HARİKA! BU NE HAL..! 1 Medya, Kadınlar ve Şiddet Meltem Ağduk *



Benzer belgeler
Medya ve Toplumsal Cinsiyet

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

ÖZGEÇMİŞ. Doktora Tezi/S.Yeterlik Çalışması/Tıpta Uzmanlık Tezi Başlığı ve Danışman(lar)ı:

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

İletişim Fakültesi(İ.Ö.) Gazetecilik Lisans 2011 Yılı Müfredatı. Genel Toplam Ders Adedi : 60 T : 158 U : 5 Kredi : 113 ECTS : 240 T+U : 163

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

DİZİLER İÇİN TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ İLKELERİ BELİRLENDİ, SIRA UYGULAMADA

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

TOPLUMSAL CİNSİYET - 2 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

Benjamin Beit-Hallahmi, Prolegomena to The Psychological Study of Religion, London and Toronto: Associated University Press, 1989.

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları

Standart Eurobarometer 76. AVRUPA BİRLİĞİ NDE KAMUOYU Sonbahar 2011 ULUSAL RAPOR TÜRKİYE

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Proje Adı: Türkiye Akademisinde Toplumsal Cinsiyet Algısı ve Yansımaları. Araştırma Şirketi Araştırma Veren Veri Toplama Firması

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI. BABA ve ÇOCUK

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

KADIN CİNSELLİĞİNİN SÖYLEMSEL İNŞASI VE NAMUS CİNAYETLERİ: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ

DERS 7. Kadın İşi, Erkek İşi: Cinsiyetçi İşbölümü. DÜZEY: 6. Sınıf

Medyada Riskler. Öğr. Gör. Dr. Deniz Sezgin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

BABA NERDESİN KAYBOLDUM

MEDYADA ETNİK TEMSİL ÖRNEĞİ

ERKEKLER ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

SİVİL TOPLUM HABERCİLİĞİ

TOPLUMSAL CİNSİYET - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

EĞLENCEM MEDYA. Prof. Dr. E. Nezih ORHON. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Siyaset Bilimine Giriş I SBG Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

Uluslararası Sempozyum Duyurusu Nisan 2014/İstanbul /Yeditepe Üniversitesi

Şiddete. Gürcan Banger. 15 Ocak 2007

KADINLAR ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Medyanın Ekonomi Politiği MES

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

Seyhan Aksoy, Televizyon Reklamlarında Ailenin Sunumu, Akdeniz Üniversitesi S.B.E., Halkla İlişkiler ve Tanıtım A.B.D., Antalya, 2008.

2013 YILI Faaliyet Raporu

Üşür, S. (1998). "Siyasal Alanda Cinsiyetçilik ve Kadınların Söylemsel Kuşatılmışlığı". 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek Konferansı, (19-21

Uluslararası Sempozyum Duyurusu KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI VE YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜMÜ

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ

Günümüzdeki ilke ve kuralları belirlenmiş evlilik temeline dayanan aile kurumu yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. (Özgüven, 2009, s.25).

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

Kadınlar kimsenin namusu değildir

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

ÖZGEÇMİŞ. Doktora Tezi/S.Yeterlik Çalışması/Tıpta Uzmanlık Tezi Başlığı ve Danışman(lar)ı:

İyi ki vardın Melike, bizim için hep var olacaksın. Sanırım İletişim Fakültesi ndeki bütün dostların bunu söylememi isterdi.

25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞMA GÜNÜ

İnsanlar, tarihin her döneminde olduğu gibi bundan sonra da varlıklarını sürdürmek, haberleşmek, paylaşmak, etkilemek, yönlendirmek, mutlu olmak gibi

Toplumsal cinsiyet ve şiddet

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Televizyon Eleştirisi RTC

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Medyada Siyasal Temsil ve İktidar MES

Medya ve Acil Tıp. Uzm.Dr.Sevilay Ünver Okmeydanı EAH

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İletişim T.C. Galatasaray Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Sanatları Bölümü

Fark Ettikçe, Birlikte Güçleniyoruz...

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

İSLAM VE MEDYA ARAŞTIRMALARI YAZILI BASINDA RAMAZAN REKLAMLARI GİRİŞ

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Sorunlar ve Çözüm önerileri

Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler

Çağdaş Siyaset Kuramları (KAM 401) Ders Detayları

FEMİNİST PERSPEKTİFTEN KÜRT KADIN KİMLİĞİNİ ÜZERİNE NİTELİKSEL BİR ARAŞTIRMA

Türkiye'de Yerel Medya (PR 329) Ders Detayları

Türkiye de çocuk, çocuk olmak ve. Türkiye de Çocuk Çalışmaları Konferansı , ODTÜ Emrah Kırımsoy

ÜNİTE:1. Reklam Nedir? ÜNİTE:2. Bütünleşik Pazarlama İletişimi ve Reklam ÜNİTE:3. Reklamın İletişim Etkileri ÜNİTE:4. Reklamcılık Sektörü ve Kurumlar

Toplumsal Cinsiyet ve Medya

Kurumlarda Toplumsal Cinsiyet Etkileri (PSY 326) Ders Detayları

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Sekreterlik ve Büro Hizmetleri. Ders-9 Bürolarda Mobbing (Psikolojik Taciz)

Mark Zuckerberg, Facebook ve Aldatıcı Reklamlar. Mark Zuckerberg, Facebook adlı sosyal medya sitesinin kurucularından biridir.

Cinsiyet ve Toplumsal cinsiyet

Türkçe, tarih boyunca büyük sorunlarla karşılaşmış ve her durumda özünü kaybetmede bugüne kadar varlığını korumuştur.

T.C. BA BAKANLIK AVRUPA B RL GENEL SEKRETERL Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Ba kanl. Avrupa Birli i Toplumsal Cinsiyet E itli i Stratejisi

BÖLÜM 1 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme: Türkiye de Bütçeleme Süreci

1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar. 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma. 3. Aile. 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

MEDYADA NEFRET SÖYLEMİNİN İZLENMESİ

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Toplumsal cinsiyet, davranışalar, tutumlar, ilgiler, amaçlar, değerler vb. düzleminde kadınsı (dişil) ve erkeksi (eril) olarak ayrılan

- Dünya'da aile içi şiddet: - Yanlış İnanış: "Aile içi şiddet sanıldığı kadar yaygın değildir."

Medya ve Siyaset (KAM 429) Ders Detayları

Yaşamdan Çekilme/Kopma Kuramı Yaşamdan kopma/çekilme kuramına göre; yaşlılık bireyin fiziksel, psikolojik ve toplumsal açıdan dünyadan adım adım

Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDYA ÇALIŞMALARI DOKTORA PROGRAMI

A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti yüksek kişiliği temsil eder.

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

TÜSİAD, dizilerde toplumsal cinsiyet eşitliği için harekete geçti

İletişim Fakültesi(İ.Ö.) Radyo-Televizyon ve Sinema Lisans 2011 Yılı Müfredatı

DERS 5. Oyuncak Reklamları ve Cinsiyetçilik. DÜZEY: 2. Sınıf

PÜF NOKTALARI: SINIF İÇİNDE ÖĞRENCİLERİN KATILIM HAKKININ GERÇEKLEŞMESİNİ SAĞLAMAK

6. BÖLÜM: BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

Transkript:

HARİKA! BU NE HAL..! 1 Medya, Kadınlar ve Şiddet Meltem Ağduk * Bundan 7-8 yıl önce Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Merkezi, Çalışma Grubu nun toplantılarından birine, mültecilerle, daha çok da mülteci çocuklarla çalışan, sanıyorum Irak kökenli Kanadalı bir araştırmacı konuk gelmişti. Konuğumuz, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komserliği nde çalışıyor ve Türkiye de de staj yapıyordu. Konuşulan konunun çıkış noktası, savaş, toplantının gündemini hızlıca şiddet meselesine getirdi ve konuğumuz yaptıkları tüm çalışmalar sonunda ortaya çıkardıkları bir listeyi önümüze koydu. Liste, şiddetin türlerini ve tanımlarını içeriyordu, şiddet kavramı inanılmaz şekilde ayrıntılandırılarak tanımlanmıştı ve hangi biçimlerde ortaya çıkabileceğine işaret ediliyordu. O güne kadar şiddet, birçoğumuzun kafasında daha çok yasal düzenlemelerin konusu olan, dövme, sarkıntılık, tecavüz, yaralama, öldürme gibi sonuçlar yaratan fiziksel eylemlerken, önümüzde bir anda ucu bucağı olmayan bir alan açıldı. Gerçi, feministler olarak, şiddetin sadece bir fiziksel eylem olmadığını, özellikle de aslında çok yaygın olan, psikolojik şiddetin kadınlar ve çocuklar üzerindeki etkisinin ne kadar yıpratıcı olduğunu biliyorduk ama 40-50 tanımlık bir liste ile karşılaşınca durumun vahameti ve bu meselenin alt edilmesinin ne kadar güç olduğu ile bir kez daha yüzleştik. Nitekim, feminist çalışmalar hızlıca gözden geçirildiğinde, şiddet konusunun önceleri daha çok fiziksel şiddet üzerine olduğu ama zaman geçtikçe, eylemin daha kapsayıcı tanımının benimsendiği görülebilir. Artık şiddet konusunda yapılan çalışmalar, şiddeti, yaralanma, ölüm, dövme gibi fiziksel sonuçları olan eylemlerden, iktidar ilişkilerinin dayattığı kimlik tanımlarına boyun eğme ile sonuçlanan sürecin bütününe kadar geniş bir yelpazede tanımlamaktadır (Çelik,2000: 3). Toplumsal ilişkiler içinde kadına uygulanan şiddet, başından itibaren feminist hareketin önemli çıkış ve eylem noktalarından birisi olmuştur. Feminist hareketin içinde bu kadar önemli bir yeri olan bu konunun, feminist iletişim araştırmacıları tarafından da ele alınması da kaçınılmazdır. Nitekim önceleri daha çok temsiliyet üzerinde yapılan içerik analizleri ile medya içindeki şiddet meselesi medyadaki cinsiyetçilik üzerinden ilerlemiş, daha sonra da Feminist Medya Çalışmaları ile Kültürel Çalışmalar ve Eleştirel Kuramın etkileşimi ile medya ürünlerinin kadına yönelik şiddete dayanak oluşturan, onu meşrulaştırıp normalleştiren söylemlerin izi sürülmeye başlanmıştır. Bu iki yaklaşım aslında birbirlerini dışlayan yaklaşımlar olmaktan öte birbirlerini destekleyen ve medyadaki cinsiyetçi yapı dolayımı ile hem medyada kadına yönelik şiddet olgusunu hem de bizzet medyanın kadına doğrudan uyguladığı şiddeti daha net bir şekilde ortaya koymaya yardımcı olmuştur. Bu yazının temel amacı, özellikle Türkiye Medyasındaki cinsiyetçi yapının ortaya koyularak, yine kadına yönelik şiddetin bu yapı içinde nasıl yeniden kurulduğunu ve şiddetin bu kuruluşa içkin ve indirgenemez bir doğasının olduğunu göstermeye çalışmaktır. Son yıllarda feminizmin tanımlanması ve sınırlarının çizilmesi gittikçe zorlaşmıştır. Önceleri, topyekün bir tanımlama ile feminizm ve feminist hareket, ataerkil, kapitalist ya da cinsiyetçi yapı içinde kadının ikincil, eşitsizlikçi konumuna işaret ediyor ve yüzyıllar boyunca süren baskının nedenini araştırıyor, sonuç olarak da tüm bunlardan nasıl kurtulunabileceği üzerine tartışıyıp, ortak bir hedef belirmiş gibi görünüyordu (van Zoonen, 1994: 2-3). Feminist hareketin içinde çok kaba hatları ile yapılan ayrımla, liberal, radikal ve sosyalist feministler, kadınların tarih boyunca uğradıkları baskının ve ikincillik durumunun nedenlerini, farklı yerlerde bulmalarına rağmen, kadının bu konumunun, belli bir yapı içinde belirlendiği konusunda hemfikir olmuşlardır. Fakat, bugün artık feminizm ve feminist hareket, 1960ların sonlarındaki gibi kolayca sınıflandırılabilecek gibi görünmüyor. Toplumsal ve siyasal düşündeki değişimler, ister istemez feminist düşünce üzerinde de etki yapmış ve dönüşümlere neden olmuştur. Bu dönüşümler, feminizmin politik olarak parçalanmasına yol açmıştır. Bir taraftan aktivizmin yavaş yavaş sönümlenmesi, diğer taraftan da akademik feminizmin yükselmesi ve feminist kuramın, farklı çalışma alanları ile (örn. psikoanaliz, postyapısalcılık, postmodernizm, milliyetçilik ve kimlik alanlarında yapılan çalışmalar ve üçüncü dünya dan kadınların çalışmaları) yaptığı ortaklıklarla sözünün artması, feminist kuramda da parçalılığın giderek fazlalaştığını ortaya

koymaktadır (Beasley, 1999). Bu parçalılık halini, kadınların tutarlı bir bütünlük olarak düşünülemeyeceği ve feminizmin kendi politik projesini, farkı tanıyan, ona saygı duyan ve onu stratejilerine dahil eden bir çerçeve içinde tasarlanması gerektiği inancı gösterir (Çelik, 2000: 4). Tüm bu parçalanmışlık hali içinde Zoonen ın da belirttiği gibi, feminizm ve feminist kuramın kurucu öğeleri olan cinsiyet, cinsiyet ilişkileri ve iktidar kavramı en temel kavramlar olarak önemlerini korumaktadırlar. Toplumsal ilişkilerin içinde, cinsiyet ilişkilerinin nasıl kurulduğu sorgulanmaya başlandığında iktidar kavramının nasıl tanımlandığı önem kazanmaktadır. Toplumsal ilişkiler içinde kimin iktidarda olup kimin olmadığı sorusu feminist kuramın artık çok da ön plana aldığı tartışmalardan biri olmaktan çıkmıştır. Çağdaş toplumda kimin en çok baskı altında olduğu nun bulunmaya çalışılması yerine, tüm toplumsal ilişkilerde tabi kılma/baskılama (subordination) ilişkilerinin çoğulluğunun analiz edilerek, eşitliksizci ilişkilerin söylem içinde nasıl kurulduğunun ortaya koyulması artık daha anlamlı bir hal almıştır (Zoonen, 1995: 4). Bu da feminist çalışmalarda temsil süreçleri, sembolleştirme, cinsiyet temelli toplumsallaşma süreçlerinin ve buna bağlı olarak oluşan kalıpyargıların ortaya çıkarılması konularının daha fazla üzerinde durularak yapılmaya çalışılmaktadır. Bu tür analizlerin yapılmasında en çok kullanılan araştırma nesnesi de medya olmuştur. 1 Son yıllarda televizyonların bir taraftan en çok izlenen, diğer taraftan da en çok eleştirilen magazin programları ya da popüler tanımlamasıyla tele-voleler kadın cinselliğinin, pornografik yayınlardan sonra belki de en görünür şekilde ortaya koyulduğu ve pornografi gibi de toplum tarafından açıkça dışlanmayan program türüdür. Bu alııntı, Show TV nin yayınladığı magazin programlarından birinden yapılmıştır. Harika Avcı nin jet-ski üzerinde selülitlerinin ayrıntılarla, daireler içine alınarak yakın çekimlerle ortaya koyulduğu bu görüntüler üzerine konuşan erkek üst-ses, Harika, bu ne hal diye bağırarak, kadınların arzu edilebilir ve toplum tarafından kabul görülebilir varlıklar olmaları için nasıl olmaları gerektiğini söyleyerek, bir taraftan medyanın cinsiyetçi yapısını en açık şekilde ortaya koyuyor, diğer taraftan da aslında ciddi bir sözlü şiddet uyguluyor. Medya ve Cinsiyetçi Yapı Demokratik yapılarda tam ve özgür bir iletişim ortamı nın olması gerektiği miti etrafında örgütlenen medya, bu işlevini toplumun birçok grubunu dışlayarak, gerçekleştirdiğini savunmaktadır. Kitle iletişim araçları 2 ya da bugünün popüler tanımlamasıyla medya toplumdan dışlanan birçok grup ve kesim adına konuşup, bu grupların temsil edilmeleri konusunda ise çekinceli davranmaktadır. Bu grupların en başında da kadınlar gelmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak da medya, 1960ların sonlarından itibaren feministlerin ve feminist çalışmaların önemli bir odağı haline gelmiştir. Öncelikli olarak gazeteler ve dergiler üzerine yapılan çalışmaları kısa bir süre sonra televizyon ile ilgili çalışmalar izlemiş ve televizyon, feminist eleştirilerin nesnesi olmuştur 3. Medya, yarattığı kadınlık imgeleri ile (ev kadını, anne, sadık eş ve tüketici vs...) kadının toplumda nasıl bir kimlikle yer alması gerektiğini ortaya koymuştur. Kadına atfedilen geleneksel rollerin hepsi, tüm toplumun üzerine adeta sağnak şeklinde sürekli boşaltılmıştır, boşaltılmaktadır 4. İşte feminist çalışmaların bir kısmı, bu cinsiyetçi sağnak altında, medyada, imgelerin kadınlar aleyhine nasıl üretildiğini sorgular ve medyayı eleştirirken, diğer bir kısım feminist araştırmacı da, yine aynı medyanın kadınların özgürleşiminde ve biz kimliğini geliştirmelerinde nasıl rol oynadığını ortaya koymuşlardır 5. 1970lerde kadın hareketinin yoğunluğu içinde, medyayı geleneksel kadınlık imgelerini üreten en önemli güç olarak gören feministlerin çalışmaları, iletişim disiplini içinde aynı coşku ile karşılanmamış, hatta marjinal kalmış ve neredeyse 1990lara gelinceye kadar da bu 2 Yazı boyunca Kitle İletişim Araçlarını tanımlamak için medya kavramını kullanacağım. Medya; televizyon, radyo, tüm yazılı kitle iletişim araçları ve hatta artık günümüzde internetin toplu halde tanımlanması için kullanılan bir kavramdır. Fakat son yıllarda nedense sadece televizyonu niteleyen bir anlam daralmasına uğramıştır Dikkat çekmek istediğim nokta, benim tüm makale boyunca medya kavramını geniş anlamıyla kullanacağımdır. 3 Betty Friedan ın 1963 yılında yayınladığı kitabı Kadınlık Gizemi, İkinci Dünya savaşı sonrası yayınlanan dergilerdeki kadınlık imajını incelemiş ve kadınlardaki değişimin dergiler tarafından izlenemediğini ortaya koymuştur. Bu alandaki ilk önemli çalışmalardan biridir. Bu alanda akademide yapılan ilk çalışma ise Tuchman ve arkadaşlarının Heart and Home adlı çalışmalarıdır. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Timisi, 1997: 25-26. 4 Vivet Kanetti nin son kitabında insanların gazetelerden nasıl kaçamadığını anlattığı bir paragraf var. Ben bu paragrafı tüm medyayı ve özellikle de en popüler olan televizyonu düşünerek sizlerle paylaşmak istiyorum. Gazeteleri (televizyonu), ayıptır söylemesi, ıssız köşelerde aniden karşınıza çıkıp pardösü açan teşhircilere benzetirim zaman zaman...o an kıstırılmışsınızdır. Kaçamazsınız. Bakacaksınız. Pardösü açanın zaferidir bu. Sizi baktırmış olmak. Gazeteler de (televizyon da) son dönemde böyle...aylak aylak yürüyorsunuz, o haberi bu haberi okuyorsunuz (izliyorsunuz), doların kuruna bakıyorsunuz ve birden! İşte sizi kıstırdı! En alerjiniz olan yazarı, kitaplarını hiç okumadığınızı, en katlanamadığınız dili, hazırlıksız olduğunuz bir anda karşınıza çıkardı...artık kaçış yok...okuyacaksınız (izleyeceksiniz), Kanetti, 2002: 37. 5 Cinsiyetçi bir söylem içinde nasıl özgürleştirici bir yapı olabileceğini çeşitli araştırmacılar ve yazarlar yaptıkları araştırmalarla ortaya koymuşlardır. Bu araştırmaların ilklerinden biri yukarıda bahsettiğim, Betty Friedan ın Kadınlık Gizemi adlı kitabıdır. Friedan kitabında, kadınların biz duygusunun gelişmesinde medyanın cinsiyetçi kodlamalarının, sanıldığının tersine cinsiyetçi kalıpyargıların pekişmesinde değil, bu kalıpyargıların sorgulanmasında etkili olduğu söylemektedir (Timisi, 1997: 50). Friedan ın dışında özellikle ülkemizde daha çok Beyaz Dizi adı ile tanınan aşk romanlarının ve televizyon pembe dizilerinin incelendiği Tania Modleski nin Hınçla Sevmek ve Janice Radway in Reading the Romance adlı araştırmaları cinsiyetçi medya içeriklerinin bir taraftan da kadınların sorgulamasından geçerek özgürleştirici bir rol de üstlendiğini göstermektedir. Bu çalışmalarda izleyiciler pasif birer alıcı olarak görülmemektedirler. Anlamın parçalı, çelişkiler içeren ve çokanlamlı yapısı gözönüne alındığında, izleyicinin izlediği program ile müzakere içine girdiğini ve metinden farklı bir anlam çıkarabileceği söylenebilir. Nitekim cinsiyetçi bir toplumsal söylem içinden özgürleştirici bir yapının çıkabilmesi de böyle olanaklı kılınır.

marjinalliğini sürdürmüştür. Bu marjinalliğine rağmen yukarıda da değinildiği ve van Zoonen ın da belirttiği gibi, feminist iletişim çalışmaları, hem iletişim disiplinine hem de kültürel çalışmalar ve eleştirel kurama özellikle iki temel konuda önemli katkılarda bulunmuştur. Bunlardan ilki cinsiyet temelli toplumsallaşma süreçlerini içeren ve temsil, sembolleştirme, cinsiyetçi kalıpyargılar kavramlarını kullanarak, toplumun sürekliliğinin sağlanabilmesi için medyanın yeniden üretim sürecinde oynadığı önemli rolü sorgulayan araştırmalardır. Diğeri ise, medyayı kapitalist toplumda ekonomik egemenliği elinde tutan, ataerkil sistemi koruyan, meşrulaştıran, normalleştiren ve yaygınlaştıran ideolojik araçlar olarak kavramsallaştıran (van Zoonen, 1994: 15) ve bu kavramsallaştırma çevresinde üretilen araştırmalardır. Her iki konu etrafında yürütülen çalışmalar, medyanın toplumsal gerçeklikleri değil fakat, toplumsal ideallerin içerildiği gerçeklikleri kurduğunu öne sürer. Semboller ve kalıpyargılarla temsil edilen bu kurgu dünya içinde kadınlar genellikle yok sayılırlar. Örneğin, televizyon programlarının içeriklerine bakıldığında, programlarda kadın ve erkek temsiliyetinin ne kadar eşitsiz olduğu görülür. 1960lardan 1990lara kadar yapılan çalışmalar ABD televizyonlarında yayınlanan programlarda görünen 3 erkeğe karşı 1 kadın olduğu ortaya çıkmıştır. Bunların yanı sıra programların içeriğinde kadın ve erkeklerin rolleri, yaşları da erkekler leyhine bir görünüm arzetmektedir. Son yıllarda biraz olsun değişim olmakla birlikte kadınların esas kahraman olduğu dizilerin ne kadar az olduğu ya da erkek alanı sayılan ekonomi ve siyaset gibi konularda ön plana çıkan gazetecilerin hep erkek olduğunu görmek için derinlemesine araştırmalar yapmaya pek de gerek yoktur. Toplumsal yaşam içinde kadınların daha çok özel alanda yeraldığı düşüncesi, bir çok televizyon programında ve gazete / dergi sayfalarında desteklenir. Kadın karakterler daha çok ev ve aile ortamında gösterilmekte ve yaşamlarının tüm ilgi alanı olarak da eviçi ilişkiler ve bireysel sorunlar sınırlandırılmaktadır. Toplumdaki geleneksel iş bölümü de tüm medya ürünleri içinde kendini gösterir. Programlardaki kadın ve erkek karakterlerin meslek statüleri arasında da bir eşitsizlik söz konusudur. Kadın genellikle, erkek karakterin yardımcısı rolünü üstlenmiştir. Erkek doktorsa, kadın mutlak hemşiredir. Eğer doktor olan kadınsa, bunun ayrıksı ve farklı bir durum olduğu program metnin de birşekilde belirtilir. (Bir hastanın, kadından doktor değil, hemşire olabileceği repliği ile...) Programlarda bireysel özellikler de genel toplumsal kalıpyargılar içinde verilir. Örneğin kadının akılcı, rasyonel, soğukkanlı olamayacağı ama daha duygusal olması gerektiği veya en küçük meselelerle bile başedemeyecek kadır kırılgan, korku dolu ve gergin oldugu gibi...tüm bunlar, özellikle kadının ve erkeğin toplumsal rollerinin sınırlarını belirleyerek toplum içinde nasıl olmaları, nasıl davranmaları gerektiğini, toplumsal görevlerinin ve haklarının neler olduğunu göstermektedir. Toplumun gelişmesine koşut olarak, 1980li yıllarla birlikte medya ürünlerinde kullanılan kalıpyargılarda da değişiklikler olmakla birlikte, çeşitli iktdar odakları tarafından da desteklenen ataerkil sistemin özünde ciddi bir sarsılma olmadığı için aslında daha da şizofrenik bir durum yaratılmıştır. Medya ürünlerindeki kadınlar da artık ana karakter olabiliyorlar ama belli sınırlılıklar içinde...kadınların da özgürlüklerini yaşamaya hakları var ama bu haklar toplumsal sorumluluklarının önüne geçmstler olarak, şiddetin sadece bir fiziksel eylem olmadığını, özellikle de aslında çok yaygın olan, psikolojik şiddetin kadınlar ve çocuklar üzerindeki etkisinin ne kadar yıpratıcı olduğunu biliyorduk ama 40-50 tanımlık bir liste ile karşılaşınca durumun vahameti ve bu meselenin alt edilmesinin ne kadar güç olduğu ile bir kez daha yüzleştik. Nitekim, feminist çalışmalar hızlıca gözden geçirildiğinde, şiddet konusunun önceleri daha çok fiziksel şiddet üzerine olduğu ama zaman geçtikçe, eylemin daha kapsayıcbölümünün medya sektöründe de kendini gösterdiği aşikardır. Medyada ekonomi, politika, spor gibi alanlar erkeklerin tekelindeyken, daha hafif sayılan kültür, magazin, çocuk, ev yaşamına ilişkin programlar kadınlara dayatılmaktadır. Tüm sektörde kadın yöneticilerin sayısının azlığı ve mesleğin ataerkil kuruluş ve yürütülüş kuralları, medyanın, toplumdaki herkesin sesini duyurarak, özgür ve gerçek demokrasiyi kuracağı mitinin gerçekten bir mit olarak kalmasına neden olmaktadır 6. Yukarıda da kısaca özetlenmeye çalışıldığı üzere, medya, demokrasi fikrinin çeşitli bileşenleri aracılığı ile gerçekleştirilecek toplumsal değişmeyi teşvik etmekten çok, mevcut eşitsiz iktidar ilişkilerini yeniden kurarak toplumsal ideallerin içerildiği gerçeklikleri ortaya 6 Vivet Kanetti nin son kitabı Koş Süreyya Koş da Cinsiyetçi Basın ve Erkek Erkeğe Saadet başlıklı yazılarında medya sektöründeki cinsiyetçi yapıyı içerden biri olarak açık bir şekilde ortaya koyuyor. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. sayfa 77-87 ve 129-135.

koymaktadır. Bu süreç içinde araya farklı söylemlerin sızdığını da belirtmek gerekir. Fakat bu tür söylemler de, genellikle metnin esas / kurucu söylemi içinde ya marjinalleştirilir, ya da doğallaştırılıp normalleştirilir. Medyada şiddet de genellikle bu şekilde sunulur, çoğunlukla sıradan bir davranış biçimi haline getirilip haklılaştırılır, meşrulaştırılır ve de doğallaştırılır. Medya ve Şiddet Medya ürünlerinde şiddetin yeralışı, gösterimi ve bunların toplum üzerindeki etkileri konusundaki araştırmalar 1950li yılların başına gitmektedir. Medya ürünlerinde kadınlara yönelik şiddet ile ilgili araştırmaların yapılmaya başlanması ise 1970li yıllara denk gelir. Etkiler üzerine yapılan araştırmaları, izleyici araştırmaları izlemiş daha sonrada medya ürünlerinin doğrudan metinleri üzerinde söylem (anlam çözümlemeleri) araştırmaları yapılmıştır. Şiddetin kavramsallaştırılması açısından iletişim araştırmalarında da bir çeşitlilik göze çarpmaktadır. Bir taraftan medya anlatılarında şiddet içeriklerini medyanın olumsuz etkileri ile ilişkilendirerek tartışmalar, ki bunlar genellikle fiziksel şiddet üzerinde durmaktadırlar, diğer tarafta da, şiddeti daha geniş anlamı ile ele alıp, toplumsal iktidarın sürdürülmesi için başvurulan yollardan biri olarak ele alan çalışmalardır. Bu çalışmaların kadına yönelik şiddet sorununa yaklaşımları, şiddetin eşitsizliğin kurulduğu ve kadının baskılandığı her ortamda çıktığı varsayımı üzerinde temellenir (Çelik, 13). Bu noktada yazının başından beri sürekli sözü edilen dar ve geniş anlamıyla şiddetin nasıl tanımlanabileceğinin ortaya koyulması gerekmektedir. 2000 yılında bir grup akademisyen kadın tarafından gerçekleştirilen Televizyon, Şiddet ve Kadın araştırmasında şiddet kavramının hem dar hem de geniş bir tanımlaması yapılmıştır 7. Bu tanımlama Nur Betül Çelik in araştırmaya giriş yazısında şu şekilde formüle edilmiştir:...tüm araştırma boyunca araştırmacılar, şiddetin tanımını fiziksel şiddetten psikolojik şiddete kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde yapmışlardır. Fiziksel şiddet, öldürme, yaralama, tecavüz, dayak gibi eylemleri kapsayan bir kategori olarak anlaşılmaktadır. Buna karşılık (daha geniş anlamı ile) psikolojik şiddet, sınırları açık ya da örtük bir biçimde belirlenmiş olan toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkan eylem ve düşüncelerin bu sınırlar çerçevesinde yargılanması sırasında ortaya çıkan bireysel ya da toplumsalbenlik arasındaki çatışmanın, toplumsal benlik lehine, bir rıza ya da boyun eğme ile sonuçlanmasını sağlayan her tür baskılama mekanizmasını kapsamaktadır (Çelik, 12-13). Böyle bir tanımla yola çıkıldığında, yazının başlığının da nasıl bir anlam içerdiği, ilgili dipnot ile birlikte okununca daha anlaşılabilir hale gelmektedir. Yazılı, görüntülü ya da sesli olsun tüm medya ürünleri, kendi dışlarında varolan gerçekliği çarpıtan ya da temsil eden metinler olarak değil, kadının geleneksel toplumsal konumuna ilişkin toplumsal söylemleri dolaşıma sokarak yeniden kuran anlamlandırma pratikleridir (Alankuş-İnal, 2000: 65). Son yıllarda en çok izlenen dizilerden ve sit-com lardan büyük bir kısmının yapımcısı O. Y. ile yapılan röportaj, medya ürünlerindeki cinsiyetçi yapının nasıl işlediğini açıkça göstermektedir. Yapım şirketi sahibinin kadını tanımlama biçimi ( kadın zarif, naif ve güzel, kadın korunmaya muhtaç, iyi davranılması gereken bir canlı. Onlara cam fanus içinde çiçek gibi bakmak, zaman zaman güneşe çevirmek, suyunu vermek gerekir... ), doğal olarak dizilerin metin yazımı aşamasından son aşamasına kadar etkili olmaktadır. Yapımcı, bir taraftan, dizilerinde oynayan oyuncuların toplumun geleneksel kalıplarından dışarıya çıkmamalarını isterken, diğer taraftan da bu kalıpları tüm dizilerinde tekrar tekrar üreterek, yaptığının toplumun genel yapısına uygun olduğunu savunmaktadır. Böylece Marziye gibi standart bir kadın imgesini tüm kafalara yerleştirirken, sarışın ve aptal hizmetçisine cinsel tacizi bir komiklik olarak normalleştiriyor ve meşrulaştırıyor. Aşağıdaki alıntı, bu en çok reyting alan dizilerin yapımcısının medyadaki cinsiyetçi yapının nasıl kurulduğu ve meşrulaştırıldığını görmek açısından önemlidir. Ş. İ.:...en son Kumsaldaki İzler de yine Kadir İnanır ile çalıştınız. Birlikte çalıştığınız bazı oyuncuları bazı konularda önceden uyarma ihtilacı duydunuz mu hiç? 7 Kadına yönelik şiddetin etraflıca tanımlandığı bir makale için bkz. Maynard, Mary (1993). Violence Towards Women. Introducing Women s Studies / Feminist Theory and Practice. (edited by Diane Richardson- Victoria Robinson). London: McMillan Publications.

O. Y.: Bekarlarsa erkek oyuncu arkadaşlarımın çapkınlıklarına karışmam, zevk de duyarım. Aferin yapın derim. Hele bir de gençlerse...ama kadın oyuncuya zaman zaman dikkatli olun demişimdir. Ş. İ. : Yani siz ciddi ciddi cins ayrımcılığı mı yapıyorsunuz? O. Y. : Şimdi, bak gülüm...örnek olarak veriyorum. Bu oyuncumuz dizide köylü kızını oynuyor. Magazin dergilerinde de mini şortla dans ederken resimleri var. Her tarafı açık. Şimdi burada bir imaj uçurumu yok mu? Ş. İ. : Namuslu, aile babasını oynayan erkek oyuncu her gece bir başka kadınla Laila da dans ediyorsa, ona ikaz yok mu? O. Y.: O pek problem olmaz. Toplum böyle. Bizim firmanın prensiplerinde kadın oyuncuya daha... (9 Mart 2002 tarihli Radikal gazetesi). Medya ürünlerinin bu tür bir cinsiyetçi yapı içinde kuruluyor olması, ve geleneksel toplumsal değerlerin devamının sağlanabilmesi için kadına yüklenen tüm toplumsal konumların ve söylemlerin sürekli olarak dolaşıma sokulması, normalleştirilmesi, doğallaştırılması şiddet olgusunun da bir noktadan sonra bu söylemlerin bir parçası haline gelmesine neden olur. Örneğin yerli dizilerde özellikle fiziksel şiddet, toplumsal değerlerin arkasına sığınılarak meşrulaştırılır. Kıskançlık ve namus bunlardan en önemli iki tanesidir. Psikolojik şiddet ise karşımaza neredeyse tüm dizilerde yer alan bir şiddet türü olarak çıkar. Daha çok erkeklerin uyguladığı bir şiddet türüdür. Aşağılama, hakaret, konuşmama, paylaşmama, engelleme, alay etme kadınlar üzerinde en çok uygulanan şiddet türlerindendir. Örneğin son dönemde ençok izlenirlik alan çoğu Amerikan kaynaklı mini diziler (sit-com) içinde rol alan kadın karakterlerin birçoğu geleneksel kadınlık rollerini sonuna kadar hayata geçirmektedirler. Aşkım Aşkım dizisinin sarışın ve aptal hizmetçisine uygulanan cinsel taciz bir komiklik unsuru olarak verilmekte, Şener in karısı kocasının kendisini tüm aldatma girişimlerini sineye çekmesi beklenmektedir. Liste uzatılabilir çünkü örnekler neredeyse tükenmeyecek kadar çok ve aynı. Şiddetin dizilere oranla daha rahatlıkla ortaya koyulduğu bir program türü de güldürü programlarıdır. Bu tür programlarda şiddet gülünç durumların kurulması sürecinde önemli bir malzeme olarak kullanılıyor. Alankuş ve İnal bu konu üzerinde yaptıkları araştırmalarında, örneğin Bir Demet Tiyatro ya da İnce İnce Yasemince gibi programlarda izleyicinin metinden uzaklaşmasına izin verilmediği için (herşey sanki gerçek hayat gibi, karakterler yakın akrabalarımızdan birileri sanki duygusu) şiddetin, sıradan bir davranış biçimine getirilip haklılaştırılıp ve doğallaştırıldığını belirtmişlerdir. İtilmiş ile Kakılmış ın fiziksel şiddet içeren ilişkileri hiçbir izleyiciyi, gazetelerdeki dayak ya da tecavüz olayları gibi etkilemiyor. Talk-showlar ve magazin programların da ise kadınlara yönelik şiddet kendini daha çok psikolojik alanda gösteriyor. Talk-show sunucuları programlarına gelen kadın konuklara mesleki statülerine ve toplumda nasıl bir yerde durduğuna göre davranıyorlar. Örneğin toplum tarafından saygın olarak nitelendirilen bir şarkıcı ile daha az saygın olarak nitelendirilen bir dansöze tavırları ve hatta sordukları sorular bile farklı olmaktadır. Örneğin ilkine mesleki kariyerini sorarken, diğerine aşk yaşamını vs. soruyor ve hatta berçok kez cevabını bile dinlemiyor. Bu tür programlarda konuklar her iki cinsiyettense, erkekler daha çok kariyerleri ile ön plana çıkartılırken, kadınlar, kadınlık değerleri ile donatılmış sorulara yanıt vermek durumunda bırakılıyorlar. Toplam süre içinda kadınların konuşma süreleri ile erkeklerin ki karşılaştırıldığında, erkeklerin ağır bastığının ortaya çıkması şaşırtıcı bir sonuç olmasa gerek. Reklamlar, karşımıza cinsiyetçi kalıpların en çok kullanıldığı tür olarak çıkmaktadır. Reklamların mutlu, zengin ve güç vaatleri üzerine kurulu olan dünyasında, kadın ve şiddet ilişkisinin kurulamayacağı düşünülebilir. Kadınları edilgin, boyun eğen bağımlı, güçsüz varlıklar olarak göstermesi, reklamlarda şiddet unsurunun ne kadar örtük veya estetikleştirilmiş biçimde varolduğunu kanıtlar. Televizyon ekranından gazetelere bir gözatıldığında durumun pek farklı olmadığı görülebilir. Şiddet haberleri gazetelerin tiraj kazanmak için kullandıkları en önemli haber kategorisine girmektedir. Kadınlara uygulanan şiddete ilişkin haberlerde de genellikle toplumsal yapının sarsılmayacağı bir şekilde verilir. Tecavüz edilmişse, kadının mutlaka aranmış olduğu kanıtlanmaya çalışılır. Dayak yemiş ise, şiddeti uygulayanın mutlaka geçerli bir nedeni olduğu savunulur. Şiddetin sunuluşunun dışında gazeteler bir taraftan da şiddetin bizzat uygulayıcılarıdır. Örneğin başarılı bir kadının, başarı elde ettiği konu bir tarafa kadının ilişkileri daha ön plana koyulur. Bunun iki yakın örneği, milli dalgıç Yasemin Dalkılıç ile milli atlet Süreyya Ayhan a yapılanlardır. Her iki sporcunun da gurur vesilesi olacak milli başarıları,

gazetelerin bu iki sporcunun antrenörleri ile yaşadıkları duygusal ilişkilerinin ortaya dökülmesi ile gölgelenmiştir. Her iki sporcuya uygulanan şiddet değil de nedir? Başından itibaren kadına yönelik şiddet Türkiyeli feministlerin de en önemli gündem maddelerinden biri olmuştur. Önceleri daha çok eviçi şiddet üzerinde durulmuş ama son yıllarda özellikle iletişim alanında çalışmaların yürüten feministler tarafından medya ve şiddet ilişkisi araştırılmaya başlanmıştır. Medya sektörünün cinsiyetçi yapısı çerçevesinde, medya ürünlerinde kadına yönelik şiddetin ve medyanın kadına uyguladığı şiddetin nasıl biçimlendiği sorusu önemli araştırmalara yol açmıştır. Önceleri daha çok reklamlar ve haberler üzerine yapılan incelemeler, artık tüm medya ürünlerini inceleyen kapsayıcı çalışmalara yol açmıştır. Çalışmaların yapılıyor olması bir tarafa, kamuoyunun ne yazık ki bu araştırmaların sonuçlarından haberdar olması anlamına gelmemektedir. Medyaya bu tür bir eleştirel bakışın sadece akademiden gelmesi, birşeylerin düzeltilmesi için yeterli değildir. Sivil toplum kuruluşlarının, feminist örgütlerin Medya İzleme komitelerinin oluşturulması ve medyanın kendini sürekli mercek altında hissetmesi gerekmektedir. Toplumda bu tür mekanizmalar kurularak, özellikle cinsiyetçi kalıplar içeren ve her türlü şiddeti ön plana çıkartan ürünlere karşı ciddi bir savaş açmadıktan sonra, O. Y. gibi önemli bir televizyon yapımcısının ciddiyet dışı olarak nitelendirilebilecek cinsiyetçi kalıpyargılarla dolu ropörtajına anında tepki gösterebilecek toplumsal mekanizmalar kurulmadan, Medya, Kadın ve Şiddet konusunda ne kadar inceleme yapılırsa yapılsın, ne kadar yazı yazılırsa yazılsın, toplumsal yapıda ciddi dönüşümlerin ve değişimlerin olmasını beklemek biraz fantazidir... Genişletilmiş Kaynakça: Alankuş, Sevda ve Ayşe İnal (2000). Güldürü Programlarında Kadının Temsili ve Kadına Yönelik Şiddet, Televizyon, Kadın ve Şiddet. Ankara: Dünya Kitle İletişim Araştırma Vakfı KİV Yayınları. Aziz, Aysel ve Eser Köker, Abdülrezak Altun, Mine Gencel, Nilgün Tutal Küçük (1994). Medya Şiddet ve Kadın / 1993 Yılında Türk Basınında Kadına Yönelik Şiddetin Yar Alış Biçimi. Ankara: KSSGM Yayınları Beasley, Chris (1999). What is Feminism? an introduction to feminist theory. London: Sage Publications. Brown, Mary Ellen, ed. (1990). Introduction: Feminist Cultural Critism Culture, Theory and Practice, Television and Women s Culture / The Politics of Popular. London: Sage. Büker, Seçil ve Ayşe (Eziler) Kıran (1999). Televizyon Reklamlarında Kadına Yönelik Şiddet / Şiddetin Nesnesi Kadın. İstanbul: Alan Yayınları Çelik, Nur Betül, der. (2000). Giriş: Televizyon, Kadın ve Şiddet, Televizyon, Kadın ve Şiddet. Ankara: Dünya Kitle İletişim Araştırma Vakfı KİV Yayınları. Godenzi, Alberto (1992). Cinsel Şiddet. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Kanetti, Vivet (2002). Koş Süreyya Koş / Şampiyon Olacağız. İstanbul: Gendaş Kültür Yayınları Krakarae, Charis (1992). Harassment and Everyday Life, Women Making Meaning / New Feminist Directions in Communication. (edited by Lana F. Rakow). N.Y. & London: Routledge Marshment, Margaret (1993). The Picture is Political: representation of women in contemporary popular culture, Introducing Women s Studies / Feminist Theory and Practice. (edited by Diane Richardson- Victoria Robinson). London: McMillan Publications.

Maynard, Mary (1993). Violence Towards Women. Introducing Women s Studies / Feminist Theory and Practice. (edited by Diane Richardson- Victoria Robinson). London: McMillan Publications. Saktanber, Ayşe (1990). Türkiye de Medyada Kadın: Serbest, Müsait Kadın ya da İyi Eş, Fedakar Anne, 1980ler Türkiye sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar. (der. Şirin Tekeli). İstanbul: İletişim Yayınları. Tanrıöver, Hülya Tufan Ayşe Eyüboğlu (2000). Popüler Kültür Ürünlerinde Kadın İstihdamını Etkileyebilecek Öğeler. Ankara: KSSGM Yayınları Timisi, Nilüfer (1997). Medya da Cinsiyetçilik. Ankara: KSSGM Yayınları Tuchman, Gaye (1988). The symbolic annihilation of women by the mass media, The manufacture of the news, social problems, deviance, and the mass media. (edited by jeremy Tunstall). London: Constable Publications. van Zoonen, Liesbet (1991). Feminist Perspectives on the Media, Mass Media and Society. (edited by James Curran and Michael Gurevitch). London: Edward Arnold Publications. van Zoonen, Liesbet (1994). Feminist Media Studies. London: Sage Publications.