İerinîn bölgesel dengesizlikleri ortadan kaldırmaya değil, tam tersine bölgesel dengesizlikler yaratmaya yönelik olduğu açıktır. Teşvik tedbirlerine ilişkin bir başka iddia, bu tedbirler aracılığı sonucunda yatırımların kısa zamanda artacağı ve böylelikle hazine gelirinin çoğalacağıdır, Vergi gelirlerindeki artış maaflı ve ücretlilerden sağlanan dolaylı ve dolaysız vergilerle olmaktayken, gümrük indirimi, ihracatta vergi iadesi v*b, tedbirler hazine gelirini azaltmaktan baıka bîr işe yaramamaktadır. 1969 yılı sonlarında çıkarılan kararname ile bazı malların gümrük vergisinin sıfıra indirilmesi 950 milyon liralık vergi kaybı yaratmı tır # Dolayısıyla bu iddia da geçersiz kalmaktadır, * Bu tür ilging uygulamalarla sanayiciler, hatta sanayici olduğu su götürür kişiler milyarlarca lira teşvik görmektedirler. Bunlar özel sektör eliyle sanayileşmenin - tabii buna sanayileşme denebilirse «doğal olarak beraberinde getirdiği sonuçlardır. TEJEEIAJEŞMÜ OLGUSU Kapitalist gelişmenin temel yasalarından birisi de tekelleşmedir. Sermayenin merkezileşmesi, küçük kuruluşların ortadan kalkması ya da büyük kuruluşların denetimi altına girmesi, giderek banka ve sanayi sermayesinin bütünleşmesi» kısacası büyük ve az sayıdaki sermayedarların sermayenin çoğunu ellerinde tutması tekelleşme adı verilen olgudur. Tekelleşme Türkiye için de söz konusudur, Türkiye'deki dışa bağımlı tekeller ile emperyalist - kapitalist ülkelerdeki dev tekeller arasında nitelik ve nitecilik açısından büyük farklar vardır. Ancak bu tür farklılıkların var olması tekelleşmenin yadsımasına yol açmamalıdır, Tekelleşme üzerine yapılan araştırmalar, mevcut şirketlerin sermayelerini arttırmalarıyla tekelleşmenin hm kazandığını gösteriyor, İstanbul Sanayi Odası yayınlarından elde edilen rakamlar Türkiye'- deki 100 büyük firmanın sanayii hangi ölçüde denetlediğini ve sermayenin merkezleşmesinin hangi ölçülere vardığım görmemize yardımcı olacaktır* Görülüyor ki 100 büyük firmanın 1968 yılındaki toplam saüfları 10,574 Milyon TL, iken bu rakam 1974 yılında 63,772 Milyon TL'ye yükselmiştir. Aynı dönemde fiyatlarm arttığı gözönünde tutularak bu rakamlar fiyat artışlarının etkisinden kurtarıldığında, Tablo C'den de görüldüğü gibi, bu artışın % 177 olduğu ortaya çıkıyor, 25
Tablo O'den imalat sanayiindeki toplam satışın 1968*den bu yana, sabit fiyatlarla % 110 arttığını izliyoruz, İOöS'den 1974? e kadar gegen süre içinde 100 büyük firmamn satışlarının toplam satışlara oranının % 17,7'den ]%: 28,5-a yükselmesi bu tekellerin imalat sanayiinde paylarının ve etkinliklerinin artması anlamına gelmektedir, Öte yandan 100 büyük firma da kendi arasında eşitsiz biçimde gelişmiştir. Satış tutarındaki ortalama artış (sabit fiyatlarla) 1% 177'«dir. Alt sıralardaki artış oranı, ortalama artış oranının gerisinde, üst sıralardaki artı oranı ise üzerindedir. 100 büyük sanayi kuruluşu 1968 yılında 10'dan fazla işçi çalıştıran sanayi kuruluşlarının % 2,9'unu oluşturuyorlardı. Ve bu büyüklükteki kuruluşların toplam satışları içindeki payları % 22,6 idi. 1978 yılında 10'dan fazla işçi çalıştıran kuruluşların sayısı artmıştır. 1978 yılında bu kuruluşların % 1,7'sini oluşturan 100 büyük firma satışlar içindeki payını ı% 31,9'a çıkarmış, denetim alanını genişletmiştir. 100 büyük firmaya ilişkin istatistikler tekelleşmenin giderek arttığım göstermektedir* öte yandan tekelleşmenin bir başka göstergesi de bazı ürünlerin üretiminde bir ya da birkaç firmanın üretimi bütünüyle denetim altına almalarıdır. Sert Maden uçlar, kesici ve delici uçlar, zincir, çelik halat, motor yatakları, elmas uçlu sondaj matkapları gibi birgok ürünün üretimi tek tek Özel firmalar tarafından yapılmaktadır. Bunun yanışım buzdolabı, kaynak elektrotlar, biçer doğer, akümülatör, boru fittîngleri, oto lastikleri, otomo* bil v,b. gibi üretim dallarında da piyasa bir ya da birkaç özel firma tarafından denetlenmektedir. Bu üretim dallarının tüketime yönelik olduklarını söylemek gereksizdir. Daha önce de söz edildiği gibi Tablo 14'ün incelenmesiyle tekellerin tüketim malları üretimini tercih ettikleri görülecektir. Yerli tekellerin yabancı tekellerle bütünleşmi olduğunu tekrarlamak gereksiz gibi gelebilecektir. Ancak bir kez daha vurgulamakta yarar vardır. 100 büyüklerin ÖzeL kesimde ve yabancı sermayeye sahip olanlarının satışlarmdaki payları % 29,5, istihdamdaki payları ise j%; lö'dur. Sermaye açısından yabancı tekellere bu denli bağlı olan yerli tekellerin bunun yamsıra royalty, patent, lisans knowhow v.b* anlaşmalarla da yabancı dev tekellere bağımlı olduklarını düşünürsek iç ve dış tekellerin imalat sanayimizi ne Ölçüde denetledikleri kolayca anlaşılır. Türkiye'de tekelleşme süreci 19 01ardan, özellikle 1965lerden sonra hızlanmıştır. Türkiye'deki tekelleşme, emperyalist ülkelerdeki te- 27
28
kelleşmeden farklıdır. Emperyalist ülkelerdeki dev tekellerle Türkiye^deki tekeller nitelik ve nicelik bakımından önemli farklılıklar göstermektedirler. Türkiye*de tekelleşme olgusu, kapitalistleime süresinde bir dönüm noktası olan 1950lerde belirmiş ve 196OTarda, özellikle 1965lerden sonra güç kassanmıgtır, Türkiye'de tekeller, emperyalist metropollerde olduğu gibi, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesiyle, rekabetçi kapitalizmden, tekelci kapitalizme geçme süreciyle olunmamıştır, Emperyalizmin, başından beri kendisine bağımlı kılarak geliştirdiği, güçlendirdiği yerli tekelci sermaye, ülkede yatınm yaptığı bir çok alanda tekel olma durumunu, işin başında oluşturmuştur. Ülkemizdeki tekeller emperyalist ülkelerdeki tekeller gibi sermaye ihraç ederek büyük sömürü oranları elde edebilecek güçte degüdir. Tam tersine yabancı tekellere bağımlıdır; onlar olmadan yaşayamaz. Bu bağımlılık sermaye ve teknoloji. yönündendi Küçük Ölçekli olan ilkel teknoloji kullanan iç tekeller dig tekellerle kıyaslanamaz. îki örnek verelim : Türkiye'deki 100 büyük firmanın toplam satış tutarı dünyanın 50. büyük firmasının satış tutarından azdır. Türkiye'deki S büyük firmanın çalıştırdığı işçi sayısı üçbinin narindeyken, Avrupa^daki en büyük dört şirket dörtyüz binin üzerinde işçi çalıştırmaktadır, BÖLGESEL DENGESİZLİKLER Kapitalist yoldan sanayileşmenin temel dürtüsünün sermayedarın kârını arttırma çabası olduğunu belirtmiştik. Yatırımcıyı en fazla kârlı bulduğu alanlara ve bu arada tüketim mallarına yönelten bu dürtüdür. Gene aynı dürtü bölgesel dengesizlikler yaratılmasının başlıca nedeni olmaktadır, Girişimci yatırım yaparken, yatırım yaptığı bölgenin ekonomik özelliklerini dikkate almaktadır. Bir başka deyişle başka sanayi birimlerinin olmadığı, gelişemediği ve ulaşım» enerji, haberleşme gibi alt yapı hizmetlerinin yetersiz kaldığı yerlere yatırım yapmak istememektedir, Bu nedenle de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yatırım yapmamaktadır. Onların istemeleri «Hür teşebbüs istediği alana, bölgeye yatırım yapmakta hürdür» denilerek kapitalist sanayileşmenin mantığı açısından doğal karşılanmaktadır. Ama sanayileşme çarpık bir görünüm alıyormuş, ama bölgesel dengesizlikler beliriyommş, Bunları önlemek için hiçbir önleme başvurulmamaktadır. Kapitalist yoldan sanayileşmeye devam ettikçe bunun böyle olacağını söylemek için de-falcı' olmaya gerek yoktur, 29