TÜKRÜK BEZLERiNiN NÖRAL VE HUMORAL REGULASYONLARININ FiZYOPATOLOJISI PHYSIOPATHOLOGY OF NEURAL AND HUMORAL REGULATION OF THE SALIVARY GLAND



Benzer belgeler
OTONOM SİNİR SİSTEMİ (Fonksiyonel Anatomi)

11. SINIF KONU ANLATIMI 25 İNSAN FİZYOLOJİSİ SİNİR SİSTEMİ-9 ÇEVRESEL (PERİFERİK) SİNİR SİSTEMİ SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI

Kan Akımı ml/dk. Kalp Debisi DOLAŞIM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ VII. Dr. Nevzat KAHVECİ

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Dönem T+U Saat Kredi AKTS. Sinir Sistemi TIP Kurul Dersleri Teorik Pratik Toplam

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

11. SINIF KONU ANLATIMI 42 SİNDİRİM SİSTEMİ 1 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI

ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ SELİN HOCA

Dolaşımın Sinirsel Düzenlenmesi ve Arteryel Basıncın Hızlı Kontrolü. Prof.Dr.Mitat KOZ

Dr. Mehmet İnan Genel Cerrahi Uzmanı

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

Tiroid Bezi Hastalıkları (Guatr) Guatr, İç Guatr ve Dış Guatr Tanımları

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

Malnutrisyon ve İnflamasyonun. Hasta Ötiroid Sendromu Gelişimine imine Etkisi

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

Fizyoloji PSİ 123 Hafta Haft 9 a

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir.

Aldosteron tansiyon ve vücut sıvı dengesini ayarlayan böbrek üstü bezlerinden salgılanan bir hormondur. Kandaki miktarına bakılır.

BMM307-H02. Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK

DEHİDRE KÖPEKLERDE BİKARBONATLI SODYUM KLORÜR SOLÜSYONUNUN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELERE ETKİSİ

SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder

SİNİR DOKUSU ve SİNİR SİSTEMİ. Prof Dr. Faruk ALKAN

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

Normalde kan potasyum seviyesi 3,6-5,0 mmol/l arasındadır.

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri


11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU

BÖBREK FONKSİYON TESTLERİ I. Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK ADÜTF Biyokimya AD 2006

DÖNEM III DERS KURULU 4 GASTROİNTESTİNAL SİSTEM VE ENDOKRİN SİSTEM. DÖNEM III KOORDİNATÖRÜ Prof. Dr. Kamil Hakan DOĞAN

FTR 231 Fonksiyonel Nöroanatomi. Otonom Sinir Sistemi. emin ulaş erdem

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

DÖNEM II 4. DERS KURULU 10 Şubat 4 Nisan Prof.Dr. Mustafa SARSILMAZ

BAŞ BOYUN PATOLOJİSİ SLAYT SEMİNERİ. Dr. Sezer Kulaçoğlu Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DÖNEM II 4. DERS KURULU PROGRAMI SİNDİRİM SİSTEMİ VE METABOLİZMA

Arı sütünün besinsel içeriği aşağıdaki tabloda yer almaktadır

Toksisiteye Etki Eden Faktörler

VÜCUDUMUZDAKİ SİSTEMLER. Boşaltım Sistemi

GOÜ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II IV. KURUL

SİNDİRİM SİSTEMİ. Prof. Dr. Taner Dağcı

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ

TEMEL, İLK 3 YILDA ATILIYOR!

HİPOFARİNKS KANSERİ DR. FATİH ÖKTEM

2x2=4 her koşulda doğru mudur? doğru yanıt hayır olabilir mi?

İDRARDA SİLENDİR NEDİR, NEYİ GÖSTERİR?

*Periferik sinirlerde kayıt yöntemleri ve ileti hızı ölçümleri. *periferik sinir-kas patolojileri

Kabakulak (Epidemik Parotitis) Prof. Dr. Haluk Çokuğraş

DİABETLİ HASTALARDA CİNSEL SAĞLIK

Günde bir elma doktoru evden uzak tutar.

11. SINIF KONU ANLATIMI 29 ENDOKRİN SİSTEM 4 BÖBREK ÜSTÜ BEZLERİ (ADRENAL BEZLER)

LAPAROSKOPİK SURRENALEKTOMİ DENEYİMLERİMİZ

Fizyoloji. Vücut Sıvı Bölmeleri ve Özellikleri. Dr. Deniz Balcı.

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

Gü ven ce He sa b Mü dü rü

RUMİNANTLARDA KALSİYUM,FOSFOR VE MAGNEZYUM YETMEZLİKLERİ-1

Özofagus Mide Histolojisi

Adrenal kitlelerde yönetsel sorunlar

Zoladex LA 10.8 mg Depot (Subkütan Implant)

Etiolojik Hastalık Öncesi Erken Geç Tedavi Faktörler Dönem Belirtiler Belirtiler Planlaması Sonuç (Prepatogenez) (Patogenez)

Dr. İsmet Turanlı. Köln

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

Tablo 1 Ham Demirin, Cevherlerin, Kok ve Eriticinin Terkibi. MgO. AlıOj. CaO

Diyabet nedir? Ensülin nedir?

RAYNAUD HASTALIĞI. Yrd.Doç. Dr. Celal YAVUZ

Gastrointestinal Sistem Hastalıkları. Dr. Nazan ÇALBAYRAM

TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ GİRİŞ SINAVI (TUS) (Sonbahar Dönemi) KLİNİK TIP BİLİMLERİ TESTİ 25 EYLÜL 2016 PAZAR ÖĞLEDEN SONRA

Dolaşım Sistemi Fizyolojisi - 2. Prof. Dr. Taner Dağcı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ab. D.

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ

KAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

MEMENĐN LENFATĐK ANATOMĐSĐ

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

her hakki saklidir onderyaman.com

Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A. D.

YENİ DİYABET CHECK UP

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

(ANEVRİZMA) Dr. Dağıstan ALTUĞ

HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin

7. Yarıyıl Farmasötik Kimya Prof. Dr. İlkay YILDIZ

DENEY HAYVANLARI ANATOMİSİ

SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ III. DERS KURULU (23 ARALIK OCAK ŞUBAT 2014)

Santral (merkezi) sinir sistemi

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

DEKSAMETAZON SÜPRESYON TESTİ

[embeddoc url= /10/VÜCUT-SIVILARI.docx download= all viewer= microsoft ]

KARIN AĞRISI. Akut Karın Ağrısı: Acil Hekiminin İlk Yapması Gerekenler. Akut Karın Ağrısı: Epidemiyoloji. Akut Karın Ağrısı: Epidemiyoloji

OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASI: KALSİYUM, B1 VE B2 VİTAMİNİ

Hücre. 1 µm = 0,001 mm (1000 µm = 1 mm)!

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I I

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA CIVCIV IÇIN OVOLYX!

ASİT- BAZ DENGESİ VE DENGESİZLİKLERİ. Prof. Dr. Tülin BEDÜK 2016

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

KAN DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

İşletmesinde Toz Problemi TKİ. OAL. TKİ Maden Müh.

Duyuların değerlendirilmesi

Transkript:

TÜKRÜK BEZLERiNiN NÖRAL VE HUMORAL REGULASYONLARININ FiZYOPATOLOJISI PHYSIOPATHOLOGY OF NEURAL AND HUMORAL REGULATION OF THE SALIVARY GLAND Op. Dr. Selçuk Vllmaz ERGiN Büyük tükrük bezlerinin sinirsel anatomisi hakkındaki bilgilerimiz, bu bezlerle, genel vücud metabolizması arasındaki çeşitli münasebetleri izaha kifayet edecek vasıfda görülmemektedir. Halbuki, tükrük be zi hasta.lıkla.n, dişler ve tiroid gibi diğer organların fonksiyonunu etkilemektedir. (Wase and Feng, 19p0, Raymopd 1951, Baker et al 1~4, Shafer:~nd Muhler 1956-1957). Bu mütekabil etki, hem sinir sisteminin ve hem de hematojen veya humoral nakiliyetin sinirsel impulsları ile olur. Bu her iki müessir mekanizmanın tetkiki için, tükrük bezlerinin değişik stimülüslere vaki cevaplarının sıhhatli bir kontroluna ihtiyaç vardır. Bir tükrük bezinin stlmülüslere gösterdiği reaksiyonla-. rın, elektro-fizyolojikman ölçülebilmelerine rağmen, en basit ve en garantili kontrol, bizzat tükrüğün husule gelişidir. Tükrüğü, I ~. Kantite, II ~ Kalitesi bakımlarından değerlendirebi~ liriz: TÜKRÜGÜN KANTİTESJ : Birçok hayvan türlerinin aksine, insanda tükrük ifrazı daimidir. Buna rağmen, parotis ifrazının uyku esna.sında pratikm:an durmasına mukabil diğerlerinin salgılamaya devam ettikleri söylenebilir. (Becks (*) Zeynep-Kamil Hastahanesi K.B.B. Mütehassısı -- 7-

ZEYNEP KAMİL TIP BÜLTENi 1930, Mathis 1934, Wain Wright 1937, Babkin 1944, Schneyer et al. 1956, Diamant 1958). Rest tükrük, kimyevi yapısı bakımından, stin1ü.. lasyon ile elde olun andan tamamile farklıdır. M... -amafı'h. _, a. ynı t' ıp t' k u ru.. - ğün elde edilebilmesi için her defa... sında ayni tip bir stimülasyona ihti _ y a ç - o_up 1 o_ma 1 d ıgı -: k a t' ıye - tl e b. ı ı ın-memektedir. (Sensoriyel; takti! ve~ ya serebral). Bazen, tek bir be zin tükrüğünün analizi icap ettiğinde, bezin. kanalı içine plastik bir tüp yerleştirilmesi, tükrük elde etmek için kafi gelmemektedir. Her vak'ada küçük de olsa gene bazı stimülasyonla.rın mevcudiyeti şarttır. Böyle stimülüsler, tad, kokü, dokunma, myomotrik gibi esas stimülüslerle mukayese edildiğinde önemsiz a dd e_ d'lbt ı_e ı_ır. B - u b-a k-ım d- an, poı -l t-en tüp vasıtasile temin olunan tükrük, halen rest tükrük olarak mütalea edilmektedir. Çök sayıda tükrük nümunelerinin analizleri sonucu, rest s~liva için aşağıdaki prodüksiyon volümleri bulunmuştur: Parodit gland 0,013-0,073-0,278 ml/dakika Submandibular gland o 028- ı 0,220-0,453 ml/ dakika Sublingual gland 0,008-0,017 ınl/dakika Total tükrük ifrazının kantitatif tayini çok sayıda zor ve eziyetli faktörlere bağlıdır ve de netice olarak, tek bir bezden elde edilen tükrüğün kantitatif kontrolu kadar en- ten::::.an kabul edilmemektedir. üstelik bezin aktivitesi ve fonksiyonel kapasitesi bakımından daha hassas bir endikatördür. Keza tükrüğün kimyevi terkibini alakadar eden daha tam bilgiler elde edilebilmektedir. arasında TÜKRÜÔÜN KALİTESİ: Rest tükrük ne stiniüle tükrük şayanı dikkat bir farklılık ve.rdır. Rest tükrük, nisbeten yüksek bir potasyuın ve alçak bir sodyum seviyesi ihtiva etmesine mukabil orta derecede bir protein muhtevasına maliktir. Bu durum, daha ziyade ekstrasellüler mayilere benzeyen bir elektrolit kompozisyonu arzeden diğer bütün hazım organlarına kıyasla az da olsa bir sürpriz teşkil eder. Çünkü biliyoruz ki, yüksek bir potasyum seviyesi, hücrelerin iç ortamları icin karakteristiktir. Enteresan görülen bu olayı izah etmek pek de zor değildir. Histö1ojik preparatlar, tükrük bezlerinin merocrin bir sekresyona malik olduklarını göstermektedirler. Yani, hücrelerin bir kısmı sekresyon yapan granülleri ihtiva ediyodar. Bundan dolayıdır- ki, intrasellüler karakterde kimyevi bir kompozisyon arzediyorlar. Asini ve tübülilerin apikal kısımlarında granül teşekkü- 1 ü yalnız stimülasyon esnasında değil ve fakat daimidir. Tuhaf olanı şüdur ki~,enzim ve diğer nıeta.bouk mahsulleri ihtiva eden tükrük granüllerini husule getiren bu saha damarlardan oldukça fakirdir. -8 t.l

ERGİN Tükrüğün kimyevi kompozisyonu, stir.hüla:syonu müteakip birdenbire değişir., Su muhtevası ve sod~ yum konsantrasyonu dik olarak yükselir, buna mukabil potasyum konsantra.syonu alçalır. Plazmadakilere benzeyen, ekstrasellüler elemanlar s.timülasyonla müterafık olarak artarlar. Bu değişim çok süratli olmaktadır. Demek ki, kimye yegane menbaı olan vi değişikliğin kan d.amaı:;larının, sekretuar kanallardar cok uzakta olmadıklarını te- ~.. ~ " -. -.,. ' -. yid etıpiş oluyoruz. İş~~ çı,larnı du., ru:rp.larında, bezin kan damarların~ da:rı,' plazmaya b:enzer bir in f üsyonun filtrasyonuna sebep olan olay budur. Histolojik bulgular bu olayın vuku bulduğu sahanın pars Striata olduğunu göstermektedirler. İnsanda, stimülasyonla elde olunan tükrüğün husule gelişi, tıpkı böbrekler gibt iki fazda mütalea edile bilir: 1. -~ Yavaş faz. Asini ve tübülülerde se:ıtretuar granüllerin llleydana gelişi ki enerjik bir çalışmaya muhtaçtır. (Renal fonksiyonda tübüler aktivjteye mütekabil). 2. ~. Hızlı faz: Tükrük kanalı epiteli vasıtasile muamele gören, sekresyon ve absorpsiyonla müterafık filtratif bir proçes. (Glomerül fonksiyonu ile mukayese edilebilir): Bu ikinci faz yalnız stimülasyondan sonra olmak üzere, interkalar ve in-' terlobüler kanalların kapiller şebekesinde olurlar. Şüphesiz, stimülasyonun nev'i tükrüğün kimyevi terkibinde önemli bir rol oynan1aktadır. Sonuç ola.., rak, stimüle edilen bölgeden, tükrük ifrazının vuku bulduğu bölgeye değişik sinyallerin intikali zaruridir. Bu da refleks sisteminin 3 ayr1 komponentinin mevzu bulduğu bir olaydır~ Afferent, efferent ve santral. Afferent traktüs, esas olarak, _birinci, yedinci, dokuzuncu ve onun., cu kafa çiftlerinde vede onların dilde ( tad lifleri, orof arengeal mukozada (ağrı ve temas lifleri) ve burunda (tad-koku lifleri) yayıldıkları persepsiyon sahalarında mütalea olunur. Orofarenksteki tükrük stimülasyon sahası oldukça geniştir. Mesela, özafagoskopi esnasında, larengolojist, stenon kanalının ağzından bol nliktarda tükrük ifraz edil.., diğini müşahade eder. Buna benzet olarak, bir diş hekimi de diş çevre... sini infiltre ederken ayni olaya şahit olur. Mide, kara.ciğer, safra kesesi ve e;pendix gibi diğer batın organları da tükrük stimülasyon sahasına dahildirler. Bu sahaların stin1ülasyonları, kısmen vagus ve diğ er nörovejetatifler, kısmen de sialagog veya tükrük depressörü gibi hareket edebilen humoral faktörlerle iş görürler. Sensoriel stimülüsten maada, ağn stimülasyonu, aftöz ülser veya diş ağrılarında olduğu gibi şiddetli bir tükrük ifrazına sebep olabilirler. Eğer ağrı stimülasyonu zayıfsa salivasyon umumiyetle tek taraflıdır; eğer kuvvetli ise hiper salivasyon mutaden iki taraflıdır. -9--

ZEYNEP KAMİL TIP BÜLTENi Çiğneme ve yutmanın saliva& yon için en kuvvetli stimülasyonlar oldukları aşikardır. O kadar ki, çiğneme ve yutma mekanizmalannın, tükrük ekspülsiyon mekanizması ile senkron olduğu görülür. Stenon kanalına, manometreli, ici su dolu bir cam tüp bağlamak suretile yapılan deneyde, her bir yutkunmanın, bir tad stimülasyonunun yaptığından çok daha fazla olmak üzere tüpteki su seviyesini yükselttiği görülür. Bu olay, myoepiteliumun hareket tarzı ile belki izah edilebilir. Asinilerin etrafını kuşatan myoepitelial tabaka, çiğnenen gıdaların karıştırılmaya ihtiyaçları olduğu zaman kontrakte olurlar. Tükrük bezleri bir ya.kıtlama sistemi gibi çalışır. Gıdalar nakle hazır olduklan zaman bu sekresyon maksimaldir. Ayrıca karıştırma, hazım, nötralizasyon, detoksifikasyon (Sialo-mucoidlerin koruyucu maddeleri ve bakterilere karşı lysozymler,) gibi fizyolojik olaylardaki fonksiyonları da yüklenmişlerdir. Buna rağmen salivari hareket daima bu kadar dakik bir doğrultu-. da hareket etmez. Mesela amilazın kantitesi, yemeklerin tabiatına tamamile tekabül etmez. TÜKRÜGÜN SANTRAL REGULASYONU : Çok önemli olan bu konudaki bilgilerimiz oldukça-mahduttur. Psi şik kondisyonların salivasyon üzerine vaki tesirleri herkes tarafından bilinmektedir. Büyük heyecan ve hayretlerde kullanılan, Almanların şu ibaresi "tükrlik uzakta kaldı" bizim "ağzım kurudu" sözüne tekabül etmektedir. Hindistan'ın bazı bölgelerinde hakimler, sanığın doğruyu söyleyip söylemediğini tayin etmek için, psiko-salivari reflekse müracaat ederler: Sanık belirli bir süre içinde bir avuç pirinci çiğ'neyip yut-. niak zorunluğundadır. Başaramazsa mücrim addedilir. Japon araştırıcılan, elektrcrense f alografi ile tükrük merkezlertne, korteksin direkt mi, yoksa subkortikal veya diensefalik merkezler vasıtası ile indirekt olarak mı tesir ettiğini araştırdılar. Tükrük merkezlerinin patolojilerine ait geniş alternatifler zikredilebilir. Ensefalitis laterjika,_ tabes gibi bazı vak'alarda polisialia, diğer I' - bazılarında da asialia tesbit edilir. Cenovada., here dl ter formda ve ailenin yalnız kadınlarına muhatap hiposialia gösteren iki ailenin mevcu.. diyetinden bahsedilir. Bunlarda ayni zamanda psişik ve hormonal bo.. zukluklar da vardı: Adipositas (A) Oligomenorhea (O), ve de inflamatuar bir sebebe bağlı olmayan parotis bezi büyümesi (P). Buna AOP sendromu denilmektedir. (Parotis bezinin iki taraflı, non inflamatuar, nöro hormona! genişlemesi.) Hastalık yukarda zikredilen 3 semptomun herhangi birile tezahür eder, yavaş ilerler ve bilahare diğer semptomlar yerleşir. Sendrom nisbeten nadirdir, etyoloji diansef ali tik bir lezyon ola- ~ 10-

ERGİN bilir fakat henüz bir kat'iyet arzetmemektedir. E.fferent traktüs, tükrük regulasyon sisteminin muhtemelen en iyi bilinen parçasıdır. Bu kadar iyi tanınmasına rağmen klasik diagram bütün klinik müşahadeleri izah etmez. Bunu belirtmek için, müteaddit mi.salle,r arasında şunu zikret~ mek kafidir: Onuncu kafa çiftinin intrakraniyal kesilmesi, ayni tarafın bütün glandlarına muhatap komple bir asialiaya sebep olur. Klasik diagrama göre ise, yalnız parotis bezinde tükrüğün eliminasyonu beklenme kteydi. Bunun aksine olarak, bir çok nöroşirürjiyen, submandibular ve diğer müteaddit küçük, homolateral tükrük bezinin sekresyonlarını durdurduğunu iddia ederler. Bu, akla eski bir münakaşa konusunu getiriyor: Gangliyon geniculatum ile Jacobson anostomo.zu arasında bir ba.şka anostomozun mevcut olup olmadığı? Bazı muasır anatomistler, Baumann (1958) bu fikri reddetmektedirler. Mamafih Otolojist Portmann ( 1958).Weber'in gümüş impregnation tekniğini kullanarak bu 'anostomozun mevcudiyetini gösterdi. Bu fikir aykınlığının izahı açıktır: Müelliflerin bazıları, problemi insanınki ile ayni olabileceği düşüncesile yalnız Gine domuzları ve kedilerde araştırdılar. Bu paralojizm tükrük bezleri mevzuunda çok tehlikelidir. Zira hiçbir organ bir cinsten diğerine bu kadar değişiklik ar- zetmemektedir. Şurası şayanı dikkattir ki: Literatür karıştırılırsa, fare, Gine domuzu ve tavşan gibi hayvanlarda yapılan sayısız deneylerin neticelerinin insana tatbik edildiğini görürüz. Bütün bu deneyler in~ sanda tekrar kontrol edilmelidirler. Diğer bir deyimle bunlar, ilmi çalışmalar için gerekli olan emniyeti ta- şımamaktadırlar. Bilhassa parasempatik ve sempatik sistemi ihtiva eden efferent traktüsün patolojileri çok sıktır. Biz burada yalnızca en enteresan olan probleme temas edeceğiz: Yani "Gustatory sweating'' sendrom, veya otorinolarengoloji literatüründe "Salivo - Sudoripares" sendrom, veyahutta "auriculo-temporalis" sendrom tesmiye olunan tablo. Total veya parsiyel bir parotidektomiyi müteakip 6 ila 24 ay içerisinde, umumiyetle bir tad stimülüsünü müteakip çok enteresan bir semptomlar tablosu meydana gelir. Kızarma, terleme, karıncalanma ve de çok defa arrectores pilorumların kontraksiy6nu sebebile ürperme. Kadınlar 4/6 nisbetinde erkeklerden daha fazla musap olurlar. Tükrük bezlerinde parasempatik hakimiyeti bari.z olmasına mukabil ter bezleri ve arrector pilorumlar sempatik bir inervasyona malik~ tirler. Son zamanlarda, auricula temporalis sinirin rejenere olabileceği hipotezi mevzu alınarak total bir parotidektomiyi müteakip parasempatik traktüsün rejenerasyonu - 11

ZEYNEP KAMiL TIP BÜLTENi icap edecektir, halbuki tükrük dokusu olmadığından, onun yerine ter bezlerini relnevre edeceği inancı taraftar bulmaya başlamıştır. Ameliyat ile, sendromun başlangıcı arasında latent bir zamanın mevcudiyeti, teoriyi kuvvetlendiren vakıalardan biridir. Mamafih teoriye karşı müteaddit itirazlar vardır: 1 ~ Total bir parotidektomiyi müteakip yalnız auriculo-temporal sinirin rejenera.syonu mevzuubahis değildir. Hatta daha da çabuk olmak üzere, fibroblast ve damarlarda da bir rejenerasyonu görülecektir. Bu meyanda, bilhassa sempatikler olmak üzere nörovejetatif sistemde de bir rejenerasyon olmaktadır. Bunun ise ilk varacağı yer denerve ter bezidir. 2 - Keza ayni semptomlar kompleksi, servikal sempatikledn disseksiyonunu müteakip de görülebilir. Bu operasyon üst ekstremitelerin Reynaud, hastalığında zaman zaman yapılmaktadır. Burada da, ameliyatı takip eden 6 na 10 ay içerisinde, sempatik sinirlerin kaldırıl~ mış olduğu bölgelere muhatap bir "Gustatory sweating" sendromu görülmektedir. Servikal sempatektomiyi müteakip meydana gelen bu komplikasyon, 1960 da ASHBY tarafından yazılmıştır. Çok da nadir değildir. Buradan anlaşılmaktadır ki, otonom sinir sistemtnin hakim üyesi parasempatikler değil sempatiklerdir, ve kızarma - terleme sendromunu auriculo-temporalis bölgesine münhasır kabul etmek bir kat'iyet ifade etmeyecektir. Zira bu sinir sadece bilek, omuz ve alnı inerve etmektedir. 3 - Böyle vak'alarda gangliyon Stellatanın anestezisi terlemeyi dur.. durur. Terlemenin tam kesilebilmesi ancak gankliyonun çıkarılması ile mümkündür. 4 - Sendromun önemli olan diğer bir veçhesi, sempatik yolun lomber nahiyedeki di sseksiyonunun bacakta bir ".gustatory sweating" tevlid etmemesidir. Sadece bu olay, humoral maddelerin sendromun sebebi olmadığını isbat edebilir. Açıkça görülüyor ki, sendrom, sempatik sistemin servikal parçası gibi bölgelerle yakın bir alaka arzetmektedir. Sempatik sistem farklı liflerden müteşekkildir. Bir kısmi damarlann regulasy;onu, bir kısmı ter bezleri ve bir diğer kısmı da, bilhassa arrector pilorumlara muhatap deri bezleri için görevlidirler. Ameliyat edilen hastaların takriben yansı "gustatory sweating" sendromundan musap olmalarına rağmen diğer yarısının böyle bir şikayeti yoktur. Hakikatte de bu taksim yalnızca iki tip sempatik lifler mevcut olduğu gerekçesine tetabuk etmektedir. İstatistiklere istinaden nisbet 1/1 dir. O halde sadece iki ihtimal üzerinde durulabilir. Servikal distribüsyon nasıl izah edilebilir? Bu yazının baş tarafında. yutkunma esnasında tükrük bezle.. rinin önemli rolleri olduğu açıklan- -12- ' '. """'',-~ --~~ ~'"~'-

EROiN mıştı. Yutma mekanizmasının bilhassa sempatik sistem hakimiyetinde olmak üzere, vejetatif sinir sis temi ile senkronize bir hareket olduğu görülüyor. Babkin 1944 'e göre myoepitelial hücreler, tad persepsiyonu vasıtashe sempatik iplikler tarafından inerve edilirler. Burada iki hareket müşahade olunmuştur: Tükrük bezlerindeki myoepitelial hücreler ve farenjeal adelelerin kontraksiyonu. lierlemiş bazı bilgilere göre bizim sendrom için, yalnızca ikinci reaksiyon önemli görülüyor. Buna rağmen biz sendromu "gustatory sweating" veya daha geniş manada olmak üzere "gustato ry swallowing sweating" olarak isimlendiririz. O halde şunu belirtmeliyiz ki, tek başına yutma olayı bir etki meydana getirmemekte ve fakat, tad stimülasyonu neticesi husule gelen yutkunma bir tesir yaratmaktadır. Diğer taraftan şurası akılda tutulmalıdır ki, yalnızca sempatik sinir ipliklerinin morfolojik dağılımı esasına göre değerlendirmeye kalkılmamalı ve fakat ayni zamanda, bu ipliklerin inerve ettikleri hissiyetle ki patolojik değişiklikler ve terminal plaklara müessir adrenalin, acetilkolin gibi çeşitli maddeler hesaba katılmalıdırlar. Bu problem burada görüşülemeyecek kadar zor ve geniştir. Bu misaller gayet ~a.çrk olarak gösteriyor ki, tükrük bezlerinin nöral regulasyonları ve onun bağlan~ tıları çok komplikedirler ve klasik diagramda görüldüğü değildirler. kadar basit HUMORAL REGULASYON Tükrük bezlerinin nöral regulasyonlarından başka, plazmadaki kimyevi maddelerin intikali yolu ile iş gören bir de humoral regulasyonları olduğunda şüphe yoktur. Bu aktif maddeler hem direkt olarak tük.. rük epiteline, periferal sinir ipliklerine veyahutta tükrük be zlerinin damarlarına müessir olabilirler. Bu aktif maddelerin mevcudiyetine örnek olarak: Her yemek esnasında küçük bir fistül ile ifrazat yapan ve de tükrük bezlerinin normal yerlerinin çok uzağında yerleşen aberrant tükrük bezleri gösıterilebilir. (Prati tarafından 1950 de stemoklaviküler mafsalda aberrant bir tükrük bezi neşredilmiştir). Aberrant bir dokunun nervöz bir regulasyonu elbette ki imkansızdır. Netice olarak, Macar fizyolojisti Von Beznak tarafından vazedilen bir kelime "autocoid" gibi, bilhassa tükrük dokusu üzerine müessir a~tif hormona! ajanıa.r hakkında sayısız teoriler vardır. M'.aamafih hakiki bulgular mevcut değildir. Tükrük bezlerine tesir eden non-spesifik sayısız humoral ajanlar vardır. Mesela pilocarpin, physostigmin, cortisone veya ACTH vs. Hatta normal elektrolit konsantrasyonundaki bir değişiklik bile tükrük bezlerinin sekresyonu için bir stim ülatör olabilir. Nacı ün intravenöz -. 13 -

ZEYNEP KAMİL TIP BÜLTENİ i 1 1 infüzyonu müessir bir stimülüstür. 1959 da benzer neticeler adrenalektomize hayvanlarda, Langley, Beall ve Smith taraflarından tesbit edildiler. Bu deney şunu belirtecektir ki: Nacı infüzyonu, bir hipofiz-adrenokortikal reaksiyon sebebi olarak değil de, Na-K regulasyonunda önemli bir rol oynayarak müessir olacaktır. Görülüyor ki, elektrolit değişiklikleri doğrudan doğruya tükrük bezlerinin hücrelerine tesir edebilmektedirler. Tükrük bezlerinin inflamasyonlarında tükürüğün karakteri u mumiyetle değişmektedir. Tabir caizse, bir inflan1asyon demek, kan plazmasının hücre penetrasyonu.vasıtasile bir diffüzyonudur. Bundan dolayı, henüz sekresyona devam etmekte olan inflame bir tükrük beıinıde ekstrasellüler komponentlerin hatta stimüle edilmemiş olduğu şartlarda bile bir artması mevzuubahis olabilecektir. Bu bulgu, tükrük bezinin asemptoma tik şişmesi ile bir sialosis (primer non~inflamatuar metabolik hastalık) veya kronik bir inflamasyon arasındaki teşhis tef rikde çok kıymetlidir. Sialosisde çok defa sodium seviyesinde bi~ azalma ve potasyum seviyesinde bir artma vardır. Kronik bir inflamasyonda ise, smearde hiç lökosit bulunmamasına rağmen, sodium ve protein seviyelerinde bir artma gösterir. Nöral ve humoral regulasyon yolu ile tükrüğün yalnız elektrolit:- leri değil glycoproteinler, mucoproteinler, polypeptidler ve amino asidler gibi organik maddeleri de değişime uğrarlar. Bu arada hemen hemen bütün kitaplarda yapılan bir hatayı burada hatırlatmakta fayda vardır. Tükrük bezlerinin sınıflandırılması, viskosite bakımından yapılmakta ve tükrük bezleri, seröz, müköz ve mikst olarak üçe ayrılmaktadır. Tükrükteki müköz, protein-karbonhidrat muzavenesi kadar çoğalır veya azalır. O. Emodi, Telaviv, tarafından yapılan kimyevi analizde, parotis ve submandibular tükrüklerindeki protein ve karbonhidratlar arasl;rıdaki pür kantitatif nisbet aşağı yukarı eşit bulunmuştur. Bu nisbet, her iki glandın tükrüklerinin bilhassa sialomucoid kısımlarından alınan materyallerinin titrasyon ve elektrof orezi ile tesbit edilmiştir. Sialomucoidler ayrı bir özellik arzederler. Bunların virüslere karşı koyma yetenekleri vardır. Tükrük sadece koruyucu maddeleri ihtiva etmez. Mesela virüslerin yaşama ortamları gibi vazifeleri olduğuna bir örnek olarak, köpek tükrüğünün sialomucoidleri göste.. rllebilir. Ayrıca, insanların takriben 3/4 ünün tükrüklerinde, proteine bağlı maddeler vardır. Bunlar tıpkı kan grupları gibi muamele görebilirler. İngiltere'de yapılan bir istatistik, tükrük bezi tümörlerinin, çok defa tükrüklerinde B sekretör maddelerini taşıyanlarda husule geldiği- ~.. 14-.

ERGİN ni göstermiştir. Bütün adenokarsinomların takriben % 85 i, kan grubu B olanlarda tesbit edilmiştir. 1 Buna paralel olarak da, pleomorfik adenom ve kistadenolenfomalar gene kan gurub B olanlarda daha fazla bulundu (1% 45). Taş teşekkülünün patojenisinde, organik maddelerin karakterleri çok önemlidir. Bir tükrük taşının ince bir kesitine bakıldığı zaman, mineralden fakir bir tabaka ile çevrili, mineral bir santral tabaka görülür. Daha perif ere gidildikçe de, mineralden fakir ve zengin tabakalar birbirlerini takip ederler. Geçmiş yıllardaki yazarlar, taş teşekkülünün başlangıcını bir tuz kümelenme,si olarak düşünmüşlerdir. Mineralden zengin olan santral tabakanın, mineralden fakir olan ikinci tabaka kadar nitrojen ihtiva ettiği bulunmuştur. Bu da tükrük taşının, böbrek veya safra taşı ile aynı nedene bağlı olarak teşekkül ettiği hakkındaki fikirleri kuvvetlendirmektedir. O halde, evvela glikoproteinler, patolojik proteinler veya sialomucoidler taşın matriksini teşkil ederler, bilahare tuz terakümü husule gelir. Bu hipotez yeni değildir (Puhr, 1933., Mathis 1938., Delmagro 1952). SONUÇ: nöral ve hu nok- Tükrük ifrazının moral regulasyonlannı '"başlıca taları açıkça belirtildi. Potasyumun sınır kılıflarındaki potansiyelinin ölçülmesi suretile yukarı merkezlerden, tükrük bezine stimülüsün nakli mekanizması da gayet iyi bilinmektedir. Fakat regulasyonun detayları, bilhassa bu sinyallerin tükrük bezi hücreleri üzerindeki tesir tarzları halen karanlıktır. 80 000 defa büyüten bir elektromikrograf kullanılarak normal hücre nükleusları tetkik olunmuştur. Sitoplazmalar bir takım karakteristik sahalar arasında geniş veziküller ihtiva ediyorlardı. Değişik fazlardaki değişik hücrelerde, küçük bir ekskavasyonun başladığı, genişlediği ve neticede tükrük ihtiva eden veziküller haline inkilap ettiği müşahade olunmuştur. Klasik histolojik bilgilere binaen tükrük granülleri mevcut değildir. Bütün vakuollerin muhtevası muhtemelen ayni değildir. Bizim bilmediğimiz amilaz, mucoidler ve diğer aktif maddeler mevcut olabilir. Keza bilmediklerimiz arasında, finyallerin hücre içine ne şekilde intikal ettikleri keyfiyeti de vardır. Şurası aşikar olarak görülüyor ki: Tek bir sekretuar glanda penetre nervöz bir elaman olmadığına göre, intikal sadece humoral yol iledir. İstikbalde üzerinde çalışılması icap eden konu: Tükrük bezinin sekretuar fonksiyonunu en ince teferruatına kadar tam olarak ortaya sermektir. - 15 -

ZEYNEP KAMİL TIP BÜLTENİ LİTERATÜR ASHBY, W. B. (1960): Gustatory sweating and pilomotor changes, Brit. J. Surgery, 157. 406. EMM~IN, N. (1960): Supersensitivity of the submaxillary gland f ollowing exclusion of the postganglionic parasympathetic neurone, Brit. J. Dis. Chest, 356. EMMELIN N. (1960): Supersensit1v1ty of the submaxillary gland f ollowing excıusion of the postganguonıc parasympathetic neurone, Brit. J. Pharmacol and chemotherap., 15, 356. LANGLEY, L. L. (1958): Parotid clearence of Na and K, Amer. J. physiol., 195, 693. LANGLEY, L. L., BEALL, W. A. and SMITH, J. A. (1959): Acute effect of ACTH, aldos terane, sodium, and potassium on parotid secretion Amer. J. physiol., 197, 565. LANGLEY, L. L. and SMITH, J. A. (1959): Effects of vago sympathetic st1mülation of parotid saııva in the dog. Amer. J. physiol., 197, 821. RAUCH, S. (1959): Die speicheldrüsen des menscheen, Thieme, Stuttgart. RAUCH, s. (1959): Das salivo-sudoripare syndrom, zschr. f. Laryng. Rhinol. Otol., 38, 259. RAUCH, 8. (1961): Physiologie und Pathologie der regulationen der Speicheldrüsen tatigkeit, Dtsch. Zahnarztl. Zschr., 16, 153. RAUCH, 8. and EMODI, O (1961): Ist die parotis eine seröse Drüse? Helv. Med. Acta 28, 270. WASE, A. W. and FENG, Y S. L. (1960): Sialoadenectomy and the distributıon of thyrotrophin labelled with iodine 131, Nature. 187, 778. - 16-