TAHİR M. CEYLAN 1956 Çanakkale/Yenice doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Yenice de tamamladı, 1982 de tıp fakültesini bitirdi. Seksenli yıllarda bir grup arkadaşıyla beraber In Vivo isimli edebiyat/felsefe dergisini çıkardı, İstanbul Tabip Odası Bülteni nin sanat/felsefe sayfalarını düzenledi. Bu sırada görüntü felsefesi ve fotoğraf tarihiyle ilgili olarak, Fotoğraf, Estetik ve Görüntü Üzerine Denemeler (1988) ismiyle ilk kitabını yayımladı. Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi nde çeyrek asra yakın bir süre nöropsikofelsefe içerikli köşe yazıları yazdı. Bu yazıları Aylak Bilgi (2002, 2005), Aylak Yazılar (2006), Aylak Düşünceler (2007) ve Aylak Fikirler (2010) isimleriyle kitaplaştırıldı. Bilgiye dayalı mantıkçı bir felsefenin izini süren Ceylan, dışlaşmak, ortak benlik, içgüdü ikamesi, nesne benliği gibi benlik felsefesinde bazı kavramsal yenilikler üzerinde çalışıyor.
Ayrıntı: 642 ScholaAyrıntı Dizisi: 9 Ortak Benlik Nörofelsefi Temellendirme Tahir M. Ceylan Son Okuma Aylin Samancı 2012, Tahir M. Ceylan Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları na aittir. Kapak İllüstrasyonu Cargo/Imagezoo Getty Images Turkey Kapak Tasarımı Gökçe Alper Dizgi Esin Tapan Yetiş Baskı Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No.:244 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: 2012 Baskı Adedi: 2000 ISBN 978-975-539-669-9 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.:3 Cağaloğlu İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
Ortak Benlik Nörofelsefi Temellendirme Tahir M. Ceylan
ScholaAyrıntı Dizisi Romantik Muamma Besim F. Dellaloğlu Doğu Mitolojisinin Edebiyata Etkisi Editör: Mehmet Kanar Medya Mahrem Editör: Hüseyin Köse Tıbbileştirilen Yaşam Bireyselleştirilen Sağlık Dr. Deniz Sezgin Uç(ur)amayan Balon Derleyen: Hayri Kozanoğlu Nefret Söylemi Derleyen: Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu Marx ve Weber de Doğu Toplumları Lütfi Sunar Benjaminia Besim F. Dellaloğlu
İçindekiler İçerisi ve Dışarısı Hakkında...11 Başkasının Ben i...25 Beynin Gelişimi...30 Beyin Kabuğu...31 Beyin ve Bağlantı...35 Nasıl İnsan Olduk...41 Hafıza...42 Zımni/Sarih Hafıza Yerleşimleri/Değişimleri...43 Kayıt...44 Zihnin Gelişimi...46 Ortak Zihin...47 Zihnin Ortaya Çıkışı...50 Gerçeğin Zihinde Yeniden Yapılandırılması...50 Modül-zihin...52 Dil Modülü...54
Ortak Benliğin On Binlerce Yıllık Serüveni...57 Ortak Benliğin Minimal Farklarla Aktarılması...60 Beyinde Nesne Benliğinin Ortak Benlik Üzerinden Kurulması...63 Ortak Benliğin Uçlaşması...74 Ortak Benliğin Nesne Benliğine İndirilmesi...76 Kendini Evrende Konumlandırma Aracı Olarak Ortak Benlik...77 Ortak Benliğin Basıncı...80 Kendinden Bağımsızlık...81 Bedenlerin Ortak Kullanımı...82 Sosyal Beden...84 Benliğin Sürekliliği...86 Referans Noktası Olarak Benlik...87 Benliğin Nisbi Değişmezliği...88 Bedenduyu ve Derinduyu Sistemleri Aracılığıyla Uzamsal Konumun Belirlenmesi...92 Bedenduyu ile Bedenin, Beş Duyu ile Nesnelerin ve İçgüdülerle Ortak Benliğin Konumlanması...94 Yeryüzünde Konumlanma Biçimi Olarak Nesne Benliği...98 Beden İmgesi ve Benlik...99 Kıyaslamalı Nesne Benliği...100 Amalgam Olarak Nesne Benliği...106 Nesne Benliği ve Sinir Sistemi...108 Nesneden Bilgi Çıkartmak...109 Nesnelerin İçe Alınması ve Nesne Benliğinin Oluşumu...110 Çok Katlı-Tek Katlı Benlik...111 Nesne Benliğinin Katları...117 Dinamik Yapılanma Biçiminde Hafızanın Sinirsel Kurulumu...121 Benliğin Kaydı...122 Psikanalitik Terapi...124 Psikanalizin Hafızadaki Kökleri...124 Bilinçdışı...125 Ölüm İçgüdüsü...126 Aktarım...128 Nöropsikanalize Giden Yol...132 Rüya...135 Benliğin Özel Yapısı...137 Güdüler...138 Duygu...139 Kartezyen Görüşler...140 Anne-Bebek Uyumu...140 Geçmiş ve Gelecek...141 Nesne Temsillerinden Bilincin Oluşumuna...142 Özerk ve Sosyal Benlik...143 Vicdan...144 Anlamsızlık...145 Sinir Hücrelerinin Tepkisi...157
Zihnin Yerine Koyması...158 Gerçeğin Boşalması...158 Şizofrenik Toplumlar...160 Doldurma İşlemi...162 Ortak Benliğin Varlığına İlişkin Doğrudan Kanıtlar...163 Bilgi ve Hiyerarşi...166 İstemli Hareket (Özgürlük)...167 Ortak Benliğin Hayatı Bulması...170 Davranış Değiştirme...172 Otomatikliğin Müziği...173 Ödül ve Doyum...175 Benliğin Sınırları...177 Benliğin Evrimci Yollarla Kurulması...177 Gelişmişliğin Ölçütü...179 Seçilme Baskısı...179 Motivasyon...186 Gen Seçimi ve Ortak Benlik Bağı...190 Kimlik Kazanmak...191 Ortak Canlının Kendini Algılaması Olarak Ortak Benlik...192 Gülmenin Ortaklıkta İşlevi...199 Erken Dönemde Nesnesizlik...200 Gen ve Davranış...202 Bilinçdışılılık...205 Anatomik Yerleşim...217 Haritalar...219 Ortak Benlik Açısından Duygu...224 Topluma Bağlanma...225 Yüzsel Cevaplar...234 Birleştirme...235 Eklenme ve Bütünlenme...236 İç Ses...239 Enerjinin Kullanımı...241 Haz Sistemi...243 Saldırganlık...244 Kendine Karşı Saldırganlık...245 Oyun...246 Değişen Benlik Organizasyonlarında Temel Süreç Olarak Dışlaşmak...248 Yararlanılan Temel Kaynaklar...282 Kaynaklar...284
Annem için
Yazarın, kitabın düşünsel hazırlığı sırasında yaptığı çizimlerden. (2009, Bakırköy)
Önsöz Yerine İçerisi ve Dışarısı Hakkında Sözlerimiz/yazılarımız her ne konuda olursa olsun hep ayrışmışlıkla ilintili ve zaten söz söylemek de yazı yazmak da ancak ayrışmışlık ile mümkün. Ne söylüyor, ne yazıyorsak (ve her ne yapıyorsak), bütünden apardıklarımızla gerçekleşiyor. Tek tek birimlerden ve birim olmanın farkındalığından, yani bireysellikten söz ediyorsak, içinde yer aldığımız bütüne ve bütüne ait olan/onu oluşturan parçalara, diğer olası birimlere de atıfta bulunuyoruz demektir. Bütünün parçalarıyız, onun içindeyiz; dolayısıyla bütünü bütün niteliğiyle algılama ve kavrama olasılığımız kuramsal olarak yok. Kendimizden söz ediyorsak eğer, bu mutlak bir ayrışmaya işaret etmiyor; apayrı bir kendi miz varmış gibi davranıyoruz. Sözünü ettiğimiz bir ilişki... Ben ve ben-olmayan arasın- 11
daki bir ilişki. Ben ve ben-olmayan gibi ikiye ayırarak dünyayı, kuramsal olarak yanlış olsa da, uygulamada -bütünün herhangi bir parçasına, herhangi bir birime orantılandığındaki sonsuz büyüklüğü nedeniyle- kolaylık sağlayacak bir yöntemi mümkün görüyoruz. Ben ile ben-olmayanı kabaca ayrıştırabiliyorsak, içerisi ve dışarısı diye de bir ayrıştırmayı yapabiliriz. Dışarısı olarak tanımlayabileceğimiz bir nesneler dünyası içinde yer alan öznenin alanı içerisi... İçerisi, özne-insan ın duyumları, duyguları, düşünceleri ve kurgularından oluşan bir örüntü ve nihayetinde içerisi ve dışarısı arasındaki ilişkilerin türevi. Özne dış gerçeklikle ilişki içinde kendi iç gerçekliğini oluşturmuş/oluşturuyor. İç gerçekliğin öznel gerçeklik olması, dış gerçekliğin nesneleriyle karşılaşan öznenin, kendi iç gerçekliğini oluşturmada eylemci/işlemci olduğuna işaret etmektedir. Burada etken faktör ilişkidir, yani özne ile nesnelerin ilişkisi, birliktelikleri, karşılıklı etkileşimleri. Bu etkileşimler, dışarının içeriyi belirlediği kadar, içerinin de dışarıyı belirleyebileceğine işaret ediyor. Dışarısı, yani dünya, yani, bütün-eksi-ben mişim gibi kurgulanan bir büyüklük, içerisi yani ben, yani bütünden-koparılmış-ben mişim gibi bir büyüklük; aralarında bir sınırı gereksiniyorlar. Bütün sınırlar gibi bu sınır da, hem bir ayrım ve ayrılma, hem de bir ilişki ve buluşma alanı; reddin ve kabulün, kapanma ve açılmanın bir aradalığı. Bu sınır, bütün için anlamlı ve önemli değil, zira sınırın kendisi de zaten bütünün içinde, onun bir ögesi. Ama benim için, bütünün ayrı msı ve özerk imsi bir parçası olarak benim için çok anlamlı sınırların olması; -dışa doğru- dağılmamı ya da içe doğru işgalimi önleyen sınırlara gereksinimim var, dünyaya-karşı-kendi mden söz edebilmem için. Beni bütünden, ona karışarak bireyselliğimi/özerkliğimi kaybetmemden koruyan, bu sınırlar. Ben bu sınırlar üzerinden dışarıyla ilişki kuruyorum ve kendi koşullarımı tanıtıyor, varlığımı, kabuğumu, canlılığımı, bütünlüğümü, eylemliliğimi sürdürmenin ve geliştirmenin yollarını arıyorum. Ayrışmışlığım, -bütünden- farklılığıma işaret ediyor. Bütünden farklı bir iç-yapılanma ve dinamiklerin taşıyıcısı olmam, bütün de dağılmamı engellediğine göre, ve bütün, eğer sınırlarım olmasa, beni de bütüne sürükleyecek/çekecek ise, bireysel selametim dışarısını ikna etmemi ya da zorlamamı gerektiriyor. Bu dışlaşma m demek; içeriyi dışarıya nakletmem ve uyarlamam demek. Varoluşum için bir zorunluluk bu. Zira ben bütünün içinde aykırı bir parçayım. Doğanın entropi yasasına isyan eden bir negantropi adacığıyım, doğa içindeki tüm canlılar gibi ve insan özelinde doğaya karşı kültürün taşıyıcısı insanlık gibi. 12
Bütün canlı birimler, bütün ile bu sınırlar üzerinden kontrollü/seçici madde, enerji ve bilgi alışverişinde bulunan negantropik adacıklardır. Şekillenme sınırlanma ile mümkün olur. Bu sınırların kurulması ve alışverişin selektif/elektif düzenlenmesi enerjiyi gereksinir. Organik inorganikten, canlı madde cansız maddeden enerjiyi kendine saklar; şekillenmiş olan kendini şekilsizden sakınır. Sosyokültürel bütün içinde insanın bireyselliğinin, bütünün ortalamasından ayrı ve farklı olmasının nedeni de bu negantropik adacık oluştadır. İç-dış ilişkisi bir güç ve güvenlik sorunsalıdır. Sınırların varlığı, tüm tarafların baskınlık talebi ve tehdidinde, ya da potansiyelinde olduklarını/olabileceklerini düşündürür. Sınırların işgale karşı muhkem olması gerekirken, birimin bekası için gereksindiği bilgi, madde ve enerjiyi (dış) bütünden transferine izin verecek kadar da geçirgen olmalıdır. Birimlerin özgün işleyiş biçimi elbette ki içinde yer aldığı bütünden temelde çok da farklı olmayacaktır; zira varoluşu, ait olduğu, kendisini çepeçevre saran bütün tarafından kabulüne ve desteklenmesine bağlıdır. Ayrılık /ayrışmışlık bir lükstür; bedeli vardır. Bütün içinde farklılığını ve özerkliğini ilan ve müdafaa etme, enerji gerektirir. Her birim, bütünden ayrışanı/ayrıştırdığını genelgeçer bir sistematoloji olarak bütüne vazetmek ister. Kendi güvenliği ve bu güvenlik içinde açılımı için en düz yöntem budur. Zordur, zira kendisine göre sonsuz büyüklükte olan bütüne zorlayıcı güç kullanmak ve dışlaştırdığını kabul ettirmek zorundadır. Bir başka olasılık, teslim olmaktır. Bu da kolayın diğer kutbudur. Dışlaşma iptal edilir, iç boşaltılır, dış a teslim olunur. Bireysel erk ve irade lağvedilmiştir. Optimal olan, nesnelerin kulllanımı ve nesneler tarafından kullanımın, hem birim, hem de bütün için en işlevsel, en yaratıcı kombinasyonudur. İki taraf da kazanır: Birimin gücü, özerkliği ve içeriği artarken, bunun bütüne yansıması karmaşıklık düzeyinin yükselmesidir. Bu, bütün için bir anlam ifade etmeyebilir; ancak gerek bireysel gerekse ortak-kültürel düzeyde insanlık için, hele ki onun taşıyıcısı olduğu bireysel ve ortak bilinç için çok önemlidir. Tahir M. Ceylan, kitabında bize içerisi ve dışarısından ve aralarındaki ilişkiden söz ederken, insanın dünya içindeki yerini, şekillenme sürecini, ilişkilerinin niçin ve nasılını anlatıyor. Bu insana/insanlığa dair bir kurgulama: Kulak verelim... M. Bilgin Saydam 13
E vrimsel olan güç verir. İnsan içinde ne kadar eskiye ait iz taşırsa, bir dengeye o kadar hızlı ulaşır, yolunu çarçabuk kateder. Çünkü bu durumda organizma enerjisini dağıtmış değildir, doğduğunda taşıdığı gücü, nesneler dünyası gibi sarsıcı bir alanda fazla kullanmadan hedefe doğrultur. İlkel kabilelerde yaşamın sakin geçtiğini, az sevinen, seyrek üzülen insanlara rastlanıldığını, her kabile üyesinin yanındakinden az farklılaştığını ve ortak bir güdüyle herkesin bir elin parmakları gibi birbirini tamamlayarak yaşadığını anlatır antropologlar. Bu tamamlanma ne yolla olmaktadır? Jung un dediği gibi, tüm insan eylemlerinde a priori bir faktör mü vardır. Bütün insanların biyokimyasal, fizyolojik özellikleri (küçük sınırlar içindeki oynamaları ihmal edersek) tümüyle aynıdır ve her biri dünya üzerine çıkmadan 15
önce neredeyse birbirinin kopyası sayılır. Yeryüzünde zaman geçirmeye başladığında insan, küçük farklar büyümeye başlar. Bu bazı demirlerin mala, bazılarının kürek, bazılarının da tüfek olması gibi bir durumdur. Dünya nasıl demiri farklılaştırarak kullanıyorsa, insanı da münevver, bağımlı, bencil hallere sokarak kullanır. Mala (yapmak) ve tüfek (yıkmak), insanın kullanımında, yalnızca gönüllü değil, bazen zorunlu olarak da birbirini tamamlıyorsa (yapmanın ve yıkmanın, birbirinin ardılı olarak birbirini tamamlaması), bencille bağımlının, saldırganla kaçınganın işbirliği de, özellikle bir münevverin varlığında felsefi temeller bularak gönüllü ve sıkı bir hale gelebilir. İnsanın bireyleşmesi, kökteki ortaklığı gelişkin, verimli ve sürekli hale getirmek içindir. Üyeleri ne kadar farklılıklar yaratırsa, içinde kombinasyolar yaratan bütün, o kadar gelişkin hale gelir. Hepimiz aramızdaki farklılıklara odaklanıp, benzerlikleri oldum olası kaçırırız. Bir bebeğin büyümesini hatırlamakta fayda var: İlk üç ayda, bir eskimonun ya da bir zencinin çocuğu olsun fark etmez, her bebek 22-25 gr arasında kilo alır, dördüncü üç ayda bu 12-14 grama düşer. Her bebeğin doğduğunda kafa çevresi 34-35 cm dir. Hangi kökten gelirse gelsin, bebek bir yaşına geldiğinde 6-8 dişi olur. Bütün sağlıklı bebekler hemen hemen eşzamanda, birinci ayda başını tutabilir, yedinci ayda oturabilir, sekizinci ayda sessiz harflerle heceler, 12-14 yaşlarında da ergenliğe erişirler. Aramızdaki farklar, bir masa taşırken, yükü önünden ya da ardından tutmakla birimizin sırtında, ötekinin göğsünde oluşmuş nasırlar kadardır. Bu küçük farklılıkları büyüterek düşünce ve eylemlerimizi onlara odaklamak ihtiyacı o kadar yüksektir ki, dünyanın önemli keşifleri ve gelişme modelleri hep birbirimizin farklılıkları hakkında bilgilenmek, birbirimizi dinlemek, birbirimizi görmek, hissetmekle ilgilidir. Telefon, internet, yol, fotoğraf, sinema, gökdelenler, aileler, kulüpler, konserler, düğünler, toplu danslar, kahvehaneler Hepsi aynı amaç içindir. İletişim en fazla ihtiyaç duyduğumuz şeydir. Aynen organizmadaki farklı organları birbirine bağlayan sinir lifleri gibi yollar, teller, telsiz iletim sistemleri bizi birbirimizden haberdar eder. Bu iletişimin çok azı ortak görev yürütmek içindir, daha çoğu hiçbir işe yaramaz görünen karşılıklı çekiştirme ile aramızdaki farkları silmek, homojeniteyi sağlamak, bütünlüğü korumak amacı güder. Çekiştirme bir iş, bir görev yürütmeye karşılık gelmiyor ve ilk bakışta tamamen lüzumsuz görünüyorsa da, bedenimizde en küçük enerji kırıntısını bile tasarruf etmek için yağ üstüne yağ depolayan metabolik sistemimizden, tasarruf yönünden hiç de farklı çalışmaması gereken 16