TARİHİMİZDE KÖLELİK 1

Benzer belgeler
Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte hukuk sisteminde değişiklikler yaşanmıştır. Töre devam etmekle birlikte Şeri Hukuk ta uygulanmaya

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

NAFAKA. Nafakasının yiyecek sınıfları ekmek veya un, tuz, yağ, sabun, odun ve her ihtiyaçta kullanılmak üzere laz

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

TÜRK VERGİ SİSTEMİ-1.BÖLÜM

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

SEVGİ USTA VELAYET HUKUKU

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ŞİRKETİN YÖNETİMİ

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

RĠYASETĠCUMHUR SENFONĠ ORKESTRASI KURULUġU HAKKINDA KANUN (1)

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ

USBD Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi IJSS International Journal of Social Sciences ISSN

MADDE METNİ : MADDE 11 : DEĞERLEME GÜNÜ

KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI. HAKKINDA KANUN ileti5176

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

Gücü yeten kimsenin, sahibinden kaçan bir köleyi yakalaması, evlâ ve efdâldır. Siraciyye'de de böyledir.

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Soru: Kimlerin fitre vermesi gerekir? Hangi ürünlerden verilebilir?

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

GELİR VERGİSİNDE MÜKELLEFİYETLER

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

MİRAS HUKUKU ( ALMANYA-TÜRKİYE ) Giriş:

Yönetici Sorumluluk Sigortası

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

TÜRK HUKUKUNDA ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ

(1) BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.A) KONULU, BÜYÜK YARIŞMA

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

SİRKÜLER NO: POZ-2009 / 52 İST, MALİYE; VADELİ ÇEKLERDE REEKONTU KABUL ETMİYOR

ĠÇĠN BAKANLAR KURULUNA YETKĠ VERĠLMESĠ HAKKINDA KANUN

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

ÖZEL TIBBİ TEDAVİ VE TERMO - KLİMATİK KAYNAKLAR ALANINDA KARŞILIKLI YARDIMLAŞMAYA DAİR AVRUPA ANDLAŞMASI

Anlamı. Temel Bilgiler 1

HARCIRAH UYGULAMASI HARÇLAR

SGK Deneme sýnavý 2 Gönderen : total - 17/02/ :01

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Meslek Yüksekokulu DAMGA VERGİSİ ve HARÇLAR BİLGİSİ DERSİ Açık Ders Malzemesi

RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME

Eski Mısır Hukuku: Koca bazı şartlar altında birden fazla kadınla evlenebilirdi

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.


GİDER VERGİLERİ KANUNU 1, 2

BAKIŞ MEVZUAT. KONU: Limited Şirket Pay Devirlerinde Damga Vergisi Ve Harç Uygulaması Değişikliği

Ticaret Tabi Maddeler ve Bu Maddelerin

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

A. VERGİLENDİRME DÖNEMİ

YABANCILARA KONUT VEYA İŞYERİ TESLİMLERİNDE İSTİSNA UYGULAMASI İLE İLGİLİ OLARAK 12 SERİ NOLU KATMA DEĞER VERGİSİ TEBLİĞİ YAYINLANDI

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET


Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

DAVACILARIN VARLIKLI OLMALARI DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

LİMİTED ŞİRKET MÜDÜR VE ORTAKLARININ ŞİRKET AMME BORÇLARININ ÖDENMESİNE İLİŞKİN SORUMLULUKLARI

YÜKLENİLEN KDV YE AİT FATURANIN GEÇ DÜZENLENMESİ HALİNDE KDV İADESİ YAPILABİL

Biz de yazımızda bunu irdeleyelim, yani vergi aslında af olur mu sorusunun cevabını irdeleyelim istedik.

HARÇLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 59) Resmî Gazete: 14 Mart 2009/ 27169

SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ ÜZERİNDEN REKLAM VERİLMESİ

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUM VE HUKUK

Edinilmiş mal sayılan değerler:

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Sirküler Tarihi : Sirküler No : 2017/098

Hulle'nin dayanağı âyet ve hadistir.

86 SERİ NO'LU GİDER VERGİLERİ GENEL TEBLİĞ TASLAĞI

ÇEKLERDE REESKONT UYGULANIP UYGULANMAYACAĞINA İLİŞKİN OLARAK VUK SİRKÜLERİ YAYIMLANDI

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Server Dede. - Server baba şu Bektaşilerin bir sırrı varmış nedir? Diye takılır, sula sorarlardı.

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

SİRKÜLER 2009 / 21. T.C. Merkez Bankası tarafından 1990 yılından bu güne kadar yayımlanan iskonto ve faiz oranları ise aşağıdaki gibidir.

PRATİK BİLGİLER VERGİ UYGULAMALARI HARÇLAR TİCARET SİCİL HARÇLARI:

1. Ceza Hukukunun İşlevi, Kaynakları ve Temel İlkeleri. 2. Suçun Yapısal Unsurları. 3. Hukuka Aykırılık Unsuru

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAREKETİ I TARİHÎ GELİŞİM İÇİNDE TÜKETİCİNİN KORUN MASI '.. 5

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İçindekiler GENEL PRENSİPLER. Birinci B ö l ü m : HUKUK NİZAMI :

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Transkript:

TARİHİMİZDE KÖLELİK 1 Ekrem Buğra Ekinci Köleliğin Menşei: Kölelik insanlardan bir kısmının diğer bir kısmına muayyen bazı sebeblerle hizmet etmesidir. Tarihin en eski devirlerinden beri devam edegelmiş bulunan kölelik, kuvvetlinin kuvvetsize hükmetmesinden doğmuştur. Aristo, köleyi "ruhlu bir alet,canlı bir meta" olarak vasıflandırmıştır. Eski Yunan'da, İbranilerde, Roma'da ve eski Arablarda kölelik yaygın bir müessese olup köleler her türlü haktan mahrum bir şekilde, en ağır işlerde çalıştırılmaktaydı. Daha ziyade göçebe halinde yaşayan bir kavim olduklar için eski Türklerde kölelik müessesesine rastlanmamaktaysa da yerleşik bir hayat yaşayan Uygurlarda köleliğin varlığını biliyoruz. Görülüyor ki kölelik çok eskiçağlarda yaşayan kavimlerde de yer almış olup, bunu ihdas eden İslamiyet değildir, ancak sosyal ve iktisadi sebebler dolayısıyla kaldırılması mümkün görülmeyen bu müesseseyi ıslah ettiği, kölelerin hukuki, sosyal ve iktisadi vaziyetlerini düzelttiği ve köleliğin kaldırılması hususunda bir takım kat'i tedbirler getirdiği vâkıadır..bu sebeble İslamiyet kölelik dini değil belki köleliği kaldırma dinidir denilebilir. Kölelik Hukuku: Kölelik, İslam hukukunda hukuki ehliyeti tahdid eden hallerden biridir. İslamiyet köleliğe sebeb olan halleri bire indirmiş ve bundan başka sebeble köle yapılmasını yasaklamıştır.. Bahis mevzuu tek hal ise harbdir. Bu husus tarih boyunca herkes tarafından en tabii devletlerarası harb hukuku kaidelerinden birisi olarak kabul edilmiştir. İslamiyet yayıldıkça ve toprakları genişledikçe ele geçen esirlerin sayısı da artmaktaydı. Bu esirler, esir düşmeden evvel İslamiyete girmiş ve islam ordularına karşı muharib olarak harb etmemişlerse köle olmaktan kurtulurlardı. Bunun dışında harblerde ele geçen esirler üzerinde müslümanların seçmece haklar vardı. Bu haklar kullanma 1 Köleleri Evlat Sayan Medeniyet, Tarih ve Medeniyet, S: 11, Ocak 1995, s: 20-25. 1

salahiyeti ise emire yani hükümdara aiddi. Bunlardan birincisi erkek esirlerin öldürülmesidir. Bu hakkın tarih boyunca pek kullanıldığın görmüyoruz. İkinci bir hak ise bu esirlerin karşı tarafın elindeki esirlerle mübadele edilmesi veya fidye karşılığı serbest bırakılmasıdır. Serbest kalan esirlerin ülkesine döndükten sonra yeniden muharib olarak İslam ordularının karşısına çıkacağı nazara alındığından bu yola gidildiği tarihte nadirdir. Üçüncü bir hak, ele geçen esirlerin tekrar eski meşgalelerine dönmelerine ve kendileriyle zimmet akdi yaparak vergi karşılığı İslam devletinin emniyeti altında yaşamalarına izin vermektir. Tarihimizde bu usule çokça rastlanmaktadır. Son bir hak ise bu esirlerin canların bağışlayarak, hizmette kullanmak üzere İslam ülkesinde alıkoymaktır. Bu yol hem düşmanın muharib gücün zayıflattığı, hem de bedava işgücü temin ettiği cihetle tercihe şayan bir yol olarak görülmüştür. Bu tercih, müslümanların düşmanlarına bile göstermekten çekinmedikleri engin müsamaha ve şefkatin bir neticesidir. Halbuki diğer dinler ve yabancı hukuk sistemleri kölelik neticesini doğuracak pekçok yolu meşru kabul etmişlerdi. Mesela İbranilerde, yani Yehudi hukukunda borç yüzünden köle olunabiliyordu. Ancak bunlar Yahudi olduklar için, diğer yollarla mesela harb yoluyla ele geçen kölelerden daha iyi vaziyetteydiler. Babillilerde ve Romalılarda da borç yüzünden köle olunduğu gibi, bir insan kendisini veya oğlunu köle olarak satabilirdi. Bunlar İslam hukukunda men' olunmuştur. Ayrıca cahiliye devri Arablarında bunlara ilave olarak kumarda kaybeden kimseler de köle haline getirilirdi. Kilise hukuku köleliği ıslah edici hiçbir hüküm getirmediği gibi kölelerin efendilerine mutlak itaatte bulunmalarını tavsiye ile iktifa etmiştir. Bu sebeble de diğer milletlerde tarih boyunca sudan sebeblerle köle haline getirilen kimseler en ağır işlerde çalıştırılmış, kırbaçların altında türlü eziyet ve işkenceler altında en ufak bir hak hatta hukuki tanzimden mahrum bir şekilde ömürlerini geçirmişlerdir. İslam Tarihinde Kölelik: İslam hukuku ilk defa kölenin insan olduğunu ve Allah huzurunda bütün insanların eşitliği prensibini getirmiştir. Dolayısıyla kölelere fena muamelede bulunmak yasaklanmış, efendiye kölesine kendi yediğinden yedirme, icabında aynı sofradan yeme, elbise ve mesken ihtiyacını ihsan ile karşılama, okuma, yazma ve diğer lüzumlu ilimleri öğretme, hasılı ona kendi ev halkının bir ferdi olarak davranma hatta hitab ederken 2

"kölem" yerine "evladım" deme mükellefiyetlerini yüklemiştir. Nitekim Hz.Peygamber'in bir hadisinde kaynağını bulan İslam hukuku kaidesine göre köleye yapılan herhangi bir haksız muamelenin, mesela dayağın keffareti olarak onu azad etmek mevzubahistir. Kölelerin vaziyeti o kadar iyileştirilmiştir ki, azad edilen köleler efendilerinin yanından ayrılmayı istememişlerdir. Hz. Peygamberin azad ettiği kölesi Zeyd'in, anne ve babası kendisini bulup götürmek istediklerinde onlarla gitmeyi reddedip eski efendisi olan Hz. Peygamber'in yanında kalmayı tercih ettiği meşhurdur. Hz.Peygamber, bu Zeyd'e oğlum diye hitab ederdi. O'nu halasının kızıyla evlendirmişti. Bunun oğlu Usame'yi ise ordu kumandan tayin etmişti. Hz.Ömerin sulh ile fethedilen Kudüs'e girerken yegane devesine kölesiyle nöbetleşe bindiği ve şehre girerken deveye binme nöbetinin kölede olduğu, kendisinin ise bu devenin yularını çekdiği pek meşhurdur. İslamiyet kölelere ilim öğrenme imkanın da vermiştir. Bu imkandan sonra köle menşe'li kimselerden çok sayıda büyük ilim adamı yetişmiştir. Hele Hicretten yaklaşık bir asır sonra İslamiyetin yayıldığı yerlerin en meşhur ve kudretli alimlerinin tamamını köle asıllı kimseler teşkil etmiştir. Tabiin denen ve Hz.Peygamberin arkadaşlarını görenlerin meydana getirdiği faziletli büyük alimler topluluğunun ileri gelenlerinden Hasen Basri, İbn Sirin, Ata bin Ebi Rebah, Mücahid, Said bin Cübeyr, Mekhul, Tavus, Nafi, İbrahim en-nehai, tasavvuf alimi Malik bin Dinar ve Eyyüb-i Sahtiyani, fıkıhçılardan İmam-ı Azam ve hocası Hammad, hadisçi A'meş, tarihçi İbn İshak hep köle asıllı kimselerdi. Halbuki eski kavimlerde hatta yakın zamana kadar Avrupa ve Amerika hukuk sistemlerinde kölelere okuma ve yazma dahi öğretilmesi şiddetle yasaklanmıştı. Kölelerin azad edilmesi İslamiyette en faziletli amel olarak bildirilmiş, öyle ki neredeyse kölelik istisna, azad kaide haline gelmişti. Nitekim Hz.Peygamber eline geçen bütün köleleri azad etmiş, eshabına da bunu tavsiye buyurmuştur. Bunun üzerine müslümanlar ellerindeki köleleri peyderpey serbest bırakmışlardır. Bunun yanısıra İslam hukukunun köleliğin kaldırılması gayesine hizmet eden bir takım müesseseler koyduğunu da ifade etmek gerekir. Bunlardan birincisi hataen adam öldürme, zıhar (bir boşanma türü) ve yeminden dönme gibi bazı fiillerin keffareti (cezası) olarak köle azad edilmesini mecbur kılmış olmasıdır. Buna ıtk, böyle köleye de atik denir. Kölelerin serbest kalmalarına imkan veren ikinci bir husus da kitabet akdi olup Kur'an-ı kerimde tavsiye edilmiştir. Burada köle, efendisine muayyen 3

bir meblağ ödemek suretiyle hürriyetine kavuşabilmektedir. Bu meblağı temin edebilmesi için de kendisine ücret karşılığında efendisine veya başkalarına çalışma ve bunun neticesinde kazandıklarına malik olabilme izni verilir. Bu izne siaye, böyle köleye de mükateb denir. Ayrıca bu tür kölelere zekat ve sadaka vermenin daha faziletli olduğu da bildirilmiştir. Kölenin hür olabilmesi için ikinci bir usul, tedbirdir. Burada efendi, ölüm halinde kölesinin azad olunmuş sayılacağına dair sağ iken bir beyanda bulunur ve bu beyanından kaideten bir daha dönemez. Tedbir edilmiş köleye müdebber denir. Halbuki Avrupa ve Amerikan hukuk sistemlerinde efendi kölesini şartsız azad etse bile bu beyanından vazgeçebilir. Dördüncü bir müessese olarak karşımıza istilad çıkar. Efendisinden çocuğu olan köle kadının bu çocuğu doğumundan itibaren hür sayıldığı gibi, kendisi de artık bir başkasına satılamaz, efendisi vefat eder etmez kendiliğinden hürriyetine kavuşur ki buna ümmi veled (çocuk annesi) denir. Diğer hukuk sistemlerinin tamamında, Anglo-Amerikan hukukunda bu halde çocuk bile köle sayılırdı, eski Arablarda ise eğer çocuk zeki çıkarsa babası tarafından ona hürriyet verilebilirdi. İslam hukukunda kölelerin azad neticesini doğuran bir yol da harblerde düşmana karşı kahramanlık ve yararlık gösterenlerin serbest kalmasıdır. Son bir usul de köle eğer mahremi bulunan bir kimsenin mülkiyetine girerse kendiliğinden hür olur. Mesela, hür bir kadın kölesiyle evlenirse, o köle azad olunmuş sayılır. İşte İslam hukukunun getirdiği bu tedbirler sayesinde hem kölelerin vaziyetleri fevkalade iyileştirilmiş, hem de hürriyetlerine kavuşmaları gayet kolaylaştırılmıştır. Bütün bu hükümler, diğer hukuk sistemlerine tesir ederek zaman içinde köleliğin kaldırılması neticesini doğurmuştur. Kölelerin Hukuku: İslam hukukunda kölenin dini bakımdan mükellefiyeti vardır, ancak tam değildir. Mesela köle dini emir ve yasakların tamamına muhatab fakat mesela cihad (harb) ile, tam tesettürle, cuma namazı, kurban ve zekat ile mükellef tutulmamıştır. Hukuken tam ehliyeti var ise de bunu kullanmaktan hükmen aciz olup ehliyeti askıda kimse gibidir. Aile hukuku itibariyle evlenme, boşanma, çocuk sahibi olma hakkı vardır, ancak ikiden fazla evlenemez. Mehr ve nafaka ödemekle mükellef ise de bu meblağlar rakabesine (kıymetine) karşılık olmak üzere efendi öder. Ceza hukukuna göre bir kölenin 4

sahibinden başka biri tarafından taammüden öldürülmesi halinde katile kısas (karşılık olarak öldürülme) gerekir.köle cinayet işlediğinde azadlanmış bile olsa efendi diyetini öder. Kölenin cezai mes'uliyeti tam olmayıp zina etse recmolunmaz, alkollü içki içme ve zina iftirasında bulunma hallerinde hukuki cezanın yarısı verilir. Efendinin kölesini te'dib hakkı vardır, ancak köleye eza ve cefada bulunamaz, olsa olsa onu satar. Bu hususda tarihimizde bir de hikaye anlatılagelmiştir: Sultan İkinci Selim devrinde, gencin biri çok sevdiği cariyesinin bir işine kızarak onu esirciye satar, sonra da bu yaptığına çok pişman olur. Yana yakıla zamanın İstanbul kadısı İvaz Efendi'ye gelir, onun ayaklarına kapanarak vaziyeti anlatır, pişmanlığın bildirir, bu işe bir çare bulmasını rica eder. Kadı efendi gencin haline acır, mahud esirciyi çağırtır ve ondan cariyeyi sahibine tekrar satmasını isterse de esirci bir türlü buna yanaşmaz.bunun üzerine kadı efendi gence kalkıp oynamasını söyler, genç bu dediğini çekinmeden yapar. Kadı efendi aynı şeyi esirciden isteyince esirci "ben deli miyim, ne diye oynayayım" diye cevab verir. Bunun üzerine kadı efendi "öyleyse bu genç delidir, delinin alış-verişi muteber değildir, ver bakalım cariyeyi geriye" der. Bu hile-i şer'iyye karşısında esircinin yapabileceği hiçbir şey yoktur, çaresiz cariyeyi bedeliyle eski sahibi gence iade eder. Görülüyor ki köleler efendilerinin bir nevi dostu, arkadaşı, sırdaşı ve aile ferdi hükmündeydiler. Hakikaten İslam memleketlerindeki köleler kırbaç nedir bilmezlerdi. Efendinin te'dib hakkı kölenin suç işlemesi haliyle mahdud olup devlet bunu kontrol eder. Nitekim Osmanlı Devleti'nde 1851 tarihli ceza kanunu bu hususu hükme bağlamıştır. Köle kendisine izin verilmedikçe mülkiyet hakkını haiz bulunmadığı gibi varis ve şahid de olamaz, ancak lehine bazı şartlarla vasiyette bulunulabilir. Bu halde lehine yapılan vasiyet, azadına imkan verecek şekilde kıymetine karşılık addedilir. Köle efendisinin vefatı halinde ve onun ta'yiniyle vasiyeti tenfiz memuru olabilir, yani efendisinin vasiyetlerini yerine getirmek üzere onun malvarlığını idare eder, hatta efendisinin küçük çocuklarının vasiliğini yapabilir. Köle vekil de olabilir. Efendi köleye medeni hakları kullanma ehliyetini bahşedebilir. Böyle bir köleye me'zun denir, girişdiği işlerden sahibinin kendisine verdiği sermaye ve kendi kıymeti ile mes'ul olur, borçlanmışsa ve ödeyememişse ya efendi borcu üzerine alır, ya da köle satılır. Tarihte zekası sebebiyle kendisine ticaret izni verilen ve kendisiyle efendisini çok zengin eden köleler vardır. 5

Osmanlı Tarihinde Kölelik: Tamamen İslam hukukunun cari olduğu Osmanlı devletinde de kölelik müessesesi yer almışdır. Bu devirde harb ve fütuhatın tamamı Türkler tarafından yapıldığı için ele geçen düşman esirleri köle olarak Osmanlı ülkesinin her tarafına akmaya başlamıştı. Bu köleler İslam hukukunun ganimete dair kaideleri çerçevesinde taksim edilir, bunlardan orduya verilenler yeniçeri ocağını teşkil eder, saraya alınanlar enderun denilen saray akademisinde (bugün bir ma'nada siyasal bilgiler fakültesi) devlet adamı olarak yetiştirilirdi. Bunlar ölene kadar devleti temsil eden padişahın kölesi statüsünde oldukları için hıyanette bulunamaz, bulunurlarsa bedeli hem efendi, hem de devletin en yüksek hakimi mevkiinde bulunan padişah tarafından ödetilir (ki siyaseten katl denilen hükümdarın cezalandırma salahiyetinin esası budur), hatta işlediği suç sebebiyle öldürülebilir. Malları da vâris vaziyetinde olan efendiye intikal eder, yoksa müsadere demek değildir. Bu, hukukun hükümdara verdiği bir salahiyettir. Çünki hükümdar ülkenin en büyük hakimidir, bu kaza hakkını tek başına yerine getirmesi mümkün olmadığından normal şartlarda hukuk mesleğinden hakimleri vazifelendirir. Dünyanın her yerindeki monarşilerde böyledir, mesela İngiltere'de hakimler "kral adına" karar ve hüküm verirler. Ayrıca zaten efendi mevkiinde bulunan hükümdarın kölesini vezir bile olsa te'dib hakkı vardır. Te'dib hakkı kölenin öldürülmesine izin vermez, ama yukarıda zikredilen hükümdarın hakim mevkiinde bulunma hali kafi bir mesned teşkil eder. Kaldı ki Osmanlı devletinde katledilen devlet adamlarının tamamı köle olmadığı gibi padişah sadece kendi hükmüyle iktifa etmemiş, suç zanlısı devlet adamı mahkemede muhakeme edilip hakkında idam kararı verilmeksizin böyle bir tatbikata gidilmemiştir.esasen bunların sayısı da fazla değildir. Osmanlılarda köle menşe'li kimselerin devlet hizmetinde tercih edilmesinin bir sebebi de bunların Osmanlı ülkesinde akrabaları olmadığı için o günün Avrupa devletlerinde ve daha evvel İslam ve bilhassa Türk tarihinde de görülen ve mühim zararlara yol açmış olan, küçük küçük hanedanlar teşekkülü ile devletin parçalanma tehlikesi bertaraf edilmiş olurdu. Bunlar iltimasda ve nüfuz temininde bulunamazlardı, arkalarından da kanlarını dava edecek kimseleri bulunmazdı. 6

Osmanlılarda köleler üç kaynaktan temin edilmekteydi. Bunların başında Avrupalı, bilhassa Slav asıllı köleler gelmektedir. İlk devirlerde fütuhat çok fazla, bunların ekserisi de Balkanlarda olduğu için bu çok tabii karşılanabilir. Bu köleler yukarıda da geçdiği gibi, ya orduya verilir, yeniçeri ocağını teşkil eder, ya da saraya alınıp enderun denilen saray akademisinde devlet adamı olarak yetiştirilirdi. Meşhur sadrıazamlardan Davud Paşa, İshak Paşa, Koca Sinan Paşa, Rüstem Paşa, Mahmud Paşa, Mesih Paşa, Maktul İbrahim Paşa, Ayas Paşa, Sokullu Mehmed Paşa ve Cezzar Ahmed Paşa hep Avrupa menşe'li kölelerdi. Osmanlılarda köle te'min edilen ikinci kaynak Kafkasya idi. Evvelce sadece Kırım Hanı, kendi nüfuz bölgesinde elde ettiği köleleri Osmanlı ülkesine bilhassa saraya göndermekteydi. Onsekizinci asırdan itibaren Kafkasya'dan Anadolu'ya Çerkes, Gürcü, Tatar ve Laz köleler, bilhassa cariyeler sevkedilmeye başlanmıştır. Bunlar daha ziyade saraya ve kibar konaklarına alınmış, içlerinden pekçok padişah validesi yetişmiştir, öyle ki Kafkasyalılara "padişah dayıları" denilerek çok yakınlık gösterilirdi. Kafkasyalı kölelerden devlet hizmetinde yükselenleri de görülmüştür; meşhur Hüsrev Paşa bunlardandır. Son devirlerde Kafkasyalı köle ticareti milliyetçilik cereyanının da tesiriyle Türkiye'de yaşayan Kafkasyalıların baskı ve propagandaları üzerine fermanla yasaklandıysa da, bilhassa cariyelerinin meziyetleri ve güzellikleri sebebiyle çok revaçta olmalarından ötür el altından devam etmiştir. Nitekim yirminci asrın ilk yıllarında Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti, saraydaki Çerkes cariyelerin serbest bırakılmalarını istemiş, bunun için Deli Fuad Paşa'dan yardım talebinde bulunulmuş, o da İngiliz sefirini araya koyarak bunu becermişlerse de bu cariyelerden pek çoğu buna razı olmamışlardır. Osmanlılarda üçüncü bir esir kaynağı da Afrika, bilhassa Sudan'dır. Buradan ele geçen siyahi köleler hemen her kibar evinde bulunur, yiğitlik ve dayanıklılıklar sebebiyle çok tutulurlardı. Osmanlı devletinde köle ve cariyeler ilk zamanlarda Haseki civarında alınıp satılırdı. Onaltıncı asırdan sonra bugünki Nuruosmaniye camiinin yanında bulunan esirhanede kalmaya ve gündüzleri Kapalıçarşı ile Divanyolu arasındaki Tavukpazarı denilen yerde kurulan esir pazarında mezad usulü ile satılmaya başlandı. Ayrıca Üsküdar ve Fatih ile Edirne, Şam gibi diğer merkezlerde de esir pazarları vardı. 1583'de bu usulü nizama bağlayan bir ferman neşredilerek suiistimallerin önüne geçilmek gayesi güdülmüştür. 7

1559 ve 1575 tarihli fermanlarla da gayrımüslimlerin müsliman köle sahibi olamayacaklar bildirilmiştir. 1559 senesinde Osmanlı vatandaşı bir Rum, evinde müsliman köle bulundurduğu için idam edilmiş, bundan sonra gayrımüslimler, ileride müsliman olduğunu iddia eder de başlarına dert açar endişesiyle gayrımüslim köle bile kullanmaya csaret edememişlerdir. Osmanlılarda esircilik bir esnaf sektörü sayılır, kazançları esirhane eminliği tarafından onda bir nisbetinde vergilendirilirdi. Esirlerin başında kontrollerde bulunmak üzere esirciler kethüdası vazifelendirilirdi. Meşhur bestekar Itri bu sıfatı taşımıştır. 1641 tarihli bir fermanla esir fiatlarına narh (azami kar haddi) konulmuş-tur. Hiçbir san'atı olmayan bir köle yüz dinardan (beşyüz gram altın) fazla etmezdi. Bir san'at sahibi köle ikiyüz, mahareti fazlaysa dört-yüz, şiir, musiki ve ilme aşinaysa altıyüz dinar ederdi. Ecnebi devletlerin tazyiki altında 1846 senesinde esir pazarlar bir fermanla kaldırılmış, esir satışları esircilerin evlerinde, siyahiler Fatih, diğerleri ise Tophane'deki Karabaş sokağında olmak üzere devam etmiştir. Daha sonra çıkarılan iki fermanla 1855'de Çerkes, 1857'de de zenci esir ticareti tamamen yasaklanmıştır. Bu husus 1876 da ilan olunan Kanun- Esasi'de (Osmanlı meşrutiyet anayasası) de yer almıştır. Osmanlıların kölelere en iyi muamelede bulunan, onların hürriyetine kavuşmaları için en çok kolaylık gösteren millet olduğu bilhassa ecnebi seyyah ve tarihçi yazarların ittifaklı beyanlarıyla sabittir. Kölelere tam bir dini hürriyet tanınmıştı. Müslüman olma mecburiyetleri olmadığı gibi, kendi dindaşlar gibi giyinebilirler, ibadette bulunabilirlerdi. Kölelere çok iyi bakılır, ev hizmetleri haricinde çalıştırılmazdı. Bunlara verilecek nafakanın asgari haddi fermanla tesbit edilirdi ki ondokuzuncu asrın ikinci yarısında çıkarılan İhtisab Ağalığı nizamnamesinde (bugünki belediye kanunu) umumiyetle bu mikdar altmış para civarında tesbit edilmişti. Yirminci asrın ilk senelerinde kabul edilen Osmanlı nafaka kanunu da kölelerin nafakalarını sıkı sıkıya hükme bağlamıştı. Kölelerin nafakalarının yeterince ve zamanında verilip verilmediği hususunda esirciler kethüdası mes'uldü. Osmanlı cemiyet hayatında çoğu zaman kölelerin evlad edinildiği, bunların çok yüksek mevkilere gelebildiği görülmektedir. Cemiyet bunları statüleri sebebiyle aşağılamamaktadır. Köleler, bilhassa cariyeler belirli bir yaşa geldikten sonra daha evlenme çağı geçmeden ailenin itimad ettiği bir kimse ile evlendirilerek kendilerine yüklü bir cihaz (çeyiz) ve bir de evceğiz verilirdi. Buna "çırak etme" denirdi. Çırak edilen köle ile irtibat kesilmez, ailenin ev 8

dışında bir ferdi gibi kendisiyle görüşülür ve himaye edilirdi. Osmanlı devletinde hukukun tatbikinin günümüze intikal etmiş şahidleri olan şer'i mahkeme sicillerinde kölelerle alakalı mahkeme kararları vardır; çok şayan-ı dikkattir ki bunların hemen tamamı köle azadına dair olup köleyi mevzu alan diğer muamelelere çok az rastlanır. Diger bazı kavimler, bilhassa Ruslar, Türklerin eline esir düşüp köle olmak istemişlerdir. Zira köleler evlerinde göremeyecekleri nimetlere sahib idiler. Kafkasyalı köleler ise diyar-ı islamda yaşamak, hilafet merkezi Istanbul'da ömürlerini tamamlamak için Türklere esir olmaya can atmışlardır. Türkçe'de dini ve ahlaki hususlarda yazılan kitablarda kölelere gösterilmesi gereken iyi muamele ve vecibeleri anlatan müstakil kısımlar yer almıştır. Böylece müslümanlar kölelerini Allah emaneti birer evlad mesabesinde görmüş, kendilerine sevab kazandıracak fırsat telakki etmişlerdir. Yeri gelmişken, yıllardır gerek Batılı bazı seyyah ve tarihçiler, gerekse bunların bizdeki takibcileri Osmanlı sarayındaki köle ve cariyeler hakkında vahşet ve şehvet kokan hikayeler üretmişler, herkes de bunları dinlemiş, ciddiye almış veya alaylı gülümsemelerle de olsa kabul etmiş, anlatmıştır. Ancak işin aslı böyle değildir. Saray sadece padişahın evi değildir, aynı zamanda devletin idare edildiği bir yerdir, bugünki manada cumhurbaşkanlığı köşkü, genel sekreterlik, başbakanlık, bakanlar kurulu, devlet denetleme kurulu, millet meclisi vesaire vazifeleri yapan bir yerdir, harem ise bizzat padişahın ve ailesinin yaşadığı mekandır. İşte bu kadar fonksiyonu olan sarayın, görülmesi gereken pek çok da hizmetinin bulunacağı aşikardır. Bu hizmetleri dışarıdan kimselere yaptırmak, o zamanın hanımlarla erkeklerin bir araya gelmesini tasvib etmeyen telakkisiyle muvafık düşmezdi. Bunun için köle ve cariye kullanılması tercih edilmiştir. Yoksa bu cariyelerle padişahın sırayla münasebet tesis ettiği hiçbir ilmi esasa dayanmamaktadır. Kaldı ki Osmanlı hanedanına mensub erkekler kadına düşkün kimseler değildi, bu ilmi değeri olmayan bir zihniyetin onlara attığı bir iftiradır. Hele hele bazı padişahların son derece az çocuğu olmuş, kimisinin ise hiç olmamıştır. Zaten çoğunun ömrü seferlerde geçmiştir. Halktan veya tanınmış ailelerden kızlarla evlenmek tarihte hayli sıkıntıya sebeb olmuş, bunun için saray terbiyesiyle ve padişah hanımı olmak üzere yetiştirilmiş, hayatta bilinen hiç akrabası olmayan kimselerle evlenmek muvafık görülmüş, maksad da hasıl olmuştur. Bunun aksi bir teşebbüste bulunan Genç Sultan Osman, kayınpederinin de sebebiyet vermesiyle, ihtilalci bir güruh tarafından 9

hem tahtından, hem de canından olmuştur. Osmanlı sarayındaki bu sistemi idare etmek için ise erkeklik kudretinden mahrum, ekseri siyahi köleler kullanılmıştır. Bunlara "hadım ağası" veya "harem ağası" denirdi.bunlar ya doğuştan hünsa (çift cinsiyetli) ya da memleketlerindeyken her hangi bir sebeble bu hale gelmiş kimselerdi. (1715 tarihli bir fermandan da açıkça anlaşıldığına göre Osmanl ülkesinde sağlıklı erkekleri hadım etmek şiddetle yasaklanmıştı.) Dolayısıyla rahatça hareme girmelerine, padişahın ailesi ile de görüşebilmelerine dinen cevaz vardı. Kaldı ki bunların saraydaki salahiyetleri çok fazla olduğu için devletin idare edildiği bu yerdeki nüfuzu ülke çapında bir otorite manasına gelmekteydi. Bunlar arasından Hadım Ali Paşa, Hadım Sinan Paşa, Hadım Süleyman Paşa gibi çok liyakatli devlet adamlar çıkmıştır. Hatta padişah üzerinde büyük tesirleri olan bu harem ağalarından Darü's-seade Ağası denileni sarayın en yüksek rütbeli vazifelisiydi. Bu husus, Osmanl devletinde kölelere, hatta bugün bile cemiyette çok kimselerin hor gözle bakdığı zencilere gösterilen iyi muameleyi, bir yandan da Osmanlı cemiyetindeki fırsat eşitliğini ifade eden güzel bir numunedir. Ecnebilerdeki Durum: Avrupa'da ortaçağdaki serfler de nazara alınırsa köleliğin çok yaygın olduğu söylenebilir. Bunlar hemen hiçbir insani hakka malik olmadıklar gibi en ağır işlerde ölesiye ve çoğu zaman aç çalışırlar, devamlı dayak ve işkenceye tabi tutulurlardı. Aralarında Baron de Tott, Mareşal von Moltke, d'ohsson'un da bulunduğu pekçok ecnebi seyyah yazar, Türkiye'deki kölelerin vaziyetlerinin Avrupa'dakilerden kıyas kabul etmeyecek kadar iyi olduğunu yazmışlardır. Fransız ihtilaliyle Bat Avrupa'da beyaz köle adedi çok azalmıştı. Ancak Doğu Avrupa'da bilhassa Rusya'da milyonlarca beyaz köle vardı. Beyaz kölelerin yerini Bat Avrupa'da, Afrikalı köleler almaya başlamışsa da kanuni bir takım manilerle büyük bir meblağa ulaşmamıştır. Amerika'nın keşfinden sonra buradaki arazilerde ziraate başlayan emperyalist Avrupalılar, yerli halklar çalıştırmaya kalktılarsa da ziraate alışık olmayan bu insanlardan bekledikleri randıman alamadılar. Bunun üzerine Afrika'ya yönelip milyonlarca (bir rivayette altmış milyon) siyah insan köle yapılarak gemilerle Amerika'ya taşınmış,bunların beşte dördü çok kötü şartlar altında, daha yoldayken ölmüş-tür. (Halbuki İslamiyette harb dışında hür insanların köle yapılması mümkün 10

değildir.) Bu siyahi köleler, ölesiye çalışarak Amerika'nın müreffeh istikbalini hazırlamışlardır. Kölelik ilk defa 1832'de İngiltere'de, 1848'de Fransa'da, 1858'de Portekiz'de, 1863'de Rusya ve Hollanda'da, 1865'de dahili harb sonrası Birleşik Amerika'da, 1888'de Brezilya'da, 1926'da Nepal'de ve 1929'da İran'da yasaklanmıştır. Bunun üzerine hürriyete kavuşan köleler eski efendilerinin yanında boğaz tokluğuna fiili köleliğe devam etmek zorunda kalmışlardır. 1956 senesinde Birleşmiş Milletler'in kabule açtığı ve köleliği kaldıran milletlerarası mukaveleye Türkiye 1964'te imza koymuştur. Günümüzde Suudi Arabistan gibi baz ülkelerde köleliğin gizliden gizliye devam ettiğini bu satırların yazar bizzat müşahade etmiştir. KAYNAKÇA: Ahmed Şefik,Er-rıkk fi'l-islam,istanbul 1314. İmam Ebu Yusuf, Kitab'ül-Harac. Ebu Ubeyd, Kitab'ül-Emval. Kınalızade Ali Efendi, Ahlak-ı A'lai. Ricaut, Türklerin Siyasi Düsturları. Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Bir Zamanlar İstanbul. Ali Seydi Bey, Teşrifat ve Teşkilatımız. Vak'anüvis Ahmed Lütfi Efendi Tarihi. S.Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde İslam Hukuku. Esir Pazarı ve Cariyeler, Tarih Konuşuyor, Nisan 1964. İ.Hakkı Konyalı, Cariyeler ve Esir Pazarı, Tarih Dünyası, 1950\2. İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984. Reşad Ekrem Koçu, Tarihimizde Garib Vak'alar, İstanbul 1958. 11

Reşad Ekrem Koçu, Esirler ve Esirciler, Hayat Tarih Mecmuası, 1972\5. Çağatay Uluçay, Harem, Ankara 1985. M.A.Ubicini, Türkiye 1850. Kölelik, Tarih ve Toplum, 1984\1. İsmail Parlatır, Kölelik, Ankara 1992. M.Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü. Ö.Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu. Yabancılara Göre Eski Türkler, İstanbul 1969 H.Cin/A.Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, Cild 2. M.Hamidullah-M. Akif Aydın, Kölelik maddesi, DİA. 12