CONSEIL DE L EUROPE AVRUPA KONSEYĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ ĐKĐNCĐ DAĐRE ERSOY -TÜRKĐYE DAVASI (Başvuru no:43279/04) KARARIN ÖZET ÇEVĐRĐSĐ STRAZBURG 28 Temmuz 2009 Đşbu karar AĐHS nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere tabi olabilir.
USUL Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (43279/04) no lu davanın nedeni (T.C. vatandaşı) Haşim Özgür Ersoy un (başvuran) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi ne 1 Ekim 2004 tarihinde Đnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme nin (Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi - AĐHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. Başvuran, Đstanbul Barosu avukatlarından O. Ersoy tarafından temsil edilmektedir. OLAYLAR I. DAVANIN KOŞULLARI Öğrenci olan başvuran, 1978 doğumludur ve Đstanbul da ikamet etmektedir. Başvuran, 29 Eylül 2001 tarihinde, Đnsan Hakları Derneği Bakırköy (Đstanbul) Şubesinin organize ettiği «savaşa hayır» mitingine giderken, saat 14 :15 sıralarında gösteriye katılan yüzlerce kişinin toplandığı parkın girişinde çevik kuvvet tarafından tutuklanmıştır. Toplantının yasadışı olması dolayısıyla birçok kez dağılmaları için uyarı yapan polis, daha sonra grubu güç kullanarak dağıtmıştır. Başvuran, bir polis kamyonetine bindirilerek dövüldüğünü iddia etmektedir. Daha sonra Bakırköy Emniyet Müdürlüğü ne götürülen başvuran, ertesi gün 30 Eylül 2001 tarihinde saat 18 de serbest bırakılmıştır. 29 Eylül 2001 günü saat 17 : 05 te Haseki hastanesinde düzenlenen geçici doktor raporunda başvuranın elmacık kemiğinde 4 x 5 cm boyutunda bir şişlik bulunduğu ve burnunun sola doğru eğrildiği belirtilmiş ve bir kulak-burun-boğaz muayenesinden geçirilmesi istenmiştir. Başvuranın aynı gün saat 19 : 20 de düzenlenen kulak-burun-boğaz muayenesi sonuç raporunda, ilgili şahsın burun piramidinin sola doğru eğrildiği ve ayrıca sol elmacık kemiğinde bir ödem ve bir hiperemiyle birlikte kanama yuvalarının bulunduğu tespit edilmiştir. Gözaltıdan sonra Bakırköy hastanesi tarafından düzenlenen 30 Eylül 2001 tarihli geçici tıbbi raporda başvuranın sol kolunun dış kısmında bir ödem oluştuğu belirtilmiştir. Doktor düzenlediği raporda bir ortopedi muayenesi istemiştir. 5 Ekim 2001 tarihinde başvuran, kötü muamele uyguladıkları gerekçesiyle kendisini tutuklayan emniyet güçleri hakkında Bakırköy savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Aynı gün başvuran, savcılığın talebi üzerine Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şube Müdürlüğünde görevli bir doktor tarafından muayene edilmiş ve düzenlenen rapora göre başvuranda aşağıdaki bulgular tespit edilmiştir : sol gözün altında 1 x 1 cm boyutunda kabuk bağlamış bir sıyrık ; burun üzerinde bir pansuman ; önkol ve sol el alçıya alınmış; sol skapula altında 2 x 1 cm ve 4 x 3 cm boyutlarında sarımsı renkte ekimozlar; sol arka aksilla bölgesinde 2 x 1 cm, 3 x 1 cm ve 1 x 1 cm boyutlarında sarımsı renkte ekimozlar ; 4 x 5 cm boyutunda bir ekimoz ; sağ meme ucunun dış kısmında 1 x 1 cm boyutunda sarımsı renkte dört ekimoz; sol kol üzerinde 1 x 1 cm boyutunda sarımsı renkte sekiz ekimoz, kol ve sol uyluğun dış kısmında 4 x 1 cm ve 4 x 5 cm boyutlarında yeşilimsi renkte ekimozlar; sağ önkolda 8 x 2 cm 2
boyutunda üzerinde sıyrıkların bulunduğu bir ekimoz; yüzün sol kısmında 5 x 4 cm boyutunda açık yeşil ile sarı arası renkte bir ekimoz. Adli tıp doktoru başvuranın burnunda kırık olduğunu ve oturma pozisyonunda ağrılar hissettiğini tespit etmiştir. Doktor kesin raporunu yazmadan önce koksiks radyografisinin çekilmesini istemiştir. Belli olmayan bir tarihte savcılık, devlet memurlarının yargılanmasıyla ilgili 1913 sayılı kanun gereğince kendisini yetkisiz ilan ederek dava dosyasını geri göndermiştir. Dosya, bu yasaya uygun olarak, kamu davası açma kararı alınmadan önce soruşturma yetkisine sahip yegâne merci olan Đstanbul valisine sevk edilmiştir. 10 Ocak 2002 tarihinde, emniyet müdür yardımcısı T.T., bir ön soruşturma raporu hazırlamıştır. 14 Ocak 2002 tarihinde, Đstanbul valisi çevik kuvvet polisleri hakkında ceza soruşturması başlatılmasına izin vermemiştir. 8 Şubat 2002 tarihinde, başvuran idare mahkemesi önünde bu karara itiraz etmiştir. Đdare mahkemesi, 10 Mayıs 2002 tarihli kararında, başvuru sahibinin şikâyetinin kaynağı hakkında yeteri kadar ön soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle valinin kararını bozmuştur. 17 Temmuz 2002 tarihinde, emniyet müdür yardımcısı H.A.,, başvuranın iddialarıyla ilgili olarak ikinci bir ön soruşturma raporu hazırlamıştır. Raporda başvuranın suç duyurusunu, Haseki ve Bakırköy hastaneleri tarafından düzenlenen iki tıbbi raporu inceledikten ve olaya karışan tüm polis memurlarının ifadelerini aldıktan sonra, polis memurlarının sorumlu olmadıklarının tespit edildiği bildirilmiştir. Polis memurları müfettişe verdikleri ifadelerde, birçok uyarı yapıldıktan sonra topluluğun güç kullanılarak dağıtıldığını kabul etmişlerdir. 22 Temmuz 2002 tarihinde Đstanbul valisi, emniyet güçleri hakkında ceza soruşturması başlatılması talebini bir kez daha reddetmiştir. Đstanbul Đdare Mahkemesi, 21 Kasım 2002 tarihli kararında valinin kararını onamıştır. Bakırköy savcılığı, 19 Şubat 2003 tarihinde takipsizlik kararı vermiştir. 23 Mart 2004 tarihinde alınan ve başvurana 10 Mayıs 2004 tarihinde tebliğ edilen kararda Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi, bu takipsizlik kararını onamıştır. HUKUK I. AĐHS NĐN 3. MADDESĐNĐN ĐHLÂL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI HAKKINDA Başvuran, gözaltı sırasında kötü muameleye tabi tutulduğunu iddia etmekte ve AĐHS nin 3. maddesine atıfta bulunmaktadır. A. Kabuledilebilirliğe ilişkin Hükümet, başvuranın hukuk ve idare mahkemeleri önünde tazminat davası açmaması dolayısıyla iç hukuk yollarını tamamen tüketmediğini ileri sürmektedir. 3
AĐHM, geçmişte birçok kez bu itirazı değerlendirdiğini ve her defasında reddettiğini hatırlatmaktadır (bakınız, diğerleri arasından, Türkiye aleyhine Karayiğit davası (karar), n o 63181/00, 5 Ekim 2004). AĐHM, mevcut davada daha önce vardığı sonuçlardan farklı düşünmesine neden olacak herhangi bir özel durum kaydetmemektedir. Bu itibarla, Hükümetin itirazı kabul edilemez. AĐHM, 3. madde kapsamına giren şikâyetin AĐHS nin 35/3 maddesi anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. AĐHM ayrıca bu şikâyetin başka bir kabuledilemezlik gerekçesi bulunmadığını kaydetmektedir. Dolayısıyla kabuledilebilir ilan edilmesi uygun olacaktır. B. Esasa ilişkin 1. Polisin elinde kötü muameleye maruz kalındığı iddiası hakkında AĐHM, bir kimsenin tamamıyla polis memurlarının denetimi altında gözaltında tutulduğu sırada meydana gelen her türlü yaralanmanın ciddi kuşkulara yol açtığını hatırlatmaktadır (Türkiye aleyhine Salman davası [GC], n o 21986/93, prg. 100, CEDH 2000-VII). Dolayısıyla bu yaraların nedeni hakkında makul bir izahatta bulunarak başvuranın iddialarına, hele ki bu iddialar tıbbi belgelerle desteklenmiş ise, şüphe düşüren delilleri sunma görevi Hükümete ait olmaktadır (bakınız, diğerleri arasından, Fransa aleyhine Selmouni davası [GC], n o 25803/94, prg. 87, CEDH 1999-V ; Türkiye aleyhine Berktay davası, n o 22493/93, prg. 167, 1 Mart 2001 ; ve Türkiye aleyhine Ayşe Tepe davası, n o 29422/95, prg. 35, 22 Temmuz 2003). Mevcut davada AĐHM, doktorlar tarafından düzenlenen tıbbi sertifikalarda gözaltı sırasında gördüğü muamale sonrasında ilgili şahıs üzerinde ciddi yaralanmalar tespit edildiğini ve hiç kimsenin bu yaralanmaların daha önceden olmadığına itiraz etmediğini kaydetmektedir. 29 ve 30 Eylül 2001 tarihlerinde düzenlenen üç rapor, başvuranın aldığı darbeler sonrasında vücudunda ekimoz ve yara izlerinin oluştuğunu bildirmektedir. Tespit edilen bu yara izleri, Adli Tıp Kurumu nun daha sonra 5 Ekim 2001 tarihinde düzenlediği raporda doğrulanmıştır. Bu unsurlar ışığında AĐHM, başvuranın, içtihadında belirlenen tehlikeli olma sınırlarını aşan bir muameleye maruz kaldığını kabul etmektedir (Türkiye aleyhine Nurgül Doğan davası, n o 72194/01, prg. 54, 8 Temmuz 2008). AĐHM, yukarıdaki unsurlar bütünüyle ele alındığında, başvuranın maruz kaldığı orantısız şiddetin ağrı ve acı verecek nitelikte olduğu kanaatine varmaktadır; dolayısıyla bu muameleler, AĐHS nin 3. maddesi anlamında insanlık dışı ve onur kırıcı olarak vasıflandırılmalıdır. Takdirine sunulan unsurların tamamını göz önünde bulunduran AĐHM, başvuranın vücudunda tespit edilen yaralardan Savunmacı Devletin sorumlu olduğu kanaatine varmaktadır. Sonuç olarak, AĐHS nin 3. maddesi esas bakımından ihlal edilmiştir. 2. Yürütülen soruşturmaların etkili olup olmadığı hakkında Başvuran yetkililer tarafından yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını öne sürmektedir. Hükümet, başvuranın bu iddiasına karşı çıkmaktadır. Mevcut davada AĐHM, başvuranın suç duyurusundan sonra savcılığın bir soruşturma başlattığını gözlemlemektedir. AĐHM, savcılığın yargı yetkisizliği dolayısıyla bu adli 4
soruşturmayı Đstanbul valiliğine sevk ettiğini kaydetmektedir. Valilik, polis memurları hakkında soruşturma başlatılmasına izin vermeyerek, dosyayı savcılığa göndermiştir. Ayrıca AĐHM, başvuranın itirazı üzerine davaya bakan Đdare Mahkemesi nin, 10 Mayıs 2002 tarihinde aldığı kararda, suçlanan polis memurları hakkında yürütülen ön soruşturmayı yetersiz bularak vali kararını bozduğunu gözlemlemektedir. Bununla birlikte valilik, genişleterek sürdürdüğü soruşturma sonucunda pozisyonunu değiştirmemiş ve başvurana kötü muamele uygulamakla suçlanan polis memurları hakkında kamu davası açılmasına izin vermemiştir. Bu bağlamda AĐHM, fazla derine inmeden, daha önce de birçok davada valilik tarafından yürütülen soruşturmaları, idari makamlardan bağımsız olmayan kişiler tarafında yürütüldüğü için, şüpheli bulduğunu hatırlatmaktadır (Türkiye aleyhine Kılıç davası, n o 22492/93, prg. 72, CEDH 2000-III ; Türkiye aleyhine Satık ve diğerleri davası, n o 31866/96, prg. 60, 10 Ekim 2000 ; Türkiye aleyhine Đhsan Bilgin davası, ilgili bölüm, prg. 72 ; Türkiye aleyhine Kamer Demir ve diğerleri davası, n o 41335/98, prg. 49, 19 Ekim 2006 ; ve Türkiye aleyhine Saya ve diğerleri davası, n o 4327/02, prg. 27, 7 Ekim 2008). AĐHM in kanaatine göre, bağımsızlığı ve tarafsızlığı şüpheli kişiler tarafından yürütülen böylesi bir soruşturma, AĐHS nin 3. maddesinde öngörülen usul şartlarıyla bağdaşmamaktadır. Bu itibarla, mevcut davada AĐHS nin 3. maddesi usul bakımından da ihlâl edilmiştir. II. AĐHS NĐN 5/1c) VE 11. MADDELERĐNĐN ĐHLÂL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI HAKKINDA Başvuran, AĐHS nin 5/1c) maddesine atıfta bulunarak, gözaltı süresinden şikâyetçi olmaktadır. Başvuran ayrıca, bir gösteriye katılmadan önce polis tarafından tutuklandığını ve dolayısıyla örgütlenme hakkının da ihlâl edildiğini ileri sürmektedir. Başvuran, AĐHS nin 11. maddesine atıfta bulunmaktadır. AĐHM ilk önce, başvuranın serbest bırakılmasıyla gözaltı süresinin 30 Eylül 2001 tarihinde sona erdiğini, oysa dava dilekçesinin 1 Ekim 2004 tarihinde verildiğini gözlemlemektedir. Üstelik, dava incelendiğinde, AĐHS nin 35/1 maddesinde öngörülen altı aylık sürenin önünü kesen veya erteleyen özel hiçbir koşul görülmemektedir. Dolayısıyla, şikâyet gecikmeli olarak yapılmıştır ve AĐHS nin 35/ ve 4. maddelerine uygun olarak reddedilmelidir. AĐHS nin 11. maddesi kapsamında toplanma özgürlüğüyle ilgili şikâyet hakkında ise AĐHM, başvuranın 29 Eylül 2001 tarihinde bir gösteriye katılmak üzereyken tutuklandığını gözlemlemektedir. AĐHM daha sonra başvuranın sözkonusu gösteriye katılması nedeniyle hakkında yürütülen ceza yargılamasıyla ilgili hiçbir bilgi vermediğini tespit etmektedir. AĐHM, başvuranın gösteri yapma özgürlüğünü tehlikeye düşüren bir cezai takibat olmaması dolayısıyla, altı aylık sürenin ihtilaflı eylem tarihinden itibaren başladığını hatırlatmaktadır. Bu itibarla, AĐHM, şikâyet konusu olayın 29 Eylül 2001 tarihinde meydana geldiğini ve 1 Ekim 2004 tarihinde sunulan başvurunun gecikmiş olduğunu kaydetmektedir. AĐHM, altı aylık sürenin önünü kesen veya erteleyen bir koşul bulunmadığını belirtmekte ve başvurunun bu bölümünün de AĐHS nin 35. maddesinin 1. ve 4. fıkralarına uygun olarak reddedilmesi gerektiği sonucuna varmaktadır. 5
III. AĐHS NĐN 41. MADDESĐNĐN UYGULANMASI HAKKINDA A. Maddi ve manevi tazminat Başvuran, belge sunmaksızın maruz kaldığı maddi ve manevi zarar için 30.000 Euro talep etmektedir. Hükümet, sözkonusu iddialara karşı çıkmaktadır. AĐHM, maddi tazminat talebinin mesnetsiz olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla, maddi tazminat ödenmesine gerek yoktur. Buna karşın AĐHM, maruz kaldığı manevi zarar için başvurana 10.000 Euro ödenmesi gerektiği kanaatindedir. B. Yargılama masraf ve giderleri Başvuran, ulusal mahkemeler ve AĐHM önündeki yargılama masraf ve giderleri için avukatının ödemek zorunda kaldığı meslek vergileri de dahil olmak üzere 35.078,20 Euro talep etmektedir. Başvuran belge olarak sadece Đstanbul Barosu ücret tarifesini sunmaktadır. Hükümet, sözkonusu iddialara karşı çıkmaktadır. AĐHM içtihadına göre, bir başvuran, yargılama masraf ve giderlerinin geri ödemesini ancak gerçekliği, gerekliliği ve oranlarının makul yapısı ortaya konduğu sürece elde edebilir (bkz, örneğin, Bottazi-Đtalya, başvuru no: 34884/97 ve Sawicka-Polonya, başvuru no: 37645/97). Mevcut davada sahip olduğu belgelerin eksikliğini göz önüne alan AĐHM, yargılama masraf ve giderlerine ilişkin talebi reddetmektedir. C. Gecikme faizi Gecikme faizi Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenerek belirlenecektir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AĐHM, OYBĐRLĐĞĐYLE, 1. Başvurunun AĐHS nin 3. maddesi kapsamında yapılan şikayete ilişkin kısmının kabuledilebilir geri kalan kısmının kabuledilemez olduğuna; 2. Esas bakımından AĐHS nin 3. maddesinin ihlal edildiğine; 3. Usul bakımından AĐHS nin 3. maddesinin ihlal edildiğine; 4. a) AĐHS nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası na çevrilmek üzere, Savunmacı Devlet tarafından, başvurana, her türlü vergiden muaf tutularak 10.000 Euro (on bin Euro) manevi tazminat ödenmesine; b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına; 6
5. Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine; KARAR VERMĐŞTĐR. Đşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AĐHM nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 28 Temmuz 2009 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir. 7