekleştirilen enerji üretiminin yüksek verim ve temiz teknolojilerle gerçekleştirilmesini, fosil yakıtların çevre dostu yeni teknolojilerle değerlendirilmesini, fosil yakıtların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının yerleştirilmesini, bir çevrimde atık biçimde ortaya çıkan enerjinin bir başka çevrimde girdi olarak kullanılması ve ekonomik büyüme ile bütünleştirilmesi günümüzün en önemli hedefleri arasındadır. Küresel ısınmanın dünya gündemindeki yerini koruması ve fosil yakıtların azalmasıyla beraber alternatif enerji kaynaklarına olan ilgi de artmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramının, çevre bilincinin gelişmesi ve çevresel bozulmanın canlı yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerinin iyice anlaşılması, dünyada çevre alanında uluslararası platformda ortak bir iradenin oluşması, bu kapsamda birçok uluslararası antlaşmanın yürürlüğe girmesi ve çevre politikalarında köklü değişiklikler yapılması, çevre konusunda önemli gelişmelerin kaydedilmesi sonucuna yol açmıştır. Bu kapsamda; bu hedef ile doğrudan ilişkisi bulunan iki sektör; yenilenebilir enerji ve organik tarım, sürdürülebilir kalkınmanın bir uygulaması olarak ele alınacaktır. 25

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Yenilenebilir Enerji Fosil kaynakların çevreye verdiği zararın yanı sıra artan enerji ihtiyacına bağlı olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talep her geçen gün artmakta ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilme zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Dünya enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı gün geçtikçe artmakta olup mevcut payı şu şekildedir: Grafik 1: Dünya Enerji Tüketiminde Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Payları Kaynak: Ren21, Renewables Global Status Report 2011 http://www.ren21.net/portals/97/documents/gsr/ren21_gsr2011.pdf Geçtiğimiz 25 yılı aşkın bir süredir, dünya enerji talebi ortalama olarak yılda %2 artmıştır. Önümüzdeki 25 yılda da dünya enerji talebinin ortalama olarak yılda %1,2 artması beklenmektedir. Söz konusu artışın gelişmekte olan ülkelerde bir miktar daha yüksek olması beklenmekle birlikte, dünya enerji talebindeki artışın önemli bir bölümü Çin de olacaktır. 2009 yılında Çin enerji tüketiminde ABD yi geçmiş bulunmaktadır. Çin de enerji talebi ekonomik gelişmelerdeki zayıflamaya rağmen hızını kesmemektedir. Ancak 2011 yılı Çin de yaşanan kuraklık nedeniyle hidrolik kaynaklardan elde edilen elektriğin azalmasına neden olduğundan enerji arzında daralmalar görülmektedir. Bu durumun Çin in daha fazla fosil yakıt ithal etmeye yönelmesi durumunu ortaya çıkarması, fosil yakıtlarda yüksek fiyat baskısının 2011 yılında da devam etmesine yol açmıştır. Birincil enerji fiyatlarının tümünde, geçtiğimiz 5 yıl zarfında, global ekonomik krize rağmen yüksek artışlar, ülkeleri enerji ithalatından uzaklaşmaya, yerli üretimin arttırılmasına yöneltmektedir. ABD, Avrupa Birliği başta olmak üzere dünyada eğilim yenilenebilir enerji kaynakları aracılığıyla enerji talebini karşılamak yönündedir. Özellikle Almanya, bu hedefi her geçen gün arttırmaktadır. Almanya da nükleer santrallerin 2022 yılına kadar kapatılması politikası bunun önemli örneklerinden biridir. Yenilenebilir enerji potansiyeli açısından dünya ülkelerinin durumuna ilişkin tablo şu şekildedir: 26

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Grafik 2: Yenilenebilir Enerji Potansiyeli Açısından Dünyadaki Durum (GW) Kaynak: Ren21, Renewables Global Status Report 2011, http://www.ren21.net/portals/97/documents/gsr/ren21_gsr2011.pdf Günümüzde tüm yenilenebilir enerji kaynakları, enerji talebinin %2,5 lik kısmını karşılarken Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yapılan tahminlerde; 2015 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji talebinin %3,3 ünü karşılaması beklenmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı nın projeksiyonlarına göre; 2001-2030 yılları arasındaki dönemde yenilenebilir enerji kaynaklarına 10,5 trilyon dolarlık yatırım gerçekleşecektir. OECD ülkeleri arasında yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji tüketimindeki payının %25 e ulaşması beklenmektedir. Karbondioksit oranlarının düşürülmesi gerekliliği, fosil yakıtlara bağımlı durumda bulunan ülkelerde enerji arz güvenliğinin sağlanması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının orta ve uzun vadede geleneksel enerjilere göre maliyet avantajı da elde edeceği beklentileri, yenilenebilir enerji kaynakları konusunda yatırımların ve desteklerin oluşmasına neden olmuştur. Yüksek petrol ve doğalgaz fiyatları, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha fazla kullanımına yönelik eğilimleri arttırmaktadır. Türkiye, hidrolik ve kömür kaynaklarının zenginliği, temiz ve yenilenebilir enerji potansiyeli, yetişmiş insan gücü, sanayi yapısı, yeni enerji teknolojilerinde yararlanılabilecek bor, toryum gibi stratejik kaynakların varlığı, dinamik nüfus, modernleşme yönündeki atılımları, enerji piyasasının liberalleştirilmesi, enerji kaynaklarının çeşitliliği, yatırım potansiyeli gibi avantajlı birçok özelliğe sahip olmakla birlikte yerli ve yabancı sermaye girişinin azlığı, bürokratik engeller, hukuki altyapı ve mevzuattan kaynaklanan eksiklikler, kurumlar arasında eşgüdüm eksikliği, bilimsel ve teknolojik altyapının zayıflığı, ar-ge çalışmalarıyla ilgili kaynakların ve teşviklerin yetersizliği, kamuoyu bilincinin zayıf olması, ara eleman eksikliği, uzman kurumların eksikliği gibi problemler enerji sektörünün gelişme hızını yavaşlatmaktadır. 27

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Bilindiği üzere; çevre sorunlarının etkisiyle tüm dünyada enerji kaynakları tercihi açısından önemli değişiklikler meydana gelmektedir. Tüm dünya ile paralel bir şekilde Türkiye de de enerji kaynakları tercihinde önemli değişiklikler görülmektedir. Ancak Türkiye nin enerji kaynak tercihinde görülen değişikliklerin nedenini sadece çevresel faktörlerle açıklamak yetersiz olacaktır. Günümüzde Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu, yıllardır büyüyen cari açıktır. Cari açığın en büyük nedeni ise Türkiye nin enerjide dışa bağımlı olmasından kaynaklanmaktadır. Söz konusu dışa bağımlılığın yüzde 73 seviyesinde olduğu ülkemizde, petrol ve doğalgazın neredeyse tamamı, kömürün ise beşte biri ithal edilmektedir. Cari açığı daha düşük seviyelere indirmenin en önemli yolu yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının arttırılmasından geçmektedir. Çünkü yenilenebilir enerji kaynakları açısından gerek ülkemiz önemli bir potansiyele sahiptir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının Türkiye ekonomisi içerisindeki yerini vurgulamak için; enerji kaynakları seçiminde göz önünde tutulan öncelikli ölçütler çerçevesinde bir değerlendirme yapılması da yerinde olacaktır. Bu ölçütleri; yatırım ve üretim maliyetleri, kaynağın yerel bir kaynak olup olmadığı, kalan ömrünün bu kaynağa yatırım yapmak için uygunluğu ve son olarak da yaratacağı istihdam boyutu olarak genellersek; birincil ve yenilenebilir enerji kaynakları için bir karşılaştırma yapıldığında; yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Buna ilişkin tablo aşağıda yer almaktadır: Tablo 1: Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması Dışsal/Yerel Kalan Ömür (yıl) İstihdam (Kişi/yıl TWh) Yatırım Maliyeti ($/kw) Üretim Maliyeti (sent/kwh) Petrol Dış 40-45 260 1500-2000 5,0-6,0 Kömür Dış/Yerel 200-250 370 1400-1600 3,5-5,0 Doğalgaz Dış 60-65 250 600-700 3,5-4,0 Nükleer Dış 75 3000-4000 7,5-12,0 Hidrolik Yerel - 250 750-1200 2,5-7,5 Rüzgar Yerel - 918 1000-1200 3,5-4,5 Güneş Yerel - 7.600 Yüksek 5,0-6,0 (Termik) Jeotermal Yerel - 1500-2000 3,0-4,0 Kaynak: Uğurlu, 2007. Türkiye önemli ölçüde yenilenebilir kaynak potansiyeline sahiptir. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullar göz önüne alındığında rüzgar, hidrolik, biyokütle ve güneş maliyet etkinliği ve rekabet gücü en yüksek ve destekleme maliyetleri makul seviyelerde olan enerji seçenekleri olarak karşımızda durmaktadır. İzmir ekonomisi içerisinde yenilenebilir enerji sektörünün durumuna bakıldığında; İzmir Kalkınma Ajansı tarafından gerçekleştirilen İzmir İçin Stratejik ve Yükselen Sektörler çalışmasında; yenilenebilir enerji de bu sektörlerden biri olarak gösterilmektedir. 28

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Söz konusu raporda; Son zamanlarda özellikle elektrik üretimi, kentsel ısıtma, turizm ve seracılık alanlarında önemi artan enerji kaynakları İzmir in sahip olduğu potansiyelle değerlendirilmesi gereken bir sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. İzmir ilinde rüzgar, jeotermal ve güneş gibi sürdürülebilir, yenilenebilir enerji ve biyoenerji kaynaklarının üretimi, işletimi, dağıtımı zaten belli bir düzeye kadar getirilmiştir. Fakat bu alanların daha da geliştirilmesi ildeki diğer sektörlerin gelişimine de katkı sağlayacaktır denmektedir. İzmir yenilenebilir enerji kaynakları açısından öne çıkmaktadır. Güneş enerjisi, rüzgar ve jeotermal enerji kaynakları bölgede yüksek kullanım potansiyeline sahiptir. Rüzgar enerjisi potansiyeline bakıldığında İzmir in ülke genelinde 3.sırada olduğu görülmektedir. İzmir in Türkiye Rüzgar Enerjisi Kurulu Gücü içerisindeki payı %18 dir. REPA çalışmaları kapsamında İzmir in 2370 km2 lik alanına karşılık gelen 11.854 MW olduğu tahmin edilen İzmir rüzgar enerjisi potansiyelinin şu an itibariyle sadece %2.5 i kullanılmaktadır. İzmir ili söz konusu teorik kapasitesi ile rüzgar enerjisi bakımından oldukça zengin olup, bu potansiyelden üretilebilecek toplam enerji miktarı 31 milyar kwh/yıldır. Bu da Ege Bölgesi nin toplam elektrik tüketiminden daha büyük bir değere karşılık gelmektedir. 2015 yılına kadar ise bu oran yeni kurulumlarla birlikte % 4.5 e ulaşacaktır. 2023 hedefi gerçekleştirildiğinde, İzmir in mevcut rüzgâr enerjisi potansiyelinin ancak % 10 u değerlendirilmiş olacaktır. İzmir de işletmede bulunan Rüzgar Enerji Santralleri ne ilişkin bilgiler aşağıda yer almaktadır: Tablo 2: İzmir de İşletmede Bulunan Rüzgar Enerjisi Santralleri Şirket Mevkii Alize A.Ş. İzmir- Çeşme Güçbirliği İzmir- A.Ş. Çeşme Mare A.Ş. İzmir- Çeşme İnnores İzmir- A.Ş. Aliağa Kaynak: EPDK Üretime Geçiş Tarihi Kurulu Güç (MW) Türbin imalatçısı 1998 1.50 Enercon 1998 7.20 Vestas I/2007 39.20 Enercon I/2008 42.50 Nordex Türbin adet ve kapasitesi 3 adet 500 kw 12 adet 600 kw 49 adet 800 kw 17 adet 2.500 kw Başta Çeşme olmak üzere rüzgar potansiyeline sahip Urla, Karaburun, Aliağa, Bergama'da rüzgar enerji santrali kurmak için büyük bir potansiyel yatmaktadır. Güneş enerjisi, İzmir'in sahip olduğu uygun hava koşulları nedeniyle önemli potansiyellerinden biridir. Türkiye de yıllık güneş enerjisi dağılımı, 1.100 1.600 kwh/m 2 olup İzmir ise yılda 1.680 kwh/m 2 güneş almaktadır. Bu doğrultuda İzmir iline gelen güneş enerjisinin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu söylemek mümkündür. Bu rakamlar günde ortalama 4,6 kwh/m²yıl ve 7,7 saat güneşlenme süresine karşılık gelmektedir. 29

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Ancak İzmir ili için, güneş enerjisinin kullanımıyla ilgili çalışmalar; tüm bu potansiyeline rağmen; sıcak su elde edilmesi dışında genelde pek bilinmemektedir. Bu nedenle de ilgili sanayinin de zayıf kaldığı dikkat çekmektedir. İzmir de güneş enerjisine yapılacak yatırımların arttırılması ve bu alanda nitelikli işgücü yetiştirilmesi öncelikli hedeflerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İzmir, jeotermal enerji açısından oldukça güçlü bir potansiyele sahiptir. En yüksek potansiyel Balçova-Narlıdere de yer almaktadır. Bunu Seferihisar takip etmektedir. İzmir ilindeki Jeotermal Enerji potansiyelinin büyük bir kısmı konut ısıtmasında kullanılmaktadır. Jeotermal sera ısıtma sistemleri ise jeotermal enerjinin kullanıldığı diğer önemli alanlardan biridir. Seferihisar, Balçova ve Dikili deki kuyu potansiyelleri jeotermal elektrik santralleri için yeterli düzeydedir. Fakat İzmir de kurulu herhangi bir Jeotermal Elektrik Santrali bulunmamaktadır. Konut ısıtmada konut ısıtma için yaklaşık olarak 212.000 konut eşdeğeri potansiyel varken sahip olduğu konut potansiyelinin yalnızca %11 inin kullanıldığı, 19.000 dönümlük sera ısıtması potansiyelinin ise yalnızca % 3'ünün kullanıldığı bilinmektedir. Bölgede bulunan jeotermal kaynak sıcaklıklarındaki çeşitlilik, kullanım alanının genişlemesine olanak vermektedir. Seferihisar (35 MWe), Dikili (30 MWe) ve Balçova'da (5 MWe), elektrik üretimine olanak veren sıcaklıklarda potansiyel bulunmaktadır. Konut ısıtması için potansiyeli yüksek olan ilçeler ve yatırım alanları olarak Balçova, Narlıdere, Seferihisar, Aliağa, Bergama, Çeşme ve Dikili gösterilmektedir. Balçova da 306,9 MWt kurulu kapasite olup 34.100 konut eşdeğeridir. Yine Bergama da 4,05 MWt kurulu kapasite olup 450 konut eşdeğeridir. Dikili de ise 22,50 MW kurulu güç olup 2.500 konut eşdeğeridir. Sera ısıtması için potansiyeli yüksek olan ilçeler ise; Seferihisar, Bayındır ve Dikili dir. Sera ısıtması için Dikili-İzmir de 880 dekar alan üzerinde 117,60 MWt tahmini gücünde, Balçova- İzmir de ise 17 dekar alan üzerinde 3,33 MW tahmini gücünde potansiyel olduğu belirtilmektedir. MTA tarafından ana rezerv bölgesi olarak, Seferihisar, Balçova, Aliağa, Dikili, Bergama, Çeşme, Bayındır ve Alaçatı bölgeleri gösterilmiştir. Jeotermal kaynağın bulunduğu bu bölgelere yapılacak olan turistik tesisler aracılığıyla söz konusu kaynakların turizm yoluyla değerlendirilmesi bir yatırım fırsatı olarak karşımıza çıkmaktadır. İzmir in topraklarının % 28,5'ini tarım alanları oluşturmaktadır. Aynı zamanda Ege Bölgesi nde yapılan toplam tarım içindeki payı % 13 tür. Bu doğrultuda İzmir de tarımsal faaliyetler doğrultusunda gerçekleşen üretim kapsamında; biyokütle enerjisi üretimi doğrultusunda ortaya çıkan kullanılabilir atık miktarı ve toplam ısıl kapasitesi şu şekildedir: 30

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Tablo 3: İzmir de Tarımsal Üretim Sonucu Kullanılabilir Atık Miktarı ve Toplam Isıl Kapasitesi Üretim (ton/yıl) Kullanılabilir Atık Miktarı (ton/yıl) Toplam Kapasitesi (GJ/yıl) Arpa 31.840 5.141 599.730 Buğday 208.224 32.613 3.891.792 Çavdar 1.684 357 41.662 Yulaf (Dane) 4.069 607 70.458 Yulaf (Ot) 4.891 730 84.680 Mısır 1.941.449 2.620.248 80.790.980 Tütün 4.105 5.579 149.691 Pamuk 119.976 79.121 2.400.001 Ayçiçeği 3.000 4.863 115.081 TOPLAM 88.141.699 Kaynak: Koçar Isıl Hayvancılık faaliyetleri kapsamında değerlendirildiğinde; İzmir de hayvancılık faaliyetlerinden biyokütle enerjisi üretilmesine yönelik toplam ısıl kapasitesi 3.656.825 GJ/yıl dır. Tablo 4: İzmir de Hayvancılık Faaliyetlerinden Biyokütle Enerjisi Potansiyeli Hayvan Sayısı Elde Edilebilecek Kuru Fermente Gübre Miktarı (ton/yıl) Fermente Gübre Getirisi (TL) Elde Edilebilecek Biyogaz Miktarı (m3/yıl) Toplam Isıl Kapasitesi (GJ/yıl) Sığır 398.526 257.413 205.930.539 102.965.270 2.337.312 Kümes Hayvanı (Tavuk ve Hindi) 15.080.845 54.495 43.595.707 54.494.633 1.237.028 Küçükbaş Hayvan At, Eşek,Katır Kaynak: Koçar 546.390 9.074 7.259.338 2.592.621 58.852 11.275 3.644 2.915.085 1.041.102 23.633 TOPLAM 3.656.825 Dalga enerjisi bakımından ise; İzmir kıyılarının yüksek potansiyeli olduğu görülmektedir. 31

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Tablo 5: Türkiye nin Dalga Enerjisi Teknik Potansiyeli Bölge Güç Karadeniz 1.96-4.22 kwh/m Marmara Denizi 0.31-0.69 kwh/m Ege Denizi 2.86-8.75 kwh/m Akdeniz 2.59-8.26 kwh/m İzmir-Antalya 3.91-12.05 kwh/m Kaynak: Biresselioğlu Ege Denizi ve Akdeniz üzerindeki rüzgar potansiyelinin 4-17 kw/m lik yıllık ortalama dalga gücünde bir yoğunlaşmaya neden olması; dalga enerjisinden yararlanmak için en uygun yerin, İzmir-Antalya arasına denk gelen denizler olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Ancak İzmir de dalga enerjisi ile ilgili potansiyel çalışması yapılmamıştır. Organik Tarım Dünya da ve Türkiye de organik tarım hızla gelişmekte ve yaygınlaşmaktadır. Son 20 yılda Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya da organik ürüne talep artış göstermiştir. 2010 yılı verilerine göre Dünya da organik tarım 37,04 milyon hektar alanda uygulanmaktadır. Bu alanın dağılımına bakıldığında % 33 Okyanusya da, % 27 si Avrupa, % 23 ü Latin Amerika, % 7 si Asya, % 7 si Kuzey Amerika ve % 3 ü Afrika da yer almaktadır. AB ülkeleri içerisinde en çok organik tarımsal üretim yapılan ülkeler sırasıyla 1,5 milyon hektar alan ile İspanya yer alırken, sırasıyla İtalya ve Almanya izlemektedir. Hızla büyüyen organik tarım pazarı 2010 yılında 59 milyar dolara ulaşmıştır. Bu değerin % 45 i Amerika Birleşik Devletleri tarafından gerçekleştirilirken, bunu Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada izlemektedir. Dünyada kişi başı en çok ürün tüketen ülkeler arasında İsviçre, Danimarka, Lüksemburg, İsveç, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Fransa yer almaktadır. Ülkemizde de organik tarım yıldızı parlayan sektörler arasındadır. Son 10 yılda sektör büyüme göstermiş, krizin ardından hızı yavaşlamasına rağmen büyümeyi sürdürmüştür. Ancak sektör hızla büyümesine rağmen dünya sıralamasında istenilen noktada bulunmamaktadır. Türkiye de organik tarım 1984 yılında yabancı alıcıların talepleri ile başlamıştır. Üretilen ilk organik ürünler kuru üzüm ve kuru incir ile Ege Bölgesinde olmuş daha sonra kuru kayısı ve fındık üretimine geçilerek farklı bölgelere yayılmıştır. 1990 lı yıllara kadar organik ürün çeşidi 8 adet olmuş, daha sonraki yıllarda yurt dışı taleplerine bağlı olarak ürün çeşitliliği gelişmiştir. Bir diğer önemli gelişme ise 1992 yılında ülkemizde organik tarım konusunda faaliyet gösteren tüm kuruluşların katılımı ile ülkemizde organik tarımın daha sağlıklı gelişmesini amaç edinen Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Organik tarımda ülkemiz yasal alt yapısını tamamlamış durumdadır. Ancak tüm dünyada yönetmelikler sorunlara karşı sürekli yeni yöntem ve girdi geliştirilmesi nedeni ile devamlı değişikliğe uğrayarak yenilenmektedir. 32

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Avrupa Topluluğu ülkeleri öncülük yaparak 1991 yılında 2092 sayılı bitkisel ürünlerin üretimini ve pazara sunulmasını düzenleyen yönetmeliği yürürlülüğe koymuştur. Türkiye de organik tarım konusundaki yasal düzenlemeler, Avrupa Birliği nin sözkonusu yönetmeliğinden 3 yıl sonra yapılmıştır. Ülkemizdeki ilk yasal düzenleme, 22145 sayılı Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Üretilmesine İlişkin Yönetmelik 18 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik sonrasında organik tarımda kanuni çerçevenin tanımlanması ve hatalı uygulamalarda gereken yaptırımların ve güvencelerin oluşturulması amacı ile 5262 Sayılı Organik Tarım Kanunu 03 Aralık 2004 tarihli Resmi Gazete de yayınlanarak uygulamaya başlanmıştır. Kanunun değişikliği ise 8 Şubat 2008 tarihli Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikler, bilimsel ve teknik gelişmeler, ihtiyaçlar, AB ile yasal düzenlemelerle uyum sebepleri ile sık sık yenilenmektedir. Türkiye nin yasal düzenlemelerinde ülke koşullarının yanı sıra Avrupa Birliği ile mevzuat uyumu da korunmaktadır. AB de 1 Ocak 2009 tarihinde yürürlüğe giren yeni yönetmelik sonrasında uyum çalışmaları yapılmıştır. Son olarak, 18.08.2010 tarih 27676 sayılı Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik çıkarılmıştır. Son yönetmelik, her türlü bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi ile kullanılacak girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak üretilmesi veya temini, gıda veya yem olarak kullanılan mayalar, orman ve doğal alanlardan organik tarım ilkelerine uygun olarak ürün toplanması, bu ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması, taşınması, pazarlanması, kontrolü, sertifikalandırılması, denetimi ile cezai hükümlere ilişkin teknik ve idari hususları kapsamaktadır. AB nin organik tarım yönetmeliğine birebir uyumludur. Türkiye iklim, toprak, su kaynakları, ürün çeşitliliği ve iş gücü bakımından organik tarım için son derece elverişlidir. Biyolojik çeşitlilik, hastalıklara dayanıklı türler, birçok alanda bozulmamış ekolojik denge, uygun ekolojik ortam, sentetik girdi kullanımının düşüklüğü vb. önemli üstünlüklere sahiptir. Sekiz ürün ile başlayan organik tarım faaliyetleri son yıllarda 200 ürünü geçmiştir. Türkiye de organik tarım üretim verilerine tabloda yer verilmiştir. Geçiş ürünleri dahil edilmiştir. 2011 yılında 42.460 üretici 614.618 hektar alanda 1.659.543 ton ürün elde etmiştir. Tablo 6: Türkiye de Organik Tarımın Gelişimi (Geçiş Süreci Dahil) Yıllar Ürün Sayısı Çiftçi sayısı Üretim Alanı(ha) Üretim Miktarı(ton) 2003 179 14.798 113.621 323.981 2004 174 12.806 209.573 378.803 2005 207 14.401 203.811 421.934 2006 203 14.256 192.789 458.095 2007 201 16.276 174.283 568.128 33

2013 HAZİRAN SEKTÖREL 2008 247 14.926 166.883 530.225 2009 212 35.565 501.641 983.715 2010 216 42.097 510.033 1.343.737 2011 225 42.460 614.618 1.659.543 Kaynak: T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012 İzmir; organik tarımın beşiği konumunda olup özellikle son yıllarda organik tarım konusunda gelişmeler kaydedilmiştir. İlk organik üretim çekirdeksiz kuru üzüm ile 1980'li yılların ortalarında İzmir'de başlamıştır. İzmir ihracatta öncü konumunda yer almakta ve organik tarımsal ürünlerle iştigal eden pek çok işletmeye ev sahipliği yapmaktadır. İzmir de organik tarımsal üretim yapan çiftçi sayısı, üretim alanı ve miktarına tabloda yer verilmiştir. Tablo 7: İzmir & Türkiye Organik Tarım Verileri (2007-2011) İzmir 2007 2008 2009 2010 2011 Çiftçi Sayısı 1.702 1.459 1.369 1.505 1.409 Üretim Alanı 35.564 25.624 19.705 20.767 14.086 (hektar) Üretim (Ton) 25.376 49.201 47.437 44.873 45.593 Türkiye Çiftçi Sayısı 16.276 14.926 35.565 42.097 42.460 Üretim Alanı 174.283 166.883 501.641 510.033 614.618 (hektar) Üretim (Ton) 568.128 530.224 983.715 1.343.737 1.659.543 İzmir/Türkiye Pay (%) Çiftçi Sayısı 10,5 9,8 3,8 3,6 3,3 Üretim Alanı 20,4 15,4 3,9 4,1 2,3 (hektar) Üretim (Ton) 4,5 9,3 4,8 3,3 2,7 Kaynak: TÜİK, 2013 İzmir de organik üretim yapılan tarım alanının Türkiye deki payı 2007 yılında % 20,4 iken 2011 yılında % 2,3 e düşmüştür. Üretim alanındaki düşüşün esas sebebinin doğadan toplanan alan miktarındaki düşüş olduğu belirtilmektedir. Üretim miktarı açısından ise İzmir in payı % 4,5 den % 2,7 ye düşmüştür. Ancak İzmir Türkiye ortalamasının üzerinde bir değere sahiptir. İzmir de en fazla yetişen organik ürünler arasında zeytin, mısır, domates, üzüm ve incir yer almaktadır. 34

2013 HAZİRAN SEKTÖREL İzmir, organik tarım potansiyeli incelendiğinde; Tahtalı Baraj Havzası, Gediz deltası, Foça, Karaburun, Seferihisar, Urla, Bozdağ, Kozak Yaylası, Bergama ve Kınık öne çıkmaktadır. Organik ürün arayan firmalar öncelikle Tahtalı Baraj Havzası na yönlendirilmektedir. Geleneksel ürünler, zeytin, bağcılık, bostan, sebze (domates) ön plandadır. Gediz deltası, yüksek eko-turizm potansiyeline sahiptir. En çok pamuk ve tarla ürünleri yetiştirilen bölgede sebze üretimi gelişmektedir. Foça ilçesi; Ova bölgesinde tarla bitkileri öne çıkmaktadır. Dağlık bölgede Zeytin ağaçları önemli organik tarımsal potansiyel vaat etmektedir. Tanınmış Foça yoğurdunu üreten kooperatif çiftçilerinin, organik hayvansal üretim yapma potansiyeli olduğu düşünülmektedir. Karaburun, Seferihisar ve Urla ilçelerinde son dönemde organik tarımsal üretim açısından oldukça önemli adımlar atılmıştır. Bu bölgede zeytin, bağcılık ve sebze üretiminin yaygınlaşma potansiyeli bulunmaktadır. Pazarlama sorunu çözüldükçe bu bölge daha da gelişecektir. Bozdağ, kendine özgü ekolojik yapısı olan bir bölgedir. Bölge çiftçisi organik tarıma isteklidir. Kestane, ceviz gibi ürünler dağlık kesimde yaygındır. Kozak yaylası, organik küner (çam fıstığı) yetiştiriciliği vardır, farklı alternatif ürünler için de bölge umut vaat etmektedir. Bergama, Beydağ, Kınık ilçelerinde, dağlık bölgelerde organik hayvancılık potansiyeli bulunmaktadır. Tablo 8: İzmir de Organik Tarım İçin Potansiyel Bölgeler Bölge Tahtalı Baraj Havzası Gediz Deltası Foça Karaburun, Seferihisar, Urla Bozdağ Kozak Yaylası Ürünler zeytin, bağcılık, sebze(domates), arıcılık eko-turizm, pamuk, tarla bitkileri, sebze tarla bitkileri, zeytin, hayvancılık, bağcılık (foça karası üzümü) zeytin, bağcılık, sebze, meyve, hayvancılık, arıcılık kestane, ceviz küner (çam fıstığı), bağcılık, zeytin tarla bitkileri, bağcılık, zeytin, hayvancılık, Bergama, Kınık arıcılık Kaynak: İzmir Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü 35

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Üretimin yanında tüketim açısından İzmir in gelişmesi amacıyla başlatılan Organik Açık Pazarlar projesi önem taşımakla birlikte; Karşıyaka ve Bornova ilçelerinde organik pazar kurulmuştur. İzmir halkının, açık pazarlarda, organik ürünleri doğru olarak tercih edebilmesi için, organik logo, sertifika ve etiket-ambalaj konularında pazarda alışveriş eden tüketicilerin bilgilendirilmesine yönelik semt pazarlarında etkinlikler düzenlemek için çalışmalar sürdürülmektedir. Ekolojik Fuarın bundan böyle İzmir de gerçekleşecek olması İzmir de organik tarımın gelişiminde önemli bir adımdır. İlki 6-9 Mayıs 2010 tarihleri arasında İzmir Fuarında gerçekleşen fuarda gıdadan tekstile, kozmetikten temizlik malzemelerine, alternatif enerji sistemlerinden ekolojik konuta, kullandığımız ambalajlardan eko-turizme kadar çok çeşitli ürünler sergilenmiştir. İzmir organik tarım ürünü ihracatına devam etmelidir. Bir başka deyişle, mevcut pazarlara hizmet etmeyi sürdürmelidir. Bununla birlikte; yenilikçilik ve rekabet gücü ölçütleri üzerinden organik tarımsal ürünlere katma değer eklenmesine çalışılmalıdır. Organik tarımsal ürünlere ek olarak organik gıda ürünleri geliştirilmelidir. İzmir de organik tarım ürünleri ve organik gıdalar için bir piyasa oluşturulmaya çalışılmalıdır. Bu kapsamda; Organik gıdalar için etkin bir tedarik zinciri ile dağıtım kanalı tesis etmek, İzmir organik sektörüne, İzmir menşeli organik tarımsal ürünler ile organik gıda ürünlerine güven duyulmasını sağlamak, Üretilen organik tarım ürünlerinin yeterli miktar ve çeşitte olmalarını sağlamak, İzmir de organik gıdalara yönelik iç talep yaratmak öncelikli hedefler olarak belirlenmelidir. İzmir in, mevcut Avrupa pazarlarına organik ürün sağlamaya devam ederken, iç pazarda da organik üretimden (hammaddeler) organik gıda (ürünler) üretimine geçişe öncelik tanıması gerekmektedir. Sonuç İzmir deki enerji kullanımı, Türkiye geneline göre yaklaşık %54 oranında fazladır. Ayrıca İzmir in enerji tüketiminin son birkaç yılda %15 arttığı görülmektedir. Yenilenebilir enerji sektörü, hem Türkiye nin enerji arz güvenliğindeki artışa, hem de yereldeki potansiyeli değerlendirerek İzmir in ve Türkiye nin sürdürülebilir kalkınmasına katkıda bulunmak bakımından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca çevre iller arasındaki ve Türkiye içindeki konumuna bakıldığında, İzmir in bir yenilenebilir enerji merkezi olma konusundaki potansiyelinin değerlendirilmesi önem taşımaktadır. İzmir in yenilenebilir enerji açısından son derece yüksek bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Söz konusu potansiyeli realize edebilmek için bu alanda çalışan firma sayısının arttırılması ile bu firmaların teknolojik açıdan desteklenmesi için gerekli altyapının sağlanması önem arz etmektedir. İzmir de bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal girişimlere duyulan ihtiyaç söz konusudur. 36

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Yenilenebilir enerji yatırımlarının ve yenilenebilir enerji kullanımının önünü açacak yasal düzenlemelerin tamamlanması, ulusal ve bölgesel düzeyde sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi açısından önem taşımaktadır. Yenilenebilir enerji konusunda çalışan firmaların yetki, lisans ve denetimlerini sağlayacak yasal mevzuatın güçlendirilmesi, bu konuda standartların oluşturulması, akreditasyon ve kontrol mekanizmalarının kurulması gerekmektedir. Jeotermal enerji konusunda yapılmış olan yasal düzenlemelerle birlikte rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarını destekler nitelikteki yasal düzenlemelerin yapılması da önem taşımaktadır. Ayrıca; ulusal düzeyde hazırlanacak olan enerji üretim ve tüketim planlamasının da bölgesel potansiyeller temel alınarak ve uluslararası politika ve eylemlerle uyumlu uzun vadeli hedefler konularak yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede İzmir de yenilenebilir enerji yatırımlarının arttırılması, yenilenebilir enerji teknolojilerinin üretim ve tüketiminin yaygınlaştırılması, sektördeki işgücünün geliştirilmesiyle İzmir in yenilenebilir enerji bölgesi haline getirilmesi bölgenin gelişmesinde büyük önem taşımaktadır. Yenilenebilir enerji sektörünün yanı sıra organik tarımla ilgili olarak da sürdürülebilir kalkınma hedefinde ekolojik dengenin korunarak, tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması, tüketiciye güvenilir ve kaliteli ürünlerin sunulması amacıyla organik ürünlerin üretimi ve tüketiminin yaygınlaştırılarak, organik tarımsal üretim ve pazarlamanın düzenlenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir., Bu kapsamda, ürün çeşitliliği ve verimliliğin artırılması, izlenebilirliğin sağlanması, kalite standardının AB standartları seviyesine ulaştırılması ve etkin denetim mekanizmasının kurulması, teşvik ve desteklerin devam ettirilmesi, pazarlamada yeni yaklaşımların getirilmesine ilişkin politikaların izlenmesi sağlanmalıdır. Tarımsal üretim içerisinde organik tarımın payının artırılması, çevre koruma ve kırsal kalkınma politikaları, turizm ve sağlık sektörü ile entegrasyonun sağlanması da önem taşımaktadır. KAYNAKLAR A.T. Us, Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımı ve İşletme Politikalarına Etkisi http://www.kalder.org.tr/preview_content.asp?contid=682&tempid=1&regid=2, (11.09.2011). Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Enerji 2011 Raporu, 2011, Ankara, 2011. Efe Biresselioğlu Sunum, İzmir Ekonomi Üniversitesi. Ege İhracatçı Birlikleri, İzmir Organik Gıda İş Kümesi Çalışması, İzmir, Mart 2009. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği, Organik Tarım Yıllığı, İzmir, 2010. Günnur Koçar Sunum, Ege Üniversitesi http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/teknolojiongorusu/paneller/enerjivedogalkayna klar/raporlar/raporedk.pdf (09. 08. 2011) http://www.izmirdeyatirim.com/sektorler/yenilenebilir-enerji.html (30.03.2012) http://www.izmirdeyatirim.com/sektorler/yenilenebilir-enerji.html (30.03.2012) http://www.izmirtarim.gov.tr/index.asp?bimsayfa=organiktarim# Organik Üretim İstatistikleri İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir Bölge Planı 2010-2013. 37

2013 HAZİRAN SEKTÖREL İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir İçin Stratejik ve Yükselen Sektörler, http://www.izka.org.tr/files/izka_ppkb_yukselen%20sektorler_raporu.pdf (17.03.2012) İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir Mevcut Durum Analizi, http://www.izka.org.tr/files/izmir_mevcut_durum_raporu_final.pdf (15.04.2012) İzmir Tarım İl Müdürlüğü Organik Ürün Broşürü, 2010. Kaynakları Sempozyumu ve Sergisi, Bildiriler Kitabı, 19-21 Ekim 2005, TMMOB, TÜBİTAK, Mersin Üniversitesi, Mersin, 2005. Neslihan Kulözü, Yenilenebilir Enerji Politikaları: Fransa Örnegi, III. Yenilenebilir Enerji Organik Tarım Ulusal Eylem Planı 2013-2016, T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Prof. Dr. Uygun Aksoy, Dr. Ahmet Altındişli, Ekolojik Tarım, İzmir, 1998. Ruşen Keleş, Kent Bilimleri Terimleri Sözlüğü, İmge Yayınları, Ankara, 1998. T.C. Merkez Bankası, www.tcmb.gov.tr (13.02.2012) Tayfun Büke, Aylin Çiğdem Köne, Sürdürülebilir Kalkınma Kavramı Çerçevesinde Türkiye nin Enerji Tüketiminin Analitik Şebeke Yöntemiyle İncelenmesi, Türkiye 10. Enerji Kongresi Dünya da ve Türkiye de Enerji- Uygulamalar ve Sorunlar Cilt-II, 27-30 Kasım 2006, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, İstanbul, 2006. TÇSV, Ortak Geleceğimiz, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayınları, Ankara, 1989. Tülay Selici, Zafer Utlu, Nadir İlten, Enerji Kullanımının Çevresel Etkileri ve Sürdürülebilir Gelişme Açısından Değerlendirilmesi, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası III. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu Bildirileri, http://www.emo.org.tr/ekler/f096d0e005a8c79_ek.pdf (12.11.2011). Türkiye Organik Tarım Stratejik Plan 2012-2016, T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Türkiye'de Sürdürülebilir Kalkınma Raporu: Gelece i Sahiplenmek, Sürdürülebilir Kalkınma En yi Uygulamaları, Kalkınma Bakanlı ı, Haziran 2012, Ankara. 38

2013 HAZİRAN SEKTÖREL YÜKSELEN TREND: FONKSİYONEL GIDALAR Geçtiğimiz yüzyıl, beslenme ve gıda konusunda geliştirilen yanlış konseptler, görünüm açısından çekici fakat besin değeri açısından düşük ürünlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Yanlış beslenme alışkanlıklarının, eksik beslenmenin getirdiği sonuçlar, sağlık sorunları olarak karşımıza çıkıyor. Lezzet çılgınlığı dönemi 90 lı yıllara damgasını vururken artan obezite ve kalp-damar sorunlarını da beraberinde getirdi. 2000 li yıllarda ise sağlık, tüketicilerin satın alma kararını birinci sırada etkileyen kriter haline geldi. Tıp biliminin kurucusu sayılan Hipokrat ın yaklaşık 2.500 yıl önce Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun sözünü referans alan günümüz modern insanı sağlıklı beslenmeyi artık daha çok önemsiyor. Günümüzde; hastalıkların tedavi maliyetlerinin ve iş günü kayıplarının artması, yaşam süresinin uzaması, toplumdaki yaşlı insan sayısının artması, insanların kaliteli bir yaşam sürme arzusu gibi nedenlerden ötürü tüketilen gıda maddelerinden beklentiler arttı. Bugün eğitim, bilinç ve gelir düzeyindeki iyileşmeyle birlikte insanların daha sağlıklı gıdalara olan talebi gittikçe artıyor. Bu noktada da geleceğin gıdaları olarak görülen fonksiyonel gıdalar kavramını günlük dilimize yerleşmeye başladı. Peki, fonksiyonel gıda ne demek, hangi gıdalar fonksiyonel? Gözde SEVİLMİŞ Herkes tarafından kabul gören bir tanımı olmamakla birlikte, fonksiyonel gıdalar, temel beslenmenin yanısıra sağlığa faydalı olan ve görünüşleri günlük olarak tüketilen geleneksel gıdalara benzemesine rağmen sağlık açısından faydalı olacak şekilde geliştirilmiş gıdalar şeklinde tanımlanabilir. 39

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Daha bilimsel bir dille, vücudun temel besin ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde insan fizyolojisi ve metabolik fonksiyonları üzerinde ilave faydalar sağlayan, böylelikle hastalıklardan korunmada ve daha sağlıklı bir yaşama ulaşmada etkinlik gösteren gıdalar olarak da tanımlanmaktadır. Avrupa Birliği Fonksiyonel Gıdalar Komisyonu na göre; bir gıdanın fonksiyonel gıda sayılabilmesi için temel beslenme özelliklerinin yanı sıra insan sağlığını iyileştirmede ve/veya hastalıkların oluşumunu önlemede etkili olması gerekiyor. Fonksiyonel gıdalar; Fonksiyonel bir etken içeren doğal bir gıda (likopen maddesince zengin domates, beta-karoten deposu havuç vb.) olabileceği gibi Fonksiyonel etkeni ilave edilen (iyotlu tuz, omega-3 yağ asitli yumurta, kalsiyumca zenginleştirilmiş portakal suyu vb.) veya Zararlı bir bileşiği çıkartılan gıdalar da (sodyumu azaltılmış tuz vb.) olabilir. Ayrıca; Gıda içerisindeki bazı bileşikler değişikliğe uğratılarak (yoğurt-proteinbiyoaktif peptit vb.), Biyoyararlığı artırılarak (işlenmiş domates ürünlerinde likopen vb.) ve Bunların farklı kombinasyonları kullanılarak da fonksiyonel gıdalar üretilmektedir. Düşük kalorili gıdalardan diyet lifi içeriği artırılmış gıdalara, glutensiz gıdalardan sporcu gıdalarına, bağışıklık sistemini güçlendiren gıdalardan yaşlanmayı geciktiren, fiziksel ve mental performansı artıran gıdalara kadar fonksiyonel gıdaların birçok çeşidini günümüzde market raflarında bulmak mümkün. Fonksiyonel gıdalar ne olamaz? Temel beslenmenin yanı sıra sağlığa faydalı olan ve görünüşleri günlük olarak tüketilen geleneksel gıdalara benzemesine rağmen sağlık açısından faydalı olacak şekilde geliştirilmiş gıdalar olan fonksiyonel gıdalar kesinlikle; İlaç, kapsül veya herhangi bir diyet desteği formunda olmamalı, Bilim dünyası tarafından etkileri onaylanmış olmalı, Beslenme bakımından yeterli olmanın yanısıra, vücutta bir veya birden fazla fonksiyon üzerine iyi olması halini sağlama ve/veya hastalık riskini azaltma gibi olumlu etkilere sahip olmalı, Normal gıda tüketim modelinin bir parçası olmalıdır. 40

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Diyetetik gıdalar ile karıştırılmamalı Fonksiyonel gıdalar, en çok diyetetik gıdalar ile karıştırılıyor. Fakat diyetetik gıdalar, belirli grupların özel beslenme gereksinimlerini karşılamak üzere tasarlanmış olan gıdalar. Bunlar; Bebek mamaları, devam mamaları, işlem görmüş tahıllar gibi bebek ve küçük çocuklar için gıdalar, Kilo vermek amacıyla enerjisi kısıtlı diyetlerde kullanılmak üzere tasarlanmış gıdalar, Sporcu gıdaları, Özel tıbbı durumlar için tasarlanmış gıdalar olarak sıralanabilir. En büyük pay probiyotik ve prebiyotiklerin Fonksiyonel gıda ürünleri sektöründe en büyük payı, dünyada 350 çeşitten fazla ürüne sahip bağırsak sağlığı için gerekli olan gıdalar alıyor. Bu gıdalar içerisinde özellikle probiyotikler ve prebiyotikler ise ön planda. Fonksiyonel gıda bileşenleri içerisinde yer alan probiyotikler, düzenli olarak ve yeterli miktarda tüketildiklerinde, bağırsak florasına yerleşerek, kullanan kişiye normal beslenmenin ötesinde çeşitli yararlar sağlayan mikroorganizmalar şeklinde tanımlanıyor. Probiyotikler, besinler yoluyla alınan ve insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri bulunan dost mikroorganizmalar olarak da ifade edilebiliyor. Prebiyotikler ise, probiyotik olarak isimlendirilen bu bakterilerin selektif olarak büyüme ve gelişmesini sağlayan, aktivitelerini arttıran, sindirilemeyen karbonhidrat bileşenlerini ifade ediyor. Yani prebiyotikler, bağırsak florasında bulunan yararlı mikroorganizmaları besleyerek çoğalmalarını sağlayan gıda maddeleri. Bu sayede de hastalıklara neden olan mikroorganizmaların çoğalmasını önlemeye yardımcı oluyorlar. Probiyotikler doğal olarak en çok; kefir, ayran, yoğurt ve peynir gibi fermente süt ürünlerinde bulunuyor. Prebiyotikler ise; enginar, kereviz, pırasa, kuşkonmaz, muz gibi birçok lifli gıdada mevcut. 41

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Doğal ürünlerde bulunan prebiyotikler ve probiyotikler yapay olarak da hazırlanabiliyor. Örneğin sentetik olarak hazırlanan ve yoğurt gibi ürünlere ilave edilen bifidobacter ve lactobacillus suşları gibi probiyotik ajanlar beslenme ürünleri içinde görülebiliyor. Anavatanı Japonya Fonksiyonel gıda kavramı ilk kez 1980 li yıllarda Japonya da ortaya çıkmıştır. 1980 li yılların başında Japon Hükümeti tarafından; gıda fonksiyonlarının geliştirilmesi ve sistematik analizi, gıdanın fizyolojik düzenleme fonksiyonunun analizi ile fonksiyonel gıdaların analizi ve moleküler tasarımı adlarında üç geniş kapsamlı çalışma desteklenmiştir. 1991 yılında, içerdiği bileşenler nedeniyle veya alerjik etkiye sahip bileşenlerin gıdadan uzaklaştırılmasına bağlı olarak sağlık üzerine olumlu etki gösteren gıdaları adlandırmak için kullanılan FOSHU (Japanese Foods for Specified Health Use Gıdanın Sağlıklı Yaşam İçin Kullanımı) kavramı ortaya çıkmıştır. FOSHU, özel bir yasal onay sistemi ile bu iddiayı taşımayan diyet destekleri ile mineral ve vitaminlerce zenginleştirilmiş gıdalardan ayrılmaktadır. 1990 lı yıllarda ise fonksiyonel gıdalar baskın bir gıda trendi olarak Amerika da tüketici karşısına çıkmışlardır. Avrupa Birliği nde fonksiyonel gıdaların serüveni ise, uluslararası bir sivil toplum örgütü olan Uluslararası Yaşam Bilimleri Enstitüsü nün (ILSI), FUFOSA (Functional Foods Science in Europe Avrupa da Fonksiyonel Gıda Bilimi) adıyla anılan çalışması ile 1995 de başlamıştır. Fonksiyonel gıdalar sektörü Gerek Dünya da gerekse Türkiye de fonksiyonel gıda ürünlerinin kısa bir geçmişleri bulunmasına rağmen diğer gıda ürünleri ile kıyaslandığında yüksek büyüme hızları ile dikkat çekiyorlar. Euromonitor ün araştırmasına göre, fonksiyonel gıdalar, 2004-2005 yıllarında % 13,4 büyüme oranı ile dünya çapında 2005 de 40 milyar $ lık bir pazar büyüklüğüne ulaştı. 2006 yılında ise global pazarın değeri 60 milyar $ ı geçti. Diyabetik ve Fonksiyonel Gıda Üreticileri Derneği ne göre 2009 yılında 187 milyar dolarlık bir hacme ulaştığı tahmin edilen fonksiyonel gıda pazarının 2010 da ise 200 milyar dolara ulaştığı düşünülüyor. 42

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Leatherhead gıda araştırma firmasının 2011 yılı raporuna göre, fonksiyonel gıda olarak piyasaya sürülen yeni ürünlerde yıllık yaklaşık % 28 oranında bir büyüme sözkonusu. Amerika, Avrupa ve Japonya, fonksiyonel gıdaların en çok tercih edildiği bölgeler. Çin, Hindistan, Rusya, Doğru Avrupa ve Latin Amerika gibi gelişmekte olan bölgeler de oldukça büyük bir tüketim potansiyeline sahip. Business Monitor International ın araştırması, Amerikan fonksiyonel gıda sektörünün 2011 yılında 32,85 milyar $ lık bir büyüklüğe ulaştığını gösteriyor. Avrupa Bölgesi nin ise oldukça heterojen bir pazara sahip olmasına rağmen genel olarak ABD ve Japonya ile kıyaslandığında daha az geliştiği görülüyor. Avrupa da; Almanya, Fransa, İngiltere ve Hollanda, fonksiyonel gıdalara en fazla ilginin gösterildiği ülkeler. Fonksiyonel gıdaların sınırları çizilmiş evrensel ortak bir tanımının olmamasının yarattığı sıkıntı, sektörün büyüklüğünün tam olarak belirlenmesinde de karşımıza çıkıyor. Fakat sektör büyüklüğü için farklı farklı rakamlar telaffuz edilse de, fonksiyonel gıdaların geleceğin gıdaları olduğu ve istikrarlı büyüme oranları ile geleneksel gıdaları geride bıraktığı hemen herkesin ortak görüşü. Türkiye de fonksiyonel gıdalara ilgi artıyor Türkiye de fonksiyonel gıda pazarı henüz gelişim aşamasında. Türkiye nin pazardan aldığı payın yaklaşık 500 milyon $ düzeyinde olduğu tahmin ediliyor. Bugün Türkiye deki birçok büyük firma, fonksiyonel özellikli gıdalar üretmekte ve piyasaya sunmakta. Dünya pazarı ile karşılaştırıldığında çok geride olsa da, Türkiye de de fonksiyonel gıda pazarı hızla gelişiyor. Kalorisi düşük ürünlerle başlayan sağlıklı beslenme eğilimi, piyasaya sürülen probiyotik yoğurt, prebiyotik süt, özellikle çocuklar için hazırlanmış kalsiyum açısından zengin bisküvi, meyveli yoğurt vs. ile hızla fonksiyonel gıdalara doğru eğilim gösteriyor. Dünyadaki gibi Türkiye de de en hızlı büyüyen alan fonksiyonel süt ve yoğurt ürünleri. Bu ürünleri, margarinler, meyve suları ve nektarları, bisküvi/krakerler ve bitkisel çaylar gibi gıda grupları izliyor. Leatherhead in raporuna göre, % 38,1 ile süt ürünleri, fonksiyonel gıdalar sektöründe en çok tercih edilen ürünler. Süt ürünlerini % 22,7 ile unlu mamuller, % 12,5 ile içecekler ve % 8,1 ile yağlar takip ediyor. Türkiye deki fonksiyonel gıda pazarı, gelişime açık ve dinamik yapısıyla yabancı şirketlerin de ilgi odağı oluyor. Türkiye pazarında faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası dev gıda şirketlerinin genel, pazarlama ve marka yöneticileri düzeyinde yaptıkları açıklamalar, bu pazarın Türkiye de daha da büyüyeceği ve pastadan aldığı payının daha da artacağı yönünde. 43

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Yasal düzenlemeler mevcut Türkiye de 2000 li yıllardan itibaren market raflarında görülmeye başlayan fonksiyonel ürünler, 5179 No.lu Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun da; Besleyici etkilerinin yanı sıra bir ya da daha fazla etkili bileşene bağlı olarak sağlığı koruyucu, düzeltici ve/veya hastalık riskini azaltıcı etkiye sahip, bu etkileri bilimsel ve klinik olarak kanıtlanmış gıdalar olarak tanımlanıyor. Avrupa Birliği nin 1924/2006/EC sayılı Gıdalarda Yapılan Beslenme ve Sağlık Beyanları Hakkında Tüzüğe paralel olarak hazırlanan 29 Aralık 2011 tarih ve 28157 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği nde, ambalaj üzerinde kullanılabilecek beslenme ve sağlık beyanları yer alıyor. Yönetmeliğe göre; Beslenme beyanı; bir gıdanın içerdiği enerji, besin öğeleri veya diğer öğeleri nedeniyle beslenme yönünden yararlı özelliklere sahip olduğunu belirten, ileri süren veya ima eden herhangi bir mesajı, Sağlık beyanı ise; herhangi bir gıda grubunun, gıdanın veya gıdanın bileşiminde bulunan öğelerin büyüme, gelişme ve vücudun normal işlevleriyle ilişkili fizyolojik etkisini tanımlayan veya vücut fonksiyonlarını geliştirmeye veya sağlığı korumaya yardımcı etkisini belirten, ileri süren veya ima eden beyanı ifade etmekte. Sonuç Toplumlar ve bireyler, sağlıklı beslenme konusunda bilinçlenmeye, günlük beslenmelerine daha fazla önem ve özen göstermeye, gıda sektörü de buna paralel olarak, hızla gelişen gıda teknolojisiyle birlikte tüketiciler için sağlıklı beslenmeye yönelik çeşitli türde gıdalar sunmaya başladı. Özellikle son yıllarda kanser, kalp damar hastalıkları, diyabet olmak üzere kronik hastalıklarda görülen artış ve kaliteli yaşam sürme isteği, tüketicileri fonksiyonel gıdalara yöneltiyor. Fakat fonksiyonel besinlerdeki sağlık iddialarının, kesinlikle doğru olması ve tüketicilerce yanlış anlaşılmaması gerekiyor. Bunun için fonksiyonel gıdalar biliminin gelişmesi, bu yöndeki araştırmaların desteklenmesi, objektif bilimsel ölçütler üzerinde uluslararası görüş birliğine varılması, medyanın konu ile ilgili doğru bilgilendirilmesine yönelik çalışmalar yapılması ve toplumun bilinçlendirilmesi son derece önemli. Gıda sektöründe çok fazla şeyin abartıldığı ve suiistimallerin arttığı günümüzde, doğru bilgilendirme sektörün geleceği açısından hayati öneme sahip. 44

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Fonksiyonel gıdaların mucizevi gıdalar gibi sunularak tüketicilerin aldatılmaması önemli. Her ne kadar bilimsel araştırmalar tükettiğimiz gıdaların yaşam kalitemizi etkilediğini gösterse de hiçbir gıdanın mucize yaratamayacağı, hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanılamayacağı kesinlikle unutulmamalı. Geleceğin gıdaları olarak anılan fonksiyonel gıdaların ilerleyen günlerde yıldızının daha da parlayacağı ve gündemi daha fazla meşgul edeceği aşikar. Hem fonksiyonel gıdaların geliştirilmesine hem de tüketicilerin bu gıdalara olan yönelimlerinin araştırıldığı çalışmaların niteliği ve niceliğindeki artış bunun göstergesi. Kuşkusuz ülkemiz gıda sanayinin de tüm bu gelişmeleri yakında izleyip proaktif bir davranış modeli ile bütçe ve kaynaklarını ayırarak araştırmalar yapması sektörde var olabilmesi adına son derece önemli. Kaynaklar: Bech-Larsen, T. & Scholderer, J., 2007, Functional foods in Europe: consumer research, market experiences and regulatory aspects, Trends in Food Science & Technology, 18, 231 234. Business Monitor International, US Food and Drink Report, (2012). Business Monitor International, ISSN 1753-3384 Çoban, F. (25 Nisan 2006). Rekor Büyümeye Yatırım Yağıyor, http://www.capital.com.tr/haber.aspx/hbr_kod=3316 Erbaş, M., 2006, Yeni Bir Gıda Grubu Olarak Fonksiyonel Gıdalar, Türkiye 9. Gıda Kongresi; 24-26 Mayıs 2006, Bolu, sf.792 http://probiyotik.org.tr/ http://www.companiesandmarkets.com/market/food-and-drink/market- Research/Functional-Foods-and-Drinks-A-Global-Strategic-Business- Report/RPT649070 http://www.dfgd.org.tr/ http://www.europe.ilsi.org http://www.leatherheadfood.com/long-may-the-growth-in-functional-foodscontinue http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/ eskiler/2011/12/20111229m3.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/ 2011/12/20111229m3.htm Nutrition Society, 1999, Scientific Concepts of Functional Foods in Europe Consensus Document, British Journal of Nutrition, 81, 1-27p. Sevilmiş, G., 2008, Bazı Fonksiyonel Gıdalarda Tüketici Kararları ve Bunları Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi Taş Kök T., 2012, Türkiye de Fonksiyonel Gıdaların Tüketim Araştırmaları, Ürün Çeşitliliği ve Yasal Düzenlemeler, Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü The 2011-2016 Outlook for Functional Foods and Drinks in the Japan, (2010). ICON Group International, Inc. The 2011-2016 Outlook for Functional Foods and Drinks in the United States, (2010). ICON Group International, Inc 45

2013 HAZİRAN SEKTÖREL The 2011-2016 Outlook for Functional Foods and Drinks in the United States, (2010). ICON Group International, Inc. Van Trijp, H. C. M. and Van der Lans, I. A. (2007). Consumer perceptions of nutrition and health claims, Appetite, 48, 305 324. Williams, M., Pehu, E. & Ragasa, C. (2006), Functional foods: opportunities and challenges for developing countries. Agricultural and Rural Development Note, 19, 1 4. Yağcı, V., 2005, Probiyotikler ve Prebiyotikler, Güncel Gastroenteroloji, 9/4: 223-225s. 46

2013 HAZİRAN SEKTÖREL PAMUK ÜRETİCİSİ LİSANSLI DEPOCULUĞA KAVUŞTU Şebnem BORAN GİRİŞ Beyaz altın diye de adlandırılan pamuk yarattığı istihdam ile önemli tarım ürünlerimiz arasında yer almaktadır. Pamuk stratejik bir ürün olup aynı zamanda uluslararası ticarette önemli rol oynamaktadır. Ancak son yıllarda pamuk fiyatlarının düşüş eğilimine girmesi ve maliyetlerdeki artış oranının ürün fiyatındaki artış oranından fazla olması gibi nedenlerle üreticilerin pamuk tarımından uzaklaştığı görülmektedir. Bu noktada bölgemiz için son derece önemli olan pamuk tarımının cazibesini yeniden kazanması bakımından lisanslı depoculuk sistemi önemli bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Pamukta lisanslı depoculuk sisteminin faaliyete geçmesiyle üreticiden tüccara, sanayiciden yatırımcıya kadar tüm kesimler için yeni bir dönem başlamıştır. Pamuk üretim ve ticaretini geliştirecek önemli bir adım atılmıştır. Lisanslı depoculuk ile Ege Bölgesi için son derece önemli olan pamuk değer kazanacak ve uluslararası arenada da gerçek değerini bulabilecektir. Bununla birlikte, pamuk finans piyasalarında da kullanılabilecektir. Ülkemizde ve Bölgemizde Pamuk Ekim Alanları ve Üretimi Pamuk dünyada söz sahibi olduğumuz ürünlerimizden biridir. İhracatımızda önemli paya sahip ve lokomotif sektörlerimizden olan tekstil ve konfeksiyon başta olmak üzere birçok sanayi dalının temel hammaddesidir. Ancak ülkemiz için stratejik öneme sahip olan pamuk sancılı bir dönemden geçmektedir. 47

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Günümüzde dünyada 33,7 Milyon Hektar alanda pamuk üretimi yapıldığı tahmin ediliyor. Ülkemizde son on yıllık süreçte pamuk ekim alanları % 24,8 oranında azalmıştır. Bölgeler bazında ise en önemli düşüş % 56,7 ile Ege Bölgesinde yaşanmıştır. Pamuk üretilen diğer tüm bölgelerde de 2002/2003 sezonuna göre gerileme olmuştur. 2011/12 sezonuna bakıldığında ise pamuk ekim alanlarında bir önceki sezona göre % 12,8 oranında bir artış bulunmaktadır. Bu artış sırasıyla Antalya da % 40,1, Ege Bölgesi nde % 17,9, Çukurova da % 17,8, Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde ise % 9,1 oranındadır. Tablo 1. Bölgeler İtibariyle Türkiye Pamuk Ekim Alanları (Bin Ha) Sezon Ege Çukurova G. Doğu Antalya Toplam Anadolu 2002/03 226,6 147,4 337,0 10,0 721,1 2003/04 202,8 125,8 300,5 8,2 637,3 2004/05 176,0 130,1 325,4 8,5 640,0 2005/06 142,8 102,5 295,3 5,4 546,0 2006/07 150,5 125,7 309,7 4,2 590,2 2007/08 119,1 114,9 292,0 3,9 529,8 2008/09 82,6 95,2 313,1 3,9 494,9 2009/10 81,1 99,5 235,8 3,4 419,9 2010/11 83,3 105,3 287,7 4,2 480,5 2011/12 98,1 124,1 313,9 5,9 542,0 Kaynak: İzmir Ticaret Borsası, 2011 İktisadi Raporu. Bölgeler itibariyle pamuk üretimine bakıldığında ise 2011/2012 sezonunda tüm bölgelerde pamuk üretim miktarı artmıştır. Antalya da % 53,2, Çukurova da % 18,8, Ege Bölgesi nde % 17 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde üretimde % 15,5 oranında artış olmuştur. 2011/12 sezonunda toplam pamuk üretiminin % 56,1 i Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde gerçekleşirken, % 25 i Çukurova da, % 17,6 sı Ege Bölgesi nde ve % 1,2 si Antalya da gerçekleştirilmiştir. Pamuk üretiminde en fazla düşüş Ege Bölgesi nde görülmüştür. Ekim alanlarına bakıldığında 2007/2008 sezonunda 119 bin hektar alanda gerçekleşen pamuk ekimi, 2011/12 sezonunda 98 bin hektara gerilemiştir. Genel olarak pamuk ekim alanlarındaki gerilemenin temel sebebi ise üreticilerimizin alternatif ürünlere yönelmesidir. 48

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Tablo 2. Bölgeler İtibariyle Türkiye Lif Pamuk Üretimi (Bin Ton) Sezon Ege Çukurova G. Doğu Antalya Toplam Anadolu 2002/03 294,9 208,6 471,3 13,3 988,1 2003/04 265,9 197,3 443,9 12,4 919,5 2004/05 254,4 191,7 476,2 13,6 935,9 2005/06 218,5 186,9 448,0 10,3 863,7 2006/07 225,2 241,0 502,7 7,6 976,5 2007/08 166,1 223,3 472,1 6,1 867,7 2008/09 95,0 150,1 423,1 5,2 673,4 2009/10 113,9 170,4 348,7 5,2 638,2 2010/11 143,9 201,3 464,2 7,3 816,7 2011/12 168,4 239,0 535,9 11,2 954,6 Kaynak: İzmir Ticaret Borsası, 2011 İktisadi Raporu. Pamuk bölgede ağırlıklı olarak Aydın ve İzmir illerinde ekilmektedir. Bu iki ili, Denizli ve Manisa takip etmektedir. 2011/12 sezonunda Ege Bölgesi toplam ekim alanlarında bir önceki yıla göre ise % 17,9 bir artış bulunmaktadır. Tablo 3. İllere Göre Ege Bölgesi Pamuk Ekim Alanları (Ha) İller 2007/08 2008/09 2009/10 2010/11 2011/12 Değişim (%) Aydın 57.250 48.308 50.840 50.470 54.477 7,9 İzmir 34.211 22.788 23.312 23.608 28.352 20,1 Denizli 8.181 5.735 3.708 4.431 6.503 46,8 Manisa 13.610 2.632 1.750 3.160 5.772 82,7 Muğla 2.635 1.842 718 941 1.582 68,1 Balıkesir 1.418 587 495 406 724 78,4 Çanakkale 1.644 542 194 136 640 372,0 Uşak 150 134 64 85 60-29,3 Bursa 50 55 51 25 23-8,4 Toplam 119.149 82.621 81.129 83.261 98.132 17,9 Kaynak: İzmir Ticaret Borsası, 2011 İktisadi Raporu. Lisanslı Depoculuk Tanımı ve Önemi Lisanslı depoculuk, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde etkin ve yaygın bir ürün ticareti sistemi olarak kullanılmaktadır. ABD de yaklaşık 7.000 adet lisanslı depo faaliyet göstermektedir. ABD dışında; Polonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan gibi ülkelerde de Lisanslı Depoculuk Sistemi uygulanmaktadır. Bilindiği gibi, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu 17.02.2005 tarihinde Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 49

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Kanun, depolamaya uygun nitelikteki hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, şeker gibi standardize edilebilen temel ve işlenmiş tarım ürünlerinin standartları belirlenerek emniyetli ve sağlıklı koşullarda lisanslı depo işletmelerine ait depolarda depolanmasını ve bu ürünlerin ticaretinin yine bu işletmeler tarafından düzenlenen ürün senetleri vasıtasıyla yapılmasını amaçlamaktadır. Depolanmaya uygun olan ürünler; hububat (arpa, buğday, yulaf, çavdar, pirinç, mısır, darı, kaplıca, kuşyemi vb), bakliyat (kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya vb), pamuk, fındık, yağlı tohumlar (ayçiçeği, soya, susam), bitkisel yağlar (ayçiçek yağı, zeytinyağı, soyayağı, pamukyağı, fındıkyağı, mısırözüyağı, susamyağı vb) standardize edilebilen temel ve işlenmiş ürünlerdir. 3 Temmuz 2009 tarih ve 27277 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu kapsamında düzenlenen ürün senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar, 31.12.2014 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur. Benzer şekilde damga vergisi ve KDV konularında da birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerle birlikte, tarımsal ürünlerin lisanslı depoya girmesi ve depoya konulacak ürünler için düzenlenecek olan ürün senetlerinin işlem görmesi daha cazip hale getirilmiştir. Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanarak 13.04.2013 tarihinde Resmi Gazete de yayımlanan Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yönetmeliği ve 6 adet Tebliğle birlikte, lisanslı depoculuk sisteminin yasal mevzuat altyapısı güçlendirilmiş, sistemin gelişimine yönelik koşullar düzenlenmiştir. Bununla birlikte tarım ürünlerinin ticaretinin gelişmesine yönelik olarak hububat, baklagiller, yağlı tohumlar, fındık, zeytin, zeytinyağı ve pamuk ürününün yanısıra kuru kayısı da lisanslı depoculuk kapsamına alınmaktadır. Yapılan düzenlemelerle ürünlere yönelik uygulamalar belirlenmektedir. Lisanslı depoculuk sistemi ile; Hasat dönemlerinde tarım ürünlerindeki arz yığılması nedeniyle oluşan fiyat düşüşlerinin önlenmesi ve piyasanın dengelenmesi, Özellikle finansman sıkıntısı çeken küçük çiftçiler ile ürün sahiplerinin, lisanslı depolara verdikleri ürünleri karşılığında aldıkları ürün senetleri aracılığıyla bankalardan kredi ve finansman sağlamaları, Tarım ürünleri ticaretinin herkesçe kabul gören standartları belirlenmiş ürünler üzerinden yapılması, kaliteli üretimin teşvik edilmesi, güvenli bir piyasanın oluşturulması, Tarım ürünleri ticaretinin kayıt altına alınması, Ülkemizde halihazırda uygulanmakta olan tarım reformunun başarılması ve tarım ürünleri ticaretinde özel sektör katılımının artırılması, Üretimde ve fiyatlandırmada Devlet müdahalelerinin asgariye indirilmesi, bu alana yönelik yapılan yüksek harcamalardan önemli tasarruf sağlanması, serbest piyasa ve fiyat oluşumunu bozan müdahalelerden uzaklaşılması, 50

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Tarım ürünleri üreticileri açısından kolay pazarlanabilen, iyi muhafaza edilen ve nakliye masrafları en aza indirilmiş bir sistemle istikrarlı ve daha yüksek bir gelir seviyesi elde edilmesi, Yatırımcılar için dövize, altına, hisse senedine, faize ve benzerlerine alternatif yeni bir yatırım aracı sağlanması, Ürün ticareti ile uğraşan tacir ve sanayicilerimizce, kalitesi bilimsel kriterlere göre belirlenmiş ve fiyat istikrarı sağlanmış ürünlerin kolayca temini, Tarım ürünlerinin, fizikî mal ve numune gösterilmesine ve teslimine gerek olmaksızın ürün senetleri veya elektronik ürün senetleri aracılığıyla ticaretinin yapılması, Standardı belirlenmiş ürün ve lisanslı depo sistemiyle tarım ürünlerinde vadeli işlem ve opsiyon piyasalarına geçilmesi, Ürün depolanması, bankacılık ve sigorta sektörü açısından yeni iş alanlarının oluşturulması, Ülkemizin yakınında bulunduğu Orta Doğu, Balkanlar, Türki Cumhuriyetler ve Asya coğrafyasındaki tarım ürünleri ticaretinde de önemli rol üstlenmesi ve pay sahibi olunması hedeflenmektedir. Lisanslı Depoculuğun üretici, sanayici, tüccar ve devlet açısından birçok faydası bulunmaktadır. Üreticiler Açısından; Ürünlerini depolayabilecekleri güvenli, sigortalı ve sağlıklı depolama, Fiyatların düşük olduğu hasat döneminde ürünlerini satmak yerine lisanslı depolara koyarak, ürün senetlerini teminat göstererek uygun koşullarda kredi temin etme, Ürettiği ürünlerin objektif laboratuar koşullarında standardını belirleme ve kalite unsurlarına göre fiyat talep etme ve pazarlama, Nakliye maliyetini en aza indirme ve uzak piyasalara ulaşma, Çok sayıda alıcının rekabetinden yararlanma ve daha yüksek kazanç elde etme, Ürününü fiyatların en yüksek olduğunu düşündüğü dönemde pazarlama imkanı sağlamaktadır. Tüccar ve Sanayiciler, Kendi işletmeleri ve bireysel ihtiyaçları için depo inşaa etme maliyetinden kurtulmakta ve asli faaliyet konusuna yoğunlaşabilmektedir. Talep ettikleri miktar, tür ve kalitedeki ürünü güvenilir şekilde, elektronik ortamda mekan sınırlaması olmaksızın kısa zamanda temin edebilmektedir. Ellerinde tutacakları ürün senetleriyle, ileride olası fiyat farklılıklarından korunabilmekte, risklerini azaltabilmekte ve işletmelerinin kar/zarar durumunu tahmin edebilmektedir. Ellerindeki ürün senetlerini teminat olarak kullanarak bankalardan uygun koşullarda kredi sağlayabilmektedir. 51

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Ellerinde ürün senedi bulunan sanayiciler/tacirler, fabrika ve işletmeler açısından en yakın lisanslı depodan ürününü teslim alabilmekte, gereksiz ürün taşımacılığı ve nakliye masraflarını düşürme imkanı bulabilmektedir. Devlet açısından ise; Lisanslı Depoculuk sistemiyle ürün pazarlamasında özel sektörün aktif rol alması ve gelişmesi sağlanacaktır. Ülkemizdeki tarımsal üretim miktarı ve kalitesi hakkında daha kesin istatistiki veriler derlenecek ve tarımsal politikalara yön verilebilecek, daha sağlıklı tarımsal destekleme politikaları uygulanabilecektir. Sistemin getirdiği avantajlar nedeniyle tarımsal ürün ticareti kayıt altına girecek, vergi kaçağı azalacaktır. Kalite unsurları ve standardı objektif olarak belirlenen ürünlerin daha çok para etmesiyle, ülkemizde genel olarak daha kaliteli ürün üretimine bir yönelme olacaktır. Yeni bir sektör doğacak ve lisanslı depoculuk ve laboratuar sistemi ile banka ve sigorta sektöründe yeni iş alanları doğacak ve istihdama katkı sağlanacaktır. Ayrıca lisanslı depoculuk sistemi ile; Ürün Senedi aracılığıyla, yatırımcılar için hisse senedi, döviz, altın, faiz gibi yatırım araçlarına alternatif bir yatırım aracı sağlanacaktır. Standardı belirlenmiş ürün ve lisanslı depo sistemiyle tarım ürünlerinde vadeli işlem piyasaları açısından altyapı oluşturulacaktır. Elektronik ticarete büyük bir potansiyel yaratılacaktır. Ürün analizi, depolanması, sigortalanması ve kredi kullanılması nedeniyle bu sektörlere yeni gelirler ve iş alanları kazandırılacaktır. Lisanslı depoların ve ürün ihtisas borsalarının yurt içinde ve dışında açacakları şubeler vasıtasıyla ürün pazarlanmasında ve dağıtımında büyük kolaylıklar ve altyapı imkanları gerçekleştirilecektir. Lisanslı depoculuk ile birlikte üretici ürün senedi ile bankalardan kredi alabilecek ve ürün senedini ihtisas borsasında pazarlayabilecektir. Üretici hasattan hemen sonra pamuğunu satmak zorunda kalmayacak ve pamukta arz dönemi uzun vadeye yayılacaktır. Pamuğu kullanan sanayiciler açısından da depo maliyetinin azalması önemli avantaj olacaktır. Bununla birlikte, istediği kalite ve standarttaki pamuğu elektronik ortamda istediği anda alabilme imkanına sahip olacaktır. Böylelikle ürün senetleri yatırımcılara açık olacağı için pazar genişleyecek ve kaliteli pamuk üretimi arttırılacaktır. 52

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Ege Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk A.Ş. Özellikle pamuk başta olmak üzere bölgemiz ekonomisinde önemli yer tutan tarım ürünlerinin değerlendirilmesi ve finans piyasalarına açılmasına yönelik Ege Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk A.Ş., Gümrük ve Ticaret Bakanlığı nın kurucu ortaklardan İzmir Ticaret Borsası na göndermiş olduğu 24 Aralık 2010 tarih ve 6844 sayılı yazıda verilen izin ile 04 Ocak 2011 tarihinde İzmir Ticaret Sicil Memurluğunda tescil edilmiş ve 13 Ocak 2011 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanmıştır. Şirketin ortakları arasında İzmir Ticaret Borsası, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası, Balıkesir Ticaret Borsası, İş Yatırım Menkul Değerler, Denizbank, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Şanlıurfa Ticaret Borsası, İzmir Ticaret Odası, İMKB Takas ve Saklama Bankası, Manisa Ticaret Borsası, Gaziantep Ticaret Borsası, Ödemiş Ticaret Borsası, Söke Ticaret Borsası, Tariş Pamuk Birliği, Tariş Üzüm Birliği, Ege İhracatçı Birlikleri ne bağlı Edekataş, Salihli Ticaret Borsası, Turgutlu Ticaret Borsası ve Alaşehir Ticaret Borsası yer almaktadır. Şirket, kuruluşunun ardından çalışmalarına hızlı bir şekilde başlamıştır. 03.01.2013 tarihi itibariyle Yetkili Sınıflandırıcı Faaliyet İzin Belgesi, 26.02.2013 tarihi itibariyle ise 15.000 ton kapasite için Pamuk Lisanslı Depoculuk Faaliyet Belgesi alınmıştır. Şirket kuruluşunun ardından öncelikli olarak lisanslı deponun inşa edileceği arsanın satın alınması amacıyla çalışmalar gerçekleştirilmiş, bölgemizdeki pamuk üretim bölgeleri ve lojistlik için uygun bir lokasyon olan, İzmir ili Selçuk ilçesi Belevi beldesinde 70.000 m 2 arazi satın alınmıştır. 16.390 m 2 depo ve 1.414 m 2 idari, numune alma ve güvenlik binaları ile birlikte toplam 17.804 m 2 lik kapalı alana sahiptir. Lisanslı depoda, 15.000 ton pamuk depolanabilecektir. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun katılımıyla resmi törenle 22.03.2013 tarihinde ELİDAŞ tesisleri hizmete açılmıştır. Bakan Yazıcı, törende yaptığı konuşmada, lisanslı depoculuk sistemindeki en önemli hedeflerinden birinin de ürün ihtisas borsası kurulması olduğunu belirtmiştir. Ürün ihtisas borsasının kurulmasının tarım ürünleri ticaretimizin geliştirilmesi ve dünya ile rekabet edilebilir düzeye çıkarılması için çok önemli olduğunu ifade etmiştir. 53

2013 HAZİRAN SEKTÖREL ELİDAŞ, ürün senetlerini üretecek ve elektronik saklama yapılacaktır. Bu yöntem ile Türkiye nin her yerinden pamuk senedi yatırım aracı olarak kullanabilecektir. Yöneticiler tarafından sistemin uluslararası yatırımcılara da açık olacağı belirtilmektedir. Sistemin işleyişi ile ilgili olarak ELİDAŞ ve İzmir Ticaret Borsası Elektronik Platformu (İZBEP) in bir tarım ürününün ilk kez elektronik ortamda spot olarak satışının gerçekleştirileceği entregre bir sistem olacağı belirtilmektedir. Bu sistem sayesinde pamuğun kendisinin yer değiştirmeden mülkiyeti ulusal düzeyde isteyen yatırımcı tarafından alınıp satılabilir olacağı, ELİDAŞ a depolanmak üzere getirilen pamukların kalite kriterlerinin belirleneceği, fiziki olarak depoya alınan pamuğun elektronik sistemde kaydedilerek ürün sahibinin herhangi bir bankada bulunan yatırım hesabı altında otomatik olarak görüneceği belirtilmektedir. Elektronik ürün senedi (ELÜS) sahibi bu aşamadan sonra pamuğunu İZBEP e satabilecek veya bankaya teminat olarak sunarak kredi kullanabilecektir. Pamuğu temsil eden ELÜS lerin internet ortamında işlem görebileceği, alıcı ve satıcıların aracılar vasıtasıyla işlem emirlerini verebileceği ifade edilmektedir. Lisanslı depoculuk faaliyeti kapsamında, Yetkili Sınıflandırıcılık görevini yerine getirecek laboratuarlarında ise, pamuk analizlerini gerçekleştirecek pamuk lif analiz cihazı ve preseden numune alımını sağlayacak numune alma sistemleri yurtdışından ithal edilmiş, numune alımı ve laboratuar için gerekli olan diğer ekipmanların da alımı ile pamuk analizi konusunda Türkiye için önemli bir birincil laboratuvar oluşturulmuştur. SONUÇ ELİDAŞ ın faaliyete geçmesiyle sektör aktörleri olan, pamuk üreticisi, tüccar ve sanayici açısından yeni bir dönem başlamıştır. Pamuk üretim ve ticaretinde gelişme sağlanması hedeflenmektedir. Ege Bölgesi için son derece önemli olan pamuğun kalitesi artacak ve değer kazanacaktır. Finansal piyasalarda kullanılacak uluslararası anlamda da gerçek değerini bularak katma değer sağlanacaktır. Pamuk ürününün menkulleşmesine paralel olarak mali piyasaların yeni ürünlere kavuşması ve mevcut işlemlerde derinlik sağlanması mümkün olabilecektir. Bununla birlikte, pamukla başlanan tesiste sonrası için buğday, mısır, zeytinyağı, kuru üzüm gibi ürünlerin de işlem görmesi hedeflenmektedir. Bu da, bölgemiz ve ülkemiz tarımının gelişmesinde önemli rol oynayacaktır. KAYNAKLAR Alp Arzu, Pamuk Lisanslı Depoya Girecek, Elektronik Ortamda Satılacak, Dünya 4 Mevsim Dergisi, Aralık 2012, Sayı 3, sf 72-73. İzmir Ticaret Borsası 2011 İktisadi Rapor. Lisanslı Depoculuk Sistemi ve Ürün İhtisas Borsacılığı, T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 23.06.2010. 54

2013 HAZİRAN SEKTÖREL Mızrak Dr. Gürbüz, Ürün İhtisas Borsacılığı Sisteminde Lisanslı Depoculuğun Yeri, Konya Ticaret Borsası, Eylül 2007. Şakar Numan, TOBB Finans Müdürü, Türkiye de Lisanslı Depoculuk Sistemi nin Vergi Harcaması Yöntemiyle Yaygınlaştırılması, Ekonomik Forum, Mart 2012. http://elidas.com.tr http://www.gumrukticaret.gov.tr/icerik/30/2851/lisansli-depoculuk-mevzuatiyenilendi.html http://www.tmo-tobblidas.com.tr www.tobb.org.tr http://www.polatliborsa.org.tr http://www.dunya.com 55

2013 HAZİRAN BÖLGESEL 2023 E 10 KALA AR-GE VE YENİLİKTE İZMİR Sait KAYA Erdem ALPTEKİN 2023 yılına 10 yıl kala Türkiye ekonomisi, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alma hedefine emin adımlarla ilerliyor. Bugün dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki sıralaması on beşincilikle yirmincilik arasında değişen Türkiye nin ilk on büyük ekonomi arasında yer alması için büyük bir atılım yapması gerekecek. Sadece 2023 yılı hedefi olan 500 milyar dolar ihracat hedefi bile, ilk on ekonomi hedefini gerçekleştirmeye yetmeyebilir. Bunun için yüksek teknoloji içeren yüksek katma değerli ürünler üretmek, ihraç etmek ve pazarlamak, yüksek teknolojinin hakim olduğu fabrikaları oluşturmak veya mevcut kapasitelerini ve üretim tekniğini yenilemek, ölçeklerini büyütmek, Ar-Ge harcamalarını, Ar-Ge personeli sayısını, teknoloji geliştirme bölgelerinin ve teknoloji merkezlerinin sayısını arttırmak gerekiyor. Güven ve istikrar ortamı içerisinde çok daha rekabetçi ve yenilikçi bir reel sektör inşa edilmesi son derece önemli. 2023 yılında Türkiye nin belirlediği hedeflerin yakalanmasında teknolojinin çok önemli olduğunun farkına varan ve bu konuda çalışmalar yapan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nın bu konuda önemli çalışmaları var. Öncelik olarak söz konusu Bakanlığını ismi değişti ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yapılandırıldı. Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı yeni yapısıyla birlikte, yenilikçilik, girişimcilik, üniversite-sanayi işbirliği, Ar-Ge ve markalaşma gibi konulara çok daha önem veriyor. Bakanlık tarafından bu amaçla Ar-Ge merkezlerine, tekno-girişim desteklerine, teknoparklara, San-Tez programına ve daha birçok desteğe büyük önem veriliyor. 56

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Tablo 1: Türkiye Genelindeki Teknoloji Geliştirme Bölgelerine İlişkin Bilgiler KURULAN 49 Adet Faaliyette Olan 34 Adet Faaliyette Olan Firma 2.138 Adet İstihdam 18.462 Kişi Proje 5.599 Adet İhracat 680 Milyon $ Alınan Patent 322 Adet Aktarılan Ödenek 144.013.758 TL Kaynak: T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. 2023'te milli gelirin 2 trilyon dolar olmasını, bunun içindeki toplam Ar-Ge harcamasının ise 60 milyar dolar olmasını hedeflediklerini bildiren Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, bu süreçte özel sektörün Ar-Ge harcamalarının artması gerektiğini ve 2023 yılında Ar-Ge harcamalarının 3'te 2'sini, yani 40 milyar dolarının özel sektör tarafından yapılmasını istediklerini ifade ediyor. Bu doğrultuda üniversite-sanayi işbirliklerinin ve Ar-Ge merkezlerinin faaliyetlerinin etkinleştirilmesi hedefleniyor. Tablo 2: Türkiye deki Ar-Ge Merkezleri İL ADI AR-GE MERKEZİ ALINAN PATENT 1 İSTANBUL 39 272 2 BURSA 16 94 3 ANKARA 14 124 4 KOCAELİ 15 201 5 İZMİR 12 55 6 MANİSA 10 253 7 TEKİRDAĞ 4 96 8 ESKİŞEHİR 7 31 9 SAKARYA 2 16 10 ADANA 3 6 TOPLAM 138 1.079 Kaynak: T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. Türkiye'nin daha rekabetçi bir kimlik kazanması, üniversitelerin daha iyi araştırmalar yapması ve reel sektörün daha yüksek katma değerli üretim yapması için, bu altyapıyı işletecek olan insan kaynağının oluşturulması büyük önem taşıyor. KOBİ'lerin bir araya gelerek, Ar-Ge'yi rekabet öncesi işbirliği projelerine dönüştürerek ortak Ar-Ge yapmaya yönelmeleri gerekiyor. Türkiye'nin üretim ve montajdan ziyade Ar-Ge ve tasarım konularında bir merkeze dönüşmesi gerekiyor. Yabancı sermayenin artmasında da Ar-Ge merkezlerinin önemi büyük. 57

2013 HAZİRAN BÖLGESEL AR-GE VE YENİLİKTE İZMİR Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nca daha önce Ankara, Doğu Marmara, Bursa olmak üzere düzenlenen bölgesel toplantıların 4 üncüsü İzmir Hilton Oteli nde 9 Mart 2013 Cumartesi günü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ün katılımıyla gerçekleşti. Toplantıda açılış konuşması yapan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan; Türkiye nin Avrasya nın üretim merkezi olma hedefini vurgulamış, günümüzde 172 üniversite ve 90 bin araştırma görevlisinin bulunduğunu, 2023 hedefinin ise 300.000 araştırma görevlisi olduğunu belirtmiştir. Sayın Aslan, 2023 Ar-Ge harcamaları/gsyih hedefinin % 3, kişi başına düşen milli gelir hedefinin 25.000 $, ileri teknoloji ürünlerinin toplam ihracat içerisindeki payı hedefinin ise % 20 olduğunu ifade etmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim-Teknoloji Genel Müdürü Doç Dr. Cevahir Uzkurt illere göre tekno girişim sayısında İzmir in 31 girişim ile Türkiye genelinde dördüncü olduğunu belirtmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün konuşmasında; ülke olarak, artık daha fazla üretmekten ziyade, daha nitelikli ve yüksek katma değerli, ileri teknolojili ürünler üretmemiz gerektiğini vurgulamıştır. 58

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Şirketlerin üniversiteye gideceklerini, her seferinde üniversiteye başvurmaktan yılmayacaklarını, şirketlerin talep ve problemlerini, hastalıklarını çözmek için üniversitelerin proje üretmeleri gerektiğini, proje ürettikleri takdirde % 75'ini Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nın finanse edeceğini açıklamıştır. Türkiye'nin sıçrama yapabilmesi, bilim ve sanayi politikalarının oluşturulabilmesi amacıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak yeniden yapılandırıldığını hatırlatmıştır. Ergün, üniversite sayısının iki katına ulaştığına dikkati çekerek, Türkiye'nin gelecek 10 yılda sıçrama yaparak hedeflerini yakalayabileceğini, yüksek teknolojinin üretimdeki payını yüzde 25'lere çıkarabileceğini söylemiştir. Sanayinin tedavisini üniversitelerde araması gerektiğini ifade eden Ergün, Türkiye'nin küresel markalar yaratması gerektiğini, ülkeyi üretimde bir üst katmana çıkaracak atılımların ise üniversite-sanayi işbirliğinden geçtiğini bildirmiştir. Türkiye'de üniversite sanayi işbirliğine yönelik çeşitli modeller uygulandığını ancak bazı çalışmaların yüzeysel kaldığına dikkati çekmiştir. Bakan Ergün, üniversitelerin önemli bölümünün, öğretim üyelerinin ders yükünden araştırma yapmaya fırsat bulamadığı ''birinci nesil'' eğitim kurumları olduğunu, ders ve araştırmayı dengeleyen üniversitelerin ''ikinci nesil'' olarak tanımlandığını kaydetmiştir. 59

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Sayın Bakan, günümüzde artık eğitim, öğretim, araştırma ve inovasyonu bir arada götüren üçüncü nesil üniversitelerin önemli hale geldiğini vurgulayarak Türkiye'deki üniversitelerin 3. nesil üniversite olma konusunda adımlar attığını, üniversite ve sanayi işbirliği İzmir'de ne kadar çabuk oluşturabilirse kadar başarılı olunabileceğini belirtmiştir. Üniversiteleri, girişimcilik ve yenilikçilik konusunda sıralamaya başladıklarını, öğrencilerin bu sıralama doğrultusunda tercihlerini yapabileceklerini vurgulayan Ergün, Sanayi Tezleri Programı (SAN-TEZ) ile önemli desteklere imza attıklarını, yeni Patent Kanunu ile üniversitelerin kurumsal olarak patent sahibi olmasına şans tanındığını dile getirmiştir. Ergün, İzmir'in Türkiye'nin 2023 hedeflerinin yakalanmasında önemli katkılar sağlayacağını, kentte yerleşik 3 teknoloji geliştirme bölgesinde 91 firmanın faaliyet gösterdiğini, 12 büyük işletmenin Ar-Ge merkezi bulunduğunu, SAN-TEZ kapsamında 78 projenin desteklendiğini sözlerine eklemiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre; İzmir teknoparklarında yer alan firmaların % 62 si yazılım-bilişim, % 7 si tasarım, % 5 i ise ileri malzeme konusuyla iştigal etmektedir. Türkiye genelinde bu oran % 62 yazılım-bilişim, % 9 elektronik ve % 5 savunma şeklindedir. Tablo 3: İzmir deki Teknoloji Geliştirme Bölgeleri TGB ADI İZMİR TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGESİ İZMİR BİLİM VE TEKNOLOJİ PARKI TGB DOKUZ EYLÜL TGB FİRMA PERSONEL PROJE Ulusal Patent PATENT SAYISI Uluslararası Patent TOPLAM PATENT İHRACAT (Milyon $) 91 445 1.349 13 2 15 9,17 --- --- --- --- --- --- --- --- --- --- --- --- --- --- Kaynak: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. Türkiye deki 49 teknoloji geliştirme bölgesinden 3 ü İzmir dedir. İzmir de teknoparklar içinde 91 firma yer almakta olup, Türkiye geneline oranı % 4 dür. 445 personel sayısı ile tüm Türkiye teknoparklarındaki personelin sadece % 2,5 u İzmir de istihdam edilmektedir. Dokuz Eylül ve İzmir Bilim ve Teknoloji Parkı Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin faaliyete girmesiyle İzmir in yenilik ve ar-ge konumunun güçleneceği beklenmektedir. İzmir, 12 Ar-Ge merkezi sayısı ile Türkiye deki Ar-Ge merkezlerinin % 8,7 sine sahip. İzmir deki patent sayısı olarak ise Türkiye toplamından % 5,5 pay alıyor. 60

Tablo 4: İzmir deki Ar-Ge Merkezleri AR&GE BÜLTEN 2013 HAZİRAN BÖLGESEL Ar-Ge Merkezi Sektör 1 Kent Kart Ege Elektronik San. ve Tic. A.Ş Elektronik 2 Akdeniz Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş. Kimya 3 Toksan Yedek Parça İmalat Ticaret ve Sanayi A.Ş. Makine ve Teçhizat İmalatı 4 Ege Soğutmacılık Klima Soğuk Hava Tesisleri Makine ve Teçhizat İmalatı İhracat-İthalat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 5 İzeltaş İzmir El Aletleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. Makine ve Teçhizat İmalatı 6 Norm Civata Sanayi ve Ticaret A.Ş. Makine ve Teçhizat İmalatı 7 BMC Sanayi ve Ticaret A.Ş. Otomotiv 8 CMS Jant ve Makine Sanayi A.Ş. Otomotiv Yan Sanayi 9 Ege Endüstri ve Ticaret A.Ş. Otomotiv Yan Sanayi 10 Totomak Makine Ve Yedek Parça Sanayi ve Otomotiv Yan Sanayi Ticaret A.Ş. 11 Sun Holding A.Ş. Tekstil 12 Üniteks Gıda Tekstil Motorlu Araçlar Sanayi ve Tekstil Ticaret A.Ş. Kaynak: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. İzmir deki Ar-Ge merkezlerinin sektörel dağılımına baktığımızda; yarısından fazlasının makine ve teçhizat imalatı ile otomotiv yan sanayide yoğunlaştığını görüyoruz. Bu sektörleri % 18 ile tekstil, % 9 luk oranlarıyla otomotiv, kimya ve elektronik sektörleri izliyor. Tablo 5: İzmir deki Ar-Ge Merkezlerinin Sektörel Dağılımı Sektörler Yüzde Elektronik % 9 Kimya % 9 Otomotiv % 9 Tekstil % 18 Otomotiv Yan Sanayi % 18 Makine ve Teçhizat % 37 İmalatı Kaynak: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013 İzmir de faaliyet gösteren firmaların üretimlerinin teknoloji sınıflarına göre dağılımına baktığımızda (Tablo-6); yüksek teknoloji içeren üretimin sadece % 0,8 de kaldığını, orta-ileri teknoloji statüsünde üretimin % 19,7 olduğunu görüyoruz. Üretimin ağırlıklı olarak düşük (% 40,2) ve orta-düşük (39,3) statülü mallarda yoğunlaştığı ortaya çıkmaktadır. 61

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Tablo 6: İzmir de Firmaların Teknoloji Sınıflarına Göre Sektörel Dağılımı (%) YÜKSEK TEKNOLOJİ 0,8 BİLGİSAYARLARIN, ELEKTRONİK VE OPTİK ÜRÜNLERİN İMALATI 0,45 TEMEL ECZACILIK ÜRÜNLERİNİN VE ECZACILIĞA İLİŞKİN MALZEMELERİN İMALATI 0,35 ORTA-YÜKSEK TEKNOLOJİ 19,7 KİMYASALLARIN VE KİMYASAL ÜRÜNLERİN İMALATI 9,5 MOTORLU KARA TAŞITI, TREYLER (RÖMORK) VE YARI TREYLER (YARI RÖMORK) İMALATI 4,33 BAŞKA YERDE SINIFLANDIRILMAMIŞ MAKİNE VE EKİPMAN İMALATI 3,48 ELEKTRİKLİ TEÇHİZAT İMALATI 2,13 DİĞER ULAŞIM ARAÇLARININ İMALATI 0,26 ORTA-DÜŞÜK TEKNOLOJİ 39,3 KOK KÖMÜRÜ VE RAFİNE EDİLMİŞ PETROL ÜRÜNLERİ İMALATI 17,8 ANA METAL SANAYİİ 10,14 DİĞER METALİK OLMAYAN MİNERAL ÜRÜNLERİN İMALATI 3,97 KAUÇUK VE PLASTİK ÜRÜNLERİN İMALATI 3,91 FABRİKASYON METAL ÜRÜNLERİ İMALATI (MAKİNE VE 3,48 TEÇHİZAT HARİÇ) DÜŞÜK TEKNOLOJİ 40,2 GIDA ÜRÜNLERİNİN İMALATI 15,36 TÜTÜN ÜRÜNLERİ İMALATI 7,83 GİYİM EŞYALARININ İMALATI 5,51 KAĞIT VE KAĞIT ÜRÜNLERİNİN İMALATI 3,97 İÇECEKLERİN İMALATI 1,83 MOBİLYA İMALATI 1,46 TEKSTİL ÜRÜNLERİNİN İMALATI 1,34 DİĞER İMALATLAR 0,91 DERİ VE İLGİLİ ÜRÜNLERİN İMALATI 0,84 KAYITLI MEDYANIN BASILMASI VE ÇOĞALTILMASI 0,81 AĞAÇ, AĞAÇ ÜRÜNLERİ VE MANTAR ÜRÜNLERİ İMALATI (MOBİLYA HARİÇ) 0,33 Kaynak: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. *Hesaplamalarda ciro değerleri kullanılmıştır. 62

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Tablo 7: İzmir de Teknoloji Sınıflarına Göre Kamu Destekli Ar-Ge Projesi ve Öğretim Üyesi Sayıları TEKNOLOJİ SINIFI (%) AR-GE PROJESİ ÖĞRETİM ÜYESİ YÜKSEK 0,8 49 382 ORTA-YÜKSEK 19,7 294 659 ORTA- DÜŞÜK 39,3 58 627 DÜŞÜK 40,2 100 303 Kaynak: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. Ar-Ge proje sayılarının bölgesel karşılaştırılmasına bakıldığında; Ankara nın yüksek ve orta-ileri teknoloji sınıfındaki projesi sayısı olarak önde olduğu, İzmir in ise 49 yüksek ve 294 orta-yüksek sınıflı projeye sahip olduğu görülmektedir. Tablo 8: Teknoloji Sınıflarına Göre Ar-Ge Projesi Sayılarının Bölgesel Karşılaştırılması İZMİR ANKARA BURSA, ESKİŞEHİR, BİLECİK KOCAELİ, SAKARYA, DÜZCE BOLU, YALOVA YÜKSEK 49 1.285 25 102 TEKNOLOJİ ORTA-YÜKSEK 294 3.906 452 323 TEKNOLOJİ Kaynak: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 09.03.2013. İzmir in ar-ge ve yenilik üreten bir merkez haline gelmesi için önünde uzun bir süreç olduğu gözükmektedir. İzmir in Ar-Ge ve yenilik kapasitesinin iyileştirilmesi açısından Ar-Ge Merkezlerinin kurulmasına öncelik verilmesi, firmaların Ar-Ge konusunda teşvik edilmeleri için yeni mekanizmalar oluşturulması da son derece önemlidir. Bu kapsamda, İzmir de Ar-Ge Merkezlerinin sayısının artması, hem firmaların üretme becerilerinin geliştirilmesini hem de yüksek teknoloji üreten merkezlere haline gelmelerine katkı sağlayacaktır. 63

2013 HAZİRAN BÖLGESEL İZMİR E HER MEVSİM TURİZM LAZIM Nesrin SARIÇAY Müge ÜNAL Kendisi gelişirken başka bir çok sektörü de geliştiren ve yalnızca ekonomik alanda değil sosyal ve kültürel alanda da değişiklikler oluşturan sektörlerin başında gelen Turizm Sektörü gelmektedir. Turizm Sektörü; dünyada 1950 yılında 2 milyar dolarlık bir ciro oluştururken, 2011 yılına gelindiğinde cirosunu 1.030 milyar dolara yükseltmiştir. Aynı şekilde 1950 yılında dünya üzerinde yalnızca 25 milyon kişi seyahat ederken özellikle son on yılda internetin de etkisi ile dünyanın küçülmesi ve seyahat edilmek istenen her yere öncelikle sanal bir seyahat yapılması olanağının bulunmasının da etkisi ile turizm talebi artmış ve dünyada seyahat eden turistlerin sayısı 983 milyon kişiye ulaşmıştır. Dünya Turizm Örgütü nün tahminlerine göre; 2030 yılında seyahat eden toplam turist sayısı 1,8 milyar kişiye ulaşacaktır. 2023 yılı Türkiye turizm stratejisinde ise; 2023 yılında Türkiye ye 63 milyon turistin geleceği ve 86 milyar dolar turizm geliri sağlanacağı belirtilmiştir. Aynı raporda; günümüzde 650-700 Dolar civarında olan kişi başına turist harcamasının 1350 dolara ulaşacağı da öngörülmektedir. Dünya Turizm Örgütü( UNWTO) Turizm Barometresinde 2011 yılında en fazla turizm geliri elde eden ülkenin ABD olduğu, Türkiye nin 12. Sırada olduğu görülmektedir. Türkiye ve İzmir turizmine uzun dönemde bir rekabet gücü kazandırılabilmesi için; turizm ürününün kitle turizminden (Deniz-Güneş-Kum) alternatif alanlara da yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada; çevresel düzenlemelerin ve bu alandaki müşteri tercihlerinin dikkate alındığı ürün çeşitliliği olan ve bilgi teknolojilerinden etkin yararlanabilen turizm arzına sahip ülkeler ön plana çıkabilecektir. 2011 yılında en fazla turizm geliri sağlayan ülkeler tablo 1 de yer almaktadır. 64

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Tablo 1: 2011 de En Fazla Turizm Geliri Sağlayan Ülkeler Sıra Ülkeler Turizm Geliri(Milyar $) 1 ABD 116,3 2 İspanya 59,9 3 Fransa 53,8 4 Çin 48,5 5 İtalya 43,0 6 Almanya 38,8 7 İngiltere 35,9 8 Avustralya 31,4 9 Macao (Çin) ------ 10 Hong 27,2 Kong(Çin) 11 Tayland 26,3 12 Türkiye 23,0 Kaynak: www.tuyed.org.tr Tablo 1 den de görüleceği üzere; 2011 yılında en fazla turizm gelirini Amerika Birleşik Devletleri sağlamıştır (116, 3 milyar dolar). ABD yi seyahat eden turistlerin yarısına yakınını çeken İspanya ve Fransa izlemiştir. Çin in ise; ekonominin diğer alanlarında olduğu gibi turizm geliri sıralamasında da ön sıralarda olduğu görülmektedir. Çin genel olarak 48,5 milyar dolar ile 4. Sırayı alırken, Macao(Çin) nun gelir miktarı tam olarak saptanamamakla birlikte turizm geliri bakımından 9. sırada olduğu, Hong Kong(Çin) nin ise 27,2 milyar dolar ile 10. Sırada olduğu görülmektedir. Türkiye ise 23 milyar dolar ile 12. Sırada yer almaktadır. İzmir Turizmi İlk turizm hareketi İzmir de başlamasına rağmen; İzmir; uzun bir süre turizm sektöründe adından söz ettirememiş, geriye gitmiştir. Ancak; özellikle son yıllarda İzmir in turizmde hızlı bir çıkış yaptığı görülmektedir. İzmir e; 2011 yılında; 1.388.271, 2012 yılında 1.368.924 turist gelmiştir. İlk üç ay açısından rakamlara bakacak olursak; 2011 yılında 134.583, 2012 yılında 88.988, 2013 yılında 87.800 kişi gelmiştir. 65

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Tablo 2: İzmir e Gelen Yabancıların Yıllara ve Aylara Göre Dağılımı Aylar 2011 2012 2013 Ocak 34 545 18 822 22 929 Şubat 36 409 27 856 18 830 Mart 63 629 42 310 46 041 Nisan 103 097 89 817 Mayıs 142 388 138 727 Haziran 167 719 179 949 Temmuz 210 943 239 681 Ağustos 212 975 218 279 Eylül 181 590 193 232 Ekim 137 538 145 701 Kasım 69 997 46 742 Aralık 27 441 27 808 3 Aylık Toplam 134 583 88 988 87 800 Genel Toplam 1 388 271 1 368 924 87 800 Kaynak: İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2013 yılı İstatistikleri İzmir e doğru hedef kitlelere doğru bir pazarlama ve tanıtım faaliyeti uygun turizm çeşidi ile sunulduğunda İzmir e gelecek turist sayısının birkaç milyon kişiye ulaşması zor olmayacaktır. Tablo 3: Ülkemize Gelen Yabancıların Başlıca Turistik Merkezlere Dağılımı Ülkemize Gelen Yabancıların Başlıca Turistik Merkezlere Dağılımı 2011-2012 (OCAK-ARALIK) 2011 % Oranı 2012* % Oranı* Antalya 10.464.425 33,27 10.298.769 32,40 İstanbul 8.056.390 25,61 9.383.054 29,52 Muğla 3.076.508 9,78 2.986.629 9,40 İzmir 1.370.018 4,36 1.368.251 4,31 Aydın 689.131 2,19 592.637 1,86 Diğer 7.799.604 24,80 7.153.492 22,51 Toplam 31.456.076 100,00 31.782.832 100,00 Kaynak: Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Verileri. Tablo 3 ten de görüleceği üzere; ülkemize gelen yabancılar sırasıyla; Antalya, İstanbul, Muğla, İzmir ve Aydın ı tercih etmekte diğer iller daha sonra gelmektedir. Alınacak bir takım önlemler ile İzmir in 4. Tercih edilen il değil de daha önce tercih edilen bir il konumuna getirilmesi mümkündür. 2013 yılının Mart ayı itibariyle İzmir e gelen turistlerin milliyetlerine göre dağılımı Tablo 4 te gösterilmiştir. 66

2013 HAZİRAN BÖLGESEL Tablo 4: Ocak-Mart 2013 döneminde İzmir e Gelen Turistlerin Milliyetlerine Göre Dağılımı MİLLİYETİ 2011 2012 2013 ALMANYA 54.931 44.249 36.478 İTALYA 13.510 3.941 6.512 İNGİLTERE 5.298 3.224 4.603 A.B.D. 7.085 2.379 4.595 HOLLANDA 4.678 4.077 3.876 AVUSTURYA 3.315 3.956 3.741 FRANSA 15.764 7.735 3.510 İRAN 956 483 2.946 YUNANİSTAN 4.952 3.657 2.837 K.K.T.C. 2.351 2.592 2.811 İSVİÇRE 2.072 1.016 1.494 KANADA 1.996 400 1.421 BELÇİKA 1.418 1.171 1.174 İSPANYA 1.473 941 841 BREZİLYA 913 137 804 G. KORE 2.503 1.096 726 İRLANDA 345 560 584 POLONYA 780 654 556 MEKSİKA 268 39 548 RUSYA FED. 446 466 500 NORVEÇ 798 368 453 SURİYE 316 174 436 ÇEK CUM. 257 134 406 AVUSTRALYA 688 166 396 BULGARİSTAN 363 346 368 FİLİPİNLER 208 218 294 DANİMARKA 427 326 272 ARJANTİN 236 122 260 UKRAYNA 237 378 258 İSVEÇ 368 558 255 MİLLİYETSİZ 35 35 246 HIRVATİSTAN 476 216 213 GÜNEY AFRİKA CUM. 122 87 199 ROMANYA 387 160 199 JAPONYA 561 241 176 PORTEKİZ 262 200 161 ÇİN HALK CUM. 236 73 150 HİNDİSTAN 103 63 129 ŞİLİ 126 34 127 IRAK 9 10 112 MACARİSTAN 211 123 105 VENEZÜELLA 80 20 102 67

2013 HAZİRAN BÖLGESEL FAS 31 32 87 SLOVENYA 248 83 83 KOLOMBİYA 64 13 72 AZERBAYCAN 952 61 61 LÜKSEMBURG 49 29 58 FİNLANDİYA 130 65 54 YENİ ZELLANDA 40 39 53 GÜRCİSTAN 61 63 49 İSRAİL 106 22 47 LİTVANYA 65 61 47 MALEZYA 51 13 47 ARNAVUTLUK 76 84 44 MAKEDONYA 34 100 44 TAYLAND 27 26 44 BOSNA HERSEK 28 41 35 G. KIBRIS RUM YÖN. 29 29 34 LETONYA 27 64 32 SLOVAKYA 84 80 31 ENDONEZYA 19 17 29 ESTONYA 21 35 27 BELARUS (B. RUSYA) 16 27 26 TUNUS 15 24 25 SİNGAPUR 24 26 23 KOSOVA 12 21 22 MALTA 9 6 22 MISIR 114 38 22 LÜBNAN 32 52 20 KARADAĞ 14 19 15 KAZAKİSTAN 13 18 15 MOLDOVA CUM. 17 19 15 KUVEYT 2 3 14 TÜRKMENİSTAN 5 16 12 CEZAYİR 16 7 10 S.ARABİSTAN 11 2 9 ÜRDÜN 1 4 8 İZLANDA 6 10 7 PAKİSTAN 4 14 7 ERMENİSTAN 3 3 6 ÖZBEKİSTAN 8 7 5 BAHREYN 0 0 4 KIRGIZİSTAN 11 8 4 TACİKİSTAN 0 1 3 BANGLADEŞ 5 2 2 LİBYA 1 578 2 SUDAN 1 4 2 KATAR 0 0 1 68

2013 HAZİRAN BÖLGESEL YEMEN 0 0 1 B.A.EMİRLİĞİ 0 4 0 OKYANUSYA 0 0 0 SIRBİSTAN&KARADAĞ 18 0 0 DİĞER 523 293 646 YABANCI TOPLAM 134.583 88.988 87.800 TÜRKİYE 82.520 89.205 88.773 GENEL TOPLAM 217.103 178.193 176.573 Kaynak: İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü. Grafik 1: İzmir e Gelen Yabancılar(Ocak-Mart 2013) Kaynak: İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü Grafik 1 de de görüldüğü üzere; İzmir e Ocak-Mart 2013 döneminde gelen ülkeler sırasıyla Almanya, İtalya, İngiltere, ABD, Hollanda, Avusturya, Fransa, İran, Yunanistan, K.K.T.C. olmuştur. Konaklama kapasitesi açısından değerlendirildiğinde; İzmir de 01.02.2013 tarihi itibariyle güncel konaklama tesislerine bakıldığında 148 tane tesisin olduğu, bu tesislerde 13.863 oda ve 28.938 yatak bulunduğu görülmektedir. Konaklama kapasitesinde; engelli, termal, gençlik vb. hitap eden uzmanlaşmış dallara ayrılamadığı görülmektedir. İzmir de termal tesis sayısı 5 adet olup; bu tesislerde 1393 adet oda ve 2978 adet yatak bulunmaktadır. 69