TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE TÜRKÇEMİZ



Benzer belgeler
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/ :14

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük HARF İNKILABINDAN MİLLET MEKTEPLERİNE MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZ AYDINLANIYOR

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

İBRAHİM ŞİNASİ

ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ? IS IT PARENT LANGUAGE OR OR MOTHER TONGUE?

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

ÜNİTE TÜRK DİLİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKÇENİN KİMLİK BİLGİLERİ

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME

Türk Dilindeki Gelişmelerin Öğretim-Eğitim Etkinliklerine Yansıması

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

DERS PLANI DEĞİŞİKLİK SEBEBİNİ İLGİLİ SÜTUNDA İŞARETLEYİNİZ "X" 1.YARIYIL 1.YARIYIL 2.YARIYIL 2.YARIYIL. Kodu Adı Z/S T+U AKTS Birleşti

Karahanlı Eserlerindeki Söz Varlığı Hakkında

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ. Doç.Dr. Yunus KOÇ

TANZİMAT DÖNEMİNDE KULLANILAN GRAMER TERİMLERİ

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

ÖZGEÇMİŞ Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

03 Temmuz 2013 tarih ve 51 sayılı Üniversite Senato toplantısının 1 nolu karar ekidir.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KAHRAMANMARAŞ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 10. SINIF OSMANLI TÜRKÇESİ DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

Türk Dili Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI MUSTAFAKEMALPAŞA MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ I. DÖNEM 11

YRD. DOÇ. DR. ABDÜLKERİM GÜLHAN /4508.

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük SANAT VE SPOR - ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI - SOYADI KANUNU

HABER YAZISI ALP AKIS VE ARI BARAHYA

TANZİMAT EDEBİYATI ( ) HAZIRLAYAN: Döndü DERELİ D GRUBU-105

BODRUMSPOR KIL PAYI KAYBETTİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ A ÖĞRENCİ İŞLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

Türk Diş Hekimleri Birliği Merkez Yönetim Kurulu Başkanlığı na,

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

Bilişimin en Türkçesi. DEVLET ELİYLE BOZULAN TÜRKÇE Olgular, Çabalar

İstanbul Üniversitesi. İstanbul Üniversitesi. Marmara Üniversitesi. Yrd. Doç. Yeni Türk Dili Bartın Üniversitesi 2011

TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir?

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

DR. NURŞAT BİÇER İN TÜRKÇE ÖĞRETĠMĠ TARĠHĠ ADLI ESERĠ ÜZERİNE

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

The person called HAKAN and was kut (had the blood of god) had the political power in Turkish countries before Islam.

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

DERSLER VE AKTS KREDİLERİ

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi


Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Sayı: 32/2014. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi aşağıdaki Yasayı yapar:

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders

Koca Mustafa Reşid Paşa

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

DİLİMİZ KİMLİĞİMİZDİR KONULU ÖĞRETMENLER VE ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARASI TÜRKÇEYİ DOĞRU VE GÜZEL KULLANMA YARIŞMASI ŞARTNAMESİ

TÜRKİYE DEMİRYOLU ULAŞTIRMASININ SERBESTLEŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN

Kriminalistik. Av. Seyfettin ARIKAN*

Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte hukuk sisteminde değişiklikler yaşanmıştır. Töre devam etmekle birlikte Şeri Hukuk ta uygulanmaya

Eğitimde 'gizli müfredat' dönemi. Hacked By DeLyJoe tarafından yazıldı.

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

DİPNOTLAR. [1] "İlmi Heyet", Hakimiyeti Milliye,

T.C. GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü GENÇLERDEN ECDADA MEKTUP 1919 UYGULAMA TALİMATI BİRİNCİ BÖLÜM GENEL HÜKÜMLER

AMASYA ÜNİVERSİTESİ 6. KÜLTÜR SANAT VE SPOR ŞENLİĞİ SPOR MÜSABAKA TALİMATLARI HALI SAHA FUTBOL MÜSABAKA TALİMATI HALI SAHA FUTBOL YÜRÜTME KURULU

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Danışman: Prof. Dr. H.Ömer KARPUZ

ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı) Satranç Hindistan da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe de

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ İŞLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI

Kriminalistik. Avukat Seyfettin ARIKAN*

KASIM 2011 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili


O zaman gördü ki, küçük çocuk, memleketlisi, minimini yavru ağlıyor. Sessizce, titreye titreye ağlıyor.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI NARLIDERE YATILI BÖLGE ORTAOKULU TC İNKILAP TARİHİ DERSİ AÇIK UÇLU DENEME SINAVI 1

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Transkript:

TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE TÜRKÇEMİZ Salih SAVAŞ Qafqaz Üniversitesi Bakü / AZERBAYCAN salihsavash@gmail.com ÖZET Tanzimat döneminden itibaren Batıya yönelme ve Batılılaşma hareketleri neticesinde özellikle Fransızca, Almanca ve İngilizceden binlerce kelime Türkçeye girmiştir. XX. yüzyılın başlarında başlayan dili yabancı kelimelerden temizleme (tasfiyecilik) hareketleriyle Türkçede bulunan Arapça, Farsça kelime ve terkipler atılmaya başlanmıştır. Birinci Dünya Savaşından sonra önce Türk cumhuriyetlerinde ve ardından 1928 yılında Türkiye de Latin alfabesi kabul edildi. Dilde yapılan tasfiyecilik hareketlerinde aşırıya gidilince Arapça ve Farsça kelimelerin yanında Türkçe kelimeler de atılıp yerine uydurma kelimeler türetildi. Son zamanlarda teknolojinin de gelişmesiyle gerek internet ve gerekse basın yayın aracılığıyla çok sayıda yabancı kelime dilimize girmiştir. Bu kelimeler Türkçeye uydurulmadan alındığı için de dilin gramer yapısında bozulmalara yol açmaktadır. Anahtar kelimeler: Türkçe, yabancı kelime, dil TURKISH FROM TANZIMAT UP TO NOW ABSTRACT During Administrative Reforms in Turkey, as a result of movements of westernization, thousands of words were transferred from French, German and English into Turkish in the name of adopting European practices. At the beginning of the 20 the century, as a result of word cleansing movements (language purism), many words and word compositions taken from Arabic and Persian languages were cleaned from Turkish. After the Second World War, the Latin alphabet was officially adopted by Turkic Republics for the first time and later by Turkish Republic in 1928. In this period, Language purism movements were so exaggerated that many Turkish words, besides Arabic and Persian words, were completely thrown out of the Turkish language and instead, numerous fabricated words were reproduced. Recently, with the improvement of technology, many foreign words have entered Turkish language by means of internet and mass media as well. These words weren t adjusted to Turkish when adopted, which engenders degeneration in the grammar structure of the language. Key words: Turkish Language, foreign words, language 1839 daki Tanzimat Fermanı ile Osmanlı nın içindeki ilim ve sanat adamları Batılılaşma yönünde birtakım girişimlerde bulunmuşlardır. Batı eksenli gelişen bu aydınların amacı; Türk milletinin yeniden millî benliğe kavuşturulması ve unutulmuş değerlerinin bulunup ortaya çıkarılması idi. Ayrıca Tanzimatçıların önemli hedeflerinden birisi Türkçeyi sevmek; onun büyüklüğüne, üstünlüğüne inanarak varlığını korumak ve sadeliğini sağlayarak güçlü bir edebiyat dili haline getirmekti. (10,14) Tanzimat dönemindeki Batıya yönelişte en fazla temasta olunan ülke Fransa olmuş ve özellikle dil ve edebiyat alanında Fransızcadan daha çok etkilenilmiştir. Fransız dil ve kültürünün yayılması için Bâb ı Âli de Tercüme Odası, Tophane Müdürlüğü Kalemi, Mâbeyn Kalemi, Gümrük Kalemi ve Encümen i Dâniş müesseseleri kurulmuş 54

Tanzimattan günümüze türkçemiz tur. 1831 de ilk resmi Türkçe gazete olan Takvim i Vakayi basılmıştır.(10,16) Tanzimat devrinde Türkçenin sadeleşmesine hizmet eden şair ve yazarların başında Tercüman ı Ahvâl gazetesini çıkararak, mümkün olduğu kadar, Türkçe ifade kullanılması gerektiğini savunan Şinasi gelmektedir. Ardından Ziya Paşa ve Nâmık Kemal de Türkçenin sadeleşmesi konusunda emeği geçen önemli şahıslardandır. Bunlara ilave olarak bu konuda çalışma yapan Ali Suavi, Ahmed Midhat, Şemseddin Sâmi, Ahmed Vefik Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Süleyman Paşa ve Muallim Nâci de sadeleşme konusunda emeği geçenlerdendir. (10,18) Osmanlı tarihinde Türkçe ilk defa Sultan Abdülhamit devrinde 1876 Anayasasında devletin resmi dili olarak açıkça belirtilmiş ve millet meclisi üyelerinin ve memurların Türkçe bilmeleri şart koşulmuştur.(10,30) Tanzimat dönemindeki Türkçeye karşı yönelme, ondan sonra gelen Edebiyat ı Cedîde topluluğu tarafından sekteye uğrasa da II. Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar canlılık kazanır. Tasfiyeciler olarak vasıflandırılan yazarlar topluluğuna itirazlara rağmen dilin sadeleşmesi adına önemli çalışmalar yapılmıştır. Değişik dergilerde yayımlanan makaleler sade bir Türkçe ile yazılmış, yazı dili ile konuşma dili arasındaki fark azaltılmaya çalışılmış, Türkçe içinde Arapça ve Farsça terkipler kullanılmamış, Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçeleri kullanılmaya başlanmıştır. Tanzimat döneminden beri Osmanlı Dışişleri Bakanlığı nın yazışma dili Fransızca idi. Osmanlı Dışişleri Bakanlığı ile Osmanlı dış temsilcilikleri arasında yazışmalar Fransızca olarak kaleme alınıyordu. XIX. yüzyılın sonlarında gerek Türk şair ve yazarlarının Fransızca hayranlığı ve gerekse Fransızcanın o dönemde milletlerarası anlaşma dili olması münasebetiyle Fransızcadan birçok kelime dilimize girmiştir. Ayrıca Batı kültürünün merkezi olan Fransa nın başkenti Paris ten tüm dünyaya fikir hareketleri yayılıyordu. Birçok Avrupa ve Ortadoğu memleketlerinde Fransızca ikinci dildi. 1955 yılında basılan Türk Dil Kurumu sözlüğünde 2482 Fransızca kelime bulunmaktadır.(12,269) Bu sayı TDK sözlüğünün 2005 yılı baskısında 4645 adet olarak tespit edilmiştir. Osmanlı elçilikleri, Dışişleri Bakanlığı dışındaki başka bir Osmanlı makamı ile yazışırken Türkçe kullanıyorlardı. Arap alfabesi uluslar arası telgraf yazışmalarında geçmediği için de Osmanlı elçilikleri Türkçe yazmaları gereken yazıları Latin harfleriyle kaleme alıyorlardı. Bundan dolayı Türkçe zamanla Fransızcadan etkilendi. Aynı zamanda Latin alfabesine geçmekle Batı ile olan ilişkilerin artacağının ve Batı dillerinden birçok kelimenin Türkçeye gireceğinin bir işaretiydi. 1901 yılında Servet i Fünûn dergisinin kapanmasından sonra yaklaşık yedi yıllık bir durgunluk dönemi geçiren edebiyat, 1908 tarihinde II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte millî değerlere dönüş konusunda bir canlanma ve hareketlilik yaşamaya başlamıştır. Bu edebî harekete katılanların amaçları gerek nesirde ve gerekse nazımda yabancı kelime ve terkiplerden arınmış Türkçe ile yazmak ve aruzun yerine hece ölçüsünü kullanmak idi. Ayrıca kendi benliğimize, geleneklerimize ve kendi değerlerimize uygun olan alanlarda yazılar yazmaktı. Bundan dolayı bu akıma Millî Edebiyat Akımı denilmiştir. Millî Edebiyat fikri sayesinde Türkçe yeniden sadeleşme evresine girmiş, uzun zamandır süren Batılılaşma mücadelesi, sonunda halkın düşüncesine uygun olarak gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde dilde tasfiyecilik hareketleri hızlanmaya başlamış ve dildeki sorunlara Number 29, Volume 1, 2010 55

Salih Savaş çeşitli fikirler öne sürülerek çalışmalar yapılmıştır. Türk Dilinin sadeleştirilmesi ve kolay anlaşılır bir dil haline getirilmesi maksadıyla 1908 yılında içinde elliden fazla üyesi bulunan Türk Derneği adı altında ilmi bir cemiyet oluşturulmuştur. Ayrıca bu dernek üyeleri, maksatlarını ve fikirlerini telkin etmek ve yaymak için Türk Derneği Dergisi çıkarmışlardır. Dernek üyelerinin maksatları şunlardır: 1. Osmanlı Türkçesi millî bir dil olacak ve Türkçe öğretimindeki güçlükler ortadan kaldırılarak Türk Dilinin bugüne kadar geçirmiş olduğu evreler araştırılacak. 2. Osmanlı Türkçesindeki Arapça ve Farsça kelimelerden istifade edilecek; ama Türkçe karşılığı olan kelimeler çıkarılacak. 3. Dernek, yayınlayacağı tüm eserlerde en sade Osmanlı Türkçesini kullanacak. 4. Diğer Türk topluluklarında ilim ve fen dallarında Türkçe yazılmış eserler araştırılacak. 5. Resmi yazışma dilinin halkın anlayacağı bir dil olması için imparatorluk sınırları içinde çeşitli dillerde yazılan ilan ve levhalarda Türkçenin kullanılması hükümet yetkililerinden istenecektir.(10,63) Sultan II. Abdülhamit devrinin sonunda Türk toplumu üzerinde Batı kültürü ve özellikle de Fransız kültürünün etkisi yüksek derecede olmuştur. Tevfik Fikret in başını çektiği Edebiyat ı Cedideciler Tanzimat edebiyatçılarından farklı olarak tamamen Batıya yönelmişlerdir. Sanat için sanat anlayışı içinde eserler yazmışlardır. Eserlerini halkın anlayacağı konuşma dilinden daha ziyade süslü ifadeler kullanmada birbirleriyle yarışmışlardır. Bu dönemde dilin sadeleşmesi konusunda şair ve yazarlar arasında bazı tartışmalar ve ayrılıklar yaşanmıştır. Bir kısım yazarlar Türkçedeki Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçeyi zenginleştirdiğini ve isteyenin istediği şekilde kullanabileceğini savunurken bazı yazarlar da Türkçenin üç dilin karışımından oluşan bir dil olduğunu ve içindeki Arapça ve Farsça kelimelerden ayıklanması gerektiğini savunmuşlardır. Servet i Fünûn edebiyatçılarından nazım ustası Tevfik Fikret; Türkçe içinde bulunan Arapça ve Farsça kelimelerin ve terkiplerin kaldırılmasına gerek olmadığını, bunların kaldırılması halinde yerlerine konulacak kelimelerin dili daha fazla bozacağını savunmuştur. Yine Servet i Fünûn edebiyatçılarından nesir alanında üstat sayılan Halit Ziya Uşaklıgil de dili sadeleştirmede uzun zamandır kullanılan ve dile yerleşmiş olan Arapça ve Farsça kelimeleri, terkipleri ve gramer unsurlarını atmanın imkânsız olduğunu söyler. Bunlara bulunacak Türkçe karşılıkların aynı mânâyı ifade edemeyeceğini ve aynı zarafeti veremeyeceğini vurgular. Servet i Fünûn döneminde edebiyat havas için, yani üst tabakadaki insanlar için yapılmıştır. Alt tabaka olan avam yani halk bunu anlayamaz. Halit Ziya Uşaklıgil, Servet i Fünûn dönemindeki eserlerinde kullandığı dilin ağır olduğunu elli yıl sonra şu cümleleriyle ifade ediyordu: Bir maraz hadisesi, refiklerimin affedeceklerine, hatta benimle beraber itiraf eyliyeceklerine kanaatle söyliyeceğim, zînet ve san at ibtilâsıydı. Bu ibtilâ nazımda olsun nesirde olsun, yazıları fazla yüklü, sonradan bulunmuş bir tabiri kabul edersek ağdalı bir hale getiriyordu. Öyle ki o tarihten uzaklaştıkça hele bugün ben bizzat bunları tekrar okurken sinirlenmekten hâlî kalmıyorum. (19,141) Edebiyat ı Cedidecilerin genel görüşleri şu şekilde idi: Türkçeye yüzyıllar boyunca yerleşmiş olan kelimeler dili zenginleştirmiştir. Bunların atılmasına gerek yoktur. 56

Tanzimattan günümüze türkçemiz Bu kelimeler atılırsa karşılığı olabilecek kelime bulmak imkânsızdır. XX. yüzyılın başlarından itibaren dilde tasfiyecilik ve yabancı kelimelerin Türkçeye uydurulması hareketleri başlamıştır. Bu dönemde özellikle Şemseddin Sâmi ve Necib Âsım bu konudaki fikirlerini değişik yazılarında dile getirmişlerdir. Şemseddin Sâmi, Sabah gazetesinde yazdığı Edebiyat ı Müstakbelemiz adlı yazısında, Dilimizi sadeleştirelim, dilimizi Türkçeleştirelim diye bağırmaktan vazgeçmeyeceğiz. fikrini savunmuştur. (15,3343) Dilde sadeleşmeyi isteyenler İstanbul Türkçesini temel olarak kabul edip mevcut hataların düzeltilmesinden sonra bütün Türkler tarafından kabul göreceğine inanıyorlardı. Dilde düşünülen bu sadeleştirme hareketlerinin yanında Türkçe bir sözlüğe ve gramer kitabına ihtiyaç duyulduğu da aşikârdı. Bu eksikliği gidermek maksadıyla Şemseddin Sâmi 1901 yılında, Arapça, Farsça kelimelerin ve Türkçe karşılıklarının da yer aldığı Kamûs ı Türkî adında bir sözlük hazırladı. (14,1073) Şemseddin Sâmi ye göre dil, yavaş yavaş sadeleştirilmeli idi. Sadeleştirmenin birden yapılması dile zarar verebilirdi. (13,7) Edebiyat ı Cedide devrinde terimlerin kullanılma biçimleri de farklılık arz eder. Bazen terimlerin yalnız Fransızcası yazılır. Meselâ; action. Bazen de Fransızcası ve Türkçesi yan yana verilmiştir. Fakat Türkçesi verilirken kullanıcılara göre kelimeler farklılık göstermektedir. Meselâ; Fransızcadan tercüme edilen travail kelimesi iş, hades, amel, hareket i mihanikiyye, fi l, şugl şeklinde farklı kelimelerle ifade ediliyordu. Bu da büyük bir karışıklığa yol açmaktaydı. Dilin sadeleştirilmesinde ayrı bir çalışma da şiir alanında gerçekleştirilmiştir. 1897 Yunan Harbinin kazanılması ve ardından yapılan Berlin Anlaşmasıyla ülkede millî ruh ve millî heyecan canlanmaya başlamış ve şairler millî ruh ağırlıklı şiirler yazmaya başlamışlardır. Meselâ; Mehmet Emin Yurdakul un 1897 yılında hece ölçüsüyle yazdığı Cenge Giderken şiiri millî ruhu ön planda tutmuştur: Ben bir Türküm dinim cinsim uludur, Sînem özüm ateş ile doludur, İnsan olan vatanın kuludur, Türk evlâdı evde durmaz; giderim. Şair bu dörtlükle başlayan şiirini ve ardından Yunan Harbi sırasında yazdığı diğer şiirlerini de toplayarak Türkçe Şiirler adında bir kitap bastırdı. Bu kitap birçok yerli ve yabancı şair ve yazar tarafından övgü ile anıldı. Yapılan bu çalışma, aruz vezni kullanmadan sade bir dille şiir yazılabileceğini gösteren güzel bir örnekti. 1923 1928 yılları arasında dil konusunda tartışılan en önemli meselelerden birisi imlâ diğeri de alfabe olmuştur. Eskiden beri devam eden dilin sadeleştirilmesi meselesindeki tartışmalar, az da olsa, devam etmektedir. Yazılarında Arapça ve Farsça terkipleri kullanan ve dildeki sadeleşmeye itiraz eden yazarlarımız vardı. Dönemin en yaşlı yazarlarından olan Hüseyin Rahmi İkdam gazetesinde yazdığı Türkçemiz Yine Çetrefilleşiyor adlı yazısında belli bir dönemden sonra yine Arapça ve Farsça terkipler kullanarak yazı yazanlara şu şekilde sitem ediyordu. Bugün bana tahlis i giriban, şahid i nazende i hürriyet, gül çehre i hakikat, gonce i letâfet, sefîl ü ru gerdan küflü terkipler karagöz tekerlemesi gibi geliyor. (11,45) Servet i Fünûn döneminden itibaren adına sıkça rastladığımız ve dildeki değişimin halk arasında ikilik oluşturacağı fikrini savunarak dildeki sadeleşmeye karşı çıkan Şehabeddin, 27 Ağustos 1925 tarihinde Servet i Fünûn dergisinde kaleme aldığı Lisanımızın İhtiyaçları adlı yazısında önemli noktalara temas etmektedir. Latin Number 29, Volume 1, 2010 57

Salih Savaş alfabesi kabul edildikten sonra dilin tasfiye ve tespite ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Ayrıca aynı anlama gelen kelimelerin tümünü atmaktansa en uygun olanı bırakmak gerekir. Meselâ; güneş, şems, aftâb, hurşîd, mihr kelimeleri anlam bakımından aynıdır. Bunlardan öz Türkçe olduğu için güneş i, astronomi terimi olduğu için de şems i alıp diğerlerini atabiliriz. Ama aralarında az da olsa anlam farkı olan kelimeleri atmamak gerekir. Meselâ; mükedder, melûl, mağmum, mahzun, münkesir, me yus gibi kelimeler arasında bir anlam inceliği bulunmaktadır. Esas zor olan kısmın ise dilimizde karşılığı olmayan kelimelere karşılık bulmak olduğunu belirtmiştir. Yabancı dilden olup Türkçe karşılığı bulunmayan kelimeye bir Türkçe kelime uydurulmalıdır. Bu, cümle ya da tamlama değil, sadece bir kelime olmalıdır. Demektedir. (2,1515) 1923 yılının şubat ayında İzmir de toplanan iktisat Kongresinde Kongre Başkanı Kazım Karabekir Paşa konuşmasında, Latin harflerinin kabul edilemeyeceğini, bu konuda kesinlikle başarılı olunamayacağını, Avrupalıların bizim için, Hıristiyan oldular. diye İslâm âlemine duyuracaklarını ve bu durumun bizi İslam âlemine düşman edeceğini belirtmiştir. Böylece harflerin değişimi hakkındaki tartışmalar hız kazanmıştır. 1924 yılı bütçesinin konuşulduğu bir toplantıda dönemin maarif vekili Şükrü Saracoğlu, büyük fedakârlıklar yapıldığı halde hâlâ halkın yüzde ikisinin ya da yüzde üçünün okuyabildiğini ve bu problemin tek sebebinin de Arap harfleri olduğunu, harflerin Türkçeyi yazmaya müsait olmadığını vurgulamıştır. Alfabe değişikliğini kabul etmeyenlerin endişesi; uzun yıllardan bu yana süregelen manevi bir bağın kopacağı ve eskiye ait eserlerin unutulup gideceği idi. O dönemde Batı da meydana gelen hızlı değişimlere ayak uydurmak ve dış dünya ile iletişimi sağlamak için alfabenin değişmesi gerekiyordu. Osmanlı İmparatorluğu nun Avrupa daki elçileri telgraf çekerken Latin alfabesini kullanıyorlardı. Yaklaşık yetmiş yıl bu şekilde devam etmiştir. 1928 yılında yeni alfabe ile ilgili çalışmalar yapmak maksadıyla Dil Encümeni kurulmuştur. 26 Haziran 1928 de faaliyete başlamış ve sonunda bir rapor hazırlayarak yeni alfabeyi sunmuşlardır. Daha sonra Atatürk ün Sarayburnu ndaki söylevlerinden sonra harf devrimi yapılmış ve yeni alfabeyi öğretmek için seferberlik başlamıştır. Alfabe değiştikten sonra Türkçe içinde bulunan Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçeye karşı olan yabancılıkları daha da belirgin bir hal almış ve bu kelimelerin Türkçe karşılıklarını bulma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu amaçla çeşitli üniversite ve ilim kurumlarının başkanlarının katıldığı toplantıda Türkçe sözlüğe ihtiyaç olduğu belirtilmiş ve bu görevi Dârülfünun heyeti üzerine almıştır. Heyet ayrıca ayda bir defa toplanarak o güne kadar yaptıkları çalışmaları gözden geçirme kararı aldı. Sözlük hazırlamada dikkat edilecek husus; öncelikle Türkçenin kelime hazinesini oluşturmak ve dile uymayan yabancı kelimelerin karşılıklarını bulmak olacaktı. Dil Encümeni öğretmenler yardımıyla halk ağzında kullanılan kelimeleri toplama girişiminde bulunmuş; ancak belli bir zaman sonra çalışma tamamlanmadan ödeneğin kesilmesi sonucu durdurulmuştur. Sözlük çalışmalarının yanında terimler, etimoloji araştırmaları, gramer ve dilimizin diğer dillerle olan ilişkisini incelemek gibi geniş bir çalışmayı Dil Encümeni yapamayacağından 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu. Çalışmalara başlamadan önce Türk dilinin geçmişini, bugününü ve geleceğini görüşmek maksadıyla Dolmabahçe Sarayı nda 58

Tanzimattan günümüze türkçemiz Atatürk ün huzurunda I. Türk Dil Kurultayı toplanmıştır. Bu kurultayda söz alan Hüseyin Cahit, dili halka kabul ettirirken zorlama yapılamayacağını ve dili tabii seyrine bırakmak gerektiğini savunur. Halk dilinde yerleşmiş olan kelimeleri atmanın doğru olmayacağını belirtir. Meselâ; tayyare icat olunduğunda biz buna tayr kökünden bir isim arayacağımıza bunu öz dilimizden çıkan uçku, uçkaç, uçuşkan diye tespit etmiş olsaydık daha iyi olurdu. Fakat herkes tayyareyi kabul ettikten sonra bunu kaldırıp atmak yerine Türkçe kelime koymak gereksizdir. Toplantıda önemli kararlar alınmıştır. Bunlardan bazıları: Türkçenin eski Türk dilleri ile mukayesesi yapılmalı, mukayeseli ve tarihi gramer yazılmalı, lehçeler lügati ve Türk lügati hazırlanmalı, Türk dili hakkındaki eserler toplanmalı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Halk Ağzından Söz Derleme çalışması sonunda 130 bin kelime toplamıştır. Bu Cemiyet tarafından yürütülen çalışmalardan birisi de Karşılık Arama Kılavuzu oluşturmaktı. Türkçedeki Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe karşılıkları bulunacaktı. Bu çalışmada her gün 10 15 kadar kelime yayımlanacak ve halk bunlara karşılık bulacaktı. İlk gün şu kelimeler yayımlanmıştı: âdab, âferin, âfet, âgâh, âhenk, âlet, âmade, âmir, âsayiş, âsude, âyin, âyîne, âzade. Üç buçuk aylık bir zaman içinde 1382 söz yayımlanmış ve bunlardan 640 tanesinin karşılığı merkez tarafından kabul edilmiştir. Yabancı kelimelere karşılık bulmak amacıyla yerli ve yabancı sözlüklerle yerli ve yabancı tanınmış eski eserler taranmış ve 125 binden fazla fiş hazırlanarak Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi oluşturulmuştur. Ayrıca terimler, gramer ve sözlük çalışmaları da yapılmıştır. II. Kurultaydan sonra da sözlük çalışmalarına ağırlık verilmiş, taranan sözlüklerde tespit edilen Arapça ve Farsça sözlere Türkçe karşılıklar uydurulmuş ve 1935 yılında Osmanlıcadan Türkçeye, Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu yayımlanmıştır. Atatürk, uydurulan yeni kelimelerle ilk konuşmasını, İsveç veliahdının Ankara ya gelmesi sebebiyle Çankaya da yapmıştır. Bu konuşmada otuzdan fazla yeni kelime kullanmıştır. İlk cümle şu şekilde başlamaktadır. Bu gece, ulu konuklarımıza, Türkiye ye uğur getirdiklerini söylerken, duygum, tükel özgü bir kıvançtır. (9,424) Bu ilk cümlede tükel, özgü, kıvanç kelimeleri Tarama Dergisinde yer alan yeni karşılıklardı. Bunlar daha önce tükel (tam), özgü (hususî), kıvanç(zevk) olarak kullanılmaktaydı. Bunun yanında konuşmanın devamında özenç (gıpta) ve gönenç (saadet) gibi uydurulmuş kelimeler de vardı. Bu şekilde yabancı kelimelere karşılık bulma çalışması 1935 yılı sonuna kadar devam eder. Herkes yeni bulduğu kelimelerle yazı yazarken, bazen yazdığı yazıyı kendisinden başka kimse anlamıyordu. Hatta durum o derece üzücü bir hâl almıştı ki Türkçe kelimelere dahi karşılık bulunup yeni kelime diye sunuluyordu. Daha sonra bu durum hakkında bir soruşturma açıldı ve kelimelerin kökleri araştırılarak kökü herhangi bir yere dayanmayan kelimelerin eski durumları kullanıldı. 1936 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti nin adı değiştirilerek Türk Dil Kurumu adını almıştır. Atatürk ün ölümünden sonra bazı çevreler tarafından yapılan çalışmalara engel olmak istendi. Fakat Türk Dil Kurumu çalışmalarına devam etti. 1940 yılında Tahsin Banguoğlu tarafından, Ana Hatlarıyla Türkçe Grameri adında bir eser hazırlanmış ve okullarda öğretmenlere kaynak kitap olarak kullanmaları için tavsiye edilmiştir. Ardından Türk Dil Kurumu sözlük çalış Number 29, Volume 1, 2010 59

Salih Savaş maları neticesinde Türkçe Sözlük hazırlamış ve Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü nün bir kısmı tamamlanmıştır. Gazetelerde, dergilerde, eserlerde ve halkın konuşma dilindeki ifadelerde Türkçeleşme görülmekteydi. Fakat resmi dairelerde hâlâ eski ibareler yer alıyordu. Özellikle hukuk terimleri eskiden olduğu gibi devam ediyordu. Dışarıda suçlu, mahkemede mücrim diyorlardı. Bu ikiliği ortadan kaldırmak ve bu terimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak amacıyla bir komisyon kuruldu ve 1945 yılında çalışmalarını tamamlayan komisyonun sunduğu tasarı kabul edilerek resmi dairelerdeki ibareler de Türkçeleştirildi. 1952 yılında Anayasadaki Türkçe kelimelerin değiştirilmesi için İstanbul milletvekili Fuat Köprülü ve 203 arkadaşı Büyük Millet Meclisine önerge verdiler. Hazırlanan taslakta belirir yerine tecelli eder, kurulur yerine teşekkül eder, belli yerine muayyen, güven yerine itimat, açık yerine aleni vb. kelimeler konulmuştur. Anayasa komisyonu daha ileri giderek önerideki kimi Türkçe kelimeleri de kaldırmış, yerlerine yabancı kelimeler koymuştur. Örneğin; çoğunluk yerine ekseriyet, boşalınca yerine inhilâl edince gibi. Daha sonra yapılan oylama neticesinde Teşkilât ı Esasiye Kanunu nun yeniden yürürlüğe girmesi hakkındaki önerge kabul edilmiş ve Anayasa metninin yürürlükten kaldırılmasına karar verilmiştir. (9,465) 1950 1960 yılları arasında Türk Dil Kurumu nun çalışmalarında belli bir duraklama görülmüştür. 1960 ta yönetimin el değiştirmesiyle dildeki değişme faaliyetleri tekrar hızlanmıştır. Önceki hükümet zamanında kesilen ödenek tekrar verilmiştir. Devlet Başkanı tarafından Bakanlıklara gönderilen yazıda Türkçe karşılıkları bulunan yabancı kelimelerin kullanılmaması bildirilmiştir. Önceki hükümetin vekâlet olarak değiştirdiği bakanlık kelimesi tekrar kabul edilmiştir. Dildeki yabancı kelimelere karşılık bulma işi tekrar hızlandırılmış ve 1961 de hazırlanan yeni Anayasada eski kelimelerin yerine Türkçe kelime ve terimler konulmuştur. 1965 seçimiyle iktidara gelen AP hükümeti zamanında dil devrimine karşı tekrar itirazlar ve saldırılar başlamış, yapılan çalışmaların bilim dışı ve uydurmacılık olduğu, dile müdahale yapılmaması gerektiği vurgulanmıştır. 1900 lü yılların başında dilin sadeleştirilmesi hakkında farklı fikirler ve tartışmalar vardı. Bir yandan dilin sadeleştirilmesi gerektiğini savunanlar, bir yandan da sadeleştirildiği zaman Türkçenin çok basit ve bayağı olacağına inananlar vardı. Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy iki taraf arasındaki bu tartışmadan rahatsızlığını dile getirerek dilin sadeleştirilmesinde yarar olduğunu şu cümleleriyle belirtmiştir: Evet, lisanın sadeleştirilmesi farzdır. Gazetelerde zabıta vukûâtı öyle ağır bir lisanla yazılıyor ki avâm onu bir dua gibi dinliyor. Mehmed Beyin hânesine leylen fecre yâb duhûl olan sârik sekiz aded kaliçe i giranbahâ sirkat etmişdir. deyüb de Mehmet Beyin bu gece evine sekiz hırsız girmiş, sekiz halı çalmış. dememek âdeta maskaralıkdır. Avâmın anlayabileceği me âni avâmın kullandığı lisân ile edâ edilmeli, lâkin bir icmâl i siyasi Çağatayca yazılmamalı. Çünkü iki taraf da anlamayacak. Lisanımız bu hale gelebilmek için asırlar geçmiş. Bunu bir senede yıkıp, yenisini yapmaya çalışmak garip bir teşebbüs olmaz mı? (3,96) Yine o dönemde Mehmet Akif Ersoy ile aynı görüşü paylaşan Necib Âsım da dili sadeleştirmede asıl maksadın yazı dili ile konuşma dilindeki farklılığı gidermek olduğunu; yoksa dildeki Arapça ve Farsça kelimeleri atarak, gerekmeyenleri ortadan kaldırmak olmadığını ifade etmiştir. (1,1038) Bunlardan başka kesinlikle dilin sadeleştirilmeyeceğini ve özellikle dildeki Arapça 60

Tanzimattan günümüze türkçemiz ve Farsça kelimelerin dilde atılamayacak derecede yerleştiğini iddia edenler de vardı. Bunlardan birisi de Ebuzziyâ Tevfik Beydir. Edebiyat ı Cedidecilerin bir devamı olarak kabul edebileceğimiz Fecr i Âti topluluğu da dilde sadeleşme hareketine karşı idi. Yazılarında çok fazla Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaya rastlanmaktaydı. Bu topluluk da aralarında çıkan görüş farklılıklarından dolayı kısa sürede dağılmıştır. Türkçenin sadeleştirilmesinde önemli rol oynayan ve Selânik te basılan Genç Kalemler dergisinin önceki ismi Hüsn ve Şiir idi. Daha sonra Ali Cânib Beyin teklifiyle Genç Kalemler adını almıştır. Bu derginin en önemli yazarları Ali Cânib, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp idi. Bu üç yazar da Türkçenin sadeleştirilmesi, Arapça ve Farsça terkiplerden temizlenmesi taraftarı idiler. Ömer Seyfettin Bulgaristan sınır boyunda bölük komutanı ve üsteğmen iken Ali Cânib Bey e yazdığı mektubunda bunu şu cümleleriyle açıkça belirtmekteydi: Arapça ve Farsça terkiplerin hiç lüzûmu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek fikri yoksa, onları çok kullanır. Eğer terkipler terk olunursa tasfiyede büyük bir adım atılmış olmaz mı? Bunu yalnız olarak başaramam. Geliniz Cânib Bey, edebiyatta, lisânda bir ihtilâl vücûda getirelim. (20,31) Ziya Gökalp de Türkçülüğün Esasları adlı kitabında şu ifadesine yer vermektedir: Türkçeyi ıslah için bu lisandan bütün Arabî ve Farisî kelimeleri değil, umûm Arabî ve Farisî kaideleri atmak. Arabî ve Farisî kelimelerden de Türkçesi olanları terk ederek Türkçesi bulunmayanları lisanda ibrâ etmek. (4,9) Genç Kalemlerin II. cildinin ilk sayısında Ömer Seyfettin, Yeni Lisan başlıklı yazısında gençlere sesleniyor. Millî edebiyatımızın olmamasını, eskiden Doğuya yönelip Farsça divanlar yazanların yerini şimdi Batıya yönelip Fransızcaya rağbet edenlerin aldığını, Türkçe konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkı azaltacaklarına daha da artırdıklarını belirtiyor.(16,8) Ayrıca yazısının devamında yapılması gereken maddeleri şu şekilde sıralıyor: 1. Arabî ve Farisî kaideleriyle yapılan bütün terkipler terk olunacak. Fevkalâde, darb ı mesel gibi klişe olmuş kelimeler müstesna. 2. Türkçe cem i edatından başka katiyen ecnebî cem i edatları kullanılmayacak: İhtimalât, mekâtib, memurîn, hastegân kelimeleri yerine ihtimaller, mektebler, hastalar yazacaksınız. Tabi kâinat, ahlâk, Müslüman gibi klişe haline gelmişler müstesna. 3. Diğer Arabî ve Farisî edatları da atacaksınız. Eya, ecil, ez, men, ân, ender, bâ, beray, bî, nâ, ter, çi, çend, zehî, alî, fî, kâin, gâh, kâr, gîn, âsa, veş, ver, nâk, yâr gibi edatlar terk olunacak; ancak dile yerleşmiş, tamamıyla Türkçeleşmiş olan: ama, şayet, şey, keşke, lakin, nâşî, hemen, hem, henüz, yani gibileri kullanılacak.(16,8) Genç Kalemlerin Yeni Lisan hareketindeki Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmalarına bir destek de Macar Türkolog İgnac Kunos tan geldi. Yazmış olduğu mektupta Türkçenin sadeleştirilmesi için Türkçeleşmiş ecnebî kelimelerin Arabî, Farisî, Avrupalı olsun kaldırılıp yerine Türkçe karşılıklarının konması gerekir. Meselâ; leyl ü nehar yahut rûz u şeb yerine gece gündüz, enfiye yerine burunotu vb. Kullanılabilir. Ecnebi kelimelerin yerine kullanılacak Türkçe kelimeleri Eski Türkçeden ve ahali arasında konuşulan halk lisanından bulmak gerekir. Ayrıca bu işin hemen olmayacağını ve uzun zaman alacağını belirtmektedir.(8,14) Number 29, Volume 1, 2010 61

Salih Savaş Genç kalemlerin savunduğu Yeni Lisan hareketi konuşulacak dilde İstanbul Türkçesinin esas olarak alınmasını istiyordu. Yazı dili için eski İstanbul hanımlarının yumuşak ve zarif Türkçesi esas alınıyordu. Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki, Yeni Lisan hareketine itiraz eden önemli şair ve yazarlar da o dönemde yazdıkları makalelerde bunu açıkça ifade ediyorlardı. Edebiyat ı Millîye başlıklı yazısıyla ilk itiraz Köprülüzâde Mehmed Fuad dan gelmiştir. Bu hareketin boş bir gürültüden ibaret olduğunu ve dillerin üç beş kişinin keyfiyle meydana gelemeyeceğine ve yeni sıfatını alacak şekilde değişmeyeceğine kesinlikle inandığını belirtir. (7,1041) Bu harekete bir başka itiraz da Rübâb dergisinde çıkan Netâyic başlıklı yazısıyla Yakub Kadri Karaosmanoğlu ndan geldi. O, yazısında yapılacak olan yeniliğe tamamen karşı olduğunu şu cümleleriyle açıkça belirtmiştir: Yeni lisan, sizin için muhakkak kullanılması pek güç bir ziynet olacaktır. Dilimizi ırsî, kisbî, bütün i tiyâdlardan tecrîd edeceksiniz. Yeni lehçeniz olacak. Meselâ; millet kelimesi bilmem nasıl bir istihâle ile budun a inkılâb edecek. Yaşasın millet! diyemeyeceksiniz. Yaşasın budun! diyeceksiniz. İş bu kadar da kalsa iyi; fakat îcâbında dilimizi tersine de çevireceksiniz. Nazar ı dikkat yerine dikkat gözü, nefhâ ı ümîd yerine ümid üfürüğü demeye mecbur olacaksınız. (6,14) Bu itiraz halkasına Cenab Şehabeddin de Oğluma İkinci Mektub adlı yazısıyla katılır ve bu hareketin Türklüğü ikiye bölecek kadar tehlikeli bir hareket olduğunu belirtir. Tabii ki bu itirazlara gerek Perviz imzasıyla yazdığı yazıda Ömer Seyfettin ve gerekse Yeni Lisan Hakkında Bir Hasbıhal yazısıyla Mehmed Şükrü Bey tarafından cevap yazılmıştır. Yeni Lisan hareketine itiraz edenlerin I. Dünya Savaşı sonrası bir yumuşama gösterdikleri görülür. Bunların arsında Fuad Köprülü ve Yakup Kadri de vardır. Tabii eski inatçı fikirlerini devam ettiren dildeki sadeleşmeye karşı çıkanların başında da Cenâb Şehâbeddin gelmektedir. Dilin bünyesine ve kaidelerine uygun olmayan eklerle yapılan, mânâca yanlış kelimeler uydurma kelimelerdir. Dilin yapısına uygun olarak yapılan kelimeler ise türemiş kelimelerdir.(17,127) Eklerin yanlış kullanılmasıyla ortaya çıkan garip uydurma kelimelere günümüz Türkçesinde de rastlamaktayız. Meselâ bunlardan birkaçına bakalım: sevinç, gülünç, kıskanç, korkunç, utanç gibi kelimeler fiilin sonuna getirilen inç, ünç, nç, ç ekleriyle türetilmiştir. Peki, ilginç kelimesi nasıl türetilmiştir? İlgimek diye bir fiil Türkçemizde mevcut değildir. ilgi diye isim vardır. Burada ismin sonuna nç eki getirilmiştir. Buna benzer olarak t eki de fiillerin sonuna getirilmesi gerekirken bazen de isimlerin sonuna getirilerek yeni kelimeler türetilmiştir. Meselâ; geçmektengeçit, ummaktan umut, binmekten binit kelimeleri oluşturulurken karşıdan karşıt, örgüden örgüt, anıdan anıt, yapıdan yapıt kelimeleri türetilerek isimlerin sonuna getirilmiştir. Yine sel, sal ekleri ile oluşturulan yöresel, çevresel, töresel, düzeysel, toplumsal, yapısal, yaşamsal, kamusal, kumsal, kurumsal kelimelerinde olduğu gibi isimlerin sonuna gelmesi gerekirken eğitsel (eğitmek), görsel (görmek), işitsel (işitmek) kelimelerinde olduğu gibi ekler fiillerin köklerine getirilerek uydurma kelimeler türetilmiştir. Bu konuda Türkçenin Karanlık Günleri adlı kitabında Necmettin Hacıoğlu nun ilginç bir tespiti var. Bir ara Millî Eğitim Bakanlığı okullara gönderdiği bir bildiride, öğrencilerin tinsel ve tensel gelişmelerini sağlamak için lüzumlu tavsiyelerde bulunmuştur. Burada ruh 62

Tanzimattan günümüze türkçemiz yerine tin, beden yerine ten kullanılmıştır. Eski Türkçedeki nefes, can anlamına gelen tin değil tın dır. Bu kelime de artık unutulmuştur. Beden kelimesi yerine kullanılan ten ise Türkçe değil Farsçadır. Ayrıca ten kelimesi beden yerine kullanılmaz; çünkü cilt manasındadır. Üstelik buna Türkçede olmayan sel eki getirilmiş ve tensel kelimesi türetilmiştir. (5,75) Fransızcadan gelen al, el eki bazen sal, sel bazen de sadece l olarak getirilmiştir. genel, özel, tekel, sözel, doğal, tüzel, toplumsal, bölgesel, sayısal, yapısal Dilimizde isim köküne getirilen ç eki yoktur. Fakat uydurmacılar aracı yerine araç türetmişler. gereç kelimesinde ise kök gere olması gerekir. Fakat Türkçede böyle bir kelime mevcut değildir. Kelime türetilirken Türkçenin yapısına uygun olmayan ekler kullanılmış ve yanlış uygulamalarla kelime türetilmiştir. Meselâ; görev, ödev, sınav, söylev gibi kelimeler türetilirken fiil köküne v eki getirilmiştir. Türkiye Türkçesinde fiilden isim yapma eklerinde böyle bir yapım eki mevcut değildir. zorunlu, özgür, özet, önem, uygar, özgü, tüm, amaç, birim, bağımsız, neden, imge, değinmek, öngörmek, doğal, ilginç, yaşam, yanıt, yaşıt, öykü, serüven kelimeleri de Türkçenin gramerine uymamaktadır. Yine dilimizde mevcut olmayan ay, ey, man, men ekleri sonradan uydurulmuştur. olay, birey, dikey, yapay, yüzey, düzey, eğitmen, gözetmen, öğretmen, okutman, kocaman, şişman, Bunlardan başka okul, evrensel, organ, imge kelimeleri Fransızca kelimelere benzetilerek yapılmıştır. Moğolcadan dilimize gelmiş olan tay eki ile birçok kelime türetilmiştir. Yargıtay, Sayıştay, Danıştay, kurultay tay eki eskiden Moğollarla münasebet sonucu Türkçemize girmiş fakat daha sonra kullanılmadığından unutulmuştur. Bu kelimelerden sadece kurultay eskiden beri kullanılan bir kelimedir. Diğer kelimeler ise sonradan türetilmiştir. Peyami Safa Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca adlı kitabında her iki şeklini de kullandığı kelimelerin şunlar olduğunu belirtiyor: Hülâsa özet, mânâ anlam, alâka ilgi, tercüme çevirme, lisan dil, mevzu konu, temenni dilek, ziraat tarım vb. (12,244) Halk tarafından kabul görmeyen ve kullanılmayan kelimeler de türetilmiştir. Bunlardan bazıları: Vicdan buluç, şimşek çakın, şelale çavlan, ferahlamak genelmek, engelgerelti, karakter ıra, manevi içlek, iradeistem, kanaat kanıklık, lütuf(ihsan) kavra, makam orun, silah savut, kısmî tikel, mânevi tinsel, ahlâki törel, vaziyet tutsa, rehintutu, ihtar uyartı, gevezelik etmek yanşamak, niyet yasan, tercih etmek yeğlemek, nifak ayırga, vasıf ayırt, izâfi bağıl, hükümbaşatlık, iflâs batkı, senet belgit, akademibilimtay, fesat bozut vb. Birçok kelime uydurulduktan sonra halk tarafından rağbet görmeden unutulup gitmiştir. Meselâ günümüzde hiç kimse gerelti demez engel der. tutsa demez vaziyet, durum der. ürem demez faiz der. Bunlar gibi yüzlerce kelime halk tarafından rağbet görmemiş ve unutulup gitmiştir. Dilimizin ne kadar değiştiğini görmek bakımından sporda kullanılan, dilimize girmiş terimlerin bir kısmına bakmak yeterlidir. antrenör, abluka, atak, avantaj, amatör, antrenman, averaj, atmosfer, basket, basketbol, futbol, hentbol, voleybol, branş, centilmen, defans, gol, deplasman, dezavaraj, ekarte, ekip, forvet, favori, final, finalist, frikik, form, federasyon, file, faul, fikstür, inisiyatif, kontratak, korner, klas, karambol, kritik, kadro, klüp, kupa, klasman, lig, lisans, marke etmek, maç, menajer, ma Number 29, Volume 1, 2010 63

Salih Savaş raton, markaj, nakavt, ofsayt, penaltı, pas, pozisyon, plase, puan, ribaunt, stad, stadyum, skor, sportif, santrfor, şut, şampiyon, taç, turnuva, tempo, transfer, tur, turne, vole, degaj Bunun gibi sinema, tiyatro, resim ve müzik gibi sanat dallarındaki terimlerin de bunlardan aşağı kalır bir tarafı yoktur. Sonuç ve Öneriler Dilimiz her geçen gün biraz daha yabancılaşmakta ve değişmektedir. Bir yandan teknolojinin hızlı ve sürekli değişmesiyle yabancı kelimelerin dilimize aynen alınması ve dil bilgisi kurallarına göre uydurulmaması, bir yandan da kendi dilimizde karşılığı olduğu halde onu kullanmadan yabancı kelimeleri kullanma hevesimiz bu değişimi hızlandırmaktadır. Bir vatandaş olarak görevimiz; dilimizi asıl biçimiyle korumak, yaşatmak ve bizden sonraki nesillere bozulmamış olarak aktarmaktır. 12. Sâmi, Şemseddin,(1901) İkdam gazetesi 13. Sâmi, Şemseddin, (1901) Kamûs ı Türkî, Kapı Yayınevi, İstanbul, 1073 sayfa 14. Sâmi, Şemseddin, (1899) Edebiyat ı Müstakbelemiz, Sabah gazetesi, sayı. 3343 15. Seyfettin, Ömer, (1911) Genç Kalemler, Cilt II, sayı 1 16. Timurtaş, Faruk K.,(1977) Türkçemiz ve Uydurmacılık, Boğaziçi Yayınları, Boğaziçi Basın ve Yayınevi, İstanbul 17. Toynbee, Arnold J. (1929) The Adaption of the Latin in place of the Arabic Alphabet in Turkey and in the Turkish States Members of the USSR ( 1918 1928), in Survey of İnternational Affairs, 1928, London 18. Uşaklıgil, Halit Ziya,(1936) Kırk Yıl, IV Cilt, İstanbul 19. Yöntem, Ali Cânib,(1942) Ömer Seyfettin ve Değeri, Çınaraltı Neşriyat, sayı 31 KAYNAKLAR 1. Âsım, Necib,(1911) Dilimiz, Servet i Fünûn, Cilt 40, sayı 1038 2. Cenap, Şehabeddin,(1925) Servet i Fünûn 27 Ağustos 1925, sayı 41 3. Ersoy, Mehmed Akif,(1910) Hasbıhal, Sırat ı Müstakîm, Cilt IV, Sayı 96 4. Gökalp, Ziya,(1958) Türkçülüğün Esasları, Ankara 5. Hacıeminoğlu, Necmettin,(1972) Türkçenin Karanlık Günleri, İrfan Yayınevi, İstanbul 6. Karaosmanoğlu, Yakub Kadri,(1912) Netayic Rübâb, sayı 14 7. Köprülü, M. Fuad, (1911) Edebiyat ı Millîye Servet i Fünûn, Cilt 41, sayı 1041 8. Kunos, Ignac,(1911) Genç Kalemler, Cilt II, sayı 14 9. Levend, Agâh Sırrı,(1972) Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri TDK Yayınları, Ankara 10. Öksüz, Yusuf Ziya, (1995) Türkçenin Sadeleşme Tarihi Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi, TDK Yayınları, Yüksek Öğretim Kurulu Matbaası, Ankara 11. Safa, Peyami, Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca, Ötüken Yayınları 64