JEAN-PAUL SARTRE AYDINLAR ÜZERİNE



Benzer belgeler
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

MATBAACILIK OYUNCAĞI

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

KARL MARX - FRIEDRICH ENGELS Sanat ve Edebiyat Üzerine

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

Bu kitabın sahibi:...

KIRMIZI KANATLI KARTAL

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

2. SINIF - 2. SORGULAMA ÜNİTE Sİ VELİ Bİ L GİLE N D İ R ME BÜLTENİ DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

BİL BENİ BİLEYİM SENİ

Küçük Hasır Sapka. Korkut Erdur 1980 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu.

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

EĞİTSEL VE DAVRANIŞSAL DEĞERLENDİRME ASSESSMENT Ders 1: Tarihsel, Felsefi ve Yasal Boyutları. Prof. Dr. Tevhide Kargın

Hazırlayan ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Şengül Karaca. Şiir HAİKU. 1. basım. Resimleyen: Sedat Girgin

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Ayşın Delibaş Eroğlu (

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Türkiye Özelinde Kamu Diplomasisinin İşlevi ve Yöntemleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

İKİNCİ BİNYILIN MUHASEBESİ İÇİNDEKİLER

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

Derleyen ve çeviren Erol Erduran

Etik, Mühendislik etiği

KKTC de EĞİTİM ve ÖĞRENİM. GÖRÜŞLER ve ÖNERİLER

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

Yakın Çağ da Hukuk. Jeremy Bentham bu dönemde doğal hukuk için "hayal gücünün ürünü" tanımını yapmıştır.

4. SINIF - 2. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı

SANAT SOSYOLOJİSİ GİRİŞ

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

İ Ç İ N D E K İ L E R

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

CP PT-COMENIUS-C21

HERAKLEİTOS KIRIK TAŞLAR

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK

DUA ETTİĞİNİZDE. J. Robert Ashcroft. ICI Elemanlarıyla İşbirliği İçinde Hazırlanmıştır Resimler: David Cahill Çeviren: Hande Taylan ICI

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

GERÇEK YAŞAM* Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı

ANAOKULU 5 YAŞ 1. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Eğitim - Öğretim Yılı

İNSAN HAKLARI SORULARI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), Fransız yazar ve filozof.

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL

İNSAN HAKLARı. Kısa Tarihi ve Felsefi Temelleri. Doç. Dr. Doğan Göçmen Adıyaman Üniversitesi-Felsefe Bölümü Adıyaman Üniversitesi 10 Aralık 2010

SİYASETİN BAĞIMLILIĞI VE GÖRECE ÖZERKLİĞİ

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? By Alia RİOR. Alia RİOR

TÜRK EDEBİYATINDA 26 DURAK 254 ŞAİR VE YAZAR

SÖYLEM, SÖYLEN, YAZIN TAHSİN YÜCEL E ARMAĞAN

We Make it... onlinetamkeen

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA ve HAREKETLİLİK

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

Komisyon ANAYASA 30 DENEME ISBN Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

İş Birlikli Öğrenme Teknikleri ve Türkçe Öğretimi

DİL VE İLETİŞİM. Prof. Dr. V. Doğan GÜNAY

HESAP. (kesiklik var; süreklilik örnekleniyor) Hesap sürecinin zaman ekseninde geçtiği durumlar

İletişim Yayınları 2462 Çağdaş Türkçe Edebiyat 423 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

2.SINIF - 1. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME FORMU Öğretim Yılı

1. SINIF - 1. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME FORMU Öğretim Yılı

HAZIRLIK SINIFLARI 1. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Eğitim-Öğretim Yılı

AXEL HONNETH Sosyalizm Fikri

Tufan Buzpmar H ÍL A FE T

Yayına Hazırlayan: Levent Ünsaldı Redaksiyon: Barış Bakırlı Dizgi: İsmet Erdoğan Kapak: Gabrielle Gautier Ünsaldı - Ali İmren

Transkript:

1

2

JEAN-PAUL SARTRE AYDINLAR ÜZERİNE 3

Plaidoyer pour les intellectuels, Jean-Paul Sartre 1938, Éditions Gallimard 1997, Can Sanat Yayınları A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 1997 7. basım: Nisan 2015, İstanbul Bu kitabın 7. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design Kapak resmi: istockphoto.com / ieverest Ka pak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Ayhan Matbaası Mahmutbey Mah. Devekaldırımı Cad. Gelincik Sokak No: 6 Kat: 3 Güven İş Merkezi, Bağcılar, İstanbul Sertifika No: 22749 ISBN 978-975-510-757-8 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM VE DAĞITIM TİCARET VE SANAYİ A.Ş. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 canyayinlari.com yayinevi@canyayinlari.com Sertifika No: 31730 4

JEAN-PAUL SARTRE AYDINLAR ÜZERİNE DENEME Fransızca aslından çeviren Aysel Bora < > 5

Jean-Paul Sartre ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Bulantı, 1981 Duvar, 1994 Akıl Çağı / Özgürlük Yolları 1, 1996 Yaşanmayan Zaman / Özgürlük Yolları 2, 1997 Sözcükler, 1997 Yıkılış / Özgürlük Yolları 3, 1998 Edebiyat Nedir?, 2005 6

JEAN-PAUL SARTRE, (1905-1980) Paris te doğdu. Yüksek Öğretmen Okulu ndaki öğrencilik yıllarında Simone de Beauvoir la başlayan birlikteliği yaşamı boyunca sürdü. 1938 de, sonradan geliştireceği birçok felsefi konuya yer veren Bulantı adlı romanını yayımladı. Bireyin özgürlüğünün felsefi savunusundan sonra toplumsal sorumluluk konusuna yöneldi ve 1945 te dört cilt olarak tasarladığı büyük bir romana başladı. Özgürlük Yolları adlı bu yapıtın ilk üç cildi L Âge de raison (Akıl Çağı, Uyanış), Le Sursis (Yaşanmayan Zaman, Bekleyiş) ve La Mort dans l âme yi (Yıkılış, Tükeniş) yazdıktan sonra oyunun romandan daha güçlü bir iletişim aracı olduğuna karar vererek Sinekler, Gizli Oturum, Kirli Eller, Şeytan ve Yüce Tanrı, Saygılı Yosma ve Altona Mahpusları gibi oyunlar yazdı. Bu arada Simone de Beauvoir la birlikte kurup yönettikleri Les Temps Modernes dergisinde birçok yazısı yayımlandı. 1964 te değer görüldüğü Nobel Edebiyat Ödülü nü reddetti. AYSEL BORA, İstanbul da doğdu. İstanbul Üniversitesi Ede bi yat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü nü bitirdikten sonra Meydan Larousse un çevirmen kadrosunda görev aldı. Bugüne değin, aralarında Jean-Paul Sartre, Georges Simenon, Amin Maa louf, Nathalie Sar raute, David Boratav, Mathias Enard, Milan Kundera, Yasmine Ghata, Gamal Gitani, Doris Dorrie, Christian Jacq gibi pek çok yazarın yapıtını dilimize ka zan dırdı. 7

8

İçindekiler Birinci konferans: Aydın Kimdir?... 13 1. Aydının durumu... 15 2. Aydın kimdir?... 19 İkinci konferans: Aydının İşlevi... 39 1. Çelişkiler... 41 2. Aydın ve kitleler... 52 3. Aydının rolü... 57 Üçüncü konferans: Yazar, Bir Aydın mıdır?... 69 Halkın dostu... 93 9

10

Bu konferansların ve söyleşinin aralarında beş yıl lık bir zaman ve 68 Mayısı olayları var amacı, aydın kavramının günümüzde ne kadar tutarsız olduğunu göstermek. Japonya da verdiğim konferanslarda, 68 den beri sık sık klasik aydın olarak adlandırılan şeyin ne olduğunu, adını koymadan tanımlamış ve aydının, Almanların deyişiyle, ne kadar da unselbständig 1 göründüğünü ama tam olarak farkına varmaksızın daha o zaman ortaya koymuştum. Aslında, rahatsız bilincin yani tam anlamıyla aydının duraklaması, asla bir stase yi, bir tıkanmayı değil ama pratik bilgi teknisyenini, mesleğiyle, daha doğrusu sosyal varlığıyla kendisi arasına yeni bir mesafe koyması ve hiçbir politik karşı çıkışın, onun nesnel olarak kitlelerin düşmanı 2 olduğu gerçeğini hafifletmeye yetmeyeceğini anlaması koşuluyla o günlerde böyle dememiştim halk güçlerinin radikalleşmiş bir yoldaşına dönüştüren süreç içinde geçici bir uğrağı temsil ediyor. Bugün onun rahatsız bilinç (idealizm, yararsızlık) aşamasında kalamayacağını, ama yeni bir popüler statüye kavuşabilmek için, kendi sorunuyla yüzleşmek ya da dilerseniz, entelektüel uğrak ı yadsımak zorunda olduğunu anlamış bulunuyorum. 1. (Alm.) Yetersiz, başkalarının yardımına gerek duyan. (Ç.N.) 2. Amerikalı üniversite profesörlerinin Vietnam Savaşı nı kınamaları çok iyi. Ama içlerinden bazılarının, hizmetlerine sunulan laboratuvarlarda ABD ordusuna yeni silahlar üretilmesi yolunda yaptıkları çalışmaların yanında, bu karşı çıkışların (göreli etkisizlik) hiçbir değeri olamaz. (Yazarın notu) 11

12

Birinci konferans AYDIN KİMDİR? 13

14

1. Aydının durumu Salt kendilerine yöneltilen suçlamalara bakılacak olsa, aydınların çok büyük suçlular olmaları gere kir. Üstelik bu suçlamaların her yerde aynı olması da dikkati çekiyor. Mesela Japonya da, Batılılar için İngilizceye çevrilmiş Japon gazete ve dergilerinde okuduğum pek çok makaleden, Meici Restorasyonu döneminden sonra aydınlarla politik iktidarın arasının açıldığı sonucuna vardım; sanki iktidar savaştan sonra ve özellikle 1945-1950 arasında aydınların eline geçmişti ve pek çok kötülüğün sorumlusu aydınlardı. Aynı dönemde bizim basına bir göz atacak olsanız, Fransa da da aydınların hüküm sürmüş olduğunu ve bütün felaketlerin onların eseri olduğunu sanırsınız: Sizde de bizde de, askerî felake tin (biz bizimkine zafer diyoruz, siz sizinkine bozgun diyorsunuz) ardından, toplum Soğuk Savaş adına yeni bir militarizm dönemine girmiş. Aydınlar bu süreçten hiçbir şey anlamamışlardır. Tıpkı bizdeki gibi burada da aynı şiddet dolu ve birbirini tutmaz nedenler yüzünden mahkûm ediliyorlar. Siz onların kültürü korumak ve aktarmak için var olduklarını, dolayısıyla özünde muhafazakâr olduklarını, ama görev ve rolleri konusunda yanılgıya düştüklerini, eleştirel ve olumsuz bir tavır içine girdiklerini, sürekli iktidara saldırarak, ülkelerinin tarihinde 15

kötülükten başka bir şey göremez hale geldiklerini söylüyorsunuz. Sonuç olarak, onlar her konuda yanılmışlardır, çok önemli durumlarda halkı aldatmaya kalkışmış olmasalar, bu o kadar vahim olmayabilirdi. Halkı aldatmak! Bu şu demektir: halkı kendi çıkarlarına sırt çevirir hale getirmek. Acaba aydınların elinde hükümetle aşık atacak belli bir güç mü vardır? Hayır, eylem ve görevlerini tanımlayan kültür koruyuculuğundan saptıkları andan itibaren, düpedüz güçsüzleşmekle suçlanıyorlar: Kim dinler ki onları? Zaten onlar doğa olarak zayıftır. Üretken değildirler ve kendilerine ancak yaşamlarını sürdürecek kadar bir ücret ödenir, ki bu da gerek sivil toplum, gerekse politik toplum içinde kendilerini savunma olanaklarını ellerinden alır. Elleri kolları bağlanır ve ne yana bakacaklarını bilemez hale gelirler. Ekonomik ve sosyal bir güce sahip olmadıklarından, kendilerini her şey hakkında yargıda bulunmaya çağrılı bir seçkinler sınıfı sanırlar; oysa hiç de öyle değildirler. Ahlakçılıkları ve idealizmleri de buradan ileri gelir. (Şimdiden uzak bir gelecekte yaşıyorlarmış gibi düşünür ve bizim zamanımızı geleceğin soyut bakış açısından yargılarlar.) Dogmatizmlerini de unutmayalım; ne yapılması gerektiğine karar vermek için sarsılmaz ama soyut ilkelere başvururlar. Burada hedef, elbette Marksizm; bu da yeni bir çelişkiye düşmek anlamına geliyor; çünkü Marksizm ilke olarak ahlakçılığa karşı. Aydınlara mal edildiğinden, bu çelişki hiç de rahatsız etmiyor. Her şekilde, onlara kar şı politikacıların gerçekçiliği ortaya atılacaktır: Aydınlar işlevlerine, varoluş nedenlerine ihanet eder ve reddetmekten başka bir şey bilmeyen anlayış la özdeşleşirken politikacılar, bizde de, sizde de, alçakgönüllülükle savaşın harabeye çevirdiği ülkeyi onarmışlar; bunu yaparken de, özellikle geleneklere ve bazı durumlarda Batı 16

dünyasındaki yeni pratiklere (ve kurumlara) bağlı, ölçülü bir görgücülük örneği sunmuşlardır. Bu açıdan, Av rupa da Japonya da olduğundan da ileri gidilmiştir; siz aydınları zorunlu bir kötülük olarak görüyorsunuz; kültürün korunması, aktarılması, zenginleştirilmesi için onlara ihtiyaç var; aralarından birkaç çürük elma daima çıkacaktır, bunların zararlı etkisiyle mücadele etmek yeterlidir. Bizdeyse aydınlar için ölüm ilanları verilmekte: Amerikanvari düşüncelerin etkisiyle, her şeyi bildiğini iddia eden bu adamların ortadan kalkacağı ileri sürülüyor. Bilimde kaydedilen ilerlemeler sayesinde, bu evrenselcilerin yerini sıkı sıkıya uzmanlaşmış araştırma ekipleri alacakmış. Çelişkilerine karşın, bütün bu eleştirilerde ortak bir nokta bulmak mümkün mü? Evet; hepsi de temel bir suçlamadan kaynaklanır gibidir: Aydın, kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokan, küresel insan ve toplum kavramı adına bugün olanaksız, dolayısıyla soyut ve yanlış bir kavram, çünkü büyümekte olan toplumlar kendilerini yaşam biçimlerinin, sosyal işlevlerin, somut sorunların uç boyutlardaki çeşitliliğiyle tanımlamaktadırlar kabullenilmiş gerçeklerin ve bundan kaynaklanan davranışların tümünü sorgulama iddiasında olan biridir. Ama aydının üstüne vazife olmayan şeylere karışan biri olduğu da doğrudur. Hem de o kadar doğrudur ki, bizde kişiler için kullanılan entelektüel sözcüğü, Dreyfus Olayı sırasında, halkın ağzında olumsuz bir anlama bürünüvermiştir. Dreyfus e karşı olanlara göre Yüzbaşı Drey fus ün aklanması da, mahkûm edilmesi de askeri mahkemelerin, sonuç olarak Genelkurmay ın işiydi: Dreyfus yanlıları ise, sanığın suçsuzluğuna inanmakla, hadlerini aşmış oluyorlardı. O halde, aydınların tümü de köken olarak zihinsel çalışmalarıyla (pozitif bilimler, uygulamalı bilimler, tıp, edebiyat vb.) belli bir ün kazanmış, kendi alan- 17

larından çıkarak, küresel ve dogmatik bir insan kavramı (belirsiz ya da belirgin, ahlakçı ya da Mark sist) adına, toplumu ve kurulu düzeni eleştirmek için bu ünü kötüye kullanan çeşitli insanlar topluluğu gibi görünüyor. Eğer, bu genel aydın kavramına bir örnek vermem istenirse ben, atom silahlarını mükemmelleştirmek için atomun parçalanması üstünde çalışan bilimadamlarına aydın denilemeyeceğini söyleyeceğim. Onlar bilimadamıdır; işte o kadar. Ama yapılmasına göz yumdukları bu silahların yıkıcı gücü karşısında dehşete kapılan bilginler bir araya gelerek kamuoyunu atom bombasının kullanılmasına karşı uyaran bir manifesto imzaladıklarında artık birer aydındırlar. Gerçekten de: 1. Yetki sınırlarını aşmışlardır: Bir bomba imal etmek başka bir şeydir, onun kullanılmasını yargılamak başka şey; 2. Kamuoyunu sarsmak için, kendilerine bahşedilen ün ve yetkiyi kötüye kullanarak bilimsel donanımlarıyla, geliştirdikleri silah konusunda bambaşka ilkelerden hareket ederek edindikleri politik değerlendirmeleri ayıran aşılmaz uçurumu maskelemiş olurlar; 3. Aslında bombanın kullanılmasını teknik hatalar saptadıkları için değil; ama insan yaşamını en yüce değer olarak kabul eden son derece tartışma götürür bir değerler sistemi adına kınamaktadırlar. Bu temel suçlamalar ne gibi bir değer taşımaktadır? Bunlar bir gerçekliğe mi tekabül etmektedir? Öncelikle aydının kim olduğunu öğrenmeye çalışmadan buna karar verebilme durumunda olamayız. 18

2. Aydın kimdir? Yetki sınırlarını aşmakla suçlandığına göre aydın, kendilerini sosyal olarak tanınan işlevlerle tanımlayan insanların oluşturduğu bütünde, özel bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bakalım, bu ne anlama geliyormuş: Her praxis 1 birçok uğrak içerir. Eylem, olmayanın (ulaşılacak amaç, son tahlilde yaşamı yeniden üretmek için durumun ilk verilerinin yeniden dağıtılması) yararına olarak, olanı (pratik alan değiştirilecek durum olarak kendini ortaya koyar) kısmen yok sayar. Ama bu yok sayma bir açığa çıkarıştır ve olanla olmayan gerçekleştirildiğine göre bir olumlamayı da beraberinde getirir; olmayandan hareketle olanı ortaya çıkartıcı kavrayış, verilenin içinde, henüz olmayanı gerçekleştirecek bir yol bulmak zorunda olduğundan, olabildiğince açık olmalıdır (bir malzemeden beklenen direnç, onun maruz kaldığı baskıya göre kendini gösterir). O halde praxis, gerçekliği açığa vuran, onu aşan, koruyan ve çoktan değiştirmiş olan pratik bilgi uğrağını içinde barındırır. Araştırma ve kendi yönlendirilmiş değişim olanağını içinde taşıyan varlığın kavranması olarak tanımlanan pratik gerçeklik bu düzeyde yer alır. Gerçeklik, varlığa var olmayandan şimdiki zamana pratik gelecekten gelir. Bu bakımdan, gerçekleştirilmiş girişim, keşfedilen olanakların sınanmasıdır. (Sırat köp rüsünden ırmağın öte yakasına geçerken seçilen ve bir araya getirilen malzeme, öngörülen direnci gösterir.) Bu nedenle pratik bilgi öncelikle icattır. Keşfedilmeleri, kullanılmaları ve sınanmaları için, olanakların 1. (Alm.) Marksizmde dünyayı dönüştürmeyi amaçlayan etkinliklerin tümü. Sartre a göre ise praxis, burada (dünyada) varlığın kendini tarih içinde ortaya koymasını sağlayan şeydir. (Y.N.) 19

önce icat edilmiş olmaları gerekir. Bu anlamda, her insan tasarıdır: Henüz olmayandan hareketle çoktan olanı icat ettiği için yaratıcı, girişimini sonuçlandıracak olanakları kesinlikle belirlemeden başarıya ulaşamayacağı için bilgin, konulan hedef şematik olarak araçları da gösterdiğinden, hedef ne kadar soyutsa aydın da o kadar somut araçlar bulmak zorunda olduğundan araştırmacı ve sorgulayıcıdır; bu da, amacın bu araçlar tarafından belirlenmesi ve kimi zaman saptırılarak zenginleştirilmesi demektir. Bu, onun amacı, sonunda amaç kullanılan araçların bütünleyici birimi oluncaya kadar araçlarla sorgulaması anlamına gelir. O anda aydının, buna değip değmediği ne yani bir başka deyişle, yaşamı her yönüyle kucaklayan bir bakış açısından ele alınan bütünleyici amacın, kendisini gerçekleştirecek enerjik dönüşümlerinin boyutlarına ya da başka türlü söylersek kazanımın enerji tüketimine değip değmeyeceğine karar vermesi gerekir. Çünkü biz, her tür lü harcamanın şu ya da bu yanıyla hırsızlık gibi göründüğü bir yoksunluklar dünyasında yaşıyoruz. Modern toplumlarda, iş bölümü farklı gruplara, bir araya geldiğinde praxis i oluşturan çeşitli görev ler yükler. Bizi ilgilendirdiği yanıyla da, pratik bilgi uzmanlarının doğmasına zemin hazırlar. Başka bir de yişle eylemde bir uğrak olan örtünün kaldırılması, bu özel grup içinde ve bu grup aracılığıyla izole edilir ve kendisi için ortaya konur. Sonlar, egemen grup tarafından tanımlanır ve çalışan sınıflar tarafından gerçekleştirilir; ama araçların incelenmesi işi, Colin Clarke ın 1 üçüncü sektör adını verdiği ve bilginlerden, mühendislerden, hukukçulardan, yargıçlardan, kanun adamlarından, profesörlerden vb. olu- 1. Colin Grant Clark (1905-1989), İngiliz iktisatçı. Millî gelir hakkındaki çalışmaları, bu alandaki araştırmalara temel olmuştur. (Y.N.) 20

şan teknisyenler kesimine bırakılmıştır. Bu insanlar, birey olarak başkalarından da farksızdır; çünkü ne yaparsa yapsınlar hepsi de, düzenleme projeleriyle aştıkları varlığın üstündeki örtüyü kaldırır ve onu korur. Onlara yüklenen sosyal işlev, olanaklar alanının eleştirel incelemesinden ibarettir ve ne hedeflerin değerlendirilmesi ne de çoğu zaman olduğu gibi, gerçekleştirilmesi onların işidir (istisnalar vardır; mesela cerrahlar). Her pratik bilgi teknisyeni aydın değildir ama aydınlar onlar arasından başka hiçbir yerden değil çıkar. Ne olduklarını anlamak için, bunların Fransa da nasıl ortaya çıktıklarına bir bakalım. XVI. yüzyıla kadar ruhban kilise adamı da bilgiyi elinde tutanlardandı. Ne baronlar okuma biliyordu, ne de köylüler. Okuma, rahibin işiydi. Kilise ekonomik bir güce (uçsuz bucaksız zenginlikler) ve politik bir güce (feodallere dayattığı ve çoğunlukla da uyulmasını sağladığı Tanrı barışının da kanıtladığı gibi) sahipti. Bu özellikleriyle Kilise, kendisini ifade eden ve başka sınıflara dayattığı bir ideolojinin, Hıristiyanlığın bekçisidir. Din adamı, derebeyi ile köylü arasında bir aracıdır. Karşılıklı olarak onların ortak bir ideolojiye sahip olduklarını (ya da sahip olduklarını sandıklarını) bilmelerini sağlar. Dogmaları korur, geleneği aktarır ve uyarlar. Kilise adamı olduğundan, bilgi uzmanı olamaz. Mitik bir dünya imajı sunar; Kilise nin sınıf bilincini ifade ederken bir yandan da tamamen kutsal bir evrende insanın yerini ve yazgısını tanımlayan totaliter bir mittir bu ve sosyal hiyerarşiyi vurgular. Pratik bilgi uzmanı burjuvazinin gelişmesiyle ortaya çıkar. Bu tüccarlar sınıfı, oluştuğu andan itibaren, Kilise nin ticari kapitalizmin gelişmesini baltalayan ilkeleri (dürüst fiyat, tefeciliğin lanetlenmesi) yüzünden bu kurumla çatışmaya girer. Bununla birlikte, kendi ideolojisini tanımlamayı pek de dert etmeden Kilise ninkini benim- 21

ser ve korur. Ama teknik yardımcılarını ve koruyucularını kendi çocukları arasından seçer. Ticaret filoları bilginlerin ve mühendislerin varlığını gerekli kılar. Çift yönlü muhasebe, matematikçilerin doğmasına zemin hazırlayacak hesap adamları ister: Reel mülkiyet ve sözleşmeler, kanun adamlarının sayısının artmasını zorunlu kı lar; tıp gelişir ve sanat alanında burjuva gerçekçiliğinin kökeninde anatomi yatar. Yani araç uzmanları burjuvaziden ve burjuvazinin içinde doğar. Onlar ne bir sınıftır ne de seçkin bir kesim. Ticari kapitalizm denen o geniş girişimle tamamen bütünleştiklerinden, ona tutunma ve daha da genişleme olanakları sağlarlar. Bu bilimadamları ve bu pratisyenler hiçbir ideolojiye bekçilik etmezler ve işlevleri de burjuvaziye bir ideoloji kazandırmak değildir. Burjuvalar ile Kilise ideolojisini karşı karşıya getiren sürtüşmelere pek az karışacaklardır. Sorunlar din adamları düzeyinde ve onlar tarafından ortaya konacaktır. Burjuvazi, gelişen ticaretle bütünleşecek bir güç haline gelirken, onlar kendi aralarında, yapay bir evrensellik adına birbirlerine düşeceklerdir. Onların kutsal ideolojiyi yükselen sınıfın gereksinimlerine uydurma girişimlerinden, hem Reform (Protestanlık ticari kapitalizmin ideolojisidir) hem de Karşı Reform 1 (Cizvitler 2 Protestan Kilise si nde burjuvaziyi sorgulayacaklardır: Tefecilik kavramı, onların sayesinde kredi kavramına dönüşür) doğar. Bilimadamları bu çatışmalar arasında yaşar, bunları aşağılar, bunlardaki çelişkiyi hisseder ama henüz bunların baş et meni değildir. 1. Katolik Reform Hareketi olarak da bilinir. Reform hareketinden kısa bir süre önce başlamış, iç yenilenmeyi amaçlayan hareketlerin tümüdür. (Y.N.) 2. İgnacio de Loyola nın önderliğinde kurulan Katolik Kilisesi ne bağlı tarikatın üyeleri. Eğitim, misyonerlik ve yardım çalışmalarıyla tanınan tarikat, Karşı Reform hareketini desteklemiş, Kilise nin modernleştirilmesine öncülük etmiştir. (Y.N.) 22

23

24