The Royal Society Londra, İngiltere adresinde 1 Şubat 2010 tarihinde yapılmıştır



Benzer belgeler
İÇİNDEKİLER. Karşılaştırmalı Eğitim Nedir?... 1 Yabancı Ülkelerde Eğitim... 4 Uluslararası Eğitim... 5 Kaynakça... 12

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

Uluslararası Öğrencilerin Ülke ve Üniversite Seçimlerini Etkileyen Faktörler

Beyin Gücünden Beyin Göçüne...

2012, Novusens

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

"Yenileşim ve Gelecek" 9. Kalite Sempozyumu. C. Müjdat ALTAY 15 Nisan 2011

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ GİRİŞİMCİLİK BÖLÜMÜ

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Şirket. Profili. Bir Bakışta MCI. Finansal Bilgiler. Sektör Bilgileri. Online ve Offline Arasında Köprü Kurmak. Basın Kiti 2015

ÇİN'İN GÜNEY-GÜNEY İŞBİRLİĞİ ATILIMI YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAĞCI İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

Cam Sektörü 2013 Yılı Değerlendirmesi

KALKINMA BAKANLIĞI KALKINMA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Yurtdışında Üniversite Eğitimi ve Başvuru Süreci

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUHARREM YILMAZ IN PISA 2012 SONUÇLARI:YARATICI PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ BAŞLIKLI OECD RAPORUNUN TÜRKİYE LANSMANI

URAP BİLİM VE TEKNOLOJİ RAPORU 12 ARALIK 2012

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011

Bu yıl 2.si düzenlenen Euromoney Türkiye Finans ve Yatırım Forumu nda Akbank adına sizlerle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

Makine Mühendisliği Bölümü

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 28. Toplantısı. Yeni Kararlar

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013

Türkiye, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırım liginde iki basamak yükseldi

AK PARTİ YURT DIŞINDAKİ

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

NİTELİKLİ EĞİTİMİN TOPLUMUN REFAH SEVİYESİNE ETKİSİ. Prof.Dr. Muammer Kaya, ESOGÜ Rektör Adayı,

Temmuz Ayı Tekstil Gündemi

Ekonomik Olarak Güçlü! Bir Çarpan Olarak Vazgeçilmez! Türkiye'nin Başarı Hikayesi!

2023 e DOĞRU TÜRKİYE DE STEM GEREKSİNİMİ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

EFA 2009 Küresel İzleme Raporu. Eşitsizliklerin Üstesinden Gelmek: Yönetişim. EFA Hedeflerindeki İlerleme ve Önemli Noktalar

Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ÇİN HALK CUMHURİYETİ. HAZIRLAYAN: Dr. Recep ALTIN

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih BİROL Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Ankara, 25 Aralık 2012

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK POLİTİKASI. Sürdürülebilirlik vizyonumuz

yılları arası Tekstil Makineleri Yatırım Durumu

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

Artan Sağlık Harcamaları Temel Sağlık Göstergelerini Nasıl Etkiliyor? Selin Arslanhan Araştırmacı

YÖNETMELİK. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden: MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL VE TEKNOLOJİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

GEÇMİŞTEN BUGÜNE DOĞUŞ

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

ASYA-PASİFİK MUCİZESİNİN SIRRI

Güncelleme: 15 Nisan 2012

Uluslar Arası Bağlamda, Doktora Eğitimi nde Tartışılan Konular

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Yalova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Polimer Mühendisliği Bölümü. Polimer Nedir?

Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü. Bilgisayar Mühendisliği

Uluslararası Yükseköğretim Hareketliliği ve Türkiye nin Konumu temalı Toplantı İstanbul TOBB Plaza da Gerçekleşti

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013

İSTANBUL SANAYİ ODASI 12. SANAYİ KONGRESİ. 30 Nisan 2014

CARROLL ÜNİVERSİTESİNİ KEŞFEDİN 1846 dan beri akademisyenlerde mükemmellik

Rekabetçilik İçin Kaliteli Eğitim Şart

TÜRKİYE CERN FIRSATINI KAÇIRDI

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

EduValley TÜRK ÜNİVERSİTELERİ EĞİTİM FUARLARI FUAR TANITIM KATALOĞU. Tunus Cezayir. Filistin Ürdün. Bahreyn Kuveyt.

Enerji ve İklim Haritası

Internationale Gesellschaft fur Ingenieurpadagogik (IGIP)

MBA MBA. Bankacılık Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ MATEMATİK VE FEN BİLİMLERİ EĞİTİMİ BÖLÜMÜ

154/2016 SAYILI TAVSİYE KARARI 1 KEİ Üye Devletlerindeki Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim ve Bilim

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Dünya da ve Türkiye de Ekonomik Görünüm

Yüksek Öğrenim Sistemi *

EFA 2008 Küresel İzleme Raporu e Kadar Başarabilecek miyiz? Önemli Noktalar

Girişimciliğin Fonksiyonları

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

Mayıs Ayı Tekstil Gündemi

Türkiye deki yenilikçi okulları belirlemek, buluşturmak ve desteklemek için yeni bir program...

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

PGlobal KISA ARAŞTIRMA KAĞITLARI DĐZĐSĐ. Türkiye ve Dünyada Pantent KAK Mustafa Oğuzkan. 20 Aralık 2006

5.1. Ulusal Yenilik Sistemi 2023 Yılı Hedefleri [2011/101]

Dr. Fatih BİROL IEA Baş Ekonomisti İstanbul, 22 Aralık 2014

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI

DÜNYA SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ İHRACATI. Genel Değerlendirme

KKTC de EĞİTİM ve ÖĞRENİM. GÖRÜŞLER ve ÖNERİLER

İşletmelerin Karşılaştığı Tehdit Nedir? Zafer-İn Operasyonu nun Hedefleri Nedir?

Kadın girişimciliğini geliştirmek yoluyla ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumunu güçlendirmek vizyonuyla kurulduk.


ULUSAL EĞİTİM PPROGRAMI (UEP) NEDİR?


LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

Amerikan Stratejik Yazımından...

İÇİNDEKİLER. Contents I. KISIM İŞLETMECİLİK İLE İLGİLİ TEMEL BİLGİLER

DÜNYA ÜNİVERSİTE SIRALAMALARI

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

Global MD Portföy Yönetimi A.Ş. Haftalık Yatırım Stratejisi 15 Ocak 2018

FRANSA Temel Göstergeler

BİLGİ İşletme

Türkiye`de Sağlıkta Dönüşüm ve Endüstrimizin Mevcut Durumu

Transkript:

Asya Üniversitelerinin Yükselişi Richard C. Levin Rektör, Yale Üniversitesi Yüksek Öğrenim Politikaları Enstitüsü Yedinci Yıllık Konuşması The Royal Society Londra, İngiltere adresinde 1 Şubat 2010 tarihinde yapılmıştır

Bu akşam burada sizlerle beraber olmak benim için büyük bir zevk ve özellikle de Yüksek Öğrenim Politikaları Enstitüsü Yedinci Yıllık Konuşmasını yapmamın istenmiş olması çok büyük bir onur kaynağı. Bu akşam sizlerin karşısına, İngilizce konuşulan ülkelerdeki en eski üniversitelerin yaklaşık 50 mil yakınında bulunan, Amerika Birleşik Devletleri ndeki üçüncü en eski üniversitesinin temsilcisi olarak çıkıyorum. Bugün en güçlü Amerikan ve İngiliz üniversiteleri - Harvard, Stanford, Berkeley, MIT, University College London ve Imperial College London, ayrıca Oxford, Cambridge ve Yale gibi araştırma ve eğitim alanlarında liderlikleriyle dünya çapında hayranlık ve saygı uyandırıyor. Küresel fikstürün tepelerine yerleşmiş olan bu kurumlar yurtta ve dünya çapında diğer üniversitelerin imrendiği standartları belirliyorlar; birinci sınıf üniversite kavramının tanımını oluşturuyorlar. İnsanlığın doğa ve kültüre dair bilgilerinin ilerletilmesinde sivriliyorlar; gelecek nesil akademisyenlere en iyi eğitimi veriyorlar ve hayatın her alanında önder olacak kişilere kalburüstü lisans ve mesleki eğitim sağlıyorlar. Hepimizin bildiği üzere 21. yüzyılın başı itibarıyla Doğu yükselişte. İkinci Dünya Savaşı ndan bu yana Asya daki hızlı ekonomik gelişme Japonya, Güney Kore ve Tayvan la başlayıp Hong Kong ve Singapur a uzayan ve nihayet Çin toprakları ve Hindistan a sıçrayan küresel ekonomi ve dolayısıyla jeopolitikteki güç dengesini değiştirdi. Doğu nun yükselen tüm milletleri, eğitimli bir iş gücünün ekonomik büyümenin ve yenilikçilik ve rekabeti ilerletmeye yönelik araştırmanın etkisini artırmada öneminin farkına varıyor. 1960 lı,70 li ve 80 li yıllarda Asya da erken gelişen ülkelerde yüksek eğitim politikasının temel konusu - Japonya, Güney Kore ve Tayvan nüfuslarının lise sonrası eğitim alan kısmını büyütmeydi. İlk olarak kurum sayısını ve kaydolan öğrenci sayısını artırmaya yoğunlaşmışlardı ve sonuç etkileyiciydi. Bugün ise Asya nın daha sonra gelişen ve çok daha büyük ülkeleri Çin ve Hindistan- çok daha hırslılar. Gelişmekte olan her iki devlet yüksek eğitim kapasitelerini artırma peşinde ve Çin bunu 1998 den beri etkileyici biçimde yapıyor.. Ancak aynı zamanda az sayıda birinci sınıf üniversite oluşturarak en iyiler arasında yerlerini almak istiyorlar. Bu oldukça cüretkar bir gündem, ama bilhassa Çin bunu oldurabilecek iradeye ve kaynaklara sahip. Bu istek, hem Asya daki diğer ülkeler, hem de Orta Doğu daki doğal kaynaklar açısından zengin bazı ülkeler tarafından paylaşılıyor. Yakın geçmişteki şu gelişmelere bakalım: Körfez Ülkelerinde, zirvedeki ABD ve Avrupa üniversitelerinin kampüslerini açmak için yüz milyonlarca dolar harcanıyor, Katar da Cornell ve Abu Dabi de Sorbonne gibi Suudi Arabistan da geçtiğimiz sonbaharda Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesi açıldı. Yapılan 10 milyar dolar tutarındaki bağış, beşi dışında Amerika daki üniversitelerin tamamının bağışlarını geçiyor. Singapur da Teknoloji ve Tasarım alanında yeni bir devlet üniversitesi ve yine yeni olarak, Ulusal Üniversite ye bağlı, Amerikan tarzı temel bilimler fakültesi kurma planları var.

Çin de küresel rekabet güçlerini artırmalarına yönelik en fazla hükümet sübvansiyonu alan dokuz üniversite kendilerini C-9-Çin deki Ivy League olarak tanımladı. Hindistan da Eğitim Bakanlığı, 14 tane yeni, geniş kapsamlı dünya çapında üniversite yapma niyetini açıkladı. Bu akşam dünya çapında üniversite açma girişimlerinin ardında yatan motivasyon, aşılması gereken pratik engeller ve başarının potansiyel sonuçları hakkında konuşmak istiyorum. Orta Doğu da koşullar çok farklı olduğundan ilgi alanımı Asya ile sınırlandıracağım. Yüksek öğrenimin yapısında küresel olarak değişikliklere yol açan başka önemli eğilimler var: Öğrencilerin sınırlar ötesine hızla artan akışı, ABD ve Avrupa üniversiteleri tarafından kurulan uydu kampüslerin sayısındaki artış, hem yerinde hem de uzaktan eğitim veren kar amaçlı eğitim kuruluşlarının ortaya çıkması ve yüksek öğrenimin dünyanın en fakir ülkelerinde, bilhassa Sahraaltı Afrika da, güçlendirilmesine duyulan acil ihtiyaç. Bu alanı tamamen kapsayacak zamanım maalesef yok bu akşam, dolayısıyla sadece Asya da birinci sınıf üniversiteler kurmaya ilişkin olasılıkları ve potansiyel sonuçları incelemekle yetineceğim. Yüksek öğrenimin küreselleşmesi olan büyük konu, Ben Wildavsky nin önümüzdeki ilkbaharda Princeton University Press tarafından yayınlanacak olan Büyük Beyin Yarışı [The Great Brain Race] adlı kapsamlı kitabında işleniyor. Asya ya özgü Tutkular: Yüksek Öğrenime Erişimi Artırmak Asya nı savaş sonrası ekonomik gelişiminin erken aşamalarında yüksek öğrenime erişimin artmasının sürdürülebilir ekonomik büyümenin bir koşulu olduğu gayet iyi anlaşılmıştı. Japonya ve Güney Kore nin geçtiğimiz elli yıl içinde önce tarım toplumundan üretim toplumuna bilahare kalifikasyon gerektirmeyen üretimden kalifiye iş gücü gerektiren üretime geçmesinde temel bileşenlerden biri, iyi eğitimli bir iş gücüydü. Hükümetlerin önemli miktarda yatırımlarıyla her iki ülkedeki üniversite eğitimi olanakları hızla arttı. Üniversiteye kayıtlı öğrenci sayısının yaş grubuna oranı olan brüt kayıt oranı Japonya da 1960 ta %9 iken 90 ların ortasında %42 olarak gerçekleşti. Güney Kore de bu artış daha da çarpıcıydı: 1960 ta %5 ten 90 ların ortasında %50 nin biraz üstüne i. Bu erken dönemde Çin ve Hindistan gerilerde kaldı. 90lar ın ortalarında Çin de üniversite yaşına gelmiş kişilerin sadece %5 i üniversiteye gidiyordu; bu açıdan Çin, Bangladeş, Botswana ve Swaziland ile aynı seviyedeydi. Hindistan da ise savaş sonrasındaki öncelikle ulusal geniş kapsamlı üniversiteler daha sonra elit ve az sayıda Hindistan Teknoloji Enstitüleri açma çabalarına rağmen, brüt kayıt oranı 90 ların ortalarında %7 civarında kaldı ii. 1998 de Pekin Üniversitesi nin 100. Yıl kutlamasında yaptığı konuşmada Çin cumhurbaşkanı Jiang Zemin, ülkenin yüksek öğrenim sisteminin önemli ölçüde genişletilmesini ülkenin önceliği olarak açıkça belirledi, idaresi de bunu gerçekleştirdi, hem de insanlık tarihinde o güne kadar görülmemiş bir hızla. 2006 yılına gelindiğinde Çin GSYİH sinin %1,5 ini yüksek öğrenime harcıyordu; bu on yıl önceki GSYİH harcamasının yaklaşık üç katıydı iii. Bu yatırımın sonuçları şaşkınlık vericiydi. Jiang Zemin in konuşmasını izleyen on yılda Çin deki yüksek öğrenim kuruluşlarının sayısı 1.022 den 2.263 e yükselerek iki kattan fazla arttı iv. Aynı zamanda her yıl ABD'nin eski ve saygın sekiz ünversitesinden oluşan grup

üniversiteye kaydolan Çinli öğrenci sayısı beş katına çıktı 1997 de 1 milyon öğrenciden 2007 de 5,5 milyondan fazla öğrenciye v. Kapasitede görülen bu artışın örneği yok. 20 milyondan fazla öğrenciyle Çin, sadece on yıllık bir sürede dünyadaki en büyük yüksek öğrenim sektörünü yaratmış bulunuyor vi. Aslında yeni binyılın başından bu yana Çin deki lise sonrası öğrenim kayıtlarındaki artış Amerika Birleşik Devletleri ndeki toplam lise sonrası kayıttan fazladır vii. Çin in yüksek öğrenime erişime ilişkin tutkusunu gerçekleştirmesi için hayli yol kat etmesi gerekiyor. Muazzam artışa rağmen Çin in %23 oranındaki üniversite eğitimi brüt kayıt oranı, Japonya daki %58, İngiltere deki %59 ve Amerika Birleşik Devletleri ndeki %82 ye kıyasla düşük kalıyor viii. Bazı kurumlarda kayıtların akademisyenlerin kaliteyi sürdürme kapasitelerini aştığı yönünde endişeler, 2006 dan bu yana genişlemenin yavaşlamasına eden oldu. Geçtiğimiz on yıl içinde öğrenciakademisyen oranı yaklaşık olarak iki kat arttı ix. Ama akademisyen sayıları arttıkça kayıtlar da artacaktır çünkü Çinli liderler ekonomik gelişme için iyi eğitimli iş gücünün öneminin şiddetle farkındalar. Hindistan ın bugüne kadarki başarısı bu kadar etkileyici olmasa da tutkusu daha az şiddetli değil. Hindistan halihazırda dünyanın en büyük demokrasisi. Yirmi yıl içinde dünyanın en kalabalık ülkesi haline gelecek ve ekonomik büyüme sürdürülebilirse 2050 itibarıyla dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olabilir. Bu büyümeyi sürdürmek amacıyla Hindistan Eğitim Bakanı Kapil Sibal ülkesindeki üniversite eğitimi brüt kayıt oranını 2020 itibarıyla %12 den %30 a çıkarmayı hedefliyor. Sibal in hedefi önümüzdeki on yılda Hindistan üniversitelerinde 40 milyon öğrencilik bir artışa tekabül ediyor; belki de erişilmesi güç bir hedef ama yarısını becermek bile dikkate değer bir başarı olur. Asya ya özgü Tutkular: Birinci Sınıf Üniversiteler Yaratmak Asya nın ileri gelen ülkeleri yüksek öğrenime erişimi arttırmada müthiş ilerlemeler kaydettikten sonra şimdi de gözlerini daha da zorlu bir hedefe diktiler: Dünyadaki en iyi üniversitelerle rekabet edebilecek üniversiteler açmak. Bu zor bir iş. Birinci sınıf üniversiteler bu statülerini alanlarında küresel anlamda önderler olan akademisyen ve bilim insanlarını bünyelerinde toplamak suretiyle ediniyorlar. Bu da zaman alıyor. Harvard ve Yale in Oxford ve Cambridge ile denk hale gelmesi yüzyıllar sürdü. Her ikisi de 1892 de kurulmuş olan Stanford ve University of Chicago nun birinci sınıf bir itibar kazanmaları yarım yüzyıldan uzun sürdü. Küresel fikstürde ilk 25 te olan tek Asya üniversitesi olan University of Tokyo 1877 de kurulmuştu. Çin, Hindistan, Singapur ve Güney Kore nin bazı üniversitelerini bu saygın konuma getirme konusunda bu kadar açıkça tutkulu olmalarının nedeni nedir? İki neden verebilirim. Birincisi, bu hızla gelişen ülkeler bilhassa İkinci Dünya Savaşı nın sona ermesinden bu yana üniversite kaynaklı bilimsel araştırmaların ekonomik gelişmeye katkısının öneminin farkına vardılar. İkincisi, birinci sınıf üniversiteler, öğrencileri bilim, sanayi, devlet için ve devlet dışında kariyerlere hazırlayıp onların entelektüel yetiler ve problem çözme, yenilikler getirme ve liderlik etmeye yönelik kritik düşünme becerisi kazanmaları için ideal eğitim ortamını sağlar. İzninizle bu hususları biraz daha ayrıntılı olarak ele almak istiyorum. Her ne kadar Çin ve Hindistan düşük maliyetli iş gücü kullanarak etkili rekabet ettikleri bir gelişme aşamasında olsa da, fazla

tarımsal iş güçleri zaman içinde şehirlere akacak tıpkı Japonya ve Güney Kore de olduğu gibi ve ücretler yükselmeye başlayacak. Bu aşamada, yenilikçilik yapmadan, temelinde bilimsel ilerleme yatan uygulamalı araştırmaların sonuçları olan yeni ürün ve hizmetlerle piyasaya herkesten önce çıkmadan hızlı ekonomik gelişmeyi sürdürmek olanaksız hale gelecek. Çok basite indirgersek, şu bilmeceye bakalım: 1990 dan 1950 ye kadar geçen zaman içinde Japonya Amerika dan çok daha hızlı büyüdü çünkü fazla iş gücü sanayi tarafından emilmişti, ama sonrasında Amerika dan çok daha yavaş büyüdü. Düşünelim, Microsoft, Netscape, Apple, ve Google Japon firmaları olsaydı Japonya bu kadar yavaş mı büyürdü? Bence hayır. 2008 çöküşünden önceki yirmi yılda ABD nin Japonya dan daha hızlı büyümesine yol açan neden, bilimsel kaynakları olan yeniliklerdi. Japonya nın geri kalmasının nedeni yenilikçilik bakımından eksik kalmasıydı. Asya da gelişmekte olan ülkeler ulusal politika belge ve planlarında gayet açıkça, sanayi sonrası bilgi ekonomilerinde yerli araştırma kapasitesiyle ekonomik büyüme arasındaki bağlantıyı takdir ediyor. Ayrıca üniversite kaynaklı araştırmaların bilimsel keşiflerin ve nihayetinde, doğrudan ve dolaylı olarak ekonomik açıdan ilgili yeni teknolojilerinin en önemli kaynağı olduğunu da takdir ediyorlar. İşte bilim ve teknolojinin sınırlarında faaliyet gösterecek olan araştırma üniversitelerine ilişkin tutkularını kaynağı burada yatıyor bana sorarsanız geç bile kaldılar. Mevcut kentleşme hızlarıyla Çin yaklaşık yirmi yıl içinde, Hindistansa on yıl kadar sonra, üretimdeki iş gücü gideri avantajını kaybetmeye başlayacak. Bu demektir ki, her iki ülkenin de yenilikçilik sınırlarında etkili rekabet kapasitesini geliştirmede önemli ilerlemeler kaydetmek için yeterli zamanları var. Ancak bir ülkenin gelişmesi için araştırma kapasitesinden fazlasına ihtiyaç vardır. Geniş bakış açıları olan iyi eğitinli vatandaşlar ve bağımsız ve özgün düşünebilen dinamik girişimciler gerekir. Bu da Asya nın birinci sınıf üniversiteler açma tutkusunun ardında yatan ikinci etkendir. Bilhassa Çin, Singapur ve Güney Koreli liderler üniversitelerinde iki etkenin birden çok akademik disiplini içeren geniş bakış açısı ve eleştirel düşüncenin geliştirilmesi olmadığı hususunda çok açıklar. Asya da yüksek öğrenim Avrupa dakine benzer olarak ama Amerika dakinin tersine, oldukça uzmanlaşmaya yöneliktir. Öğrenciler on sekiz yaşında bir alan veya meslek seçerler ve başka konularla pek ilgilenmezler. Seçkin Avrupa ve Amerikan üniversitelerindeki kuralların tersine Çin ve Güney Kore de pedagoji ezberciliğe oldukça dayanır. Geleneksel olarak öğrenciler edilgen dinleyicilerdir ve sınıfta birbirlerini veya profesörleri nadiren sorgularlar. Pedagoji bağımsız ve eleştirel düşünme kapasitesinin geliştirilmesine değil içeriğe hakimiyete önem verir. Müfredat ve pedagojiye geleneksel Asya yaklaşımları üretim hattı mühendisleri ve orta-düzey hükümet görevlileri yetiştirmede gayet fonksiyonel olabilir ama yenilikçilik ve liderlik yapacak seçkinlerin yetiştirilmesi için belki de o kadar uygun değiller. İlginçtir, Amerikalı ve İngiliz siyaset adamları Asya da, özellikle de Çin de bizden daha fazla bilim insanı ve mühendis yetişiyor olmasından rahatsızken Çin ve Asya daki diğer ülkeler, öğrencilerin uzun vadede ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği için gerekli olan yenilikçiliku güdüleyecek bağımsızlık ve yaratıcılıktan yoksun olmalarından endişe ediyor. Uzmanlaşmanın öğrencilerin görüşünü daralttığından ve geleneksel Asya pedagojisinin onları yaratıcılıktan uzak kıldığından endişeliler. Bu nedenle zirvedeki üniversitelerini müfredat ve pedagojiyi gözden geçirerek güçlendirmeyi hedefliyorlar. Birinci Sınıf Üniversitenin Koşulları: Araştırma

Asya daki birinci sınıf üniversite tutkusunun ardında yatan nedenlerden bahsettiğimize göre ne yapılması gerektiğine bakabiliriz. O zaman ilk soru şu: Araştırma alanında birinci sınıf statüsüne sahip üniversiteler oluşturmak için neye gerek var? Öncelikle en yüksek kalitede öğrenci ve akademisyenleri cezbetme kapasitesi gerekmektedir. Fen bilimlerinde bu, birinci sınıf araştırma olanakları, araştırmayı destekleyecek yeterli fonlar ve rekabetçi ücret ve yan ödemeler anlamına gelir. Çin her üç alanda da önemli yatırımlar yapıyor. Şanghay daki en iyi üniversiteler - Fudan, Shanghai Jiaotong ve Tongji geçen birkaç yıl içinde olağanüstü araştırma olanakları olan ve sanayi ortaklarına yakın, tamamen yeni kampüsler yaptı. Kayıtlara artışa paralel olarak araştırma fonları da arttı. Çin üniversiteleri şu anda yetenekli akademisyenler konusunda çok daha etkili rekabet ediyor. 90 lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri nde bilim ve mühendislik alanında doktora yapan Çin vatandaşlarının sadece %10 u yurtlarına dönüyordu x. Bu sayı şimdilerde artışta, ayrıca Çin, iyileştirilmiş çalışma koşulları ve Çin in yükselişinde pay edinme fırsatlarının cazibesine kapılan, kariyerini ortasında, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere de kadrolu Çin vatandaşı akademisyen ve bilim insanlarını geri çekmeyi başarmaktadır. Hindistan da diasporasından insanları cezbetme konusunda gittikçe daha başarılı olmakla beraber Çin in olanakları iyileştirme, araştırma fonları ve ayrıcalıklı akademisyenlere ilave katkılar alanlarına yaptığı yatırımları yapması gerekmektedir. Akademisyenleri cezbetmek için gereken maddi koşullardan öte araştırma fonlarının dağıtımına ilişkin bir etkin ve etkili bir sistem sayesinde birinci sınıf araştırma için ulusal kapasite geliştirmek oldukça kolaylaşır. Böyle bir sistemin yaratılmasına ilişkin ilkeler 1946 tarihli Bilim: Sonsuz Sınır adlı, Başkan Truman ın Bilim Danışmanı olan Vannevar Bush tarafından yazılan raporda ustalıkla ifade edilmişti. Raporda, temel bilimsel keşiflerin endüstriyel teknolojide gelişmelerin temelinde yattığından, ancak temel bilimlerde ilerlemelerle ilişkili ekonomik kazanımların genelde yıllar boyunca gerçekleşmediğinden ve uygulamada elde edilen sonuçların sıklıkla bilimsel buluş sırasında tamamıyla öngörülmemiş olduğundan bahsediliyor. Bağdaşık ışığın özellikleri 50 li yılların sonlarında ilk olarak belirlendiğinde hiç kimse laser ışınlarının yıllar sonra göz ameliyatlarında kullanılacağını hayal edemiyordu. Temel bilim alanında bir buluşun maddi getirisinden nadiren asıl buluşu yapan yararlandığından özel kuruluşlar toplumsal olarak üretici yatırımlar yapma konusunda yeterli teşvike sahip olmayacaklardır. Dolayısıyla devlet bu konuda önderlik etmeli. Bush un 1946 tarihli raporu, bilimsel araştırmalara ulusal destek sisteminin çerçevesini belirtmiştir. Günümüzde de geçerli olan çerçevenin üç ilkesi şunlardır: İlk olarak temel bilimlerin fonlanması öncelikli olarak federal hükümetin sorumluluğundadır. İkincisi, üniversiteler devlet laboratuvarları, eğitim vermeyen araştırma kuruluşları veya özel sektör değil devlet tarafından fonlanan mevzubahis araştırmanın yürütülmesinden sorumludur. Üçüncüsü, farklı bilim dallarına toplamda ne kadar fon aktarılacağına hükümet karar verse de özel projeler ve programlar siyasi veya ticari açıdan değil bağımsız uzmanların teklifleri bilimsel liyakatleri üzerinden değerlendirdiği yoğun rekabetçi bir akran denetimi vasıtasıyla değerlendirilir. Bu sistem birkaç nedenle olağanüstü başarılı olmuştur. Üniversite eğitimi sonrasında bilim insanı olma yolundakileri hatta uzun vadede akademik kariyer yoluna gitmeyecek olanları bile en ileri tekniklere ve araştırma konularına maruz bırakır. Lisans eğitimi alan öğrencilerin geçmiş yılların dönüm noktalarını kitaplardan okumak yerine bilime anlamlı olarak ilk elden tanıklık etmelerini sağlar. Ayrıca, bir bölümün en kıdemli akademisyeni veya siyasi anlamda en iyi bağlantıları olan kişiler tarafından sunulan araştırmaların değil en iyi araştırmanın fonlanması anlamına gelir.

Doğu da araştırmaların desteklenmesinde izlenen tipik yol bu değildir. Tarihsel olarak birçok bilimsel araştırma üniversite dışında, araştırma enstitülerinde ve devlet laboratuarlarında yapılmıştır. Japonya, Güney Kore ve Çin de daha ziyade uygulamaya yönelik araştırma ve geliştirme fonlanmış, toplam ARGE fonlarının çok az bir kısmı temel bilimlere ayrılmıştır. Örneğin birçok OECD ülkesinde temel bilim araştırmalarına ARGE fonlarının %10 ila 30 u ayrılırken Çin de bu oran sadece %5 tir xi. GSYİH nin oranı olarak belirtilirse, ABD temel bilim araştırmalarına Çin in yedi katı kadar harcama yapmaktadır xii. İlaveten, Doğu Asya da bağış fonları için meslektaş değerlendirmesi uygulaması en iyi ihtimalle tutarsız en kötü ihtimalle tamamen namevcuttur. Japonya da araştırma kaynaklarının büyük kısmı en kıdemli incelemecilerin elindedir. Birkaç yıl önce araştırma fonlarının daha büyük kısmının meslektaş değerlendirmesine tabi olması gerektiğini kabul edilmiş olsa da, 2008 yılında hükümetin savunma-dışı araştırmalara dair harcamalarının sadece %14 ü rekabetçi incelemeye tabiydi. Bu rakam ABD de %73 tü xiii xiv. Diğer yandan, geçtiğimiz yıllarda Asya devletlerinin araştırma ve geliştirmeyi artırmayı bir öncelik haline getirdiklerine şüphe yok. Çin de ARGE harcamaları son yirmi yılda hızla artarak 1995 te GSYİH nin %0.6 sından 2005 te %1.3 e çıkmıştır xv. Bu rakam ileri OECD ülkelerinden hayli aşağıdadır ancak muhtemelen artmaya devam edecektir. Çin hükümeti ARGE yoğunluğunu 2010 itibarıyla %2 ye ve 2020 itibarıyla %2.5 e çekmeyi amaç olarak belirlemiştir xvi. Artan araştırma fonlamasının getirilerinin göstergeleri de mevcuttur. Bir ölçüt vermek gerekirse, 1995 ten 2005 e Çinli akademisyenlerin önde gelen bilimsel ve mühendislik dergilerinde yayınlanan makaleleri dört kattan fazla arttı. Daha fazla sayıda yayın sadece ABD, İNGİLTERE, Almanya ve Japonya dan kaynaklanıyor xvii. Birinci Sınıf Üniversitenin Koşulları: Eğitim Araştırma alanında birinci sınıf kapasite yaratmanın gereklerini tanımladıktan sonra eğitimin dönüştürülmesi için neye gerek olduğuna bakalım. Daha önce belirttiğim üzere, Asya da seçkin üniversitelerin dünyaya geniş ve birden fazla disiplin açısından bakabilen ve yenilik yapma kapasitesi olan mezunlarını yaratma tutkusu var. Bu bilhassa Çin, Güney Kore ve Singapur da yetkililerin, Asya standartlarından hem müfredat yapısı hem de pedagoji uygulamaları açısından farklı olan Amerika nın önde gelen üniversitelerine bakmalarına yol açtı. Asyalı liderler günden güne Amerikan lisans müfredatına ilgi duyar oldular. Bu müfredatta genelde öğrenciler farklı konuları inceleyebilecekleri iki yıldan sonra bir alan seçip son iki yıllarında yoğunlaşırlar. Bu yaklaşımın ardında iki temel neden vardır. Birincisi, farklı alanlara maruz kalan öğrencilerin dünyaya alternatif bakış açıları olur, bu da seçtikleri alanda daha iyi çalışmalarını sağlamanın yanında yeni ve beklenmeyen sorunlarla karşılaşmaları hususunda daha iyi hazırlanmalarına yol açar. İkincisi, öğrencilerin uzmanlık alanlarını seçmeleri yirmi bir yaşında on sekiz yaşından daha sağlıklı olur. Bu konuda burada fazla ısrar etmek istemiyorum çünkü Oxford ve Cambridge mezunlarının on sekiz yaşında uzmanlaşmış olmak hasebiyle dar görüşlü olduklarına dair bir deneyimim yok. Ama Amerikan modelinin meziyetlerinden şüphe duymuyorum. En iyi haliyle, mezunların bakış açılarını fiilen genişleterek olumlu sonuçlar üretiyor. Birinci sınıf üniversitelerin bağımsız, eleştirel düşünce tohumlarını ekmesi gerektiği, çok daha az ihtilaflı bir husus. Günümüzün bilgi ekonomilerinde, on dokuzuncu yüzyılda Kardinal Newman tarafından özgürlükçü eğitim felsefesini ifadelendirdiğinden az olmamak koşuluyla, iyi eğitim almış insanın en önemli özelliği konusu belli bilgi değil, yeni bilgileri özümseme ve problem çözmedir. Amerikan lisans eğitimi üzerinde muazzam etkili olmuş olan 1828 Yale Raporu, zihnin disiplin i ve edevat ını ayırır. Herhangi bir konuda uzman olmak edevat ı edinmek hızla değişen bir dünyada

kalıcı bir değere sahip değildir. Çalışma hayatında veya tıpta veya hukukta veya akademik hayatta önder olmak isteyen öğrenciler zihnin disiplin ine sürekli değişen koşullara uyum sağlama, yeni gerçeklerle yüzleşme ve sorunlara yaratıcı çözüm yolları bulma yeteneği - gereksinim duyarlar. Mevzubahis alışkanlıkların yerleşmesi, öğrencilerin bilgiyi edilgen biçimde almanın ötesine geçmelerini teşvik eden bir pedagojiyle mümkündür; kendileri adına düşünebilmeli ve bir tez oluşturup onu savunabilmeyi veya yeni bilgiler ve geçerli eleştiriler ışığında tezi yeniden şekillendirmeyi öğrenmeliler. Oxford-Cambridge bire-bir sistemi belki de böyle bir pedagojinin modelini oluşturur. Ama bu sistemin Amerika bir yana Asya özelinde uygulanması emek-yoğun olduğundan düşünülemez bile. Amerika bunun yerine etkileşimli semineri koymuştur; burada öğrenciler küçük gruplar halinde konumlar alıp savunmaya ve eğitimcinin bakış açısını körü körüne benimsemek yerine onu sorgulamaya teşvik edilirler. Öğrenci sayıları büyük konferans formatlı dersleri gerektirse de küçük tartışma şubeler büyük sınıfı telafi eder. Amerika da tepedeki üniversitelerde sınavlar nadiren bilgilerin naklini gerektirir; öğrencilerden daha önce karşılaşmadıkları soruları çözmeleri veya bir tezin her iki yanını inceleyip kendi konumlarını belirtmeleri beklenir. Asya daki birinci sınıf üniversiteler yaratma arayışında Amerikan tarzı müfredat oluşturma yönünde çarpıcı ilerlemeler olmuştur. Pekin Üniversitesi, seçilmiş bir grup yetenekli Çinli öğrenciyi temel bilimler ortamına yerleştiren Yuanpei Honors Koleji ni 2001 yılında pilot program olarak başlatmıştır. Bu öğrenciler birlikte yaşıyor ve esas ana dal seçmeden önce iki yıl boyunca farklı konularda çalışıyorlar. Güney Kore deki Yonsei Üniversitesi nde benzer bir müfredatı olan bir temel bilimler fakültesi okulun kampüsünde açıldı. Singapur Ulusal Üniversitesi ise açtığı Üniversite Akademisyenleri programında öğrencilerin kendi disiplinleri veya mesleki uzmanlıkları dışında kapsamlı çalışmalar yapmalarına imkan tanıyor. Geçen altı yıl boyunca Çin in en iyi üniversitelerindeki rektörler, rektör yardımcıları ve parti sekreterleri, yani hükümet tarafından özel destek amacıyla seçilmiş kişiler Yale akademisyenleri ve idarecileriyle yıllık olarak bir haftalık atölyede toplanıp Amerikan kurumlarının uygulamaları hakkında bilgi ediniyor ve kendi müfredat reformu, akademisyen işe alımı ve pedagoji deneyimlerini paylaşıyorlar. Doğrudan neden-sonuç ilişkisi olduğunu iddia etmiyorum, ama müfredat reformunda gösterdikleri başarı gerçekten şaşırtıcı. Fudan Üniversitesi nde tüm öğrenciler ilk yıllarında ortak, birden çok alanı bünyesinde barındıran bir müfredata tabi olduktan sonra seçtikleri alan veya mesleğe dair çalışmalarını sürdürüyor. Nanjing Üniversitesi nde artık öğrenciler kabul için başvururken bir konu seçmek zorunda değiller; bunun yerine uzmanlaşmadan önce ilk yıllarında 60 tan fazla genel eğitim kursu arasından seçim yapabiliyorlar. Pedagojiyi değiştirmek müfredatı değiştirmekten çok daha zor. Daha küçük sınıflara dersler sunmak giderek artan kaynaklar, aynı zamanda akademisyenlerin de yeni yöntemler benimsemesini gerektirir. Geleneksel Asya pedagojisinin hüküm sürdüğü Çin, Japonya ve Güney Kore de bunu gerçekleştirmek çok güç. Hindistan ve Singapur da İngilizlerin etkisinin kalıntıları profesörlerin öğrencilerle daha rahat etkileşime girebilmelerine yol açtığından, bu konuda çok daha az endişe duyuluyor. Bilhassa Çinliler bu zorlukla baş etmekte kararlılar, ancak pedagojiyi değiştirmenin temelinde profesörler arasında yurtdışında eğitim görmüş, dolayısıyla ezberciliğe dayanmayan eğitim yöntemlerine maruz kalmış Bire-bir sistemi: (tutorial system) bir öğrenciyle bir öğretmenin ilgilendiği ders sistemi

kişilerin artan oranlarda temsilinin yattığının farkındalar. Asyalı öğrencilerin Batı da okuması ve Batılı öğrencilerin Asya üniversitelerine gitmesini içeren değişim olanaklarının artması da bu dönüşümün hızlanmasına katkıda bulunacak. Başarı Beklentisi Asya da birinci sınıf üniversiteler oluşturmak için para ve iradenin yeterli olmadığını görüyoruz. Araştırma alanında birinci sınıf bir kapasite yaratmak için kaynakların sadece bol olması yetmez, ayrıca kıdem ve siyasal baskı temelli değil akademik ve bilimsel liyakat temel alınarak dağıtılması gerekir. Eğitimde birinci sınıf bir kapasite yaratmak için müfredat genişletilmeli ve pedagoji değiştirilmeli. Tüm bunların üstesinden yeterli liderlik ve siyasi iradeyle gelinir. Başarılı olmanın bir diğer koşulu da odaklanmadır. Her üniversite birinci sınıf olamaz, olmak zorunda da değildir. Amerika nın, İngiltere nin ve Almanya nın deneyimlerinden dersler çıkarılabilir. Amerika ve İngiltere de yüksek öğrenim sistemi, geniş kapsamlı üniversitenin sadece bir seçeneklerden birini oluşturduğu farklılaştırılmış bir sistemdir. Geniş kapsamlı üniversiteler içinde araştırma için devlet yardımı esasen liyakat temelinde dağıtılır, bu da bazı kurumların zenginleşirken diğerlerinin geriye düşmesine neden olur. Amerika da bağış toplama etkinliği bu farklılaşma eğilimini güçlendirmektedir. Başarı başarıyı getirir ve genelde hayırseverlik faaliyetlerini en çok, en güçlü kurumlar cezbeder. Buna kıyasla Almanya da devlet politikası kasıtlı olarak kurumların imtiyaz edinmesini sınırlamıştır. Alman devleti, kayıtları herkese açarak, öğrenci-akademisyen oranının her yerde artmasına izin vererek, en seçkin araştırmacıları ayrı enstitülerde izole edip kaynakların dağıtımını liyakat değil eşitlik temelinde yaparak, en iyi üniversitelerinin bir zamanlar sahip olduğu dünya çapında ayrıcalığı yok etti. Almanya henüz kaynakları üç üniversitesine odaklayarak onları küresel olarak rekabetçi hale getirmeye karar verdi. Japonya ve Güney Kore buradan dersini aldı. Her iki ülkede de iyi desteklenen, bayrak gemisi niteliğinde kamu üniversiteleri var: Tokyo Üniversitesi ve Seul Ulusal Üniversitesi. Japonya da en az iki tane olmak üzere kamu üniversiteleri, isim vermek gerekirse Kyoto ve Osaka üniversiteleri de Tokyo Üniversitesi ni yakından takip ediyorlar, diğerlerinin de fersah fersah önündeler. Çin de mesajı almış durumda. 1998 de yedi üniversiteyi orantısız yatırım için belirledi. Bu üniversiteler şunlar: Pekin, Tsinghua, Fudan, Şangay Jiaotong, Nanjing, Zhejiang, ve Xi an Jiaotong. Çin hükümeti, bu grup içinde bile ayrım gözetip ulusal kaynakları Pekin ve Tsinghua üniversitelerine aktarıp onları dünya çapında en iyi yirmi arasına sokmaya odaklandı. Şangay kurumları olan Fudan ve Jiaotong üniversiteleri Şangay hükümetinin cömert ilave fonları sayesinde neredeyse karşılaştırılabilir yatırımlar yapıyor. Hindistan ayrıksı bir vaka. 50 li ve 60 lı yıllarda kaynaklarını beş tane Hindistan Teknoloji Enstitüsü kurmak için kullandı. Bunlar ve geçen yirmi yıl içinde bunlara eklenen on tane daha enstitü, mühendislik eğitimi konusunda muazzam kurumlar fakat araştırma konusunda küresel olarak rekabetçi olmaktan uzaklar. Ayrıca Hint devleti, mali destek açısından şiddetle destek yoksunluğu çeken on dört geniş kapsamlı kamu üniversitesinin statüsünü yükseltmeye yönelik hiç bir sistemli çaba içinde değil. Şimdiki Eğitim Bakanı birinci sınıf üniversiteler yaratma konusunda kararlı. Ancak Hindistan ın sağlam demokrasisine hükmeden eşitlikçi güçler, fonları fazla dağıtarak ve öğrenci ve akademisyen seçiminde toplumsal adaletin liyakat ilkesinin önüne geçmesine izin vererek mükemmeliyetçilik olasılığını

sınırlamaktadır. İki yıl önce hükümet otuz tane birinci sınıf üniversite açacağını ilan etti. Hindistan ın her eyaletinde bir üniversite anlamına gelen bu iddia besbelli ki gerçekçilikten uzaktı. Henüz geniş kapsamlı üniversitesi olmayan her eyalete bir tane olacak şekilde rakam zaman içinde on dörde düşürüldü. Ama Çin in yedi tane üniversiteye, hatta yedi içinde de iki taneye hususi olarak, odaklanmasıyla kıyasla bu hedef bile aşırı iddialı gözüküyor. Diaspora içindeki Hintli akademisyenlerin başarısına bakılınca yurtta birinci sınıf üniversiteler yaratmak için insan kaynağını kesinlikle mevcut. Ancak Hindistan ın dünyanın dört bir yanından akademisyenleri çekebilmek adına gerekli olan maaşlardaki farklılıkları kaldırıp kaldıramayacağı zamanla görülecek. Dolayısıyla hükümetin takip ettiği alternatif ve büyük olasılıkla daha verimli bir strateji, yabancı üniversitelerin kurulmasına izin vermeyi ve yerli veya yabancı özel üniversitelerin gelişebileceği koşulları yaratmayı içeriyor. Bir açıdan Hindistan Çin den daha avantajlı, en azından şimdilik. Akademisyenlerin ilgilerinin, sonuçları ne olursa olsun, ardına düşme özgürlüğü ve öğrenciler ve akademisyenlerin en inanışa ters düşen ve sıra dışı düşüncelerini ifade ve dolayısıyla sınama özgürlüğü bunlar gerçek anlamda bir birinci sınıf üniversitenin olmazsa olmazlarıdır. Siyasette, sosyal bilimlerde ve beşeri bilimlerde ifade özgürlüğünü kısıtlayıp fen bilimleri alanında birinci sınıf aşamasına ulaşmak mümkündür. Bazı Sovyet Akademileri Soğuk Savaş sırasında matematik ve fizik alanlarında bu merhaleye ulaşmıştı. Ancak günümüzde bunu başarabilen geniş kapsamlı bir üniversite bulunmamaktadır. Çin de potansiyel başarının önünde duran ve şimdilerde yoğun olarak tartışılan bir engel daha var: her kurumda üniversitenin önderliğine dair sorumlulukların, Rektör ve Üniversite Konseyi Başkanı olarak görev yapan üniversitenin Komünist Parti Sekreteri arasında özgün paylaşım biçimi. Genelde bu iki lider ekip olarak çok etkili bir çalışma sergilemektedirler. Ancak karar mekanizmasının yapısının Rektör ün akademik hedeflerini gerçekleştirmesine engel olacağına dair endişeler var, çünkü rektör yardımcıları ve dekanlar gibi ileri gelen idarecilerin atanması üniversite Konseyinin kontrolünde, Konseyin başkanlığını da Rektör değil Parti Sekreteri yapıyor. Üniversite yönetişimi hususu şimdilerde Çin Eğitim Bakanlığı tarafından inceleniyor. Sonuç: Pozitif Toplamlı Bir Oyun Asya daki üniversitelerin yükselişi genel bir fenomen olan küreselleşmenin doğal bir göstergesidir. İnsanların, emtianın ve bilginin akışının önündeki engeller kalktıkça ve ekonomik gelişme süreci ilerledikçe Asya daki ülkelerin, en yetkin kuruluşları yaratmak için gereken insani, fiziki ve bilgi kaynaklarına giderek artan erişimleri var. Asya da ortaya çıkmakta olan ülkeler, büyümekte olan kaynaklarını sayılı kuruma aktarırlarsa, dünya çapında yetenek havuzundan faydalanırlarsa ve ifade ve araştırma özgürlüğünü sahiplenirlerse birinci sınıf üniversiteler yaratma konusunda şansları yüksektir. Bu elbette bir gecede olacak değil, yıllar sürecek. Ama daha önceleri olduğundan çok daha hızlı gerçekleşebilir. Biz Batıdakiler bu olasılığa nasıl yaklaşmalıyız tehdit olarak mı fırsat olarak mı? Ben eğitimde rekabetin, tıpkı küreselleşmede olduğu gibi pozitif toplamlı bir oyun olduğuna şiddetle inanıyorum. Şu örneğe bir bakalım: Yale deki en saygın genetikçilerimizden biri ve ekip üyelerinden biri New Haven ve Şangay Fudan Üniversitesi ndeki iki laboratuar arasında mekik dokuyor. Bitki biyologu olan

bir başka saygıdeğer Yale profesörünün Pekin Üniversitesi ile benzer bir anlaşması var. Her iki durumda da Çinliler Yale den gelen bilim insanlarının çabalarını desteklemek için mekan ve araştırmacılar anlamında geniş imkanlar sağlıyor. Yale den gelen biliminsanlarıyla işbirliği yapmak da genç Çinli profesörlerin ve yüksek lisans öğrencilerinin faaliyetlerini iyileştiriyor. Her iki taraf da karlı çıkıyor. Aynı argüman öğrencilerin akışı ve fikir teatisi için de yapılabilir. Küreselleşme kültürlerarası deneyimi vurguladıkça öğrenci değişimlerinin sıklığı artmıştır. Asya daki üniversiteler iyileştikçe değişim programlarına katılan öğrencilerin deneyimleri de iyileşiyor. Emtia ve hizmetlerin değişiminden herkesin yararlandığı gibi fikirlerin değişiminden de herkes yararlanıyor. En son olarak, dünyanın her yerinde eğitim kalitesinin artması daha bilgili ve üretken vatandaşlar ortaya çıkmasına neden olur. Gezegenin kaderi sınırlar ötesinden işbirliği yaparak fakirliğin süregelmesi, salgın hastalıkların varlığı, nükleer silahların katlanarak artışı, içme suyunun azlığı ve küresel ısınma tehlikesi gibi toplumun en acil sorunlarına çözüm bulmamıza bağlıdır. Daha iyi eğitimli vatandaşlar ve liderlerin varlığı bu konuda çok yardımcı olacaktır.

i UNESCO, 1975 Statistical Yearbook (Paris: UNESCO, 1976), s.. 107; ve World Bank EdStats, <http://www.worldbank.org/education/edstats> ii Ibid iii 2-1 ve 20-37 no.lu tablolar, Ulusal İstatistik Ofisi, China Statistical Yearbook 2008, ve 2-9 ve 18-37 no.lu tablolar, Ulusal İstatistik Ofisi, China Statistical Yearbook 1997 iv 20-3 no.lu tablo, Ulusal İstatistik Ofisi, China Statistical Yearbook 2009 v 20-6 no.lu tablo, Ulusal İstatistik Ofisi, China Statistical Yearbook 1999, ve 20-2 no.lu tablo, China Statistical Yearbook 2008 vi Zhao Litao ve Sheng Sixin, China s Great Leap in Higher Education, Background Brief No. 394, Doğu Asya Enstitüsü, Singapur Ulusal Üniversitesi, 24 Temmuz 2008, s. i vii UNESCO İstatistik Enstitüsü, <http://stats.uis.unesco.org> viii UNESCO, 2009 Global Education Digest, s. 128-137 ix Wu Bin ve Zheng Yongnian, Expansion of Higher Education in China: Challenges and mplications, Çin Politika Enstitüsü, Nottingham Üniversitesi, Şubat 2008, s. 11 x Ulusal Bilim Vakfı, Asia s Rising Science and Technology Strength: Comparative Indicators for Asia, the European Union, and the United States, 2007, s. 7 xi OECD, Temel Bilim ve Teknoloji Göstergeleri, 2009, s. 25, 29 xii Ulusal Bilim Vakfı, Bilim ve Mühendislik Göstergeleri 2008, s. 4-41 xiii Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı,Bilim ve Teknoloji Resmi Raporu 2009, s. 116-117, 200; ve Ulusal Bilim Vakfı, Bilim ve Mühendislik Göstergeleri 2010, s. 4-22 ila 4-27 xiv Karşılaştırma amacıyla, Ulusal Bilim Vakfı Enerji Bölümüne ve Ulusal Sağlık Enstitülerine aktarılan araştırma fonlarının rekabetçi incelemeye tabi olduğunu varsayıyorum. xv OECD, Bilim ve Mühendislik Göstergeleri, 2009, s. 25 xvi OECD, İnovasyon Politikaları İncelemesi: Çin, 2008, s. 111 xvii Ulusal Bilim Vakfı, Bilim ve Mühendislik Göstergeleri 2008, s. 5-38