PROF. DR. MUSTAFA İSEN KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI MÜSTEŞARI TÜRKİYE NİN KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERİ Bugün üzerinde yaşadığımız toprakların tarihi, insanlığın uygarlık tarihi ile özdeştir. Ulus bilincini taşıyan ilk devletler burada tarih sahnesine çıktı, ilk kentler burada kuruldu, ilk kanunlar burada yazıldı. İlk savaşlara, ilk düzenli ordulara ve ilk barış anlaşmalarına yine bu topraklar tanıklık etti. Avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik düzene geçiş, bilimler, keşifler, sanat, yaşam ve ölüm sırrının sorgulanması, insanın Tanrıyı araması, hepsi bu topraklarda vücut buldu, gelişti, uzak coğrafyalara kadar taşındı, farklı formatlarda yaşandı ve bugün uygarlık diye adlandırdığımız var oluş biçiminin temellerini oluşturdu. İnsanlık tarihindeki yeri tartışılmaz biçimde önemli, ve aynı zamanda ilham verici, bir coğrafyada yaşıyor olmanın ve insan denen varlığın, var oluşundan bulunduğu noktaya gelişinin izlerini, ülkemizin dört bir köşesinde bir uygarlık tarihi dersi izler gibi görebiliyor olmanın büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Kültürel mirası, insanın bilinen tüm zaman dilimleri içinde yaşadığı, biriktirdiği, geliştirerek, yeni sentezlerle varoluşunu sürdürerek, zenginleştirerek ve sürekliliğini sağlayarak kendinden sonrakilere aktardığı veriler dizisi olarak, bir anlamda yaşam karşısındaki duruşu, varlığının kanıtı olarak nitelendirebiliriz. Bu toprakların barındırdığı paha biçilmez kültürel mirası çağdaş anlatıma aktararak bugünkü insan algısının kullanımına sunmak, milattan önce on iki binlerde Göbeklitepe de ilk heykeli yontan, yedi binlerde Çatalhöyük te yaşadığı kentin planını tapınağın duvarına çizen, altı binlerde Fırat ve Dicle nin aktığı topraklarda bağcılık yapan, iki binlerde Boğazköy de yazılı evlilik yasalarına uyan, milattan sonra bin beş yüzlerde orta Asya dan kuzey Afrika ya orta Avrupa ya Arap yarımadasına kadar gittiği her coğrafyaya zengin çok kültürlülüğünü ve 1
hoşgörüsünü götüren atalarını anlatmak, onların ürettiklerini, yarattıklarını ulaşılır, anlaşılır kılmak çok önemli bir sorumluluktur. Modern Türkiye nin sahip olduğu kültürel mirasın zenginliği ve çeşitliliği, tarihlere ve sayılara sığdırılamaz. İstanbul hariç, tescil kaydı yapılan taşınmaz kültür varlığı sayısı elli bine yakındır. Sit alanı olarak belirlenen ve koruma altına alınan alanların sayısı ise sekiz bine yaklaşmaktadır. On iki bin yıllık bir tarih yelpazesinin her aşamasından izler, bir diğeri ile kaynaşarak, birbirinin içinde eriyerek günümüze kadar ulaşmaktadır. Bugün ulusal sınırlarımızın her köşesine yayılmış yüz seksen yedi müzede iki milyon yedi yüz seksen sekiz bin üç yüz elli altı eser bulunmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının yönetim ve denetiminde olan bu müzelerin yanı sıra 97 adet de özel müze kültürel değerlerimizin korunması ve tanıtılmasında görev almaktadır. Ziyarete açık 141 adet ören yeri bulunup, 2004 yılı içerisinde yerli ve yabancı uzmanlarca 126 bilimsel kazı, 55 kurtarma kazısı, 22 adet de baraj kazısı gerçekleştirilmiş ve 90 yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Sürdürülen çalışmalar sonucu, sadece ülkemizin değil tüm insanlığın yürüdüğü yolu, katettiği mesafeyi, tarihsel ve kültürel evrelerini, çıkışlarını, inişlerini, inanışlarını, sahip oldukları kaynakları, diğer kültürlerle olan etkin ya da edilgen ilişkilerini okuyabildiğimiz, birleştirilince farklı anlamlar kazanabilen şifreler dizilerine ulaşıyoruz. Bunların çözümlenmesiyle de insanlığın üzerinde yürümekte olduğu ve kendisi için kendisinin yarattığı tehditlerle dolu olan yolda, bir yandan ulaştığı hayal bile edilemez noktayı diğer yandan da aslında insan denen varlığın temel güdülerinde var olan daha iyiye daha güzele ulaşma isteğinin hiç değişmediğini görüyoruz. Ülkemizde Kültür ve Turizm Bakanlığı, kültürel mirasın korunmasından sorumlu ana kurumdur. Korunması gerekli sit alanlarının, anıtsal yapıların ve sivil mimarlık örneklerinin belirlenmesi, tescil edilmesi, belgelenmesi, koruma altına alınması, koruma ve geliştirme plan ve projelerinin hazırlanarak uygulamaya koyulması, 2
bilimsel kazıların yürütülmesi ve denetlenmesi, müzelerin yönetimi Bakanlığımızın görev ve sorumluluk alanlarıdır. Yasalarla koruma altına alınmış olmasına rağmen tüm gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ve özellikle tarihi alanlarda yıkıcı ve geri dönülmez zarar ve yıpranmalara neden olan, kırsal alanlardan kentlere göç gibi denetimi zor sosyal hareketler, kültürel kökenleri ile uyumsuz ve duyarsız modern yapılaşma,,endüstriyel ve ticari işletmelerin ölçek ve yöntem değiştirmesi, küçük üretimden toplu üretime geçiş, geleneksel altyapının yerine çok daha karmaşık teknolojiler gerektiren çağdaş fonksiyonların getirilmesi gibi olgular, ülkemizin kültürel mirasını da tehdit etmektedir. 70 li yıllardan sonra yoğunlaşan bu çöküşü durdurmak ve sahip olduğumuz kültür, uygarlık ve tarih birikimini daha etkin, daha verimli, daha güçlü bir şekilde ayağa kaldırarak, çağdaş dünyaya eş, uygarlığa katkısının önünü açacak, kültürel değerlerimizi küresel alana taşıyacak bir yeniden yapılanma için toplumun tüm organları merkezi hükümet, yerel yönetimler, akademik kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri iş birliği, güç birliği yapmak zorundadır. Bu anlayıştan hareketle, geçtiğimiz yıl, ülkemizin kültürel mirasın korunmasına yönelik yasalarında, strateji olarak, kültürel miras alanının aslında sivil alandan yönlendirilen, yapısını sivil alanda bulan, yerelleşmediği ve bireye kadar indirgenemediği sürece hedeflerine asla ulaşamayacak olan bir alan olduğunun kabulu ile, köklü değişiklikler yapılmıştır. Yasal değişikliklerle kültür yatırımlarına teşvikler getirilmiş, emlak vergilerinden alınacak ek % 10 luk bir payın devlet tarafından koruma altına alınmış tescilli yapıların onarımında kredi olarak kullanılmak üzere ayrılması sağlanmış, yine tescilli yapıların onarım ve korumasında vergi muafiyeti getirilmiştir. Bölgesel bazda merkezi hükümetin denetim organları olan Koruma Kurullarının işleyişlerine sürat ve esneklik kazandıracak düzenlemeler yapılmıştır. 3
Kültürel mirasın asıl sahipleri olan, içinde yaşayan ve kullanan vatandaşların temsilcisi olarak yerel yönetimlerin de kültürel mirasın korunmasında sorumluluk alması ve yetkilendirilmesi için, belediyelerin bünyelerinde koruma uygulama ve denetim büroları kurulması sağlanmıştır. Böylelikle küçük ölçekteki onarım ve koruma çalışmaları yerel düzeyde değerlendirilerek kişilerin bürokrasi karşısındaki çekingenliği giderilecektir. İki yıl önce Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının birleşerek bugünkü entegre yapısına kavuşmasının verdiği avantajla, turizm alanı tahsislerinden sağlanacak kaynaklar da kültür yatırımlarında kullanılması hedeflenmektedir. Tüm bu düzenlemeler ile kültürel mirasın korunmasında engel olarak görülen bürokrasi ve kaynak yetersizliği gibi temel sorunların ortadan kaldırılması planlanmaktadır. Kültürel miras kavramı sadece elle tutulur gözler görülür taşınmaz kültür varlıklarını değil aynı zamanda somut olmayan kültürel değerleri de, masalları, hikayeleri, efsaneleri, mitleri, fıkraları, aşık yaratmalarını da kapsamaktadır. Teknolojik anlamda gelişen ve değişen dünyamızda sınırların yavaş yavaş yok oluşu, insanlığın var oluşunu sürdürebilmek için tek çizgi, tek eksen üzerinde tek ses, tek dil olarak yol aldığı bir düzenin kurulmuş olması, ulusların kültürel kimliklerinin en önemli göstergeleri olan somut olmayan kültürel değerlerini belki de somut varlıklardan daha çok tehdit etmektedir. Ülkemizde kırsal nüfusun tüm nüfusumuza oranı % 30 lar düzeyindedir. Çoğunluğunu yaşlıların oluşturduğu bu kırsal nüfus, bugün hala masallarımızı, hikayelerimizi, çocuklarına torunlarına anlatmakta, hasatlarda, düğünlerde, doğumlarda, yaşadığı toprağın binlerce yıllık inanışlarından izler taşıyan rituelleri sergilemektedirler. Öngörülere göre 2015 yılında kent nüfusumuz dünya genelindeki seyri yakalayarak % 80 lere ulaşacaktır. Bu nüfus değişiminin de etkisi ile kaybedilecek değerlerin 4
asla yerine koyulamayacak olması geç kalmış dahi olsak bizi bir an önce önlemler almaya yönlendiriyor. Somut olmayan kültürel değerlerimizin derlenmesi, belgelenmesi, sergilenmesi meddah hikayelerinin, karagöz gösterilerinin, sıra gecelerinin, aşık atışmalarının görselliğe taşınması, teknolojik gelişmeler karşısında yok olmakla yüz yüze kalan bakırcılık, kalaycılık gibi geleneksel mesleklerin korunması, halk bilgisi olarak adlandırılan halk hekimliği, halk meteorolojisi gibi kırsal kesimde hala itibar gören uzmanlıkların yok olmaması için, akademik kuruluşların öncülüğünde Halk Bilimi araştırmaları hız kazanmıştır. 90 lı yıllarda ortaya çıkan ve günümüzde de etki alanlarını genişleterek devam eden küreselleşme ile gelen fırsatları değerlendirmek ve aynı zamanda da yol açtığı tehditlerle baş edebilmek için kültür; hem bir manevi sığınak hem de kendini ifade etmenin etkili bir yolu olarak öne çıkıyor. Kültürel değerler, ülkelerin kendi kimliklerini, farklılıklarını ve zenginliklerini ifade etmenin ve göstermenin en etkin unsurlarıdır. Günümüzde ülkeler hem küresel yarışa katılmak hem de insanlığa katkıda bulunmak için kendi özgün değerlerine dayanmaya çalışmaktadırlar. Bu çerçevede çağdaş ülkeler ve uluslararası kuruluşlar kültür politikalarını gözden geçirmekte, yeni arayışlara yönelmekte, yeni yaklaşım ve stratejiler geliştirmektedirler. Ülkeler kendi kültürlerini araştırırken komşularıyla ortak noktalar buluyor, paylaşarak insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunların temelinde yatan diyalog ve hoşgörü eksikliği, farklılıklara karşı tahammülsüzlüğü ortadan kaldırma yoluna gidiyorlar. Bugün kültürel mirasın sadece sınırları içerisinde bulunduğu ülkelerin değil tüm insanlığın evrensel mirası olduğu, her toplumun üzerine inşa edildiği temel taşlarının, var oluşundan bugüne kadar yer kürenin neresinde olursa olsun insanlığın yaşadığı her andan, aldığı her nefesden izler taşıdığı kabul görüyor. 5
Uluslararası platformda, UNESCO Dünya Miras Komitesi, 1972 yılında Dünya Kültür ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesini yayınladı. Bu sözleşme ile çeşitli nedenlerle tehdit altında olan insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen kültürel ve doğal varlıkların sadece bulundukları ülke tarafından değil, bilimsel temellere dayandırılarak uluslar arası toplum tarafından ortaklaşa olarak korunması gerekliliği ortaya koyuldu. Ülkemizin de 1983 yılında imza atarak taraf olduğu bu sözleşme dünya mirası olarak kabul edilecek evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıkları tariflemekte ve sözleşme çerçevesinde, belirlenen kriterlere uyan varlıkların yer alacağı bir Dünya Miras Listesi oluşturmaktadır. Türkiye nin de 9 kültürel ve doğal varlıkla ( ki bunlar - İstanbul un Tarihi Alanları, Göreme Kapadokya Milli Parkı, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, Boğazköy- Hattussas, Nemrut Dağı, Xanthos-Letoon, Pamukkale-Hierapolis, SafranboluTroia Antik Kenti ) temsil edildiği bu listede, 2004 yılı itibarı 788 korunması gerekli kültürel ya da doğal varlık bulunmakta olup, bunların 611 tanesi kültürel / arkeolojik sit, 154 tanesi doğal sittir. 23 varlık ise karma ( kültürel / doğal ) sit alanıdır. Çok önemli bir prestij göstergesi olan bu Listede yer alan kültürel ve doğal varlıklar tüm insanlığın dikkatini çekmekte, bunun sorumluluğunu taşımakta ve temelde aynı olan farklılıklarını merak edip, sorgulayıp anlamaya çalışmak yolu ile toplumlar arası diyaloglara hoşgörü unsurunu katmaktadırlar. Ülkemiz Avrupa Birliği üyelik perspektifine paralel olarak da, Birliğin kültürel varlıkların korunması ile ilgili anlaşma ve sözleşmelerine katılarak, kültürel değerlerimizin zenginliğini ve çeşitliliğini öne çıkarıp, görünür hale getirip, Birliğin çok kültürlülüğüne renk ve zenginlik katmayı hedeflemektedir. İnsanların farklı kültürleri, yaşam biçimlerini, inanışlarını tanımalarında önemli bir araç da turizmdir. Türkiye paha biçilmez kültürel mirasının yanı sıra sahip olduğu coğrafyanın sunduğu eşsiz doğal değerleriyle de, Akdeniz Havzasında yıllar içinde 6
yükselen bir grafik çizen çok ciddi bir turizm potansiyeline sahiptir. 2004 yılında ülkemizi 17.5 milyon turist ziyaret etmiş ve 15.9 milyar ABD Doları gelir elde edilmiştir. 2005 yılı için hedeflerimiz ise 20 milyon ziyaretçi ve 18 Milyar ABD Doları gelirdir. Pazar çeşitliliği, ürün çeşitliliği, fiyat avantajı ve hizmet kalitesi gibi temel ilkelere oturan turizm politikamız, kültürel turizm ve inanç turizmi ile de farklı bir misyon üstlenmektedir. Üç büyük dinin geliştiği ve yayıldığı bu topraklar, Müslümanlık, Hristiyanlık ve Musevilik için çok önemli olan dini yapıları ve ibadet yerlerini barındırmakta, yüzyıllar boyunca farklı inanışların bir arada barış içinde yaşayabildiğini tüm dünyaya ispatlamaktadır. Kültürel miras, insanın tüm zamanlar içerisinde yaşam karşısındaki duruşudur. İnsanı merkeze alan, insan tarafından yaratılan, şekillendiren, insanın elinde iyiye ya da kötüye dönüşebilen çok önemli bir araçtır. Binlerce yıl boyunca farklılıklarla birlikte barış ve huzur içinde yaşama kültürüne sahip olan bu ülkenin insanları tüm dünyaya ve dünya kültürlerine karşı aynı hoşgörü ile yaklaşmakta, kültürel mirasının temel unsuru olarak de hoşgörüyü kabul etmektedir. 7