Türk Dış Politikasında Değişimin Bir Örneği: 1967 Arap-İsrail Savaşı



Benzer belgeler
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Devrim Öncesinde Yemen

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İ Ç İ N D E K İ L E R

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Lozan Barış Antlaşması

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

NATO Zirvesi'nde Gündem Suriye ve Rusya

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

Salvador, Guatemala, Kamboçya ve Namibya gibi yerlerde 1990 ların barış anlaşmaları ile ortaya çıkan fırsatları en iyi şekilde kullanabilmek için

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

Dr. Zerrin Ayşe Bakan

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ...XI GİRİŞ... 1 İkinci Meclisler... 1 Osmanlı Âyan Meclisi ve 1924 Anayasaları... 3 Cumhuriyet Senatosu...

Cumhuriyet Halk Partisi

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye

değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

SIRA SAYISI: 338 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Ayşegül DEDE / Etüd Araştırma Servisi / Uzman 2009 YILI TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ GENEL DEĞERLENDİRME

Kerkük, Telafer, Kerkük...

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V İÇİNDEKİLER... XI I. BÖLÜM CHP NİN SON GENEL YÖNETİM KURULU

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

Sayın Büyükelçi, Değerli Konuklar, Kıymetli Basın Mensupları,

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

OY HAKKI, SEÇİM ve SEÇİM SİSTEMLERİ

KAMU MALİ YÖNETİMİNDE SAYDAMLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDAKİ GÜÇLÜKLER VE SAYIŞTAYLARIN ROLÜ: EUROSAI-ASOSAI BİRİNCİ ORTAK KONFERANSI

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye de insan hakları ihlallerinin

DIŞ POLİTİKA AKADEMİSİ - III

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

JENS STOLTENBERG İLE SÖYLEŞİ: NATO-RUSYA İLİŞKİLERİ VE BÖLGESEL İSTİKRARSIZLIK

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Ortadoğu birliğine doğru ilk adım mı?

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

Hiç kimse imtiyaza sahip değil

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum. Piyasalarda Bugün Ne Oldu? USDTRY EURUSD ALTIN BRENT PETROL GBPUSD

YAZILI VE GÖRSEL BASINA YANSIYANLARDAN ÖRNEKLER

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

ABD-İSRAİL-İRAN-TÜRKİYE; ORTADOĞU DA DEĞİŞEN GÜÇ DENGELERİ EYLÜL 2009

ABD İLE İLİŞKİLERDE YENİ DÖNEM: MODEL ORTAKLIK

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Transkript:

Türk Dış Politikasında Değişimin Bir Örneği: 1967 Arap-İsrail Savaşı Bulut GÜRPINAR * Özet Kuruluşunda tanımlanan muassır medeniyet seviyesine ulaşma (modernleşme\batılılaşma\batıcılık olarak da kullanılagelmiş) seçimi Türkiye'nin dış politika günlüğünde ilk sıralarda yer almıştır. Bu pusulanın zaman zaman sorgulandığı durumları, kimi zaman sapma, kimi zamansa adeta bir kırılma olarak nitelendirmek çok da yanlış olmayacaktır. İşte bu çalışmada amaç, Batı yanlısı perspektifin sorgulanışının bir örneği olarak 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda Türkiye'nin tutumunu ortaya koymaktır. Bu farklılaşmanın önde gelen sebeplerinden biri iç politika olduğu kadar uluslararası sistemde meydana gelen değişikliklerdir. 1960 lı yıllar hem soğuk savaşta yeni bir aşamanın habercisi, hem de buna koşut olarak uluslararası ilişkiler yaklaşımlarında farklı bakış açılarının ortaya çıktığı yıllardır. Dış politika oluşumunu ve uluslararası sistemin yapısını açıklamaya aday yaklaşımlardan olan iç ve dış politika ayrımını sorgulayan bakış açıları bu çalışmada kullanılmıştır. Savaştan önceki gerginlik ya da çatışmalar sırasında başlatılan Türk dış politika çıktıları, savaşla adım adım ilerletilerek kronolojik sıra içinde incelenmiştir. 1967 yılındaki uluslararası sistemin yapısı, Türkiye'den bakışla devlet adamları, siyasal bakış açıları, diğer devletlerle ilişkileri; 1967 Savaşı ile ilgili olarak, Arap ve İsrail devletleri, Ortadoğu da meydana gelen gelişmeler, konuyla ilintili olduğu ölçüde çalışmaya yansıtılmıştır. Anahtar Kelimeler: Türk dış politikası, 1967 Arap-İsrail Savaşı, çoğulculuk, bağıntı yaklaşımı, kamuoyu. * İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Arş. Gör. 1

Dış Politika Yapımında Yaklaşımlar Uluslararası Sistem mi Ulusal Yapı mı? 1967 de Amerikan sefiri başbakanlığa geldi, beni ziyaret etti... Kapıdan girdi, daha oturmadan Are you changing axis? diye bana sordu... Süleyman Demirel 1 Devletlerin dış politikaları boşlukta oluşmaz, buna etki eden birçok unsur vardır. Uluslararası ilişkiler yaklaşımlarında dış politika incelemeleri konusunda farklı bakış açıları sözkonusudur. Bir ülkenin dış politikasında uluslararası sistemin yapısı; devletin jeopolitik konumu, tarihi mirası, ideolojik yapısı belirleyici olabileceği gibi, iç politikanın verili durumu da önemlidir. Uluslararası sistemi diğer öğelere üstün tutan yaklaşımlar genel olarak yapısal teoriler başlığı altında incelenebilir. Buna göre, devletler uluslararası sistemin birer aktörü 2 olarak görece bağımlı, edilgen konumdadırlar. 3 Bu yaklaşımlar iç politika ile dış politika ayrımına gitmeksizin verili koşullar içerisinde devletin tutumlarını değerlendirmeyi tercih ederler. Dolayısıyla iç politika unsuru ve bu alanda meydana gelen değişimler hesaba katılmaksızın dış politika üzerinden/üzerine açıklama yapılabilir. İkinci Dünya Savaşı nın bitişi ile beraber bilimsel nitelik kazanmaya başlayan uluslararası ilişkiler alanında, özellikle 1960 ve 1970 li yıllarda geleneksel görüşleri sorgulayan alternatif bir düşünce olarak çoğulcu (plüralist) yaklaşım gelişmeye başladı. Kimi zaman liberalizm, transnasyonalizm, dünya toplumu, uluslararası toplum, plüralizm/çoğulculuk, fonksiyonalizm gibi isimlerle anılan bu yaklaşımın belirgin yönü, 1 Çetin Yetkin, Türkiye de Askeri Darbeler ve Amerika, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylülde Amerika nın Yeri, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1995, s. 113. 2 Bu çalışmada aktör tanımı şu şekilde kullanılmaktadır: diğer otonom aktörlerin davranışları üzerinde etki uygulayan, nispi olarak otonom bir birim bkz. Raymond F. Hopkins, Richard W. Mansbach, Structure and Process in International Politics, New York, Harper and Row, 1973, s. 4. 3 Örneğin yeni gerçekçi Kenneth Waltz a göre, uluslararası sistem devletlerin içsel farklılıklarına karşın benzer politikalar üretmelerinin anahtarıdır. Kenneth N. Waltz ve George H. Quester, Uluslararası İlişkiler Kuramı ve Dünya Siyasal Sistemi, Ankara, SBF Yayınları, 1982, s. 19. Bilardo topu misali, devletler, belirleyici olan bilardo masasında [uluslararası sistem] tahmin edilebilir salınımlar yaparken, aynı zamanda birbirlerinden farksız ve yekpare biçimdediler. Bu yaklaşım incelenen konuya uygulandığında, en temel anlamda şu çıkarsama rahatlıkla yapılabilir: uluslararası sistemin soğuk savaş olmadığı durumu bile düşünmeye gerek kalmaksızın, soğuk savaşın 1967 yılında aldığı biçim [yumuşama dönemi] farklı olsaydı, sözkonusu sorun ve sorundaki dinamikler de değişirdi. 2

öncekilerden farklı olarak, uluslararası politika ve iç politika ayrımını, devlet merkezli bir analizi ve incelenen konuların dar kapsamını sorgulayarak disiplinde yenilik yaratmasıydı. 4 Sistem algılamasında, devleti metafizik hayalet (metaphysical spook) olarak tanımlayan çoğulcu teorisyenler, uluslararası sistemin çok-merkezli ve çok-katmanlı görünümüne vurgu yaptılar. 5 Bu çok-merkezli ve çok-katmanlı yapı, gücün göreceli bir kavram olduğu sözüyle birlikte okunduğunda, devlet merkezli olmayan ve sadece devletler arası ilişkileri temel almayan örümcek ağı (cobweb) modeline dayanan çoğulcu yaklaşımın ifadesi ortaya çıkar. Buna göre, içsel ve dışsal ilişkilerin tümü örümcek ağı gibi içiçe geçerek birbirini etkilemektedir. 6 Bir diğer önemli unsur ise, uluslararası arenada yegâne aktör olma sıfatını yavaş yavaş yitiren devletleri kendi içlerinde de tek sesli aktörler biçiminde algılamanın reddedilmesidir. Diğer bir deyişle, çoğulcu teorisyenler, devletleri üniter yani yekpare olarak görmeyerek, çoğulcu bir yaklaşımla, devleti bileşenlere ayırıp onu oluşturan bireyleri, bürokrasiyi ve çıkar gruplarını da uluslararası ilişkiler aktörü olarak kabul etmektedirler. 7 Kendi içlerinde birçok altgruba ayrılabilen çoğulcu teorisyenler 8 devlet merkezli dünya görüşüne meydan okurken, aynı zamanda ulusal sınırların da ayrımını sorguladılar. Örneğin John Herz, devletin görece sert kabuklu, su ve hava geçirmez (impermeable) görüntüsüne karşılık, günümüz gerçeğinde dünya politikasında çeşitli tip aktörler arasında karşılıklı etkiye dayalı kompleks modelin, uluslararası politika ile yerel politika arasında basit ve kesin dikatomiye dayanan bilardo topu kavramından daha yakın olduğunu belirtti. 9 4 Devletin baskın rolünün daha önceden sorgulandığı düşünceler için bkz. Martin Hollis ve Steve Smith, Explaining and Understanding International Relations, Oxford, Clarendon Press, 1990, s. 24 33. 5 Barry Buzan ve Richard Little, International System in World History, Remarking The Study of International Relations, Oxford University Press, 2000, s. 22. 6 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, İstanbul, Alfa Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti, 2002, s. 344. 7 Arı, Uluslararası İlişkiler, s. 346. 8 Bu ayrım için bkz. Oran R. Young, The Actors in World Politics, James N. Rosenau, Vincent Davis, Maurice A. East, The Analysis of International Politics, New York, The Free Press, 1972, içinde s. 125 145. 9 Young, The Actors, s. 130. 3

İç politika ile uluslararası toplum ayrımının silikliğini 10 ve uluslararası politikanın askeri konulardan ziyade ekonomik konulardan gitgide daha fazla etkilenmekte olduğunu belirten çoğulcular, bu kökten değişimin nedeni olarak, dünya politikasında yeni güçlerin yükselişini gösterdiler. 11 Bunun sonucunda ve küreselleşmenin de etkisiyle, neyin yerel (domestic), neyin uluslararası (international) olduğu kavranamaz hale gelerek, içiçe geçti. Uluslararası konulara yerel etkinin artışı ile ülkelerin demokratikleşmesi sonucu, dış polika daha fazla insanı ilgilendirir hale geldi, kamunun bu alana ilgisi ve süreçteki etkisi arttı. 12 Aynı zamanda dış politikada (bir ulus için neyin en iyisi olduğu anlamında kullanılan) ulusal çıkarı tanımlamada, bireylerin ve grupların da katkısı hesaba katılır oldu. 13 Bu çalışma Batı yanlısı politikanın sorgulanışının bir örneği olarak 1967 Arap-İsrail Savaşı nı değerlendirirken, çoğulcu yaklaşımın savlarından hareketle iç ve dış politika ayrımına eleştirel yaklaşmaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye nin iç siyaseti incelenirken yalnızca iktidar odağından farklı olarak parlamentoda yer alan diğer partilere de değinilmiştir. 14 Amerika Birleşik Devletleri nin (ABD) Vietnam Savaşı, dış politika olmaktan çıkıp iç politikanın bir unsuru olmuş ve devamında dış politikadaki diğer konulara ilgiyi rehin almışken, Türkiye deki ABD karşıtlığı dış sorunlardan kaynaklanıp iç siyasete, kamuoyunda var olan Arap taraftarlığı ise dış politik seçimlere yansımışken 1967 Arap-İsrail Savaşı nda incelenen aktörler açısından iç ve dış politika ayrımı keskinliğini yitirmektedir. Savaş Öncesi Uluslararası Sistemin Bir Üyesi Olarak Türkiye 1962 Küba Krizi ile soğuk savaşın iki kutup lideri ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) karşı karşıya gelince, bir anlamda nükleer savaşın eşiğinden 10 Yerel ile uluslararası ayrımını eleştiren bir başka görüş ise Rosenau dan geldi. İç ve dış politika arasındaki bağlantının yalnızca dış politikayı yürüten resmi organ ve kişilerce kurulduğunu savlayan klasik anlayışı sorgulayan James Rosenau nun bağıntı yaklaşımı (linkage), yine incelenen döneme denk düşen bir tarihte, 1966 yılında yayınlanan makalesinde ortaya kondu. Sözkonusu çalışmada, çoğulculuğun savlarına benzer biçimde iç ve dış politika arasında varsayılan mutlak ayrımın anlamını yitirdiği, dış politika incelemelerinde uluslararası politika kadar siyaset biliminin de araç olarak kullanılması gerektiği açıklandı. Rosenau bağıntı kavramını analizinin temel birimi olarak kullanırken, bunu bir sistemden kaynaklanıp diğerine etkide bulunan yinelenen davranış dizileri olarak tanımladı. Bu yaklaşıma göre, incelenmesi gereken ilişki, uluslararası ile ulusal sistemlerin etkileşimidir. Ayrıntılı bilgi için bkz... James N. Rosenau, The Scientific Study of Foreign Policy, New York, The Free Press, 1971, s. 318. Bu çalışmada hacimsel kısıtlılık nedeniyle kuramsal altyapı olarak yalnızca çoğulculuk üzerinde duruldu ve diğer yaklaşımlar kapsam dışı bırakıldı. Bu noktada vurgulanması gereken iç ve dış politika keskin ayrımının öteden beri sorgulanmaya açık bir sınıflandırma olduğudur. 11 Martin Hollis ve Steve Smith, Explaining, s. 35. 12 Young, The Actors, s.109. 13 Rosenau, The Scientific..., s. 239. 14 Çoğulcu perspektifin aktör anlayışına tam uyum açısından incelenmesi gereken birçok resmi-sivil unsur olsa da çalışmanın hacmi nedeniyle yalnızca mecliste varolan aktörler ele alındı. 4

dönülmüşlüğün verdiği tedirginlikle, iki taraf arasında sıcak savaş olasılığını azaltma yolunda uzlaşmaya varıldı. 15 Nükleer caydırma konusunda yavaş yavaş bir dengeye ulaşılarak ikinci vuruş kapasitesinin artırılması da güç dengesinde görece istikrar ortamını destekledi. Böylelikle, soğuk savaşın ısısının en fazla düştüğü dönemden detant adı verilen yumuşama dönemine doğru adım atılmış oldu. 1962 Küba Füze Krizi nin Türkiye ye yansıması ise dış politika seçimlerini sorgular nitelikte oldu. 1962 Küba Krizi nde İzmir Çiğli deki Jüpiter füzelerinin kendi iradesi dışında sökülmesi, Türkiye tarafından SSCB karşısında ABD nin koruyucu kanatlarının ortadan kalktığı biçiminde algılandı. 16 Ardından, 1965 yılında yine Türk tarafının bilgisi ve izni dışında İncirlik üssünden kalkan RB 57 keşif uçağının Karadeniz hava sahasında düşmesi, 17 bu dönemde üslerle ilgili ilk önemli sorunu oluştururken Kıbrıs bunalımı ve Johnson mektubu ilişkilerde yaşanan gerginliğin önemli halkalarını oluşturdu. Çoğulcu yaklaşımla değerlendirildiğinde, bu olaylar ilk bakışta uluslararası nitelik taşıyan gelişmeler biçiminde görülse de, yansımalı olarak iç politik belirleyici halini aldı. Öyle ki, sivil unsurların dış politkaya olan ilgilerinin artışı ile beraber politika belirlemesinde Hükümete katkıda bulunuldu. Türk kamuoyunda ABD ye duyulan güven sorgulanırken, dış politikadaki tekelci anlayışın yarattığı alternatifsizlik işte tam da bu yıllarda kendini hissettirmeye başladı. Dış politikada daha önceki dönemlerden farklılaşmanın ilk işareti BM Genel Kurulu nda Cezayir e self-determinasyon tanınması kararının desteklenmesiydi. Kıbrıs, bir kez daha ilişkilerin belirleyicisiydi; ABD den uzaklaşmanın, Ortadoğu ya yönelimin, SSCB ile yakınlaşmanın Kıbrıs sorununa Türkiye nin müdahalesi durumunda Amerika nın Sovyet tehdidi karşısında Ankara ya yardım etmeyeceğini açıkladığı Johnson mektubu; Türkiye nin giriştiği sınırlı polis eyleminin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından durdurulması, Genel Kurul un 18 Aralık 1965 tarihli 2077 sayılı karar oylamasında Türkiye nin beklediği Batı desteğinden yoksun kalması, Türkiye nin dış politika tercihlerini yeniden gözden geçirmesinin önünü açtı. Özellikle, Genel Kurulu nda İran ve Pakistan ın 15 Kırmızı Telefon Hattı olarak da bilinen 1963 tarihli Doğrudan Haberleşme Hattı Anlaşması bu koşulların ürünüdür. Bu anlaşmaya göre, taraflar bundan böyle yanlışlıkla bir nükleer savaş çıkmasını önlemek amacıyla kritik anlarda devreye girecek bir iletişim yolu oluşturma kararı aldı. 16 ABD cephesinde de Türkiye ye karşı takınılan tavırda değişim vardı. Bunun en önemli kanıtlarından birini Başkan Johnson ın güvenlik konularındaki danışmanı Walt W. Rostow un Batı blokunun kendisine kapılanmış sığıntılar değil eşit ortaklar istemesi sözünde aramak mümkün. Bkz. Faruk Sönmezoğlu, Türk Dış Politikası, İstanbul, Der Yayınları, 2006, s. 214. Bunun yanı sıra, 1962 yılında ilan edilen ABD askeri stratejisi Esnek Karşılık ile gündeme gelen sınırlı konvansiyonel savaş durumu da Türkiye ye olan ihtiyacın azaldığı anlamına geliyordu. 17 Faruk Sönmezoğlu, ABD nin Türkiye Politikası (1964 1980), Der Yayınevi, İstanbul, 1995, s. 52. 5

olumlu oyları, Suriye, Mısır ve Lübnan ın çekimser kalmaları, ifadesini acil olarak toplanan TBMM de üçüncü dünya ve Müslüman ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi gerekliliği kararı ile buldu. 18 Eylül 1965 te yine BM zemininde ABD nin Vietnam politikasına karşı çıkan; ardından yine aynı yıl Çok Taraflı Nükleer Güç e (MLF) -ABD nin karşı yöndeki baskısına rağmen- katılmayı reddeden Türkiye, 1967 Savaşı nda Araplar ın yanında yer alarak Batı blokundan özerkliğini gitgide ortaya koymaya devam etti. 19 Türk dış politikasında Kıbrıs sorunu belirleyiciliğini bir kez daha ortaya koyarken, dış politikada yaşanan gerilim, iç politikaya da yansıdı. ABD ye yönelik olumsuz düşünceler, 1967 Arap-İsrail Savaşı nda kendini gösterirken, dış politikadan kaynaklanarak iç politikaya, oradan tekrar dış politikaya geçişle birlikte, yerel uluslararası arasındaki sınırın belirsizliğine bir örnek oluşturdu. Ulusal Yapının Belirleyiciliğinde Türkiye Ortadoğu da Büyük Ağabey den Kardeş liğe ABD karşıtlığının ve yeni arayışlar için konumlanma çabalarının dayanaklarını, 1960 ların çok yönlü ve çok sesli politik ortamında, diğer bir deyişle Türkiye nin özgül koşullarında görmek olasıdır. 1960 lı yılların çoksesliliği, çelişkili bir biçimde, 1960 askeri darbesi tarafından başlatılarak, 1961 Anayasası ile demokratik dönemin önünü açtı. 20 1961 Anayasasının yanı sıra uygulanan yeni seçim sistemi ile küçük partilerin de parlamentoda yer alması, Senato ve Millet Meclisi nden oluşan yasama organının dış politika konularında en hararetli tartışmalara sahne olduğu yılları beraberinde getirdi. Daha önceki dönemlerde partiler-üstü bir konu olarak görülen dış politika bu dönemden itibaren siyasal gündemdeki tartışmalar arasında yer almaya başladı. 21 1965 seçimlerini, siyasete atılmadan önce çalıştığı müteahhitlik firması nedeniyle kendisine Morrison Demirel lakabı takılan, ABD Başkanı Johnson la çekilmiş fotoğrafını dağıtarak seçimlere giren, ABD karşıtlarınca eleştiri odağı olarak görülen Süleyman Demirel in genel başkanlığındaki Adalet Partisi kazandı. 22. Batının büyük ağabey politikası 23 18 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 2: 28. Dönem, 27 Kasım 1965, s. 16-86. 19 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, Cilt 1, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 674. 20 Oran, Türk Dış..., s. 666. 21 Sönmezoğlu, Türk Dış..., s. 209. 22 1965 Yılı genel seçim sonuçlarına göre, Adalet Partisi (AP) %52 ile birinci parti olurken, onu sırasıyla Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Millet Partisi (MP), Yeni Türkiye Partisi (YTP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) takip etti. 23 Demokrat Parti döneminde Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerde büyük ağabey politikası hakkında bkz. Hüseyin Bağcı, Demokrat Parti nin Ortadoğu Politikası, Faruk Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul, Der Yayınevi, 2004, içinde, s. 171-207. 6

çerçevesinde Ortadoğu ile kurulan ilişkiler, 1960 ların başında uluslararası zeminde Türkiye nin yalnızlığı ile sonuçlanınca, bunu düzeltmek için muhafazakar tabanın da desteği ile Demirel hükümet programında dış politikasını başta Ortadoğu ve Magrip te bulunan Müslüman ve Arap kardeş ülkeler olmak üzere, Asya ve Afrika ülkeleriyle çok yönlü bir dış politika izleneceği 24 üzerine kurguladı. Programda Arap memleketleri, meşru davalarında Türkiye'nin anlayış ve desteğine güvenebilirler. denerek kastedilen İsrail meselesiydi ve Türkiye peşinen bu konuda Araplara yönelik tavizin ilk işaretini veriyordu. 25 Böylelikle, Ortadoğu'da olası bir gerginlik durumunda Türkiye'nin, bu iktidarla, Arap devletlerinin yanında yer alması, (diğer bir deyişle, İsrail tarafının yanında yer almaması) çok da şaşırtıcı bir tercih değildi. Morrison Demirel, beklenenin aksine dış politikasını sadece ABD çizgisinde yürütmeyeceğini böylelikle gösterdi. Bundan böyle, Batı nın Ortadoğu ya uzanan eli, ABD nin küçük ortağı benzeri sıfatlardan sıyrılınarak bu bölge ile eşit temelde ve yalın Türkiye olarak ilişki kurmaya geçildi. Artık Batı bloku dışındaki Arap ve üçüncü dünya ülkeleri ile ilişkiler Batı yla kurulan ilişkilerin bir türevi olarak tanımlanmamakta, Türkiye, ABD adına konuşmak yerine kendi sesine kavuşmaya çalışmaktaydı. Yeni dış politikanın ilk olumlu tepkileri 1966 başlarında Irak Başbakanı nın Türkiye ziyareti ile gerçekleşti, Kıbrıs konusunda da destek mesajları bu görüşmede bildirildi. Ardından Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Haluk Bayülken in Mısır ı ziyareti ve bu sırada imzalanan ticari antlaşma, iki ülke arasındaki ilişkilerde yakınlaşma sağladı. Ancak, Ortadoğu ülkeleri ile geliştirilen temasların bir sınır ı vardı: Türkiye muassır medeniyet\batıcılık hedefinden sapmayacak, Batı değerlerinden taviz vermeyerek ilişki kuracaktı. Nitekim, Suudi Arabistan dan Tunus a kadar gerçekleştirilen ziyaretler ve İslam Konferansı na katılma söylentileri, Türkiye nin Arap politikasını netleştirdi ve Laik Türkiye nin Arap ülkeleriyle siyasal örgütlenmenin dışında ticari ve ekonomik ilişkiler geliştirmek istediği ortaya konuldu. Diğer bir deyişle, Arap devletleri ile sıcaklaşması istenen ilişkiler Batı ya rağmen gerçekleştirilmeyecekti. Siyasal örgütlenme içerisinde bulunma, o dönemde Türkiye nin sınırıydı. Ancak bu Batı birliği tekelini kırmanın önünde engel oluşturmadı. Siyasal yakınlaşma sınırına karşılık, bu dönemde blok sorgulaması o kadar ileri gitti ki, kimi sanayi yatırım tesisleri için ABD den kredi alınamayınca SSCB ile ilişkiler geliştirildi ve daha önce neredeyse hiç olamayan Türkiye ile SSCB arasındaki dış ticaretin Türkiye 24 Oran, Türk Dış..., s. 787. Vurgu bana aittir. 25 Ayrıntılı bilgi için bkz Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul, Alkım Yayınevi, 12. Baskı, s. 846. 7

genelindeki payı ithalat ve ihracatta yüzde altıya kadar çıktı. Bu noktada, çoğulcu yaklaşımın izinde siyasetin tekbaşına incelenebilirliği sorgulaması hatırlanabilir. Siyasetin ekonomiyi belirlemesi sözkonusu olabileceği gibi, bu örnekte görüldüğü kadarıyla ekonomik gerekliliklerin siyasi tercihlerin değişimine katkısı da olabilir. Kısacası, siyasetle ekonominin birbirinden ayrılması, neyin siyasi, neyin ekonomik sebebi içerdiğinin saptanması kolay değildir. Kaldı ki, dış politika incelemelerinde ekonominin dışta bırakılması ve/veya tersi ekonominin siyaseti dışlaması durumu, çoğulculuğa göre eksik bir yaklaşım olacaktır. Örneğin, Demirel in 1967 yılında gerçekleşen Moskova ziyareti, ekonomik katkıların yanı sıra, Yunanistan daki ABD yanlısı darbe hükümeti yüzünden Atina-karşıtı bir politikaya yönelen SSCB nin Kıbrıs ta iki toplumun varlığını tanıması ile taçlandı. ABD-SSCB dengesine yönelik olarak Başbakan Demirel şöyle demişti: Batı Türkiye nin sanayileşmesini istememiştir veya mümkün görmemiştir. Bize tavsiye edilen tarımdır ve (...) hafif endüstridir ve ağır sanayi ve sanayileşmenin diğer kollarını pek hoş karşılamamışlardır. (...) Sovyetler ile müzakere ettik, bunların inşasına geçtik. Bundan da rahatsız oldular. (...) 1967 de Amerikan sefiri başbakanlığa geldi, beni ziyaret etti... Kapıdan girdi, daha oturmadan Are you changing axis? diye bana sordu... Sovyetlerle bizim münasebetlerimizden çok rahatsız olmuştu Amerika. 26 Özellikle TİP in kuruluşundan sonra geniş ölçüde yaygınlaşan sosyalist düşüncelerin etkisi altındaki radikal eleştirmenler, NATO sorununu salt bir dış politika konusu değil aynı zamanda bir iç rejim sorunu haline getirdiler. Türkiye deki mücadelelerini Batı kapitalizminin ve yerli işbirlikçilerinin egemenliğine karşı bir mücadele olarak görerek; ABD ve NATO yu bu kapitalizmin temsilcisi olarak nitelediler: ilk adım, Türkiye yi ittifaktan ayırmaktı; ancak ondan sonra kapitalizme karşı mücadele yürütülebilirdi. 27 Mart 1965 te yurda dönerek mecliste %2,24 oy oranı ile temsil edilen Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi saflarına katılan Alparslan Türkeş in örgütlediği ülkücüler toplumda siyasal hareketin bir diğer unsurunu oluşturmaya başlıyordu. Anti-komünist ve Turancı düşünceleri ile Osmanlıcı ve dinsel yaklaşımıyla ülkücü hareket Arapların yanında, İsrail in karşısında konumlanıyorlardı. Çatışmaların Ortadoğu bölgesinde yoğunlaşması 28 ile birlikte, Arap-İsrail gerginliği, 26 Çetin Yetkin, Türkiye de..., s. 113. 27 Mehmet Gönlübol, Turkish-American Relations: A General Appraisal, FP ¼ (1971), s. 73 ten aktaran Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye, İstanbul, Hil Yayın, 1992, s. 414. 28 1966 yılında Suriye'de iktidarı ele geçiren Baas Partisi nin sol kanadı SSCB ile daha yakın ilişkiler kurmak istedi ve İsrail'e karşı daha sert bir politika benimsemişti. Suriye, 1956 Savaşı'ndan sonra İsrail ile Mısır sınırına BM barış gücü yerleştirilmesi karşısında Mısır Devlet Başkanı Nasır'ı pasif davranmakla, BM barış gücünün 8

Türkiye'nin dış politikasında önemi artan bir konu halini almaya, iç politikada da birçok devlet organının gündemine gelmeye başladı. 22-24 Mayıs 1967 tarihleri arasında, çatışmaların bölgede hızlandığı bir sırada, Ortadoğu'da meydana gelen gelişmeleri dikkatle izleyen Türk Hükümeti, Ortadoğu ülkelerinde görevli büyükelçilerini, Ankara'da bir toplantıya çağırdı. Gerçekleştirilen yıllık olağan toplantıda, gelişmeler değerlendirilirken, Türkiye nin Arap politikası, pakt ve bölge anlaşmalarına katılmadan, kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda tarafsız kalarak ikili ilişkilerin geliştirilmesine çalışmak olarak belirlendi. Ortadoğu gerginliğinin yasama organına gelişi, 25 Mayıs tarihinde, Ankara üyesi Hıfzı Oğuz Bekata'nın Cumhuriyet Senatosu'na verdiği beyanatla gerçekleşti. Bekata, demecinde önce Ortadoğu'da mevcut gerginliği açıkladıktan sonra Hükümeti, taşıdığı sorumluluğun gereklerini yerine getirmeye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni aydınlatmaya davet etti. 29 Krizin Milli Güvenlik Kurulu'nda ve ardından Bakanlar Kurulu toplantısında görüşülmesi sonucunda resmi tutum Hükümetin şu beyanatı ile açıklandı: Türk Hükümeti her zaman olduğu gibi bu kere de buhrana sebebiyet veren durumun mütalaasında Birleşmiş Milletler Yasası ile hak ve adalet prensiplerine dayanmak gerektiği inancındadır. Bu arada, Hükümetimiz, komşuları ile iyi dostluk münasebetleri çerçevesi içerisinde Türkiye ile Arap memleketleri arasında mevcut yakın ilişkileri de göz önünde bulundurmaktadır. 30 Böylelikle, Türkiye'nin komşusu olan Arap ülkelerini desteklediği açıklanırken, Kahire'de yayımlanan, Mısır Hükümeti'nin yarı-resmi El-Ahram Gazetesi, NATO üyesi Türkiye, Arap-İsrail uyuşmazlığında, Arap dünyasının yanında yer alıyor. 31 başlıklı haberinde, Türk Hükümeti'nin topraklarındaki NATO üslerinin Arap ülkelerine karşı kullanılmasına izin vermeyeceğini Mısır'a bildirdiğini açıkladı. Gazeteye göre, Türkiye'nin Kahire Büyükelçisi Semih Günver, Mısır Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı El Zeyyad ile görüşerek Türkiye'nin Suriye sınırında askeri yığınak yapmayacağına dair söz vermişti. El- Ahram'a göre, Büyükelçi, "Türk Hükümeti'nin, Mısır'ı son siyasi ve stratejik kararları almaya etekleri altına saklanmakla suçladı. Nasır'ın barış gücünün çekilmesini istemesinin ardından, Mısır ve İsrail sınırı, önce gergin bir bekleyişe, Nisan ayında da çatışmalara sahne oldu. Nasır, 1956 Savaşı ile serbest geçişi güvence altına alınan Tiran Boğazı'nı, 22 Mayıs tarihinde İsrail gemilerine kapattı. İsrail, sınırdaki Arap asker sayısının kendi askerlerinin üç katı olduğunu dikkate aldı ve Arap önderlerinin demeçlerinden yakın bir tehlike olasılığı sonucunu çıkardı, beklemek yerine sürpriz bir atakla avantajlı konuma geçmeyi kararlaştırdı. Böylelikle 5 Haziran günü, İsrail hava kuvvetleri'nin Mısır'ın hava üslerine saldırısı ile savaş başladı. 29 Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, Cilt: 40, s. 288-289. 30 Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 32, Mayıs 1967, s. 39. 31 Cumhuriyet, 1 ve 2 Haziran 1967. Demirel, bu haberi doğrulamayı ya da yalanlamayı reddeti. Bkz Ahmad, Demokrasi Sürecinde, s. 416. 9

sevkeden sebepleri takdir ettiğini" söyleyerek "Türkiye, Arap ülkelerinin sadece hükümranlıklarını ve çıkarlarını korumaya niyetli olduklarına inanmaktadır." demişti. 32 Konuya ilişkin olarak, diğer bir Ortadoğu ülkesi Irak'ın Türkiye Büyükelçisi Tarık Said Fehmi, Arap milletlerinin 1949 tarihinde Filistin'de gasbedilmiş olan haklarını alıncaya kadar mücadeleye azimli olduklarını, bu haklı davalarında komşuları ve yakın dostları olarak tanımladıkları Türkiye'nin manevi desteğini istediklerini, bu konuda hükümetin açıklamasına çok müteşekkir olduklarını belirtti. Büyükelçi sözlerini şöyle noktaladı: Türkiye'nin en yakın komşusu olan Irak'ın Büyükelçisi olarak, bundan daha fazlasını istemekte ve iyi bir dost sıfatıyla bu istediğimde haklı olduğumu sanmaktayım. 33 Savaş, Türkiye kamuoyunu radikalleştirdi ve yaklaşık 1965 te başlayan Arap yanlısı eğilimi hızlandırdı. Anti-Amerikan duygularda kesin bir yükseliş vardı, İsrail sadece bir kukla olarak görülüyordu ve Irak ABD ile diplomatik ilişkilerini kestiğinde, Hükümet Bağdat ta Amerikan çıkarlarını gözetmeyi reddetti. 34 Türkiye'nin üsler konusunda ilk açıklaması, 29 Mayıs 1967 tarihinde Ortadoğu'da bir savaş başlangıcı halinde ABD'nin NATO'ya ait askeri üsleri kullanma talebinin olup olmadığı sorusuna ilişkin Dışişleri Bakan Vekili Dr. Faruk Sükan'dan geldi: Sureti katiyede herhangi bir talep olmamıştır. Sadece talep değil, Amerika tarafından böyle bir telkin de mevcut değildir. 35 Açıklamadan bir gün sonra ise Amerikan Hükümeti, Türkiye'nin Mısır'a karşı toprakları üzerindeki Amerikan üslerinin, bir savaş anında kullanılmasına izin vermeyeceği konusundaki teminatı hakkında çıkan haberlere yönelik olarak hiçbir bilgisi olmadığını açıkladı. Hükümet sözcüsü, Türkiye topraklarındaki askeri üsleri Amerikan ve NATO üsleri olarak ikiye ayırarak konuya şöyle bir açıklama getirdi: Böyle bir mesele hiçbir zaman bahis konusu olmadı, Amerika'nın Türkiye'de zaten üssü yoktur, sadece Türkiye Hükümeti'nin Amerika'ya gösterdiği bazı kolaylıklar vardır. 36 Üsler konusunda, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, ise 2 Haziran 1967 tarihinde; "Türkiye'nin kendi topraklarındaki NATO üslerini Arap ülkelerine karşı kullandırmayacağına ve Suriye hududunda yığınak yapmayacağına dair El-Ahram Gazetesi'nin Türkiye Büyükelçisi'ne atfen verdiği haberi doğruladı. 37 32 Milliyet, 1 Haziran 1967, s. 1 ve 7. 33 Milliyet, 1 Haziran 1967, s. 7. 34 Cumhuriyet, 13 Haziran 1967. 35 Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 32, Mayıs 1967, s. 103. 36 Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 32, Mayıs 1967, s. 7. 37 Milliyet, 3 Haziran 1967, s. 7. 10

Çoğulcu yaklaşımın savlarına uygun olarak, Türkiye nin bilardo topu gibi tek parça bir yapı olmadığı ve bu biçimde ele alınmaması gerektiği ortadadır. Kamuoyu, muhalefet partileri gibi birçok unsur dış politika üzerine yorumda ve etkide bulunmaktadır. O dönemde de farklı kesimlerden gelen tepkiler Hükümetin yanı sıra doğrudan/hükümeti etkileyerek dolaylı biçimde dış politika yapımında etkili oldu. 1967 Arap-İsrail Savaşı nda Türkiye nin tutumu incelenirken de bu nokta unutulmamalıdır. Kaldı ki, 1961 Anayasası'nın sağladığı özgürlükçü, çoğulcu yapılanmanın daha çok insana siyasal süreçte yer alma imkanını vermesi sonucunda kamuoyu hükümet politikaları üzerinde daha fazla baskı uygulamaya başladı. Özgür ve hareketli bir siyasal ortamdaki bu gelişmeler Cumhuriyet hükümetlerini dış politikalarında, Batı pahasına, Ortadoğu bağlantısını daha çok vurgulayacak şekilde gözden geçirmeye yöneldi. 38 Dış politika belirlemesinde Hükümet birincil önceliğe sahip olsa da, varolan demokratik atmosfer ile birlikte, toplumsal hareketler/tercihler gözardı edilmemiştir. Bu gelişmelerin etkisiyle yasamadan ve toplumdan Ortadoğu'da meydana gelen gelişmeler ile ilgili tepkiler yoğunlaştı, savaşa yalnızca saatler kalmışken, üniversite öğrencileri İstanbul'da toplantı ve sessiz yürüyüş yaparak Ortadoğu bunalımında Türk gençliğinin Arapları desteklediğini açıkladılar. "Emperyalist devletlerin tutumu" protesto edildi, İsrail de emperyalizmin bir çeşit aracı olarak nitelendi. 39 Bir gün sonra 4 Haziran 1967 tarihinde, Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı ile Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu İstanbul'da; Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar 40 ise Ankara'da, Ortadoğu'da meydana gelen gelişmeleri ve Türkiye'nin durum karşısında alması gereken tavırları değerlendiren demeçler verdi: Feyzioğlu milli birlik ve bütünlüğün önemi üzerinde dururken; Aybar, Hükümeti Amerikan-İngiliz emperyalistlerinden yana mı, Araplardan yana mı olduğunu açıklamaya davet etti. 41 Özetle farklı parti genel başkanları, farklı gerekçelerle varolan durumu değerlendirip olarak farklı reçeteler sundular. Feyzioğlu, Atatürk ilkelerine atıfta bulunarak barışçıl politikaları ön plana çıkarıp; bir anlamda soruna taraf olmak yerine edilgen bir tutumdan yana olduğunu belirtti; Aybar ise, durumu marksist bir bakış açısıyla karşıt iki blokun savaşımı olarak, kökleri eskiye dayanan ve bu yaklaşım içinde, çok daha derin bir problem olarak değerlendirirken, Hükümeti taraf olmaya çağırdı. 38 George Harris, Türk-Amerikan İlişkilerinde Ortadoğu, Ankara, Dış Politika Enstitüsü, s. 46-47 den aktaran Oral Sander, Türkiye'nin Dış Politikası, Ankara, İmge Kitabevi, 1998, s. 226. 39 Milliyet, 4 Haziran 1967, s. 7. 40 Türkiye İşçi Partisi, seçimlerde mecliste 14 iskemle kazanmıştı. Güven Partisi ise, Cumhuriyet Halk Partisi'nin ortanın solu ilkesini benimsemesi sonucu Turhan Feyzioğlu'nun liderliğinde 48 milletvekili ve senatörün partiden ayrılması ile kurulmuştu. 41 Milliyet, 5 Haziran 1967, s. 7. 11

Umulanın aksine çatışmalar gitgide hızlanırken, Türkiye, temkinli bir politika ile barış çağrılarında bulundu, bu tutumunu, savaş sırasında da sürdü. Savaş 5 Haziran 1967 Pazartesi günü saat 7:30'dan itibaren havalanan İsrail uçaklarının, Mısır, Suriye ve Ürdün havaalanlarını bombardıman etmeye başlaması 42 sonucu, Türk Silahlı Kuvvetleri alarma geçti; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın Genel Kurulu'nda Ortadoğu'da barışı tehlikeye düşürecek şekilde başgösteren olaylar hakkında Meclis'in aydınlatılmasına dair verilen önergeler üzerine Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in bu konudaki demeci 43 başlıklı sunuş gerçekleşti. Çağlayangil, bölgede meydana gelen gelişmeleri açıkladıktan sonra buhranın geniş ihtilatlara meydan vermeden kısa bir zamanda yatışacağı ümit ve temennisini muhafaza 44 ettiğini açıklamıştı." Başbakan Süleyman Demirel, daha sonra anlaşıldığı üzere, kriz başlar başlamaz, Arap devletleri sorumlu Başkan ve Başbakanlarına bir mesaj göndererek, Türkiye'nin bu anlaşmazlıkta Arapların yanında olduğunu, davalarında başarı sağlamaları için yardım edeceğini belirtti. 45. Anlaşılabileceği gibi, Türkiye nin savaş karşısında tutumu, şüpheye yer bırakmayacak biçimde netti: Arapların yanında yer almak Hatta o kadar ki, savaş sırasında birçok Arap devleti ile diplomatik ilişkileri kesilen ABD, savaş sonrasında diplomatik ilişkilerini Türkiye üzerinde sürdürmek istemesini Türkiye Arap devletleri ile olan ilişkilerini dikkate alarak reddetti. 46 Savaşın başlaması ile birlikte, gerek kamuoyunun gerekse devletin anlaştığı ortak nokta; ne olursa olsun, savaşta taraf tutulması halinde bunun Arap devletlerinin yanı olması gerektiğiydi. Bu dönemde, toplumun hemen hemen hiçbir kesimi, İsrail lehine bir tavır takınılmasını dile getirmeyerek; farklı gerekçeleri ön plana çıkararak (örneğin 'emperyalist' bir devlet olan ABD'nin yandaşı olması, başka bir dine mensup olması gibi) İsrail'in dost bir ülke olamayacağı, Arapların davalarında haklı oldukları tezlerini öne sürdü. Parti liderlerinin, Ortadoğu'da meydana gelen gelişmeler karşısında Türkiye'nin nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği ile ilgili görüşleri, değerlendirmeleri farklı olmakla birlikte, hepsinin birleştiği ortak nokta buydu. Bu görüşlerini Milliyet Gazetesi'nin Ortadoğu krizi ile ilgili liderler arasında yaptığı ankette de açıkladılar. Buna göre, Arap ülkeleriyle İsrail 42 Armaoğlu, 20. Yüzyıl..., s. 706. 43 Adı geçen önergeler üç tanedir ve sahipleri sırasıyla: İhsan Ataöv (Antalya)-İsmail Sarıöz (Rize); Kadir Çetin (İçel)-Kamil Özsarıyıldız (Muş); Mehmet Ali Arsan (Çankırı)'dır. Bkz: Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 18, s. 6. 44 Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 32, Haziran 1967, s. 15 ve Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 18, s. 6-7. 45 Milliyet, 15 Haziran 1967, s. 1 ve 7. 46 Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye'nin Arap Ortadoğusuna Karşı Politikası, 1945-1970, s. 159. 12

arasındaki savaşta Türkiye'nin tutumu ne olmalıdır? sorusuna; bu konu hakkında konuşmak istemeyen GP Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu, MP Genel Başkanı Bölükbaşı (konu hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığı için henüz erken olduğunu belirterek) ve siyasi sorumluluk taşıdığı için cevap veremeyen AP Genel Başkanı Süleyman Demirel (kendisi resmi beyanlarında gerekli açıklamaları dile getirmiş olduğuna da değindi) dışındaki liderler özetle şöyle yanıtladılar: CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Hükümetin Ortadoğu savaşındaki barışçı tutumuna katıldığını iletirken; Bugünkü buhranda yani harbte, Türkiye harb dışındadır, harb dışında kalmalıdır. Sulh teşebbüslerine yardımcı olmalıdır. Cumhuriyet hükümetinin takip ettiği istikamet böyle görünüyor ve biz buna katılıyoruz., TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, Türkiye'deki üslerin kullanılmaması için geçerli ve yeterli fiili tedbirleri almalıyız. Anti-emperyalist bir dış politika yürütmeye mecburuz. Türkiye, bu tip bir savaştan hayat almış devlettir. Savaş dışında kalmak için her türlü imkanlar kullanılmalıdır., YTD Genel Başkanı İrfan Aksu, Türk Hükümeti'nin bu buhran karşısındaki tutumu tamamen yerindedir Dışişleri Bakanı'nın Hükümet adına yaptığı açıklamada Türkiye'deki NATO üslerinin sadece NATO hizmetleri için kullanılabileceğini, bu sebeple Amerikan uçaklarının herhangi bir talep vukuusunda Arap ülkelerine müdahale için Türkiye'deki üsleri kullanamayacaklarına dair açıklaması çok yerinde olmuştur., Birlik Partisi Kurucusu Tahsin Sevinç, Türkiye'nin Arap blokuna karşı siyasi alanda tarafsız kalması, ancak Arap milletlerini manen desteklemesi ve onların yanında yer alması temennisindeyiz., Alparslan Türkeş ise, Biz daha önce yayınladığımız bildiride Türkiye'nin Arapların yanında olmasını istemiştik. Yahudi ile beraber olmak için hiçbir sebep yoktur. 47 Sonuç olarak, liderlerin açıklamaları yorumlandığında, iktidarın tezlerine ve hareketlerine bir katılım olduğu görülmektedir. Liderlerin, Türkiye'nin varolan Arap-İsrail savaşında izleyeceği siyasete ilişkin titizlikle üzerinde durdukları unsur, genel olarak Arap devletlerini rahatsız edecek herhangi bir tutumdan kaçınmak; özel olarak ise, topraklardaki Amerikan veya NATO üslerinin izinsiz bir şekilde komşularımıza karşı kullanımını engellemekti. Kaldı ki, Hükümet, Türkiye'deki Amerikan ve NATO üslerinin kullanımı ile ilgili olarak kamuoyu tarafından sürekli sıkıştırıldı, güven telkin edici açıklamalarına rağmen bu konu muhalefet için daimi bir koz olarak kullanıldı. Örneğin, 6 Haziran tarihinde Tabii Üye Ahmet Yıldız; Ortadoğu buhranına, Türk topraklarındaki üslerden herhangi yabancı bir devletin cereyan etmekte bulunan Arap-İsrail savaşına müdahalesine meydan verilmemesine 47 Milliyet, 7 Haziran 1967, s. 1 ve 7. 13

ve bir emrivaki ile karşılaşmamak için gerekli tedbirlerin alınmasına dair Cumhuriyet Senatosu'nda gündem dışı bir demeç verdi ve beyanatında Hükümeti eleştirerek şöyle dedi: Bölgemizdeki olaylara karşı, şimdiye değin takındığımız tutumlar, çoğu kez, gerçekçi olamamış, uzun süreli yararlarımızı hesaba katmamış ve daha çok başkalarının hatırını sayar gibi bir nitelikten kurtulamamıştır. 48 Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ise cevaben; Türkiye'de bulunan Amerikan tesisleri 49 Türk Hükümeti'nin arzusu, rızası, müsaadesi dışında hiçbir şekilde kullanılamayacaktır. diyerek, konunun ulusal bir politika olarak ele alındığını belirtti. BM Güvenlik Konseyi'nin ittifakla bölgede ateşkes kararı almasının ardından, 8 Haziran günü 50 Millet Meclisi'nde görüşlerini açıklayan Balıkesir Milletvekili Mevlüt Yılmaz Ortadoğu olayları ile ilgili olarak Arap ülkelerinden yana bir tutum sergiledi, varolan durumun dini niteliğinin üzerinde durdu. Yılmaz'a göre, Yahudi İslamın ve Türklüğün en büyük düşmanıdır, Türkiye'nin ekonomisi Yahudinin kontrolu altındadır, savaşı başlatan sebeplerin arasında din de vardır ve bu savaş Müslümanlarla siyonistlerin savaşıdır. Ardından Türk Hükümeti'nin Filistin meselesinde Arapların yanında olmasından daha tabii bir şey olmayacağını belirten Yılmaz, sözlerini şöyle noktaladı: Biz ne suretle olursa olsun harbin Arapların lehine neticeleneceği umudunu taşıyoruz ve yine katiyetle belirtiyoruz ki, bir gün İsrail Devleti diye bir şey ortada kalmayacaktır. Ama bugünün gelip gelmediğini önümüzdeki günler tayin edecektir. 51 Savaşın sonucunun anlaşılması üzerine Türk tarafında, Ortadoğu bunalımında Arap devletlerinden yana olunduğunu belirten açık görüşler dile getirilmeye başladı, savaş sonrası oluşan statüko protesto edildi, BM Genel Kurulu'nda da Arapları destekleyen konuşmalara ek olarak lehte oy kullanıldı. Ateşkesin ardından, Kızılay Genel Başkanı Mehmet Nomer (99. Yıl kutlamaları nedeniyle düzenlenen basın toplantısında), 7 Haziran tarihinde Cilvegözü ve Tibil kapılarına birer Kızılay ekibi yolladıklarını, gerekirse Ortadoğu'da savaş nedeniyle yirmi dört saat içinde yardım ekibi yollayabileceklerini belirtti. Ancak, Hükümet, açık olarak aktif bir rol 48 Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, Cilt: 40, s. 394. 49 üs kelimesi yerine tıpkı ABD Hükümeti Sözcüsü'nün "kolaylık" demesi gibi tesis sözcüğünün kullanılması dikkat çekicidir. 50 5 Haziran 1967 tarihi saat 07:30'da İsrail uçaklarının Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak havaalanlarının bombardımanıyla başlayan savaşın birinci günü sona erdiğinde, tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı dört yüzü aştı, havaların kontrolü ilk günden İsrail'in eline geçti. Bu üstünlük sonucunda, kara harekatında da uçaklarını kullanan İsrail, üç gün içinde bütün Sina'yı ele geçirip, 7 Haziran akşamı Süveyş Kanalı'nın sağ kıyısına ulaştı. 51 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 18, s. 167. 14

oynamaktan kaçınmakla birlikte, gösterdiği (nisbi) tarafgirliği sürekli kamufle etme çabasını da elden bırakmayarak Kızılay yardımını sadece Arap devletlerine göndermenin sebebi olarak İsrail'in yardım ekibi istemeyeceğini ve ihtiyacı olmadığı gerekçesini ileri sürdü. Savaş ertesinde, sadece Kızılay yardım ekibi ile yetinileceği ve bunun da sadece sağlık yoluyla gerçekleşen bir yardım olacağı vurgulansa da bununla kalınmadı. Türkiye'nin Ortadoğu'ya açılma konusundaki politikasının ilk uygulamasını oluşturan 1967 Arap-İsrail Savaşı nın ardından Türkiye, İsrail'e karşı savaşan Mısır, Ürdün ve Suriye'ye yiyecek ve giyecek de gönderdi. 52 6 Haziran 1967 günü başlayan savaş, 84 saat sonra, 2250 ölü, 650 düşen uçakla taraflara 10 milyar dolara malolarak bitti. 53. Üsler konusunda gerçekleşen tartışmalar savaş sonrasında da sürdü. Hükümetin politikasına neredeyse, bütün siyasi partiler ve kamuoyu katıldı, Arap devletlerinin yanında tavır alınması konusunda birleşildi. Ancak çatışma ertesindeki statü, Türkiye nin istediğinin aksine gerçekleşti, Arap devletleri ağır bir yenilginin yanı sıra azımsanmayacak bir toprak kaybına maruz kaldı. Türkiye, yine de, Arap devletlerinden yana tavrını savaş sonrasında da sergiledi. Ateşin kesildiği 10 Haziran günü, 54 Çağlayangil savaş sonunda oluşan durumu eleştirerek, güç kullanımı ile toprak kazancı sağlanması veya pozisyon takviyesi yoluna gidilmesine karşı olduğunu belirtti. 55 Bu görüş, ifadesini 22 Kasım 1967 tarihli ve 242 sayılı Güvenlik Konseyi kararında buldu, Türkiye bu kararı bütün unsurları ile destekledi. Diğer bir deyişle, İsrail in işgal ettiği topraklardan çekilmesini isterken, aynı zamanda İsrail'in güvenlikli ve kabul edilmiş sınırlara sahip olma hakkını da tanıdı. 56 Savaş sonrasında oluşan statü karşısında BM Genel Kurulu olağanüstü toplandı, 22 Haziran tarihinde gerçekleşen bu toplantıda Çağlayangil, Türkiye'nin tutumunu şöyle açıkladı: Türkiye'nin polikası daima bütün komşuları ve bölge memleketleri ile siyasi bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne riayet şartına dayanan iyi münasebetleri geliştirmeye 52 Örneğin 250 ton şeker, 200 ton pirinç, 10000 çift kundura, 250000 paket sigara, 5 ton çay gibi... bkz Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 35, Ağustos 1967, s. 48-49. 53 Milliyet, 9 Haziran 1967, s. 1 ve 7. 54 7 Haziran tarihinde Ürdün ile İsrail, 8 Haziran tarihinde de Mısır ile İsrail ateşkesi gerçekleşti. SSCB'nin 10 Haziran tarihinde İsrail durdurulmazsa askeri harekat dahil gerekli tedbirleri alacağını ABD ye bildirmesinin ardından gerçekleşen Suriye-İsrail ateşkesi ile Altı Gün Savaşı sona erdi. 55 Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 33, Haziran 1967, s. 9 ve Milliyet, 11 Haziran 1967, s. 7. Bu beyanata İsrail tarafından bir yanıt gelmedi. Amerika'nın İsrail'in güvenliği için kazandığı toprakları elinde tutabileceği açıklamasını sevinçle karşılayan Maariv Gazetesi dahil, basında herhangi bir yorum yer almadı. Bunun dışında, İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban İsrail'in durumunu şu sözlerle açıkladı: Artık komşularımızla karşı karşıya aynı masada oturup konuşmaya hakkımız var. bkz Milliyet, 12 Haziran 1967, s. 7. 56 Armaoğlu, 20. Yüzyıl, s. 847. 15

yönelmiştir...burada, Arap ülkeleri halklarına beslediğimiz derin dostluk ve sempatimizi tekrarlamak isterim. Arap ülkelerini Türkiye'ye bağlayan çeşitli tarihi ve kültürel bağların varlığının üzerinde duran Çağlayangil, İsrail Hükümeti'ne büyük bir sorumluluk düştüğünü, Kudüs'te bir emrivaki yaratılmaması gerektiğini, kuvvete başvurulması sonucunda meydana gelen toprak kazanımlarının kabul edilmeyeceğini, Genel Kurul'un, İsrail kuvvetlerinin işgal ettiği topraklardan çekilmesi konusunda ısrar etmesi gerektiğini belirtti. 57 Genel Kurul un İsrail in 5 Haziran dan önceki sınırlarına çekilmesini isteyen 242 sayılı kararın oylaması sırasında Türkiye, ABD ve Batılı ülkelerden farklı olarak, Araplarla aynı yönde oy kullandı. Mısır ve Suriye başta olmak üzere Arap ülkelerinin Türkiye ye savaş sırası ve sonrasında izlediği politika nedeniyle teşekkür etmeleri ilişkilerin aldığı yeni biçimin bir kanıtı niteliğindeydi. Başka bir örnek, 16 Haziran 1967 tarihinde Türkiye'yi ziyaret eden İran Şahı Rıza Pehlevi nin, Sunay ile görüşmesinde Kıbrıs konusunda Türk milletinin haklı davasını desteklediklerini ve destekleyeceklerini belirtmesiydi. 58 Benzer biçimde, 1938 Hatay olayından beri Türkiye'ye karşı genellikle olumlu bir tutum içinde bulunmayan Suriye'nin Dışişleri Bakanı 21 Ağustos 1967 tarihinde verdiği demeçte: Türkiye'nin son buhran sırasında Arap milletini gerek BM de, gerek bu buhran dışında desteklemesi, Suriye halkında takdir ve şükran duyguları yaratmıştır...türkiye'nin, Arap devletlerinin haklı davasına devamlı destekte bulunmasının, diğer dost devletlerle bu alanda faaliyet sarfetmesinin, saldırının izlerinin silinmesine, dolayısıyla iki memleket arasında dostluk ve komşuluk münasebetlerinin kuvvetlendirilmesine ve Ortadoğu'da adil bir barışın yeniden kurulmasına katkısı olacağına inanıyoruz. derken, Mısır Hükümeti Sözcüsü Hasan el Zeyyad ın 17 Kasım 1967 tarihli: Modern tarihin kaydettiği ve bizim yakın geçmişimizde geçirdiğimiz acı krizde Türkiye'nin iftihar edilecek bir tutumu, davranışı olmuştur. 59 demeci Arap ülkelerine Türkiye nin desteğini ortaya koydu. 5 Temmuz günü gerçekleşen oturumda Pakistan, Türkiye ve diğer dört Müslüman ülkenin Kudüs ile ilgili karar tasarısı BM Genel Kurulu'na sunuldu. Temel olarak İsrail'in Kudüs şehrinin Ürdün kesimini ilhakının reddedilmesini içeren karar, 99 olumlu, 19 çekimser oyla kabul edildi, oylamaya katılmayan İsrail, daha sonra, Kudüs'ün tekrar bölünemeyeceğini bildirdi. İsrail'in bu tutum ve davranışı, BM'nin bu konudaki yetersizliği, Türkiye tarafından, TBMM'de kınandı. Görüldüğü gibi Türkiye, Araplara yakın tutumunu BM Genel 57 Dışişleri Bakanlığı Belleteni, Sayı: 33, Haziran 1967, s. 55-56 ve Milliyet, 23 Haziran 1967, s. 1 ve 7. 58 Bkz. Milliyet Gazetesi, 17 Haziran 1967, s. 7. 59 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, s. 536-537. 16

Kurulu'ndaki müzakereler sırasında da sürdürdü. Sonuç 1967 Arap-İsrail Savaşı nda Türkiye nin tutumu çoğulcu yaklaşımla incelendiğinde, hem devletin hem de politika nın çok katmanlı yapısı ortaya çıkmaktadır. 1967 Savaşı na yönelik olarak ABD yandaşı olarak etiketlenen Demirel in bu tanımdan tamamen ters biçimde konumlanmasının yanı sıra, ekonomik kaygıların belirleyiciliği, iç siyasetin, Hükümet dışı aktörlerin baskısı ve uluslararası yapı ile içiçe geçen Türkiye nin özgül koşulları, iç-dış politika ayrımının netliğini yitirmesi incelemenin sonucunda en çok göze çarpan unsurlardır. Türk dış politikasının seyrinde 1967 Arap-İsrail Savaşı nın anlamı incelendiğinde cevaplanması gereken sorulardan ilki, Türkiye nin taraflılığı ve/veya tarafsızlığı konusudur. Türkiye, savaşta taraf olup olmadığını net olarak belirtmekten kaçınmakla beraber, daha önce de açıklandığı gibi, bu konuda yorum yapılabilecek veriler mevcuttur. Doğaldır ki çatışmalar sırasındaki açıklamalar kadar savaşın ertesinde ortaya konan bilgiler de, özellikle ortamın sıcaklığının görece azalmasından ötürü, değerlendirilmelidir. Kaldı ki, savaş sırasında Arap devletleri ile kurulan yakın ilişkiler, Türkiye nin taraflılığını ortaya koymaya yeterlidir. Arap devletlerine yakın tavırlar sergilerken Türkiye'nin dikkat ettiği konu, Amerika ve İngiltere gibi güçlü devletlerin atacağı adımları ve Ortadoğu'da sergileyecekleri tutumların nabzını tutmak, buna göre bir tavır belirlemekti. Her ne kadar tam anlamıyla aynı görüşlere sahip olunmasa da Türkiye, uzlaşmanın olabildiğince sağlanmasına, başat aktörler olarak görülen devletlerin tepkisini almamaya bu dönemde de önem verdi. Ancak iki taraf arasında uyuşma sağlanamadığında, diğer bir deyişle, ABD'nin tutumları Arap devletlerini rahatsız edebilecek bir boyuta geldiğinde, Türkiye tercihini Arap devletlerinden yana kullandı. Hatta kimi zaman Türkiye, Arap devletleri ile ilişkilerini geliştirmeyi, ABD'ye rağmen göze aldı. Türkiye'nin taraf olma durumunu Arap devletlerinin Türkiye ye yönelik olumlu tavırlarından yola çıkarak da gözlemlemek olasıdır. Türkiye nin takındığı tutum blok politikası açısından değerlendirildiğinde, Batı dan kopuşun/farklılaşmanın boyutu/sınırı cevaplanması gereken ikinci sorudur. Bu dönemde izlenen politikaların farklılığını ABD ve Batı blokuna yönelik tutumlardan öte, tersten okuyarak SSCB ve Doğu bloku ya da Bağlantısızlarla kurulan ilişkilerde ortaya koymak daha belirleyici olabilir. Türkiye ye her an gelebilecek komünizme karşı duran sağ ı temsil eden Demirel in başbakanlığı koşullarında, SSCB ile ticari ilişkiler kuruluyor, dış geziler 17

gerçekleştiriliyor; üçüncü dünya ülkelerine Kıbrıs iyi niyet heyetleri gönderiliyor ve Kıbrıs politikasına gereken desteği Batı dışından aranıyordu. Türkiye nin Ortadoğu ya yönelik özgül çıkarları vardı ve bu sebeple Amerika nın temsilcisi olarak ilişki kurmanın ötesine geçmek isteğindeydi, Türk dış politikasında Kıbrıs, odak sorun olma özelliğini o yıllarda da korumaktaydı. Sonuçta, Arap ülkeleri ile Kıbrıs ın gölgesinde yakınlaşma çabası, eylül 1970 te ilk meyvesini verdi ve Bağlantısızların Lusaka Toplantısı nda Arap ülkeleri Kıbrıslı Türklerin haklarının korunması gerektiğinin altını çizerek Makarios un Kıbrıs a ilişkin kararlarını kabul etmeyeceklerini belirttiler. ABD büyükelçisinin Demirel e sorduğu soruya yanıt vermeyi denemek belki de daha doğrudan bir adım olabilir: Türkiye yön değiştirmiyordu, NATO dan çıkmayı sorgulasa da harekete geçmiyor, İsrail e karşı Araplar ın yanında yer alsa da BM ortamında İsrail in güvenlikli sınırlara kavuşması gerektiğinin altını çiziyor, İsrail ile ilişkilerine devam ediyordu. Türkiye bu dönemde özellikle Kıbrıs bunalımının yarattığı etki ile Batı bloku içinde yer almayı sorgulasa da, sonuçta bulduğu çözüm görece özerk politikalar izleyerek kendine yeni ilişki ağları oluşturmaktan öteye geçmiyor, belki bir anlamda geçemiyordu. Her ne kadar davranışsal olarak çeşitli farklılıklara gidilse de, temelde Batı yandaşlığı bu dönemde de önemini korudu. Bunun göstergelerinden ve aynı zamanda sebeplerinden birini Batı yardım ve kredileri oranında aramak olanaklıdır/olasıdır?. Bu dönemde alınan kredi ve yardımların yıllık ortalaması azalmak bir yana arttı. Diğer bir deyişle, borçlarını büyük oranda bu yardımlarla karşılayan Türkiye için ne SSCB, ne de Bağlantısız ülkeler bir alternatif olmaktan çok uzaktı. Kaldı ki, SSCB nin Akdeniz e donanma çıkarması ve ardından gelen Prag hareketi Türkiye açısından Batı yanlılığını yeniden onaylama ile sonuçlandı. Arapların yanında yeralma biçimindeki seçimle ilgili önemli bir ayrım ise şuydu: sol görüşlü partiler ve bu kanatta bulunan kesimin gerekçesi ABD karşıtlığı, sağ görüşlü partiler ve bu partilerin taraftarlarının gerekçesi ise ortak dindi. Her iki kanat da Arap devletlerinden yana olduklarını gerek savaş öncesinde, gerekse savaş sırasında ve sonrasında gösterdiler. 1958 deki Lübnan çıkarması sırasında ABD Türkiye deki üsleri kullanarak NATO alanının dışına müdahale ettiğinde muhalefet dışında kimse bu eylemi sorgulamamışken, 1967 Savaşı nda üslerin kullanımı konusunda tepkileri bu derece yüksek olmasını ilk bölümde açıklanan uluslararası ve yerel farklılaşmaların bir boyutu olarak algılamak mümkündür. Açıklanması gereken bir diğer nokta da, 1967 Savaşı'nda Türkiye'nin tercih imkanının olup olmadığı sorusunun yanıtıdır. İsrail Başbakanı Levi Eshkol'un, savaş başlayınca 18

Başbakan Demirel'e mesaj göndermesi ve İsrail'in isteklerini, savaşma gerekçelerini ayrıntılı şekilde açıklaması ancak bunlara Türk tarafından bir yanıt gelmemesi bu soruya cevap niteliği taşıyan bir gelişmedir. Türkiye gerek iktidardaki parti programında, gerekse savaş başladığında İsrail adımlarını karşılıksız bırakarak, seçimini net bir şekilde yaptı. Yorumlar ile tutumlar birleştirildiğinde şu tablo ile karşılaşılır: Türkiye, Arap ülkelerine yakındır, ARap ülkelerinin yanındadır ancak bunun sınırı vardır. Hükümet etkin bir rol üstlenmek yerine, edilgen bir tarafsızlık içinde kalmayı yeğlemektedir. Aynı zamanda yeni yeşeren ve gelişime açık olan Arap yakınlaşması, gerek yaşanan petrol sıkıntısında; gerekse dünya kamuoyunda Türkiye'nin davası Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmektedir. Kaldı ki, 1967 Savaşı'ndan sonra, İsrail ile Arap komşuları arasında çıkan sınır olaylarında, Türkiye, hemen her defa İsrail'i protesto eden bir tutum takındı. Bu yaklaşım dolayısıyla, Arap devletleri ile Türkiye arasında diplomatik ilişkiler ve karşılıklı resmi ziyaretlerde önemli bir artış oldu. Bu ziyaretler sırasında yayınlanan bildirilerde Türkiye, İsrail karşısında Arapların tutumunu desteklediğini açıklarken, Araplar da Kıbrıs sorununda Türkiye'nin görüşüne yaklaştılar. Savaşın Türkiye'ye en büyük katkısı, 1965'ten beri ilişkilerini yoğunlaştırma çabaları içerisinde olduğu Arap ülkelerine, yakınlaşma isteğini kesin bir biçimde ortaya koyma imkanı vermiş olmasıdır. Bu çabalar Arap devletlerince de olumlu karşılandı ve böylelikle, Türkiye amacına ulaştı, 1967 Arap-İsrail Savaşı nı fırsata dönüştürerek, Türk dış politikasında varolan alternatifsizliği, Batı tekelini yumuşatma imkanına sahip oldu. Bu noktada belirtilmesi gereken bir diğer konu da Türkiye'nin savaşla beraber gelen petrol sıkıntısıdır. Türkiye, krizle birlite Türk-İran petrol boru hattının önemini kavradı. Her ne kadar yerli rafineriler ve Batman-İskenderun boru hattı sayesinde, Süveyş Krizi'ne kıyasla daha güçlü bir durumda da olsa, Türkiye'nin 1967 yılı için bir milyon ton petrol açığı vardı ve Ortadoğu krizi yerli petrolün önemini ortaya koydu. Türkiye, Ortadoğu ülkeleri ile yakınlık sağlayarak, güney sınırlarını sağlamlaştırırken, muhtemel petrol sıkıntısını da komşularının yardımı ile atlattı. Savaş sırasında, Süveyş Kanalı'nın kapatılması ile Batıya petrol satışını durduran Arap devletleri bu konuda Türkiye'ye özel hükümler uygulayarak petrol satışına devam ettiler. Arap devletleri Batıya karşı petrol boykotu uygularken, Türkiye'ye petrol gönderdi; buna karşılık, Türkiye de İsrail'i destekleyen ülkelere petrol satmayacağı teminatını verdi. Hükümete yakın çevreler, Ortadoğu'daki siyasi krizlerin birbirini kovalaması durumunda, Türkiye'nin Ortadoğu'da ülkelerini besleyen petrolleri garantiye alabilecek ve 19

istikrarlı bir üretim, nakil ve ihraç kanalı oluşturabilecek dost bir komşu devlet olarak, önemli bir rol oynayabileceği kanısına vardılar. Türkiye 1967 Ortadoğu buhranında sergilediği tavırla Arap devletleri ile ilişkilerini yakınlaştırmayı başardı, bunun sonucunda Arap devletlerinin nezdinde petrol konusunda ayrıcalıklı bir konum elde ederek, işbirliğinin savaş sonrasında heyetler vasıtasıyla sürdürülmesi planlandı. Bu savaşın bir diğer sonucu da, Türkiye'nin, Batı bloku açısından Ortadoğu'nun yükselen bir lideri haline gelmesidir. Bu tarihten sonra, dengeli bir dış politika izlemeye devam eden Türkiye, kazandığı Arap dostluğunu ve yakın komşu sıfatını kaybetmemek için gayret sarfedecektir. 20