Teknoloji 101 - Sayı 7



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Minti Monti. Uzayı Keşfetmek İster misin? Uzayı Nasıl Keşfettik? Haydi Uzay Aracı Tasarla Evrenin En Sıradışı Gökcismi: KARADELİK Ay'a Yolculuk

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Linux nasıl savunulmaz?

49 yıl önce Ay a ilk adımla başlayan uzay yolculuğu /// ABD RUSYA SAVAŞI

Eğitimde Bilişim Teknolojilerinin Yeri Ve Önemi

Windows İşletim Sistemi

Yazılım/Donanım Farkı

Ücretsiz bir hizmet. Yemek masrafınız ayırdığınız bütçe kadar olsun.

Yrd. Doç. Server ACİM İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. Bir Besteci'nin Gözünden Özgür Yazılım ve Özgür Yaşam

1 ÇALIŞMANIN NASIL SUNULACAĞINI İŞARETLEYİNİZ

Kasım/Aralık fındığın başkenti. kirazın anavatanı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Pardus. Erkan Tekman, T. Barış Metin. 18 Mayıs Ulusal Dağıtım Projesi Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Enstitüsü. Pardus için 10 Neden

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.



CIK. çocuklar için K O D L AM A

Higgs bozonu nedir? Hasan AVCU

Sanal Makine Üzerine Linux(Pardus) Kurulumu ve Özellikleri. Proje Grubu Ramazan TUNÇ Bilge BAHÇECİ Selma GÖĞÜŞ Ayşe ALP

Uludağ Projesi, İlk Adımlar (Kalite Takımı)

Kuantum Bilgisayarı ve Qbit

UZAKTAN ÖĞRETİM SİSTEMİ ORYANTASYON EĞİTİMİ BŞEÜ CANLI DERS SİSTEMİ

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Radio Player Kullanım Kılavuzu

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

İşletim Sistemleri; İÇERİK. Yazılım BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE UYGULAMALARI Yazılım Türleri

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Çocuklar en iyi notları getirmeseler de boğazımızdan kesip alıp verdiğimiz telefonları, en iyi şekilde ve gözü gibi korudukları bir gerçektir.

Linux Ubuntu Kurulumu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

EYLÜL 2012 İŞLETİM SİSTEMLERİ. Enformatik Bölümü

Eski Bomgar B200 Teardown

Akademik Dünyada Özgür Yazılım. Akademik Dünyada. Onur Tolga Şehitoğlu

Asiston Hizmetleri Bilgilendirme Kitapçığı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

IP NİZİ NASI GİZLERSİNİZ?

Neden Sosyal Medyanın Geleceği Reklam Değil, Yayıncılık?

PAROLA GÜVENLİĞİ. İlker Korkmaz. homes.ieu.edu.tr/ikorkmaz 08/06 UBE

ÜNİVERSİTEMİZ ÖĞRENCİLERİNE ÜST DÜZEY OLANAKLAR SAĞLIYOR

Spring Giriş Eğitimi

MAT213 BİLGİSAYAR PROGRAMLAMA I DERSİ Ders 1: Programlamaya Giriş

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR

PROJE: WEBWISE PARENTS (WEB UZMANI EBEVEYNLER) EBEVEYNLER İÇİN ANKET

Linux un Temel Bileşenleri. Linux Nedir? Aydın ÜSTÜN (Selçuk Üniversitesi) e-posta:

BİLGİ GÜVENLİĞİ. Ahmet SOYARSLAN biltek.info. Bilgi Gizliliği ve Güvenliği Zararlı Yazılımlar Alınacak Tedbirler Güvenlik Yazılımları

WINDOWS 7 KURULUMU ve KURULUM ÖNCESİ İŞLEMLER

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

DON GİOVANNİ. uygun ve çok uzun uçuş saatleri gerektirmeyen bazı Avrupa şehirlerine göz gezdirirken

Bilgisayar Yazılımları

2000 li yıllardan itibaren teknolojinin hızlı gelişiminden belki de en büyük payı alan akıllı telefon ve tabletler gibi kablosuz iletişim olanağı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

ETKİLEŞİMLİ TAHTA KORUMA SİSTEMİ KURULUM

Adım Adım Başarıya...

LKD Kendi İlacını Kullanıyor

Örnek bir kullanım ve bilgisayar ağlarını oluşturan bileşenlerin özeti

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

Hızlı Başlangıç Kılavuzu

Çalınan Laptopuzunun Peşini Bırakmayın!..

Pardus. S.Çağlar Onur, 21 Aralık Pardus Projesi [TÜBİTAK / UEKAE] Linux Kullanıcıları Derneği

Bilgisayar donanım ve yazılım olmak üzere iki bölümden oluşur. Bilgisayarın çalışabilmesi için, ikisi de gereklidir.

Yandex mail ve disk kullanım rehberi

DİJİTAL PAZARLAMA. İnternet çağının yeni pazarlama yöntemi

2014 Ericsson ConsumerLab

Türkiye ye Yönelik Beklentiler Olumsuz Olamaz

e-imzatr Kurulum Klavuzu

Bize Bursa ya ve Türkiye ye yaptığı katkılar dolayısıyla; Teşekkürler GÖKÇELİK

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Windows 7 Format Atma ve Kurulumu (Resimli Anlatım)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Twitter da bu durumla karşılaşan başka kullanıcılar var mı diye twitter virüs anahtar kelimeleri ile genel bir arama yaptığımda ise bu durumun Nisan

MANGAHIGH.COM. tanıtım kitapçığı ALKEV İLKÖĞRETİM OKULU MATEMATİK BÖLÜMÜ

KENDİ İŞİNİZİ YAPARKEN KİMSE YANLIŞLARINIZI DÜZELTECEK CESARETE SAHİP OLAMIYOR.

Bilişim Teknolojileri

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

Sadece 2 İstekle MySQL Blind SQL Injection. Canberk BOLAT canberk.bolat[-at-]gmail[-dot-]com

A.Kemal SARUHAN Elektronik ve Haberleşme Müh. Adayı

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013

Virtualization. VMware vcenter Server Yapılandırılması

Herkese Bangkok tan merhabalar,

BİLGİ GÜVENLİĞİ. M.Selim EKEN Bilgi Gizliliği ve Güvenliği Zararlı Yazılımlar Alınacak Tedbirler Güvenlik Yazılımları

Bilgi Güvenliği Hizmetleri Siber güvenliği ciddiye alın!

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Mezun Görüşleri Anketi

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

Murat ÖZBEK

İNTERNETİN GÜVENLİ KULLANIMI VE GÜVENLİ İNTERNET HİZMETİ

Blogger bunu uyguluyor!

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Linux ve Özgür Yazılım Nedir?

Pardus Temel Seviye Kullanıcı Eğitimi. Sürüm Ağustos 2012 Pardus K Fatih Akıllı Tahta sürümüne göre hazırlanmıştır.

Diğer: Diğer:... Diğer:...

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Yapay Zeka İle Aramızdaki Fark

Transkript:

29 Aralık 2010 Teknoloji 101 - Sayı 7 www.teknoloji101.com

Bu sayımızda neler var? Sayfa- 3-7 Sayfa- 8-11 Sayfa -14-17 Sayfa -12-14 Bilge Demirköz ile Röportaj Sayfa- 17-20 Sayfa-20-25

Memristörler - Sayfa 25-32 Windows mu Linux mu? Türkiye'deki bilgisayarların %99'undan fazlasında Windows işletim sistemi çalışıyor. [1] Fakat yazılım dünyasına yakın olan insanlar ve farklı yazılımları denemeyi seven kullanıcılar bilirler ki Windows'a alternatif olarak geliştirilen Linux tabanlı ücretsiz işletim sistemleri de var. (ör. Pardus, Ubuntu...) [2] Peki, Windows mu daha iyi yoksa Linux mu? Bu soru yıllardır hem yazılımcılar hem de son kullanıcılar arasında büyük tartışmalara yol açmış, çoğu zaman da bu tartışmalar bir tarafın kullanıcılarının yaptığı fanatizm yüzünden bir yere varamamıştır. Hâlihazırda, zaten bu soru yalnız başına hiçbir zaman bir seçeneği galip çıkarmayacaktır. Kullanıcıların amaçlarına ve bilgi düzeylerine göre bu sorunun birden fazla yanıtı var. Şimdi yüzeysel ve en bilinen argümanlarla bu iki işletim sistemini karşılaştırmaya çalışalım.

1. Windows'a Alışığız Büyük ihtimalle çoğumuz yıllardır zaten Windows kullanıcısıyız, bilgisayar kullanmayı Windows ile ve Microsoft Office ürünleriyle öğrendik. Bu sebeple Windows ortamına alışığız, bütün bilgisayar kullanma alışkanlıklarımız Windows üzerine kurulular. Linux'u ise daha önce denemedik ve Linux bizim için ayak basmadığımız karanlık bir dünya olarak görülüyor. Bu, günlük yaşamında bilgisayarı sıkça kullanan biri için haklı bir gerekçedir. Zira bilgisayarın ve yazılımın derinlikleriyle uğraşmıyorsanız işinizi görecek bütün programlar Windows'ta çalışabiliyor. Durduk yere kullanım alışkanlıklarınızı değiştirmenin size zaman kaybettireceğini düşünüyorsanız, işleriniz Windows'tayken tıkırında gidiyorsa ve istediğiniz her şeyi yapma imkânı bulabiliyorsanız Windows'ta kalmanız anlamlıdır. Tartışmada Windows'u destekleyecek en büyük argüman büyük ihtimalle bu olacaktır. Çünkü Linux genelde, hacker diye tabir edilen, (şifre kıran, bilgi çalan hacker kavramı ile aynı değil) yazılım ile haşır neşir, işinde çok uzman olmayan programcılar tarafından birlikte geliştiriliyor ve çıktığı günden itibaren yıllarca hedefi son kullanıcı (sıradan bir kullanıcı) olmadı. Son birkaç yılda, Ubuntu, Pardus gibi dağıtımların çıkmasıyla birlikte bilgisi programcıya nazaran daha az olan kullanıcılar için işleri daha çok kolaylaştırmaya çalışsalar da Linux'ta istediğinizi yapabilmek için siyah ekrana komutlar yazmanız, araştırmanız gerekebilir. Bu açıdan, Windows kesinlikle son kullanıcı için daha uygun bir sistemdir. 2. Windows'taki Programlar Linux'ta Yok Windows'ta kullandığınız programların birçoğu Linux'ta yok, çünkü bu iki işletim sisteminin çalışma mantığı farklı ve Linux kullanıcıları sayıca çok az oldukları için birçok Windows programının aynısını Linux'ta çalıştıramıyor olacaksınız. Bunun yerine programların Linux'taki muadillerini [3] kullanma yoluna gideceksiniz. Örneğin Microsoft Office yerine OpenOffice, MSN Messenger yerine Pidgin, Media Player yerine Rhythmbox gibi programlara alışmak zorunda kalacaksınız ve büyük ihtimalle aynı rahatlığı yakalayamayacaksınız. Dahası, Windows'taki her programın Linux'ta bir karşılığı olmayabiliyor, olsa da çok yaygın olmadığı için bilgisayarınıza kurarken iyi bir Linux bilginiz olsa bile taklalar atmanız gerekebilir. Bu açıdan Windows'un artısı var. Genel bir kullanıcının işine yarayabilecek bütün programlar Ubuntu, Pardus gibi Linux tabanlı sistemlerde kurulu olarak geliyor, bu Linux için bir artı puan oluyor. Buna ek olarak Wine adı verilen bir Linux yazılımı sayesinde Windows'taki birçok programı, biraz Google'dan yardım alarak Linux'ta çalıştırmak mümkün oluyor. [4] Örneğin bir Microsoft Office, Wine kullanılarak Linux altında çalışabiliyor. 3. Oyunlar Linux'ta Çalışmıyor Üstteki konuyla bağlantılı olarak ne yazık ki Windows oyunlarının çok büyük kısmı Linux'ta mevcut değil. CD/DVD'den kurularak oynanan hiçbir oyunun Linux'ta olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Windows'taki birçok bağımlılıktan ve performans problemlerinden ötürü Wine ile oyunları çalıştırmak

mümkün olmuyor. Aslında aynı sorun Apple Mac kullanıcıları için de geçerlidir. Buradaki asıl nokta, gerçekten oyun oynayan biri olup olmadığınız. Çoğu Mac kullanıcısı bu tip büyük oyunlar oynamadıkları için bilgisayarlarından memnunlar. Eğer siz de tarayıcı tabanlı oyunlarla (flash oyunlar, farmville vb.) yetinebiliyorsanız Windows'a ihtiyacınız olmayacak. (Not: Ubisoft gibi bazı büyük oyun dağıtıcıları yeni oyunlarının hem Windows hem Mac sürümlerini çıkarma kararı aldılar.) Windows'un yıllardır işletim sistemi pazarında lider olmasından dolayı oyun üreticilerinin Windows'a öncelik verme durumu, ciddi oyun bağımlılarının Windows'ta kalmaları için bir neden. 4. Linux Bedava Türkiye'deki bilgisayarların %99'undan fazlasında Windows kullanıldığını biliyoruz. Windows, Microsoft şirketinin mülki ve parayla sattığı bir yazılımdır. Bu şu anlama geliyor ki satın almadan Windows'u kullanamazsınız. Gelin görün ki pratikte işler böyle işlemiyor, Türkiye'de lisanslı yazılım kullanım oranı sadece %20'lerde. [5] Kabaca söyleyebiliriz ki 5 Windows kullanıcısından 4'ü Microsoft'un parayla sattığı ürünü korsan olarak kullanıyor, daha farklı bir deyişle emek hırsızlığı yapıyor. Bu yasal olarak da etik olarak da doğru olmayan bir davranıştır. Eğer yeni bir dizüstü bilgisayarı alıyorsanız içinde bir Windows kurulu geliyor ve bilgisayarı ilk defa açtıktan sonra Windows EULA (son kullanıcı lisans sözleşmesi)'ni kabul ediyorsunuz. Bu durumda dizüstünü satın alırken verdiğiniz paranın bir kısmı aslında Windows lisansı, fakat çoğu kullanıcı bunun farkında değildir. Mevcut Windows'unuzu silip farklı bir sürümü kurduğunuzda ne yazık ki yasal olarak yeniden lisans ücreti vermek zorundasınız. Bilkent gibi okullarda ise Microsoft, yasal Windows kullanımını teşvik etmek için akademik programları kapsamında bazı bölümlerdeki öğrencilerine ücretsiz olarak Microsoft ürünlerini temin etmelerine izin veriyor. [6] Öte yandan Linux bir özgür yazılım ürünüdür. Bu kapsamda Linux sistemler ve içindeki programlar

özgür yazılım sözleşmeleri altında dağıtılıyor. GPL lisanslı Linux yazılımlarına ücretsiz veya ücretli bir şekilde sahip olabilirsiniz. Bu durumda ürününüzü kullanma, kaynak kodunu inceleme ve ihtiyaç dahilinde değiştirme, ürünün değiştirilmiş ve orijinal kopyalarını yine GPL lisansı ile dağıtma haklarına sahip olursunuz. Hatta dizüstü bilgisayarınızı alırken isterseniz Windows lisansına para vermemeyi tercih edip lisans ücretini mahkemeye başvurarak geri alabiliyorsunuz [7] ve laptopunuza Linux kurarak Windows'a hiç para vermeden bir Linux kullanıcısı olabiliyorsunuz ve gönül rahatlığıyla korsanlık yapmadan bir sisteminiz olabiliyor. 5. Linux Daha Güvenli Teorik olarak bir işletim sistemi hiçbir zaman yüzde yüz güvenli olmaz. Son kullanıcının farkına varamayacağı şekilde hacker'ların faydalanabileceği açıklar her işletim sisteminde mevcuttur. Fakat sistemin güvenlik zafiyeti ve kırılganlığı söz konusu olduğunda Linux'un bu konuda Windows'tan bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz. Windows'ta son zamanlarda kurulu gelen, güvenlik duvarı gibi zararlı yazılımlardan ve saldırılardan koruyucu sistemleri, hiçbir zaman çok iyi bir güvenlik sağlayamıyor. Windows güncellemeleri açık olan kullanıcılar bilirler ki her hafta Windows'ta bir ton güvenlik güncellemesi çıkar. Dahası bir işletim sistemi çıktığında Service Pack (SP) adı verilen toplu güncelleme paketleri yayımlanır. Linux'ta ise durum pek böyle değildir. Linux sistemlerin ve Linux altında çalışan özgür yazılım lisanslı programların kaynak kodları, yani nasıl çalıştıklarını anlatan düzenekler herkesin görebileceği şekilde açıktır. Eğer bir yazılımcıysanız herhangi bir özgür yazılım projesinin kaynak kodunu açıp bakabilirsiniz. Windows'ta ise bütün sistemlerin güvenlik kodu gizlidir, çünkü Windows mülki bir üründür. Tahmin edebileceğiniz gibi bütün dünyanın gözü önünde olan kodda daha az güvenlik açığı olur, çünkü isteyen herkes gelip bakabiliyor ve deneyebiliyor. Örnek vermek gerekirse Linux çekirdeğinin geliştirilmesine 10.000'den fazla kişinin ve Google, IBM, Oracle gibi birçok kurumun katkı verdiğini biliyoruz. Fakat Windows çekirdeği (kernel) üzerine kaç kişi çalıştığını, ne gibi potansiyel açıklar bulunabileceğini bilmemiz mümkün değildir. Öte yandan Windows'unuza kurduğunuz birçok program başınıza bela olabiliyor. Beraberinde kurdukları yazılımların her zaman güvenilir olmamaları bilgisayarınıza zarar verebilir. Örneğin, internette bilmediğiniz bir siteden bir program indirdiniz ve kuracaksınız. Kurma dosyasına tıkladığınız anda bütün dosyalarınızın silinmesi ve sisteminizin bozulması ihtimali var. Linux'ta ise kurduğunuz programlar depolarda (repository) bulunur ve bir programın depoya girmesi için birçok yetkin programcının onayından geçmesi gerekir. Ayrıca Linux'ta bir program sizden habersiz sisteminizi bozamaz, sistemi ilgilendiren işlemler için sizden parola istemek zorundadır. Virüs konusuna gelince de Windows'ta yıllardır birçok virüsün milyonlarca insanı etkilediğini biliyoruz. Korunmak için de antivirüs yazılımları kuruyoruz fakat ne yazık ki hiçbiri dün çıkmış bir virüsü bulacak kadar muhteşem değil ve virüs sisteminizi tamamen bozduktan sonra yapacak pek bir şey olmayabiliyor. Linux için de virüsler bulunuyor. Fakat az önce dediğimiz gibi programlarınızı güvenilir depolardan indirdiğiniz zaman virüs bulaşma ihtimalini sıfıra indirmiş oluyorsunuz. Çünkü depolar da aynen programların kaynak kodları gibi herkese açıktır.

6. Linux Daha Öğretici Eğer yazılım geliştirme konusuna meraklı biriyseniz ve bilgisayarların nasıl çalıştığını öğrenmek istiyorsanız Linux kullanmanız daha yararlı olacaktır. Çünkü Linux'ta bir programın kurulurken nasıl aşamalardan geçtiğini, dahası koca bir işletim sisteminin nasıl çalıştığını görme şansınız oluyor. Windows ise bu açıdan kapalı bir kutu gibi ve aslında sistemde neler döndüğünden haberiniz olmuyor. Mühendislik ve yazılım konusunda geliştirilen birçok proje ve araç (programlama dilleri, IDE'ler, sunucu yazılımları vb.) açık kaynaklı olarak dağıtılıyor. Bugün en popüler dillerden C/C++, Java, PHP, Python'un açık kaynaklı olması buna bir örnek. Bu tip teknolojileri Windows altında çalıştırmak Linux'ta çalıştırmaktan daha zordur. Üstelik Linux'ta Mono adı verilen bir projeyle Microsoft'un dili olan C# kodlarınızı derleyebiliyor ve.net (dot-net) platformundaki uygulamaları Linux'ta çalıştırabiliyorsunuz. Yazılımcıların iş ararken ceplerinde bulundurabileceği en güzel özelliklerden biri açık kaynak teknolojiler ve Linux üzerine bilgi sahibi olmalarıdır. 7. Hangisi Daha Hızlı? Linux ve Windows arasında bir hız karşılaştırması yapmak doğru olmaz. İkisinin de kendilerine göre hızlı oldukları noktalar var. Fakat bazı metrikler ile karşılaştıracak olursak, yeni kurulmuş bir Windows sistem açıldığı anda 700 MB-1 GB arası hafıza tüketirken yeni kurulmuş bir Ubuntu'da 250 MB gibi rakamlar görülebilir. Öte yandan Adobe Flash Player gibi çok sık kullanılan bir yazılım (browser oyunları, browserdan video izleme ve müzik dinleme işlemleri) Linux üzerinde işlemciyi çok fazla yorabiliyor ve beklediğiniz performansı alamayabiliyorsunuz. Yine de hız konusu amacınız kesin değilse, doğru bir metrik olmayacaktır. Sonuç Dediğimiz gibi bu karşılaşmanın bir galibi yok, en azından kullanıcının amacına göre değişebiliyor. Yine de siz ikisini de deneme fırsatı bulmaya çalışın. Bu açıdan Ubuntu (www.ubuntu.com) ve TÜBİTAK'ın ürünü yerli işletim sistemimiz Pardus (www.pardus.org.tr) son kullanıcının rahat edebileceği güzel ve kararlı Linux sistemler arasında yer alıyor. Analitik olmayan argümanlarla Linux ve Windows'u karşılaştırmak doğru olmadığı gibi zaman içinde hangisinin pazar lideri olacağını da kimse bilemiyor. Ahmet Alp Balkan Referanslar [1] http://www.pardus-linux.org/2010/06/turkiyede-ve-dunyada-tarayici-ve-isletim-sistemiistatistikleri/ [2] Linux Nedir? http://ieee.bilkent.edu.tr/teknoloji101//index.php?active=haber&no=3&vol=24092009&baslik =Linux_Nedir [3] http://wiki.linuxquestions.org/wiki/linux-windows_software_equivalents [4] http://www.winehq.org/ [5] http://www.chip.com.tr/forum/turkiye-de-lisansli-yazilim-kullanma-orani-yuzde-

20_t126962.html [6] http://msdn61.e-academy.com/msdnaa_uv4981 [7] http://www.mecburdegilsiniz.com/ ABD & SSCB Arasındaki Uzay Yarışları İnsanoğlunun içindeki merak duygusu ve yarışmacı ruh 20.yüzyılda bize kendini uzay yarışları olarak gösteriyor. Uzay yarışları Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği(SSCB) arasındaki soğuk savaşın bir parçası olarak gelişmiştir. Her savaş gibi bunun da kesin bir kazananı yoktur; ancak insan ırkı için çok önemli gelişmeler elde edilmesini sağlamıştır. ABD ile SSCB arasındaki bu yarış 1957 den 1975 e kadar sürmüştür. Bu yarış 2.Dünya savaşından çıkan ABD ve SSCB nin yeni bir sıcak savaşa karşı, birbirlerine gözdağı vermek istemeleriyle başlamıştır. Uzay yarışı, ABD nin teknolojik açıdan SSCB den ileride olduğunu öne sürdüğü dönemde, SSCB nin 4 Ekim 1957 yılında uzaya attığı Sputnik-1 adlı ilk yapay uydu karşısında, ABD nin kendi iddialarının gerçekliğini korumak için gösterdiği çabalara dayanır. Sputnik-1 in fırlatılması uzay yarışının başlangıcına ve ABD de Sputnik krizine neden oldu. Sputnik den sonra çalışmalarını hızlandıran ABD Explore-1 adlı uyduyu fırlattı. Bu uydular bilimsel çalışmalarda kullanıldı. Her ne kadar uluslararası jeofizik yılına katkı amaçlı atıldığı söylendiyse de uyduların asıl amacı; uzay yarışını devam ettirmekti. Bu bilimsel amaçlı uyduların ardından, iki ülke de iletişim amacıyla kullanılmak üzere uydular atmaya başladılar.18 Kasım 1958 de ABD nin attığı ilk iletişim uydusu olan Project SCORE Başkan Dwight D. Eisenhower ın yılbaşı mesajı olarak fırlatıldı. Bu uydunun ardından Telstar 1962, Anik 1972,Westar 1974,Marısat 1976 yıllarında atılmış önemli iletişim uydularındandır. Bu uydular; ses, veri, internet,intranet, e-sağlık, e-devlet, e-eğitim, acil durum haberleşmesi, VPN gibi

servisler sağlayan ülkemizin TÜRKSAT gibi uydularının atası konumundadır. Günümüzde sabit iletişim hizmetleri için denizaltı fiber optik iletişim ağlarının tamamlayıcısı olan bu uydular ucuz ve verimli iletişimi sağlamaktadır. ABD nin ve SSCB nin Dünya yörüngesine uydu göndermeyi başarmalarının onlara kazandırdığı tecrübe önce SSCB ye daha sonrada ABD ye uzaya canlı gönderme cesaretini verdi. SSCB,1946 da gönderilen meyve sineklerinden sonra, Sputnik-2 uçuşu ile yörüngeye gönderilen ilk canlı olan Laike adlı başıboş gezen fox terrier cinsi köpeği 1957 yılında uzaya gönderdi. Yıllar sonra yapılan açıklamada köpeğin kalkıştan sonra kalp hızının 3 katı arttığı ve ısı kalkanının da zarar görmesi nedeniyle uçuşun 5.saatinden itibaren hiçbir hayat faaliyeti göstermediği söylenmiştir. SSCB 1960 yılında ilk başarılı canlı uzay yolculuğu gerçekleştirdi. Belka ve Strelka Dünya yörüngesine gidip geri dönebildiler. SSCB 1968 yılında, Ay ın etrafında dolaşan ilk canlılar olan kaplumbağaları gönderdi. Bu sırada uzay yarışında geri kalmak istemeyen Amerika şempanzelerle deneylerini sürdürüyordu. SSCB uzay yarışında önemli bir üstünlük sağlayacak ve belki de dünya tarihini değiştirecek bir başarıya imza attı.12 Nisan 1961 de Yuri Gagarin adlı kozmonotu dünya yörüngesine başarıyla oturtulmuştur. Bu görevin tamamlanması için kullanılan Vostok 1 aracı bu konuda deha sayılan Sergey Korolyov tarafından tasarlandı ve Korolyov kentinde hala sergilenmektedir. Vostok 1 projesinin başarısı ardından Amerika çalışmalarını hızlandırdı ve ilk astronotlarını Mercury-Redstone 3 adlı uzay aracıyla gönderdi. Mercury 3 projesi uzay aracının yörüngeye oturamaması, atmosfer dışına çıktıktan hemen sonra dönmesi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Mercury projesi uzaya insanlı uçuş da gerçekleştirilene kadar devam etti.20 Şubat 1952 yılında atılan Mercury 4 uzay aracı başarıya ulaştı ve John Herschel Glenn. Jr.Dünya yörüngesindeki ilk Amerikalı oldu. Bu arada Sovyetler uzay yarışındaki birçok ilke imza atmaya başlamıştı. Valentina Tereşkova 16 Haziran 1963 te Vostak 6 ile uzaya gönderilen ilk kadın oldu. Aleksei Leonov 18 Mart 1965 te ilk uzay yürüyüşünü gerçekleştirdi. Amerika Birleşik Devletleri, SSCB nin açık ara önde olduğu uzaya insan göndermedeki başarılarına karşın teknolojilerini geliştirip insanoğlunun hayali olan aya ayak basmayı gerçekleştirmek için Apollo projesini başlattı. Aya ulaşmak için ABD nin önünde büyük engeller vardı. Ay hakkında fazla bilgileri yoktu. Dünyada bir ilk olacaktı ve SSCB kullandığı araçlardan farklı olarak Ay a yanaşmak için uzayda manevra yapabilen araçlara ihtiyaç duyuyorlardı. Ancak Amerika uzay yarışının da etkisiyle müthiş bir hızla tüm eksiklerini giderdi ve Ay a bir insanın ulaşmasını sağladı. O zamanki Amerikan başkanı Kennedy nin uzay havacılığına verdiği destek sayesinde NASA 1969 yılında Apollo 11 isimli uzay aracıyla Neil Armstrong u ve Aldrin Kaya yı Ay a ulaştırmıştır. Ay a iniş sırasında otomatik iniş sistemini kontrol eden bilgisayarın hata vermesi sonucu astronotların Ay a inecek olan küçük ay aracını elle kontrol ederek yakıtın bitimine 25 saniye kala indirmeyi başardılar. Bu olay insanlık için öyle büyük bir adımdı ki 500 milyon kişi tarafından izlendi. Bu olay Neil Armstrong un şu kelimeleriyle insanlık tarihine geçecekti.

Bir insan için küçük, fakat insanlık için büyük bir adım. SSCB nin o zamanlar inkâr ettiği ancak sonradan ortaya çıkan, Ay a insan gönderme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, SSCB yeni propagandalar yapmaya başladı. Ay a insan göndermenin gereksiz masraf olduğunu kaynaklarını ülke refahı için kullanacaklarını ve böyle bir riski gereksiz yere almak istemediklerini açıkladılar. Ancak yine de Ay a bazı robotlar göndererek toprak örnekleri aldılar ve deneyler yaptılar. Sovyetler in çabalarının boşa çıkmasına, SSCB deki tasarım bürolarının birbirleri arasında rekabet etmeleri, önemli bir tasarımcı olan Sputnik-1 in tasarımcısı Korolyov un ölümü, Soyuz un atılışındaki başarısızlıklar ve N1 roketlerinin başarısızlıkla sonuçlanan denemeleri neden oldu. SSCB Ay a çıkma konusunda ABD nin gerisinde kalmasının ardından yeni bir proje olan Uzay İstasyonu Projesine başladı. Bu proje hem daha ucuz hem de daha az risk içeriyordu.19 Nisan 1971 de ilk insanlı uzay istasyonu olan Salyut-1 i uzaya gönderdiler. 7 tane Salyut istasyonunun 7.si olan Salyut-7 1991 yılana kadar yörüngede kaldı ve birçok kozmonotu ağırladı. Bu sırada Sovyetler, uzayda inşa yapabilecek teknolojiyi geliştirdiler. Uzay ortamının insan organizması üzerindeki etkisi ve uzayda insanların daha uzun süreli yaşayabilmesi için gerekli olan bilgileri edindiler. SSCB nin bu çalışmalarına karşılık ABD de uzay istasyonu projesine ilgi duymaya başladı. Ardından ilk ve tek uzay istasyonları olan Skylap uzay istasyonunu 14 Mayıs 1973 te inşa etmeye başladı. Bu uzay üssü halen inşa edilmektedir ve bittiğinde 400 ton ağırlığında olacaktır. Bu dev uzay istasyonu bilimsel deneyler için kullanılmıştır ve içerisinde 2.000 saatten fazla bilimsel deney yapılmıştır. Sadece insanlar üzerine yapılan deneyler zamanla bitkiler ve hayvanlar üzerinde de yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca bu uzay istasyonu gelecekteki Mars gibi uzak gezegenlere yapılacak yıllar sürebilecek yolculuklarda ihtiyaç duyulabilecek su geri dönüşümünü %94 e kadar çıkarabilen önemli gelişmelere de ev sahipliği yapıyor.

Soğuk savaşın da bitmesinin ardından,1973 teki petrol krizi ve Sovyetler in yaşadığı ekonomik güçlükler, uzay yarışının hızının azalmasına neden oldu. Mayıs 1972 yılında SSCB ile ABD arasında Apollo-Soyuz Test Projesi adlı bir proje imzalandı. Projeye göre milletlerarası acil durum kenetlenme provası, morötesi emilim deneyi ve Güneş in taç tabakasının fotoğrafını çekmek gibi görevler gerçekleştirilecekti. Ancak bu birleşmenin asıl amacı iki ülke arasındaki yarışın sona erdiğini dünyaya göstermekti. Bu iyi niyet gösterisi ve deneyler başarıyla sonuçlandı. İki uzay gemisi, geliştirilen hava basıncı ayarlama bölmesiyle birbirlerine bağlandılar. İlk kez ABD astronotları ile SSCB kozmonotları uzayda el sıkıştılar ve birbirlerinin araçlarını inceleme fırsatı buldular. Uzay yarışları insanlığın uzun sürede kazanabileceklerini kısa sürede elde etmesini sağlamıştır. Ancak bu bazı kötü sonuçlar doğurmuştur. Yeterince denenmeden uzaya gönderilen uzay araçları yüzünden hayatını kaybeden uzay insanları, başarısızlıkla sonuçlanan görevler ve ülkelerin ekonomisine getirdiği ağır yük bunlardan birkaçıdır. ABD nin Ay a ayak basmasına karşı önemli bir cevap veremeyen SSCB yarışı kaybetmiş gibi görünse de, yaptıkları Salyut uzay araçları tasarım yönünden Apollo uzay araçlarından çok daha kullanışlı bir haldedir ve hala kullanılması SSCB' nin tasarım yönünden ABD den bir adım önde olduğunu gösteriyor. Uzay yarışları bitti ancak insanın bilinmezler üzerine olan merakı henüz sona ermedi. Bu yüzden uzayı keşfetmek için o günden bugüne birçok çalışma yapılmıştır. Amerikan Başkanı Barrak Obama nın da 2030 yılındaki Mars yolculuğuna onay vermesi, bize bu tutkunun gelecekte de devam edeceğini gösteriyor. Ahmet Küçük Referanslar http://channel.nationalgeographic.com/channel/spacerace/base2work.html http://www.uzay.tubitak.gov.tr/tubitakuzay/tr/root/ http://tr.wikipedia.org/wiki/uzay_yar%c4%b1%c5%9f%c4%b1

3D Televizyon Teknolojisinin Hayatımıza Girişi Günlük yaşamımızın vazgeçilmezlerinden olan televizyon 20. ve 21. yüzyıl boyunca oldukça hızlı bir değişim gösterdi. Önce siyah beyaz ekranlı, tüplü televizyonlarla idare ettik. Ardından devrim niteliğinde, renkli televizyonlar girdi hayatımıza. İnsanoğlu bu arada televizyona öyle bağlandı ki, televizyonu insan ırkının sonu olarak görenler bile vardı. Elbette ki bu düşünce pek destek görmedi ve bilim insanları, renkli televizyonun icadından uzun yıllar sonra HD dediğimiz, çözünürlüğün 1280x720p olduğu (ya da kısaca 720p) televizyonlarla tanıştırdılar bizleri. Görüntü kalitesi durmak bilmedi ve çözünürlük tüplü televizyonlardan bu yana 640x480'den 1920x1080p'ye kadar yükseldi ve bu yeniliğe Full- HD teknolojisi adı verildi. Ayrıca VGA olan kayıt formatı da HD teknolojisi ile beraber yerini Blu-Ray'e bıraktı. Geldiğimiz son nokta ise 3D Televizyonlar. Artık 2 boyutla yetinemeyen bilim insanları gerçek hayattan neredeyse farksız bu televizyonları icat ettiler. Peki, bu geçiş nasıl oldu? 3D Televizyon mantığının altında neler yatıyor? Televizyon yayınları, filmler, maçlar ne denli 3D yayınlanıyor? Bundan sonraki teknoloji ne olacak? Bu sorulara beraber yanıt arayalım.

Öncelikle şunu belirtelim. 3 boyutlu düşüneceğimiz bir ortamda birinci boyutu televizyonun kendisi olarak düşünürsek, kalan iki boyut için de ekrandan 2 farklı fotoğraf/ görüntü/ışın gözümüze düşmelidir. Burada 3 boyutlu televizyonların yaptığı, gözlük kullanalım ya da kullanmayalım iki farklı görüntü oluşturmaktır. Televizyondan çıkan iki farklı görüntüden her biri eğer polarize gözlük kullanıyorsak, gözlüğün bir lensine ve diğer görüntü de diğer lensine gider. Sonuç olarak beynimiz bu iki görüntüyü birleştirir ve bize 3 boyutlu bir görüntü sağlar. Eğer gözlük kullanmıyorsak, bu sefer paralaks bariyer sistemi adı verilen teknoloji devreye giriyor. Bu sisteme göre gözlüklerin yaptığı işlemi bir nevi paralaks bariyer adı verilen LCD panelin üzerine konulan filtre hallediyor. Bu filtre sistemi her gözün farklı perspektiflerden görüntü almasını sağlıyor ve yine beynimiz aynı anda alınan iki görüntüyü birleştiriyor vee ta taaam! İşte hayalimizdeki 3 boyutlu görüntü! Ancak hemen şunu eklemeliyim. Bilim insanları paralaks bariyeri henüz mükemmel hale getiremediler. Gerçek üç boyut hissini algılamak için televizyona karşı dik oturmak gerekiyor. Yan açılardan ise 3 boyutu fark etmemiz henüz tam anlamıyla mümkün değil. Ancak şu bir gerçek ki bu çok yeni ve pahalı bir teknoloji olarak karşımızda duruyor. HD yayın yapılmaya yeni başlanmış bir ülkede herkesin 3 boyutlu televizyonu olması, uzun bir süreç gerektirecek gibi duruyor. Zaten hali hazırda çoğu televizyon kanalı VGA yayın yapmayı sürdürüyor. Fransa'da Orange, İngiltere'de Sky televizyonları bazı maçları 3 boyutlu yayınladılar. Roland Garros turnuvası Eurosport ile yapılan işbirliği çerçevesinde yine 3 boyutlu yayınlandı. Nintendo firması yeni oyun konsolu Nintendo 3DS'i tanıttı. Gözlüksüz üç boyutlu oyun oynanabilen bu konsol aynı zamanda bünyesindeki 2 kamera kullanılarak 3 boyutlu fotoğraf çekilmesini mümkün kılıyor. Fiyatının ise Amerika'da $ 300 olması planlanıyor. Öte yandan Nvidia'nın hazırladığı bir kit ise oyunseverleri hayli mutlu edecek gibi görünüyor. Buna göre bilgisayarınıza bağlayacağınız 3D kitiyle ve gözlük yardımıyla oyunlarınızı televizyonda 3 boyutlu olarak izlemek mümkün olacak.

3 boyutlu televizyonların bir sonraki aşaması ise holografik televizyonlar. Karşımızdaki görüntüyü her açılardan izleme fırsatı veren holografik görüntüye sahip televizyonlar, şu anki tahminle 2017 yılından itibaren evlerimize girmeye başlayacaklar. Lazer ışınları yardımıyla gerçekleştirilen üç boyutlu görüntü işleme özelliği olan holografik televizyonlar, izleyiciye futbol maçlarını stadyumun herhangi bir bölgesinde, sanki tribündeymiş gibi izleme hissiyatı verebilecek. 3 Boyutlu televizyonlar, pazarda bir hayli ilgi odağı olacak gibi gözüküyor. Fiyatları biraz uçuk rakamlarda olsa bile yaklaşık 10 yıl sonra her evde bir adet 3 boyutlu televizyonun olacağı yönünde tahminler var. Kişisel önerim 3D televizyon almak için biraz erken olduğu yönündedir. Zira teknoloji bu konuda her zamankinden oldukça hızlı ilerliyor. Alınabilecek bir 3D televizyonda izlenebilecek 3D yayın yapan kanalların ve filmlerin sınırlı sayıda olmasından dolayı, en azından bir süre 3D televizyona sahip olmanın bir anlamı olmayacak. Biraz daha bekleyip en azından gözlüksüz bir 3D televizyon sahibi olmak en akıl karı iş gibi duruyor. Alper Çetiner Temizle, performansı yakala, güvenli kıl. Bilgisayar çağında olduğumuz söyleniyor ki bilgisayarlar artık hepimizin vazgeçilmezi. Günümüzde bilgisayarlar; yalnızca işlerimizi halledip kapattığımız aygıtlar olmaktan çıkıp, hayatımızın birer parçası haline gelmiş durumda. Bunun sebepleri arasında başta e-mail olmak üzere müzik dinlemek, film izlemek gibi eğlenceler de tek çatı altına girip bilgisayarlarda toplanmaya başladı. Sosyal paylaşım sitelerine olan ilgiden bahsetmeme gerek yok bile. Peki, hayatımızda bu kadar yer edinmeyi başaran bu cihazı kullanırken işlerimizi pratik, güvenli ve istediğimiz şekilde yapabiliyor muyuz? İsmi Personal Computer olan bilgisayarlarımız gerçekten bizim mi, bize özel mi? Bu yazımda basit sistem araçları ve ufak ayarlamalarla bilgisayarlarınızın performansını nasıl artıracağınızı, nasıl güvenli kılabileceğinizi ve gereksiz yazılım ya da dosyalardan nasıl kurtulabileceğinizi anlatacağım.

Öncelikle performans ve temizlikten bahsedelim. Bilgisayar performansı dediğimizde pek çok kişi bilgisayarın donanımsal özelliklerini düşünüp, onlardan bahsetmeye başlıyor. Hâlbuki her bilgisayarın kendi performansı ve bunu etkileyen etkenler vardır. Tabi ki en önemli etken donanım ancak bu tek başına yeterli değildir. 10 yaşında ama düzenli ve bilinçli kullanılmış bir bilgisayar gayet hızlı çalışırken; yeni alınmış ama yüzlerce programla ve gereksiz dosyalarla tabiri caizse çöplüğe dönmüş bir bilgisayarın masaüstüne erişmek bile işkence olabilir. Bunu önlemek tabi ki bizim elimizde. Kimisi bunu hiçbir program yüklememek olarak algılıyor, ancak tabi ki öyle değil. Sadece bunları düzenlemeyi ve biraz olsun arkalarını toplamayı bilmek gerekiyor. Azıcık anlayan bir insan açılıştaki yavaşlığın genellikle başlangıçta otomatik başlayan programlardan kaynaklandığını bilir. Ancak bu kişiler bile bazen msconfig yazmayı unutur. Sık söylenen ama çabuk unutulan bir şeydir başlangıcı temizlemek. Biz yeniden hatırlatalım. Başlat/Çalıştır a gelip(windows Tuşu+R) msconfig yazdığınızda açılan pencereden Başlatma sekmesine gelin. Burada sizin kurmuş olduğunuz ve başlangıçta otomatik olarak açılan programların listesi var. Burada örneğin; anti virüs yazılımı, Messenger, indirme yöneticisi ya da ekran kartı sürücü kontrol paneli gibi gerekli programların yanında başlamaması gereken programlar da bulunmakta. Tabi ki bu her durumda sizin seçiminize kalmış bir şey ama bu saydıklarım dışında diğer çoğu şey gereksiz programlar. Benim kendi bilgisayarımda bunlara ek olarak yalnızca bluetooth ve mousepad yazılımı var. Hangisinin işinize yaradığına bakarak başlangıçta açılıp açılmaması gereken programları buradan belirleyebilirsiniz. Ayrıca zaten açık olan programlara da görev yöneticisindeki işlemler sekmesinden erişebilirsiniz. Bir diğer tavsiyem ise kesinlikle bir sistem temizleme/optimize aracı kullanın. Her tür kullanıcıya hitap eden bu ufak yazılımlar sayesinde bilgisayarınız hem çöplük olmaktan kurtulur hem de gözle görülür derecede bir performans artışı yakalarsınız. Bu yazılımlar Registry(Başlat/Çalıştır>>regedit) dediğimiz kayıt defterindeki verileri düzenlemekten tutun da internet geçmişinizdeki gereksiz verileri silerek sizi hem cookie derdinden kurtarır hem de bilgisayarınızda yer açar. Bunların yanında daha birçok özelliği de içinde barındıran bu programları kullanmanız sizin yararınıza olacaktır. İşte bu programlardan bazılarının isimleri: TuneUp Utilities, CCleaner, Advanced Windows Care, RegCleaner, Glary Utilities vs. Benim -TuneUp ve AWC2yi bazen de CCleaner tercih ediyorum. Özellikle tuneup ek olarak disk optimize etmekte ve Windows umuzu kendi zevkimize göre düzenlemekte çok kullanışlı ve başarılı bir programdır.http://www.tune-up.com/download/ adresinden programın deneme sürümünü indirip deneyebilir ve yine aynı siteden programın lisansını satın alabilirsiniz. Kullanmadığınız programları kaldırın. Özellikle küçük, tek seferlik işimize yarayan programlar bilgisayarlarımızı öyle işgal ediyor ki durum içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor. Gereksiz gördüğünüz ve artık işinize yaramayan yazılımları kaldırın. Hatta sizin olmayan dosyaları silmekten de korkmayın. Garip isimli anlamadığınız ve açamadığınız dosyalar muhtemelen önceden kullandığınız bir yazılımın artıklarıdır, kaldırmış olmanıza rağmen bunlar silinmemiştir. Zaten önemli ve kaliteli yazılımlar İnternet tarayıcılar, Messenger, oyunlar- dosyaları öyle ortalık yerlere koymaz; Program Files da kendi klasörleri altında bulunur.

Gelelim günümüzün en büyük problemlerinden biri olan veri güvenliğine. Korkutarak başlamak istemiyorum ama hiçbir bilgisayardaki hiçbir veri üçüncü şahıslar tarafından erişilemez değildir. Kimine göre hırsızlık, kimine göre zevk olan; kimisine göre ise siber savaş olarak bilinen Hacking ; kuralları, yolu, nasıl yapılacağı belli olan, ders olarak gösterilebilecek bir şey değildir. Hack; hack yapan kişinin yani hacker ın ağ üzerinden, karşıdaki kişinin bilgisi dışında bilgisayarına ya da internet üzerindeki hesaplarına erişip bunları kendi çıkarları ya da istekleri doğrultusunda kullanmasına verilen addır. Bir de virüsler vardır ki yalnızca karşıdakinin sistemine, verilerine zarar vermek için yazılmış çok küçük ama sinir bozucu yazılımlardır. Her ikisinden de kurtulmanın kesin bir çözümü yoktur sürekli yeni yöntemler, yeni kodlar geliştirilmektedir. Siz en iyi anti virüsü satın almış olsanız bile siz satın alırken birileri de yepyeni virüsler, trojanlar hazırlamakla meşguldür. Yine de her ikisi için de çözüm olarak iyi bir anti virüs yazılımı kullanmalısınız, hatta kullanmak zorundasınız. Anti virüs yazılımlarına ek olarak bir güvenlik duvarı kullanmalısınız çünkü sisteminize erişmek isteyen Hacer lar olabilir. Şu ana kadar yazılmış hiçbir kod gerçek bir beyne karşı koyamaz ve hacker, birkaç denemede güvenlik önlemlerinizi aşıp sisteminize sızabilir. Bunun için anti virüs ve güvenlik duvarı yazılımlarınızı mutlaka güncel tutun ve mutlaka sisteminizi yada önemli verilerinizi şifrelerle koruyun. Tavsiye edebileceğim anti virüs programları arasında; Avira Antivir Premium Security Suite, Kaspersky, ESET ve Norton yer almakta. Diğerlerini denemediğim için çok bilgim yok ama kullanıcıların çoğu bu yazılımları tercih ederler. Ben kendi sistemlerimde Avira yı tercih ediyorum. Orta ve üst düzey bilgisayarlar için ideal bir yazılımdır. Aynı şekilde Kaspersky ve ESET de önceden kullanmış olduğum

tavsiye edebileceğim yazılımlar arasındadır. Norton hiç kullanmadığım ama ciddi anlamda iyi bir koruma sağladığını bildiğim bir programdır. Ancak bir o kadar da sistemi yavaşlattığı söylentileri var. Güvenlik duvarı olarak ise yalnızca Windows un kendi güvenlik duvarı yeterli olmayabilir. Her ne kadar sürekli güncellense de ikinci bir önleme de ihtiyaç duyabilirsiniz. Ben ikinci olarak Avira Antivir in içinde barındırdığı güvenlik duvarını kullanıyorum. Karışık gibi görünen, uğraşmaktan korktuğumuz bilgisayarlarımıza birazcık bilgiyle ve birkaç yazılımla tam anlamıyla hükmedebilir; Ya bu bilgisayar yine yavaşladı, bozuldu! feryatlarını sıfıra indirgeyebiliriz. Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle hoşçakalın. Burak Kakillioğlu Bilge Demirköz ile Samimi Sohbetimiz Müzik ve matematik yoğun temponuzda size neler sağladı? Fiziğin yanında mutlaka beyni dinlendirmek ve öğrendiklerini hazmetmek için bir şey olması lazım. Mesela Bach ile Kuantum Mekaniği süper gider. Rachmaninov ile kara delikler iyi gider. Benim kafamda her zaman her dersin bir müziği oldu. O müziklerle çalıştım bazı dersleri diyebilirim. Hatta bazı şeyleri hatırlamak için bile müziği kullandığım zamanlar oldu. Matematiği ise mükemmeliyetçilik arayışı olarak görüyorum. Fizikte bazen her şeyi çözemiyoruz. Ama matematikte insan bazı şeyleri çözdüğü zaman çok büyük bir hazza erişiyor. Fizikte ise her zaman bilinmezliklerin üzerindesiniz. Bir soru çözüyorsunuz ondan sonra başka bir soru ortaya çıkıyor. Matematikte çok nadiren de olsa, insan bir şeyi çözünce uçabiliyor. Gerçek mutluluğu o zaman yaşayabiliyor. Peki, yöneldiğiniz alanlardan pişman olduğunuz ve keşke şunu seçseydim dediğiniz oldu mu? Bu çocukluğunuzdaki seçimlerinizle alakalı da olabilir, MIT de ki hayatınızla alakalı da olabilir. İnsanların keşkeleri olması bence çok doğal bir şey ama bazı şeyleri ben seçmedim hayatta, hayat benim için seçti. Demek ki o da öyle olacakmış. Ben bu konularda kendimle kavgalı değilim. Neden tersini yapmadım dediğim çok ciddi bir karar yok. Bazı şeyler istediğim gibi gelişmedi. NASA ile birlikte AMS projesi Kolombiya Faciasından sonra aksadı ve benim MIT deki doktoramı terk etmemi ve oradan Oxford a taşınmama neden oldu. İlk başta çok üzüldüm. Büyük hayal kırıklığıyla neden bu iş bitmedi, neden ve niçin diyerek hayatı sorgulayarak bir zaman geçirdim. Sonra baktım ki Oxford a gittikten sonra çok mutlu oldum ve yine güzel işlere koyuldum. Bir bakıma diyorum ki, hayat bazen insana bazı şanslarla ve bazı tesadüflerle yol gösteriyor. Bazen her zaman hayatın trafik işaretleri bizim istediğimiz gibi olmayabiliyor. Ama o trafik işaretlerini takip etmek lazım galiba, değil mi? Evet, bu konuda haklısınız. Diğer sorum ise sizin hayatınızda gösterdiğiniz ve gurur duyduğunuz başarılarla alakalı bir soru. Bu başarılardan dolayı duyduğunuz mutluluk sadece bireysel bir mutluluk mu yoksa bulunduğunuz çevreye, üniversiteye veya dünyaya sağladığınız yararlardan dolayı gelen bir mutluluk mu? Sanırım şimdiye kadar yaşadığım en büyük mutluluk, akademik başarıların dışında düşünürsek, Türkiye nin Lindau(1) ya üye olmasına ön ayak olmamdır. Her sene beş Türk gencinin oraya gidip Nobel ödüllü insanlarla aynı toplantıya katılması ve onlarla bir hafta geçirecek olmasıdır. Karar verildiği yıl

2009 du. TÜBİTAK başkan yardımcısı geldi ve protokol imzalandı. Bu yıl beş genç bilim insanı geldi, Bilkent ten Hacettepe den geldiler. İşte asıl mutluluğu o katılımcıların bana gelip Bilge Hanım iyi ki bunu yapmışsınız dedikleri zaman duydum. Onlar mutlu oldular ya asıl mutluluk benim için odur. Bence insanı kişisel olarak matematik, fizik, müzik mutlu edebiliyor. Ama başka bir insanı mutlu etmek ayrı bir haz, onun tadı farklı. Zaten kalıcı olan da o mutluluk. Evet, insan istediği kadar havalara uçsun, bulutların üstünde gezinsin, beynin bir karadeliğin içinden geçsin, o mutluluk beş on dakika sürüyor. Eğer siz kayakta Dünya Kupası Pistinden saatte 90 km/sn. hızla inerseniz onun adrenalini de beş on dakika sürüyor. Ama öbür mutluluk daha uzun sürüyor. Türkiye nin CERN e üyeliği konusunda fikirleriniz neler? Türkiye henüz üye olmadı ama üyelik başvurumuz kabul edildi. Bu da üyelik sürecimizin başladığını gösteriyor. Yani bundan sonra Türkiye ile CERN masaya oturacaklar. Hangi konulara umarım eğitim konuları başta olmak üzere- ne kadar para harcanması gerektiğine karar verecekler. CERN ün hangi programlarının Türkiye ye yerleştirileceğini ve Türkiye nin CERN de hangi aktivitelerde katkıda olabileceğine karar verecekler. Üç ile beş yıl sürebilecek bir süreç. Eğer bu sürecin sonunda Türkiye CERN e üye olarak kabule edilirse, bu gelişme sizin CERN deki konumunuzda bir değişikliğe neden olacak mı? Benim için pek olmayacak çünkü ben artık Türkiye ye dönmek ve bir üniversiede görev almak istiyorum. Ancak araştırma görevlerim yine CERN de devam edecek. Fakat tabii ki CERN de alınacak kararlarda

Türkiye deki bilim insanlarının da söz söyleme hakkı olacak. Yani mesela CERN yaklaşık olarak on beş yıl önce süper iletken teknolojisine yatırım yapma kararı almış. Böyle bir karar çıkmış konseyden. Bu konseyin kararlarında Türkiye nin etkisi yok. Bu karar mekanizmasının bir parçası olacağız ilk olarak. İki CERN ün diğer üyeleriyle ortak olacağız, bu bir prestij meselesidir. Belki bundan yüz yıl sonra torunlarımız gurur duyacakları bir araştırmadır. İşte bizim de ülkemiz karanlık madde bulunduğu gün CERN de üyeydi diyebilelim. Bunun dışında biz de oradaki teknolojik katkılardan yararlanabileceğiz. CERN çok fazla teknoloji geliştiriyor. Şu anda geliştirdiği teknolojilerden biri Biyomedikal Teknolojilerdir. Bu teknolojiler aracı şirketler satın alıyorlar CERN den ve biz daha sonra onlardan alıyoruz. Ama bunun yerine bir Türk şirketi gidip CERN den direk olarak teknolojiyi transfer edebilecek. Bunun mutluluğunu yaşayacağız. Aynı zamanda özellikle ben gençlerimiz için üniversite, master, doktora öğrencilerinin oraya gidip eğitim alabilmesi, teknisyenlerimizin mühendislerimizin staj yapabilmesi olanağının Türkiye ye çok büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Aynı zamanda CERN ün sitesinde bazı workshoplar bulunuyor. Evet, onların bazılarına katılabiliyorsunuz zaten. Ama bunların hepsi artacak. Siz yurtdışında eğitim gördünüz. Sizce Türkiye de verilen eğitim buradaki gençlerin geleceğe umutla bakarak ben de büyük projelerde yer alabilirim demeleri için yeterli midir? Türkiye deki eğitim sisteminde bazı eksiklikler olduğunu herkes kabul eder sanırım. Ancak ben Türk gençlerinin dünyadaki en fazla eğitime önem veren gençler olduğuna inanıyorum. Şunu da görüyorum ki, Avrupa ailelerinin bütçesiyle Türk ailelerinin bütçesini karşılaştırdığımız zaman Türk ailelerin eğitime ayırdığı yüzdenin daha fazla olduğunu görürüz. Türk ailesi çocuğunun okuluna, dershanesine, üniversite harçlarına gözü kapalı para veriyor. Gerekiyor diyor ve eğitim önemlidir diyor. Türkiye de bir eğitim bilinci var. Eğitim olmadan hiçbir şey olmaz oğlum, kızım git oku diyor. Her ne kadar kendi eğitimleri çarpık bir düzende verilse de gençler çok zeki ve eğitimlerinin ne kadar önemli olduğunun bilincindeler. Mesela İsviçre deki sistem de yanlış. Orada dokuzuncu sınıfta bir sınav var, o sınavdan geçemezsen üniversiteye gidemiyorsun. Bu durumda seni teknik liselere yönlendiriyorlar. Türkiye de her zaman bir üniversite okuma hayali var. Bu önemli bir şeydir. Ben imkânsızlıklar içerisinde bile eğitim almak isteyen bir insanın, eğitim alabileceğini düşünüyorum. Çünkü bu dünyada kitap diye bir şey var, kütüphaneler var, hocalar her şey değil. Artık internet de var, kitapları dünyanın herhangi bir tarafından da ısmarlayabiliyorsunuz. Yani eğitim alamamak diye bir şey artık günümüz dünyasında yok. Sen eğer üniversitedeysen ve eğitim şansım kısıtlı diyorsan bir yerde hatalar var demektir. Ama Türk öğrencilerinin en büyük sorunu İngilizcedir. Çünkü sınav stresinden dolayı İngilizce çalışamıyor. Dünyada ise bilim ve bilgi dili İngilizce. Neredeyse, bütün makaleler, kitaplar, bilimde, teknolojide, mühendislikte her şey İngilizce yazılıyor. Eğer iyi bir İngilizcen varsa ve sen dünyanın en ücra köşesinde de olsan, cüzi bir para bulursan, dünyanın başka bir tarafından kitap ısmarlayıp kendi kendini istediğin konuda eğitebilirsin. Ayrıca yurt dışında kendini kanıtlamak için İngilizce bilmek şart. CERN sözcüsü Paola Catapano CERN de yapılan deney için Yeni bir çağın başlangıcıdır. demiş. Sizce de bu geçerli bir anlatım mıdır? Paola yı tanıyorum, çok tatlı kadındır. Biz bunu geçen gün ATLAS ın kontrol odasında konuşuyorduk, bu çağın ismi ne olacak diye. Arkadaşlarımızdan biri dedi ki Ben gelecek çağın ismi ne olacak bilmiyorum

ama şu anda yaşadığımız çağ karanlık çağdır. Çünkü şu anda yüzde dördü bilinen bir evren var elimizde. Gerisi karanlık madde ve karanlık enerji. Bir şekilde karanlık maddeyi inşallah bulabiliriz. Karanlık maddeyi bulduğumuz, onu aydınlattığımız zaman belki bu çağı aydınlatabiliriz. Peki, hocam içinde bulunduğunuz projenize duyduğunuz güven size projeye devam etmek için bir destek veriyor mu? Biraz evrenin kaderi, bilimin kaderi giriyor bu işin içine. Biz fizikçiler, atomun yapısını araştırmadan onun içinde nötron ve proton olduğunu bilemezdik. Şimdi de karanlık maddenin ne olduğunu araştırmadan, ne olduğunu bilemeyiz. CERN de yaptığımızın işin, şu andaki teknolojinin elverdiğinin en iyisi olduğuna inanıyorum ve herkes canla başla çalışıyor. İnanarak, bir şeyler bulabileceğimizi düşünerek çalışıyoruz. Ama hiçbir şey de bulamazsak, bu bizim suçumuz olmayacak. Bu demek olacak ki evren izin vermediğinden dolayı bulamadık. Burada bence bir izin söz konusu, evrenin izin vermesi gerekiyor. Evren karanlık maddeyi öyle bir saklamış, öyle farklı bilemeyeceğimiz bir şekilde yaratmış olabilir ki bunu bulamama ihtimalimiz de var. Ama günümüzün koşullarını, günümüzün teknolojisini de en iyi şekilde kullandık diyorum ben. Daha iyisi yapılabilir miydi? Tabii yapılabilirdi, neden yapılamasın. Çünkü bu projenin tasarlandığı zaman on beş yıl önceymiş. Şimdi tasarlasak daha iyisini tasarlardık. O da artık teknoloji evriminin bir parçasıdır. Bunların dışında bir şey daha söylemek istiyorum. CERN de sadece Büyük Hadron Çarpıştırıcısı bulunmuyor. Bunun dışında bir çok proje var. Biyomedikal projeleri, nanoteknoloji projeleri var. Farklı karanlık madde projeleri var. Neden evrende anti-madde yok diye araştıran insanlar var. Ayrıca parçacık fiziği araştırmaları tümüyle CERN de yapılmıyor. Uzayda, yerin altında parçacık fiziği araştırmaları yapanlar var. Ayrıca Amerika da Fermi laboratuvarı bulunuyor. Sanki CERN deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı nın dışında bir parçacık fiziği yokmuş gibi bir imaj çizildi medyada. Çünkü bu çok meşhur oldu karadelik tartışmaları yüzünden. CERN dışında bu alanda çalışan insanlar da var. Şunu görüyorum astro fizikle parçacık fiziği gittikçe birbirlerinin içine girmeye başladılar. Bu da güzel bir şeydir. Çünkü evrenin büyük skaladaki sorunları ile küçük skaladaki sorunları aynı yöne işaret ediyor. Evren sana diyor ki karanlık madde var. Öbür tarafta da parçacık fiziği diyor ki sen birçok parçacık biliyorsun, mesela top kuark, up kuark, down kuark. Bunların daha kütleli kardeşleri olmalı diyor. Ama sen bunları görmüyorsun diyor. Fizikte süper simetri diye bir teori var. İki taraf aslında birleşecek gibi gözüküyor. Bakalım birleşecek mi? Bunu tabi ki zaman gösterecek. Benim sorularım bu kadar, bize vakit ayırdığınız ve sabırla sorularımızı cevapladığınız için çok teşekkür ederiz. Bir şey değil, ben de sizlere teşekkür ederim. Katılımcılar Zülal Aydın Serhat Aktaş Raşit Somuncu Ömer Faruk Tamer Recep Arslan