SERVETİFÜNUN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU

Benzer belgeler
SERVETİFÜNUN SANATÇILARI - I

1888'de Galatasaray'ı bitirdikten sonra Hariciye Nezareti İstişare Odası'nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtip olarak göreve başladı.

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir?

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

TEVFİK FİKRET - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

TANZİMAT EDEBİYATI ( ) HAZIRLAYAN: Döndü DERELİ D GRUBU-105

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM SANATÇILARI

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

İBRAHİM ŞİNASİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM 11. SINIF MF-DİL GRUBU GRUBU TÜRK EDEBİYATI DERSİ III

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (ŞİİR ROMAN)

T.C AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ İİBF SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ KONU: SERVETİ FÜNUN EDEBİYATI (EDEBİYATI CEDİDE)

11. Sınıf TÜRK EDEBİYATI. Mustafa CEYDİLEK Nuri CEYDİLEK. Redaksiyon. Burcu Yılmaz. Başak Kutucu. Esra Acar. Pınar Seyfittinoğlu

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Tanzimat II. Dönem Edebiyatı ( )

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati Edebiyatı Test-2

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/ :14

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Zeus tarafından yazıldı. Çarşamba, 11 Mart :05 - Son Güncelleme Perşembe, 27 Mayıs :12

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDÎDE) ( )

II ABDÜLHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI EDB303U

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

(Edebiyat-ı Cedide) [1896 / 1901] Fecr-i Ati Topluluğu. Servet-i Fünûn Edebiyatı nın Oluşumu. Servet-i Fünûn un Genel Özellikleri

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

SERVETİFÜNUN SANATÇILAR - II

GARİP AKIMI (I. YENİ)

Yeniçeri Ocağı nın kaldırıldığı 1826 dan başlayarak ıslahat kültürü yoğunluk kazanmış, Batılılaşma her alanda kendisini daha çok hissettirmiştir.

Metin Edebi Metin nedir?

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Bu edebi hareket 1901 yılında, Hüseyin Cahit SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI ( ) Yalçın ın Fransızcadan çevirdiği Edebiyat ve

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI MUSTAFAKEMALPAŞA MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ I. DÖNEM 11

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

NECİP FAZIL KISAKÜREK

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

Halit Fahri Ozansoy ve Tiyatro Eserleri

T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL ÇORUM ADA ÖZEL ÖĞRETİM KURSU TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI III BİLİM GRUBU ÇERÇEVE PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Edebiyat ve Sosyal Hayat İlişkisi, Yenileşme Dönemi, Tanzimat ın Oluşumu yüzyıl Osmanlı Devleti nde ilk defa posta ve karantina

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

Osmanlı'da Batılılaşma hareketiyle birlikte edebiyatta da birtakım yenilikler oldu. İşte bu yeniliklerin başladığı dönemdir Tanzimat Dönemi...

Hazırlayan: «Benim ayrı odam olduğu gibi, yazı masam, kitap dolabım bile var idi.» Fatma ALİYE. Enes PALA

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

FASİKÜL 3. Ünite 3. Çek - Kopar SERVETİFÜNUN EDEBİYATI

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar

GÜNLÜK (GÜNCE)

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

Edebi metin, dilin estetik amaçla kullanıldığı metindir. Bir Metnin Edebi Oluşunu Şu Şekilde özetleyebiliriz:

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

LYS 3 DENEME-5 KONU ANALİZİ SORU NO LYS 3 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI TESTİ KAZANIM NO KAZANIMLAR. 26/05/2014 tarihli LYS-3 deneme sınavı konu analizleri

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...9

Yeni Türk Edebiyatı I Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...III

Yazı Menu. - Beş Hececiler - FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL - ENİS BEHİÇ KORYÜREK - HALİT FAHRİ OZANSOY - YUSUF ZİYA ORTAÇ - ORHAN SEYFİ ORHON

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI ( ) EDEBİYAT-I CEDİDE(YENİ EDEBİYAT)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

AKŞEHİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ ÖĞRETİM YILI DİL VE ANLATIM DERSİ 11. SINIFLAR 1.DÖNEM 1.YAZILI YOKLAMASI

Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Slısan T O K G Ö 2 TÜRK BÜYÜKLERİ BİLGE ERCİLASUN T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ATATÜRK Ü ETKİLEYEN OLAYLAR VE FİKİRLER

Transkript:

çıkan "Jön Türkler", II. Abdülhamit dönemine "İstibdat Dönemi" (devr-i istibdâd) adını verdi. SERVETİFÜNUN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU "Fenlerin serveti (tekniğin zenginliği)" anlamına gelen Servetifünun, Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının 19. yüzyıl sonlarında (1896-1901) kısa fakat yoğun bir Batılılaşma hamlesi yaptığı dönemdir. Türk Edebiyatının bu devrine "Servetifünun Devri" denmesi, bu edebî hareketin Servet- i Fünun dergisi etrafında gerçekleşmesi ile ilgilidir. Divan edebiyatına karşı kurulmaya çalışılan "Edebiyatıcedide" (Yeni Edebiyat) teriminin bu harekete ad olması ise hareketin bu terimi tamamıyla benimseyip kendi hakkında da çok sık kullanmasındandır. Bunun diğer bir nedeni de Tanzimat'tan sonra edebiyatta "ikinci yenileşme atılımının" bu dönemde gerçekleşmesidir. Edebiyatımızda gerçek anlamda bir Batı etkisi, Servetifünun döneminde görülür. Servetifünun edebiyatı, Türk edebiyatında 1860'tan beri devam eden "Doğu-Batı" mücadelesinin, Batı lehine sonuçlandığı dönemdir. Bu dönemde Türk edebiyatı gerek zihniyet, gerek içerik, gerekse teknik özellikler bakımından bütünüyle Batılı bir nitelik kazanmıştır. Bu dönemde II. Abdülhamit, yönetimde Babıâli'nin (Topkapı Sarayı merkezli bürokrasi) etkisini tamamıyla ortadan kaldırıp, Yıldız Sarayı'nda oluşturduğu yeni yönetim ekibini hâkim duruma getirmiş, mutlak bir disiplin mekanizması kurmuştu. Aydınlar İstanbul'dan uzaklaştırılırken; kitaplar, gazeteler, dergiler sansürden geçiriliyor, özgürlük konusuna yoğunlaşanlar her türlü baskı ve yıldırma hareketine maruz kalıyordu. "Eski - Yeni" Tartışması Tanzimat'tan beri edebiyatta büyük bir değişim yaşanıyordu. Tanzimat öncesinde, İslâmiyet'in etkisinde gelişen "divan edebiyatı" egemendi. Tanzimat'tan sonra edebiyat yön değiştirmiş ve Batının etkisine girmeye başlamıştı. Bu büyük yön değişimi, sanatçılar arasında tartışmalara yol açmıştı. Divan edebiyatına "eski", Batı tarzındaki edebiyata "yeni" deniyordu. Bu iki edebiyat taraftarları arasında yapılan tartışmalar ise "eski -yeni tartışması" olarak anıldı. Dönemin Siyasi Yapısı Servetifünun edebiyatının anlaşılması için II. Abdülhamit döneminin çok iyi bilinmesi gerekir. II. Abdülhamit (1842-1908), Osmanlı Devleti'nin 34. padişahıdır. II. Abdülhamit tahta çıktığında (1876), Osmanlı Devleti büyük bir bunalım içindeydi. Milliyetçi akımların etkisiyle Balkanlarda ayaklanmalar birbirini izliyordu. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyordu. Abdülhamit tahta çıkar çıkmaz, 23 Aralık 1876'da, Osmanlı'nın ilk anayasası olan Kanun-ı Esasiyi ilan etti. Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk Meclis, 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece Meşrutiyet dönemi başladı. Anayasa ilan edildikten kısa bir süre sonra 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı başladı. Osmanlı Devleti bu savaşta yenildi. Ülkede bu sonucun sorumluları arandı. Mebuslar Meclisinde hükümet ağır eleştiriler aldı. Abdülhamit, durumdan rahatsızdı. Kanun-i Esasi'nin 113. maddesiyle kendisine tanınan "istediği kişiyi sürgüne gönderme yetkisi"ni kullanarak, daha Meclis toplanmadan Sadrazam Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı. Yenilgilerin sorumlusu olarak gördüğü Meclisi süresiz olarak kapattı. Mart 1877'de açılan Meclis-i Mebusan'ın Şubat 1878'de kapatılmasıyla I. Meşrutiyet dönemine son verilmiş, "mutlakıyet" idaresine dönülmüştü. Bu arada Fransız İhtilalinden sonra bütün dünyayı saran "hürriyet, milliyet ve istiklal" akımlarının, özellikle Batılı büyük devletlerin çabalarıyla hızla gelişmesi, Osmanlı'yı bunaltıyordu. II. Abdülhamit, "özgürlükleri kısıtladığı" gerekçesiyle ciddi şekilde eleştiriliyordu. Onun yönetim tarzı, gençler üzerinde "ruhsal bunalımlar" yaratmıştı. Bu gençler, böyle bir yönetim altında hiçbir gelişme sağlanamayacağını savunuyorlardı. Gençler, diğer aydınlarla buluşup gizli dernekler kuruyor ve mücadelelerini yasadışı olarak yürütmeye çalışıyorlardı. Bu aydınlara da "Jön Türkler" (Genç Türkler) deniyordu. İdealist fikirlerle ortaya "Recaizâde Mahmut - Muallim Naci" Tartışması Serveti-i Fünûn Edebiyatının doğmasında Muallim Naci ile Recaizâde arasındaki "eski-yeni" tartışması çok önemli bir rol oynamıştır. Muallim Naci, eski edebiyata karşı daha "ılımlı" duruyordu. Yeni edebiyata geçişin yavaş ve doğal bir süreçte olması gerektiğini savunuyordu. O, "eski-yeni sentezi"nin gerçekleştirilmesi amacıyla, eski edebiyatın üstün yönlerine de sadık kalınması gerektiğine inanıyordu. Yerli ve millî niteliklerle donanmış bir yeni edebiyat düşüncesini dillendiriyordu. Türk edebiyatının kökten değil, kısmî bir şekilde modernleştirilmesine taraftardı. Ortada durup, iki tarafın da güzelliklerinden yararlanılması gerektiğini düşünüyordu. Ancak "yeni"ye daha hoşgörülü davranan sanatçıları eleştirmekten de geri kalmıyordu. Recâizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit'in edebiyatta "biçimi" ve "sağlam üslubu" pek umursamayan yaklaşımlarını eleştiriyordu. Bu nedenle, rakipleri tarafından "eski edebiyatın temsilcisi" olarak algılandı. Bazı genç sanatçılar da eski edebiyatın savunucusu zannettikleri Muallim Naci'ye karşı, yeni edebiyatın kesin ve sert bir savunucusu olarak görülen Recaizâde'nin tarafını tutuyordu. Bunda Recâîzâde'nin, kendisini yeni edebiyatın üstadı görmesinin de büyük etkisi vardı. Recaizâde Mahmut Ekrem, Naci'nin şiirlerini, sadece estetiği öne çıkardığı gerekçesiyle ağır şekilde eleştiriyordu. Bu tartışmada, her ikisinin de etrafında geniş birer halka oluşmuştu. "Muallim", eski edebiyata dair köklü bilgisiyle; "üstad" olarak görülen Recaizâde ise sanatın ne olduğu konusundaki dikkate değer fikirleriyle çevrelerindekileri etkileri altında tutuyorlardı. 1

Bu dönemde "eski" edebiyatın kesin savunucusu ise Elhac Dergi içerisinde zamanla anlaşmazlıklar ortaya çıkar. Ali Ekrem (Hacı) İbrahim Efendi ve onun etrafındaki sanatçılardı. Şeyh Bolayır ve Ahmet Reşit dergiden ayrılır. Bu ayrılışi H.Nazım, Vasfı, Halil Edîp, Faik Esat (Andelîb), Müstecâbilizâde İsmet, Samipaşazade Sezai, Menemenlizade Tahir in dergiden ayrılıp Mehmet Celâl, Ahmet Rasim, Sâmih Rıfat gibi sanatçılar "Hazine-i Fünûn", "Resimli Gazete", "Musavver Malûmat", "Musavver Hüseyin Cahit Yalçın ın Fransızcadan çevirdiği Edebiyat ve Malumat dergisine geçmesi izler.bu hareketin 1901 yılında, Fen ve Edeb", "İrtika" gibi dergi ve gazetelerde Servetifünun'a Hukuk adlı makalesinin II.Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı karşı sert eleştiriler yönelttiler. bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir. Edebiyatta eskiyi savunanlarla ılımlılar, geleneksel yaşam tarzını sürdürmüşlerdir. Yeniyi savunanlar ise Batılı yaşam biçimine uymaya çalışmışlardır. Yeniyi savunanlar, Recaizâde Mahmut Ekrem'in teşvikleriyle Servet-i Fünun dergisi etrafında birleştiler. Bu sanatçılar Fransızca başta olmak üzere çocukluk yıllarında Batı dillerini öğrenmiştiler. Batı edebiyatı zevkiyle yetiştiler, İstanbul'da Batılı bir yaşam biçimi sürdürmeye eğilimli oldular. Edebî yazı ve etkinliklerini Tevfik Fikret in başkanlığı altında gerçekleştirdiler. Böylece Recâîzâde Mahmut Ekrem ile Muallim Naci arasındaki çekişme, Servetifünun edebiyatının doğmasını sağladı. SERVETİFÜNUN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ 1. Servetifünun Sanatçıları: Şairler: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Siret Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir(Ali Ekrem Bolayır), Süleyman Nesip (Süleyman Paşazade Sami), İbrahim Cehdi(Süleyman Nazif), H.Nazım(Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celal Sahir Erozan, İsmail Safa. Servetifünun Topluluğunun Oluşumu Nesirciler: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Safveti Ziya, Ahmet Şuayip. Recaizâde Mahmut Ekrem, 1895 sonunda, "Malûmat" adlı dergide yazan Muallim Naci izleyicileriyle kafiyenin göz için mi, kulak için mi olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı cevaplarının bir kısmı Servetifünun dergisinde yayımlanmıştı. "Eski-yeni" tartışmasının bitmeyeceğini anlayan Recâîzâde Ekrem, artık bir ekip çalışması yapmanın yollarını aramaya başladı. Servet-i Fünun, Recaizâde'nin Mekteb-i Mülkiye'den öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 17 Mart 1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Servet-i Fünun, isminden de anlaşılacağı gibi başlangıçta daha çok bilimle ilgili yazılara yer veren bir dergiydi. Recaizâde, bunu bir edebiyat dergisi hâline getirmek için Ahmet İhsan'la anlaşmış ve kendisinin Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)'den öğrencisi olan Tevfik Fikret'i derginin "başyazarlığına" getirilmesini sağlamıştı. Tevfik Fikret'in 256. sayıdan itibaren yazı işleri müdürlüğüne gelmesinden sonra bu dergi, tam bir edebiyat ve sanat dergisi olmaya başladı (7 Şubat 1896). O sırada "Mektep, Maarif, Hazine-i Fünûn, Mirsat ve Malumat" gibi dergilerde yazan ve Recaizâde tarafını tutan birçok şair ve yazar da Servetifünun'da toplandı. Hep birden Servetifünun edebiyatı denen bir edebî çığır açtılar. Dergi kısa zamanda gerek şekil gerek duyuş gerekse hayaller bakımından tamamıyla Batı tarzı şiirler, hikâyeler, romanlarla dolmaya başladı. Türk şiirine Fransız şiirinden birçok yeni hayaller getirildi. Bunları ifade için yeni tamlamalar kullanıldı. Sözlüklerden daha önce kullanılmamış Farsça ve Arapça kelimeler bulundu. Böylece konuşma dilinden iyice uzaklaşıldı. "Estetik" ilk defa "hikmet-i bedayi" adı ile bu dergide tanıtılmaya başlandı. 1898 yılının sonlarında Servetifünuncular eski edebiyatı tutanlara karşı mücadeleyi kazanmıştı. Servetifünuncular için Âli Edebiyat ve Adi Edebiyat kavramları vardır. Onlar halk edebiyatını adi edebiyat, Batılı edebiyatı da âli edebiyat diye tanımlarlar. Divan şiirinin aruz veznini ve dilini almışlar; mantığını reddetmişlerdir. 2. Sanat sanat içindir. anlayışıyla eserlerini kaleme almışlardır. 3. Dilleri ağırdır, Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça kullanmışlardır. Buffon un dediği gibi Üslup insanın kendisidir. anlayışındadırlar. 4. Bireysel konuları işlemişlerdir. 5. Batılı anlamda kaliteli ilk eserler bu dönemde verilmiştir. 6. Yüksek zümreye hitap etmiş, halkın sorunlarına değinmemişlerdir. 7. Romantizm, realizm, parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmişlerdir. 8. 1960 tan beri devam eden Doğu-Batı çatışmasının Batı lehinde kesin olarak sonuçlandığı devredir. Yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır. 9. Servetifünun öğretici metinleri: Daha çok kendilerine karşı eleştirilere bir cevap niteliğindedir. Edebi tenkit, gezi yazısı ve hatıra türlerinde gelişmiştir. Bu eserlerde de dil ağırdır, sanat ve estetik kaygısı güdülmüştür. Tenkidi edebi bir tür haline getirmişlerdir. Batılı tenkitçileri yakından takip ederek batı tenkit metotlarını tanıtmışlardır. Her devir birkaç türlü edebiyatın mevcut olduğunu kabul ederek kendilerinden önce başlayan, bizim edebiyatımız halk edebiyatıdır, hayır divan edebiyatıdır şeklindeki tartışmalara yeni bir bakış tarzı getirirler. 2

10. Servetifünun şiiri: Şiirde anjambmanlar (şiirde cümledeki Tasvir ve çözümlemelere önem verildiği için uzun cümleler anlamın bir dizede bitmeyip sonraki dizelere geçmesi, kayması, tercih edilir. Ünlemlere ve seslenişlere yer verilir. Mensur şiirde sarkması) kullanarak, şiiri nesre yaklaştırmaya çalışırlar. Şiirde şairane konular, şairane bir üslupla işlenir. Şeklen düzyazı dil cümleleri istedikleri kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi ve anlatım bakımından şiire benzer. Şiirin yapı kuralları olmadığı için sanatçı duygularını daha rahat dile getirebilir. Divan mısra ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar uzattıkları olur. Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne edebiyatındaki secili nesirlere benzer. kavuşturmuşlardır. Aruz ölçüsünü kullanırlar; ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir. Her veznin bir ruh haline tekabül ettiğine inanırlar. Onlar Her şey şiirin konusu olabilir. görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir. Hayali saadetler ve korkunç hakikat arasındaki çatışma Servetifünuncuların başlıca temidir. Dini ve felsefi kaygıları yoktur; renk, şekil ve hareket onları ilgilendirir. Sanata en üstün kıymet olarak bakmışlardır. Muhtevayı tanzim fikrini Fransız edebiyatçılarından öğrenmişlerdir. Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır. Sanatkârâne üslup ve yeni bir vokabüler (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır. Servetifünun a kadar kullanılmamış tamlama, benzetme, mecaz ve imgeler oluşturmuşlar, Ahmet Mithat Efendi tarafından Dekadanlıkla suçlanmışlardır. Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: "saat-ı semen fem" (yasemin renkli saat). Fransızca " neige d'or " karşılığı olan "berf-i zerrin" (altın renkli kar) vb... Kafiye kulak içindir. görüşünü benimserler. Şiirde resim sanatından çok etkilenmişler, şiiri yazıyla resim yapmak diye tanımlamışlardır. Ayrıca musikiden de etkilenmişlerdir, şiiri nesir+musiki olarak tarif etmişlerdir. Şiirde romantizm, parnasizm ve sembolizm akımının etkisi vardır. Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin bu dönemin en önemli şairleridir. Hüseyin Siret Özsever, İsmail Safa, Ali Ekrem Bolayır, Faik Ali Ozansoy, Celal Sahir Erozan diğer önemli şairlerdir. Celal Sahir kadın şairi olarak tanınmıştır. Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır: a) Batı dan aldıkları sone ve terza-rima b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat) c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler İkinci meşrutiyetin ilanından sonra sosyal konulara da değinmişlerdir. Bilhassa Tevfik Fikret bu konuda en önde gelen isimdir. 11. Mensur şiir: Fransız edebiyatından gelmiş ve Türk edebiyatında ilk örnekleri Servetifünun döneminde verilmiştir. Bu türün Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi Halit Ziya Uşaklıgil dir. Mezardan Sesler ve Mensur Şiirler adıyla mensur şiirlerini yayımlamıştır. Halit Ziya yı Siyah İnciler adlı kitabıyla Mehmet Rauf izler. Bunlardan başka Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celal Sahir gibi isimler bu türde yazmışlardır. Mensur şiir duygu ve hayallerin düzyazı biçimiyle şiirsel anlatımıdır. Bu yazılarda iç ahenk önemlidir. Servetifünuncular tarafından kullanılmış, fazla yaygınlaşmamıştır. Mensure" olarak da bilinir. Mensur şiir, şiirdeki arayıştan doğmuştur; ama öncelikle düz yazıdır. Bu metinler bireysel duygulanmaların ortaya konduğu şairane ürünlerdir. Mensur şiirlerde iç ahenk vardır. 12. Hikâye: Servetifünun döneminde hikâyede büyük gelişme yaşanır. Tanzimat'la edebiyatımıza giren hikâyenin olgun örnekleri bu dönemde verilir. Şiirde olduğu gibi hikâyede de bireysel konular işlenir. Servetifünun neslinin "içe dönük, karamsar" bakışı bu hikâyelere de sinmiştir. Kimi hikâyelerde İstanbul dışında geçen olaylara de yer verilmekle birlikte hikâyelerde mekân genellikle İstanbul'dur. Yazarlar realizmin etkisiyle yazdıkları hikâyelerde yaşadıkları dönemi işlemişlerdir. Olay hikâyesi tarzında yazmışlardır. Tanzimat yazarları hikâyelerde sosyal yarar amaçlamıştır. Bu açıdan hikâyelerde evlilik sorunları, gelenek ve töre, batıl inançlar, esaret, yanlış Batılılaşma işlenmiş; halk hikayeciliği geleneğinden kurtulunamamıştır. Edebiyatıcedide Döneminde yazarlar, yapıtlarında bireysel duyguları işlemişler; aşk, kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık, hayal-hakikat çatışmasından kaynaklanan ümitsizlik, aşırı melankoli, hastalık, karamsar bir bakış açısı gibi bireysel konulara yer vermişlerdir. Bu dönem hikâyelerinde sanatçı ruhlu, piyano çalan, yabancı dil bilen kadınlar; sevdalı, ince ruhlu âşıklar, Batılı tipler görülür. Mekan İstanbul'dur. Tanzimat hikâyelerinde dil, biraz daha sadedir. Cümleler kısa, açık ve anlaşılır özelliktedir. Çünkü bu dönemde düşünce öne çıkmış, özentili anlatım arka plana itilmiştir. Servetifünun yazarları, "Sanat, sanat içindir." görüşünü benimsemiştir. Bu nedenle onların hikâyelerinde dil, süslü ve sanatlıdır. Eski sözcükler sıklıkla kullanılır. Dilde sanat kaygısı ağır basar. Ancak bu dil, romanlara göre daha sadedir. Tanzimat yazarları Fransız edebiyatından etkilenseler de Doğu öyküleme geleneğinden kurtulamamıştır. Bu nedenle Tanzimat hikâyelerinde yapı, Batılı olsa da iç kurgu ve anlatım Doğulu özellikler taşır. Olay ön plandadır. Kişiler siliktir. Hikâyelerde romantizmin etkisi açıkça hissedilir. Samipaşazade Sezai, Ebubekir Hazım Tepeyran, Nabızade Nazım ile birlikte hikâyelerde realizmin etkisi görülmeye başlar; hikayeler masal havasından kurtulur. Servetifünun döneminde ise geleneksel hikâye tamamen bırakılır, Batılı tarzda hikâyeler yazılmaya başlanır. Realizmin etkisiyle gerçekçi hayat sahneleri, sosyal yaşamdan kesitler hikâyelerde yansıtılır. Olay yerine kişilere, onların ruhsal durumlarına ağırlık verilir. Bu nedenle yazarlar, öykülerindeki kişileri yaşadığı toplumdan, kendi çevrelerinden seçmişlerdir. 13. Roman: Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar. Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar. Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir. Roman tekniği sağlamdır. Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul un çeşitli kesimlerinden alınmadır. Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir. Tanzimat'la başlayan Türk romanı, Servetifünun döneminde Namık Kemal'in açtığı sanatkârane üslup ile gelişimini devam ettirmiştir. Bu dönemde roman, gerek üslup gerekse teknik bakımdan önceki döneme göre büyük gelişim göstermiştir. Romanda Tanzimatçılarda görülen kurgu hataları, üslup eksiklikleri, acemilikler Servetifünun döneminde kaybolmuştur. Roman tekniği modern ve sağlamdır. Olayların örgüsü, işlenişi ve konuşmalar başarılı biçimde verilmiştir. Yazarlar, eserde kişiliğini gizlemiştir. Batılı anlamda Türk romanı bu dönemde yazılır. 3

Servetifünuncular, Tanzimat'la başlayan dilde sadelik anlayışından uzak durmuş, aydın kesim için süslü ve sanatlı bir dille eserler vermiştir. Onlar estetiğe önem vermiş, bu da beraberinde dil zenginliğini getirmiştir. Ancak sanatkârane üslup anlayışı eserlerde kullanılan dilin kimi zaman anlaşılmaz hâle gelmesine neden olmuştur. Sanatçılar duygu ve düşüncelerini anlatmak için Arapçadan, Farsçadan, Batı edebiyatından sözcük ve tamlamalar kullanmışlardır. Batı edebiyatının etkisiyle kısa cümleler kurmaya özen göstermişlerdir. Yazılarda Fransız cümle yapısının etkisi vardır. Söz diziminde yenilikler yapmışlar; kesik cümleler kullanmışlar, sıfatları ismin sonunda kullanmışlar, fiilsiz cümleler oluşturmuşlar, "ve" bağlacına, "ah" ve "oh" gibi ünlemlere cümlelerde bol bol yer vermişlerdir. Tanzimat sanatçıları devrin koşulları gereği dışa dönük sosyal yazarlardır. Yapıtlarında işledikleri konular da yanlış Batılılaşma, görücü usulüyle evlenme, esaret (kölelik) gibi sosyal konulardır. Servetifünun sanatçıları ise yaşadıkları dönemdeki siyasal baskılar ve sansür nedeniyle bireysel konulara yönelmiştir. Bunun sonucu olarak sosyal içerikli temalardan uzak durmuşlar; eserlerinde hayal-hakikat çatışması, başarısız aşklar, karamsarlık gibi bireysel temalara yönelmişlerdir. Yazar yaşadığı toplumdan bağımsız değildir. Onun, yaşadığı toplumun uzak bir şekilde eser vermesi olanaksızdır. Bu açıdan her tema yazıldığı dönemin zihniyetini, sosyal ve kültürel durumlarını yansıtır. Kısacası yaşamın gerçeği ile romanın gerçeği birbiriyle örtüşmez; ancak roman gerçek yaşamdan, içinde yaşadığı toplumsal, ekonomik ve kültürel ortamdan etkilenir. Mai ve Siyah'ta romanın yazıldığı dönemin basın hayatı, Aşk-ı Memnu'da Beyoğlundaki yaşam, eğlence merkezleri yer alır. Servetifünun romanında, konular İstanbul'daki seçkin kişilerin yaşamından, özellikle Batılı çevrelerden alınır. Hayal kırıklığı, üzüntü ve başarısız aşklar romanlara konu olur. Tanzimat Döneminde yazarlar roman türünün ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde yazarlar, romanda belli bir gelişmeyi değil, Doğu ve Batı kültürünü birbirine katarak sosyal yararı gözetmiştir. Halka seslenebilmek için yazmış, bu yolda meddah ağzını kullanmış, öğreticiliği amaçlamıştır. Bu açıdan Tanzimat romanları teknik olarak kusurlu; ama bu türü yaygın hâle getirmesi açısından önemlidir. Yazarlar, romanlarında halkı göz önünde bulundurmuş, görüşleriyle kahramanları üzerinde etkili olmuş, romanlarının olay akışını sık sık keserek okura bilgiler vermiştir. Edebiyatımızda Batılı anlamda esas roman, Servetifünun'la başlar. Servetifünuncular realist yazarları, psikolojik roman çığırını açan yazarları ve onların roman anlayışlarını örnek almışlardır. Toplumsal yarar içeren sosyal konular (cariyelik, görücü usulüyle evlilik, köle ticareti, yanlış Batılılaşma vs.) gitmiş, kişisel konular, özellikle aşk konusu romanlara hâkim olmuştur. Servetifünun romanlarında ağırlıklı olarak kişilerin yaşamı ve salon hayatı işlenir. Kişilerin ruh çözümlemelerine, tabiat ve çevre betimlemelerine özen gösterilir. Roman kişileri, romantik yönleri olmakla birlikte genellikle modern yaşamın içinden, eğitimli, bazen hırslı, bazen isyankar, geleneğin kalıplarını kıran, ümitle bunalım arası gelgitler yaşayan gerçekçi kişilerdir. Bu kişiler karamsar tipler, çapkın ve macera peşinde olanlar, zengin ve Avrupalı tipler olarak sınıflandırılabilir. Yazarlar kahramanlarını psikolojik gerçekliklere uygun olarak serbest bırakır, okuru, taraf tutmadan kahramanları anlama ve çözümlemeye yönlendirir. Bunun yanında yazarlar, romanlarda Batı tarzı hayatı ve kahramanları işlemişler, sosyal yaşamdan da kuvvetli tiplere ve sahnelere de yer vermişlerdir. Örneğin Halit Ziya'nın Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil, Aşk-ı Memnu'daki Firdevs Hanım, Nihal ve Bihter, o devir İstanbul'unda yaşamış toplumdan kişilerdir. Tanzimat Döneminde sade dile yönelim vardır. Şinasi ile başlayan dilde sadeleşmeyi Ahmet Mithat, uygulamaya çalışır. Fakat özentisiz cümleler kurduğu için bunda başarılı olamaz. Samipaşazâde Sezai dilde sadeleşmeyi savunmakla birlikte sanatlı söz söyleme alışkanlığından bütünüyle kurtulamaz. Bu konuda Nabizade Nazım daha başarılıdır. Servetifünun roman ve öykülerinde ise sade dil anlayışı bir kenara bırakılmış, son derece süslü ve sanatlı, Arapça ve Farsça sözcüklerle yüklü bir dil kullanılmıştır. Servetifünun yazarları, yakından takip ettikleri Fransız yazarların etkisiyle realist roman anlayışını benimsemişlerdir. Realist romanlar olayları kişi ve çevreyi gerçekçi bir şekilde anlatır. Yazarlar kendi duygu ve düşüncelerini esere yansıtmazlar. Olaylar ve kişiler karşısında tarafsız kalırlar. Realist romanlarda eserin üslubu yapmacıksızdır. Servetifünun yazarları, romanda realist ve natüralist yazarları örnek almışlardır. Realist romanda gözlem ve araştırma ön planda, his ve hayal unsurları ise ikinci plandadır. Realist romanlarda gerçekler, görülenler ve incelemelerin ortaya koyduğu sonuçlar önemlidir. Gözlem önemlidir. Yazarlar gerçeğe uygun çevre betimlemeleri yapmıştır. Bu dönem romancıları, esere kendi duygu, düşünce ve hayallerini karıştırmaz, kişiliğini gizler. Bunun için de olayları, kişileri iç ve dış özellikleriyle, psikolojik yönleriyle objektif bir şekilde anlatır. Dil ve üslup olaya ve olayın kahramanının kişiliğine uygun olarak kullanılır. Natüralist romanlarda bilime ve araştırmaya daha çok önem verilir. Natüralistler gerçeğe bağlılıkta ve sosyal meseleleri araştırmada realistlerden çok daha fazla bilimsel metotlara bağlıdır. Toplumu âdeta bir laboratuvar olarak düşünürler ve eserlerini bu laboratuvar içinde, bilimsel verilere bağlı kalarak yazarlar. Servetifünun yazarlarının romanlarında realizm belirgindir. Sanat sanat içindir anlayışından hareketle sanatçılar dil ve anlatıma önem vermişlerdir. Bu dönemin usta romancısı Halit Ziya dır. Batılı anlamda ilk romanları ( Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu) o yazmıştır. İlk psikolojik roman olan Eylül, Mehmet Rauf tarafından yazılmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın bu dönemin diğer romancısıdır. 14. Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir. II. Meşrutiyet ten sonra bu alanlarda kendilerini gösterirler. 15. Yeni Zelanda ya kaçmak isterler, bunu yapamayınca Hüseyin Siret in Manisa daki evine gitmeyi hayal ederler. Bu tem Ahmet Haşim de O Belde şiirinde devam eder. 16. Ortak yönleri: II. Abdülhamit ve devrin siyasi şartlarından nefret ederler, yetişme tarzları Batılıdır, bedbin bir hayat görüşleri vardır, yeni bir edebiyata gereksinim duyarlar, Fransızca bilirler ve Fransızca eserleri orijinalinden okuyup tercüme ederler, sanat için sanat görüşüne sahiptirler, bireysel konuları işlerler, dilleri ağırdır, korkunç gerçekten kaçıp hayali saadetlere sığınırlar,.çekingendirler, resim ve musikiden etkilenmişlerdir. 4

SERVETİFÜNUN DÖNEMİ SANATÇILARI Tevfik Fikret (1867-1915) Galatasaray Lisesi ni bitirdi. Ömrü boyunca İstanbul da kaldı. Devlet memurluğu, Mekteb-i Sultani de öğretmenlik yaptı. Gururlu, alıngan, ahlakçı, atletik, önce dindar sonra dine ve tarihe karşı cephe alan, şekle ve resme düşkün, insana, akla ve fenne çok değer veren, menfi bir hayat bakışı olan, refah bir hayat süren, romatizma ve şeker hastası olan biridir. Oğlu din değiştirerek Protestan rahibi olmuştur. 1896 da Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ateşli savunucularından biri oldu. Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın'la birlikte "Tanin" gazetesini kurdu. Gazete İttihat ve Terakki'nin yayın organı haline getirilmek istenince karşı çıktı ve Tanin'den ayrıldı. Küçük yaşlarda şiir yazmaya başladı. Fransız şiiriyle tanıştıktan sonra aşırı titiz tutumu, en küçük ayrıntılar üzerinde dikkatle durmasıyla kendine özgü bir üslup yarattı, döneminin tüm edebiyat ve şiiri üzerinde etkili oldu. Biçimsel kaygıları göz ardı etmedi, sürekli yenilik aradı. Nazmı nesre yaklaştırdı, manayı dizenin dışına taşırdı. Servetifünun akımının en önemli şairi oldu. Özgürlük, hak, devrim ve insanlık şairiydi. Şiiri içten dışa, mistisizmden dinamizme çevirdi. Servetifünun döneminde bireysel konularda yazan şair, Servetifünun Döneminden sonra toplumsal konulara ağırlık verdi. Resim gibi şiir yazmak kaygısını taşıdı. Dili ağırdı. Aruz veznini kullandı, şiirde musikiye önem verdi. Parnasizm akımından etkilendi. 1900'de yayınlanan "Rübab-ı Şikeste"de toplumsal sorunlara ağırlık veren şiirlerin yanı sıra, günlük konuşma diline yakın dille yazılmış şiirler de vardı. Betimlemelerindeki ayrıntılı ustalığının ressamlığına bağlanır. Doğa şiirlerindeki doğayla uyumluluk da dikkat çeker. Namık Kemal ve Mehmet Akif teki gibi filler değil onda sıfatlar ön plana çıktı. Hisseden ancak az okuyan bir şairdir. Tevfik Fikret in şairliğini üç döneme ayırabiliriz: Birinci dönemde divan şiirini taklit etmiş, Muallim Naci gibi ustaların yolunu izlemiştir. İkinci dönem ustalaştığı dönemdir. 1890 lı yıllardan itibaren Batılı şiirler yazmaya başlamış, Servetifünun Döneminde genelde bireysel temaları işlemiştir. Nazmı nesre yaklaştırmıştır. Üçüncü dönemi II. Meşrutiyet ten sonrasıdır. Bu dönemde toplumsal konulara yer vermiştir. Eleştiriler, öğütler vs. bu dönemin ürünüdür. Fikret i yaşatan da bu dönem şiirleridir. 1914'te yayımlanan "Şermin"de yalın bir dille yazılmış, kısa dizelerden kurulu, dolaysız bir anlatımın egemen olduğu şiirler yer alır. Çocuklar için hece ölçüsüyle yazmıştır. 30'lu yaşlarından sonra çevresindeki olumsuzluklardan oldukça etkilendi. Dünya görüşü, çağının koşullarını aştı. Özgürlük ve eşitliğe inandı. Sınıfsal çıkarlara dayalı yönetim biçimini eleştirdi, belli egemen sınıfların yönettiği devlete ve bu devletin koyduğu yasalara karşı çıktı. Özel yaşamında da katı bir ahlak anlayışı sürdürdü. İnsana büyük değer verdi. Ona göre tüm soruların üstesinden gelecek, mutlu yarınları hazırlayacak olan insandır. İnsanın üstünlüğünü sağlayan ise duyarlılığı ve sezgi gücünden çok düşünme gücü ve aklıdır. Sis şiirinde İstanbul u çok kötülemiştir. İstanbul için; zulümler sahası, bin kocadan arta kalan dul kız, içerisinde temiz bir zerre bulunmaz, dünyanın koca kahpesi gibi cümle ve tamlamalar kurar. Hasta Çocuk, Balıkçılar şiirleri birer manzumedir. Nazmı nesre yaklaştırmıştır. Sabah Olursa, Haluk un Vedaı, Ferda adlı şiirlerinde oğluna nasihat eder; oğlu şahsında tüm gençleri eğitmeye çalışır. Sultan Abdülhamit Han yönetimine muhalif olan Batıcılar, muhalefetlerinde uzun süre başarı sağlayamayınca bu durum onları toplumdan kaçış düşüncelerine sürükledi. Ve Tevfik Fikret teki "inziva" düşüncesini daha da derinleşti. Bu düşünce, Servetifünun Döneminin öbür yazarlarınca da benimseniyordu. Bir ara hepsi birlikte Yeni Zelanda'ya gitmeyi, daha sonra Hüseyin Siret in Manisa'nın bir köyündeki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler. Ama Fikret'in "Yeşil Yurt" şiirinde de açıkça görülen bu sıla ütopyası ve birlikte yaşama özlemi bir türlü gerçekleşmedi. Servetifünuncular arasında görüş ayrılıkları başlamıştı. Bazıları dergiden ayrıldılar. Bir süre sonra Fikret de derginin sahibi ile anlaşamayarak yazı işleri müdürlüğünü bıraktı. Han-ı Yağma adlı şiirinde devleti yönetenleri ağır bir dille eleştirir; soygunculukla, yağmacılıkla suçlar. Tarih-i Kadim adlı şiirinde tarihe ve dine karşı inançsızlığı anlatır. Haluk un Amentüsü adlı şiirinde insana, akla ve fenne çok büyük değer yükler. Aklı ve fenni tanrılaştırır. Batıcılık akımına mensup, medeniyetçi bir şairdir. Oğlu Halûk'un şiirlerinde büyük etkisi oldu. 1911'de yayınlanan ikinci şiir kitabı "Halûk'un Defteri"ndeki şiirler, en umutlu ve iyimser şiirleridir. Bu şiirlerde oğluna ve Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütledi. 1911'de basılan "Rübabın Cevabı"ndaki şiirlerde halkın acılarını, zorbalıkları, baskı ve haksızlıkları anlattı. Bu kitapta yer alan "Tarih-i Kadim'e Zeyl" başlıklı şiirde, kendisini eleştiren Mehmet Akif e yanıt verdi. Din ve doğa konusundaki görüşlerini açıkladı. Kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu söyledi. Hayata karışmaktansa hayatın izleyicisi oldu. Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Haluk un Defteri, Rübab ın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru ve çocuklar için hece vezni ile yazdığı Şermin adlı şiir kitapları vardır. 5

Tevfik Fikret ten Seçmeler Tevfik Fikret in Rübab-ı Şikeste nin(kırık Saz) başına kendi el yazısıyla yazdığı kıta: Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr-ü bal; Kendi cevvim, kendi afakımda kendim tairim. İnhina, tavk-ı esaretten girandır boynuma; Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim. Günümüz Türkçesiyle Kimseden bilgelik öğrenmeye de kalkmam, kol kanat da dilenmem. Kendi uzayımda, kendi ufuklarımda kendim uçarım. Tutsaklık tasması için eğilmek, ağır gelir boynuma. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim. Han-ı Yağma dan: Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Haluk un Vedaı ndan İşte bir yol ki hep çakıl ve diken Geçeceksin yarın bu yoldan sen Geçeceksin, ayakların yorgun (şerha: parça) Ellerin şerha şerha, bağrın hun (hun: kan) Fakat alnın açık, yüzün handan Koşan elbet varır; düşen kalkar Kara taştan su damla damla akar Birikir sonra bir gümüş göl olur Arayan hakkı en sonunda bulur Yağmur Küçük, muttarid, muhteriz darbeler Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz Olur dem-be-dem nevha-ger, nağme-sâz Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz Küçük, muttarid, muhteriz darbeler!.. Sokaklarda seylâbeler ağlaşır, Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır. Bulutlar karardıkça, zerrâta bir Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir; Bürür bir soğuk gölge etrâfı hep, Nümâyân olur gündüzün nısf-ı şeb. Söner şimdi, manzûr olurken demin Heyûlâsı karşımda bir âlemin Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere, Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. Geçer boş sokaktan, hayâlet gibi Şitâbân ü pûşîde-ser bir sabî. O dem leyl-i yâdımda, solgun, tebâh; Sürür bir kadın bir ridâ-yı siyâh. Susarlar. Uzaktan ulur bir köpek. Öter gûş-i rûhumda boş bir enîn, Boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn: Küçük, pür-heves, gevherîn katreler Sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz Olur muttasıl nevha-ger, nağme-sâz... Sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz Küçük, pür-heves, gevherîn katreler Yağmur (Günümüz Türkçesiyle) Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar Kafeslerde, camlarda titreşerek Durmadan türkü söyler, ağıt yakar Kafeslerde, camlarda titreşerek Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar Sokaklarda seller ağlaşır Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır. Bulutlar karardıkça zerrelere bir Ağır, can çekişen dalgalanma gelir; Bir soğuk gölge etrafı bürür, Gündüzden gece yarısı görünür. Söner şimdi, görünürken demin Maddesi karşımda bir âlemin Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere; Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. Geçer boş sokaktan, hayalet gibi Koşarak bir çocuk, başı örtülü O sıra, andığım gece, solgun ve bitkin, Sürür bir kara çarşafı bir kadın Saçaklarda kuşlar -acıdır bu pek!- Susarlar, uzaktan ulur bir köpek. Öter ruhumun kulağında boş bir inilti, Boğuk bir sessizlikle tınlamanın çelişkisi Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar Sokaklarda, damlarda hep titreşir Aralıksız türkü söyler, ağıt yakar Sokaklarda, damlarda hep titreşir Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar... Sis ten: Ey sahn-ı mezalim evet, ey sahne-i gara, (Ey zulümler sahası Evet, ey parlak alan) Ey köhne Bizans, ey koca fertut-ı musahhir Ey bin kocadan arta kalan bive-i bakir (Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak Ey bin kocadan arta kalan dul kız) Örtün, evet, ey haile Örtün, evet, ey şehir; Örtün ve müebbet uyu, ey facire-i dehr (Örtün, evet, ey felaket sahnesi Örtün artık ey şehir Örtün ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi) Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek!- 6

Haluk un Amentüsü Varlıkları yaratan bir güç var; ulu ve arınmış, Kutsal ve yüce; ona vicdanla inandım. Toprak vatanım, insan soyu milletim... İnsan İnsan olur ancak, bunu iz anla, (2) inandım. Şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var; Dünya dönecek cennete insanla, inandım. Yaratılışta gelişme evvelden beridir; bu olgunluğa Tevrat ile, İncil ile, Kur anla inandım. İnsanoğlu birbirinin kardeşi... Hülya! Olsun, ben o hülya ya da bin canla inandım. İnsan eti yenmez; bu teselliye içimden -Bir an için atalarımı unutmakla inandım. Kan şiddeti, şiddet kanı besler; bu düşmanlık Kan ateşidir; sönmeyecek kanla, inandım. Elbet şu mezar ömrünü bir şıklı mahşer Tâkip edecektir, buna imanla inandım. Aklın büyüleyen mûcizeleri önünde Bâtıl geçecek yerlere hüsranla, inandım. Karanlık sönecek, doğruluğun ışığı birdenbire Bir yanardağ gibi patlayacak, inandım. Kollar ve boyunlar çözülüp bağlanacak hep Yumruklar, o gürültülü zincirle, inandım. Bir gün yapacak fen şu siyah toprağı altın; Her şey olacak bilginin gücüyle... inandım. Günümüz Türkçesiyle Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak, Kutsal ve yüce, ona vicdanla inandım. yeryüzü vatanım, insan soyu milletimdir benim Ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım. Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var; Dünya dönecek cennete insanla, inandım. Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak; Ben buna Tevrat'la, İncil'le, Kuran'la inandım. tekmil insanlar kardeşi birbirinin"... Bu bir hayal! Olsun; ben o hayale de bin canla inandım. "insan eti yenmez"; bu avuntuya içimden Bir an için geçmişimi unuttum da inandım. Kan şiddeti besler, şiddet kanı... Bu düşmanlık Kan ateşidir, kanla sönmez, inandım. Kuşkusuz bu öldürülen yaşamı, apaydınlık Bir yeniden doğuş izleyecektir, buna imanla inandım Aklın, 0 büyük sihirbazın hüneri önünde Yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım. Karanlıklar sönecek, yanacak gerçek ışığı, Patlayan bir volkan gibi, bir anda, inandım Kollar ve boyunlar çözülecek. Ezenin yumruğu Şangırtılı zincirlerle bağlanacak, inandım. Bir gün teknik, şu kara toprağı altın yapacak Ne olacaksa bilim gücüyle olacak... İnandım. Ağustos Böceği İle Karınca Karıncayı tanırsınız Minimini bir hayvandır Fakat gayet çalışkandır Gayet tutumludur, yalnız Pek hodkâmdır, bu bir kusur: Hodkâm olan zalim olur. Bir gün ağustos böceği Tembel tembel ötüp durmak Neticesi aç kalarak Karıncadan göreceği Bürudete bakmaz, gider Bir lokma şey rica eder Der ki: - Acıyınız bize Çoluk çocuk evde açız İanenize muhtacız. Karınca bir yüreksize Layık huşunetle sorar: - Aç mısınız? Ya o kadar Uzun, güzel günler oldu. O günlerde ne yaptınız? Böcek inler: - Açız, açız Bakın benzim nasıl soldu O günlerde gülen, öten Sazla, sözle eğlenen ben Bugün bakın ne haldeyim! Vallah açız, billah açız, Halimize acıyınız! Karınca eğlenir: - Beyim, Şimdi de raks edin, ne var? 'Yazın çalan kışın oynar.' Sen Olmasan Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut, Bilir misin ne olur? Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar, (serd: soğuk) Ve bulur; (teennüs: kadınlaşma) Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu, Bu rûh-ı mecrûhu?.. Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl, Yaşar mıyım dersin? (uful: gözden kaybolma) Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl; Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar Ne hazin Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha, Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim, Bu kalb-i muztaribim? Sen olmasan... Bu samîmî bir îtirâf işte; Sen olmasan yaşayamam: Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte; Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten?... Akşam Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu: Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât, Bükâya değse hayat!.. 7

Cenap Şahabettin (1870-1934) İyi bir öğrenim görmüş, Servet-i Fünun, İçtihâd, Tanin, Hak, Sabah, Hâdisât, Tasvir-i Efkâr, v.b. adlı dergi ve gazetelerde edebiyat ve siyaset üzerine çeşitli makaleler yazmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Darülfünun Edebiyat Fakültesi ilan şubesi Fransızca müderrisi, az sonra Garp Edebiyatı müderris vekili (1914), Mütareke yıllarında Osmanlı edebiyatı tarihi müderrisi olmuş (1919), Cumhuriyet devrinde dergi ve gazetelerde yine sohbetler yazmış, İstanbul da, beyin kanamasından ölmüştür. Türk Edebiyatı nda parnasizmi ilk kez tanıtan, sembolizmin öncüsü olan bir şairdir. Sanat sanat içindir, görüşüyle eserlerini yazmıştır. Edebiyattan maksat ancak edebiyattır ve Edebiyat için güzellikten başka gaye tanımam. İtikadımca, güzel bir eser vücuda getirerek karilerde tatlı bir hülya uyandıran şair muvaffak olmuştur. diye düşünmüş ve şiirde hiçbir toplum sorununa dokunmayarak sadece aşk ve doğa şiirleri yazmakla yetinmiştir. Nazım= Nesir+Müzik tir der. Şiiri kelimelerle yapılmış resim olarak algılar. Bunlar, derin duygulardan çok, o zamana kadar kullanılmamış bileşik sözcükleri, yeni isim ve sıfat tamlamaları parlak mecazları, anlatım hünerleri, yeni nazım biçimleriyle göz kamaştıran, gösterişli, süslü, özentili şiirlerdir. Şiirlerinde birkaç aruz kalıbını birden kullanmıştır. Cenap, etkisi altında kaldığı sembolistlerin yolundan yürüyerek, düşünce ve duygularını yeni sözcüklerle anlatmak için Arap ve Fars sözlüklerinden o zamana kadar kullanılmamış birtakım sözcükler bulup almış, yabancı sözcüklerle birtakım yeni isim ve sıfat tamlamaları ve bileşik sıfatlar kurmuştur. Sâât-i semenfâm (yasemin renkli saatleri), lerze-i rûşen (parlak titreyiş), berf-i zerrin (altın renkli kar) v.b. yabancı ve eski sözcüklerle kurulan bu yeni söyleyişler birtakım çetin tartışmalara yol açmış ve bunlardan birçoğu Fransızcadan çevirmedir. Divan edebiyatında kalıplaşmış birçok mecazlar ve söz kalıpları nasıl Farsçadan aktarılmışsa, Edebiyat-ı Cedide devrinde de, birtakım kavramları anlatan yeni söz kalıpları Türkçeye Cenap ve arkadaşlarının kalemiyle Fransızcadan aktarılmıştır. Dil konusunda gerek kendinden önce, gerek kendinden sonra yetişenlere karşı hep geri bir anlayışı savunmuştur; sanat hayatının ilk devrinde, sade dille yazma davasını tutanlara karşı yabancı sözcüklerden ve bu sözcüklerle yapılan yeni isim ve sıfat tamlamalarından yana olmuş; 1908 den sonra da, Yeni Lisan sade dil hareketini ortaya çıkaranlarla uzun ve sert tartışmalara girişmiş ve dilden yabancı sözcüklerle yabancı dil kuralları atılırsa Türkçenin fakirleşeceği ni iddia etmiştir. Fakat sade dil akımının kuvvetlenip doğallaştırdığı Cumhuriyet devrinde, bu akımın etkisinden kendini kurtaramamış, epey geç kalınmış olmakla birlikte, bu devirde sade dille birkaç şiir (Senin İçin İhtiyar Çınar, v.b.) ve bir hayli musahabe yazmıştır. Yine 1905 den sonra, Millî Edebiyat akımıyla birlikte başlayan hece veznini kullanma hareketine karşı ise ömrünün sonuna kadar aruzu savunmuş, hece veznin bir nazım ölçüsü olamayacağını ileri sürmüştür. Çocukluk devrine ait ilk manzumelerini Tâmât (1887) adlı kitapta toplamış; çoğu Servet-i Fünun da olmak üzere çeşitli dergilerde yayınlanmış bulunan öteki şiirlerini kitap halinde bastırmamıştır. Bir kısım seçme şiirleri ölümünden sonra, Cenap Şahabettin, Hayatı ve Seçme Şiirleri (1935; hat S.N. Ergun) adlı bir kitapta toplanmıştır. Gezi yazılarını Hac Yolunda (1909, 1925), Avrupa Mektupları (1919) adlı kitaplarda; 1908 den sonra yazdığı musahabe ve deneme yolundaki makalelerin bir kısmını Evrâk-ı Eyyâm (1915) da, bazı makaleleriyle vecizelerini Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri (1918) adli kitapta toplanmış; çeşitli dergi ve gazetelerde dağınık bir halde bulunan pek çok makaleleri ile Servet-i Fünun dergisinde Serseri Fikirler başlığı altında yayınladığı öteki vecizeleri kitap halinde toplanmamıştır. Nesirlerinde de nükteye, zeka gösterişine, kelime oyunlarına, her türlü söz sanatına yer vermiştir. Piyesleri, bir perdelik Körebe (1917) ile kitap halinde basılmayan Yalan ve Küçükbeyler dir. Bunlardan başka, Shakespeare üzerine Vilyem Şekspiyer (1931) adlı bir incelemesi vardır. Hüseyin Cahit Yalçın (1875-1957) 1895-96'da Mülkiye Mektebi ni bitirdi.devlet memurluğu ve öğretmenlik yaptı. Tevfik Fikret'ten sonra Servetifünun dergisinin yönetimini üstlendi. Fransızcadan çevirdiği Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi yüzünden Servet-i Fünun dergisi kapatıldı ve böylece Servetifünun Dönemi Türk Edebiyatı kapandı. 1908'de 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım Kadri ile birlikte Tanin Gazetesi'ni çıkardı. Aynı yıl İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden İstanbul mebusu seçildi. 1920'de İstanbul'un İngilizler tarafından işgalinden sonra tutuklanıp Malta Adası'na sürüldü. 1922'de sürgün dönüşü Tanin'i yeniden çıkardı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında çıkarılan yasaları ve bazı uygulamaları eleştirince İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat etti. 1925'te ikinci kez yargılandı, Çorum'a süresiz sürgüne gönderildi, Tanin gazetesi kapatıldı. 1926'da af sonucu cezası kalkınca İstanbul'a döndü. 1933-1940 arasında "Fikir Hareketleri" dergisini çıkardı. Bu dergi Avrupa'nın tanınmış ilim, fikir ve sanat adamlarının makale ve kitaplarından yapılmış tercümelerden ibarettir. Bu derginin karşısında Necip Fazıl ın Ağaç dergisi vardır. Ağaç dergisinde yazanların hepsi milli ve manevi değerlerine bağlıdır. Atatürk'ün ölümünden sonra tekrar politikaya döndü. 1935-1939 arasında Çankırı, 1943-1946 arasında İstanbul milletvekili oldu. 1943-1947 arasında Tanin gazetesini tekrar yayınladı. Ulus gazetesinde başyazarlık yaptı. Ulus'ta yayınlanan bir yazısı nedeniyle dokunulmazlığı kaldırıldı. 1954'te bu kez Demokrat Parti aleyhindeki yazıları nedeniyle hapse mahkum edildi, ama cumhurbaşkanı tarafından affedildi. Öğrencilik yıllarında yazmaya başladı. Yazıları Mütalaa, Tarik, Sabah ve Saadet gibi gazetelerde yayınlandı. Biçim ve öz bakımından Ahmet Mithat etkisi görülen ilk romanı "Nadide" 1981'de basıldı. İkinci romanı "Hayal İçinde"de gerçekçi bir yaklaşım temelinde ruhsal çözümlemelere yer verdi. Öykülerinde İstanbul'da yaşayan azınlıkları, seçkin kişileri anlattı. Hayatı Hakikiye Sahneleri adlı eserinde İstanbul un fakir ailelerini realist bir şekilde anlattı. Servetifünun dergisinin yanında, Edebiyat-ı Cedide Kütüphanesi nin kurulmasını sağladı. Ayrıca Servetifünun karşıtı yazarlarla yapılan kalem kavgalarında hep ön planda yer aldı. Çeviriler yaptı, elli kadar eseri Türkçeye kazandırdı. ESERLERİ: ROMAN: Nadide (1891), Hayal İçinde (1901) ÖYKÜ: Hayat-ı Muhayyel (1899), Niçin Aldatırlarmış? (1922), Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (1909) DİĞER: Kavgalarım (1910), Edebi Hatıralar (1935), Siyasal Anılar (1975), Talat Paşa (1943), Türkçe Sarf ve Nahiv (1908), Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47), Seçme Makaleler (1951) 8

Halit Ziya Uşaklıgil (1866-1945) Fransız okullarında yetişmiştir. Öğrenciliği sırasında Fransızcadan çeviriler yapmaya başlamıştır. R. Mahmut Ekrem in desteğiyle Servetifünun topluluğuna katılır. Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi ünlü romanları bu dergide yayımlanır. Derginin kapatılmasından II. Meşrutiyete kadar hiçbir yazı yayımlamaz. Fransızcadan başka İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilir. Tanzimatçıları okumuş ve karşılaştırma olanağı bulmuştur. Çevirilerini yaparken kendine özgü tümce yapısını da kurmuş; yazdığı roman ve öykülerle Servetifünuncuları yönlendirmiştir. Servetifünun şiirinde Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin ne ise, düz yazıda da Halit Ziya Uşaklıgil odur. Fransız edebiyatının etkisinde kalan yazarın cümlelerinde, Fransız cümle yapısının hâkimiyeti görülür. Söz dizimindeki yenilikler dikkati çeker. Fiilimsilerle birleşik cümleler kurar, bağlı ve sıralı, uzun cümleleri sık sık kullanmıştır. Edebiyat-ı Cedide edebiyatının romanı olan Mai ve Siyah ta idealist bir şairin (Ahmet Cemil) iç dünyası ile birlikte orta halli bir Türk ailesinin hayatı etraflı olarak verilmektedir. Aşk-ı Memnu da da Batılı yaşayış tarzına kaymış zengin bir Türk ailesinin zevkleri, adetleri tasvir edilir. Kırık Hayatlar ise, Türk cemiyetinin değişik çevrelerdeki insanlarının hayatlarını vermesi bakımından dikkate değer bir romandır. Ayrıca bu romandaki bütün karakterler de tamamen yerlidir. Ancak Servetifünun romanında sosyal davalar hemen hemen hiç yoktur. Siyasi ve dini baskıların devam ettiği bir devirde bu iki diktadan birine dokunmadan herhangi bir sosyal davaya temas etmenin imkansızlığı ortadadır. Bu bakımdan Servetifünun romancıları, tahlili yalnız kahramanlarının iç hayatına yönelterek sosyal hayatı sadece tasvir etmekle yetinirler. Bu davranış uymaya çalıştıkları realist roman metoduna da uygundur. İlk eserlerinde Ahmet Mithat ın etkisi vardır. Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası romanları ile Bir Muhtarın Son yaprakları ile Bir İzdivacının Tarih-i Muaşakası adlı kitaplarında yer alan hikayeleri genellikle Tanzimat dönemi romanının romantik atmosferini devam ettirir niteliktedir. Ziya, romancılığımızda metot meselesinin önemini ilk kez kavrayan ve yazmaya geçmeden önce metot tercihi yapan bir yazardır. Fransız realistlerinin tekniğini yerli konularda başarıyla uygular. Romancılığımızın evriminde ve roman tekniğinin gelişiminde büyük rol oynar. Romanlarında ölüm veya acıklı bir sonla karşılaşırız. Vakalar varlıklı kişilerle memurların hayatıyla ilgilidir. Konularını genellikle aydınlar çevresinden seçer. Kısa hikayelerinde halka iner, daha sade ve tabii bir dille, eserlerine şiirli bir hava katar; tekniğinin kuvvetiyle sağlam bir yapı kurmayı başarır. Çevresinde gördüğü olaylarla kişilerden geniş ölçüde yararlanır. Hikayelerinde aşk, sevgi, kıskançlık, yurt özlemi, çocuk sevgisi, ruhsal bunalımlar, milli duygu gibi konuları işler. Kişilerin acıları, sıkıntıları ve mutsuzlukları üzerinde durur. Gerçekçi bir yazar kimliğiyle sanatını icra eder. Maupassant tarzını benimser. Her hikayesi bir sonla biter. Hikayelerinde düşüncelerini anlatmaya, tipleri çizmeye, çözüm ve senteze önem verir. Uzun girişler yapmadan konuya geçer. Tip yaratmada usta bir yazardır. Çoğunlukla tipleri kadınlardan oluşur. Ahmet Cemil (Mai ve Siyah), Bihter (Aşk-ı Memnu), Vadide (Kırık Hayatlar) Türk romanında adları unutulmayacak olan karakterlerdir. H. Ziya romanlarında çok ilgi çekici karakterler bulmakta büyük ustalık gösterir. Özellikle de Ahmet Cemil görünüşü zamanın genç şairlerini tarafından taklit edilen ve çok sevilen bir karakterdir. Karakteri her hali ile canlandırmakta, onları çevrelerinden ve şartlarından koparmadan bütün psikolojik muhtevaları ile vermekte büyük bir güç gösteren H. Ziya, tamamıyla gözleme dayanan psikolojik tahlillerini büyük parçalar halinde yapmaktansa tasvirlerinde olduğu gibi olaylar arasında eriterek ve gerektiği ölçüde yapmayı uygun görür. Yeni bir yazı türü olarak, ilk defa H. Ziya nın Hizmet gazetesinde yayınladığı mensur şiir şekli Servetifünun ve Fecr-i Ati devirlerinde çok rağbet görür. Zamanında alışılmış kuralların dışında, Fransız söz diziminden de etkilenerek özgün bir tümce yapısına ulaşmıştır. Türkçenin anlatım gücünü araştırmış, ancak bol yabancı sözcük kullanarak dilini ağırlaştırmıştır. Önceleri dilde özleşmeye karşı çıkarken yaşamının son yıllarında kendi yapıtlarını yalınlaştırmıştır. Halit Ziya, Türk romanında bir aşamadır. Halit Ziya için Modern Türk romancılığının kurucusu diyebiliriz. Batılı anlamda modern ilk romanların yazarıdır. Cumhuriyet öncesi dönemimizin en usta romancısıdır. Servetifünun Dönemindeki romanları teknik bakımdan kusursuzdur. Kişiler kendi çevresinin yaşayan insanlardır. Duygusal ve düşünsel çözümlemeler sağlamdır. İyi bir gözlemcidir. Türk romancılığının temel çerçevesini Batılı bir anlayışıyla çizer. Tanzimat tan Cumhuriyete bir köprü oluşturur. Yaşadığı dönemi ve ortamı yansıtmada, zamanının romancılarından hiçbirisi ona ulaşamaz. Realist bir çizgi izler. Romanlarının konularını aydın çevrelerden seçmesine ve genellikle konak yaşamı çevresinde kurmasına karşın öykülerinde daha çok halkın arasına girmeye çalışır. Bu nedenle öykülerinde daha çok yerli hava vardır. Öykü, Halit Ziya nın çok sevdiği, çok başarılı olduğu ve bol ürün verdiği bir alandır. Yüz elliden fazla öyküsünü beş kitapta toplamıştır. Servetifünun edebiyatının en önemli hikayecisi Halit Ziya Uşaklıgil'dir. Sanatçının hikâyeleri, anlatım ve teknik özellikler bakımından romanlarıyla aynı çizgidedir. Çok kuvvetli iç ve dış gözlem yeteneği olan yazar, hikâyelerini rahat yazar. Bu bakımından, onun hikâyeleri romanlarına oranla daha doğaldır. Hikâyeleri üslup bakımından daha zengin, lirizmle iç içedir. Yazarın hikâyelerindeki dili, romanlarından daha sadedir. Kimi hikâyelerinde mekan olarak Anadolu da yerini almıştır. "Mahalleye Mevkuf, Dilhoş Dadı, Raife Molla, Altın Nine, Keklik İsmail, Kar Yağarken, Ali'nin Arabası" gibi hikâyeleri millî ve mahallî özellikler taşır. Roman ve öykülerinden başka sanat ve edebiyatla ilgili görüşlerini ve anılarını yazmıştır. Halk edebiyatı mahsullerini masal diyerek küçümser ve bu ürünlerin edebiyat dışı olduğunu savunur. Yapıtları Romanları: Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesli Ahir. Öyküleri: Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Nakil, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Aşka Dair, Onu Beklerken, İhtiyar Dost. Tiyatroları: Kabus, Fare (uyarlama), Füruzan (uyarlama). Mensur Şiirleri: Mensur Şiirler, Mezardan Sesler. Anıları: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye. 9