Afetler ve Kentsel Dönüşüm



Benzer belgeler
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TÜRKİYE DEKİ GELİŞİMİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Şube Müdürlüğü

KENTSEL POLİTİKALAR II. Bölüm

Sürgün Veren Kentsel Yenilemeden Göçebeleşen Kentsel Dönüşüme. Yasemin ÇAKIRER

Planlama Kademelenmesi II

YEREL ÇEVRESEL PLANLAMA

6 TEMEL İLKESİ. 1 Bilgi 2 Bilinç 3 Buluşma 4 Beklenti 5 Belirsizlik 6 Benimseme

Beşiktaş Residence Tower / Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

İçindekiler 2. Baskıya Önsöz 7 GİRİŞ 15 SORU 1: KENTSEL DÖNÜŞÜM NE DEMEKTİR? 17 SORU 2: KENTSEL DÖNÜŞÜM NERELERDE VE NASIL YAPILIR?

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Doğal Afetler ve Kent Planlama

Kentsel Dönüşüm ve Sulukule Çocuk Atölyesi

Dr. GÜL ÜSTÜN Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN HUKUKİ BOYUTU

ALANSAL UYGULAMALAR sayılıafet RİSKİALTINDAKİALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN ve UYGULAMA YÖNETMELİĞİ

KENTSEL DÖNÜŞÜM ARAÇLARINDAN BİRİ OLARAK HUKUK. Prof. Dr. Gürsel Öngören

Konu: Askıdaki Plana İtiraz Tarih:

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMASI ŞUBAT 2015

Ek 1: İstanbul Büyükşehir Belediyesine Yazılan Tarihli Yazı

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞININ KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMALARI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI

İMAR VE ŞEHİRCİLİK DAİRESİ BAŞKANLIĞI PLANLAMA ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

GAZİANTEP DE ARSA SORUNU

Yeni Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi

Bursa Yakın Çevresi Deprem Tehlikesi ve Kentsel Dönüşüm

Çözüm Kentsel Dönüşümdedir ve Zaman Kentsel Dönüşüm Zamanıdır

Üst Ölçekli Planlar Mekansal Strateji Planı

TÜRKİYE DEKİ KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN AKTÖRLERİ VE ÖRNEKLER. Ayaz ZAMANOV İrem BAHÇELİOĞLU

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... VII İÇİNDEKİLER... IX ŞEKİL LİSTESİ...XVI KISALTMALAR...XVII

Prof. Dr. Zerrin TOPRAK Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Berlin Katılım gelişmesinin durumu ve perspektifler

KENTSEL PLANLAMANIN TEMEL NİTELİKLERİ

TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU

KENT ÖLÇEĞİNDE KORUMA ve YENİLEME KAVRAMLARI

1 Şubat 2015 PAZAR Resmî Gazete Sayı : 29254

Çevre ve tarım sorunu üzerine Ahmet Atalık ile söyleşi

KENTSEL DÖNÜŞÜM FAALİYETLERİNDE HARİTA MÜHENDİSLİĞİ NİN YASAL GÖREVLERİNE DAİR TEMEL HÜKÜMLER...

ÇANAKKALE NİN GELİŞME ALANLARINDA EKOLOJİK YAKLAŞIMLAR. İsmail ERTEN

BAŞKAN ÇİĞDEM DEMİRALP : ANKARA YA SÖZ VERDİK, BODRUM BELEDİYESİ Nİ ALACAĞIZ

Altınordu Belediye Başkanı Engin Tekintaş, Altınordu İlçesi nde bulunan 92 Mahalle nin muhtarlarıyla ile bir araya geldi.

GEBZE BELEDİYESİ KENTSEL TASARIM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR

KENTSEL DÖNÜŞÜM MEVZUATININ GELİŞİMİ. Prof. Dr. Nusret İlker ÇOLAK

Top Tarihi Karar No Konusu : : :

İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün Görevleri. MADDE İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün görevleri, aşağıda sıralandığı gibidir.

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1

Hazırlayan: Mesut YÜKSEL

Ne kadar 2/B arazisi var?

MALATYA DA KENTSEL DÖNÜŞÜM VE AFET RİSKİ TAŞIYAN BÖLGELER. Ahmet Ceyhan. Malatya Belediyesi Başkan Yardımcısı

"Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde"

Riva Galatasaray Spor Kulübü Arazisi / Değerli meslektaşımız,

AFYONKARAHĐSAR BELEDĐYESĐ BAYINDIRLIK VE ĐMAR KOMĐSYONUNUN TARĐHLĐ VE SAYILI RAPORLARI 01 09/05/ /05/

Yerleşik Alanlar, Yapılı Kentsel Çevre Çevre Düzeni Planları Nazım İmar Planları 3- Planlama Aşaması Gelişmeye Açılacak Alanlar

Yaşam Boyu Öğrenme, Araştırma ve Uygulama Merkezi nin ilk şubesi Bodrum da

1 PLANLAMA ALANININ GENEL TANIMI 2 PLANLAMANIN AMAÇ VE KAPSAMI

DANIŞTAY SAYIN BAŞKANLIĞI NA SUNULMAK ÜZERE İSTANBUL ( ). İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI NA

Birinci Bölüm 6306 SAYILI AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN'A GÖRE DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI

KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİ VE PROJE ORTAKLIKLARI

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sanayi ve İş Dünyası İşbirliği Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSİMER) Yrd.Doç.Dr. Ethem TOKLU

3568 ADA, SAYILI PARSELLER İLE 3570 ADA SAYILI PARSELLER VE TESCİL HARİCİ ALANA İLİŞKİN 1/1000 ÖLÇEKLİ UYGULAMA İMAR PLANI

Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

6.14 KAMU KULLANIMLARI

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

RİSKLİ YAPI TESPİTİ. Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Riskli Yapılar Dairesi

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

ANKARA NIN KENTSEL GELİŞİMİNE ETKİ YAPAN MEVZUAT ( ) Doç.Dr. Bülent Batuman (Proje Araştırmacısı)

TEKİRDAĞ- MALKARA. G-17-b-13-b PAFTA. Kültür Merkezi Alanı Oluşturulması ve Yeşil Alan Yer Değişikliği NAZIM İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİ AÇIKLAMA RAPORU

bul ULUSLARARASI EYLEM PLANI ÇALIŞTAYI OTURUM - YAŞAMA VE ÇALIŞMA MEKANLARI Yüklenici

18 Ocak 2002 de STK olarak kuruldu. 19 Ocak 2006 tarih ve no lu Bakanlar Kurulu kararı ile Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsü kazandı.

Türkiye birden fazla yerli araç üretecek kabiliyette

etüdproje PLANLAMA LTD. ŞTİ.

Jeotermal Projelerinde Sosyal Risk ve Etkiler Türkiye Jeotermal Geliştirme Projesi

Danıştay Başkanlığı na İletilmek Üzere. İstanbul İdari Mahkemesi Başkanlığı na;

Afet Sonrası İyileştirme Planı

İMAR VE ŞEHİRCİLİK DAİRESİ BAŞKANLIĞI DEPREM VE RİSK YÖNETİMİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLAT YAPISI VE ÇALIŞMA ESASLARINA DAİR YÖNERGE

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN KAMU ALTYAPI YATIRIMLARININ SERMAYE PİYASALARI ARACILIĞIYLA FİNANSMANI KONULU

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI TEKNİK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Sevilay ARMAĞAN Mimar. Şb. Md. Tel: KAPSAM

2023 e Doğru Kentsel Dönüşüm, Ulusal Çevre Politikaları ve Sektörden Beklentiler. 23 Ocak 2015, İstanbul. Sayın Bakanım,

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

ANTALYA İLİ, AKSU İLÇESİ, ATATÜRK MAHALLESİ, ADA 2 PARSELİN BİR KISMINI KAPSAYAN ALANDA HAZIRLANAN 1/1.000 ÖLÇEKLİ İLAVE UYGULAMA İMAR PLANI

ŞEHİTKAMİL İLÇESİ 15 TEMMUZ MAHALLESİ 1/5000 ÖLÇEKLİ NAZIM İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİ PLAN AÇIKLAMA RAPORU

DÜNYANIN YENİ ÇEKİM MERKEZİ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ANTALYA İLİ, AKSU İLÇESİ, ATATÜRK MAHALLESİ, ADA 2 PARSELİN BİR KISMINI KAPSAYAN ALANDA HAZIRLANAN 1/5.000 ÖLÇEKLİ İLAVE NAZIM İMAR PLANI

SPoD İnsan Hakları Örgütlerinin Kasım Ayı Buluşmasına Katıldı. SPoD Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu nun Basın Açıklamasındaydı

Kayabaşı-TOKİ Konutları

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ İMAR VE ŞEHİRCİLİK DAİRE BAŞKANLIĞI ŞEHİR PLANLAMA MÜDÜRLÜĞÜ NE

Transkript:

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 1

2 İstanbul Barosu Yayınları Genel Yayın Sıra No: 204 2012 / 6 ISBN No: 978-605-5316-12-9 Yayına Hazırlayan İstanbul Barosu Yayın Kurulu Tasarım / Uygulama / Baskı Ege Basım Esatpaşa Mah. Ziya Paşa Cad. No:4/1 Ege Plaza 34704 Ataşehir/İST. Tel: 0216 470 44 70 Bu kitap İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Kararı ile bin adet basılmıştır.

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 3 AFET YASASI ve KENTSEL DÖNÜŞÜM FORUMU 12.05.2012 İSTANBUL BAROSU YAYINLARI İstiklal Caddesi Orhan Adli Apaydın Sokak 1. Baro Han Beyoğlu / İstanbul Tel: (0212) 251 63 25 (pbx) Faks: (0212) 293 89 60 dergi@istanbulbarosu.org.tr

4 İstanbul Barosu Yayınları

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 5 İÇİNDEKİLER Açılış...7 Av. Alev TUNA...7 Tayfun KAHRAMAN...8 Gürkan AKGÜN...12 Doç.Dr. Şence TÜRK...19 Doç. Dr. Özlem ÖZÇEVİK...30 Av.Dr. Erdem İlker MUTLU...42 Av. Filiz SARAÇ...57 Doç.Dr. Gökhan GÜNAYDIN...68 Doç.Dr. Azime TEZER...75 Ahmet ATALIK...77 Prof.Dr. Aynur Aydın COŞKUN...81 Burak Kaan YILMAZSOY... 85 Prof.Dr. Ali Osman ÖNCEL...90 Prof.Dr. Ahmet ERCAN...94 Dündar ŞAHİN...98 Yrd.Doç.Dr. Çiğdem ŞAHİN...102 Av. Tunay GÜRSEL...107 Mehmet Ali DÜZOVA...110 Handan KILIÇ...114 Av. Necati YILDIRIM...119 Yrd.Doç.Dr. A.Cumhur KOCALAR...122 Tartışmalar...132 İmar ve Kentsel Dönüşüm - Planlama - Afet - Kent ve Kır Yönetimi...167

6 İstanbul Barosu Yayınları

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 7 AFET YASASI ve KENTSEL DÖNÜŞÜM FORUMU 12.05.2012 Av. Alev TUNA- İstanbul Barosu,Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve İTÜ Mim. Fak.Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ile birlikte düzenlediğimiz, toplantının Açılış konuşmasını, Baro Başkanımız sayın Av.Doç.Dr.Ümit KOCASAKAL yapacaktı ancak yoğun programından burada bizlerle olamayacak. Türkiye, Siyasi ve ekonomik nedenlerle, bilimsel olmayan yapılaşmalar sayesi nde deprem ve diğer afetler ülkesi haline gelmiştir. Afet Yasası ve Kentsel dönüşüm çok fazla gündemde olan bir konu, hepimiz çok yakından biliyoruz. Akademisyenler, vatandaşlar, Meclis, neredeyse akşam onunla yatıp sabah onunla kalkıyoruz. Çok inanılmaz gündemde ve şu günlerde herkesin huzursuzluk içinde olduğu bir durum mevcut. Türkiye Büyük Millet Meclisi nde şu anda 12 maddesi geçmiş, ara verilmiş, bu arada 2B Yasası geçti, yasalaştı. Yabancılara mülk satışı, Tapu Kadastro Kanunu yasalaştı ve en son aldığımız duyumlara göre de ayın 15 ine kadar Kentsel Dönüşüm Yasası nın çıkacağı belirtildi. Kentsel Dönüşüm Yasasına hiç kimse karşı değil. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafi durumdan, iklimsel nedenlerden dolayı yaşadığımız afetler herkes tarafından bilinmekte. En küçük bir yağmur yağdığında, şehir selleri oluşmakta. Geçen sene hatırlıyoruz ki 33 kişi öldü İstanbul içinde. Binalarımız depreme karşı dayanıklı değil. Bu nedenlerle kentsel dönüşüm yapılmasını,daha sağlam, güvenli ve sağlıklı binalarda yaşamayı hepimiz çok arzu ediyoruz. Ancak bazı uygulama hatalarını, bize göre hata olarak nitelendiriyorum veya yasal düzenleme eksikliği

8 İstanbul Barosu Yayınları diyebilirim, bunların daha dikkatli yapılmasından yanayız. Bu nedir? Bazı mülkiyet hakkı sorunları, Anayasaya, hukuka aykırılıklar içeren durumlar ortaya çıkacağı görüşündeyiz. Uygulamada ve yasa metni incelendiğinde bu rahatlıkla görülebilmekte. Afet riskinin azaltılması gerekçesiyle oluşturulan tasarıda, bir yandan hukuka aykırı durumlar söz konusuyken, diğer yandan da bilimsel gerçekler ve sürdürülebilir yaşam hiçe sayılmaktadır. yaşamımızın devamlılığı için gerekli, ormanlar, meralar, sulak alanlar, kıyılar ve tarım alanları gibi doğal varlıklarımızın yok edilmesine olanak sağlanarak yeni afetlerin oluşmasına da neden olunacaktır. Bu konuda Sayın Vekilim de Meclisteki çalışmalarla ilgili bilgileri sunacak zaten. O nedenle ben bu konuyla ilgili çok fazla uzun uzun konuşmak istemiyorum zamanımızı azaltmamak açısından. Bir sonraki konuşmacımızı, açılış konuşmasını yapmak üzere Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman ı davet ediyorum. Buyurun. Tayfun KAHRAMAN- Tabii Afet Yasası deyince söze şöyle başlamak gerekiyor, Alev Hanımın bıraktığı yerden ben de devam edeyim. Afet Yasası na elbette ki Türkiye deki tüm kentlerin, Türkiye deki pek çok konutun bir dönüşüme ihtiyacı olduğu vurgusunu yaparak hepimiz bir tarafıyla evet, bir tarafıyla da hayır diyoruz ve bugün de bunları konuşmak üzere burada ortak bir aklı nasıl inşa ederiz, onu tartışmak üzere bir araya geldik. Şunu söylemek gerekiyor, gerçekten de Türkiye de özellikle İstanbul da yüzde 70 i kaçak yapılaşmış, 1946 dan bugüne kadar çıkartılmış 14 imar affı sonucunda oluşmuş bir kentsel metropoliten alandan bahsediyoruz ve bugün bu metropoliten alan 13 milyon nüfusu barındırıyor ki gerçekten de dünya metropolleri arasında

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 9 da baktığınızda en ön sıralarda yer alan bir kentten bahsediyoruz. Şimdi böyle bir kentin hele ki deprem gibi çok büyük bir risk faktörü karşısında büyük kırılganlığıyla birlikte gebe olduğu pek çok acıyı da hepimiz şimdiden tahayyül edebiliyoruz. Şimdi bu tahayyülle birlikte baktığınızda İstanbul da kimsenin açıkçası kentsel dönüşüme ya da dönüşmesi gereken yapılara karşı bunları bırakalım kendi hallerine ve böyle devam etsin demeye hakkı da yoktur, kimse de bunun vebalini ödeyemez. Bunu önce hepimizin önümüze koymamız gerekiyor. Fakat şöyle bir süreç de var ki bugün siyasetin de önümüze koyduğu bir belge var, Afet Yasası. Hepiniz taslağını görmüşsünüzdür, Alev Hanım da bahsettiler, 12. maddeye kadar kabul edildi. Sayın Vekilim Gökhan Bey anlatacaklardır o geçen süreci, Meclis tutanaklarını da okursanız eğer Meclis tutanaklarında da çok enteresan tartışmalar olduğunu göreceksiniz. Bir iktidar partisi sonuna kadar savunuyor, ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partileri de ellerinden geldiğince özellikle tartışmalı maddelerde söz alarak karşı tezlerini, antitezlerini ortaya koyuyorlar. Fakat öyle bir kanun yapıcı sistemimiz var ki bunlar hiçbir şekilde tartışılmadan ya da revize edilmeden geçmiş bulunuyorlar. Şu anda bizlerin de Afet Yasası üzerinde yapmış olduğumuz etkinliklerde ve yapmış olduğumuz çalışmalarda söylediğimiz şey her zaman şu: Öncelikle İstanbul un yüzde 70 i kaçak yapılaşmış, mühendislik hizmeti almamış ve bugüne kadar da böyle gelmiş ve siyaseten de bugüne kadar böyle gitmesi savunulmuş bir kente artık müdahale etmemiz gerekiyor. Tabii ki bizler teknik insanlar, teknokratlar olarak bunun karşısında duramayız. Fakat siyasetin de şunu yapması gerekiyor. Bu sis-

10 İstanbul Barosu Yayınları tem nasıl vatandaşla birlikte adil bir yöntemle gerçekleştirilir, burada katılımcı modelleri nasıl veririz ve sonuncu olarak da burada mevcut yerleşimcileri, yani mevcut orada iskan edilmiş insanları o alanlarda nasıl koruruz, kentsel dönüşümün olmazsa olmaz bu üçlü formülünü her alanda uygulamamız ve bunu savunmamız gerekiyor. fakat şu anki yasa tasarısına baktığımızda bizler açıkçası böyle bir modelin tam anlamıyla kurgulandığını ne yazık ki göremiyoruz. Karşımıza nasıl bir model çıkıyor şu anda yapılanlardan? Bugün herkes Fikirtepe örneğini tartışıyor. Biliyorsunuz Fikirtepe de mevcut Kadıköy inşaat haklarının yaklaşık iki katından daha fazlası verilerek bir kentsel dönüşüm projesi yapılmaya çalışılıyor. 2.07 olan emsal hakkı 4.14 e çıkartılarak bu alanda bir dönüşüm çalışması başlatılıyor. Şu an vatandaşla müteahhitler masaya oturmuş durumdalar. İki ya da üç gün önce bir yıkım esnasında basın mensupları alandaydılar. İzleme şansınız oldu mu bilmiyorum, ama vatandaşlarımız şunu söylüyorlardı, bize piyango vurdu. Bizim üç dairemiz vardı, şimdi bu üç daireye karşılık beş daire alacağız ve çok mutluyuz. Kentsel dönüşümün her yerde olmasını diliyoruz diye İstanbullulara da öğüt veriyorlardı. Şimdi tüm İstanbulluların aklında Fikirtepe nin olacağı, Fikirtepe de yaşananların İstanbul un her yerinde yaşanacağı şeklinde bir uyanış var. herkes, sermaye grupları da, vatandaş da, siyaset de, herkes rant bekliyor, ama böyle herkesin rant beklediği bir ortamda da bunun gerçekleşmeyeceğinin de altını çizmek de ne yazık ki biz teknokratlara düşüyor. Bizler hep kötü sözler söylüyoruz, bugün de yine gerçekleri söyleyeceğiz, gerçekler pek çok kimsenin de hoşuna gitmeyecek, ama bu gerçekleri birilerinin dillendirmesi gerekiyor. bizlerin kafamızın arkasında hiçbir soru işareti olmadığı için bu görev de her zaman olduğu

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 11 gibi yine bizlere düşüyor. Şunu söylememiz gerek, bugün eğer bu Afet Yasası Sayın Bakan geçtiğimiz gün GYODER toplantısında, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarının Derneğinde açıkladılar, 15 Mayıs günü, yani önümüzdeki salı günü bu kanunun yasalaşacağını ve geri kalan 13 maddenin de geçeceğini söylediler. Eğer bu gerçekleştiyse bugün arkadaşlarımız özellikle Odamız adına sunum yapacak olan Sayın Meslektaşım Gürkan Akgün bunları detaylı olarak sizlere aktaracaklar, ama şunu söylemek gerek: Eğer bu kanunlaşırsa hiçbirimizin konutu, hiçbirimizin yaşam alanı artık güvenli değil, her an müdahale edilebilir durumda kalacak. Tabii ki bu senaryonun kötü tarafı, senaryo iyi kullanılırsa bu bir şans olabilir mi İstanbul için, Türkiye kentleri için? Tabii ki olabilir, ama bugüne kadar Türkiye de yaklaşık 160 tane kentsel dönüşüm projesi yapıldı ve bu 160 örnek ne yazık ki bizlere burada iyi niyetle ve az önce bahsettiğim üç aşamalı ve bizlerin de destekçi olacağımız bir modelle gerçekleşmediğini, bundan sonra da gerçekleşme şansının da çok bulunmadığını gösterdi. Umarız ki siyaset de, ana muhalefet de, biz teknik insanlar da hep birlikte bir araya gelip ortak bir aklı oluşturup İstanbul a ve Türkiye kentlerine iyi bir müdahalenin nasıl yapılabileceği yolunda emin adımlarla yürüyebiliriz. Ancak ne yazık ki şu anda önümüz tıkanmış gibi görünüyor. Alev TUNA- Teşekkür ediyoruz Tayfun Beye. Ben birinci oturumdaki konuşmacılarımızı kürsüye davet etmek istiyorum lütfen. Doç. Dr Özlem Özçevik, Doç. Dr Şence Türk, Av. Filiz Saraç, Av. Dr. Erdem İlker Mutlu, Gürkan Akgün Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Üyesi. 1.oturumu açıyorum. Kentler, nüfusun, sosyal, kültürel ve eko-

12 İstanbul Barosu Yayınları nomik faaliyetlerin yoğunluğu açısından diğer yerleşim birimlerinden ayrıldıkları gibi bu özellikleri nedeniyle afetler başta olmak üzere her tür tehlike karşısında yüksek risk taşımaktadır. Nüfusun coğrafi mekânda sürekli yer değiştirmesi ve sosyo-ekonomik yönden nitelik değişimi - kentlerimizde konut açığı, - (gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma) gibi plansız gelişmeler - ulaşım ve - teknik altyapı gibi sorunları ortaya çıkarmaktadır. İlk önceleri bir barınma içgüdüsünden, kentlerin uzak köşelerinde ortaya çıkan gecekondular, yeterli önleyici ve ıslah edici önlemlerin alınmaması sonucunda alanları genişlemiş, barındırdığı nüfusu da artmıştır. Ülkemizdeki Yerel Yönetimlerin önemli bir kısmı hep kısa vadeli çözümlere yöneldiği için 10-20 yıl sonra bugünün çözümleri kalıcı sorunlar haline dönüşebilmektedir. Burada önemli olan, kentin en az 50 yıl sonraki vizyon ve misyonunun nasıl olacağı konusunda stratejiler belirlemekten geçer. yalnızca bugünün gereksinimlerinin karşılanmasıyla yetinilmeden geleceğin de planlanması gerekir. Kentsel yaşam kalitesinin arttırılması ve kentsel risklerin azaltılmasında planlama politikası önem kazanmaktadır. Evet, Afet Yasası ve kentsel dönüşüm konusunda ilk konuğumuz Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Gürkan Akgün. Buyurun Gürkan Bey. Gürkan AKGÜN - Kentsel dönüşüm süreci biliyorsunuz yeni karşımıza çıkan bir süreç değil, 2001 yılından, 2002 yılından sonra karşımıza çeşitli zamanlarda gündeme gelmiş bir konu. Kentsel Dönüşüm Yasası nın yaklaşık 10 sene sonra gündeme gelmesi bu sürecin çok çetrefilli

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 13 bir konu olmasına dayanıyor. Bu süre içerisinde birçok yasa taslağı gündeme geldi. Bunlar görüşüldü, görüşülecek derken artık işin son raddesine gelmiş durumdayız. Şu anda karşımızda bir Afet Yasası gündemde. Bilmiyorum rastladınız mı, radyolarda ben rastladım, televizyonlarda da var, bir kamu spotu şeklinde de bu yasaya bir toplumsal meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor. Arkada bir fon müziği, bir seferberliğe çağrılıyor ülke halkı ve herkes bu seferberlik etrafında birleşmeli ve Afet Yasası uygulanmaya konulmalı şeklinde bir çağrı var. Çünkü zor bir konu, toplumsal meşruiyeti çok olan bir konu değil. Birçok örneğini şimdiye kadar başka başka yasalarla, işte Belediye Kanunu olsun, değiştirilen 5366 olsun çeşitli kanunlarla uygulanmaya çalışıldı ve buna karşı da toplumsal muhalefet gerçekleşti. Şimdi topyekûn bir kentsel dönüşüm seferberliğine çağrı var. Neden böyle bir zemin hazırlanıyor? Bu tabii Van depremi sonrasında da gündeme gelmesi önemli, çünkü karşılaştığımız uygulamalar çok iç açıcı değil. Şimdiye kadar gördüğümüz uygulamalar bir kısaca değineyim, örneği Küçükçekmece de uygulanan bir dönüşüm projesi var Ayazma diye, orada 90 lı yıllardan sonra oluşmuş bir gecekondu bölgesi, birer katlı, bu ülkenin güneydoğusundan göçüp TEM kenarında kendi bir yaşam alanı yaratan bir kesim vardı. Bu insanlar Beziganbahçe deki TOKİ konutlanıra borçlandırılarak yerleştirildi. O TOKİ konutlarının bir sene sonra bütün altyapısı neredeyse çöktü, orada herkesin sağlıklı konutlarda yaşamaya hakkı var diye Ağaoğlu konutları yükseldi. Şu an geçerken görebiliyorsunuz. Sulukule örneği var, Sulukule örneği Fatih Belediye Başkanı nın en romantik projesi olarak sunduğu örnekti. Sulukule halkı 30 kilometre uzakta Taşoluk a borçlandırılarak yine yerleştirilmeye çalışıldı. Kimse yerleşmedi ora-

14 İstanbul Barosu Yayınları ya, şu an Sulukule olarak tarif ettiğimiz yerden geçerken turuncu o Osmanlı evlerini görebiliyorsunuz. Tarlabaşı Bulvarı nda gene birinci etabı başladı. Fikirtepe örneği iki kat emsalle birlikte bir kentsel dönüşüm projesi, kentsel dönüşümü çözüyorum şeklinde Sayın Kadir Topbaş ın söylemiyle ortaya çıktı. Sanıyorum kendisi de bu proje umarım bir şekilde dava kaybedilir de ortadan kalkar diye düşünüyordur. Çünkü orada da bir sürü şirket birbirine girmiş durumda. Yani ortaya çıkan örnekler hiç iç açıcı değil. Bu sadece İstanbul için, Ankara için Dikmen var, Mamak var, Mersin de var, İzmir Kadifekale de var, var da var. Şu ana kadar yaşanılan süreç bir deneyim, yani bir yandan iktidar açısından da bir deneyim süreciydi, karşısında da çeşitli toplumsal muhalefetler gördü. Gördüğü yerde geri çekildi, zayıf olan yerde de uygulamaya konuldu ve büyük bir rant ortaya çıktı bir Ayazma da, Sulukule de, Tarlabaşı nda olduğu gibi. Şimdi şu ana kadar gördüğümüz söylem bugün Kentsel Dönüşüm Yasası nın meşruiyetini sağlamak için ortaya konulan afet geliyor, biz bu konut stokumuzu dönüştürmeliyiz veya biz sağlıklı konutlar yapmalıyız şeklindeki söyleme karşılık gelmiyor. Şu andaki karşılaştığımız uygulama buralar, bu araziler kentin önemli, değerli arazileri. Yapılan ulaşım akslarının merkezinde kaldı, İstanbul un bir küresel kent olmasıyla birlikte işte olimpiyatlardan tutun çeşitli organizasyonlara, küresel finans kapitalizmini buraya çekmesi bir İstanbul un gelişim modeli olarak ortaya konuluyor ve bu mekânın da dönüşmesi lazım şeklinde altlık oluşacak kentsel dönüşüm modelleriydi. Şimdi karşımızda bir yasa var. Süreç şöyle gelişti: Bundan önceki seçimleri hatırlarsınız, ilk defa bir başbakan seçim projelerini

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 15 neredeyse İstanbul üzerinden ve İstanbul un kentsel projeleri üzerinden kurdu. Çılgın proje, Kanal İstanbul, üçüncü köprü, Taksim de kışla, Taksim projesi gibi daha önce pek karşılaşmadığımız bir projecilikle karşı karşıyayız. Çünkü bu sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak için kentsel ranta el koymak gerekiyor. Kentsel rant önemli bir araç olmuş durumdu. Dolayısıyla Kentsel Dönüşüm Yasası çok hayati bir noktada. Neyle birlikte? 2B Yasasıyla, mütekabiliyetle, Mera Kanunuyla birlikte, yani bunlar böyle bir süreç. Mera Kanunuyla kırsal alanın dönüşümü sağlanıyor, 2B Yasasıyla orman alanlarının satışı gündemde, bununla birlikte yeni kentsel alanların sermayenin hizmetine sokulması gerekiyor. Bu süreçte işte yeni seçim yılıyla birlikte seçildikten sonra üçüncü köprü ihalesi yapıldı geçen ay, henüz kimin kazandığı belli değil. Taksim projesi üzerinde büyük bir baskı var ve Kentsel Dönüşüm Yasası bir miktar bekledikten sonra gündeme geldi. Kentsel Dönüşüm Yasasından kısaca bahsedersek önümüzde şimdiye kadar belki hiç görmediğimiz bir yasa var, neredeyse bir olağanüstü hal rejimi. Çünkü yasa denetlenebilir olmaktan tamamen muaf, yasayı yasama organı tümüyle haklarını yürütme organına devrediyor. Yani bu haliyle enteresan bir yasa. Planlama açısından, meslek alanımız açısından planlama mesleğinin şimdiye kadar biriktirdiği hukuki, mesleki ne kadar bir aşama varsa bunların hepsini feshetmiş durumda. Yani bir plan yapıldığı zaman siz orada çeşitli şeyler gözetirsiniz. İşte burada şu kadar bir nüfus gerekecek. Bu nüfusun gerektirdiği kadar şu kadar bir okul alanı, sağlık alanı, donatı alanı gerekebilir, vesaire, çeşitli kriterler belirlersiniz. Bunların hepsini göz ardı ediyor. Bununla birlikte uygulanamayacak mevzuat diye bir

16 İstanbul Barosu Yayınları mevzuatı var. İşte koruma yasalarından, askeriyenin bağlı olduğu yasalara kadar, Boğaziçi Kanunu da sonradan eklendi, yani şimdiye kadar orman alanları, tarım alanları, bu alanları koruyan yasaların tümünün üstünde bir yasa söz konusu. Yani bu anlamda kendini bir nevi anayasa olarak ortaya koyan bir yasa. Böyle bir yasanın şimdi denilebilir ki önümüzde bir afet var, bu yüzden böyle bir güçlü yasa çıkarmak lazım, ama yasa tamamen muğlâk bir yasa. Riskli alanlar tarif ediyor, riskli yapılar tarif ediyor, rezerv alanları tarif ediyor. Bunların ne olduğu, kimin tarafından nasıl belirleneceğine dair hiçbir kriter yok. Yani bir riskli alan belirlenebilir, uygulama bütünlüğü içerisinde sizin yapınız sağlamsa onu da katabiliriz bu riskli alanın içerisine denilebiliyor. Sizin bu belirlenen söz konusu riskli alan yapıya karşı bir dava açma hakkınız yok. Yani yürütmeyi durdurma davası açamıyorsunuz. Neden? Çünkü afet, afet hep karşımıza çıkıyor, yürütmeyi durdurma davası açamıyorsunuz, ancak bedeli itiraz edebiliyorsunuz. Bunu uygulamak için idare şunu yapabiliyor: Acele kamulaştırma kullanabiliyor. Yani acele kamulaştırma normalde savaş halinde, bir seferberlik halinde kullanılabilen bir yasayken Kentsel Dönüşüm Yasasıyla birlikte kullanılabilir bir yasa haline geliyor. Yani idare tüm mekanizmaları bu yasayla birlikte eline alıyor. Biz bu Kentsel Dönüşüm Yasası nı uygulayacağız. Zaten Başbakan, Çevre ve Şehircilik Bakanı da biz bunu ne gerekiyorsa, iktidarı kaybetmek de gerekiyorsa yapacağız diye söylüyor. Çeşitli noktaları da var. Mesela şimdi siz itiraz ettiniz. Değerlendirmeyi yapacak bir heyet oluşuyor. Bu heyet bakanlıkça belirlenen üç kişi tarafından oluşuyor ve bakanlıktan görevli iki kişi, beş kişilik bir bakanlık görevlisi bunu değerlendiriyor. Yani nereden baksanız, nere-

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 17 den tutsanız bir tutarsızlık abidesi bu yasa. Bütün yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kendine almasıyla birlikte bir merkeziyetçilik, yani bunu iktidarın diğer yasalarında da giderek görüyoruz, bir merkeziyetçilik bu yasada da söz konusu. Denetlenebilir olmaktan uzak, planlamanın tamamen ortadan kalktığı bir yasa gündemde. Şimdi önümüzde böyle bir süreç var. Biraz daha önce anlattığım gibi yapılan uygulamalar çok parlak ve iç açıcı değil. Bundan sonraki etapta karşımıza neler gelecek ve neler yapmamız gerekiyor, sanıyorum tartışılması gereken konu bu. Çeşitli sorular ortaya koymak lazım. Çünkü kentsel dönüşüm konusunda artık bir bilgi birikimi oluştu, yavaş yavaş bu süreçte, bu 10 yıllık süreçte çeşitli saflar da kendini belli etti. Kentsel dönüşümü ne taraftan kimin nasıl baktığı belli. Yani biz bundan sonraki süreçte evet, bizim yapı stokumuz çok parlak bir yapı stoku değil, ama bu riskin yaratıcısı şu ana kadar bunlara her seçim döneminde göz yuman idare. O mahallelerin kurucusu olan insanları işgalci olarak addediyor şu anki idare, ama bu ekonomik politikaların yaratıcısı olan yıllardır, yani birbirinin arkasından gelen bu politikalar. Özellikle neoliberal olarak tarifleyebileceğimiz politikalar. Yani işin suçunu vatandaşa yükleyip biz sizi kurtarıyoruz demek meşruiyeti olan bir kavram değil. Kentsel dönüşümle birlikte bizim bundan sonraki süreçte şu ana kadar tartışamadığımız, çünkü şöyle bir durum oluyor: Riskli bir durum var, biz kurtaracağız, bunlar karşı. Hani hep böyle deniyor, üçüncü köprüde de böyle deniyor. Tıkanıyor yol, işte biz köprü yapacağız, problemi çözeceğiz deniliyor. Bizim aksine farklı argümanları artık ortaya koyabilmemiz lazım. Bu kentin yaratıcısı, o mahallelerin kurucusu ve bu kentte barınma hakkı-

18 İstanbul Barosu Yayınları na sahip olan insanlar bu kentte söz hakkına sahiptir. Her türlü kararda söz, yetki hakkına sahiptir ve kentsel dönüşüm sizin sunduğunuz model, yani bu yap-satçı model haricinde modeller vardır. Sağlıklaştırma olsun, afet yönetimi olsun, sakınım planları hazırlamak olsun, sosyal konut olsun, kiralık konut üretmek olsun, gibi modeller dünyada mevcuttur, denenmiştir. Tek model sizin yap-satçı modeliniz değildir şeklinde bir ortak argüman geliştirmek lazım. Öncesinde bu yasayı tamamen durdurabiliyorsak onu durdurmak lazım, o ayrı konu. Toparlamak gerekirse önümüzdeki süreç çok iç açıcı bir süreç değil. İnşaat sektörünün parlatılması sürecinde kaybedenlerin çok büyük olacağı bir sürece doğru gidiyoruz. Söylediğim gibi bu süreç karşısında toplumun artık saflaştığı görülüyor. Yani barınma hakkını, yaşama hakkını çözen bir kesim var. Bir de çözemeyen ve yavaş yavaş yaklaşan orta sınıflar ve alt kesimler var. Bu orta sınıflar ve alt kesimler ne zaman birbirlerini suçlamadan bir politika üretebilir, örgütlü bir mücadele ve bilimsel planlamanın ve şu ana kadar üretilmiş bilimsel kriterler etrafında yöntemler ortaya koyabilir, belki bir parlak sürece doğru gidebiliriz. Alev TUNA- Sayın Gürkan Akgün e teşekkür ediyoruz. Planlama konusunda Türkiye nin ne kadar eksik olduğu ve hatalı davrandığı herkes tarafından malum. Çünkü Türkiye siyasi ve ekonomik nedenlerle bilimsel olmayan yapılaşmalar sayesinde afetler ülkesi haline gelmiş. Nüfus artışı ve göçler nedeniyle şehirlerin dış bölgelerinde gecekondulaşma önce barınma amacıyla kurulmuş. Daha sonra bunlar genişlemiş ve çok yoğun nüfus sayılarına ulaşmışlar. Tabii ki bunda Gürkan Beyin de söylediği gibi yerel yönetimlerin, idarelerin çok büyük teşvikleri olmuş. Bırakın engellemeyi ıslah

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 19 edici hiçbir önlem alınmamasına karşılık seçim zamanları arsa tapu tahsis belgeleri dahi verilerek gecekondulaşmaya teşvik edilmiştir. Tamamen oy potansiyeli amacıyla görüldüğü için gecekondular sürekli artmış, daha sonra şimdi siz niye buradasınız diyerek gecekondulardan çıkartılmak istenmekte. Tabii ki bu insanların öncelikle bir yaşam hakkı var, sağlıklı bir çevrede yaşama hakları var, barınma hakları var, bunlar ellerinden alınmakta. Öncelikle Afet Yasası nın bu açıdan dikkatle izlenmesi, irdelenmesi gerektiği düşüncesindeyim. Türkiye nin şehircilik geçmişine, gelişimine baktığımız zaman tamamen gecekondulaşmadan bugüne gelindiği görülmekte. Bu da ülkemizde gerçekten bilimsel ve planlama çerçevesinde bir şehirleşmenin olmadığını gösteriyor. Kentin hızlı büyümesinin kenti parçaladığı, planlamanın olmadığı görülmektedir. Bu arada bana şimdi iletilen bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Toplantımıza konuk olarak davet ettiğimiz, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, başka bir programının olması nedeniyle toplantımıza katılamayacağını ve nazik davetimize teşekkürlerini bildiren bir telgraf göndermişler. Biz de kendisine teşekkür ediyoruz. Şimdi şehirleşme, kentsel yenileme konusunda İTÜ.Mimarlık Fak.Öğr.üyesi Doç. Dr. Şence TÜRK bize bilgi sunacak. Doç. Dr. Şence TÜRK- Bugün sizlere kentsel yenilemede yasal çerçevenin ana unsurlarıyla ilgili bir sunuş yapacağım. Sunuşumun içeriği hakkında kısaca bir bilgi vermek istiyorum. İlkönce tanımlara yer vereceğim ve ülkemizdeki kentsel yenilemenin içeriğini, yasal olarak yapının şekillenmesinden bahsedeceğim. Yasal çerçevenin ana unsurları konusunu da şu şekilde bir metodoloji yöntemle açıklamak istiyorum. Kentsel dönüşüm sadece bizim

20 İstanbul Barosu Yayınları ülkemizin sorunu değil, uluslararası anlamda da hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkelerin bir sorunu. Acaba onların kentsel dönüşümle ilgili ya da kentsel yenilemeyle ilgili yasalarında olmazsa olmaz kurallar ne, acaba bizdeki 2004 den sonraki bugüne kadarki deneyimlerimiz ne ve şu anki dönüşüm tasarısı bu noktalara nasıl cevap veriyor acaba, bu şekilde bir analiz yapma gereksinimi duydum. Hepinizin bildiği gibi de genel olarak kentlerde ortaya çıkan çevre, dokularda farklılaşmadan kaynaklanan sorunlara yapılan planlı müdahale türlerine biz genel olarak kentsel yenileme diyoruz. Sıklıkla bu kavram kentsel dönüşüm, kentsel yenileme birbiriyle bir arada kullanılıyor. Bu sunuşumda ben kentsel yenileme olarak kullanacağım bu terminolojiyi. Yenilemenin amacı kentsel sorunların çözümünü sağlayan değişime uğrayan bir bölgenin ekonomik, fiziksel ve sosyal çevresel koşullarına kalıcı çözüm sağlamayı amaçlayan geniş kapsamlı vizyon ve eylem olarak tanımlanıyor. Ülkemizde kentsel yenilemenin içeriğine baktığımız zaman önce ülkemizde kentsel yenilemenin içeriğinden bahsetmeden acaba bu kavram yurtdışında nasıl kullanılıyor, buna kısaca bakmamız gerekiyor. Bunları çok özet geçeceğim. Çünkü bunları vermek zorundayım hangi kavramlar üzerinden konuştuğumuzu anlatabilmem için. Kentsel dönüşüm ilk kez Batı ülkelerinde sosyal ve ekonomik açıdan çöküntü alanlarının yeniden canlandırılmasına yönelik müdahaleler yapılmasıyla başlamış. Genellikle bu müdahaleler kentin merkezinde ya da yakın çeperinde veya yakın çevresinde nüfus kaybetmiş ya da düşük gelir gruplarının kötü ekonomik, fiziksel şartlara sahip olduğu konut alanlarında ya da fonksiyonu değişmesi gereken alanlarda uygulanmış ve bunun kentsel

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 21 dönüşüm, yenileme dediğimiz zaman bir yeniden yapılandırmadan söz ediyoruz ve bu yeni yapılandırmanın çeşitli araçları var. Bunlar canlandırma, iyileştirme, sağlıklaştırma, koruma. Bu manada kentsel yenileme biraz daha dar kapsamda düşünülebilirdi. Gelişmiş ülkelerdeki deneyimin aksine ülkemizde sistematik olarak bir kentsel yenileme politikası bugüne kadar uygulanmamıştır. Kentsel yenileme daha çok yapısal süreçlere bağlı olarak uygulama dinamiklerine göre gelişmiştir ve özellikle de ülkemizde yapısal, sosyoekonomik, yönetsel ve fiziksel değişimler bugüne kadar farklı müdahale biçimlerini ortaya çıkarmıştır. Hemen şöyle bir geriye bakarsak bunları üç dönem halinde özetleyebiliriz. 1950 ve 80 döneminde kent içi alanlarda tek bina ölçeğinde yenilemeden söz ediyoruz ya da merkezi yönetim ve yerel yönetim tarafından kentin dokusuna yönelik yenileme müdahaleleri var bu dönemde, büyük bulvarlar açmak, büyük parklar yapmak gibi. Gecekondu alanlarının sağlıklaştırılması da, yani ıslah edilmesi de bu döneme giriyor, bu kavram bu dönemin ürünü. Gecekondu önleme bölgeleri ve gecekondu alanlarının yeniden yapılandırılması yine bu dönem içinde söyleyebiliriz. Kent merkezlerinde çöküntü alanlarının ortaya çıkması da gene bu döneme rast geliyor ve kent çeperlerinde yeni gelişmeler ortaya çıkıyor kentlerimizde. 1950 lerde başlayan göç ile birlikte ortaya çıkan sosyo-ekonomik yapı, fiziksel mekana yansımıştır. Böylelikle yasa dışı yapılanma olan gecekondu dönemi başlamıştır. 1980 ve 2000 sürecine baktığımız zaman kent içi alanlarda gene tek bina ölçeğinde yenileme söz konusu, halen devam ediyor. Gecekondu alanlarının ıslah imar planı, verilen imar affıyla gecekondudan apartmana dönüş süreci ki bu da tek bina ölçeğindedir. Yine merkezi

22 İstanbul Barosu Yayınları yönetim ya da yerel yönetim tarafından kent dokusuna yönelik yenileme müdahaleleri söz konusudur. Tarihi değeri olan alanların korunması ve peşinden bu alanların soylulaştırılması bu dönemin konusudur. Sanayi alanlarının merkez alanın dışına desantralizasyonu, yani taşınması da bu yeniden yapılanmayla bu dönemde gerçekleşen bir olgudur. Kamu girişimli yapı adası ya da alansal ölçekte kentsel yenileme ki bunun örneğini Ankara da verebiliriz, işte Dikmen Vadisi Portakal Çiçeği Konutları gibi yenileme projeleri gibi. 2000 sonrası döneme geldiğimiz zaman kent içi alanlarda konut stokunun iyileştirilmesi, yeni siteler ve kapalı yerleşmelerin yeniden geliştirilmesi, tarihi değeri olan binaların korunması ve peşinden bu alanların yüksek değerler getirmesi gerekçesiyle soylulaşması, kamu girişimli gecekondu alanlarının yenilenmesi kavramı, kent içi alanlarında boşluklarda turizmle ticarete yönelik yeniden gelişmeler, bütün bunlar kentlerin, Türkiye deki kentlerin dönemsel olarak ne tür müdahalelerle değişime uğradığını ve evrime uğradığını gösteriyor bize. Şimdi yasal yapının şekillenmesine baktığımız zaman 2004 den sonraki gelişmeler çok önem taşıyor. Yasal yapının şekillenmesinde ilkönce 2004 yılında 5162 sayılı Kanun ki bu TOKİ ye kentsel dönüşüm alanlarında yetki veren bir kanundur yine 2004 tarihli 2863 sayılı Kanunda yapılan 5226 sayılı Kanunda bina ölçeğindeki müdahalelere yer verir. Yine 2004 tarihli 5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Kanunu girmiştir yürürlüğe. 2005 tarihinde Belediye Kanunu girmiştir ve bu Belediye Kanununda 69. ve 73. maddeler bizi birebir ilgilendiriyor. Neden derseniz 2005 yılına kadar belediyeler, yerel yönetimler konut yapma hakkına sahip değillerdi. Yani zorunlu görevlerinin arasında konut yapma sorumlu-

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 23 luğu belediyelere verilmemişti. Hâlbuki bu yasayla belediyeler artık konut üretimini yapma hakkına sahipler. Yalnız konut üretimi derken burada konut üretiminin içeriği hakkında bir bilgi verilmiyor. Yani bu şu demek, belediyeler piyasa konutu üreteceği gibi sosyal konut da üretebilir, ama belediyelerin ne üretecekleri konusunda kesin olarak sadece konut üretebilir şeklinde bir açıklama getiriyor. 73. maddesiyse kentsel yenileme alanlarını yerel yönetimlerin, belediyelerin belirleyeceğine yönelik bir yasal açıklama getiriyor. 2005 tarihinde hemen bu kanundan sonra 5366 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir ki bu Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun. Yani kısaca şöyle söyleyebiliriz, bu kanun koruma alanlarında bir yenileme kanunudur. 2006 yılına geldiğimiz zaman dönüşüm için, dönüşüm alanları hakkında bir kanun tasarısı hazırlanmaya çalışılıyor. 2010 yılına geldiğimiz zaman da biraz önce bahsettiğim 73. maddenin çerçevesi çok çok genişletiliyor ve şu gün yıl 2012, afet riski alanındaki alanların dönüşmesi hakkında kanun tasarısını tartışıyoruz. Bu çok daha diğerlerine göre kapsamlı müdahaleleri içeriyor. Bunları detaylı olarak vermeyeceğim, ama sunuşumun esas noktası burası, kentsel yenilemede yasal çerçevenin ana unsurları. Bu ana unsurlar bütün uluslararası örneklerde yer alan, kentsel dönüşüm yasalarında yer alan temel unsurlar. Yani bir kentsel dönüşüm ya da kentsel yenileme yasasında var olması gereken temel politikaları da gösteriyor. Yani bir kentsel yenileme yasası çıkacaksa bu noktalardaki politikaların çok net, tartışmasız olması gerekiyor. Ben bunları dört başlık altında topladım. Esasında beş başlık, fakat bu beşinci başlığı meslektaşım Doçent Doktor Özlem Özçevik

24 İstanbul Barosu Yayınları anlatacak. Ben dört başlıkta bunları irdelemeye çalışacağım. Birincisi yenileme alanlarının sınırlarının belirlenmesindeki kriterler ve parametrelerin tanımlanması. Yani bir yenileme yasasında yenilemenin nerede yapılacağının çok net kriterinin ve parametrelerinin tanımlanması gerekiyor. İkinci konu, ikinci politika konusu kentsel yenilemede kentsel yenilemenin esas unsuru olan arazi birleşimi nasıl yapılacak, hangi metot kullanılarak yapılacak? Üçüncüsü sosyal konut sağlanması nasıl sağlanacak, kim sağlayacak, nasıl bir yaklaşımla sağlayacak? Dördüncüsüyse sosyal ve teknik altyapının masrafları, maliyetinin karşılanması sorunu. Bu dört noktanın hemen açılımlarına tek tek girmek istiyorum. Uluslararası örneklere baktığımız zaman dedim ki yenileme alanlarının sınırlarının belirlenmesinde temel kriterler ve parametreler var. Ancak bu saptama ve kriterler doğrultusunda bir yenileme alanı belirleniyor, bir alan yenileme alanı olarak belirleniyor. Bunlar ne? Kentsel yoksunluk tespiti, sosyal, fiziksel, ekonomik çöküntünün tespiti, bunlar hep bir parametre. Alandan hoşnutsuzluğun tespiti, özel kullanımlı alanların işlevlerini kaybetmesi durumu, alanların potansiyel değerinin mevcut değerden yüksek olması durumu. Peki, 2004 den 2010 a kadar süreçteki teorik, yani çeşitli, biraz önce söylemiş olduğum çeşitli yasalardaki mantık ve onların uygulaması sürecine bakalım. Alan büyüklüğü kriteri sadece şu ana kadar tanımlanmış durumda. 73. maddenin ilk kısmında diyor ki, beş hektardan büyük alanlar. Onun 2010 daki değişen şeklinde diyor ki, beş hektarla 500 hektar arasında alanlar, tek kriter alan. Peki, bunun dışında başka kriter var mı? Hayır, başka kriter yok. Fizibilite çalışması var mı, yani oranın sosyal, ekonomik ve fiziksel çöküntüye uğramasıyla

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 25 ilişkili? Hayır, yok. Peki, kanun tasarısındaki son yaklaşımı değerlendirelim. Bir riskli alan tanımı var. Bir de riskli yapı tanımı var. Bunların içeriğini okumuyorum, eminim yasa tasarısında okumuşsunuzdur. İçeriğinde ne kadar belirsiz noktalar olduğunu görürsünüz. Yani bir yenileme alanının sınırını tespit edecek düzeyde yeterlilikte kriterler oluşturmuyor. Peki, arazi birleşimine gelelim, diğer önemli konu. Kentsel yenileme projelerinin başarısı arazi birleşimi için seçilen yöntemle yakından ilişkili. Ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: Arazi birleşimi ister girişimci ister kamu tarafından satın alma yöntemini kullanarak gerçekleştirildiğinde çoğu kez arazi sahibinin arazisini elde tutma isteği vardır. Buna İngilizce holdout problemi deniliyor, yani elde tutmak istiyor, vermek istemiyor arazi sahibi. Bu düşüncedeki arazi sahibinin amacı piyasa değerinden daha yüksek bir değerle fazla değerin alınmasını talep etme noktasında ya da kişisel duygularla oraya bağlı. Bunun çeşitli farklı teorileri var, burada o noktaya girmeyeceğim, ama şunu biliyoruz, holdout probleminin önemi nereden çıkıyor biliyor musunuz? Kent içi alanlar parçalanmış bir mülkiyet yapısına sahipler ve parçalanmış mülkiyet yapısına sahipler, alanlar küçük, değerler yüksek, arazinin değerleri yüksek. Bunları bir araya getirip toplamak zor. Dolayısıyla buna çözüm uluslararası örneklerde geleneksel olarak iki tane çözüm var. Birincisi kamulaştırma, ikincisi gönüllü satın alma metodu. Şimdi kamulaştırmaya bakalım, kamulaştırma devletin kamu gücüne dayanarak yaptığı bir işlem. Buraya kadar sorun yok. Bu işlemin temel özelliği devletin kamu yararı gerekçesiyle mülkiyet hakkına müdahale edebilmesi. Bu özellik nedeniyle kamulaştırma kentsel alanların yenilenmesi için en temel araçlardan biri-

26 İstanbul Barosu Yayınları si olmuştur. Fakat özellikle 1980 lerden sonra uluslararası anlamda ülkelerde, hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde neoliberal politikaların devreye girmesiyle ve buna ekstra olarak globalleşme sürecinin devreye girmesiyle ne ortaya çıkmıştır? Artık devletin rolünde değişme ortaya çıkmıştır. Özel sektör adına kamulaştırma. Bunun da ilginç Amerika da bir örnek var, ünlü Kelov case örneği 2005 de. Bu örnekte ne oluyor biliyor musunuz, Amerikan Yüksek Mahkemesi özel sektör adına devletin kamulaştırma yapmasını yasal sayıyor, ama eyaletler diyor ki bu yargı kararına, hayır, biz bunu şey sayamayız yenileme alanlarında kamulaştırma özel sektör adına olamaz. Devlet bu tür bir kamulaştırma yapamaz diyor ve şu anda 26 eyalette bu şekilde kamulaştırma yapılmıyor. Diğer Türkiye deki pratiğe baktığımız zaman, teori ve pratiğe baktığımız zamansa özellikle 2004 sonrasındaki yasal kaynaklarda belediyeler, büyükşehir belediyeleri ve TOKİ ye doğrudan kamulaştırma yetkisi verilmiştir. Bu kamulaştırma yetkisini nasıl kullanıyor ve bundaki olumsuzluklar ne? Birinci eleştirilerden bir tanesi bu kamulaştırma sürecinde önce anlaşma, sonra kamulaştırma, yani kamulaştırmanın bir tehdit unsuru olarak kullanılması devreye giriyor. İkincisi kiracıların durumu belli değil ve kira yardımı ve tazminatlar belirgin değil. Üçüncüsüyse Kelov casedeki gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Yani ne oluyor? Devlet kamu gücünü kullanarak arazinin edinimini sağladıktan sonra, arazi birleşimini sağladıktan sonra bu araziyi özel sektöre ya da özel sektör mantığıyla çalışan belediye yan şirketlerine transfer ediyor. Diğer bir problemli taraf ben iskân amaçlı kamulaştırma yaptım diyor, ama biz biliyoruz ki iskân amaçlı kamulaştırma mantığında sosyal konut ön plandadır. Hâlbuki burada

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 27 üretilen konutlarsa piyasa konutudur. Tasarıdaki duruma baktığımız zaman aynı tas aynı hamam. Hatta burada deniyor ki 2,3 anlaşma şartı, satın alma bu kez deniyor ki acele kamulaştırma. Tahliye yapılanların durumu kira yardımı yapılabilir. Yani idare isterse kira yardımı yapar. Tazminat verebilir. Diğer bir sorun illegal legal ayrımı net değil, illegal legal ayrımına çözüm getirmiyor. Sosyal konutun sağlanması diğer önemli bir konu. Biz biliyoruz ki uluslararası örneklerde birçok kentsel yenileme uygulaması gentrification, yani soylulaştırma ortaya çıkıyor ve soylulaştırmanın negatif etkileri ortaya çıkıyor. Türkiye deki teorik ve pratik yapıya baktığımız zaman kamu girişimli bugüne kadar yapılan 2004 deki projelerin hepsinde gentrification çıkmış durumda. Neden sorusu, neden sorusu çok basit, çünkü üretilen konutların hepsi orta ve üst gelir gruplarına hitap ediyor. Arazi sahipleriyle anlaşma yapılıyor, fakat arazi sahiplerinin arazide kalması onların yaşamlarını proje sonrasında da devam ettirmeleri anlamına gelmiyor ve baktığımız zaman bu durum böyle devam ederse Türkiye de çok ciddi bir sosyal ya da mekânsal ayrışma durumu söz konusu. Sosyal ve teknik altyapı maliyetlerinin karşılanması, bu son noktam. Kamu özel ortaklıklarında yurtdışı örneklerde temel pratik şu Özel sektör, kamu özel ortaklığı bu kentsel yenileme projesinde sosyal ve teknik altyapı için ne katkı sağlıyor? Sosyal konuta katkısı ne? Bu çok açık uluslararası örneklerde. Türkiye deki teoriye ve pratiğe bakalım, şu anda kamu özel ortaklıklarının kentsel yeni yapı projesinde kamu altyapısına nasıl katkı sağlayacağı konusu belirsiz. Oysa diğer örneklerde kamu özel ortaklığını doğrudan özel sektör tarafından geliştirilen kentsel yenileme projelerinde girişimcilerden doğrudan kamuya katkı payı alınıyor.

28 İstanbul Barosu Yayınları Peki, Türkiye de nasıl? Türkiye de bu yok, hatta daha ilerisi sosyal konut da yok. Hâlbuki biz biliyoruz ki gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kentsel yenileme projelerinde sosyal konut oranı var. Hiç beğenmediğimiz Güney Afrika Cumhuriyeti, hiç beğenmediğimiz, kendimizi daha üstün gördüğümüz Hindistan, kendimizi bazen eşit tuttuğumuz Güney Kore, bunların hepsinde kentsel gelişme alanlarında sosyal konuta ki bunun oranı genelde yüzde 20 ya da yüzde 30 dur, bu vardır. Türkiye de var mı? Yok. Şu ana kadar oldu mu bu deneyim? Çok kısıtlı, ama şu savunulabilir, ama TOKİ işin içinde. TOKİ sosyal konut üretmiyor, hâsılat paylaşımı yöntemiyle piyasa konutu üretiyor. Sosyal konut payı belirli değil, Türkiye de bunun belirli olmaması, bu çok kritik bir öneme sahip. Çok kötü sonuçlar ortaya çıkartır. Biz kentsel yenileme müdahalelerini sadece üst gelir grubunu yerleştirmek için yapmış oluruz. Bu ne şehircilik anlamında ne sosyal adalet anlamında hiçbir noktada bize sonuç çıkarmaz. Bunun çok net olması gerekiyor. Sonuçta şunu söyleyebilirim. Sürdürülebilir kentsel yenilemenin sağlanması yasal noktadaki açıkların giderilmesine bağlı. Sürdürebilir kentsel yenilemenin sağlanması yasal yapıdaki açık noktaların giderilmesine bağlıdır. Tasarıda aşağıdaki noktalarla ilgili yaklaşımlar belirli değildir. Bu noktaların çözülmemesi kentsel yenilemeyi belirsizleştirmektedir. Yenileme alanlarının sınırlarının belirlenmesinde kriterler ve paremetreler tanımlama Arazi birleşimi Sosyal konutun sağlanması Sosyal ve teknik altyapının karşılanması Biraz sonra da arkadaşımız katılımın öneminden bahsedecek, hatta beşinci nokta da bu, bunlar halledilmedikçe bu noktaların çö-

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 29 zülmemesi kentsel yenilemeyi belirgin hale getirmiyor, daha karmaşık bir yapıya sokuyor. Nereye, ne tarafa çekilmek istenirse o zaman o tarafa çekiliyor. Av. Alev TUNA- Biz teşekkür ederiz Sayın Hocam bilgileriniz için. Dönüşümün sözlük anlamı bir biçimden diğerine geçmek olarak tanımlanmaktadır. Yani dönüşüm, belli bir sosyal, kültürel ve ekonomik değeri olan şeylerin, mekanla çok boyutlu ilişkisi sonucu etkileşimidir. Şu anda yapılmakta olan proje çalışmaları sadece mekana ve mekanın ekonomik boyutuna göndermede bulunmaktadır. Kentsel Dönüşüm Projelerinin Ortaya Çıkış Nedenlerinden biri, Küreselleşme,/ çok uluslu sermayenin ulusal devlet sınırlarını aşarak rahatça gezinen sermaye, kapitaldir. Kentsel Dönüşüm projelerinin uygulanma alanlarına sadece binalarda fiziki bir değişim söz konusu değil bilindiği gibi. Bu değişimde sosyal, kültürel, kişilerin yaşamları da değişiyor. Çünkü bulundukları ortamdan bir başka bölgeye taşınmak zorunda kalıyorlar. Bu şekilde mahalle olguları ortadan kalkmış oluyor. ayrıca yapılan projeler de tarihi, sosyal, kültürel hiçbir özellik dikkate alınmadan yapılmakta. En son gündemde olan Taksim projesinde hepimizin bildiği gibi daha önce yıkılmış bir kışla var, şu anda oraya kışla yapılmak isteniyor. Alt geçit ve üst geçitler, viyadükler nedeniyle tamamen meydan yok edilmek isteniyor. Son aldığım bir bilgiye göre de Maltepe ye taşınacakmış Taksim Meydanı, oraya bir meydan yapılıyormuş, artık Maltepe ye gideceğiz demek ki. Bunun dışında Mecidiyeköy deki likör fabrikası tescilli bir endüstriyel bina olmasına rağmen koruma kurulunun yıkılmama yönündeki kararı karşısında kurullar kaldırıldı biliyorsunuz geçen sene bir yasa değişikliğiyle ve

30 İstanbul Barosu Yayınları bakanlıkta bir komisyon kuruldu ve bu komisyon buranın yıkılıp yeniden inşa edilmesi yönünde bir karar verdi. Yani o zaman tarihi ve kültürel özelliği tescili nerede kaldı anlamak mümkün değil. yerine yapacaksak neden yıkıyoruz? Amaç oraya yeni yapılacak kulelere yer açmak ve orada başka bir yer bulup altına otopark yapılacak belki, üstüne herhalde minyatür olarak tekrar bir likör fabrikası inşa edilecek diye düşünüyorum. Tabii ki bütün bunlar yaşanabilir bir şehrin özellikleri içinde olması gereken kriterlerden sadece biri. Sosyal bir varlık olan insanın hem kültürü hem tarihi, her yönüyle bir ortama, bir çevreye sahip olması gerekiyor, ama TOKİ nin yaptığı bu projelerle yaşanabilirliğin ortadan kalktığını düşünüyorum ben. Komisyonumuzun geçen ay yaptığı Panel imizin konusu Yaşanabilir Şehirler ve İstanbul idi. İstanbul un dünya şehirleri arasında 140 şehir içinde 109. sırada olduğunu ve diğer sorunlarını değerli uzmanlarımız ve konuklarımızla tartıştık Bu konuda da sözü Sayın Doç.Dr. Özlem Özçevik Hocama bırakıyorum. Buyurun. Doç. Dr. Özlem ÖZÇEVİK- Ben Şence arkadaşımızın belirttiği gibi beşinci olmazsa olmaz bileşen hakkında bir konuşma hazırladım. Konuşmayı hazırlarken de bir kurgu yaptım, romantik bir kurgu, sizlerle paylaşayım. Şöyle düşündüm, 1999 yılından beri yaklaşık 10 yılı aştı, üç önemli projede yer aldım. bunlar hep uluslararası fonlarla, kamu bütçesiyle desteklenen projelerdi ve dedim ki afetle ilgili bir yasa tasarısı hazırlanıyor, bana sorduklarını ve ekibimizle birlikte bir yorum istediklerini düşündüm. Hocam, katılım nasıl sağlanabilir, var mıdır deneyimler, kanıta dayalı bilgileriniz elinizde var mı deselerdi neleri söylerdim, neleri paylaşırdım diye kurguyu o şekilde yaptım, öyle de sunacağım.

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 31 İçerikte Alev Hanım çok güzel bir sözle beni davet etti. Evet, birey ihtiyaçları, barınma hakkı, kentli hakkı, yaşam hakkı, yaşanabilirlik ve katılımı bir slaytla bağlamaya çalışacağım, bir anlatımla. Sonra da bu üç proje deneyiminin kanıta dayalı sonuçlarını paylaşacağım ve belki de yasa tasarısına buradan belli ipuçları vereceğiz nelerin içinde olması gerektiğiyle ilgili, katılımla ilgili. Biraz da felsefi tarafından bakmakta fayda var, psikolojik tarafından, yaşanabilirlik deyince burada Abraham Maslow un ihtiyaç teorisine, ihtiyaç hiyerarşisi teorisine bakmak istiyorum sizlerle birlikte sesli düşünerek. Maslow bir psikolog, insan psikolojisi teorisyeni ve 1943 yılında bir teori ortaya atıyor. Diyor ki, insan ihtiyaçları beş kademeden oluşuyor. Fizyolojik ihtiyaçları, yiyecek, su, barınma temel ihtiyaçlar. Sonra güvenlik ihtiyaçları geliyor. Korunma hissi, emniyet, sağlık ve mülkiyet güvenliği. Üçüncü kademede sosyal ihtiyaçlar geliyor. Bir topluluğa ait olma hissi, sevgi duyma, sevgi verme hissi ve sonra insan giderek gelişerek, kişisel gelişimini tamamlayarak tabii ki saygı görmek istiyor, sayılmak istiyor toplumda, kendisi de sayacak illa ki birilerini, değerleri olacak ve sonra da kişisel ilgilerinin olduğu en üst doyum noktasına gelecek. Heidegger diyor ki, var olma bu noktada başlıyor. Çünkü kişisel gelişmişlik düzeyi burada en üst noktasına ulaşıyor ve de bireysel olarak kişisel gelişim sürecini tamamlayan bir toplum kişisel olarak da gelişmiş bir toplum kendi gelişmişlik seviyesini tamamlayacaktır diyor. Şimdi ben düşünüyorum plancı olarak, bu üçgen aslında bir insanın temel gereksinimlerinin tamamını ifade ediyor. En alttaki de bir gereksinim değil mi, barınma ihtiyacı, su, yeme içme, en üstteki de, ama var olabilmesi için, kendini ispatlayabilmesi için bu beş kademeyi de aşması gerekiyor. Peki, sadece ba-

32 İstanbul Barosu Yayınları rınma yönelimli bir hak tanınırsa ve diğerleri hak olarak tanınmazsa nasıl bir durum ortaya çıkabilir? İşte yaşam kalitesi bunun cevabını veriyor yaşam kalitesi iki bileşenden oluşuyor bu piramidi tamamlayan, öznel bileşenler ve nesnel bileşenler. Öznel bileşenler hisler, algıya dayalı, mutluluk, esenlik hali, sağlıklı olma hali, plan kurabilme, hayal edebilme, ilham duyabilme, ama bir de bunun nesnel tarafı var değil mi? Somut gerçeklerin oluşturduğu yapılı çevre, tarihi çevre, doğal çevre, tükenebilir kaynaklar, rekreasyon alanları, kendi öznel duygularını gerçekleştirebileceği somut alanlara ihtiyacı var. Saygıyla selamlıyorum, İlhan Tekeli Hocaya sorulmuş bir söyleşisinde sürdürülebilirlik nedir diye. Hoca da yaşanabilirlikle açıklamış sürdürülebilirliği. Sürdürülebilirlik deyince sadece kâğıtta bir tanım olarak kalıyor. Çevresel değerler, göstergeler oranlar. Diyor ki, sürdürülebilirliği yaşanabilirlikte arayalım. Çünkü yaşanabilirlik yaşam kalitesinin öznel ve nesnel değerlerini karşılıklı etkileşimi olan bir davranış şekline dönüştürüyor. Demek ki Hoca şunla bağlamaya çalışıyor, var olmayla, Heidegger e tekrar bir referans veriyor, diyor ki, bireyin var olabilmesi için bir yere ihtiyacı var. Yaşanabilirlik ancak bir yerde kanıtlanabilir. Eğer yaşanabilirlik bir insan hakkıysa insan hakları kendini mekânda bulmalıdır diyor ve sonra şöyle bağlıyor: İnsan haklarından çok onurlu yaşam hakkında söz etmeliyiz bu Maslow teorisinin en üst düzeyine ulaşabilmek için. Onurlu yaşam hakkı bir temel gereksinimdir. Bu üçgenin tamamından sorumluyuz, gereksinimlerin hepsini karşılamak durumundayız. O halde katılımı öne çıkarıyor ve diyor ki, her bir kategoriyi, her bir kademeyi yerine getirmek için görevleri vardır yerel yönetimlerin, merkezi hükümetin ve de her biri için, her bir kademe için de kriter-

Afetler ve Kentsel Dönüşüm 33 ler belirlenmelidir. Yaşanabilirlik için katılım şarttır diyerek cümlesini bitiriyor. Evet, katılım şart, ama katılımın nasıl olduğu önemli. Katılım bir araç olarak değil diye cümleme başlamak istiyorum. biz yaptığımız üç önemli projede yedi, sekiz yıl alan bu uğraş sonucunda katılımın bir araç değil bir amaç olduğunu ve bir sonuç olarak gerçekleşmesi gerektiğinin bilincine ulaşmış durumdayız. Örnek vereceğim, yaşanabilirlik için katılım bir araç mı, yoksa amaç mı? 99 depreminden sonra Zeytinburnu İlçesi biliyorsunuz ki pilot proje bölgesi olarak seçildi, önemli çalışmalar da yapıldı. Bunları da gerçekten anmak ve üstünde durmak gerekiyor. 1999-2009 Zeytinburnu Belediyesi Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm Süreci Zey- REG (Zeytinburnu Regeneration Project ZeyREG projesinin genel amaçları: Şehir Planlama açısından sürdürülebilir ekonomik, sosyal ve fiziksel dönüşümü sağlayan, Afet Yönetimi açısından afet öncesi hazırlığı sağlayarak, afet sonrası can ve mal kaybı risklerini azaltmaya yönelik, Kent Hukuku açısından bireyin ve kamunun hak ve özgürlüklerini dikkate alan, Proje Yönetimi açısından, gereksinimlerin belirlenmesinden, projenin tamamlanıp halka teslim edilmesi ve kullanıma açılmasına ve gelecekte gerçekleştirilecek benzer kentsel dönüşüm projelerde yararlanmak üzere proje yönetimi prensiplerini uygulayarak kullanım sürecini irdeleyen ve geri beslemeleri alan bir metodolojidir. Gürkan Bey çok güzel belirtti, 10 yıldır aslında sadece bilgi yok, aslında kanıta dayalı bilgi var. Bu çok önemli bir şey kullanılabilirlik anlamında da şu içinde bulunduğumuz süreçte de. Deprem mastır planı yapıldı, gerçekten çok

34 İstanbul Barosu Yayınları önemli konulara işaret eden bir plandı, birçok üniversitenin ve kamu kurumunun katılımıyla yapılan bir plan. Zeytinburnu pilot proje seçildikten sonra ilk projemiz Mobar Projesi oldu. Mobar Projesi nedir diye baktığımızda şöyle bir teklif geldi ekibimize. Deprem oldu, afet yönetimi çalışan arkadaşlarımız çok daha iyi biliyorlar, şimdi yeni bir deprem beklentisi var, yıl 2003 olması gerekiyor, Zeytinburnu nda kaç kişi hayatta kalacak, kaç bina kalacak ve bu hayatta kalan insanlara geçici konut ve çadır alanı yeri aramamız gerekiyor. Zeytinburnu için bunu yapalım mı? Tabii ki bir şeyler yapma gayretinde olan ekip olarak bunu kabul ettik Sinan Hocanın eşliğinde, başkanlığında. Hesaplar yapıldı, 18 bin 200 aile, 250 bin nüfusu o dönemde Zeytinburnu nun, 18 bin 200 ailenin geçici barınma alanına ihtiyacı olacağı ortaya çıktı. Ancak JICA raporları da diyor ki, afetten sonra yüzde 30 u bölgeyi terk ediyor, yüzde 30 u akrabaların yanına sığınıyor, kalan yüzde 40 için çadır ve geçici barınma alanı saptamamız gerekiyor. Zeytinburnu için bir envanter çalışması yapıldı. 4 bin ailenin evsiz kalacağı ve acilen barınma alanlarına ihtiyaç duyacağı saptandı. 4 hektarlık bir alan bulundu, açık alan. Altyapısının hazır hale getirilmesi gerekiyor Hocam çok daha iyi bilir. Bu çalışmalar yapıldı, fakat yine literatürden getirdiğimiz ve yaptığımız araştırmalar sonucunda sadece çadır kurmaya ya da bizim önerdiğimiz bu prototip geçici barınak alanlarının, geçici barınakların yerleştirilmesi gereken alanları bulmanın ötesinde bir başka gerçek daha var Zeytinburnu nda, risk altındaki binaların acilen belirlenip bunların yeniden geliştirilmesi gerekiyordu. Yani kalıcı konut alanlarına da ihtiyaç vardı aslında Zeytinburnu nda. Biz bu çalışmayı yaparken bir taraftan da kalıcı konut alanları neler olabilir,