Tanzimat II. Dönem Edebiyatı (1876-1895) Katkıları İçin Teşekkürler http://akademi.yucelkesen.com
II. Abdülhamit Dönemi (1876-1909) Meclis-i Umumî nin 20 Mart 1877'de Dolmabahçe Sarayı'ndaki açılış töreni
II. Abdülhamit Dönemi (1875-1909) Balkanlarda isyanlar baş göstermiş, meşrutiyet yanlısı görüşler güçlenmişti. 23 Aralık 1876'da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasi ilan edildi ve böylece I. Meşrutiyet dönemi başlamış oldu. Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan üyelerinden oluşan ilk meclis Mart 1877'de açıldı. Ancak padişah 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nı gerekçe göstererek Haziran 1877 de meclisin çalışmalarını durdurdu.
II. Abdülhamit Dönemi (1876-1909) II. Abdülhamit, meclisi kapatıp yönetimi kendi eline aldıktan sonra Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu. İstibdat Dönemi Bu döneme anayasal hakların kısıtlanması, baskı ve yasaklar (basında sansür) damgasını vurdu. Sansür, vatan, millet, hürriyet, grev, suikast, ihtilal, anarşi, monarşi, dinamit ve barut gibi sözcüklerle Makedonya, Trakya ve Girit gibi yerlerden söz edilmesi yasaklandı. Bu yasaklara, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi yazarların yapıtlarının okunması da eklendi. Bu dönem 1908 de II. Meşrutiyetin ilanı ile son buldu.
Tanzimat II. Dönem Edebiyatı (1875-1896) II. Abdülhamit devrinin sosyal şartları sebebiyle daha farklı bir karakter gösterir. Bu dönemde edebiyat sosyal fayda aracı olmaktan çıkar. Şair ve yazarlar sanat için sanat ilkesini benimserler. Bunun sebebi ise bu devirde idarenin daha baskıcı olmasıdır. Toplumcu olmaktan çok ferdiyetçidirler.
Tanzimat II. Dönem Edebiyatı (1875-1896) Sanatçılar yeni duyuş ve mecazlar peşinde koşar ve dildeki sadeleşmenin durmasına yol açarlar. Romanda natüralizm ve realizmin, şiirde ise romantizmin etkisi görülür. Kölelik, cariyelik ve yanlış Batılılaşma, bu dönem romanlarında işlenen konulardır. Bu dönem sanatçıları siyaset ve toplum sorunları ile değil, yalnızca edebiyatla ilgilenmişlerdir. Bu nedenle kullanılan dil daha ağırdır.
İkinci Dönem Şairleri ve Yazarları Recaizade Mahmut Ekrem Sami Paşazade Sezai Abdülhak Hamit Tarhan Nabizade Nazım Muallim Naci Abdülhak Hamit Tarhan
Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)
Recaizade Mahmut Ekrem Aldığı eğitimlerle Arapçaya, Farsçaya ve Fransızcaya hakimdir. Çeşitli devlet memurluklarında bulunmuş ve Namık Kemal ile tanıştıktan sonra basın hayatına girmiştir. Mekteb-i Mülkiye ve Galatasaray Sultanisi nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Edebiyatın işlevinin siyasi ve sosyal ihtiyaçların anlatılması olduğu düşüncesinden sıyrılmıştır.
Recaizade Mahmut Ekrem Ona göre güzellik amacı dışında fikirler, ahlak telkini veya öğretme amacı şiirde aranmaz. Şiirde fikirler bulunmalı; ama açıkça savunulmamalıdır. Hiçbir toplumsal kavramı ele almadan, kişisel hayatının gözlem ve olaylarını duygusal planda söyleyerek hep kendisini ifade etmiştir. Bazı acıları onu duygusal bir inceliğe çekmiştir.
Eserleri Roman Araba Sevdası (1898) Öykü Saime (1888) Muhsin Bey-Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1890) Şemsa (1895 )
Eserleri Oyun Afife Anjelik (1870) Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç (1874) Çok Bilen Çok Yanılır (1914) Düzyazı Talim-i Edebiyat (1872) Takdir-i Elhan (1886)
ARABA SEVDASI (1898) Yazar eserini realist akım etkisiyle yazdığını belirtmektedir. Ancak eserin romantizmin en önemli özelliği olan tabiatın aynen taklit edilmesi prensibine uygun olduğu da görülmektedir. Alafranga genç Bihruz Bey in aşkını konu alan roman, yanlış batılılaşmayı işleyen bir başka eserdir.
ARABA SEVDASI (1898) Alafrangalık, babasızlık, mirasyedilik, israf ortak motifler olarak karşımıza çıkar. Eserin dili oldukça sadedir. Bilinç akışı tekniği ilk kez bu romanda uygulanmıştır. Yazar, Bihruz Bey ile başıboş memurların, konak mirasyediliğinin, dünyadan habersiz İstanbul yüksek zümre gençliğinin canlı bir örneğini yansıtır.
Abdulhak Hamit Tarhan (1852-1937)
Abdulhak Hamit Tarhan Tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğludur. Bab-ı Ali de tercüme odasında katip olarak memurluğa başlamış, çeşitli ülkelerin başkonsolosluklarına atanmıştır. Bu dönemde eşi Fatma Hanım'ı kaybetti. Bu ölümün acısıyla ünlü şiiri "Makber"i yazmıştır. Tarhan, yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanımış, ve onların etkisinde kalmıştır.
Abdulhak Hamit Tarhan Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denemiştir. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yapmıştır. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı da denemiştir. Şiirlerinde aşk, ölüm, insan ilişkileri gibi kişisel konularla doğayı işlemiştir.
Abdulhak Hamit Tarhan Lirik, epik ve felsefi şiirler kaleme almıştır. Tarhan, yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayılmış ve "Şair-i Âzam" olarak adlandırılmıştır. Tiyatrolarında tarihî konuları ve yabancı ülkelerdeki yaşayışları ele almıştır. Ancak oyunlarını sahnede canlandırılmak üzere değil, okunmak üzere yazdığını söylemiştir.
Eserleri Şiir Sahra (1879) Makber (1885) Ölü (1886) Hacle (1886) Bir Sefilenin Hasbihali (1886) Ruhlar (1922) Garâm (1923)
Eserleri Oyun İçli Kız (1874) Sabr ü Sebat (1875) Finten (1918) İbn Musa (1919, 1928) Yadigar-ı Harb (1919) Hakan (1935)
Sami Paşazade Sezai (1860-1936)
Sami Paşazade Sezai (1860-1936) 1860 ta İstanbul da doğdu. Zengin ve kültürlü bir konak çevresinde doğup yetişmiş, bolluğun getirdiği rahatlıkla basın hayatına özenmiştir. Namık Kemal ve Abdülhak Hamit in etkisinde kalmıştır. İlk yazıları tiyatro ve makalelerdir. Fransız romantik ve realistlerden etkilenmiştir.
Sami Paşazade Sezai (1860-1936) Hikâyelerinde ve roman kişilerinde gerçekçi nitelemelere, ayrıntılara yer vermiştir. Tasvirlerinde resme özgü unsurlar vardır. Acınası kaderlere şefkatle eğilir ve gözlemlerden yola çıktığı konularda gerçekçi yönteme yaklaşır. ESERLERi: Küçük Şeyler > hikâye Rumuzu l Edeb > makâle, hikâye, anı, gezi yazısı Şir > tiyatro İclal > mersiye, hatıra
SERGÜZEŞT (1889) Romantizmden realizme geçme çabası gösteren sanatlı bir nesir örneğidir. Esir bir kızın aşk hikâyesini anlatsa da eser hürriyet özleminin ifadesidir. Romanın başarısı gözleme dayanan gerçekçilikten gelir. Romanın başlangıcından itibaren yazarın kalbinin kimden yana olduğu da belirtilmiştir.
SERGÜZEŞT (1889) Ev içi ve bahçe tasvirleri çok ayrıntılı ve canlıdır. Yazar mutsuz sonu serüvenin etkisini unutturmamak için tercih etmiştir. Dilber in intiharı en gerçekçi sondur. Dilber in esirlik hayatı gerçek; yazarın anlattığı duygu ve aşk hayatı yapmadır.
Nabizade Nazım (1862-1893) Dönemin realist romancısı Nabizade Nazım,1862 de İstanbul da doğdu. Harp akademisini bitiren Nazım, farklı ülkelerde görev aldı. Amacı realist-natüralist örnekler ortaya koymak olan Nabizade Nazım, Emilé Zola dan etkilenmiştir. Natüralist romanın ilk örneklerini veren Nabizade Nazım, Karabibik adlı köy romanı (uzun hikâye) ve Zehra adlı psikolojik romanıyla tanınmaktadır.
NATÜRALİZM 19. yy.ın sonlarında Fransa da Emilé Zola ile ortaya çıkmıştır. Realizmin devamı şeklinde gelişen bu akım, deneye önem veren ve determinizm anlayışını romana sokan ve bir akımdır. Realizmin gözlemi olayı ve kişiyi tanımak için yeterli değildir, deney de yapılmalıdır. Pozitif bilimlerin metot ve sonuçlarını sanata uygulayarak gerçeği bütün yönleriyle tam bir tarafsızlıkla yeniden yaratmaya çalışan edebî akım.
Natüralizmin Temel Düşünceleri 1) Soya Çekim İnsan ve olaylar incelenirken, çevreden ve soya çekimden gelen etkilerle birlikte değerlendirilmelidir. 2) Huy (içgüdü) Soya çekimle ilgilidir. Akılla bağdaşmaz. 3) Deney - Deney-gözlem ilişkisi ve farkı Kişinin farklı yerlerdeki aile fertlerinin ayrı meslek ve çevrelerde karşılaştıkları olayların sonuçları dikkatle incelenir, soya çekimin ve çevrenin insan huyu üzerindeki etkisi gösterilmeye çalışılır. Yani, aile fertlerine aynı şartlarda etki eder, çıkacak tek sonucu herkese gösteriri.
NATÜRALİZM DİL: Her sınıftan halkın anlayabileceği bir dil kullanılmıştır. Yazarın kahramanı hangi sınıftansa o sınıfın diliyle konuşturulur. TASVİR: Çevreyle soya çekimin gücünü belirtmek için tasvire önem verilmiştir. BAKIŞ AÇISI: (kötümser hava) Yazar her şeyi gerçek yüzüyle yüzüyle görmeye çalışmıştır. Küfür ve çirkin sözler eserlerde yer alabilir. AHLAK: Yazar eserde kişiliğini gizler. Ahlaki bir ders verme amacı yoktur. Romanın doğal sonucu ise bu mümkün olabilir.
Muallim Naci (1849-1893) Recaizade ve Hamit in temsil ettiği romantik ve yeni akımın karşısında gerçekçiliği ve eskiyi savundu. Eksik bir eğitim görmüş, kendi kendini yetiştirmiştir. Ahmet Midhat Efendi ile tanışması ve onun damadı olması kaderini değiştirmiştir. Tercüman-ı Hakikat e yazılarını, şiirlerini göndermiş ve daha sonra bu gazetenin edebiyat sayfasını yönetmeye başlamıştır.
Muallim Naci (1849-1893) Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk ta edebiyat dersleri vermiştir. Eski şiirin olumlu özelliklerini savunan ve dil konusuna dikkati çeken -dilbilgisi ve aruz kurallarına bağlı kalınması noktasında- Naci, Fransız, Alman, İngiliz şiirinden de örnekler çevirmiştir. Eedebiyat tarihi ve sözlük çalışmalarıyla da ilgi çekmiştir. ESERLERİ Ateşpare > şiir Demdeme > eleştiri (Talim-i Edebiyat, Zemzeme) Ömer in Çocukluğu > anı