Tarihsel Bakış Açısıyla Enerji ve Enerji Tedariki Prof. Dr. Peter Cornelius Mayer-Tasch I. İhtiyaçlarımızı gidermek için sadece elektrik düğmesine basmak, su musluğunu açmak, arabanın anahtarını çevirmek yeterliyse, işte o zaman enerji olmadan hayatın olamayacağını, enerjisiz ne bitkilerin ne de hayvanların yaşayamayacağını kolayca unutmuş oluruz. Enerji olmadan insan hayatı ise hiç olmaz. İnsanlar, diğer canlılardan farklı olarak daha yoğun şekilde enerjiye gereksinim duymaktadırlar. İlk bakışta banel gelebilir, ama insanın birincil, temel ve vazgeçilmez enerjisi Bergson un adlandırdığı gibi l elan vital, yani insanın kendi içindedir. Oldukça kısa varlığının en uzun döneminin ötesinde insan için başka enerji de mevcut değildir. Eğer ilahî enerjileri 1 kavramın geniş anlamında anlaşılması gereken dikkate almayacak olursak, bu durumda insanın enerjisi sadece aldığı gıdaların dönüşümü sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle insanlığın ilk döneminde tüm dikkatler, gıda ve gıda aramaya yönelik olur. Burada da ilahî enerjilerin en az biri, yani güneş, en önemli rolü oynar. Sonuç itibariyle uranyum atomlarının parçalanmasından elde edilen enerjinin dışındaki tüm enerjileri güneşe borçluyuz. Neolitik Çağ ile birlikte sınırlı da olsa bir dönüşüm yaşanmaya başlar. Göçebe toplayıcı veya avcı olarak yiyecek peşinde koşmak yerine, insanlar yerleşik hayata geçip tahıl ve diğer tarım ürünleri ekmeye, hayvan beslemeye başladılar ve ürünlerini stoklamaya başlayarak böylelikle yaklaşık 10.000 yıldan beri bugün hala geçerli olan yaşam biçimini kurmuş olurlar. Belki de bu dönem Prometheus un Tanrılardan ateşi çalıp insanlara hediye ettiği ve böylece insanları (nerdeyse) ilahlaştırdığı dönemdir. Her halükarda insanların ateşe sahip olması ve hükmetmesi, tamamen yeni nitelikte bir kültürel gelişmeyi başlatmıştır. Şimdi artık insanlar için yabancı bir enerji, yani ağaçta ve diğer organik maddelerde bulunan kimyasal enerji mevcuttur. İnsan dışı enerjiler, yeni bir yaşam tarzının sembolü haline gelirler ve bu durum günümüze kadar da değişmez. Dönüştürülmüş enerjiler, insanlık medeniyetinin değişmezleri haline gelir. Yunan mitolojisinde yer verildiği gibi, Prometheus un Tanrıların rızası olmadan ateşi insanlara verip vermediğini daha fazla tartışmaya gerek yok. Ancak bu miti günahın modeli olarak da değerlendirebilmek mümkündür. Öyle ki, bu olay insanlığı bir daha terk etmeyecek olan enerji açlığının ilk günahı olarak tanımlanabilir. Ve zamanlama doğru yapılmıştır.çünkü ateş, yangın ve yağmalama ile yerleşik insanın mal varlığını kalıcı şekilde tehlikeye soksa bile, yerleşik hayata geçmiş olan insan ateşi oradan oraya dolaşıp duran göçebe insandan daha güvenli bir biçimde kullanabiliyordu. Her şeyden önce ateş insanların beslenme alışkanlıklarını değiştirmiştir. Artık yiyecekler pişirilebiliyor, kızartılabiliyor, ızgara edilebiliyor ve de baharatlar kullanılmaya başlanıyordu. Yemek artık bir zevk haline gelmişti, özellikle yemeklerde bulunan besin maddeleri vücut tarafından daha kolay alınabiliyor ve daha iyi değerlendirilebiliyordu. Bu sayede insanın
fiziksel, her şeyden önce zihinsel gelişimi de önemli ölçüde hızlanmıştır. Bunun ötesinde ateş, çalışma aracı, ışık ve ısı kaynağı, arazi-arsa açmak amacıyla ormanları yakmak veya çamuru pişirmek için de kullanılmıştır. Her halükarda ateş, insanların yaşamlarını o derecede değiştirdi ki, o nedenle ateşi medeniyetin başlangıcı olarak değerlendirmek gerekir. Yeni Taş Devri nin düşük-enerjili-insanından, günümüzün yüksek-enerji-insanına gelinceye kadar elbette uzun ama, yine de hızlı, belki de çok hızlı bir yol kat edilmiştir. Her ikisinin de ortak noktası, enerjiden duyulan korkudur. İlkin insanı özellikle ateşin sönebileceği tehlikesi korkutmuş olmalı. Sonradan ise insanı, ateşin kriminal amaçlı, savaşlarda kötüye kullanılmasından duyulan endişe ve Harrisburg ve de Çernobil kazalarının açıkça gösterdikleri gibi, atom enerjisinin barışçıl amaçlarla da kullanılması halinde de kötü sonuçların ortaya çıkabileceği korkusu sarmıştır. Bu gelişmelerin de işaretleri yok değildir. Uzun süreden beri, ama özellikle yakın geçmişte dünyaya yön veren şiddetli enerji açlığı yüzünden, atom enerjisinin sivil amaçlarla kullanılması, bütün dünyada ciddi olarak yeniden bir opsiyon olarak ele alınmaktadır. Özellikle Brezilya, Hindistan ve Çin ekonomilerinin gelişmeleri paralelinde yaşanan yoğun talep patlaması, küreselleşme diye adlandırılan ekonomik gelişme bütün sınırları ortadan kalkmasına, giderek azalması nedeniyle petrol ve doğalgaz fiyatları her gün yeni tavan yapması gibi nedenlerden ötürü, atom enerjisi, atom sanayisinin bile düşünmeye cesaret edemediği şekilde yeniden önem kazanmaktadır. II. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın enerji modern dünyanın uyuşturucusudur. Gerçi insan, ateşe hakim olmakla büyük bir gelişme sağlamış olur, ama aynı zamanda kendini hemen hemen kurtulamayacağı bir bağımlılığın içine de atmış olur. Fakat ateşin besini olan yanıcı madde talep etmesi gibi bir dezavantajı da bulunmaktadır. Bunun ile birlikte ateşin ilkin - kendi dinamiklerinden bağımsız olarak "statik" enerjiye dönüştüğü ve ardından birtakım ilave birleşenler ile hareket enerjisine dönüştürülebilmesi gibi ikinci bir dezavantajı daha bulunmaktadır. Ateş yardımıyla ağaçlar yakılarak araziler oluşturulduktan sonra, bu arazileri sürmek için mobil enerji gereksinimi ortaya çıkmıştır. Evcilleştirilmelerinin ardından eşek, öküz ve atlar ilk toplumlarda ortaya çıkan işlerin yapılması için en büyük enerji kaynağı oldular. Değirmenlerin çalıştırılması için rüzgardan ve daha sonra sudan yararlanılması, yelkenli gemilerin hareket ettirilebilmesi doğal enerji kaynaklarının kullanılabilmesi ile mümkün hale gelmiştir. Tekerleğin bulunması ile birlikte - en önemli ilk entelektüel enerji-buluşu insanlar ve eşyaların hareket edebilmesi olanağı gelişmiş ve böylelikle de özellikle malların değiş tokuşu da hızlanmıştır. İnsanlar başlangıçta sadece odun ve odun kömürü yakmayı bildiklerinden, yakıt sorunu daha zor çözülebildi. Ama ateş, gittikçe daha başka süreçler içinde örneğin maden çıkarmada ve metallerin eritilmesinde2 kullanılmaya başlandığı için, ağaçlar kısa sürede tükenmeye başlar. Bunun ile birilikte ağaç öncelikle gemi yapımında da kullanılır. Bu nedenle eski çağda bile enerji açlığı yüzünden ülkenin geniş bölgelerindeki ormanlar tüketilmiş ve daha sonraki yüzyıllarda birçok bölgede ormanlar o denli yok edilmiştir ki, ormanlardan enerji elde etmek için buraların planlı bir biçimde işletilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Buna rağmen yine de oluşan talep karşılanamadığı için, o güne değin kullanılmamış olan enerji türlerini kullanılabilir hale getirmek gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Ayrıca eskiden beri yasal anlamda bile yabancı insan gücü enerjisi girdisi kölelik biçiminde de kullanılmıştır ki, bu durum, günümüzde feodalizm köleliği şeklinde olmasa da halen angarya olarak devam etmektedir. Kölelere, diğer bütün üretim malları gibi satın alınabilecek birer nesne (mancipia) gözüyle bakılıyordu. Burada kürek mahkumları özel bir rol oynamıştır. Çünkü bu mahkumların çoğu savaş esirleri veya hükümlülerden oluşuyordu. Bu kişiler de enerji girdisi işlevini görüyorlardı ve bunlar olmadan birçok deniz savaşı "suya düşmüş" olurdu. Günümüzde nasıl petrol, doğalgaz veya uranyum ile enerji temin etmek için farklı gerekçeler ile savaşlar yapılıyorsa, 1850 li yıllar dolaylarında fiyatları Şark ta yaklaşık 40.000 olan3 kölelerin iş gücüne ulaşmak için de savaşlar yapılmıştır. Fakat kölelerin kurtarılması için de Amerika daki iç savaş veya sömürgelerin bağımsızlık savaşları gibi savaşlar yapılmıştır. Mantığa dayalı yasal düşüncenin öğretilmesi sayesinde insan enerjisinden faydalanılmasına yönelik mücadeleler bugün ağırlıklı olarak toplu sözleşme taraflarınca medeni bir biçimde yürütülmektedir. Eskiden beri çeşitli enerjilerin geniş bir spektrumu bilinmesine karşın, enerjinin etkin kullanımının başlangıcı, buhar makinesinin bulunmasıyla aynı zamana denk gelen modern sanayi döneminde büyük önem kazanmıştır. Buhar makinesi, ısının mekanik harekete dönüşmesini sağlamıştır. Bu makine,hayvanlar ve insanlara gerek kalmadan hareket enerjisinin elde edilmesini mümkün hale getirmiştir. Buhar makinesi yelkenli gemilerin, yel ve su değirmenlerinin yerini alır ve aynı zamanda da köle ticaretinin ekonomik temelini ortadan kaldırır. Buhar makinesinin avantajı, neredeyse sınırsız olan gücünde, ama özellikle de büyük miktarda enerjinin ilk olarak bulunduğu yere bağımlı olmadan kullanılabilir olmasındaydı. Buhar makineleri tren olarak kara parçalarından devletler oluşturur, Amerika Birleşik Devletleri veya Sovyetler Birliğinde olduğu gibi. Buharlı gemiler sayesinde dünya birbirine bağlanır ve dünyada bir devrim yaratılmış olur. Ama buharın enerji kaynağı olarak kullanılmasının ön koşulu, torf gibi kötü bir kokuya sahip olması nedeniyle yoksul insanların yakıt maddesi olarak görülen birincil enerji kaynağı olarak kömürün kullanılmasıydı. O dönemde maddi imkanları el verenler odun yakarak ısınıyordu. Ama buhar makinelerini odunla çalıştırmak için dünyadaki ormanlar sadece kısa süre yeterli olurdu. Milyonlarca yıllık kimyasal enerjiyi depolayan ve fosil enerji taşıyıcısı olan kömür, (kok şeklinde4) eritilmesinde kullanıldığı demir ile birlikte sanayi çağının sembolü haline gelir. Benzinli ve dizel motorlarının yavaş yavaş kömürle çalışan motorların yerine geçene kadar, ağır sanayinin hızla gelişmesi süreci, kömürün yakıt maddesi olarak etkin kullanımına yönelik tekniğin gelişmesine bağlı olur. Petrol daha Sümerler ve Asurlular tarafından biliniyordu5, ama ilk olarak 1859 da ABD de bilinçli olarak çıkarılmaya başlanmıştır. Yakıt motorlarının keşfiyle birlikte "siyah altın" denilen "narin" fosil enerji kaynağı petrol benzin ve dizel olarak büyük bir hızla zirveye tırmanan bir başarı elde eder. Elektrik enerjisinin önce sudan daha sonra petrol ve doğalgazdan (ve muhtemelen bundan sonra en azından özel alanda ağaç pelitleriyle) ve ardından başlangıçta "temiz" olarak görünen atom santrallerinden üretilmesi ile birlikte enerji üretimi şu anda en yüksek seviyeye ulaşmış durumdadır. Ancak gelişim süreci henüz sona ermemiştir ve ermemelidir. Çünkü birçok sebepten6 dolayı enerjiler çok hızlı şekilde sadece yeniden gelişen ve yeniden kazanılabilir kaynaklardan elde edilebilecektir. İnsan-lığa, ilahî enerjilere geri dönüşü borçluyuz, çünkü onlar uzun bir yolu oldukça kısa bir zamanda kat edebilmemizi sağlamışlardır.
Erişilmesi mümkün olmasa bile, araştırmalar perpetuum mobile oldukça yaklaşmak zorundadır. III. Burada sadece ana hatlarıyla ortaya konan ve yaşamın devam etmesi ve somut yaşam şartlarına verilen öneme rağmen, ihtiyacın karşılanması için kullanılan araçların ve yolların her zaman barışçıl olmadıklarına hiç şaşmamak gerekir. Köleler için yapılan savaşlardan, petrol uğruna yapılan ve yapılmakta olan savaşlara kadar uzanan yol çok uzak değildir. Dünyanın bugünkü birinci derece enerji tüketimi, yaklaşık olarak günde on iki saat olmak üzere çeyrek beygir (PS) veya 200 Watt gücünde çalışan 130 milyar kölenin bedensel işgücüne denk gelmektedir. Yani dünyadaki her insan kendi gücünü 22 kat aşan ve ortalama 22 "enerji kölesine" denk gelecek bir enerji harcamaktadır. Ancak enerji kullanım dağılımı oldukça dengesizdir. Öyle ki, ABD liler 110, Çinliler şimdilik 8 enerji kölesine denk güç kullanmaktadırlar.7 Fizikçi Hans-Peter Dürr ün verdiği bu birkaç rakam, düşünmek için birçok neden sunmaktadır. Enerji yalnız çok değerli değil, fiyat konulmuş diğer bütün mallar gibi her zaman kısıtlı, çok hassas, stokları sınırlı ve dengesiz dağılmış olan bir girdidir. Enerjinin bütün, ama özellikle de gelişmiş sanayi devletlerinin ve bunların vatandaşlarının işlevleri için büyük öneminden dolayı, yaşamsal öneme sahip olması ve bu iksirin mümkün olduğunca sorunsuz teminine çalışmak ulusal ve uluslararası politikanın vazgeçilmez görevi olmuştur. Dolayısıyla enerji tedarikin teminat altına alınması "ulusal çıkarların" bir görev olarak karakterize edilebilir. Elbette bunun yanında özel şahısların, şirketlerin ve bazı devletlerin ve bunların hükümetlerinin maddi çıkarları da söz konusudur, çünkü bu girdi sayesinde paranın dışında da siyaset yapılabilmektedir. Böylece sorun siyaset bilim açısından da oldukça kompleks ve karmaşık hale gelmektedir. Bugün özellikle petrol, doğalgaz ve uranyum uğruna yapılan savaşlardan kastedilen "enerji savaşlarının" yalnızca işletme ve ekonomik maliyetlere değil onun ötesinde sosyo-politik bir maliyeti de beraberinde getirmektedir. Özellikle ekonomi ithalata bağlıysa bu durum daha belirgin olmaktadır, çünkü böyle bir ekonomide üretilenden daha fazla enerji harcanmaktadır. Yani ithalata bağımlılık enerjiyi çoğu kez arz edenler ve talep edenler tarafından yeterince araçsallaştırılan bir politika haline getirmektedir. Aslında liberalleştirilmiş dünya piyasalarında fiyatların arz ve talep aracılığıyla oluştuğundan hareket edilmelidir.ancak bu ilke petrol fiyatlarını resmen siyasi bir silah haline getiren (ki bu durum bugün elbette petrol fiyatlarının artışına daha ziyade engelleyici bir etki yapmaktadır) OPEC in kuruluşundan itibaren artık geçerli değildir. Ancak herhalde özellikle daha az resmi bir biçimde, her zaman petrol fiyatlarını ve de petrol teminini piyasa mekanizmaları haricinde düzenlenmeye çalışılmıştır. Petrol ve doğalgazı uzun süre teminat altına alınmış şekilde uygun fiyatla temin etme hedefine ulaşmak için ki bu, ulusal-ekonomik öneminden dolayı siyasi-stratejik bir görevdir (dış) siyasetle ilgili önlemlerin bütün spektrumu kullanılabilir. Yani burada kullanılan araç, yol ve de metotların bazıları, demokrasiyle yönetilen ve kontrol edilen devletlerin de emin olamayacakları Arkan-politikası, gizli politika ve güç politikası alanına girmektedir; otoriter sistemlerden ise hiç bahsetmeye gerek yok. İstikrarsız satıcı ülkeleri, çeşitli şekillerde askerî müdahaleler dahil gerçekleşebilecek müdahalelerle yapay olarak ayakta tutmaya çalışıldığında bu siyasi bedeller çok ağır olabilir.
Satın alma hakları için geçerli olan hususlar, elbette hayatî öneme sahip olan ham maddelerin yani petrol ve doğalgaz tankerleriyle, boru hatlarının nakil yollarının emniyeti için de geçerlidir. Tankerler için özellikle eskiden birbirleriyle çarpışma tehlikesi mevcut iken bugün de korsanlar tankerler için yeniden bir tehlike teşkil etmektedirler. Boru hatlarında korsanlardan daha ziyade, özellikle bölgelerinden boru hattı geçen ve siyasi bakımdan güvensiz aday ülkeler risk oluşturmaktadırlar. Bu tür riskler azaltılmaya çalışılmaktadır ve bu nedenle özellikle siyasi ve mali açıdan, öncelikle yüklü bir geçiş ücreti ödeyerek işbirliği teminat altına alınması düşünülen ülkelere güvenilmektedir. Ancak böylelikle ileride yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olabilecek karşılıklı bağımlılıklar yaratılmaktadır. Uluslararası kargaşaların büyük bir bölümünün nedeni bu tür politikalardır. Böylece ulaşılmaya çalışılan güvenlik, insanın kurtulmaya çalıştığı güvensizliklere neden olmaktadır. Bu ve benzeri tahmin edilemez durumlardan ancak, Aristo nun, "insanın ancak kendi kendine yeterliyse gerçekten özgür olduğu ve ekonomik bağımsızlığın barışı seven bir toplumun en büyük amacı olması gerektiği" şeklindeki öğretisini hatırlamasıyla mümkündür. Gittikçe daha da küreselleşen dünyanın içinde bulunduğu mevcut durumunda bu amaca ulaşmak oldukça uzak gibi görünebilir. Ancak yine de bu hedefi geleceğin gündeminde tutmaya değer. Hemen hemen çürütülemeyen bir iddia, fosil enerji rezervlerinin gittikçe belirginleşen tükenişidir. Tarihteki düşük enerji gerektiren toplumlara geri dönüş yolu sanırım bize kapalıdır. Ancak eski toplumların uzun süre yararlandıkları doğa güçlerinden yararlanmanın yolu açıktır ki, bu global anlamda da mümkündür. Bunun için ise herkese yararlı olacak ve kimseye zarar vermeyecek müşterek bir enerji politikası için bir örnek oluşturmak gerekir ki, bu da bizlerin çabalarına değecek üstün bir görevdir. 1 Enerji kavramı, Yunanca energeia sözcüğünden gelmektedir. Aristo bu sözcükten, ilahî ruhu veya sadece muhtemelin gerçekleşmesine yardım eden etkililiği anlamaktadır. (Bkz. Wissensportal Energie der Dena, tarih 12.4.2006 2 Bir ton ham demir üretmek için 2 ton odun kömürüne ihtiyaç vardı. Ham demirden silah yapımına elverişli çelik elde etmek için ise karbon içeriğini azaltmak amacıyla demirin dört kez daha tazelenmek yani ısıtılarak kızdırılması gerekiyordu. (Bkz. dc2.uni-bielefeld.de) 3 Bkz. National Geographic in 16.4.2006 tarihli nüshası 4 Kömürün koklaştırılması esnasında atık ürün olarak şehir gazı denilen gaz ortaya çıkmaktadır. 5 Petrolün Yunanca adı ( naphta ) Asurca nabatu kelimesinden türemiştir ve yanmak, ışık vermek anlamına gelir. (dc2.uni-bielefeld.de) 6 Örneğin petrolün ayrıştırılması ( cracken ) esnasında birçok kimyasal ürünün (boya, plastik, ilaç vs.) yüksek değerli temeli olan çok sayıda madde ortaya çıkar. 7 H. P. Dürr e göre, Yer aldığı eser: www.lpb.bwue.de/aktuell, tarih 16.4.2006