Editör Prof.Dr. Kadir ÖZKÖSE. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Yayınları

Benzer belgeler
Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

OSMANLILAR Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu. İstanbul Ticaret Üniversitesi

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine)

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK

Merkez / Bitlis Temel İslam Bilimleri /Tasavvuf Ana Bilim Dalı.

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Yayın Kataloğu

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

AST101 ASTRONOMİ TARİHİ

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Skolastik Dönem (8-14.yy)

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

İçindekiler. Sunuş Önsöz GİRİŞ Gizli bir el... 27

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI AKTS KODU

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

YENİDEN YAPILANMANIN EŞİĞİNDE KUR AN KURSLARI

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

Hypatia öldürülmeseydi ve İskenderiye okulu kapanmasaydı insanlık bugünkü uygarlık düzeyine yüzlerce yıl önce kavuşur muydu?

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ENSTİTÜ KURULU TOPLANTI TUTANAĞI

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

T.C. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BESMELE VE ALLAH LAFZ-I CELÂLİ'NİN SAYIMLARI

Takdim. 1 Hüseyin Atay, Osmanlılar da Yüksek Din Eğitimi, İstanbul: Dergâh Yay., 1983, s. 36.

ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER. Murat DEMİRKOL. Doç. Dr. (Assoc. Prof. Dr.) Reşadiye-Tokat/1969.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Bu vaka nın (akademik dille) eski bir muhasebeci olarak bana maliyetini çıkardım, paylaşayım:

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

Cansu KOÇ BAŞAR ROMA STATÜSÜ BAĞLAMINDA İNSANLIĞA KARŞI SUÇLARDA DEVLET POLİTİKASI

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Türkiye de Zorunlu Din Dersi Uygulaması

Transkript:

Editör Prof.Dr. Kadir ÖZKÖSE Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Yayınları TOKAT 2014

TOKAT'IN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI Tokat'ın Yetiştirdiği İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİ Editör Prof. Dr. Kadir ÖZ~ÖSE Gaziosmanpaşa Üniversitesi 'ilahiyat Fakültesi Yayınları ISBN: 978-975-7328-60-5 1

TOKAT'IN YETIŞTIRDI~IILIM VE FIKIR ÖNDERLERI 4 ~ MOLLA LÜTFİ VE OSMANLI YÜKSEK SİY ASETiNDE DİN-DEVLET ilişkisi Prof. Dr. Mehmet EVKURAN 65 1 Molla Lütfi olarak bilinen Molla San Lütfi LütfuHalı b. Hasan Tokadi el- Hanefi'dir. Tokatlı Kutbettin Hasan'ın oğludur. Molla Lütfi, Osmanlı İmparatorluğunun gelişme dönemi olarak bilinen Fatih ve ll. Beyazıt dönemlerinde yaşamış önemli bir kişiliktir. 652 "Deli Lütfi" olarak ünlenmiş, aynca yaşadığı dönemde de, Tokatlı olduğu için LütfuHalı el-tokadi, sarışın olduğundan dolayı da San Lütfi diye anılmıştır. Asıl adı Lütfullalı olmasına karşı Molla Lütfi diye anılan bu bilge' kişi öyle bildik, sıradan bir alim değildir. "Delilik" unvanını kıyafeti nedeniyle hak ettiği rivayet olunsa da, dilini tutmak nedir bilmeyen ve sözünü esirgemeyen tavnyla bu unvanı fazlasıyla hak ettiği anlaş ı lmaktadır. 653 Molla Lütfi, Tokat'ta doğmuştur, doğum tarihi ise tam bilinmemektedir. İlk eğitimini dönemin önde gelen müderrislerinden Kutbeddin Hasan Efendi'den almıştır. Ardından Hoça Sinan Paşa'nın derslerine devam etmiştir. Bunu meşhur alim Ali Kuşçu'-nun dersleri takip etmiş müderrisliğe ise Ayasofya Medresesi'nde ders vererek ' başlamı ştır. Hacası Sinan Paşa'nın yardım ve desteğiyle hükümdar kütüphanesinde "Hafız-ı kütüp" bugünkü karşılığı kütüphane müdürü olarak görev yapmıştır. Molla Lütfi için bu görev hayatının en bereketli ve verimli dönemi olmuştur. Bu sayede yani kütüphane müdürlüğünfuı sağladığı olanaklar sayesinde çeşitli ilim ve fenleri tarnma hırsı ve azmiyle aralıksız bir şekilde durmadan okumuş, ilmini ilerietmiş ve anlayışım geliştirmiştir. Ardından Bursa, Edirne, Filibe ve İstanbul'da önemli medreselerde hoca olarak görev yapmıştır. 651 Hitit üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. 652 Osmanlı Müellifleri eserinde, Molla Lütfi için bir sayfalık bir bilgi yer almaktadır. Bkz. Bursa lı Mehmed Tahir; Osmanli Müellifleri ve Ahmed Remi Akyürek Miftahu'I-Kütüb ve Esôml-i'I-Müellifin Fihristi, Ankara 200011, s. ll,.. 653 Ekmeleddin ihsanoğlu, "IL Osmanlı Bilimi Literatürü", Osmanli Devleti ve Medeniyeti Tarihi, istanbul 1998,_ c. ll, s. 384 vd. 267

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESI ILAHIYAT FAKOLTESI YAYINLAR/2014 Osmanlı Devleti'nin üst kademelerinde Fatih'in ölümünden sonra da müsbetifen bilimlere gösterilen ilgi devam etmiştir. Dönemin önemli ilim ve devle~ adamı Sinan Paşa ve öğrencisi Molla Lütfi bu dönemde de matematik ve astronomi üzerine çalışmalarını sürdürdüler. Molla Lütfi, yüz kadar bilim dalının adını ve konu larını anlattığı meşhur eseri el-metalibu '1-İlahiye fi Mevzuat i 'l-u/um adlı kitabını yazmı~tır. 654 Ali Kuşçu'dan Matematik dersleri alm ış olan Molla Lütfi'nin Matematik ile ilgili diğer bir eseri de Taz'ifu'l-Mezbah (Sunağın İki Katına Çıkarılması)'dır. Lütfi'nin bu eseri yazarken İzmirli Theon 'un Delas adasında yapılan sunağın iki katına çıkanlmasına ilgili Eflatun' dan aletararak yazdığı ünlü metne dayanmıştır. 655 Bu konu bilim tarihinde De los Problemi olarak bilinir. Sunağın iki katına çıkarılması meselesi, Tanrı 'nın daha büyük bir sunağa ihtiyaç duymasına değil Yunanlıların Matematiği ihmal ettikleri yolunda bir göndermeye dayanır. Theon, problemin orta oranhlı yöntemle çözümlenebileceğini ' kavramıştı. Molla Lütfi de eserinde, önce çizgi ve karelerin kendileriyle çarpımı üzerinde durmuş, ardından küpün ikileştirilmesinin, yanına yeni bir küp eklemek olmadığını aksine bunu sekiz defa büyütmek olduğunu açıklamıştır. Lütfi, böylece Kadızade'nin Eşkalu't-Tessi adlı eserine yazılan Ebu '!-Fetih Hiişiyesi'nden başlayarak, birçok eserde sözü edilen "geometri bilmeyen kadının (h~min) hükmünde yanılgıya düşeceği endişesini dile getirmiştir. 656 4.1. Eserleri 1. Zubdetu 'l-beliiga/risiile-i Mevlana Lütfi min İ/mi 'l-beliiğa (Risiile-i Adiib) Molla Sarı Lutfi Lutfullalı b. Hasan Tokadi Hanefi, 900/1494-95. [y.y.] :Yazma, [t.y.] 105 y.; 30 cm. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi m. Ahmet Bölümü no. 1693'de kayıtlı nüshanın fotokopisidir. 2. Risiile fi Tahkfki. Vuciidi'l-Viicib (Vuciidu'l-Mebdei'l-Ewel): Süleymaniye kütüphanesi, Yenicami, nr. 1181 268 654 Bu eser üzerinde eleştirel bir inceleme yapılmış ve yayınlanmıştır. Şükran Fazlıoğlu, Dil Bilimlerinin Smıflandmlmast (ei-metôlib el-ilôhiyye fi Mevzuôt el-u/cı m ei-luğaviyye), istanbul 2012. 655 Adnan Adıvar, Osmanlt Türklerinde ilim, Remzi Yayın evi, 2. baskı, istahbul1970, s. 58-61. 656 Taşköprizade, ei-şakôik ei-nu'môniyye, s. 279 vd.

TOKAT'IN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI 3. Taz'ifu'l-Mezbah, La duplication de l'autel: Platon et le probleme de Delos (Risiile-i taz'ifii'l-mezbah): Molla Sarı Lutfi Lutfullalı b. Hasan Tokadi Hanefi Molla Lutfi, 900/1494-95; yay. M. Şerefettin Yaltkaya; çev. Abdülhak Adnan Adıvar, Henry Corbin. İstanbul: Institut Français d'archeologie de Stamboul, 1940. (Paris, Beyrut: E. de Boccard Editeur, el-matbaatü'l-katalikiyye) 61, 23 s. ; 24 cm. Taz'ifii'l-mezbah olarak meşhurdur. Geometri Risale-i taz'ifii'l-mezbah, isam demirbaş no: 062768 ile İSAM kütüphanesinde de kayıtlıdır. Bu eseri ilk kez Brocelman ortaya çıkarmış, Adnan Adıvar da kitabında tanıtmıştır. 657 Molla Lütfi'nin çoğu Arapça olan eserleri XVTI. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz'fjii'l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katınl!l Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur Delos problemi incelenmiştir. Molla Lütfi'nin bu problemi, İzmirli Theon'un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmirli Theon, İskenderiye Kütüphanesi müdürü Eratosthenes'e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin Apolion rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkartmalarını tavsiye ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramayınca, Platon'un yardımını isterler. Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil, Yunanlıla,r~ matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söylemek maksadında olduğunu bildirdikten sonra, problemin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. Molla Lütfi işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında, küpün iki_ kat yapılmasının, yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp, onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. 4. Haşiye ala Haşiyeti'ş-Şerhi'l-Metali: Milli kütüphane Yazmalar bölümü, 64 Karaali 43 numarayla kayıtlıdır. Molla Lütfi'nin en hacimli eseridir. Siraceddin el Urmev!'nin mantıkla ilgili Metiiliu.'l-Enwir eserine Kütbüddin Razi tarafindan yazılan Levamiu 'i-esrar adındaki şerhi için Cürcaru'nin yazdığı haşiyeye dairdir. 657 Adıyar, Osmanli Türklerinde ilim, s. 58, 59. 269

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESI ILAHIYAT FAKOLTESI YAY/NLAR/2014 5. Haşiye ala Şerhi 'l-miftah: Süleymaniye kütüphanesi, Carullab Efendi, no 1793. Bu eser, Sekielli'nin Miftahu 'l-ulum adlı kitabının belağat ilimleriyle ilgili olan üçüncü bölümüne Cürcan! tarafından yazılan şerbin haşiyesidir. Anlaşıldığı kadahyla Molla Lütfi bu eserin bazı güç ve anlaşılması zor konutarım açıklamak amacıyla yazmıştır. 658 6. Haşiye ala Evaili Şerhi'l-Mevakıf Adudiddin el-ici'ye ait ve el-mevakıj adıyla meşhur olan kelam kitabının şerhidir. (Milli kütüphane Yazınalar bölümü, 34 atf 1219/5 7. es-seb'u'ş-şidad: bu eser padişab Il. Beyazıd'ın huzurunda alimlerle yapılan tartışma ve görüşmelerin sonradan kaleme alınmış biçimidir. Düşünürümüz bu kitabında OJrcaru'nin bazı görüşlerini ele almakta ve çeşitli açılardan ona eleştiriler yöneltmektedir. '. 8. Risale fima Yete'allaku bi Hurnfi't-Teheccf: Leiden, Universiteitsbibliothek, Or., nr. 958. 9. Risalefil-Ulumi'ş-Şer'iyye ve'l-arabiyye (Risalefi ıvfevzuati'l-ulum) : Bu eser Padişab Il. Beyazıd'a sunulmak üzere yazılmıştır. Kitapta yirmi dokuzu Arap dili kırk dördü de İslam diniyle ilgili olmak üzere toplam yetmiş üç ilim üzerinde durulmuştur. Molla Lütfi saydığı ve tanıttığı ilimierin sayısını hadiste haber verilen yetmiş üç sayısıyla uyuştuğuna dikkat çekerek kendisinin Ehl-i Sünnet inancına sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirtmiştir. 10. Risale (Kelimat) müteallika bi tiyeti'l-hacc: Bu eser de yine Il. Beyazıd'ın huzurunda hacc ayetiyle (Bakara suresi 196-199. ayetler) ilgili olarak yapılan tartışmaların sonradan kaleme alınmış biçimidir. Eser, veziri azaı:ıl Ali Paşa'ya ithaf edilmiştir. 1 ı. Risale-i Mevlana (Molla Lütfi'nin Risale-i Mevlana Lütfi'si) :Bu eser yazarı belli olmayan Türkçe'nin belağatı hakkındadır. Arapça bilmeyenlere Arapça'yı öğretmek amacıyla yazılmıştır. Molla Lütfi'nin ölümünden sonra oğlu tarafından temize çekilen bu esere bir de mukaddime eklenmiştir. 270 658 Katip Çelebi, Keşfu'z-Zunün, ll, s. 1765.

TOKAT/N YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI 12. Harname: kaynaklarda bu eserin tanıtımı hakkında yeteri bilgiye yer verilmez. Sadece kitabın kaba ve müstehcen ifadelerle dolu olduğu söylenmektedir. Kaynaklar, Molla Lütfi'nin keskin zekalı ve sivri dilli, pek çok ilim dalında üst düzeye ulaşmış, sözünü sakınınayan ve hazır cevaplılıkta usta, geleneksel bilimlerin yanında akılcı bilimiere de önem veren biri olduğunu belirtir. Derin bilgisinden dolayı da halk arasında Deli Lütfi diye ün kazanan bu bilgin, aynı zamanda usta bir hekim idi. Sinan Paşa, Fatih zamanında 1470 yılında vezirliğe yükseltilmiş aynı yıl, Salın-ı Sernan'da ve Şeyh Vefa zaviyesinde müderrislik yapan Lütfi de hacası sayesinde Fatih 'in saray kütüphanecisi (Hafiz-ı Kütüp) olmuştu. İlerleyen yıllarda hacası gözden düşünce de Müdderris olarak Sivrihisar'a sürülmüş, Molla Lütfi de kendisiyle birlikte gitmiştir. Molla Lütfi, 15. Yüzyılda, Fatih Sultan Mehmed ve n. Bayezid dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçiler arasında sayılır. Sinan Paşa'nın ve Ali Kuşçu'nun öğrencisi olmuş, Ali Kuşçu'dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa'ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa onun aracılığıyla Matematik öğrenmiştir. Fatih, Sinan Paşa'nın tavsiyesiyle Molla Lütfi'yi özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuşthr. Sinan Paşa, Fatih tarafından Sivrihisar'a sürülünce, Moll(\ Lütfi de hacası ile birlikte gitmiş, Sultan n. Bayezid'in tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul'a dönmüştür. Bursa'da bulunan Yıldırım Bayezid Medresesi'nde, ardından da Filibe'de ve Edirne'deki medreselerde hocalık yapmıştır. Molla Lütfi çevresindeki. devlet erkanma ve bilginiere şakalar yaparak onları eleştirdiğinden, çoğu kimse tarafındarı sevilmeyen bir kişi oldu. Fatih Sultan Mehmet ile arkadaşlarmış gibi şakalaşırdı. Bir gün Sultan Fatih bir kitap almak için kütüphanesine gelir ve Molla Lütfi 'ye hi tab en işaret ettiği kitabın kendisine verilmesini emreder. Yüksek bir yerde olan kitabı almak için Molla Lütfi yerde bulunan bir mermer parçasının üzerine basarak kitabı Padişaha vermek ister. Onun bu hareketini gören Fatih: "Neyledin, ol taş Hz. lsa Aleyhisselamzn mevlididir; ol taş üstüne doğmuştur. " der. Molla Lütfi ses çıkarmaz ve hizmetine devam eder. Kitaplar arasında eski bir bez 271

GAZIOSMANPAŞA üniversitesiilahiyat FAKÜLTESI YAYlNLARI 2014 272 parçası dikkatini çeker. Güveler yemiş, delik ve tozlu bezi alır, bü~ bir saygı ile götüıüp Sultan Fatih'in dizinin üstüne koyar. Sultan bu durumdan huzursuz olur ve bu eski bez parçasını neden getirdiğini sorar. Molla Lütfi: "Devlet/U Efendim, neye bf-huzur olursuz? Bu bez, İsa Peygamberin beşiğinin bezidir" diye cevap verir. Molla Lütfi alim dir, zeki dir, latifecidir. Yani iyi olmasına iyi, bilgili olmasına bilgilidir ama büyük bir "kusuru" vardır. O kusuru da sözünü esirgememesidir. Ne alim tanır konuşurken, ne de devlet adamı. Kısacası, ölçü nedir bilmez. Zaten bu sivri dilli ve ölçüsüz olması onun başına çok işler açmıştır. Padişah huzurunda dahi yapılan tartışmalarda lisanıyla padişahları üzdüğü gibi, gözden düşmesine de neden olmuştur. İğneli kişiliği, dik başlı tavrıyla ve nüktedanlığıyla dikkatleri üzerine çeken Molla Lütfi, aynı zamanda şiirlerle de meşgul olmuştur. Nitekim kendisine "Şair misin?" diye sorulduğunda, İmam Şafii 'ye isnad edilen ve mealep. "... Eğer şiir söylemek tilimler hakkında bir nakise teşkil etmese idi, ben, Lebib 'den daha şair olur ve ondan daha güzel şiir söyler idim" beytini tekrar ettiği belirtilir. Hayatmda sadelik ve tabiilik onun bir başka özelliğidir. Gösterişe düşkün değildir. Lakin haksızlık ve yanlışlık karşısında. sabırsızdır. Giyim konusunda olabildiğince basit giyinen ve halkın giyimiyle özdeş \olan giysisiyle, komplekssiz tavnyla dikkati çeker. Müderrislik sırasında ise atına binerek medreseye geldiği, kendi eliyle yemlediği, sonra da.derse girdiği,' ikindi vaktine kadar devam eden dersi tamamlayarak medreseden aynlıp, Şeyh Vefa Zaviyesi'nde akşam ezanma kadar Sahilı-i Buhari' den ders okuyarak açıklamalar yaptığı, zaman zaman ise derslerinde hadisleri açıklarken gözyaşlarını tutamadığı rivayet olunur. Molla Lütfi ya da "Deli Lütfi" namlı bu bilge insanın hayatındaki en büyük dram ise idam edilişidir. Zaten tarihimizde onu bu kadar öne çıkaran şey de mahkeme sonucu hakkında verilen idam kararı ve padişah onayıyla bu kararın uygulanmasıdır... ll. Bayezid'in hükümdar olmasından sonra hocası ile birlikte İstanbul'a dönmüş, önce Bursa, sonra Edirne ve nihayet J<atilı medreselerine müderris atanmıştı. Bu son atama, eskiden beri eserlerini eleştirerek rahatsız ettiği zamanın bilginlerinden İbrahim Hatipzade'nin kıskançlığını kabarttı. Samimi bir Müslüman olan, ancak derslerinde atını

TOKAT'IN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI dinin daha ziyade vicdani ve ruhi yönlerine önem veren Molla Lütfi'nin dinsizliği iddiası ortaya atıldı. Bir meclis huzurunda muhakeme edilerek bazı üyelerin karşı oyuna rağmen, Hatipzade'nin fetvasıyla öldürülmesine karar verildi. Molla Lütfi'ye isnat edilen suçlann neler olduğu, bir taraftan Molla Ahaveyn adı ile ünlü Muhyidden Mehmed'in Alıkam u 'z-zındık adlı eserinden, öte yandan Molla Lütfi 'nin kansının amcası olan Ahmet Paşa'nın yazdığı iki şikayet mektubundan anlaşılmaktadır. Molla Ahaveyn'in eserinde belirtilcliğine göre, felsefi bir takım görüşlere kapılan ve gurura sapl.anan Molla Lütfi, şeriat kurallanna saldırmış, çevresine öğrencileri, cahil ve heveslerine düşkün kimseleri toplamış, onlann çoğunu hemen hemen inkara ulaştırmış, sapkınlığı kesin bir kimseydi. Ancak bu iddialara öteki kaynaklarda rastlayamıyoruz. Öteki kaynaklar ise onun eleştiri ve taşlamalarında. herhangi bir ayırım yapmaksızın bilim adamlarını, vezirleri ve beyleri hedef aldığını ve onlann Molla Lütfi 'yi bir babane ile yok etme konusunda birleştiklerini, İzari Çelebi ile olan tartışmasından sonra ise Sultan II. Bayezid'in ona duyduğu kırgınlığı fırsat bilerek ünlü "Hadis dersi" olayını düzenlettirdikleri konusunda birleşirler. Ahmet Paşa'nın mektuplanndan anlaşıldığına göre de Molla Lütfi, Sinan Paşa'nın ölümünden sonra, onun vakfiyesini ve vasiyetini saklamış, daha sonra bir adamı. vasıtasıyla Sinan Paşa'nın mühür yüzüğünü çaldırmış, 9ir yolunu bularak kendisin Sinan Paşa'nın vakfına mütevelli tayin ettirmiştir. Mektuplarda belirtilcliğine göre, Molla Lütfi, bu arada, Sinan Paşa'~ terekesindeki kıymetli kitaplan, başkalanndan çaldığı kıyınetsiz kitaptarla değiştirmiştir. Bu yaptığını örtbas etmek için, değiştirdiği kitaplann yerine koyduğu kıyınetsiz kitapları satmaya çalışmış, bazılannı da satını ştır. Ahmet Paşa ile Molla Lütfi arasında çıkan sürtüşmeı::~ giderilmesi için Molla Kestelli tayin edilmiş, o da yaptığı soruşturmasının sonuçlarını bir rapor halinde padişaba sunmuştur. Molla Kestelli, Ahmet Paşa'yı haklı gösteren bir "Arzname" hazırladığı gibi, dönemin bilginlerinden bazıları da Ahmet Paşa lehinde fetvalar vertnişlerdir. Ahmet Paşa, yazdığı bu iki mektupta "arzname" ve fetvalara uyularak ~olla Lütfi'nin siyasetle cezalandırılmasını istemektedir. Osmanlının yapılanması ve ' 273

GAZIOSMANPAŞA ÜN/VERSITESIILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLAR/2014 taşıdığı duyarlıklar gözetildiğinde bir alimin siyaset ile itharn edilme_sinin ve hakkında "şimşir-i siyasetle" cezalandırılmasına dair teklifler öne sürülmesinin, onun açısından ne kadar büyük bir sıkıntı ve felakete yol açmış olduğu bilinen bir gerçektir. Çünkü Osmanlı devlet aklının en duyarlı olduğu konu siyasettir. "Siyaset meydanı" ise hakkında dinsizlik, fesatçılık ve isyancılık suçlaması yapılan ve bu ithamlarla yargılanıp suçlu bulunanların idam edildiği alan anlamına gelmiştir. Siyaset meydanı, bu günkü anlamının çok dışında özel bir anlam taşıyor ve açıkça idam sehpasının kurulduğu yeri ifade ediyordu. Aleyhinde yaratılan olumsuz hava sonunda tutuklanan molla Lütfi, kazaskerler tarafından yargılandı. Ancak yargılama sonunda kazaskerlerin bir hükme varamadıklan anlaşılmaktadır. Molla Lütfi hakkındaki ölüm hükmü Hatipzade'nin baskısıyla Divan' daki ikinci toplantıda uzun tartışmalardan sonra alınabilmi ştir, Böyle bir sonuca vanlmasında vezirlerin de etki ve desteği olmuştur. Divanın bu hükmü padişah tarafından da onaylanınca Molla Lütfi, 24 Aralık 1494 tarihinde Sultan Ahmet Meydanında idam edildi. Mahkemesi sırasındaki savunmaları ve haksız yere öldürülmesi, halkın üzünrusüne sebep olmuş; şairler ölümüne tarih düşmüşlerdir. Öyle ki kimi tarihçiler ve araştırmacılar onun yargılanma ve infaz edilme tarzını ve savunmasını Sakrat trajedisini andıran bir olay olarak değerlendirirler. Adaii Adıvar ise Molla Lütfi olayını Osmanlı Türkiye'sinde bilim ve düşünce adına yaşanan ilk felaket olarak niteler. Molla Lütfi, rivayete göre bir dersinde Hz. Ali'nin vücudunabatan oku namaz kıldıklan esnada çıkardıklarını ve Hz. Ali'nin bunu fark etmediğini söyleyerek "İşte namaz dediğin böyle olur, bizim namazlarımız bunun yanmda oir eğilip doğrulmadan ibarettir. " şeklinde gerçek namazın öne.ın.ini ve kişi üzerindeki etkisini açıklar. Bu sözleri üıerine, talebelerinin tepkisj ile karşılaşır. Bir kısım çevrelerce "Deli Lütfi"nin bu sözleri "namazı eğilip doğrulmaktan ibaret sayıyor" şeklinde yorumlanarak kendisine "zındıklık" isnad olunur. Şeyhtilislam Efdalzade'nin katle sebebiyet verecek bir hadise olarak görmediği bu durum, kendisine hasım olan Hatibzade ve Molla İzari gibi kimselerin katline fetva vermeleriyle sonuçlanrr. 274

TOKAT'IN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI Fakat Molla Lütfi'nin idamına hükmedenlerin başında Hatipzade geldiği ve onun diğerlerini etkilediği, Hatipzade'nin Molla Lütfi 'nin idam edilmesinde bir başka etkenin, daha doğrusu bir eserin neden olduğu belirtilmektedir. Şöyle ki:"hatipzade, Sultan II: Bayezid'e takdim etmek üzere kaleme aldığı Seyyid Şerif Cürc ni'nin Tecrfd'ine yazdığı haşiyeyi okuyan Molla Lütfi, mevcudatın taksimi bölümünde gördüğü yanlışlıklar nedeniyle haşiyeyi aşağılayan bir eser yazacağını ifade eder. Bunun üzerine Hatibzade kendisini bir ziyafete davet ederek eserinde reddettiği yerleri sorar fakat yeterince bilgi alamaz. Bu durum Hatipzade'nin canını sıkar. Nitekim Şeyhülislam Efdalzade'nin, Molla Lütfi'nin idamını gerektirecek bir suçu bulunmadığını söyleyerek heyetten çekilmesi üzerine, Hatipzade'nin heyetin başına geçerekidama fetva verdiği ve diğer alimleri de etkilediği belirtilmektedir. Hatipzade'nin, idam kararının ardından bazı yakınlarına, "İşte şimdi ldtabımı kurtardım. " şeklinde bir söz sarf ettiği de nakledilmektedir. Kaynaklarda Molla Lütfi'nin hangi suçla itharn ve idam edildiği meselesi konusunda farklı bilgi ve rivayetler yer almaktadır. Genellikle göze çarpan husus onun zındıklık ve ilhad ile suçlanmasıdır. Ancak hangi sözünün ya da fiilinirı ilhad ya da zındıklığı için mesnet ve delil teşkil ettiği konusunda yeterli bir bilgiye rastlal:namaktayız. Molla Lütfi'yi yargılayan mahkeme heyeti üy~lerinden olan Molla Ahaveyh, şahltierin Molla Lütfi aleyhinde zındıklık, nübüvveti inkar, Hz. Peygambere hakaret, irtidad, halkı dinden s aptırma gibi pek çok suçlama yönelttiklerini belirtir. 659 Kınalızade ise ona yöneltilen suçlamanın "sapıklık, ifsat, dinsizlik ve geniş mezheplilik" 660 olduğunu, Sehl de "küfiir sözü söylemek" suçunu işlediğini söylemişlerdir. 661 Molla Lütfi 'nin hayatı, kişiliği ve eserleri hakkında bağımsız bir çalışması olan ve bu çalışması yayınlanan Orhan Şaik Gökyay, kitabına yazdığı önsözde Molla Lütfi 'nin parlak ve irnrenilecek kişiliğin e, keskin zekasma ve derin bilgisine ve tüm bunları tamamlayan açık ve net diline dikkat çektikten sonra, ona karşı beslenen kinin 659 es-seyfu'i-meşhor, vr. 334 ~ 6 Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretu'ş-Şuarô, nşr. ibrahim Kutluk, Ankara 1978-1981, c. ll, s. 828-829.. 661 ı.d k.. Kıqa ıza e, Tez tre, c. ll, s. 152. 275

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI YAYlNLARI 2014 biraz da normal olduğunu dile getirmektedir. Gökyay, düşünü~üzün idamınaneden olan üzücü süreçle ilgili olarak şu tespiti yapar: "0, kişiliği daha önceki bilginlerin, sonradan gelenlerce tek el kitabı bilinen, dokunulmaz sayılan eserlerinde yanlışlar bulacak kadar derin bilgisinde ve bunları ortaya koyacak kadar cesaretinde gösteriyor değildir. O, bu yanlışları doğru saymayı, görmezden gelmeyi nefsine yediremediği için, açıklamadan edememiştir. O, bu bilgisinin dağıtmak için kendisini aramakta ve beklemekte olan öğrencilerine ve öğrenmek isteyenlere her gittiğinde, bindiği hayvanını kapının halkasına kendisi bağlayacak ve önüne yemini kendisi koyacak kadar tabii; kılık kıyafetinden bir ayrıcalık beklerneyecek kadar gösterişten uzak zeviihire karşı umursuz; Buhar i 'nin hadislerini açıklarken gözleri yaşaracak kadar taşlan duygular içinde tertemiz bir Müslüman; beş vakit namazının, eğilip kalkmadan ibaret olduğunu söyleyecek kadar riyasız bir dindar... İşte bu insanın karşısında ve arkasında kzzgınlıklarım, kıskançlıklarını onun kanında serinfetmek isteyen "ulemd" kızığındaki bir kinci takımı... " 662 Molla Lütfi, At Meydanında idam edilmek üzere götürülürken halkın, yolun iki tarafına toplanarak kendisine övgü dolu sözler söylediği ve imanına şehadet getirdiği belirtilmektedir. 1494'te idam edilen Molla Lütfi, Defterdar Mahmut Çelebi Mescidi haziresine defnedilir. İbni Kemal'in diğer adıyla Kemal Paşazade'nin hacası Molla Lütfi hakkındaki şu ifadeleri, niçin i4_am edildiğini gösterir mahiyettedir: "Akranının laskançlığı belasına uğradı. İnce tabiatlı, şakacı, nadir söyleyici bir kimse idi. Çoğu kişileri donatırdı. O cihetten düşmanları çoğalıp üstüne geldiler ve iftira ile helakine çalıştılar". Hoca Sadedin Efendi eserine Molla Lütfi 'nin idam edilmesi olayı hakkında "Merhum u ortadan kaldumak için hileler icad etmişlerdir. " demektedir. 663 Kaynaklarda yer alan pek çok tarihçinin de itibar ettiği görülen bu açıklama biçimi yani Molla Lütfi'nin "hased-i akrc_m belasına uğradığı " 664 ve bu yüzden idam edildiği biçimindeki açıklama biçimi bizce yeterli ve inandıncı bir açıklama sayılmaz. Bu açıklama (!) tarzının bilimsel açılardan sorunsallaştırılması, incelenmesi- ve değerlendirilmesi gerekir. 276 662 Orhan Şaik Gökyay, Molla Liitfi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987, s. vı. 663 Hoca Sadeddin, Tôcu't-Tevôrih, istanbul 1279, c. ll, s. 548. 664 Hoca Sadedin, Selimnôme, c. ll, s. 615.

TOKAT'IN YETIŞTIRDf(;ffLIM VE FIKIR ÖNDERLERI Ki bu da Osmanlı Devletinde yapı ve kültür, yönetim ve düşünce arasındaki ilişkilerin ve geniş anlamda siyasal kültürün irdelenmesini gündeme getirir. Her şeyden önce sözü edilen bu söz ve ima ettikleri üzerinde durmak gerekir. ''Hased-i akran belasına uğramak" ifadesi o çağlarda iktidar salıiplerinin kurdukları ve bu yüzden sorumlu oldukları sistemi anlamak bakımından dikkat çekicidir. ilim dünyasının ve ilim adamlarının her türlü iftira, töhm.et, suçlama ve baskıdan uzak biçimde faaliyetlerini yürütmeleri ve kendilerini alabildiğine özgür hissetmeleri bir toplumda ilme verilen değerin pratikteki ölçüsüdür. Eğer ilim adamları ilim yaparken ve düşüncelerini dile getirirken her an bir iftiraya uğrayabilecekleri ve bu yüzden hayatlarını bile kaybedebilecekleri kaygısı altında yaşariarsa o toplumda ilim gelişmez. Siyaset her şeyi olduğu gibi ilmi ve ilim adamına da tahakküm eder, onları elinde oyuncak haline getirir. ilim o toplum üzerinde güzelliklerini gösteremez. Bunun yerine ilim kılığına girmiş siyaset egemen olur. Bu sürecin ve olumsuz durumun ilim adamları üzerindeki etkisi büyük ve tarifi nerdeyse imkfuısız kalıcı felaketiere yol açar. İlim adamları ilim yapıp insanları, halkı ve yöneticileri aydınlatmak, onlara doğruları ve gerçekleri dürüstçe söylemek yerine siyaset yapmaya ve iktidarı etkilerneye çalışırlar. İktidar salıiplerinin gözüne girmek ve onların sempatisini kazanarak kendi güvenliklerini sağlama almaya gayret ederler. Bunun en acı sonucu ise ilmi ve ilmi düşünceyi kaybetmektir. İşte bizim işaret ettiğimiz ve köklü bir sorun olarak gördüğümüz siyaset-ilim ilişkisinin gerisinde yatan siyasetin ilmi nesneleştiren onu daima yönlendiren güçlü etkisidir. Bundan dolayı ilim adamları belirli zamaplarda kendilerini özgür hissetınişlerse de açık ya da gizli biçimde iktidarların keyfiliklerinden dolayı güvensiz bir atmosferde yaşamışlardır. Dolayısıyla başta Molla Lütfi gibi diğer ilim adamlarının sadece ''hased-i akran belası"na uğradıkları açıklaması kesinlikle yetersiz ve yanıltıcı olup oı:tıı?- gerisinde yatan ve iftira, haset, suçlama yoluyla ilim adamlarının birbirlerini tasfiye etmelerine olanak tanıyan siyasi ve sosyal yapının da etkisini göz önünde bulundurmak zorunludur. Osmanlı tarihinin belirli dönemlerinde yaşanan bazı iç kargaşa ve karışıklardan dolayı belirli suçlama biçimlerinin oldukça yaygın ve etkili biçimde kullanıldığı görülmektedir. Bunların başından "zındıklık" gelmektedir. 277

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI YAYlNLARI 2014 4.2. Molla Lütfi' nin İ damının Hukukili ği İslam düşünce geleneğinde zındıklık ve ilhad sorunu eskilere kadar uzanan tarihsel, siyasal ve teolojik kökeniere sahiptir. İslam'da ortaya çıkan ilk zındıklıkfzendeka hareketi sosyal bir tepki niteliği taş ıyan ve İslam inanç ilkelerine karşı gizlice direnen ve hatta muhalefet edip onu bozmaya çalışan Mazdekizm ve Maniheizm gibi din taraftarlarından gelmiştir. Kaynaklar bu kesimlerin ağırlıklı olarak Fars kökenli olduğunu ve mevali ve şuubiye hareketleriyle de bağlantılı olduklarını söylerler. Nitekim zındık sözcüğünün etimolojisi de bu tarihsel bilgileri doğrular niteliktedir. Zındıklık ve mülhidlik hareketinin tarihsel ve kökenierini ve gelişimini inceleyen bazı bilim insanlan, bu hareketleri b~ı bölümler altında incelerler. Bunlar: Ketarnı (teolojik) zenadıka, fıkhi zenadıka, bürokratik zenadıka, entelektüel zenadıka, mezhepçi ve kitlesel zenadıkadır. 665 " Zendaka, zındık kelimesine İslam kaynaklarında ilk kez Emeviler dönemimin son yıllarında yazılan kaynaklarda rastlanır. Zındık kelimesi Arapça değildir. Zendik, zindik şeklinde okunan Farsça kökenli kelime Sasam dönemindeki senevi ( düalist) karakterli bir inanç yapısı ortaya atan Zerdüşt ve Mani dinleriyle ilgili olduğu söylenir. Mani, Zerdüşt'ün ünlü kitabı Avesta'ya bir yorum yazmış ve minyatürlerle süslediği bu kitabına da zend(yorum) adını koymuştur. Şu halde Zend-Avesta sözü Avesta'nın ' yorumu anlamına gelmektedir. Araplar da bu kitaba ve içerdiği inançlara inananlara "Zend'e inanan" anlamında zendi kelimesini kullanmışlar va zamanla da kendi telaffuzlarına uydurarak zindik, zendik (çoğulu zenadıka) kelimesini geliştirmişlerdir. Görüldüğü gibi İslam düşünce tarihinde zındık sözcüğü, İslam'a yabancı bir din olan Zerdüştlük ve o coğrafyada yaşayan benzeri inançlan betimlemek üzere kapsayıcı olumsuzlayıcı bir kelime olarak kullanılmıştır. İlham kelimesi ise Arapça'dır. Kur'an'da "çloğru yoldan sapan, uzaklaşan, sapıklığa düşen" anlamında birkaç yerde kullanılmıştır. Örneğin Hac suresi 22/25. ayetin Türkçe anlamı şöyledir: "İnkar edenleri, Allah 'ın yolundan yerleşik ve yolcu 665 278 Bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanfl Toplumunda Ztndtklar ve Mülhidler (15.-17. Yüzytlfar}, 11. baskı, istanbul 1998, s. 19 vd.

TOKAT/N YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI bütün insanlar için eşit kılınan mescid-i haramdan aizkoyanları ve orada zulüm ile yanlış yola saptırmak (bi ilhadin) isteyeni can yakıcı bir azaba uğratırız. " Bu Kur'ani kavram, zamanla İslam'ı diğer din ve inançlara karşı savunan Kelamcılar tarafından ve işin hukuksal yönüyle ilgilenen fıkıhçıhır tarafından da kullanılmaya başlamıştır. Osmanlı literatürüne de kelam ve fıkıh kitabiyatı yoluyla geçmiş ve mülhid-zındık sözcükleri aralarındaki ınce fark atianarak çoğunlukla eşanlamlı olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. Zındık kelimesi önceleri davranışlarında İranllları taklid eden, abes ve eğlenceye düşkün kimseler için daha sonralan Mani dininin iki Tanrı inancını benimseyenler için kullanılmıştır. Abbasiler döneminde kelimenin anlamı biraz daha genişleyerek ulı1hiyyeti inkar eden ve dinde hafiflik gösteren herkes için kullanılmıştır. Halife II. Velid bin Yezid'in mürebbisi Abdussamed b. Abdü'lala bir zındıktı. 666 Ca'd b. Dirhem için de zındıklık itharnında bulunulmuştu. Kendisi zındıklıkla itharn edilmiş olsa da Halid b.abdullah el-kasri zındıklan takip ve cezalandırma hususunda acımasızdı. 667 Cahız, Zanadıka'nın dini kitapları hakkında geniş bilgi vermiştir. Cahız'dan sonra Isfabani (396/397) zındıklar hakkında bilgi vermiş onların Seneviyye (Düalist) adıyla bilindiğini iki ilaha taptıklarını ve Manizm ilkelerini benimserliklerinden söz etmiştir. 668, Mehdi, başına Sahibu 'z-zenadıka ünvanı taşıyan ve görevi zındıklan ve inanç larını ortadan kaldırmak olan şalısı getirdiği müstakil bir daire kurmuştur. Zındıklıkla itharn edilen herkesi öyle olmf!sa da öldürüyordu. 669 Mesudi: "Mehdi, dinsizleri öldürmekte aşınya gitmiştir., O, bunl~m red için kitaplar yazdırmış onlara cevap vermek için ilmi münazaralarla görevli bir heyet oluşturmuş ve Zenadıka Dairesi Başkanı 'nın idaresine verdiği görevi zındıklan araştırmak ve yargılamak olan devlet dairesini oluşturmuştur. 670 Mansur, bir ibahi olarak suçlanan ve dinin insanlara helal kıldığını haram, haram kıldığını helal sayan, bu amacı doğrultusunda dört bin hadis uydurduğu söylenen İbn 666 isfahani, Egani, VI, s. 132 657 Hasan ibrahim Hasan, islam Tarihi, c. ll, s. 418 668 isfahani, Egani, lll, 73; Hasan ibrahim Hasan, islam Tarihi, c. ll, s. 419 669 Hasan ibrahim Hasan, islam Tarihi, c. ll, s. 419 57 <1 Mesudl, Murucu'z-Zeheb, c. ll, s. 401 279

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI YAYlNLARI 2014 Ebi'l-Evca'yı zındıklık suçlaması nedeniyle öldürmüştür.(i71 Mansur döneminde vezirlik yapmış İbn Mukaffa, İran Zerdüşt geleneğine sahip bir sistem önermişti. Siyasi ve kültürel anlamda İran etkisi bu dönemde vardı. 672 Fars kültüründen yapılan. çeviriler İslam kültürünün bünyesini derinden etkilemiştir. Mehdi döneminde Maniheizm oldukça etkili olmuştur. Abbasi yönetimi yabancı inanç ve kültürleri şiddet yolıuyla sindirme po litikası iz lemiştir. 168/784'de Bağdat'ta pek çok mülhid ve zındık ölümle 67' cezalandırılmıştır. ~ İslam devletleri genişleyen topraklarla birlikte farklı inançtarla yüzleşme problemiyle baş etmek zorunda kaldılar. Kelamcılar bu işin apolojik yönünü üstlenmişler ve İslam inancının temellerini akli ve nakli delillerle diğer inanç mensuplarının iddialarına karşı savunmuşlardı. Bu açıdan onlar dış işleri bakanlığı gibi çalıştılar. Ancak diğer sorun daha sıcak ve tehlikeliydi. Görünüşte.i~lam'ın üstünlüğünü kabul eden ancak halk arasına karışarak kendi inançlarının propagandasını yapan Maniheist ve Zerdüşder sadece inanç ve düşünce sorunu olmakla kalmıyor, pek çok siyasal ihtilalci hareketin. de geri planını o luşturuyordu. Bu yüzden devlet yetkilileri zındıklık ve ilhad konusunu kendi güvenlikleri açısından birincil derecede bir sorun olarak algıladılar. Ebu Cafer Mansfu (158/775) d.~neminden sonra halife Mehdi zamanında zındıklık ve ilhad hareketleri öylesine güçlenmiş diğer tüm işleri ve g~nişlemişti ki halife bir kenara bırakarak bu hareketlerle ilgitenrnek zorunda kaldı. Tenasüb, hulfıl, ulfıhiyet iddia edenler gibi farklı girişimler karşısında siyasal önlemler alındı. Aynca bu dönemde sultanlar ile ulema arasında kurumsallaşan bir yakınlaşma da görülmektedir. Sultanlar İslam'a aykırı inanç ve fikirlecin ele alınıp çürütülmesi için entelektüel ve teolojik çaba göstermesi için ulemadan yardım istedi. İslam düşünce tarihinde, zındıklık hakkında risale yazılmasını emreden ilk halife Mehdi olmuştur. 674 Ulema da başta zındıklık ve ilhad olmak üzere diğer inanç ve düşünce lerin İslam açısından durumunu ortaya koyan eserler ve risaleler yazdılar. Yazılan bu_ metinler, 280 671 Laoust, Ayrılıkçı Görüşler, s. 88 672 Hodgson, islam'ın Serüveni, c. ı, s. 238 vd. 673 ibn Cevzi, Muntazam, VIII, s. 293 674 Suyüti (911/1505), Celaleddin Abdurrahman bin Ebi Bekr, Tarihu'I-Hu/efô, s. 271.

TOKArlN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI ağırlıkl ı olarak cedelci bir yöntemle kaleme alınmıştır. Kelam eserlerinin yazılına gerekçelerinin başmda bu saydığımız gelişmeler büyük rol oynamıştır. Kelam'a yöneltilen cedelci olması, muhataplarının delillerini çürütmeye odaklanması hususunun gerisinde yatan tarihsel ve toplumsal neden budur. 4.3. O s manlı Din Bürokrasisinin Yapısı Salın Müderrisliği makamının Osmanlı din bürokrasisi içinde büyük önem taşımaktaydı. Salın müderrisliği, Osmanlı yüksek uleması hiyerarşisinde ilmiye bürokrasisine sıçramak için oldukça önemli bir konumdu. Buraya gelmek geldikten sonra da buradaki konumunu muhafaza etmek gerçekten mabaret isteyen bir işti. Tokat gibi Anadolu'nun mütevazi bir kentinden gelip hacası aracılığıyla Fatih'in gözüne giren ve kısa zamanda Salın müderrisliğine tırmanan Molla Lütfi 'nin İstanbul yüksek uleması arasmda ilgi, dikkat ve biraz da antipati çekmiş olduğunu tabmin etmek zor değildir. Bunlara Molla Lütfi'nin biraz alaycı kişiliği, sert ve uzlaşmaz üslubu da eklenince hakkındaki olumsuz düşüncelerin abartılarak yayılmış olması da kuvvetle muhtemeldir. Osmanlı'da ilmiye sınıfın içinde (silk-i ilmiye, tarik-i ilmiyye) üst basarnaklara yükselrnek eserler vermek, dersler ve vaazlarla göz doldurmak ve böylece sultanın güzüne girmekle mümkün oluyordu. Daha açık bir anlatım!~, imparatorluk çapmda ilmiye bürokrasisinin zirvesine giden yol, gidildikçe daralan ve çetrefil bir hal alan ve nihayet önceden buraları ele geçirmiş olanlarm sığabiieceği sayıda ve nitelikte kişiye yer veriyordu. İşte Salın müderrisliği de bu geçidin en tehlikeli ve en dar yeriydi. 675 Bu durum Molla Lütfi'nin başına gelenlerin en önemli bürokratik nedeniydi: "Tepeye çıkmaya talip adaylar, bu daracık geçitten geçebilmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele etmeyi göze almak zorundaydı/ar. Molla Lütfi gibi güçlü bir rakibi o geçitten atmanın tek yolu ise ancak hayatına son vermekle mümkün olabilecekti ve öyle 675 Uzun dönemler boyunca Sahn müderrisliği için ayrılan kadro sayısının sadece sekiz olduğunu bilmek,.bu konumun ne kadar elde edilmesi zor olduğunu ortaya koyar. Fahri Unan, Kuruluşundan Günümüze Fatih Külliyesi, Ankara 1993, s. 176.Ayrıca Sahn müderrisliğindeki münhal kadrolar için yapılan müderrislik imtihanları için bakılabilir. ismail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'nin ilmiye Teşkilôtı, '.Ankara 1984, s. 64 vd. 281

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESIILAHiYAT FAKOLTESI YAYlNLARI 2014 oldu. " 676 Bizce iş bu kadarıyla kalmadı. Zira Molla Lütfi tasfiye edilirken arkadan gelen muhtemel benzerlerine de göz dağı verilmiş ve bürokratik dengeler takviye edilmiştir. Dinsel bürokrasinin bu kadar hassas olduğu bilindiğine göre, Molla Lütfi 'nin nasıl olup da kısa zamanda şaşılacak bir hızla yükseldiği sorusu akla geliyor. Bu soruya cevap vermek için Osmanlı'da ilmiyye sınıfında uygulanan intisab geleneğini akılda tutmak gerekir. Molla Lütfi'nin, "Zamanın EbU Hanife'si" olarak bilinen Molla Hüsrev'in öğrencisi olduğu aktarılır. Ancak esas olarak o, Sinan Paşa'ya kapılanmıştır. Mola Lütfi'yi yukanya taşıyan ya da ona yardımcı olan hocası Sinan Paşa'nın rolü büyüktür. Osmanlı intisap sistemi gereğince Molla Lütfi, hocası Sinan Paşa'nın tahsil görür. Bir bakımına onun himayesi ve güvencesi altındadır. Bu durumu ona bir tür dokunulmazlık tanımış ancak hocasın.ııl ardından hakkında biriken husumetin de patlak vermesine yol açmıştı. İntisap sisteminin zaafı ve kınlganlığı da bura~a yatmak:taydı. Müslümanlar dinlerinin diğer dinlerden farkını vurgularken İslam'ın bir din adamlan sınıfına sahip olmadığı gerçeğini büyük bir istekle dile getirirler. Gerçekten de Hıristiyanlık gibi dinsel örgütlenmenin oldukça belirleyici olduğu diğer bazı dinlerle karş ı laştırıldığında İslam dini daha sade ve dünyevi bir görünüme sahiptir. Ancak olayın kuramsal yönünün dışında bir kurumsal ve tarihsel bo)ll.ltu da vardır. Ve burası teoriyle, çok da örtüşmez. Dinlerin dünya kurma ve dünya koruma işlevleri_, ne kadar manevi olursa olsun onları iktidarlaı:_ bütünleşme ya da en azından ona yakınlaşma zorunluluğuyla karşı karşıya getirmiştir. Bu husus, dinin öğretisinden çok onun geliştiği coğrafyada hüküm süren siyasal ilişki ve kültürel ortamlayakından ilgilidir. Osmanl ı ' da zındıklık ve mülhidlik geleneğinin daha çok siyasal bir hassasiyetle paralel geliştiği görülmektedir. Zındık ve mülhid, Osmanlı resmi İslam görüşü olan Ehl-i Sünnet inanç sistemine aykırı olma durumunu anlatmasının yanında bir de "Rafızilik" suçlamasına da yol açmaktadır. Osmanlı devletinin yine bir Türk devleti olan Safeviler olan iktidar savaşının teolojik ve politik bakiyesi olan-bu yafta sorunu (Şii, Alevi, Rafızi, Kızılbaş olma) bugüne kadar Türk toplum ve politik yaşamıpı etkileyegelmiş en hassas sorunlardan biridir. Nitekim aynı olguyu Molla Lütfi'nin mahkemesinde ileri sürülen 282 676 Ocak, Osman lt Toplumunda Zmdtklar ve Mülhid/er {15.-17. Yüzytllar), s. 226.

TOKATlN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERI itharnlarda da görüyoruz. Onun bir mülhid, zındık olmasının yanında bir de sapık fikirlerle halk arasında huzursuzluk ve fitne çıkardığı dile getirilmiştir. Devletin bu itharnları kulak ardı etmesi düşünülemezdi. Sanığın dini görüşleri bir yana siyasal açıdan Safevi yandaşı olduğunu ima eden söylenti ve iddiaları Osmanlı bürokrasisi ciddiyetle ele alıyordu. Molla Lütfi olayı örneğinden hareket ederek Osmanlı'da din siyaset ilişkisinin iç yüzünü ortaya koymak mümkündür. Osmanlı devleti iki farklı dünyanın, iki farklı medeniyetin ve iki büyük dinin kesiştiği ve çoğunlukla da birbirleriyle karşı karşıya geldiği duyarlı bir coğrafyada kurulmuştur. Anadolu zaten eski kadim uygarlıkların beşiği olan ve pek çok eski inanç ve kültürün izlerini taşıyan bir coğrafyadır. Özellikle Hıristiyanlık açısından dinsel ve siyasal açıdan büyük önem taşıyan Döğu Roma İmparatorluğu'nun hemen başucunda ortaya çıkan ve kısa denilebilecek bir zamanda İstanbul'u fetbederek Doğu kilisesinin merkezini sınırlarına katan bir İslam devleti olması, Osmanlı Devletine dikkat çekici özellikler kazandırmıştır. Osmanlı Devleti kuruluş aşamasından itibaren, sürekli biçimde aşırı politik, çok dinli ve çok kültürlü bu coğrafyada hüküm sürmenin avantajlannın yanında zorluklarını da derinden yaşamıştır. Denebilir ki her şey siyasi iktidarı sağlarolaştırma ve devam ettirme ihtiyacı açından değer ve anlam kazanmıştır. Bu hususup. dini anlayışa ve dini kurumsaliaşmaya da yansıdığı kolaylıkla tahmin edilebilir. Bu konuyu irdelediğimizde Türklerin ~enüz Anadolu'ya geçiş yapmadan önceki dönemde İslam'la ilk tanışmalarına k~dar geri götürülebilecek bazı köklü etkileşimierin izlerine rastlanz. Pek çok İslam tarihi uzmanı Türklerin Müslüman olmalarıyla birlikte Sünni İslam'ın güç kazandığı değerlendirmesini yapar. Türklerin İslam öncesi kültürlerinden taşıya geldikleri otoriteye bağlılık, birlikte hareket etme, sosyal ve siyasal bütünlüğe azami riayet gibi özellikleri onların İslam'ın Sünni yorumunu kolaylıkla tanıyıp benimsernelerine yol açmış olı:iıalıdır. Başlangıçta Batıya göç ederken kendilerinden önce İslam dinini benimsemiş olan İran halkıyla tanışmış ve Emev1 yönetiminin mevaliyi dışlayıcı politikasından dolayı belirli bir dönem Şii muhalif 283

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITES{{LAH{YAT FAKOLTESI YAYlNLARI 2014 yorumun etkisi altında kalmışlar ise de zamanla otoriteye olan eğilimleri onlan Sünniliğe yaklaştınnış olduğu düşünülebilir. Osmanlılardan önce Türklerin kurduğu Selçuklu Devleti de yoğun biçimde Ehl-i Sünnet mezhebinin ve özellikle de Hanefi fıkıh sisteminin prensiplerine göre yönetilmiştir. Ehl-i Sünnet imametihilafet teorisinde imarnın yerine getirmesi gereken şartlar arasında "bidatlarla ve dini bozan fitnecilerle savaşması, sünnete sahip çı~ası" yer almaktaydı. İmam, sultan dinin koruyucusu olacaktır. Bu şartın gerisinde siyasi otoriteyi sağlama alma ve sürekli kılma arzusu yatmaktaydı. "ed-din ves '-sultan tev'emtini": Din ve sultan ikiz kardeştirler. Gazzali'nin eserlerinde sıkça dile getirdiği bu söz dinin siyasi iktidara duyduğu ihtiyacı ilan etmektedir. Ancak burada tartışılması zorunlu bir sorun bulunmaktadır. Din, bir toplumda saf haliyle indirildiği özgün ve katıksız biçimiyle bulunmaz. ' Araya tarihin ve kültürün de girmesiyle dini anlayış ve uygulamalarda farklılaşmalar olur. Bu, kendisinden kaçamayacağımız sosyolojik ve kültürel bir olgudur. Üstelik bu olgusal durum yalnızca İslam'a özgü de değildir. Hemen hemen tüm büyük dünya dinlerinde bu farklılaşma gerçeği yaşanmıştır. Şu halde iktidarın dini koruması ve kollaması ne anlama gelir? Korunan şeyin içeriği nedir? Tarihe bakıldığında din denildiğinde hep belirli bir me~ebi anlayışın kastedildiği ve dinin belirli bir yorumunun öne çıkarıldığı görülür. iktidarın dini koruması, olgusal anlamda dinin belirli bir yorumunu resmileştirirken diğer yorumlarını da sapık ilan etmesi ve tasfiye etmesi biçiminde uygulanmıştır. İşte hem bizde hem de Batı'da yaşanan mezhep kavgalarının ardında yatan dinsel gerekçe budur. Elbette ki herhangi bir yerde bir mücadele varsa eğer bu büyük oranda iktidar kavgasıdır. Savaş için öne sürülen dinsel gerekçeler ise dinin aşırı yorumundan başka bir şey değildir. Siyasi ve toplumsal durumları, tasarrufları ve talep'leri meşrulaştırmak için dinin. kullanılması daha yumuşatılmış bir ifadeyle dine başvurulması hem iktidarlar ve hem de onlarla mücadele eden hareketler için vazgeçilmez ve yaygın- bir davranış biçimi olmuştur. Ve buna bağlı olarak da tüm Sünni iktidar sahipleri tarihsel kökenierden gelen düşünme alışkanlıkları nedeniyle, farklı dinsel yorumları kendi otoritelerini yok etmeye 284

TOKArlN YETIŞTIRD/Gl ilim VE FIKIR ÖNDERLERI çalışan birer siyasal kalkışmanın masketenmiş biçimi olarak algılamışlardır. Göstermiş o ldukları tepkinin en önemli nedeni bu olmuştur. Selçukluların yaşadığı ciddi sorunlardan başında Şii İsmaili-Batını akımların doğurduğu tehdit geliyordu. Selçuklu iktidarı Batını akımlarla siyasi açıdan mücadele ederken dinsel ve düşünsel alanda da bunları etkisiz kılmaya çalıştı. Bu amaçla kurulan ünlü Nizarniye medreselerinin temel işlevi Sünni İslam'ı savunmak ve Batınilik başta olmak üzere diğer di.ıll ve felsefi akımların görüşlerirıin yanlış).ığını ortaya koymaktı. Gazzall'nin bu medreselerde hocalık yaptığı ve eserler yazdığı bilinmektedir. Osmanlı Türklerinde bu konu daha sistematik bir düzeye yerleştirildi. Zındıklık ve :Iasitlik suçlamasının Hanefi fıkıh sistemi açısından te;rı.ellendirildiği ve yapılan işin meşru bir dayanağa dayandığı izlenimi verilmiştir. olarak 32 ytl sonra farklı Örneğin Molla Lütfi' den yaklaşık bir gerekçeyle (Hz. İsa'nın Hz. Muhammed'den daha üstün olduğu görüşünü halk arasında yaymak ve böylece fesat çıkarmak suçundan ) idam edilen Molla Kab ız (ö. 934/1527) olayında İbniKemal sonradan yazdığı eserinde bu işin din açısından meşruluğuna dair açıklamalar yapmıştır.. Eserinde, Hanefi hukukçusu Kadihan tarafından yazılanel-fetava el-hanefiyye adlı eserinde böle kimselerin katline hükmedileceğine dair bir bölüm (risale fima yetalleku bi lafzz 'z-zzndık/ 77 yer alınaktadır. Dolayısıyla merkezilik Anadolu'da ortaya çıkan her siyasi iktidar açısından temel öneme sahip bir kavramdı. Siyasi düşürice. ~erkezileşme ekseninde gelişirken dini ve ilmi düşüncenin de buna paralel olarak merkeziyetçi bir duyarlılık taş ıya geldiği görülmektedir. Dini düşünce her zaman siyasi ihtiyaçların baskısını sırtında taşımıştır. Do layısıyla din uleması da siyasi iktidara bağlı bir memw- gibi çalışagelmiştir. Sünni İslam'ın ruhhanlık ve din adamlığı kurumunu reddetmesi de bu sürecin hızlanmasına katkıda bulunmuştur. Dini düşüncenin serüveninde göze çarpan tektipleştirme, merkezlleşme ve bunun sonucu olarak farklı yorumları sürekli olarak kuşkuyla karşı lama refleksi bw-adan ileri gelmektedir.. m_ ibn Kemal, Risô/e jimô yetallaku bi /afti'z-ztndlk (Resôilü ibni Kemôl içinde) nşr. Ahmed Cevdet, ista"nbpl1316, ll, ss. 240-249. 285

GAZiOSMANPAŞA ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI YAYlNLARI 2014 Kuramsal düzeyde Sünni İslam, ruhhan sınıfının olmayışıyla tebarüz ederken pratikte ulema adı verilen bir oluşum ve kesim her zaman var olmuştur. Uzun yıllar boyunca imparatorluğun ideolojisinin o luşturulmasında, kurumsallaştınlmasında ve yaygınlaştınlmasında ulema sınıfı, devlet bürokrasinin ayrılmaz bir parçasını teşkil etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu 'ndaki ulema sınıfının diğer İslam imparatorluklarındaki ulema sınıfında yapılanma açsından farklılıkları göze çarpmaktadır. Osmanlı toplumsal piramidinin dört öğesini şunlar oluşturuyordu: Askerler (ehl-i seyf), ulema (ehl-i ilm), bürokratlar (ehl-i kalem) ve esnaf, çiftçi ve tüccar (ehl-i ziraat ya da ehl-i hiref)... erkan- ı Erbaa denilen bu sınıflardan ehl-i ilm, silk-i ilmiye, tarik-i ilmiye olarak da bilinirdi. tnemanın sinıfsal yapısı Fatih'in izlediği merkeziyetçi politikayla birlikte 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güçlenmeye başladığı görülmektedir. tnemanın toplum ve devlet içinde bu görece yükselişi onu en hassas öğelerden biri haline getirdi. 14.-17. yüzyıllar kesitinde ortaya çıkan ilhad hareketlerinin büyük çoğunluğunun İstanbul' da ulema arasında ortaya çıkması da izlenen merkeziyetçi politikayla yakından ilgilidir. tnema merkezde bir güç ve itibar biriktirme ve bunu koruma düşüncesiyle hareket etmiş ve arasında çıkan.farklılıkları ve uyumsuzlukları büyük reaksiyonla karşılamıştır. Bu sistem açısından istene bir şeydi. Zira ulema arasında yaşanan olayların derhal halka ve devlet bürokrasisine yansıması kaçınılmazdı. Bazı ilhad ve zenadıka sanıklarının yargılanmaiarını bizzat padişahların istemesi ve mahkemeyi izlemeleri de bu duyarlıktan kaynaklanmaktaydı. İslam düşünce ve siyaset tarihinde baskı olayının iki düzeyi vardir. İlki tarihsel olarak da önce gelen Haricilerin isti'raz uygulamalarıdır. Düşüneeye yönelik baskının İslam tarihindeki örneklerinden diğeri de devletin uyguladığı milınedir. Mihne, Abbasi hükümdarlarından Me'mfuı, Mu'tasım ve Vasıle dönemlerinde, Halku'l-Kur'an tartışmalarında iktidarın taraf olması ve Sünni ulemayı tasfiye etmek ve sindirrnek üzere baskı politikasına dönüştürülmesi dir. 678 Mu'tezile ekolünün temel tezlerinden biri olan Kur'an'ın yaratılmışlığı görüşü, başta Hadisciler olmak üzere Sünni ulema tarafından 678 Mutezile ve halku'i-kur'an konusundaki rolü konusunda bkz. Ukeyli, Muhammed ErşTd, "ei-mutezile ve Sılatuhum bi Mihneti Halkı'I - Kur'an", Dırasa Tarihiyye, XIII, sayı 41, 42, Dımaşk tsz. 286

TOKArlN YETIŞTIRDIGl/LlM VE FIKIR ÖNDERLERi şiddetle reddedildi. Mu'tezileyi yanına alan Me'mün, miline sürecini baş latan meşhur fermanını yayınladı. Me'mün'un metni felsefi ve teolojik nitelikli kuramsal bir konuyu, bir "devlet meselesi" haline getiriyor, Kur'an'ın yaratılmış olduğu görüşü doğrultusunda fikir beyan etmeyenlerin sorgulanmalannı ve tutuklanmalannı emrediyordu. Ferman, valiler tarafından uygulandı ve kitlelerin saygı duyduğu meşhur alimler yakalanıp sorguya çekildiler, eziyet gördüler. Abbasi iktidarı, kendini hak dinin savunucusu saymış, bi~'atçılara ve sapıkiara karşı dini koruma görevini yerini getirdiğini ilan etmişti. Sultan ve hükümdarların gerçek dini sapıkiara karşı koruma görevi tüm Ortaçağ İslam devletlerin resı:ıll politikalarını siyasal meşruiyetlerini oluşturmuştur. Şii Y.~neticiler, kendilerini Ehl-i Beyt 'in yardımcıları ve zalimlerin düşmanı olarak görürlerken, Sünni hükümdarlar da sünnet düşmanlarına ve bid'atçılara karşı dini koruma misyonunu üstlenmişlerdi. Miline uygulamaları kitleler tarafından büyük tepki ve nefretle karşılandı. iktidarın koğuşturma için Mutezili bir fikir olan lıallaı'l-kur'an sloganını seçmesi, Mu'tezilenin yara almasına yola açtı. İslam'da dini ve felsefi düşüncenin doğmasında ve gelişmesinde büyük katkıları toparlayamadı. 679 olan Mu'tezile, mihne gerekçesiyle darbe yedi ve bir daha kendini Milineyi uygulayan üç halifeden sonra gelen Mütevekkil bu uyguladıaya son verdi. Sünni ulemaya uygulanan baskılan ortadan kaldırdı, hadisçilerio faaliyetlerine de destek verdiğini açıkladı. Mutezileyi cezalandırdı. Bundan dolayı Sünni tarihçiler onu 'NCısıru 's-siinne' ünvanıyla yücelttiler. 680 Bu tarihten sonra da Sünni ulema ile sultanlar arasındaki ilişkinin daha da sıklaştığı görülmektedir. 681 Bu yakınlaşmanın tarihsel,. teolojik ve politik bir ürünü olarak Osmanlı din ve devlet bürokrasisinin taşıdığı duyarlık. merkezilik ve homojenleşme doğrultusunda bir.. politikanın her düzeyde işlediği ve ortaya çıkan sorunları _hızlı ve pratik biçimde kendince çözdüğü görülmektedir. Ancak bu yapılan işlerin hukuksuz yerine getirildiği anlamına alınmamalıdır. Her iktidarda olduğu!i-ibi Osmanlı devleti de yapılan işlerde bir 679 Mutezile'nin siyasal iktidarla olan ilişkisi bağlamında Halku'I-Kur'dn sorununun değerlendirilmesi için bkz. Ay, Mahmut, Mu tezile ve Siyaset-Mutezi/izmin iktidar M ücede/e si, Ankara 2002, ss. 301-306. 680 Mesudi, Murucu'z-Zeheb, IV, ss. 80-86. 681 Mehmet Evkuran, Sünni Paradigmayt Anlamak-Bir Ekolün Politik ve Teo/ojik Yaptlanmast-, Ankara 2003; s. 105 vd.! 287

GAZIOSMANPAŞA ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI YAY/NLAR/2014 hukukilik ve bir meşruiyet dayanağı aramıştır. Bunu da ulema ile kurçluğu ittifak ve dayanışma sayesinde Sünrıi teolojideve pratik olarak Hanefi fikhında bulmuştur. Ancak yine öyle görülüyor ki bu mekanizma her zaman yüksek bir adalet ve hakkaniyet duygusuyla hareket etmemiştir. Zaman zaman bu mekanizmada yer alan yüksek bürokrat ve ulema, kişisel itibar ve ikbal duygusuyla hareket ederek hiç de adil olmayan işlemler düzenlemiş ve haksız yargılara imza atabilmiştir. Olgunun tartışılması gereken önemli başka bir yönü de, siyasal kültürü olumsuz etkilernesi ve Osmanlı sonrası dönemin devlet-birey ilişkisine de yansırnış olmasıdır. ' 288