Perspektif. Son vahyin 1400. Yılında KUR AN-I KERİM



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Almanya daki slam Konferans ve Federal Alman Hükümetinin Entegrasyon Politikas

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Kurban Allah a yakınlaşmanın adıdır. Sahip olduklarımızın Allah yolunda feda edilmesidir, teslimiyettir, teşekkürdür.

frekans araştırma

Ulusal Entegrasyon Plani: Ulusal Entegrasyon Entegrasyon siyasetinin motoru Plani: Entegrasyon siyasetinin motoru Ulusal Entegrasyon Plani:

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Avrupa da Yerelleşen İslam

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

Saygının Hakim Olduğu Bir Çalışma Ortamı İlkesi

03-10TEMMUZ 2015 TOPLUMUN DİN ALGISI VE DİNE BAKIŞI

Avrupa nın imamları Mainz de yetişecek. ACG nin mesajı: Gençler zenginliğimizdir. Maneviyatsız bereket olmaz. Bereketin anahtarları.

Daima eşit fırsatlar ırkçılığa karşı konu yılı. Federal Hükümetin Ayrımcılıkla Mücadele Ofisi

Anket formu. Lübeck te Yaşlılık ve Göç

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

Almanya daki slam Konferans - Müslümanlar n Durumu ve Uyumlar

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Seçim süreci hakkında sorular ve cevaplar

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

15 Ekim 2014 Genel Merkez

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Kamplardaki sığınmacı sayısı 152 bin 51

KURBAN BEDELI 100 Euro

Avrupa nın en cesur ülkesi Türkiye

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Berlin Katılım gelişmesinin durumu ve perspektifler

İş yerinde anne ve babalık: Dünya da hukuk ve uygulamadaki yansımaları 1

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

** Berlin Lalesi Türkiyemspor'a

2 Aile yapısı ve yaşam şekli, yaşam evresi merasimleri ve dini bayramlar. 5 Çocuk hakları ve aile rolü. 8 Demokrasi ve değerler

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Sadakataşı Derneği, kurulduğu 2010 yılından bu yana yardımsever insanımızın yaptığı bağışları, medeniyetimizin paylaşmayı tavsiye eden

Ocak Şubat 2016 tarihlerinde meclis ve komisyonlarda ele alınan önemli konular

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Türkiye, Avrupa nın en girişimci ülkesi

Cumhuriyet Halk Partisi

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Avrupa daki Medya ve Gazetesi nin Başarı Öyküsü

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

GENEL BAŞKANIN MESAJI

Birleşik Metal İş Sendikası üyesi işçilerin % 92,4 ü erkek, % 7,6 sı kadındır.

KKTC SİYASİ ARAŞTIRMA RAPORU

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hedefimiz, Afrika'nın Tamamında Müstakil Büyükelçiliklerimizin Olmasıdır

trafikte bilinçli bir nesil için

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER

AB-Kanada Serbest Ticaret Anlaşması Türkiye yi nasıl etkileyecek?

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar

stratejik saiklerle bu ülkeyi çok daha yakından tanımak durumundadır. Bu çalışmanın, söz konusu ihtiyaca hizmet etmesi umulmaktadır.

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü SAĞLIK MESLEK LİSELERİ REHBERLİK HİZMETLERİ YÖNERGESİ

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

YOLSUZLUK ALGI ARAŞTIRMASI

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Dünya Mültecileri Hakkında Anahtar İstatistikler

Kadınlar kimsenin namusu değildir

Rabb'in için Namaz kıl, Kurban kes!

KADINLAR ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

HAS Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ Beykoz da - Özgün Haber

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

VEKÂLET YOLUYLA KURBAN KESİMİ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı Adalet Meslek Etiği Dersleri

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

ACR Group. NEDEN? neden?

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

Testversion Ej för ifyllnad

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Türkiye nin AB Sürecindeki Geliflmeler ve Güncel Görünüm

1: İNSAN VE TOPLUM...

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

ALMANYA VE FRANSA NIN NÜKLEER KARARININ ARDINDAN

18 Ocak 2002 de STK olarak kuruldu. 19 Ocak 2006 tarih ve no lu Bakanlar Kurulu kararı ile Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsü kazandı.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Transkript:

Perspektif DEZEMBER / ARALIK 2010 Jg./Yıl: 16, Nr./Sa yı: 192 İslam Toplumu Millî Görüş aylık yayın organı Son vahyin 1400. Yılında KUR AN-I KERİM

EDİ TÖR Hicrî Yılbaşı kutlu olsun! Perspektif IGMG AYLIK YAYIN ORGANI DEZEMBER / ARALIK 2010 Yıl/Jg.: 16, Sayı/Nr.: 192 Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de YA YIN CI HERAUSGEBER Islamische Gemeinschaft Millî Görüş IGMG e.v. Amtsgericht Bonn, VR 6621 Vertreten durch den Vorstand: Osman Döring, Vorsitzender; Oguz Ücüncü, Generalsekretär ; Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender GENEL YAYIN YÖNETMENİ CHEFREDAKTEUR: Oğuz Üçün cü (V.i.S.d.P) DİZGİ-LAYOUT: İlhan BİLGÜ BAS KI DRUCK: Yavuzsöhne-Duisburg Hac ve Kurban, Hicrî Takvim in 12. ayı ve aynı zamanda adı da Hac ayı olan Zilhicce ayına geliyor. Zilhicce ayı, Hac ve Kurban dışında, yeni Hicrî yılı ve Aşure Günü nü de müjdeliyor. Bu vesile ile yeni Hicrî yılbaşınızı ve Aşure Günü nüzü de tebrik ederiz. Bu yıl, kitabımız ve son vahiy Kur an-ı Kerim in inzalinin 1400. yılı. Bu vesile ile, Açık Cami Günü için hazırladığımız TOM Magazin ile başlayan, Kur an-ı Kerim ile ilgili yazılarımızı geçen sayımızda devam ettirmiştik. Bu sayımızda da Kur an-ı Kerim ile ilgili üç ayrı yazıya yer veriyoruz. Bunun için kapak konumuz olarak, bu üç yazının ele aldığı Kur anı Kerim i seçmiş bulunuyoruz. Gündeme gelince... Yakın dönemde Almanya da yoğun bir terör uyarısı yaşandı. Ancak, teröre karşı alınacak tedbirler, yeni problemleri de gündeme getirecek gibi görünüyor. Mesela Arapça veya bilinmeyen bir dille konuşanlarla, camilerdeki fanatiklerin ihbar edilmesi gibi öneriler, Müslümanlar hakkındaki önyargıları pekiştirecek türdendi. Nitekim, Münster Üniversitesi nin yaptırdığı bir araştırmaya göre Almanlar, komşu ülkelere oranla, daha çekingen, hoşgörüsüz ve İslam ı basma kalıp önyargılarla değerlendiriyorlar. Bu yüzdendir ki, teröre karşı alınacak tedbirlerin, İslam ve Müslümanların bir güvenlik problemi imiş gibi gösterilmesine yol açmaması için politikacıların, halk arasındaki önyargıları daha da pekiştirecek açıklamalardan kaçınmaları gerekiyor. Bu arada, Avusturya elçisi Sayın Kadri Ecvet Tezcan ın Die Presse gazetesinde yer alan, Müslüman göçmenlere karşı yapılanları eleştirdiği ve kamuoyunda uzun süre tartışılan açıklamalarını da bu sayımızda değerlendirdik. Dikkat çekici olan taraf, eleştirilerin, Sayın Tezcan ın söylediklerinin doğruluğu ya da yanlışlığı üzerine değil de, sözkonusu kişinin diplomat olması noktasında yoğunlaşması idi. Öte yandan, Wikileaks adlı internet sitesinin ABD Dışişleri Bakanlığı nın gizli bilgilerini yayınlaması da, önemli gelişmeler arasında yer aldı. Almanya da, özellikle FDP çevresinde bir fırtına oluşurken, ABD nin Berlin Büyükelçisinin gönderilmesi istendi. Türkiye de de ABD nin eski büyükelçisi hakkında dava açılıp açılamayacağı tartışılıyor. Öyle görülüyor ki, Wikileaks diplomasiyi de değiştirecek bir yayın yaptı. Şimdi, herkesin ABD li diplomatlarla konuşurken ne adar ketum kalabileceği konuşuluyor. Gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah a emanet olun. Oğuz ÜÇÜN CÜ Yayınlanan makale ve fikir yazılarının sorumlulukları yazarlarına aittir. Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG İLAN SER Vİ Sİ ANZEIGENSERVICE: Tel.: 02237/ 656-201 Fax: 02237/ 656 555 E-Ma il: ta nit ma@igmg.de ABONE SERVİSİ ABONNEMENT: Is la misc he Ge me ins chaft Mil lî Gö rüş Lasts chrif tab tei lung: Boschstr. 61-65, D- 50171 Ker pen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 E-Ma il: mitg li ed@igmg.de Yıllık abone ücreti: 59,-EURO Jahresabonnement: 59,-EURO IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir Für Ve re ins mitg lie der der IGMG kos ten los Der Be zugs pre is ist im Mitg li eds be it rag ent hal ten HESAP NO BANKVERBINDUNG: BANK AUSTRIA: IBAN: AT 23 12 000 515 74 66 56 01 SWIFT: BKAUATWW

İÇİNDEKİLER 12 14 17 18 Okul ve İslâm IGMG Sosyal Yardım Derneği Kurban Kampanyası başarıyla tamamlandı Hac tamamlandı; Umre hazır Adalet için mücadeleye 6 5 6 8 10 32 34 36 38 Teröre tedbir alma acziyeti Viyana Büyükelçisi ve diplomasinin dili Hollanda da aşırı sağın yükselişi Aşırı sağa yönelik bir araştırma: Krizdeki Merkez Dünyada İslam Mimarisi, Sahaflar, Hamamlar Tretet für die Gerechtigkeit ein Der Koran in Deutschland 28 20 22 24 27 30 Kur an-ı Kerim - İnsanlığa inen son vahiy Almanca Kur an tercümeleri tarihi Ümmet Kamboçya da İslam Sinema ve siyasî coğrafya 12 Unfähige Terrorabwehr 32 36

gündem Teröre tedbir alma acziyeti Terör saldırısı olacak mı, olmayacak mı sorusuna cevap arayan Almanya, alınacak tedbirlerle ilgili olarak emniyetimizden sorumlu içişleri bakanlarının tutumlarının güvenilirliliğini haklı olarak tartışıyor. Haftalardır süren tartışmalar, nihayetinde, bu ülkede huzur içinde yaşamayı hedefleyen Müslümanların günah keçisi olarak gösterilmesi ile sakinleşmiş gibi görünse de doğru rayına oturmadı. Almanya nın önde gelen gazetelerinden Die Zeit ın da Hayalet Avı olarak nitelendirdiği gelişmelerin kamuoyuna yansıtılması, terör eylemleri fiilen gerçekleşmedi ise bile, teröristlerin ülkede korku salma amacını da gerçekleştirmiş oldu. Teröristin hedefi, olabildiğince korku salmak olduğuna göre, ilgili emniyet birimlerinin toplumda oluşacak olan korku ve panik havasını azaltacak açıklamalarda bulunması gerekirdi. Toplumda oluşan panik havasının aza indirgenebilmesi için ise, Federal Meclis Adalet Komisyonu Başkanı CDU lu Siegfried Kauder in önerdiği gibi basın özgürlüğünün kısıtlanması ile giderilmesi mümkün değil. Zira medyaya, bilgi veren ve zaman zaman da kamuoyu ile paylaşılması gerekmeyen bilgileri sızdıranlar arasında, güvenlik güçlerinin en başında bulunan Federal İçişleri Bakanı nın olduğu görülüyor. Şükür ki, panik havasını ilk sezenler arasında bulunan Emniyet Genel Müdürü Jörg Zierk, Federal Meclis binası ile ilgili terör alarmı üzerine, ülkede panik havası oluşturulmaması gerektiği uyarısında bulundu. Aynı şekilde Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maizière de daha sonra bu uyarılara katılsa da, Bakan de Maizière in belirli özgürlüklerin kısıtlanmasını mümkün kılacak yasaların çıkarılması için Adalet Bakanlığı na baskı uyguladığı bilgileri geliyor. Bilindiği gibi, Yemen den, Atina dan gönderilen bombalı paketlerin akibeti bilinmezken, Namibya nın başkenti Windhouk tan Almanya ya hareket edecek olan bir uçağa deneme amaçlı olarak, yerleştirilmek istenen bomba düzeneğinin tesbit edilmesi ve hemen arkasından ülkenin önde gelen dergilerinden birisinin İslamcı teröristlerin Federal Parlamento binasına saldırı düzenleyeceği istihbarat bilgisini duyurması, ülkede görülmemiş bir terör alarmı verilmesine yolaçmıştı. Terörün şakası olamayacağı için, emniyet kuvvetlerinin bu iddialar karşısında gerekli önlemleri alması çok normal bir görev bilinci olarak değerlendirilebilinir. Zira, emniyet güçlerinin bu iddialar karşısında gerekli önlemleri almamaları halinde görevlerini ihmal etmiş olacakları ortadadır. O zaman terör tehditlerine karşı hepimizin güvenliği için alınan bu tedbirlerin yanlışlığı nerdedir? Yanlışlık bu tedbirlerde değil, aksine, tedbirleri alırken kamuoyunun bilgilendirilmesinde yatıyor. Doğru olsa bile, bu tür istihbarat bilgilerinin halkı paniğe sevkedecek şekilde kamuoyuna sunulması, teröristleri daha da cesaretlendirmekte ve ciddî bir eylem yapmasalar da her gün yeni tehdit usülleri geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. Terörle mücadele ile ilgili bilgilendirmedeki eksen kayması ise, ülkede yaşayan Müslümanların doğrudan hedef olarak gösterilmesinde görülüyor. Berlin Eyalet İçişleri Bakanı Erhart Körting in, terör saldırılarına karşı halkın uyanık olmasını isterken, halkın mahallelerde, farklı görünen insanları farkettiklerinde, arapça ya da bilinmeyen bir lisanla konuştuklarında hemen ihbarda bulunmaları çağrısında bulunması, teröre karşı bir mücadele şekli olamayacağı gibi, Aşağı Saksonya Eyalet İçişleri Bakanı Uwe Schünemann ın da, Müslümanların oturduğu bölgelerde polislerin artırılması teklifinde bulunması, Müslümanların toptan zan altında bırakılmasından başka bir şey değildir. Körting bu uyarısı dolayısıyla sonradan özür dilese de olaylara bakış açısının bu olduğu da gerçek. Aynı bakış açısını Hristiyan Birlik Partileri Entegrasyon Sözcüsü ve Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Federal Meclis Grubu Başkanı Stefan Müller in önerilerinde de görüyoruz. Müller, ülkedeki camilere Kendi saflarındaki fanatikleri tesbit edip ihbar etmeleri çağrısında bulunarak, kamuoyu nezdinde, muhtemel saldırıların kökeninde camilerin bulunabileceği havasının uyanmasına yardımcı oluyor. Teröre karşı alınacak tedbirlerde ürkütücü olan, görev yapan polislerin yoğun bir şekilde ilgili mekânlarda görünmesi değil, siyasetçilerle bakanların kamuoyunu yönlendirmedeki acziyetleridir. DEZEMBER / ARALIK 2010 / 5 /

gündem Viyana Büyükelçisi ve diplomasinin dili Temel insan haklarını deklare etmede öncü olan bir kısım Avrupa ülkeleri, niçin kendi evlerinde göçmenlerle olan ilişkilerini bu haklar doğrultusunda yürütmede eksik kalıyor, daha fazlaca ulusalcı yaklaşımları öne çıkarıyorlar? Nasıl oluyorda Fransa, kurucusu olduğu Avrupa Birliği ile Romenlere karşı uyguladığı yurt dışı etme politikasından dolayı karşı karşıya geliyor? İlhan Bilgü ibilgu@igmg.de Bir başka ülkenin en yüksek diplomatik temsilcisi olan bir Büyükelçi nin sözlerine Sorularınızı bir diplomat olarak mı cevaplamamı istersiniz, -ki bu sıkıcı olacaktır- yoksa bir yıldan beri Viyana da yaşayan ve buradaki 250 bin Türk ile pek çok teması olan biri olarak mı? şeklinde başlayarak röportajı yapan gazetecinin de İkincisini tercih ederim, diyerek yolu açmasının diplomatik krize yolaçmayacağını garanti etmediğini Viyana da yaşadık. Türkiye nin Viyana Büyükelçisi Sayın Kadri Ecvet Tezcan ın Die Presse gazetesine verdiği demeçten bahsediyoruz. Avusturya daki Türklerin entegrasyonunda ters giden nedir? sorusunu cevaplandıran Tezcan, daha söze başlamadan can sıkıcı şeyler söylemek istediğini bildirmek istiyordu sanki. Sayın Tezcan, can sıkıcı ama birilerinin söylemek durumunda olduğu konuları gündeme getirirken, Bir yıldan beri Viyana da yaşayan ve buradaki 250 bin Türk ile pek çok teması olan biri olarak ülkedeki Türkiye kökenlilere ilişkin olumsuz havayı, temsilcisi olduğu topluma karşı yüklendiği görev sebebiyle diplomatlık sıfatının gerektirdiği diplomasi dili nin sınırlarını aşmak durumunda kaldı. Ankara-Viyana arasında diplomatik ilişkilerin kesilmesinden tutun da, Büyükelçi nin persona non grata / istenmeyen kişi ilan edilerek geri gönderilmesine kadar bir çok seçeneğin gündeme gelmesine yol açan bu açıklamaların, iki ülke arasında diplomatik probleme dönüşmesine rağmen, sadece Avusturya da değil pek çok Avrupa ülkesinde de tartışılması şu sihirli entegrasyon kavramının ne kadar da derin bir zihniyet fırtınası oluşturduğunu da gösteriyor. Türkiye kökenli göçmenler arasında, Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan aslında çok az şey söyledi diyenlerin sayısının çok olması, diğer taraftan yerli toplumların temsilcilerinden bu sözlere karşı duranların da Tezcan ın diplomatik şahsiyetini öne çıkarması probleme çözüm üretmiyor. Müslüman göçmenlerin büyük çoğunluğunu entegre olmamakta direnenler şeklinde yaftalayarak anlamsız ve uygulama imkanı olmayan tedbirler alınmasını isteyen politikacılar, perdenin öbür tarafına geçerek ürettikleri siyasetin ne kadar gerçekçi olduğunun derin bir muhasebesini yapmak durumundadır. Büyükelçi Tezcan ın da işaret ettiği gibi, entegrasyon tartışmasının mağdurları diyebileceğimiz göçmen kitlesinin de kendi hata ve eksikliklerinin bir muhasebesini yaparak yerli toplumlara güven sunmaları gerekiyor. Tüm haklılığına rağmen Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan ın isim vererek, bulunduğu ülkedeki bakan ve partiler hakkında yorumda bulunması diplomasinin gelenek ve teamüllerine aykırı olduğu için büyük bir tepki toplamış olabilir. Fakat, yüzbinleri aşan bir göçmeni kabul eden, önemli bir kısmını vatandaşlığına dahi kabul eden bir ülkenin de, o insanlara karşı aynı diplomatik nezaketi de göstermesi gerekir. Özellikle kültür, din ve gelenek alanlarında göçmenlere karşı uygulanan ayrımcılık, aşağılama ve haklarının kısıtlanması gibi uygulamaların, diplomatik nezakete, insanî / 6 / IGMG PERSPEKTİF

gündem davranışlara yakışmadığı ve yürürlükteki kanunlara uymadığı gözönüne alınırsa, Tezcan ın diplomasi dili sınırlarını aşmasındaki tutumundan ziyade bu konuların tartışılması gerektiği ortaya çıkacaktır. İki ülke arasında meydana getirdiği krize ve diplomatik eleştirilere rağmen Büyükelçi Tezcan ın, sözlerinin yanlış anlaşıldığı, ya da, yanlış aksettirildiği gibi bir yola baş vurmayarak diplomatik dil yönünün değil de konunun tartışılmasına devam edilmesini istemesi, Türkiye kökenli göçmenlerden büyük takdir topladı. Benim, Die Presse gazetesinde yayınlanan mülakatı vermekteki hedefim; kimseyi incitmek, kimseyi üzmek ya da kimseyi suçlamak değildi, diyen Tezcan, eleştiriler üzerine yaptığı açıklamada şunları söylemişti: Ben bu mülakatı burada yaşayan Türk insanını ve burada yaşayan Avusturyalıları her iki tarafında lehine olabilecek bir sağlıklı tartışmayı başlatmak için böyle bir beyanatta bulundum. Umarım ki bunun sonunda her iki taraf için bütün toplum için çok güzel, çok onurlu, fevkalade huzurlu bir sonuç çıkar ve uyum dediğimiz şeyi hakiki manada yaşarız diye düşünüyorum. Büyükelçi Tezcan ın en çok eleştiri alan sözleri, Avusturya İçişleri Bakanı Maria Fekter, Avusturya Özgürlükçüler Partisi-FPÖ lideri Heinz-Christian Strache, Avusturya Sosyal Demokrat Partisi ve Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel ile ilgili sözleriydi: Bayan Fekter, kendini liberal addeden halkçı bir partide. Yoksa yanlış mı biliyorum? Savunduğu düşünce, liberal ve açık bir zihniyete uygun düşmüyor. Esasen, aynısı Almanya Başbakanı Angela Merkel için de geçerli. İki hafta önce çok kültürlülük anlayışının başarısızlığa uğradığını ve Almanya nın bir Hristiyan toplum olduğunu söylediğinde öyle şaşırdım ki! Bu nasıl bir mentalite? Bunu 2010 yılında, sözde hoşgörünün ve insan haklarının merkezi olan Avrupa da işitmek zorunda kaldığıma inanamıyorum. Bu değerleri, başkaları sizden öğrendi, sizse şimdi bu değerlere sırtınızı dönüyorsunuz. Yine de göçmenlerin hiç hata yapmadığını söyleyemem. Tezcan, bir diplomat olmasaydı bu eleştiriler tepki alacağına belki de alkış alırdı. Meselâ FPÖ lideri Strache ve sosyal demokratlar ile ilgili söylediği şu sözlere parti taraftarları haricinde kim karşı çıkabilir ki? Türkiye nin Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan Strache yle bir araya geldim. Entegrasyonla ilgili hiçbir konuda hemfikir olmadığımız noktasında fikir birliğine vardık. Strache nin dünyanın nasıl geliştiği konusunda bir fikri yok. Bir de bu ülkedeki gibi bir sosyal demokrat parti hayatımda görmedim. Normalde sosyal demokrat partiler, kökeni ne olursa olsun insanların haklarını savunurlar. Burada sosyal demokratların bana ne dediğini biliyor musunuz? Bu konuda bir şey söylersek, Strache daha fazla oy alır. Bu inanılmaz. Aynı şekilde, Türkiye kökenli göçmenlerle ilgili olarak söylediği şu sözlerde de haklı Büyükelçi Kadri Ecvet Tezan: Türk ebeveynlerin çoğu, çocuklarının mükemmel Almanca ve Türkçe bildiğini sanıyor. Ben de onlara, 500 kelimeyle hiçbir dile hakim olunamayacağını, çocuklarının ne Almanca yı ne de Türkçe yi iyi bildiğini söylüyorum. Görülüyor ki, problem sayın Tezcan ın söylediklerinin yanlışlığında değil. Konuşması gereken dilin sınırlarını aşıp diplomat olarak gerçek dünyanın dili ile konuşmasında. DEZEMBER / ARALIK 2010 / 7 /

gündem Hollanda da aşırı sağın yükselişi Prof. Dr. Özcan Hıdır ile söyleşi İlknur Melekoğlu imelekoglu@yahoo.de Hollanda da Haziran ayında yapılan seçimlerde sağ partiler önemli bir başarı elde etti. Liberal Parti (VVD) nin ilk, İşçi Partisi (PVDA) nın ikinci sırada tamamladığı seçimlerde en dikkat çekici gelişme, İslam ve yabancı karşıtı tutumuyla ünlenen ve siyasi yelpazenin en sağında yer alan Özgürlük Partisi (PVV) nin milletvekili sayısını 9 dan 24 çıkararak üçüncü parti konumuna yükselmesi olmuştu. Hollanda nın Rotterdam kentinde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Özcan Hıdır ile ülkedeki siyasî gelişmeleri ve Müslümanların durumunu konuştuk. Hoşgörü ülkesi olarak tanınan Hollanda gittikçe bu konumundan uzaklaşıyor. İslam karşıtlığıyla prim yapmaya çalışan aşırı sağcı Wilders in yükselişi bunun bir göstergesi. Hollanda da yaşayan bir kişi olarak son seçimlerle birlikte ülkede şekillenen yeni atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Evet, hoşgörü ülkesi olarak anılagelen Hollanda da son senelerdeki İslam ve Müslümanlar dolayımındaki genellikle olumsuz gelişmeleri anlamlandırabilmek aslında kolay değil. Sizin sorunuza da farklı açılardan cevap vermek mümkündür. Ancak sizin daha ziyade Müslümanlar ve yabancılara yönelik bakış açısından yani entegrasyon politikaları anlamında sorduğunuzu tahmin edebiliyorum. Bu açıdan Hollanda Avrupa nın en toleranslı ülkelerinden biri konumunda iken, son 7-8 yıldaki tartışmalarla belki de Avrupa nın tolerans eksikliği olan ülkeleri konumuna doğru hızla ilerliyor. Bu noktaya gelinmesinde Batı nın yeni düşman olarak İslam ı zikretmesi ve 11 Eylül hadisesi gibi global planda da pek çok etkenin rolü var, kuşkusuz. Ancak lokal anlamda da Theo van Gogh adlı, İslam a yönelik oldukça negatif tutumuyla tanınan Hollandalı film yapımcısının Faslı bir Müslüman tarafından öldürülmesinin bu konuda dönüm noktasını oluşturduğu genel kabul görüyor. Tabiatıyla şu anki Hollanda Koalisyon Hükümet ini dışarıdan destekleyen Özgürlükler Partisi (PVV) nin lideri İslam karşıtı politikacı Geert Wilders in söylem ve eylemlerinin de bu konuda etkisi çok büyük. Dolayısıyla günümüzdeki durum itibariyle Hollanda da özellikle yabancılar ve daha özelde de Müslümanlarda bir korku ve kaygı hakimdir. Müslüman kurum ve kuruluşlar endişelidir. Her ne kadar yeni kurulan hükümet bu konuda endişeleri giderecek bazı söylemlerde bulunsa da, koalisyon protokolündeki entegrasyona dair bazı ifadeler, muğlaklığını korumakta ve bu da geleceğe yönelik endişelere yol açmaktadır. Hollanda da siyaset alanını sağ söylemin kapladığını gözlemliyoruz. Sol ve liberal söylemler adeta kayboldu, ülkedeki bu dönüşümü neye bağlıyorsunuz? Şu an Avrupa da daha ziyade sağ söylemler prim yapıyor. Belki bunu genellemek doğru değil ama halihazırda Avrupa nın pek çok ülkesinde Hristiyan ve aşırı sağ partiler yükselişte. Bu durumu sadece konjonktürle açıklamak mümkünse de, benim kanaatim bunun arka planında farklı başka etkenlerin de rol oynuyor olabileceği yönünde. Mesela İslam korkusu ve karşıtlığı, ekonomik kriz, Kıta Avrupa sının Anglo Sakson ülkeleri ile Amerika da olduğu çokkültürlü toplum yapısı konusunda yeterli deneyime sahip olmaması, Hristiyanlığın özellikle de Protestanlığın güç kaybetmesi ve dolayısıyla da kiliselerin boşalması ve Bütün negatif eylem ve söylemlere rağmen İslam a olan ilginin artarak devam etmesi gibi pek çok neden sayılabilir. Yani bütün bunlara tepki olarak Hristiyan kimliğini, Avrupa kimliğini, İslam korkusunu öne çıkaran parti ve gruplar prim yapıyor. Adeta Wilderscilik virüsü hemen hemen bütün Avrupa yı sarmış durumda. Her ülkede Wilders türü politikacılar daha gür sesle ortaya çıkıyor. Dünya çapındaki son ekonomik krizle meydana gelen Avrupa daki iktisadi daralmanın da bunda çok önemli etkisi var. Bu daralma neticesinde işini kaybetme korkusu yaşayan Avrupalı ilk tehdit olarak yabancıları ve özellikle de Müslümanları gözüne kestiriyor. Bunlara sol siyasetçilerin ekonomik, sosyo-kültürel anlamda alternatif üretememelerini de eklememiz gerekiyor. Zira sol partiler iktidara geldiklerinde kapitalist politikaları halka dayatıyorlar. Bu ise halkta genelde diğerlerinden farklarının olmadığını hatta kimlik anlamında diğer sağ partilerin öne çıktığı izlenimini uyandırıyor. Bu bağlamda, İngiltere Sosyal Demokrat İşçi Partisi ve İngiltere nin eski Başbakanı Tony Blair in geçenlerde, Sosyalist Enternasyonal toplantıları / 8 / IGMG PERSPEKTİF

gündem bağlamında, artık bu örgütün sosyalist kelimesini kullanmasının anlamını yitirdiğini söylemesi dikkat çekiciydi. Yeni oluşan aşırı sağ destekli hükümete ülkedeki göçmen kuruluşları başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları tepki gösterdi mi? Hollanda da yeni kurulan koalisyon hükümetine ülkedeki göçmen kurum ve kuruluşlarından tabiatıyla tepkiler oldu. Ancak bu tepkiler pek de ulusal medyada duyulmadı. Tepkiler daha ziyade daha önceki hükümette de başbakanlık yapan J.P. Balkanende nin partisi Hıritiyan Demokrat Merkez Parti (CDA) ya yönelikti. Zira bu parti halihazırdaki koalisyon hükümetinde de başrol oynadı. Tepkiler sebebiyle parti içerisinde çalkantılar olduysa da, koalisyon hükümetine girildi. Hollanda nın diğer ekonomik ve sosyal iç sorunlarının bu gelişmelerde ne gibi etkisi var? Az önce de kısmen belirttiğim gibi, bu gelişmelerin arkasında ekonomik, sosyal, kültürel, yabancı karşıtlığı, Avrupa kimliği tartışmaları, İslam ın yükselişi, dünyadaki güç dengelerinin Asya ya kayışı ve dolayısıyla Avrupa nın artık yavaş yavaş güç merkezi olma özelliğini kaybetmesi gibi pek çok etkenin rolü var. Hollanda hacmi küçük olsa da, dünyanın onyedinci büyük ekonomisine sahip bir ülke. Kıta Avrupası ndan etkilenmekle beraber Anglo Sakson siyaset izleyen, oradaki gelişmelerden birebir etkilenen bir ülke. Ayrıca İslam karşıtlığı konusunda da son yıllarda özellikle öne çıkan bir ülke. Adeta bu anlamda son yıllarda pilot ülke konumunda. Bu durumdan rahatsız olan pek çok Hollandalı var elbette. Zaman zamanki görüşmelerimizde tarafımıza da bu durumdan şikayet ediyorlar. Ancak ulusal politikadaki şu anki söylemler arasında sesleri de pek çıkmıyor. Bu hükümetle beraber göçmen politikası hangi yöne doğru gelişecektir? Entegrasyon tabiatıyla Avrupa nın son yıllardaki en önemli sorunlarından biri. Yukarıda söylediğimiz bütün bu etkenler sebebiyle göçmenlere yönelik politikalarda da birtakım değişikliklere gidiliyor. Daha önceden verilmiş bazı haklar ellerinden alınıyor. Yasalarda mevcut haklar, genellikle Müslümanlar söz konusu olunca çifte standartlı ve dolayısıyla aleyhte yorumlanıyor. Avrupa nın özellikle de Almanya, Fransa ve Hollanda nın başını çektiği Kıta Avrupası nın- göçmenler ve Müslümanlar konusunda yeni bir paradigma değişikliğine yönelmek istediği aşikâr. Bunun en temel göstergelerinden biri, entegrasyon politikalarında son dönemlerde yapılan değişikliklerdir. Buna göre ne kadar yerleşik hâle gelirlerse gelsinler, Avrupa da Müslümanlar hiç bir surette aslî vatandaşlar olamayacak, son tahlilde hep entegre olmaya namzet kimseler, ötekiler, ikinci sınıf vatandaşlar, yabancılar olarak muamele göreceklerdir. Bu hükümetin getirdiği göçmen politikası da arka planında bu anlayışa sahiptir. Ancak bunun son tahlilde işleyip işlemeyeceği, bu hükümetin devamlılığı ile de yakından alakalıdır. Son günlerde Wilders in Partisi ne mensup bazı milletvekillerinin adlarının, küçük yaştakilere yönelik cinsel taciz gibi skandallara karıştığının ortaya çıkması Wilders i ve Partisi ni de çok zor durumda bıraktı ve kamuoyundan özür dilemek zorunda kaldı. Buna parallel olarak kamuoyu yoklamalarında partisinin düşüşe geçtiği gözlendi. Bütün bunlar, zaten bir oy gibi bıçak sırtı çoğunluğa sahip bu hükümetin fazla uzun vadeli olamayacağının göstergeleri. Ancak Hollanda nın göçmen politikası kanaatimce çok da hükümetlerle kaim değil, bir devlet politikası olarak gelecekte devam edecek. Ülkenin geleceğine yönelik tahminleriniz, öngörüleriniz nelerdir? Özellikle Müslümanları neler bekliyor? Hollanda da halhazırdaki Wilders destekli koalisyon fazla kalıcı gözükmüyor. Burası açık. Ancak ülkenin Müslümanlar açısından geleceği veya Müslümanların ülkedeki geleceği o kadar açık değil. Yani geleceği Allah bilirancak elde mevcut verilerden hareketle Müslümanları çok da iyi bir gelecek beklemiyor, Hollanda da ve bütün Batı da. Bu geleceğin açık ve güçlü hale gelmesi, aslında biraz da Müslüman kurum ve kuruluşlara bağlı. Kendilerini geleceğe yönelik hazırlamalarına, buna yönelik ekonomik ve insan gücü donanımına sahip olmalarıyla ilgili. Aralarındaki dayanışmayı arttırmaları, asgarî müştereklerde beraber hareket etmeleriyle yakından ilgili. Müslümanlara ait temel meseleleri tespit edip o alanlarda noktasal çalışmaları ve politikaları geliştirmeleriyle ilgili. Kendilerinin bulundukları ülkelerde haklarının neler olduğunu bilmeleri ve bunu kanuni yollardan elde etmeye çalışmalarıyla ilgili. Bunların hepsinden daha da önemlisi kanaatimce, Batı da yaygın olan Müslümanlara ait genelde negatif imajı giderecek İslami ve insani çalışma ve faaliyetler ortaya koymaları gerekiyor. DEZEMBER / ARALIK 2010 / 9 /

gündem Aşırı sağa yönelik bir araştırma: Krizdeki Merkez Merkezde yer alan bireylerin aşırı sağcılığı ne kadar benimsediklerini tespit için araştırmanın ikinci bölümünde bireylere yöneltilecek soru kategorileri geliştirilir. Bu kategorilerde sağ otoriter diktatörlüğün benimsenmesi, vatansever şövenizm, Yahudi ve yabancı düşmanlığı, Hitler rejiminin olağan-sıradan görülmesi ve sosyal darwinizm, yani güçlünün zayıfı yenmesi doktrini, aşırı sağ düşünce eğilimini ele veren formatlar olarak tayin edilir. Ünal Koyuncu ukoyuncu@igmg.de Toplumu araştıran çalışmalar ne işe yarar? sorusuna farklı açılardan cevap vermek mümkündür. Ticari işletmeler bu tür araştırmalarla üretilen malın pazarlanmasını hedeflerken, siyasetçiler mümkün olduğunca fazla seçmene ulaşmayı hesaba katarlar. Her iki durumda da insanların hayat şartları, biçimleri ve düşünce dünyaları keşfedilir ve böylelikle onların nabzı tutulur. Friedrich-Ebert-Vakfı tarafından yapılan Krizdeki Merkez. Almanya da aşırı sağ tutumlar 2010 (*) başlıklı araştırma da toplumun düşünce dünyasını keşfeder mahiyettedir. Almanya toplumunun aşırı sağ eğilimleri hakkında nabız tutan araştırma, bu eğilimlerin toplumsal merkezde de görüldüğü tespitiyle, kamuoyunda ses getirmişti. Ancak araştırma, sadece elde ettiği sonuçlar nedeniyle değil, aşırı sağı tanımada ortaya koyduğu yorum ve yöntemler açısından da kayda değerdir. Zira merkez, kenar, aşırılık, ve aşırı sağ gibi soyut, göreceli ve tartışmalı kavramları, kabül görmüş bir bakış açısından hareketle somut ve kullanılır hale getiren tanımlamalara yer vermekte, toplumsal realiyeti buna göre ölçmektedir. Aşırı sağcılık ve toplumsal merkez Aşırı sağ olgusuna ve dünya görüşüne yoğunlaşan çalışmalar ele alınırken, akla öncelikle, toplumun belirli bir kesiminin niçin sorun haline getirildiği sorusu gelmektedir. Söz konusu araştırmanın gerekçesini, bu soru doğrultusunda izah etmek kolaydır. Zira ortada birlikte yaşamı tehdit eden bir gelişme vardır. Farklı hayat biçimlerinin aynı siyasi yapı içerisinde var olmalarını sağlamak ve bu yapıya karşı olan gelişmeler hakkında kamuoyundaki hassasiyeti canlı tutmak, sivil toplumun sorumluluğunda olan bir görevdir. Bir sivil toplum kuruluşu olan Friedrich-Ebert- Vakfı da bu sorumluluğunu yazımızın konusu olan araştırmayla yerine getirmekte, incelemede yer alan bir tanımlamayla, ırkçı veya insanların ırka dayalı sosyal eşitsizliğinden hareket eden, halkların etnik homojenliğini talep eden, insan hakları deklarasyonlarında yer alan eşitlik ilkesini reddeden, toplumun bireyden önce geldiğini vurgulayan, vatandaşın devlet iradesine boyun eğmesi gerektiğinden yola çıkan, liberal demokrasideki değerler çoğulculuğunu reddeden ve demokratikleşmeyi geriye götürmek isteyen, organize olmuş ya da olmamış tutum, davranış türleri ve aksiyonların tümü (s. 14-15) anlamına gelen aşırı sağcılığın toplumsal yansımasını irdelemektedir. Burada söz konusu olan, bu düşünce kalıbının toplumun genelinde veya herhangi bir kesiminde görülüp görülmediği değil, toplumsal merkezin aşırı sağ düşünce vasıflarını ne kadar içselleştirdiğidir. Dolayısıyla yaşam şartları ileri seviyede olan grupla alt seviyede bulunan grup arasında duran ve üst seviyeye çıkma şansıyla alt seviyeye düşme riskini barındıran toplumsal merkez, araştırma sahasını teşkil etmektedir. Ülke toplumunun çoğunluğunu oluşturması nedeniyle bu sosyal katman hakkında bilgi vermek, bir bakıma toplumun çoğunluğuna değinmekle eş anlamlıdır. Merkezde yer alan bireylerin aşırı sağcılığı ne kadar benimsediklerini tespit için araştırmanın ikinci bölümünde bireylere yöneltilecek soru kategorileri geliştirilir. / 10 / IGMG PERSPEKTİF

gündem Bu kategorilerde sağ otoriter diktatörlüğün benimsenmesi, vatansever şövenizm, Yahudi ve yabancı düşmanlığı, Hitler rejiminin olağan-sıradan görülmesi ve sosyal darwinizm, yani güçlünün zayıfı yenmesi doktrini, aşırı sağ düşünce eğilimini ele veren formatlar olarak tayin edilir. Bu formatlar içerisinde yer alan Normalde Almanlar diğer halklardan doğal olarak üstündür, İşyerleri azaldığı takdirde yabancılar memleketlerine gönderilmelidir, Nasyonalsosyalizmin iyi tarafları da vardı ve Doğada olduğu gibi toplumda da hep güçlü kazanmalıdır gibi cümlelerin kabul derecesi, kişinin eğilimini göstermektedir. Bu bağlamda toplumdaki İslam düşmanlığını tespit için de iki soru şekillendirilmiştir: Bazı kişilerce Arapların hoş görülmediğini iyi anlıyorum ve Almanya daki Müslümanların dinî hayatı kısıtlanmalıdır. İnsan hakları kriterlerinden hareketle ele alındığında tüm bu sorular hayret vericidir. Hala bu tip düşüncede olan insanlar var mı? sorusu akla gelirken, araştırma sonuçlarının, aşırı sağ düşüncelerin partiler üstü bir şekilde her kesimde görülebildiğinin altını çizmesi, bu eğilimlerin ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Parti, sendika ve kilise üyeleri arasında bu tip düşünceleri tasdikleyen insanlar vardır. İslam düşmanlığını tespit için formüle edilen cümlelerin araştırmaya katılan kişilerin yüzde elliden fazlası tarafından desteklenmesi, toplumda İslam düşmanlığı yaygındır tezini güçlendirir türdedir. Aşırı sağa karşı mücadele DIE MITTE IN DER KRISE Rechtsextreme Einstellungen in Deutschland 2010 Oliver Decker Marliese Weißmann Johannes Kiess Elmar Brähler Forum Berlin Araştırmanın sonunda aşırı sağa karşı mücadelede takip edilmesi gereken yöntemler üzerinde durulmaktadır. Altı çizilen öncelikli husus, sadece fikriyatın geçersizliğini rasyonel düzeyde izah ederek ve olgulara işaret ederek başarıya ulaşmanın mümkün olmadığıdır. Sorunun kökenine inmek ve nedenleri üzerinde durmak gerekmektedir, ki aşırı sağ eğilimlerin gelişmesi ve yaygınlaşmasında ekonomik ve siyasal krizler, çevre tarafından kabül görme ve yaşam memnuniyeti anahtar rol oynamaktadır. Bu faktörlerle düşünce dünyası arasında kurulan ilişki, sorunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır ki, ilişkilendirme neticesinde elde edilen sonuç, ekonomik şartlar itibariyle toplumsal merkezde yer alan fakat alt sınıfa düşme riski yaşıyan fertlerde aşırı sağ eğilimlerin fazlaca görüldüğüdür. Mücadele yöntemleri beş ana başlık altında sıralanmaktadır: Katılımın teşvik edilmesi, eğitim ve eğitim kurumlarının desteklenmesi, medyanın FES GEGEN RECHTS EXTREMISMUS ayrımcı habercilikten uzak durması, siyasi sorumluların ekonomik gidişata adil refah dağılımı doğrultusunda egemen olmaları ve son olarak sivil toplumun güçlendirilmesi. Her ne kadar da bu yöntemlerin köklü çözümler üreteceği tartışılır olsa da, maddelerin merkezini teşkil eden bireyin katılımı meselesi demokratik düzende anahtar konumdadır. Bu açıdan bakıldığında katılımı teşvik için bireyin siyasi, ekonomik ve sosyal donanımını desteklenmeli, onun reel hayattaki eğitimine, çeyreyle uyumuna ve ekonomik gelir düzeyine yatırım yapan unsurlar teşvik edilmelidir. Bütün bunları yaparken sorumlu medya ülkede dayanışma kültürünün yaygınlaşmasını sağlamaya çalışmalıdır. Bu tespitlerle noktalan Krizdeki Merkez araştırması, Federal Almanya nın kuruluşundan bu yana temel sorunu olan aşırı sağcılık olgusunu yeniden gündeme taşımış, temel insan haklarına aykırı bu düşünce kalıbının miladi 2011 e yaklaştığımız şu günlerde toplumun merkezinde varlığını koruduğu tespitiyle bir yaranın halâ iyileştirilmemiş olduğuna işaret etmiştir. (*) Oliver Decker u.a.: Die Mitte in der Krise. Rechtsextreme Einstellungen in Deutschland. Berlin 2010, http://library.fes.de/pdffiles/do/07504.pdf DEZEMBER / ARALIK 2010 / 11 /

gündem Okul ve İslam Bir okul rehberi eleştirisi Çalışma grubları arasında İslâm ve Okul isimli bir çalışma grubu bulunan Eğitim, Bilim ve Araştırma Senatörü nün, öğretmenlerin Müslüman gençlerle kuracakları ilişkiye rehber olabilecek nitelikte bir kitapçık hazırlatmış olması takdire şayandır. Ali Mete amete@igmg.de Berlin de muhtelif milletlerden müteşekkil olmak üzere yaklaşık 220.000 1 Müslüman yaşıyor. Bu durum dinî ve kültürel çeşitliliğin yanında eğitim hayatı için bazı görev ve zorlukları da beraberinde getiriyor. Bilhassa Müslüman gençler, nedenleri çeşitli, sonuçları da karmaşık olan çok sayıda çetrefilli meselelerle karşı karşıya kalıyorlar. Eğitim hayatında ise dil sorunlarından kurumsal ayrımcılığa kadar beraberce üzerine gidilmesi gereken onlarca mesele bulunuyor. Çalışma grubları arasında İslâm ve Okul isimli bir çalışma grubu bulunan Eğitim, Bilim ve Araştırma Senatörü nün, öğretmenlerin Müslüman gençlerle kuracakları ilişkiye rehber olabilecek nitelikte bir kitapçık hazırlatmış olması takdire şayandır. Bununla beraber kendi keyiflerine göre İslâm yorumları tesis edilir, fikirler birbirine karşı kızıştırılır ve Müslümanların desteği, sadece onlara muhtaç olunduğunda aranırsa; Müslumanların ellerinden kendi dinlerini yorumlama ve aslına uygun biçimde yaşama hakkı ve şansı alınmış olur. Maalesef mezkur bu kitapçığı da Müslümanları disiplin altına almak isteyen ve kendi ölçülerine göre bir İslâm anlayışı tesis etmek isteyen girişimler sınıfına dahil etmek zorunda kalıyoruz. 24 sayfalık bu broşürde ilk olarak Berlin de yaşayan Müslümanlarla alakalı (s. 2-3) kısa malumat ve İslâm dinine (s. 3-5) dair temel bilgiler verilmiş. İkinci kısımda ise bayramlar, oruç, namaz, başörtüsü, diğer din mensupları ile münasebetler, spor ve yüzme dersi, cinsellik eğitimi, sınıf gezileri, karşı cinsi tanımlama kalıpları ve dinî kökenli gibi gözüken homofobi şeklinde sıralanan dinî gibi görünen çatışmalar (s. 6-19) için bazı çözüm önerileri yer alıyor. Şiddet temayülü, Antisemitizm ve İslamizm gibi meselelerin de mercek altına alındığı ve daha kısa tutulan üçüncü kısım ise şiddet ve politik ideolojiler (s. 20-22) başlığını taşıyor. Son bölümde ise velilerle iletişim halinde olmanın önemine değinilmiş ve onları da sürece dahil etmenin mümkün yolları gösterilmiş. Hemen başlangıçta entegrasyon politikası açısından marjinalleşmiş göçmenlerin ve çocuklarının sosyal yapıya göre teksiflerinin iç mahallelerde sıklıkla İslâm bağlamında algılanan bazı problemler meydana getirdiğine işaret edilmiş (s. 2) ve dinin radikalleşme ve tecrit olma tehlikesini gizlediği, aşırı dinî inancın entegrasyonun önündeki engel olduğu (s. 2) değerlendirmelerinden hareketle şu tavsiyelere yer verilmiş: 1. Şehirde dinî çeşitlilikle yaşamanın teşviki ve ıslahı 2. Müslümanlarla ve onların organizasyonları ile; eşitliğin, ferdî hürriyetin, demokratik değerlerin ve normların (Müslümanların Müslümanlar tarafından dinî açıdan dışlanmasını engellemek de dahil olmak üzere) kabulü gibi meselelerde gözüpek bir yüzleşme 3. İslamcı çabalar ile yerinde mücadele (s. 3). Tek tek bütün konuların işlenilmesi bu politik üç adımın (s. 2) etki alanında kalıyor. Bundan dolayı bu büroşür, değişik ve karmaşık konularda ancak farklı ölçüde dengeli ve isabetli sonuçlara ulaşabiliyor. Kitapçık, şu örnekte olduğu gibi kısmen de olsa, şaşırtıcı derecede dengeli ve akıllı tasarı ve çözümlere sahip. Meselâ, isabetli olarak şöyle bir tespit yapılıyor: Okul arkadaşlarının ve öğretmenlerin karalanması dinî bir düşünceden ziyade, perspektif yoksunluğunun, ergenlerin kabul görme ihtiyacının ve daha çok delikanlılarda görülen otoriteye karşı çıkmanın bir ifadesidir. (s. 12) Müslüman kızların yüzme dersine katılmama oranının kamuoyu tartışmalarının verdiği intibanın çok daha altında olduğu da gerçeğe uygun bir tespit. (s. 14) Yüzme ve spor derslerinin kız-erkek ayrı yapılması önerisi zaten bir çok eyalette uygulanmakta. Bunu göz önün- / 12 / IGMG PERSPEKTİF

gündem de bulundurursak, öteyandan, Eğitim ve Bilim Sendikası nın (GEW) bunun uygulanmaya müsait bir teklif olmadığı, dünyaya ve gerçekliğe uzak bir tutum olduğu yönündeki eleştirisi tutarsız kalıyor. Öğretmenler için hazırlanan bu kitapçığın diğer kısımları ise su götürür hatta şaşkınlığa düşürücü ifadelerle dolu ve kitapçıkta bir temel argüman sürekli olarak ön plana çıkıyor. Önsözde senatör Prof. Dr. E. Jürgen Zöllner şunları söylüyor: İslâm ın esnek biçimde okunup yaşanabileceği bilgisi; içerisinde okul ve Müslümanların hem veliler hem öğrenciler başgösteren meselelere, yani İslamî olarak görülen norm ve değerlerin okulla çatıştığı durumlarda pragmatik cevap bulabileceği alanlar meydana getirmektedir. Senatör bunun özellikle geleneğine ve dinî inancına değer veren Müslümanlar için geçerli olduğunun da altını çizmiş. (s. 1) Burada bariz bir alternatif yorum özlemi kendisini gösteriyor. Bu alternatif yorum çabası, İslâm geleneğinden hareketle şekillendirilmiş bir anlayış arama çabası olarak degerlendirilebilir. Çünkü, burada yaşayan Müslümanların kendi dinlerini kendilerinin tanımlama haklarının sadece onlara muhtaç kalındığında gündeme geldiği görülmektedir. Meselâ, bayram günlerinin tespiti hususunda (s. 6-7) böyle bir yaklaşım gündeme gelmekte. Aslında, öğrencilerin bu günlerde okuldan muaf oldukları yasa ile kayıt altına alınmıştır. Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM) Almanya daki Müslüman topluluklar için Ramazan ve Kurban Bayramlarının tarihini tespit eden bir düzenlemeyi zaten yapmış bulunuyor. 2 Bu durumda bu günlerin neden bir problem teşkil ettiği ve Eğitim, Bilim ve Araştırma Senatosu Konseyi nin bu iki bayram gününü önceden tespit etme serbestliğini nereden aldıkları sorusu akıllara geliyor. (s. 7) Kitapçıktaki başına buyruk İslâm yorumlarından bir tanesi de okulda tutulan oruçla 3 alakalı tavisyeler. Broşürün tavsiyesine göre, tarafsız kişiler orucun, okulun işleyişine, ayrıca çocukların sağlık ve performansına nasıl etki ettiği hususunda veli ve öğrencileri aydınlatabilir; imamlar ve organizasyonlar kuralların körükörüne taklit ile uyulmasının sorgulanması ile alakalı bir hareket gösterebilir. Senato nihayet şu fetvayı veriyor: Ziyan edilmiş bir matematik dersi gibi, zarar gördüğü durumlarda her Müslüman, oruca ara verme hakkına sahiptir. (s. 9). Kitapçık Cuma namazı hususunda da Almanya Müslümanları Merkez Konseyi nin (ZMD) en azından üç haftada bir öğrencilere Cuma namazı kılma imkânının verilmesi yönündeki tavsiyesini reddediyor. Yayına göre, Müslüman organizasyonlar, Cuma namazının kaçırılmasını günah olarak görmemeliler. Kitapçıkta, bu hususuta bazı camilerde uygulanan Cuma namazının sonradan kılınması ve yine bu meyanda namazların cem edilmesi imkânına dikkat çekiliyor. Kitapçığın bu ve benzeri politik kökenli problemli girişimleri ve bu yayının yürürlüğe konulması ile ilgili sorumlu kişilerin kitapçığın şekillendirilmesine olan etkisi bağlamında varlığı tartışılmaz meselelere ne kadar çözüm bulunabileceği hususu bizi kuşkuya düşürmektedir. Bunu sağlamak isteyen bir yayın, politik ve ideolojik güdümlerle hareket etmek yerine sağlam ve kapsamlı bir empirik zemine oturmalıydı. Zira,kendileri ile alakalı dinî meselelerde tanımlama ve belirleme hakkı Müslümanların olmalıdır. Son tahlilde, öğrencilerin meseleleri ne İslamîleştirilmeli ne de abartılı bir kültür relativizmi penceresinden tarassut edilmelidir. Tercüme: Hüsnü Yavuz Aytekin Kaynaklar: 1 http://www.statistik-berlin-brandenburg.de/publikationen/ Stat_Berichte/2010/SB_A1-5_hj2-09_BE.pdf 2 http://www.igmg.de/tr/haberler/yazi/2008/12/03/kurban-bayraminin-ilk-guenue-8-aralik-2008.html?.html. html.html/phprojekt/lib//include/lib.inc.php= 3 Konuyla ilgili İslam Konseyi nin değerlendirmesi: http://www.igmg.de/ tr/haberler/yazi/2010/08/07/okulda-oruc-islam-konseyinindegerlendirmesi.html DEZEMBER / ARALIK 2010 / 13 /

teşkilat Pakistan Endonezya IGMG Sosyal Yardım Derneği Kurban Kampanyası tamamlandı Bu yıl 53 ülke ve bölgede kurban kesimini gerçekleştiren IGMG Sosyal Yardım Derneği, kurban kesimine katılan 253 gönüllü ile; Pakistan da 14.490, Türkiye de 6.349, Etyopya da 5.127, Somali de 4.550, Sudan da 3.514 ve Filistin de 2.904 adet olmak üzere toplam 97.448 adet kurbanı ihtiyaç sahiplerine ulaştırarak 2010 yılı Kurban Kampanyası nı başarıyla tamamladı. Kampanya da 85 bin 474 toplanmıştı. Pakistan a 14.490 kurban Pakistan da bu yaz meydana gelen sel felaketi ülkenin beşte birini doğrudan etkiledi. Yaklaşık 2 bin insanın hayatını kaybettiği felakette 300 sağlık merkezi, bir milyon ev yıkıldı ve 20 milyon insan mağdur konumuna düştü. Felaketin hemen sonrası oluşturulan ilk yardım ekibi Ağustos ayında selzedelere yönelik gıda yardım çalışmalarını gerçekleştirdi. IGMG Sosyal Yardım Derneği yönetimi, 2010 Kurban Kampanyası nda ağırlığı Pakistan a vermiştir. Almanya, İngiltere ve İtalya dan gelen kurban kesim görevlilerin kontrolünde Keşmir, Swat, Peşawar, Pencab ve Sindh bölgelerinde 14.490 kurbanın kesimi gerçekleştirildi. İngiltere den Ufuk Seçgin in koordinatörlüğünde, İtalya dan Hasan Bıyıklı, Almanya dan Nihat Turan, Hasan Özdemir, Habip Demir, İsmail Özdemir, Sezer Ceylan, Göksal Tunca, Ali Kıvanç, Hakkı Dursun, Ahmet Koç, Halil Yılmaz ve Aydın Dulkadir Pakistan da kurban gönüllüsü olarak hizmet etti. Türkiye de 54 ilde kurban dağıtımı İkinci olarak yoğun kurban kesiminin yapıldığı ülke Türkiye oldu. Türkiye nin 54 ilinde, 55 gönüllü nezaretinde dağıtımlar gerçekleştirildi. Diyarbakır ve Ankara da modern mezbahanelerde kesilen kurbanlar soğutucusu olan araçlarla bayramın ikinci günü diğer illere ulaştırılarak ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Dortmund dan Özcan Kuri İstanbul da, Mönchengladbach dan Yunus Yiğit Batman da ve Berlin den Menderes Singin Muş da dağıtım sorumlusu olarak hizmet ettiler. Menderes Singin in Diyarbakır izlenimleri:...özcan kardeşimiz, üzerindeki kurbanların vekaletini mezbahanedeki kesim görevlisine verdikden sonra kesim işlemi başladı. 150 ye yakın insan çalışıyordu. Her şey bant üzerinde yapılıyor, kesim işlemi kazasız devam ediyor, bir saatte 50 büyükbaş hayvan kesiliyordu. Bende bir yandan kesim işlemlerini makinemle resimliyordum. Bayram günü gece 24 de kadar kesim devam etti. 450 büyük baş hayvan kesilmişti. Geri kalanına bayramın ikinci günü devam ettik. Biz kesime o kadar dalmışız ki bayramı bile unuttuk. Kesim işleminin bir an önce bitmesini dört gözle bekliyorduk. Çünkü kesilen kurbanlar soğutucularda bekletiliyor ve oradan da Türkiye nin 54 vilayetine gönderilmek üzere tırlara taşınıyordu. Her şey yolunda gidiyor, her ilde bekleyen Avrupa dan gelen kurban gönüllülerine etler bir an önce ulaştırılıyor, kurban etleri Tekirdağ dan Kars a kadar TIR larla dağıtılıyordu. Türkiye nin Aksaray ilinde de IGMG Sosyal Yardım Derneği gönüllüleri mahalle mahalle dolaşarak önceden tesbit edilen ihtiyaç sahiplerine kurban etlerini ulaştırdı. Kars ve Ardahan da yapılan çalışmalar da yüz- / 14 / IGMG PERSPEKTİF

teşkilat Hindistan lerce fakir ve ihtiyaç sahibini sevindirdi. Buradaki dağıtımlara Ludwigshafen den Yaşar Cimşit gönüllü olarak katıldı ve kurban eti dağıtımı, mahalle muhtarlarının muhtaçları tesbitine göre ev ev dolaşılarak yapıldı. Endonezya IGMG Sosyal Yardım Derneği, Endonezya da 1750 adet kurban kesimi yaptı. Holland dan katılan Kurban gönüllüsü Adnan Şahin in izlenimlerini aktarıyoruz: Papua Adası nda çalışma yapacağımız kasaba Manokwari nin en büyük camii olan Rıdwanul Bahri Camii ne vardığımızda cami çoktan dolmuş ve camiyi defalarca dolduracak kadar cemaatte dışarıya taşmıştı. Ve biryandan da Müslümanlar akın akın gelerek boş buldukları yerlere ellerindeki seccadelerini serip oturuyorlardı. Kadınlar, çoluk çocuk camiyi doldurmuşlar. Erkek cemaatin arka tarafında yerlerini almışlardı. Ve sayılarının da küçümsenmeyecek çoğunlukta oluşu ayrıca dikkatimizi çekiyordu. Yaşadıkları Manokwari kasabasında nüfusun sadece %40 nın Müslüman olduğunu söyleyen imam, bugün kılınan namazı yaklaşık 6 bin Müslüman ın kıldığını söyledi. Biz kendimizi tanıtıp Avrupa daki kardeşlerinin kendilerine kurban ve selamını getirdiğimizi söyleyince gözleri parlayarak çok memnun olduğunu dile getiren imam Nijerya buraya çok sayıda misyoner gelir. Ancak şimdiye kadar hiç Müslüman ziyaretçimiz olmamıştı. Bizi çok mutlu ettiniz. Allah da sizleri mutlu etsin diyerek duygularını dile getirdi. Buradaki çalışmalarımız en son Wasior bölgesinde meydana gelen sel felaketinde evsiz kalan ve buraya sığınmacı olarak gelen insanlara yönelik olacaktı. Ve öyle yaptık... Yağmur altında kesimler yapılıp hazırlandıktan sonra etleri alarak mülteci kampına vardık. Son tsunamide canlarından gayrı hiçbir şeylerini kurtaramamış olarak bu kampa sığınan insanlara sadece barınabilecekleri boş bir oda verilmiş tüm aile fertleri için tek bir oda.içinde ne oturabilecek bir kanepe var ne yemek yapabilecek bir ocak. Nereden bakarsan bak içler acısı bir durum. Biz karınca kararınca yapacaklarımızı yapıp ayrıldık. Gine-Bissau Osnabrück den Zekeriya Soydemir in izlenimleri: Atlantik Okyanusu nun kıyısındaki görkemli palmiyelerle ve çeltik karıklarıyla dolu bu güzel ülkede 1,5 milyon kişi yaşıyor.burada hayat şartları çok çetin, birçok insan geçimlerini yevmiyecilik ve organizasyonların yardımları ile sağlıyorlar. Cumhurbaşkanı Malam Bacai Sanhá yı ziyaretimiz esnasında Gine Bissau ya gerçek manada nasıl yardım edilebileceğini de öğrendik. Fakirlik, işsizlik ve kirli su ülkenin temel meseleleri arasında bulunuyor. IGMG Sosyal Yardım Derneği nin Almanya ve Avrupa dan topladığı bağışlarla kurbanlıkları satın aldık. Bunlar ülkenin değişik bölgelerinde kesildi ve ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Wuppertal den Yüksel Köse, Gelsenkirchen den Erol Yıldızhan ve Osnabrück ten Zekeriya Soydemir den müteşekkil ekip olarak insanlara yardım edebilmenin ve Kurban Bayramı neşesini onlarla paylaşmanın derin hazzı içerisindeyiz. Kamboçya 700 adet kurbanın kesildiği Kamboçya ya Osnabrück den Ali Osman Sert, Württemberg den Kudret Ulusal ve Siegen den Ali Mete den oluşan gönüllü ekibi gitti. Ali Me- DEZEMBER / ARALIK 2010 / 15 /

teşkilat Kamboçya te nin izlenimlerini şöyle oldu: İlk olarak Killing Fields adlı, Phnom Penh yakınlarında bulunan soykırım müzesine çevrilmiş eski bir okulu ziyaret ediyoruz. Bu şehirde onyıllar önce, kısa süre içerisinde milyonlara varan insan işkence görmüş ve öldürülmüş. Pol Pot ve Kızıl Kımerler insanları soykırıma tabii tutmuş, 400 000 i Müslüman yaklaşık 2 milyon kişi öldürülmüş. Al- Makmur Camii imamı tüm camiler gibi bu caminin de o dönemde domuz ahırı olarak kullanıldığını belirtiyor. İmam bölgede 600 Müslüman ailenin yaşadığını, bu nedenle bizden burada dağıtmayı planladığımız kurbanın arttırılmasını rica ediyor. Kamboçya da Müslümanların dini hayatı İslam Din İşleri Kurulu tarafından organize ediliyor. Kamboçya da bu kurumun başkanı olan müftü, kurumun görevinin ülkede sayısı 800 ü bulan caminin bakımı, yapılması ve ayrıca dini eğitim, sosyal yardım projeleri olduğunu ifade ediyor. Sonrasında yetimhaneye yapacağımız ziyaret için çarşıya uğruyor, oradaki çocuklar için okul malzemesi ve şekerleme alıyoruz. Aldığımız hediyeleri öğretmenleri ve bakıcılarla beraber dağıtıyor ve çocukları sevindiriyoruz. Son Türkiye hazırlıkların tamamlanmasının ardından ekibimiz ayrılarak her biri Kamboçya nın bir başka bölgesine gidiyor. Kamboçyalıların yüzde 70 i kırsal kesimde hayatını sürdürüyor. Amacımız dünyanın her tarafındaki Müslüman kardeşlerimize Avrupa daki kardeşlerinin selamlarını iletmek. Bu sebeple Kamboçya nın ücra köşelerinde bulunan köylerine ulaşmaya çalışıyoruz. Bayram namazını farklı yerlerde kılıyoruz. Partner kuruluşumuz ile beraber büyük baş kurbanlıkların kesimi ve etlerinin 33 şehir ve köyde dağıtılmasını sağlıyoruz. Söylemesi kolay fakat yapması zor bir iş bu, çünkü köyler çoğunlukla birbirinden uzak ve yolları çok bozuk. Arabanızın yolda kalması ve gece yarılarına kadar yollarda geçirmek zorunda kalma ihtimalini gözönünde bulundurmanız gerekiyor. Buradaki Müslümanlar kendilerine gösterilen bu yardımdan çok memnunlar. Kamboçya yüzyıllar önce İslam ile tanışmasına rağmen, İslam a bilinçli bir yönelmenin tarihi çok da eskilere gitmiyor. Bu açıdan bakıldığında dünyanın bu ve benzeri bölgelerinde Müslümanlarla bağlantıya geçmek daha da önem kazanıyor. Tanzanya / 16 / IGMG PERSPEKTİF

teşkilat Hac tamamlandı; Umre hazır IGMG Hadsch-Umra & Reisen GmbH bu yılki Hac hizmetlerini tamamladı ve gelecek senenin hazırlıklarina başladı. Hacca gitmek için yapılan başvuruların yoğunluğu sebebiyle, müracaatların erkenden yapılmasını isteyen IGMG Hac-Umre Seyahat Şirketi Genel Müdürü Hakkı Çiftçi şimdiden bazı kafilelerin dolduğuna dikkat çekti. Bu sene bazı müracaatları gelecek seneye aktarmak durumunda kaldık. Müracaatların erkenden yapılması hem vize işlemlerini kolaylaştırıyor hem de bize, hizmetleri daha da iyi organize edebilme imkanı tanıyor diyen Çiftçi, uygulanan kota dolayısıyla önce yapılan müracaatların işlemlerine hemen başladıklarını söyledi. IGMG Hac-Umre Seyahat Şirketi ile Hac ibadetini yerine getiren hacıların dönüşü de tamamlandı. Hac ibadetini yapan hacılar, Mekke, Arfat ve Mina daki hizmetlerle birlikte Medine deki hizmetleri büyük bir takdirle anıyorlar. Sağlık ve diğer rehberlik hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi için gereken tedbirleri uygulayan organize, Suudî yetkililerinden de teşekkür aldı. IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan da şirket Genel Müdürü Hakkı Çiftçi ile birlikte hacılara eşlik etti ve yürütülen hizmetleri yerinde denetledi. Umre programlarına da yoğun bir ilgi olan ve bu sene yaklaşık 5 bin hacıya hizmet sunan IGMG Hac-Umre Seyahat Şirketi, 2011 yılı Umre programlarının hazırlıklarını da tamamladı. Paskalya tatili ile başlayacak olan umre programlarına özellikle yaz ve Ramazan ayında oldukça ilgi gösteriliyor. Almanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden ayrı ayrı kafileler halinde yürütülecek olan umre programlarının fiyatları ise en kısa zamanda açıklanacak. DEZEMBER / ARALIK 2010 / 17 /

islam ve hayat Adalet için mücadeleye Adaletli olma yükümlülüğüne başkalarının adaletten istifade etmesinin sağlanması da dahildir: Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). (Hud Suresi, [11:113]). Mustafa Yeneroğlu myeneroglu@igmg.de Kur an, bazen örnek almamız, bazen de amellerinden ve düşüncelerinden ibret almamız için bizlere geçmiş kavimlerden haberler verir; bize, bu dünyada yaşadığımız hayatın bir hüsran ve pişmanlığa dönüşmemesi için takip etmemiz gereken yolları gösterir. Bu nedenle Şifa, Hak, Rahmet, Hikmet, Hidayet, Habl (kendisine sıkıca tutunulması gereken ip), Nur ve Furkan (hakkı batıldan tefrik eden) gibi isimlerle de anılır. Kur an, hayatın tamamına bir mâna yükler, insana varlık meratibinde kendisinin ve diğer yaratılmışların yerlerini tanıyabileceği bir mihenk taşı verir. Kur an ın temel öğretilerinden birisi de adalet ve zulmün birbirinden ayırt edilmesidir. Kur an her bir kula adalet ilkesine uygun bir şekilde hareket etmesini emreder. Ancak kul sadece adil davranmakla değil, aynı zamanda kendisinin ve -ırk ve din ayrımı gözetmeksizin başkalarının uğradığı haksızlıklara karşı aktif bir biçimde mücadele etmek, adaletin ve iyiliğin tarafında bulunmakla de mükelleftir: zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur... (Bakara Suresi, [2:193]). İyilik ve (Allah ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah tan korkun; çünkü Allah ın cezası çetindir. (Maide Suresi, [5:2]). Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın. (Bakara Suresi, [2:148]). Adaletli olma yükümlülüğüne başkalarının adaletten istifade etmesinin sağlanması da dahildir: Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). (Hud Suresi, [11:113]). Kur an, mütemadiyen adaletin her zaman ve her yerde muhafaza edilmesini hatırlatır: İşte bunlar, Allah ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez. (Ali İmran Suresi, [3:108]). İnsan her davranışında adalet prensibine göre hareket etmelidir:.karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. (Nisa Suresi, [4:29]). Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. (İsra Suresi, [17:35]). De ki: Rabbim adaleti emretti.. (Araf Suresi, [7:29]) Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Nahl Suresi, [16:90]). Bu çaba ile kastedilen sadece adil kalmak değil, aynı zamanda Müslümanın faal olmasıdır. Adalet yolunda çaba göstermek, hayırda yarışmak gibi hasletler Mü min için ekstra faziletler değil, fiil ve amellerinin hayatın bütün alanlarındaki temelleridir. Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten / 18 / IGMG PERSPEKTİF

islam ve hayat uğrayan, açlıktan ölen ve haksızlığa uğrayan insanlardan ahirette mesul tutulacaklardır. Buna göre her Müslüman imkânları ölçüsünde daha adil bir dünya için çaba göstermek zorundadır. Bilhassa Avrupa da yaşayan Müslümanlar daha yüksek bir refah düzeyine sahip olmakla, tüketimde sürekli artan aşırılığa kaçmak ve dünyevi arzularına kul olmak, bu suretle de Allah a ve diğer mahlûklara olan sorumluluklarını yerine getirememek gibi bir tehlike ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu yüzden adalet Müslüman için bir laf-ı güzaf değildir. Adalet için mücadele etmenin İslam ın en önemli emirlerinden birisi olduğunun ve bunun da bir davet olduğunun daima şuurunda olmalıyız. Adalet idealimizi ve vizyonumuzu dünyamızın meselelerinin halli için somutlaştırmak ve dünya genelindeki savaş, açlık, zulüm ve haksızlıklara karşı ortaya koymalıyız. Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa Suresi, [4:135]) kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa Suresi, [4:135]) Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.. (Maide Suresi, [5:8]) Özü itibariyle bütün dinler insanı adil olmaya ve adil bir dünya için çaba göstermeye davet eder, hiçbir külltür adaletten feragat etmemiştir. Bütün devletler anayasalarında insanın beraber yaşamasının temel normu olan adalete yaslanırlar. Buna rağmen elimizdeki tarihe ve insan tabiatına dair elde ettiğimiz bilgilerin ışığında savaşın, açlığın, insani ve doğal kaynakların sömürülmesinin olmadığı bir dünya sadece bir illüzyondan ibarettir. Ancak insanın buna olan özlemi ve talebi de aynı derecede güçlüdür. Bilhassa Müslümanlar adaletin tesis edilmesi için çaba göstermeye ve ahlaki yükümlülüğü kendi şahsi çıkarları için feda etmemeye davet edilmektedirler. Müslümanların.hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder (Casiye Suresi, [45:24]) diyenlerden olmamaları emredilmektedir. Onlar hayatlarını bir belirsizliğe ve mânasızlığa feda etmemeli, hayrın ve adaletin tesis edilmesi için bilfiil mücadele etmelidirler. Aksi takdirde hayatları Kur an ın buyurduğu üzere israf edilmiş olurlar. Müslümanlar bu dünya hayatının bir imtihan olduğu bilinci ile mütevazı, müsamahakâr, ölçülü ve minnettar olmalıdırlar. Onlar hakkı tavsiye edip haksızlığa karşı mücadele etmelidirler, zira dinleri ve dünya görüşleri dikkate alınmaksızın- bu dünyada zulme Dünya ekonomisinin getirdiği meseleleri, iklim değişimi, demografik gelişmeler, sosyal adalet konuları ve eğitim eşitliği, hatta gelecek nesiller için adalet gibi konular daha bilinçli ve ciddi bir şekilde hemhal olmamız gereken meseleler arasında. Bu nedenle sosyal ve siyasi meseleleri hakkında bilinç sahibi olmak sorumluluk sahibi her Müslüman ın hayatında önemli bir yer tutmalıdır. Bu faaliyetler sadece dini yapılanmaların değil, aynı zamanda sosyal ve insani yardım derneklerinin, bir siyasi partinin, bir insan hakları örgütünün ya da bir çevre gönüllüleri oluşumunun çatısı altında da yürütülebilir. Hayatlarının sonunda sadece İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar. (Enam Suresi, [6:82]) şeklinde tavsif olanlar ebedi saadete erişip bahtiyar olacaklardır. DEZEMBER / ARALIK 2010 / 19 /

teşkilat Kur an-ı Kerim İnsanlığa inen son vahiy Kur an metninin muhafazası için diğer bir yol da Efendimizin Cebrail (a.s) ile her Ramazan ayında o ana kadar vahyedilmiş olan bütün ayetleri okuması idi. Hatta Efendimizin vefat ettiği sene bu mukabele iki kere gerçekleşmiştir. Kevser Erol kevser_erol@live.de Allah peygamberlerini ve vahyi rehberlik etmeleri için insanlığa göndermiştir ve son vahiy Allah ın, vahiy meleği Cebrail (a.s) aracılığıyla ilk olarak miladî 610 yılında kulu ve resulü olan Efendimiz e (s.a.v) göndermeye başladığı Kur andır. Efendimize de, kendisinden önce gönderilen seçilmiş insanlar olan Musa, İsa ve Davud peygamberlere olduğu gibi, Allah ın tebliğini çevresine ve tüm insanlığa ulaştırması için vahiy gelmiştir. Müslümanlar Allah tarafından gönderilmiş bütün peygamberlere iman ederler ve onların arasında fark gözetmezler. Kur an da şöyle buyurulur: De ki: Allah a, bize indirilene (Kur an a) İbrahim e, İsmail e, İshak a, Yakub a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ya, İsa ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız. (Âli İmran Sûresi, 84) Nebiler silsilesinin son halkası olan Efendimiz kırk yaşından itibaren vahyi dar-ı bekaya irtihallerine kadar geçen 23 sene zarfında sürekli olarak almıştır. Vahiy Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alak dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. (Alâk Sûresi, 1-5) ayetleri ile başlamış ve Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm ı seçtim. (Maide Sûresi, 3) ayeti ile nihayete ermiştir. Mushafın muhafazası ve yazılması Efendimiz e (s.a.v) her vahiy geldiğinde onu derhal etrafındakilere aktarır ve vahiy kâtiplerinden birine bunların arasında Zeyd b. Sabit de bulunmaktaydı- deri, kemik, yassı taş, hurma yaprağı yahut papirüs gibi malzemeler üzerine yazdırırdı. Namazda da kıraat edildiği için yeni gelen ayetler Müslümanlar tarafından hemen ezberlenirdi. Kur an metninin muhafazası için diğer bir yol da Efendimizin Cebrail (a.s) ile her Ramazan ayında o ana kadar vahyedilmiş olan bütün ayetleri okuması idi. Hatta Efendimizin vefat ettiği sene bu mukabele iki kere gerçekleşmiştir. Ahiret gününe kadar hükmü devam edecek olan Kur an ın muhafazasına en büyük kefil ise onu bizlere gönderen Allah tır. Bir ayet-i kerîmede şöyle buyurulur: Şüphesiz o zikri (Kur an ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz. (Hicr Sûresi, 9) Efendimizin ebedî aleme irtihallerinde, vahyin yazılmış olduğu materyaller dağınık bir biçimde bulunmaktaydı. Vahiy, 23 sene zarfında ve tedrîcen geldiği için yekpâre toplanması mümkün olmamıştı. İlk halife Hz. Ebubekir, Zeyd b. Sabit i, hafız diğer sahabelerle beraber ilk mushafın oluşturulması ile vazifelendirdi. Hz. Ebubekir in vefatı ile bu mushaf Hz. Ömer e ondan da, onun kızı ve Efendimiz in (s.a.v) zevcesi olan Hafsa validemize verildi. Üçüncü halife Hz. Osman zamanında ise mushaf istinsah yolu ile çoğaltılarak o dönemin İslâm dünyasının merkezlerine gönderildi. Bu sâyede Arapçanın / 20 / IGMG PERSPEKTİF