OTOMASYON, YENİ SANAYİ DEVRİMLERİNE ZEMİN HAZIRLIYOR! Gelişen elektronik imkânlar ve buna bağlı olarak güçlenen yazılımsal alt yapı gün geçtikçe hayatın her aşamasında olduğu gibi endüstriye de etki etmekte. Otomasyon, endüstriyel kuruluşlar için artık bir kolaylaştırıcıdan çok bir ihtiyaç haline gelmiş durumda. İlk kullanılan basit anlamda taşıma götürme makinelerinin çok ötesinde, mevcut durumu değerlendiren, kendi kararını verebilen makine yapılarıyla karşılaşılmaya başlandı. El değmeden üretim yapan gıda fabrikaları günümüzde oldukça olağan karşılanabilir durumda. İşte bu gelişmelerin birbirini güçlendirerek geldikleri aşama otomasyonun da geldiği aşama oluyor. Yani otomasyon kendi içinde gelişmeye devam ederken bir taraftan sanayinin her alanında gelişmelere zemin hazırlamaktadır. Öyle ki otonom çalışan makineler ve üretimleri mevcut sanayi modelleri ile açıklanamayacak noktaya geldiklerinden artık yeni bir sanayi devriminden bahsediliyor: Endüstri 4.0 Devrimi. Otomasyonun bu aşamasında artık kontrol yapıları ve cihazlar dinamik yapıda olacak, kendi aralarında, insan yöneticiler ile haberleşebilecek. Böylece üretim ve zaman optimizasyonu sağlanabilecek. Burada hep bahsedildiği gibi insan gücünün kullanımının azaltılmasından kasıt daha çok fiziksel güç ihtiyacının çoğunlukla makinelerden karşılanmasıdır. İnsanlar, kurulacak bu yeni üretim sistemlerinin yöneticileri ve denetleyicileri olarak üretim tesisindeki varlıklarını devam ettirecektir diye umuyoruz. Yani üretim bantlarındaki oyuncuların artması ile üretim hiyerarşisi yeniden şekillendirilecektir. Donanımsal alt yapı yanında bu gelişmelere etki edecek olan ve bu donanımlar sayesinde toplanan veriler de olacak. Toplanan verilerin hacmi ve niteliği o kadar büyüdü ki Big Data denilen bu veri yığınının sınıflandırılması, saklanması, değerlendirilmesi ayrı birer çalışma alanı oldu. Bu gelişmelerin birbirini beslediğinden bahsetmiştik. Buna en iyi örneklerden biri de önceleri sadece verilerin toplanmasında görevli olan donanımların yanına artık bu verileri değerlendirip karar vermeye yetkilendirilen yeni donanımlar da yerini almaya başlayacak, başladı. Daha çok yazılımsal bir terim olan Bulut Bilişim, artık fabrikalardaki bu verilerin gerektiğinde cihazlara kontrol işareti üretebilmesi adına depolandığı yer de olmaya başladı. Internet of Things (IoT) yapılarının da gelişmesi ile üretim sistemlerinin yazılım ve donanımının birbiriyle paslaşmasından çok, yazılım ve donanımın iç içe olmaya başladığı birbirleri arasında keskin çizgilerin olmadığı bir yapıya yöneldiği görülmektedir. ULUSLARARASI İLERİ ENDÜSTRİYEL OTOMASYON KONGRE VE SERGİSİ BAĞLAMINDA ENDÜSTRİYEL OTOMASYON Türkiye de özel sektör yatırımları ile gelişen otomasyon zamanla kamu nezdinde de destek bulacaktır. Özellikle bu alanda güçlü sivil toplum kuruluşları sayılabilecek dernekler önemli çalışmalar yapmaktadır. Geçtiğimiz aralık ayında ENOSAD ın düzenlediği İleri Otomasyon Kongresi ve Sergisi kapsamında bir araya gelen yurtiçi ve yurtdışından katılımcılar, hem Türkiye özelinde hem Dünya 96 ENDÜSTRİ OTOMASYON
genelindeki otomasyon süreçlerini değerlendirdiler. ENOSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Sedat Sami Ömeroğlu da açılış töreninde yaptığı konuşmada kamusal desteğin önemine değinerek şunları vurguladı, Aslında biz teknolojiyle uğraşan, geleceği düşünen, şekillendirmeye çalışan bir platformuz. Problemlerimizin farkında olur ve bunları halledebilirsek biz teknoloji konusunda dünyaya lider olabiliriz. Özellikle bu konuda en büyük desteğin Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ndan geleceğini umuyoruz, düşünüyoruz ve diliyoruz. Burada bir ekleme yapalım. Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Dermeğimiz ENOSAD ın başkanlığını 2. Dönem inde de başarıyla sürdüren Sayın Sedat Ömeroğlu, Dergimizin bu sayısında yayınlanan özel röportajında Otomasyon konusunda şunları söylüyor: İlk Sanayi Devrimi İngiltere de Watt ın 1700 lü yılların sonlarında birim yakıtla dört kat daha fazla üretim yapabilen buharlı kondansatörü bulmasıyla başladı. Buradaki makineler daha çok tekstil sanayinde kullanıldı. 1900lü yılların başında ise Amerika da, girişimci Henry Ford ilk kez seri üretim bantlarını kullandı. Otomotiv fabrikasında kullanılan ilk üretim bandındaki hedef fabrikadaki her çalışanın araba sahibi olabileceği kadar ucuza otomobil üretmekti. Buradaki yöntem seri bandın üzerindeki her çalışanın bir kendi işinde uzmanlaşıp sürekli o işi yapmasıydı. Öte yanda büyük bilim adamı Tesla nın alternatif akımı bulması ve buna bağlı olarak alternatif akım ile çalışan motoru geliştirmesi de sanayiye çağ atlatan önemli bir aşama olmuştur. Endüstri 3.0 olarak adlandırabileceğimiz üçüncü devrim ise daha çok elektronik tabanlı gelişmelerle gerçekleşmiştir. Özellikle yarı iletken teknolojilerindeki gelişmeler büyük rol oynamış ve 1970li yıllarda PLC cihazlarının üretime girmesiyle yeni üretim biçimleri şekillenmeye başlamıştır. İlk üç sanayi devriminden sonra bilişim teknolojilerinin gelişmesi, paralelinde ise kontrol mekanizmalarının geliştirilmesi ve bu temel ile robotlarının devreye girmesi, haberleşme teknolojilerinin geliştirilmesi gibi parametreler ile hala devam eden bir süreç yaşanıyor, Endüstri 4.0 olarak adlandırılan süreç de bunu ifade ediyor. Bu son süreç bütün hızıyla devam ediyor. Üreticiler artık bu sürece uygun üretim yapmaya, uygun teçhizat üretmeye de yönelmiştir. Bu aşamada akıllı makineler üretilmeli, üretimler de başladı diyebiliriz. Bilişim teknolojileri ve makinelerdeki bu gelişim devam ettikçe üretim tesisleri de aynı şekilde gelişecektir. Makinelerin parçalarının birer IP ile tanımlandığı ve bu parçaların birbiriyle haberleşerek kararlar alıp uygulayıp kendi kendini denetleyebileceği üretim tesisleri olacak. Siber Fizik Sistemler olarak adlandırılan, IoT - Internet of Thinks olarak da bilinen alt yapılar üzerine şekillenecek yeni tesisler. Bu işin içinde; - Yapay zekâ, - Yapay görme, - Akıllı sistemler, - Yazılım, - Akıllı sensörler var. Artık insanın karar verme yetisinin ötesinde sistemler var. Bazı ülkelerde bu birer devlet politikası haline getirilmiş; mesela ABD de 2010 da, Almanya da 2012 den itibaren devlet ve özel sektör bu alanda çalışmalara başladı. Ben yerel ve uluslararası anlamda birçok muhatabın da kabul ettiği şekilde Endüstri 4.0 ı Bir Adam Bir Makine Bir Fabrika olarak tanımlıyorum. Bu hızla gidilirse Endüstri 5.0, 15 yıl içinde gerçekleşebilir gibi bir öngörüde bulunabiliriz. Bu süreçte Türkiye nin yeri konusunda ise Sayın Ömeroğlu nun değerlendirmeleri şöyle: Otomasyon çok önemli yerlere gelecek, ülkeler buna uyum sağlamak zorunda. Eğer Türkiye bu gelişmeleri ciddiye almayıp mevcut üretim teknikleri ile devam etmeyi tercih ederse dünya pazarı ile rekabet şansı kalmayabilir. Çünkü yeni üretim sistemleri ile kısa sürede kârı ve kalitesi daha yüksek üretim yapılabilecek. Ürün fiyatları şimdinin çok altında olacak, maliyet ön planda olacağından satış yapma şansımız azalacaktır. Hatta yine maliyetten dolayı bağımlı hale gelebiliriz. Şunu da belirtmek gerekiyor ki Türkiye bu süreci başındayken yakalamalı. Çünkü inşaat ile büyümek artık mümkün değil. Büyümek, ihracat yapmak ENDÜSTRİ OTOMASYON 97
ancak üreteceğimiz akıllı makineler ile olur. Dünyada teknolojimiz sayesinde saygın bir yer edinmememiz için bir sebep yok. Bunu yapabiliriz yeter ki ben demekten vazgeçip biz diyelim! Oranlarla birbirimizi bölmekten uzak durmalıyız ENOSAD bu konuda Türkiye de önemli çalışmalar yapan bir platform. Bünyesinde Endüstri 4.0 konusunda katma değer üretebilecek firmaları barındırıyor. ENOSAD olarak Endüstri 4.0 adına bilinç oluşturmak üzere önemli bir adım attık. ENOSAD olarak bu işin içindeyiz ve bunu yapabiliriz. Amacımız tarafların bir araya gelmesi, bunu gerçekleştirmek için temaslarımız sürüyor. Ne istediğimizi bilirsek önümüzde bir engel kalmıyor. Yeter ki birbirimize güvenelim. Türkiye deki sanayiciler birbirini desteklemeli, ucuz değilse dışarıdan daha ucuza alırım düşüncesinden vazgeçilip yeni ufuklar açabilecek yerli üreticilerden tedarik yapılmalı. Sadece devletten beklememek gerekiyor bu gibi destekleri. Burada sanayideki üreticilere de seslenmek gerek, ENOSAD a üye olurlarsa fikir olarak, maddi olarak katkıda bulunmuş olurlar, önümüzü açmış oluruz. Ne kadar çok üye olursa bizim bu alanda bilinç oluşturmak için yapabileceğimiz etkinlik sayısı da o kadar artar. Bir reddetme durumu bulunmadığı sürece, bu alanda çalışan herkes üyemiz olabilir Ülkemizdeki en önemli sorunlardan biri Üniversite- Sanayi işbirliği. Günümüzde artık disiplinlerarası çalışmak şart olmuştur. Hiçbir disiplin tek başına çalışamaz. Beraber verimli şekilde çalışmanın yollarını bilmeli üniversiteliler. Dolayısı ile üniversitelerde bunun öğretilmesi gerekiyor; Zamanın doğru kullanımı. Verimli olmanın en önemli parametrelerinden biri, zamanı etkin kullanmaktır. En iyi okullardaki öğrenci arkadaşlarımız, sınavda birim zamanı en verimli şekilde kullandıkları için oradalar. Ancak yazık ki aynı performansı iş hayatında göremiyoruz. Çünkü arada geçen üniversite zamanında bu özelliklerinden uzaklaşıyorlar. Türk gençlerinin rasyonel düşünmeyi biliyor olması gerekiyor. Çevresel bilgileri alıp onlarla dağılmak yerine asıl bilgiye ulaşabilmeliler. Türkiye deki üniversitelerin talebeye ihtiyacı var; yani bilgiyi isteyen, arayıp bulan kişilere. Genç arkadaşlar analiz ve sentez yapabiliyor olmalı. Farklı bakmayı biliyor olmalı, sosyal hayat, sahiplenme duygusu hepsi olmalı Öte yandan, Kobi Efor sitesinde yayınlanan bir röportajında, Dünya da 4. Nesil Otomasyon sürecinin ve farkındalığının başladığını kaydeden Sayın Ömeroğlu, Bir kişi orta boy ülkeli bir fabrikayı idare edecek noktaya gelecektir. Türkiye de bu durumun farkında olmalıdır. Çünkü Türkiye, otomasyon kabiliyetinde mükemmel bir noktadır. Sadece çok fazla fiyat rekabeti sorun olmaktadır açıklamasında bulunmuş. Otomasyonunun uygulama-entegrasyon aşamasında sorun olmadığını ancak yaratış aşamasında sorun olduğunu dile getiren Sayın Ömeroğlu, sektöre bu noktada bir takım destek ve vizyonlar getirilmesiyle Avrupa nın yakın zamanda yakalanacağını öngörmüş. Türkiye nin otomasyonda potansiyel bir ülke olduğunu ve sektör kuruluşlarının otomasyona geçmede belli bir aşamayı geride bıraktığını, ancak fazla fiyat rekabeti yaşadığını aktaran Sayın Ömeroğlu, Türkiye de bilgiye para ödemede halen daha direnç var. Bu noktada çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca sektörün gelişimi noktasında değerlendirilecek bir takım destek ve teşvikler var. Ama Türkiye nin hedeflerine ulaşması için siyasi olarak destek ve teşvikleri belli alan- 98 ENDÜSTRİ OTOMASYON
lara fokuslamalıdır demiş. Sektörün büyüklüğü konusunda da Sayın Ömeroğlu, kabaca şu hesabı yapmış: ENOSAD olarak üyelerimizin bilgilerine ulaşma çalışmalarımız devam ediyor. Sektörün büyüklüğünü hesaplarken sübjektif bir hesap yapıyoruz. Türkiye nin 2023 vizyonuna göre ihracatımızda hedefimiz 500 milyar dolar. Bu 500 ün 100 milyar dolarını ise makine sektörü gerçekleştirecek. Otomasyon sektörünün sadece makine sektörüne katkısı yüzde 20-25 aralığındadır. Demek ki sadece makine sektörü içindeki otomasyonunun büyüklüğü 25 milyar dolar demektir. Yurtiçini düşürerek bu rakamı minimum 2 ile çarparsak 50 milyar dolardan bahsedebiliriz. 50 milyar dolar, gelecek büyüklüktür. Şu an ise sektörün büyüklüğü 25-30 milyar doları aşmaktadır. Kongre ile devam edelim: Davetli konuşmacılardan olan Makine Tanıtım Grubu (MTG) Başkanı Sayın Adnan Dalgakıran, teknoloji kullanımı ve ekonomik durum üzerinden sektörü değerlendirdi, Samimi olarak biz kendi özeleştirimizden başlayalım. Türkiye de gerçek mânada bir sanayi yok. Neyle ihracat yapıyoruz? Yaptığımız ihracat tamamen ucuz işgücüne dayalı bir rekabet unsuruyla yapılıyor. Üretimimizin, sanayimizin yüzde 75 i orta düşük ve düşük teknolojiyle yapılıyoruz. Sadece yüzde 3 ü yüksek teknoloji kullanıyor dedi. Japonya ve Güney Kore nin yüksek teknoloji ihracatı ile ilgili rakamlar veren Dalgakıran, Kendimize gaz vermekten sıyrılıp da şöyle rakamlara bir bakabiliyor muyuz? Hangi strateji ile nereye gidiyoruz. Dünya büyüdükçe Türkiye büyüyecek. Geri gitmeyecek. Hedefimiz vasat bir ülke ise kendimizi hiç yormayalım. Zaten bu kervan böyle gidecek. Almanya da 6 bin işletme, 400 milyar dolardan fazla üretim yapıyor. Biz ise, 11 bin işletme ile 30 bin dolar yapıyoruz. Otomasyonu bilmeyen, otomasyonu vurgulamayan bir sektör buralara gelemez. Kayıt içindeki firmaları kayıt dışına sömürttüren bir mekanizma bunun önemli suç ortaklarından biridir. Bu kayıt dışı, çok ciddi şekilde Türkiye nin başına beladır. Para kolay yere kaçar. Sanayideki sermaye hızla başka alanlara kaçıyor. Çünkü Türkiye politika olarak rant alanında ekonomisini geliştiriyor. Bunun sonuna geldiğini görüyoruz. Geldiği zaman bizde takat kalmıyor şeklinde konuştu. Kongrede devleti temsilen katılan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu da konuşmasında bilim, teknoloji ve otomasyonun önemine değindi. Otomatik kontrol konusunda çok sayıda master ve doktora öğrencisi mezun ettiğini belirten Kavranoğlu, Sanayici olmak, girişimci olmak bu memleketin DNA sına aykırıdır. Bu memlekette sanayicinin dostu yok. Sanayici, kendi parasıyla rezil olan insan maalesef. Bu sisteme diferansiyel bir denklem olarak bakarsak denklemlerimizin çözümü tarım, düşük teknoloji, soba borusu, musluk yapmak sonucu veriyor. Türkiye de sistemi düzeltmedikçe istediğiniz kadar teşvik paketi açıklayın, istediğiniz kadar Ar-Ge desteği açıklayın, istediğiniz kadar yüksek hayaller kurunuz. Bunların hiç biri olmaz. Çünkü bunların hepsi bir sistem meselesidir. Sistemin performansını arttırmak onun girdilerini değiştirmekle olmaz. Denklemleri değiştirmedikçe hiçbir şey değişmez şeklinde konuştu. Bizim Ar-Ge ye para ayırma problemimiz yok. Biz, Ar-Ge ye ayırdığımız ENDÜSTRİ OTOMASYON 99
parayı verecek kaliteli proje bulamıyoruz. 180 üniversitemiz var. Bu kadar üniversite bir yılda desteğe layık 500 proje üretemiyor. Demek ki bu üniversite sistemi doğru değil. Yani böyle bir üniversite sistemi olan bir ülkede, siz sanayide çalıştıracak kaliteli mühendisi nereden bulacaksınız? Nasıl proje gerçekleştireceksiniz? Nasıl kalkınmış bir Türkiye ye ulaşacaksınız? diyen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Ama bizim hükümet olarak bunu değiştirmek için ciddi niyetlerimiz var. Teşvik paketine bir ilave yapıldı. Artık Türkiye nin cari açık verdiği, kan kaybettiği, yüksek teknolojiye dair konularda nerede yatırım yaparsanız yapın 5. bölgedeymiş gibi teşvik alacaksınız. Bu yeni açıklanan bir paket. Türkiye de sistemi değişmedikçe istediğimiz kadar Ar-Ge desteği verelim istediğimiz kadar teşvik paketi verelim bir yere varamayız. Söylediklerimizin hepsinin toplamının teknik tanımı şu: Türkiye nin artık bilgi ekonomisine geçmesi gerekiyor diye konuştu. Özelleştirmelerden örnekler veren Kavranoğlu, Devlet, bilim ve teknoloji konusunda özel sektöre değil, kendi eliyle büyüttüğü şirketlere güveniyor. Devlet burada girişimcinin önünü açmıyor. Bunu konuşuyoruz. Sistemimizi değiştirmemiz gerekiyor. Bunu da üniversitelerden başlatmak gerek. Bu üniversite sistemiyle insan kalitesinden bahsedemeyiz. Sistemi değiştirecek olan da biz siyasetçileriz. Hükümetin artık bilim-teknoloji politikalarını bürokrasiye bırakmaması gerekiyor. Devletin artık bilim teknolojide oyuncu olmaktan çıkması gerekiyor. Devletin, gölge yaptığı sektör büyüyemez. Sanayicinin, yatırımcının, girişimcinin devlette artık bir muhatabının olması gerek. Biz, bilgi ekonomisine geçersek bir yere varabiliriz. Gelişmekte olan ve bu alanda ciddi atılımlar yapan Türkiye için otomasyon kullanımı kaçınılmazdır. Maliyet, enerji verimliliği, kaynakların efektif kullanımı ve zamandan tasarruf edebilmek adına gerekli otomasyon alt yapıları gerek özel sektör gerek kamu tarafından desteklenmelidir. Asıl önemli husus, otomasyona iş güvenliği açısından da bakılmalıdır. Madenlerde, kimyasal üretim fabrikalarında, inşaat sektöründe çalışanlara yardımcı olabilecek gerektiğinde onların yerine ikame edebilecek otomasyon yapıları kurmak işçinin güvenliği açısından oldukça önemlidir. Son olarak, ENOSAD üyesi şirketlerimizden olan Elimko Elektronik in Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Malik Avral ın Şubat 2014 tarihinde Sanayi Gazetesi nde yer alan görüşlerini aktaralım. Dünya otomatik kontrol sektörünü teknolojinin baş döndürücü gelişmelerinin belirlediğine dikkat çeken Sayın Malik Aviral, tüm bu olumlu gelişmelere karşın Türkiye de otomasyon sektöründe verimliliğin artması için daha fazla sayıda fabrika otomasyonuna ihtiyaç olduğunu söylüyor. Otomasyon sektöründe 2014 yılının parlak bir yıl olmadığını ifade eden Aviral, petrol ve metal fiyatlarının düşmesinin doğru bir analize ihtiyaç duyduğunu belirterek, tüm bu göstergelerin piyasanın dinamikleri ile doğrudan ilintili olduğunu dile getiriyor.türkiye de inşaat sektörünün hareketli bir yapıda olduğuna dikkat çeken Aviral, sürekli bina arzı olduğunu 100 ENDÜSTRİ OTOMASYON
ancak tüketimin aynı hızda olmadığı tespitini yaparak sözlerine şöyle devam ediyor: İnşaat sektörü lokomotif gibidir. Bu sektördeki canlılık diğer sektörler üzerinden otomasyon sektörüne yansır. 2014 yılında inşaat sektörünün çekebildiği kadar canlılığı otomasyon sektöründe de izledik. Diğer faktörler dolaylı olarak zayıf kaldı. Bu nedenle 2014 otomasyon sektörü açısından pek canlı geçmedi diyebiliriz. Otomasyon sektöründe 2015 yılını da değerlendiren Aviral, bu yılda verimlilik açısından hızlı bir artış beklemediklerini, 2015 in geçen yılın dinamiklerini takip ettiğini vurguluyor. 2015 te hükümetin verimlilik ile ilgili teşvik politikalarına yönelik olumlu gelişmelerin izlendiğini ve gelişmelerin sektörün verimliliğini etkileyeceğini ifade eden Aviral, Verimliliğin artması için fabrika otomasyonuna ihtiyaç var. Eski fabrikaların, otomasyon sistemlerini elden geçirip, daha fazla ve etkin otomasyona yer vermesi, otomasyon yatırımı yapması gerekir. Yeni fabrikalarında otomasyon sistemleri güçlü olmalıdır. Bu verimlilik bayrağı iyi açılabilir, güzel bir rüzgâr yakalanırsa, 2015 te otomasyon sektöründe bir canlılık görülebilir. değerlendirmesinde bulunuyor. Otomatik kontrol sektöründe Endüstri 4.0 a geçildiğini, bu alanda teknolojinin akıl almaz bir boyutta geliştiğini aktaran Aviral, Bunun tüm örneklerini hem yurt dışında, hem de yurt içinde görüyoruz. 1970 lerde pnomatik, hidrolik, cıva genleşmeli, daha çok mekanik aksamlı, ölçü, kontrol, kayıt cihazları kullanılırken, artık bugün bilgisayar tekniğinin, yazılım ve donanım olarak her türlü versiyonunu görüyoruz diyor. Elektronik dünyasının çok hızlı bir gelişim ve değişim içinde olduğunu, buna ayak uydurmanın kolay olmadığı bir alanda rekabet etmek durumunda kaldıklarını belirten Aviral, kullanılan bir komponentin, ya da tasarım tekniğinin yerini çok kısa süre içinde bir yenisi aldığını kaydediyor. Aviral, Tek tesellimiz, bu hızlı değişimden tüm dünya rakiplerimiz de aynı şekilde etkileniyorlar. Hatta biz daha iyi durumdayız diyebiliriz, çünkü herhangi bir knowhow, lisans antlaşmamız olmadığı için, yapacağımız değişiklikleri, geliştirmeleri kimseye sormak, kimseden izin almak zorunda değiliz diyerek, sektörün avantajlı yanlarına da dikkat çekiyor.bu çerçevede Dünya piyasalarında küreselleşmenin olumluolumsuz tüm etkilerini hissettiklerini ifade eden Aviral, herkesin herkesten etkilendiği, herkesin üretimini kullanabildiği bir ortamda sınırların ekonomik anlamda yok denecek kadar kalktığını belirtiyor. Türkiye ye yurt dışı ürünler girerken, Türkiye nin de başka ülkeler için yurt dışı olabildiğinin altını çizen Aviral sözlerini şöyle noktalıyor: Şu anda Elimko, Katar, Rusya, Bulgaristan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi ülkelere hem ürün satıyor, hem de komple anahtar teslimi tesis kuruyor. Şüphesiz bizden üstün olanlardan etkilenmek, kendi üretim yeteneklerimizi geliştirmemize, kapasitemizi artırmamıza, kendimizle rekabet etmemize neden olduğu için bunda ciddi bir sakınca görmüyorum. Önemli olan devlet politikalarının iyi kurgulanması, teşviklerin yerli sanayiyi geliştirici nitelikte olması, ülkemizin yerli üretimine akılcı politikalarla yol göstermesi, teşvik eder nitelikte olması gerekir. Yoksa artık ithal ürünlere sınırları kapatarak bir yerlere gelemeyiz. ENDÜSTRİ OTOMASYON 101