KÜLTÜREL MİRAS YÖNETİMİ



Benzer belgeler
1. Kültürel Miras Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar. 2. Türkiye de Kültürel Mirasın Anlamı ve Yönetimi

T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3275 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2138 HAVACILIK EMNİYETİ

EIS526-H02-1 GİRİŞİMCİLİK (EIS526) Yazar: Doç.Dr. Serkan BAYRAKTAR

PARK-BAHÇE VE PEYZAJ MİMARİSİ

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI

içindekiler Bölüm I Planlama Sürecine İlişkin Öneriler... 15

KENTSEL PLANLAMANIN TEMEL NİTELİKLERİ

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

KÜRESEL PAZARLAMA Pzl-402u

UNESCO Dünya Mirası.

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

KÜLTÜR VARLIKLARI, ANITSAL YAPILAR, SİTLER vb. ÇEVRE VE PEYZAJ TASARIMI

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

Partilerin 1 Kasım 2015 Seçim Beyannamelerinde Mahalli İdareler: Adalet ve Kalkınma Partisi

BÖLGE PLANI. Hazırlayan : Murat DOĞAN

ANKARA KALKINMA AJANSI.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Ülkesel Fizik Planı. Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı)

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin toplam nüfusunun sadece

KENT ÖLÇEĞİNDE KORUMA ve YENİLEME KAVRAMLARI

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Dersin Amaçları Dersin İçeriği. Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu


Trakya Kalkınma Ajansı. Tarihi Kentler Birliği Bilgi Notu

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

MİM310 Rölöve-Restorasyon Stüdyosu

YEREL ÇEVRESEL PLANLAMA

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

MALİ DESTEK PROGRAMI SAMSUN

Somut Olmayan Kültürel Miras. İrem ALPASLAN

MMKD Stratejik İletişim Planı Araştırma Sonuçları

DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI

İSTANBUL ATIK MUTABAKATI

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

VERİ YAPILARI VE PROGRAMLAMA

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1

TEKİRDAĞ- MALKARA. G-17-b-13-b PAFTA. Kültür Merkezi Alanı Oluşturulması ve Yeşil Alan Yer Değişikliği NAZIM İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİ AÇIKLAMA RAPORU

KENTSEL TASARIM ve KATILIM

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Yılı Kurumsal Mali Durum Ve Beklentiler Raporu

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

(11 Ocak 1995 tarihinde Bakanlık vekillerinin 525inci toplantısında Bakanlar Komitesince kabul edilmiştir)

ŞARTNAME AMAÇ VE KAPSAM KATEGORİLER KATILIMCI KATILIM KOŞULLARI BAŞVURU FORMU VE TESLİM MATERYALİ

6.15 TURİZM Ana Konular

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

KÜ LTÜ R VE TÜRİ ZM BAKANLİĞ İ DESTEKLERİ

1 MEKÂN-EKOSİSTEM-ÇEVRE-EKOLOJİ- ÇEVREBİLİM: KAVRAMSAL TARTIŞMA

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK HALKBİLİMİ ANABİLİM DALI

Planlama Kademelenmesi II

1972 Dünya Miras Sözleşmesi

Türkiye de Kırsal Kalkınma Politikaları ve Geleceği

VERİ YAPILARI VE PROGRAMLAMA (BTP104)

2. Gün: Finlandiya Maliye Bakanlığı ve Birimleri

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TÜRKİYE DEKİ GELİŞİMİ

ORMANCILIK POLİTİKASI AMAÇ VE ARAÇLARI

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu 4. Türksoy Üye Devletleri UNESCO Millî Komisyonları Toplantısı 2. Kültürel ve Doğal Miras Semineri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ VE İHRACAT STRATEJİK PLANI

Prof. Dr. Zerrin TOPRAK Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

İnsan-Mekân İlişkisi Bağlamında Yaşlı Dostu Mekânlar

8.0 PLANLAMA UYGULAMA ARAÇLARI

AYIRAN SINIRLAR OLMADAN AVRUPA İÇİN PAYLAŞILAN TARİHLER

Belediyenin gelirleri

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları

ESKİŞEHİR 2013 TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ HAKKINDA KANUN TASARISI

Aspendos Antik Kenti Sponsorluk Dosyası

BÜRO YÖNETİMİ ve YÖNETİCİ ASİSTANLIĞI PROGRAMI - TÜRKİYE YÜKSEKÖĞRETİM YETERLİLİKLER ÇERÇEVESİ İLE PROGRAM YETERLİLİKLERİ İLİŞKİSİ

TÜRKSOY ÜYESİ ÜLKELER UNESCO MİLLÎ KOMİSYONLARI İKİNCİ TOPLANTISI ÇALIŞMA RAPORU

KENTSEL DÖNÜŞÜM VE TARİH

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Büyükşehir Belediye Alanlarında Tabiat Varlıklarının Yönetimi

EĞ İ Tİ M İ ÇERİ KLERİ

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler)

Sürdürülebilir Kırsal Planlamada Doğa Turizmi ve Yerellik

BÖLGESEL TURİZM GELİŞTİRME KOMİTELERİ BİLGİ NOTU

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

AB MALİ YARDIMLARI VE TÜRKİYE

UNESCO Kültür Sektörü. İrem ALPASLAN UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Kültür Sektör Uzmanı. 31 Ekim - 1 Kasım 2014, Antalya

Su Yönetimi Sektörü için pilot SÇD 23 Ekim 2014


SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Bu rapor, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu uyarınca yürütülen düzenlilik denetimi sonucu hazırlanmıştır.

Trakya Kalkınma Ajansı. Kültür Yatırımlarında Yararlanılabilecek Destekler

İZMİR BÖLGE PLANI İLÇE LANSMAN SÜRECİ BALÇOVA SONUÇ RAPORU

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

Bursa Yakın Çevresi Deprem Tehlikesi ve Kentsel Dönüşüm

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNU

MADRID DE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME. Mariano Oliveros Şube Müdürü Çevresel Değerlendirme Genel Müdürlüğü.

Transkript:

T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2573 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1543 KÜLTÜREL MİRAS YÖNETİMİ Yazarlar Doç.Dr. Asu AKSOY, Prof.Dr. Zeynep ENLİL (Ünite 1) Yrd.Doç.Dr. Deniz ÜNSAL, Yrd.Doç.Dr. Gül PULHAN (Ünite 2) Prof.Dr. İclal DİNÇER (Ünite 3) Prof.Dr. Nuran ZEREN GÜLERSOY (Ünite 4) Prof.Dr. Zeynep AHUNBAY (Ünite 5) Doç.Dr. Gül KÖKSAL (Ünite 6) Editörler Doç.Dr. Asu AKSOY Yrd.Doç.Dr. Deniz ÜNSAL ANADOLU ÜNİVERSİTESİ i

Uzaktan Öğretim tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Copyright 2012 by Anadolu University All rights reserved No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission in writing from the University. UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ Genel Koordinatör Doç.Dr. Müjgan Bozkaya Genel Koordinatör Yardımcısı Doç.Dr. Hasan Çalışkan Öğretim Tasarımcıları Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan Grafik Tasarım Yönetmenleri Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Öğr.Gör. Nilgün Salur Kitap Koordinasyon Birimi Uzm. Nermin Özgür Kapak Düzeni Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Grafiker Gülşah Yılmaz Dizgi Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi Kültürel Miras Yönetimi ISBN 978-975-06-1242-8 1. Baskı Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 2.800 adet basılmıştır. ESKİŞEHİR, Haziran 2012 ii

İçindekiler Önsöz... iv 1. Kültürel Miras Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar 2 2. Türkiye de Kültürel Mirasın Anlamı ve Yönetimi. 30 3. Türkiye de Kültürel Miras Politikaları ve Uygulama Araçları 66 4. Dünya da ve Türkiye de Alan Yönetimi Tanımı ve Örnekleri 92 5. UNESCO Dünya Miras Listesi ve Miras Yönetimine Etkisi... 124 6. Kültürel Miras ve Endüstri Mirası Yönetimi.. 144 Sözlük... 169 iii

Önsöz Bu kitaptaki üniteler kültürel mirası bir yönetim konusu olarak ele almaktadır. İster kentte olsun ister kent dışında, ister endüstri mirası olsun ister kültürel, miras yönetimi bugün farklı disiplinlerin uzmanlığını ve yerelden özele farklı kurumlardan aktörlerin katılımını içeriyor. Bu sebeple kültürel miras yönetimi arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, kent planlaması, sosyoloji, ekonomi, hukuk, işletme ve turizm gibi farklı disiplinlerin ortak çalışmasını ve çok katmanlı bakış açısı gerektirmekte. Bu ünitelerde görüleceği gibi kültürel miras tanımı artık anıtlar ve arkeolojik eserler kadar topluluk kültürleri ve peyzajı da kapsamakta, yerel ve ulusal ölçeğin yanı sıra evrensel ölçeği de içermekte ve bu nedenlerle mirasın yönetimi konusu da giderek karmaşıklaşan bu alanın yeni konuları ve sorunları bağlamında daha da önem kazanmakta. Kültürel miras, 20. yüzyıl boyunca tanımı, anlamı ve kapsamı itibariyle bir evrim geçirmiştir. Bu değişime etki eden faktörler arasında ulus devlet yapılanması kadar, kentlerin ve kırsal alanların dönüşümü, koruma teori ve pratiklerinde yaşanan tartışmalar, uluslararası ve ulusal sözleşmeler, küreselleşme ve yerelleşme ilişkisi bağlamında kültürel mirasın bir ekonomik değer olarak yükselişi sayılabilir. Ünitelerde kültürel mirasın sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel boyutuyla ele alındığını görecek, yönetiminde söz sahibi uluslararası, merkezi, yerel ve sivil yönetim aktörlerini tanıyacak, yönetim süreçlerini ve kültür politikalarındaki yerini öğreneceksiniz. Yukarda da değindiğimiz gibi kültürel miras yönetimi miras-toplum ilişkisi, sürdürülebilirlik, katılımcılık gibi giderek karmaşıklaşan konuları ele almaktadır. Bu kitapta bu çok yönlü alanın bazı konularını ele alamadık. Bunlardan birisi somut olmayan kültürel miras. Uluslararası ve ulusal sözleşme ve düzenlemeler somut olmayan mirasın önemi ve değeri üzerine ilkeler önermekte, kararlar çıkarmaktadırlar. Ancak bu alandaki çalışmalar meyvelerini henüz vermektedir. Bir diğer konu kültür turizmi ile kültür miras yönetimi ilişkisidir. Kültürel mirasın kültür turizmi çerçevesinde değerlendirilmesi için altyapı oluşturacak bir takım fikir, karar, yasa ve uygulamalara referansları bu ünitelerin içinde bulacaksınız. Ancak mirasın kültür turizmi çerçevesinde stratejik yönetimi, genel turizm stratejileri bağlamında kültürel mirasın değerlendirilmesi konusunda bir analiz yapabilmek için Türkiye deki örneklerin artması gerekmektedir. Kültürel miras yönetimi konusu Türkiye de özellikle yeni gelişen bir alandır; bu bağlamda Türkiye den örnekler yeterince henüz kitapta yer almamakta. Buna karşılık kültürel miras yönetimi konularına başka ülke örnekleri üzerinden ve gerek akademik yazında gerekse de kültür politikası geliştiren ve düzenleme yapan kurumların çalışmalarında izlenen tartışmaları ayrıntılı ele alarak etraflı bir giriş ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu kitabın ortaya çıkmasında büyük emeği geçen Yeşim Kartaler e çok müteşekkiriz. Aynı şekilde Anadolu Üniversitesi nden Nurdan Küçükhasköylü ye bu kısa ve zor hazırlık sürecinde sabırla bize yol gösterdiği için teşekkür ederiz. Editörler Doç.Dr. Asu Aksoy Yrd.Doç.Dr. Deniz Ünsal iv

1 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Kültürel miras kavramının gelişim sürecini özetleyebilecek, Kültürel mirasın değerinin yorumlanmasındaki dönüşümü analiz edebilecek, Kültürel mirasın neden ve nasıl korunması gerektiğine ilişkin yorum yapabilecek, Yönetim Planı kavramının bir yönetim pratiği olarak gelişimini irdeleyebilecek, Yönetim Planı hazırlama ve uygulama sürecini kurgulayabilecek, bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Kültürel Miras Yönetimi Katılım Sürdürülebilirlik Misyon-Vizyon Çok Paydaşlılık Yaratıcılık Envanterleme İzleme ve Değerlendirme Yönetim Planı İçindekiler Giriş Kültürel Miras Kapsamının Genişlemesi Kültürel Mirasın Değeri Kültürel Miras Yönetimi Kültür Politikası ve Kültürel Miras Yönetim Biçimleri Yönetim Planı Kavramı Yönetim Planı Hazırlık Süreci Yönetim Planının Sürdürülebilirliği 2

Kültürel Miras Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar GİRİŞ Kültürel miras kavramı çok yakın bir zamana kadar obje-odaklı ve tek yapı-ölçeğinde bir yaklaşımla tanımlanmaktaydı. Bu yaklaşım çeşitli uluslararası sözleşmelerde de görülebilmektedir. 1931 Atina Tüzüğü nde (Charter of Athens) ve 1954 Lahey Sözleşmesi nde (The Hague Convention) olduğu gibi kültürel miras sadece anıtsal mimari eserler, tarihi ya da sanatsal öneme sahip yapılar ve arkeolojik sit alanları gibi taşınmaz kültür varlıkları; resim, heykel gibi sanat eserleri, kitaplar, arşivler, el yazmaları, bilimsel açıdan önemli koleksiyonlar gibi sanatsal, tarihi veya arkeolojik öneme sahip taşınabilir kültür varlıkları olarak ele alınmaktadır. Kültürel mirasa bu obje odaklı ve anıtsal eser perspektifinden bakışın en önemli nedeni olarak önce imparatorluklar ardından da ulus-devletler çağında mirasın siyasi egemenlik göstergesi olarak değerlendirilmiş olması gösterilebilir (Pulhan, 2009, s.129). Kültürel mirasa anıtsal obje bakışı ulusdevletleşme sürecinde ulusal kimlik arayışı ve inşaası çabasının bir parçası olarak yeni bir yorumla devam eder. Kültürel miras eserleri yeni inşa edilen ulus-devletin geçmişe uzanan temellerini göstermesi, ulusun geçmişine ilişkin bilgiyi geleceğe taşıdıkları için korunur ve değer atfedilirler. Ulus-devletlerin kurulması ile birlikte geçmişin bilgisini taşıyan izleri korumak, muhafaza etmek, göstermek ve gelecek kuşaklara aktarmak yaklaşımı, tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Nitekim, anıtların ve tarihi eserlerin tespit edilmeleri, ortaya çıkarılmaları ve korunarak gösterime sunulmaları işi devlet idareleri tarafından düzenlenmiş ve yerine getirilmiştir. Ulusun kültür mirasını temsil edecek en iyi örneklerin seçilmesi ve bunların korunması konusunda büyük sorumluluk devlet kurumlarının atadığı uzmanlar tarafından üstlenilmiştir. Ulusal kimlik politikasına göre kültür mirasına verilen önem, mirasın tam olarak neleri kapsadığına ve nasıl korunacağına ilişkin öncelikler değişebilmektedir. Örneğin, İngiliz kültür mirası hareketinde barışçıl kırsal İngiltere imajına ve bu imajı yansıttığı düşünülen kırsal malikanelerin yüceltilmesine dikkati çeken eleştirmenler, bunun arkasında aristokratik ve yüksek burjuva kültürünün ulusal kimliği şekillendirmedeki etkisini görürler (Wright, 1985). Tarihsel açıdan neyin önemli olduğu, nelerin gelecek kuşaklara aktarılmasının iyi olacağı, hangi eserlerin korunarak geleceğe miras bırakılacağı gibi kültür mirasının yorumuna ilişkin ortaya çıkan farklı yaklaşımlar bu yaklaşımları geliştiren toplumların hassasiyetlerini yansıtırlar. Örneğin; Avusturalya da, kültür mirası hareketinin ideolojisini inceleyen eleştirmenler, Avusturalya yı meşgul eden, devletler arasında yerini bulamama, bir çöküş psikolojisi içinde olma ve olgunlaşamama meselelerinin miras söyleminin oluşumunda ne kadar etkili olduğunu vurgulamaktadırlar (Davison, 2008, s.34). Özetle, yakın zamanlara kadar kültür mirası söylemi obje odaklıdır, tek yapı ölçeğindedir ve çerçevesi bu anlamda dar tanımlanmıştır, uzmanların hakimiyetindedir ve miras yönetiminin nihai hedefi korumadır (Fojut, 2009). KÜLTÜREL MİRAS KAPSAMININ GENİŞLEMESİ Kültürel miras kavramının tanımı ve kapsamı günümüze kadar gelişim göstermiştir. Yukarıda da değinildiği gibi önceleri sadece anıtsal mimari eserler, tarihi ve sanatsal açıdan önemli yapılar ve arkeolojik alanlar ile sınırlı kültürel miras ve koruma anlayışının yerini zamanla, sıradan sivil yapıların da toplumsal belleğin önemli bir parçası olarak görüldüğü daha geniş bir anlayış almıştır. Bu tür sivil 3

yapılardan oluşan kentsel dokuların da kültürel miras olarak korunmaya değer olduğu görüşü giderek kabul edilmiş, koruma anlayışı tek yapı ölçeğinden kentsel ölçeğe doğru genişlemiş, tarihi kentsel alanlar da koruma altına alınmaya başlanmıştır. Kültürel mirasa bakışta yaşanan bu dönüşüm II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa kentlerinin bir çoğunun yaşadığı büyük boyuttaki yıkımın ertesinde ortaya çıkan modern kentsel planlama pratiklerinin sivil mimari ve kentsel miras üzerinde yarattığı olumsuz etkinin görülmesiyle birlikte meydana gelir. Sivil yapıların oluşturduğu tarihi kentsel çevre bakımından zengin örneklere sahip olan Avrupa kentleri II. Dünya Savaşı sırasında çok büyük ölçeklerde yıkımlara uğramıştır. Birçok modernist mimar ve plancı, savaşın Avrupa kentlerinde yaptığı bu tahribatı, çok yoğun, köhne ve sağlıksız olarak gördükleri bu kentlerin yenilenmesi ve modernleştirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Böylelikle, 1940 ve 1950 li yıllarda birçok Avrupa kentinde tarihi kentsel alanlarda savaş tahribatına uğrayan yapıların sadece anıtsal olanları korunmuş, diğerleri ise yıkılarak yerlerine yenileri yapılmıştır. Bunun aksi yaklaşımlar da söz konusu olmuş, bazı kentlerde yıkılan sivil yapılar aynen inşa edilmiştir. Bu yaklaşımın en önemli örneği Varşova dır. Varşovalılar savaşta büyük tahribat gören kentte anıtsal olsun olmasın tüm yapıların toplumsal belleğin ve ulusal kimliğin çok önemli bir parçası olduğu düşüncesiyle tahrip olan, yıkılan yapıların aynen inşa edilmesini istemişlerdir. Uzun ve zahmetli çalışmalar sonucu kent eski belgelere dayalı olarak bu doğrultuda yeniden inşa edilmiştir. Eski kent merkezlerinin, çok daha büyük boyutlarda yıkım ve yenilenmeye sahne olması ise 1960 lı ve 70 li yıllara rastlar. II. Dünya Savaşı sonrasında pek çok Avrupa kentinde nüfus hızla artmış ve bu nedenle, hala yönetsel, ticari ve üretime ilişkin aktiviteleri barındıran eski kent merkezleri, hızla gelişen ekonomilerin yarattığı yeni taleplerin baskısına maruz kalmışlardır. Gelişen servis sektörünün gereksinimlerine cevap verecek yeni büro binalarına, ticari komplekslere yer açmak ve artan trafiğin gerektirdiği ulaşım sistemlerinin geliştirilmesine olanak sağlamak için pek çok eski bina yıkılmış ve tarihi doku tahrip edilmiştir. Savaştan sonraki 25 yıl içerisinde kentlerin uğradığı bu dönüşüm çok büyük boyutlu ve hızlı olmuş, buldozer yaklaşımı olarak da anılan bu kentsel yenileme (urban renewal) yaklaşımıyla tarihi dokunun gördüğü yıkım daha önceki yüzyılların toplamında meydana gelenden ve hatta savaş tahribatından çok daha fazla olmuştur (Enlil, 1992). Tarihsel sürekliliği ani bir kesintiye uğratan bu denli hızlı bir dönüşüm, giderek ciddi tepkilere yol açmış, koruma anlayışının yeni bir boyut kazanmasına neden olmuştur. İşte bu savaş sonrası dönemde kentlerin yeniden yapılandırılması sırasındaki yıkımlarla ortaya çıkan büyük kayıplar sonucu sıradan sivil yapıların da korunmaya değer kültür varlıkları olduğunun farkına varılmaya başlanmıştır. Sıradan sivil yapıların da anıtsal yapılar kadar korunmaya değer olduğu ilk kez 1964 tarihli Venedik Tüzüğü (The Venice Charter) ile dile getirilmiş ve taşınmaz kültür varlıklarının kapsamı genişlemiştir. Venedik Tüzüğü, kültür mirası tanımının değişmesi ve korumanın kapsamının genişlemesi açısından bir köşe taşı niteliğindedir. Tüzüğün 1. Maddesinde Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ya da kırsal bir yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zamanın geçmesiyle kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de içine alır denilmekte, böylelikle sanat eseri niteliğinde olmayan sıradan yapılardan oluşan yerleşme dokuları da Tüzük ile ilk kez korunmaya değer görülmektedir. Venedik Tüzüğü geniş kentsel alanların da sit alanı ilan edilerek koruma altına alınması sürecinde önemli bir adım olmuştur. Bu gelişmeler sonucu geniş kentsel alanların da koruma altına alınması mümkün olmuştur. Bu alanların korunmasına yönelik ilk girişimler yıkımları yasaklayan, mimari özellikleri korumayı ve eski yapıların barındıracağı işlevleri kontrol etmeyi amaçlayan bir dizi kısıtlayıcı yasal önlemler niteliğinde olmuştur. Ne var ki, bu tür pasif koruma önlemleri, bu alanlarda negatif bir kontrol kurmaktan öteye gidememiştir. Yıkımlar durmakla beraber, merkezi veya yerel yönetimlerce gerekli teşvikler sağlanmadığından ve çoğu mülk sahibinin onarım ve sağlıklılaştırma giderlerini karşılayamayacak derecede düşük gelirli olmaları nedeniyle binalara gerekli bakımlar yapılamadığından tarihi kentsel alanlar hızlı bir eskime ve köhneme sürecine girmiştir (Enlil, 1992). 4

Eski kent parçalarını köhneyen mimari müzeler olmaya mahkûm eden pasif koruma anlayışı yerini giderek, bu merkezlerin sosyal ve ekonomik yaşantısının da sürekli ve canlı kılınmasını amaçlayan aktif koruma yaklaşımına bırakmıştır. Öte yandan, koruma aktif bir politika olarak uygulanmaya başlanıp, tarihi alanların sağlıklı yaşam koşullarına kavuşturulması yönünde atılan adımlar bir dizi yeni sorunu da beraberinde getirmiştir. Tarihi kentsel alanlardaki fiziksel koşulların düzeltilmesi, eski yapıların sağlıklılaştırması bu alanları orta-üst ve üst gelir grupları için cazip hale getirmiş ve bu alanlardaki ekonomik dengelerin değişmesine neden olmuştur. Sahip oldukları mimari karakteristik tarihi alanları daha da cazip kılmış, gayrimenkul fiyatları artmış ve kiralar yükselmiştir. Bunun sonucunda kimi zaman mevcut işlevler yerlerini yenilerine bırakmış, kimi zaman işlev aynı kalsa bile kullanıcılar değişmiştir. Örneğin; alanın kullanımı konut olarak kalsa dahi çoğunluğu zaten ucuz konut bulmakta güçlük çeken düşük gelir gruplarından oluşan mevcut kullanıcılar yerlerini artan fiyatları ödeme gücüne sahip olan üst gelir gruplarına bırakmak zorunda kalmışlardır. Soylulaşma olarak anılan ve düşük gelir gruplarının yerlerinden edilmesiyle neticelenen bu süreçle uzun yıllardan beri yaşadıkları bu yerlerle hem fiziki hem de sosyal köklü bağlar kurmuş olan yoksul kesimler maddi ve manevi kayıplara uğramıştır. Öte yandan, bu alanlara yeni yerleşen grupların taleplerine uygun olarak fiziki değişime uğrayan tarihsel çevrenin giderek özgün karakterini yitirmesi gibi sorunlar gündeme gelmiştir (Enlil, 2000). Kültürel mirasın kapsamının genişlemesi ve korumanın tek yapı ölçeğinden çıkarak kentsel ölçeğe taşınması, sıradan yapılardan oluşan yapı gruplarının, geniş kentsel alanların korumanın nesnesi haline gelmesi miras alanlarının korunmasını çok boyutlu, karmaşık ve karşıt görüşleri de içeren bir planlama problematiğine dönüştürmüştür. Kentleşme baskısı ve buna paralel olarak artan emlak değerleri, artan trafik, kirlilik ve benzeri çevresel faktörlerin miras alanları üzerindeki olumsuz etkileri, diğer yanda sosyal ve fonksiyonel dönüşüm ve buna bağlı olarak yaşanan soylulaşma eğilimleri gibi nedenler, tarihi çevrenin özgün kimliğinin korunması kadar içinde yaşayanı ile birlikte korunmasını da önemli hale getirmiştir (Enlil, 1992). Kültürel miras tanımına getirilen bir başka önemli değişiklik ise 1972 yılında UNESCO nun imzaya açtığı Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme (Convention Concerning the Protection of the World Cultural and Natural Heritage) ile insan eliyle inşa edilmiş alanların yanı sıra doğanın ve doğa ile insanın birlikte yarattığı eserlerin de kapsama alınmasıdır. Kısaca Dünya Mirası Sözleşmesi olarak anılan bu sözleşme imzacı her devleti hem kültürel, hem de doğal mirasını tanımlama, belirleme, koruma, restore etme, sunma ve gelecek nesillere aktarma yükümlülüğü altına sokmaktadır. Zaman içinde kültür mirasına egemen olan eser odaklı bakış, elle tutulamayan somut olmayan mirası (toplulukların, halkların adetleri, inançları, müzikleri, yeme-içme kültürleri, yaşam pratikleri gibi), yaşayan toplulukların kültürel mirasını ve bir yerin fiziki dokusu, aurası, atmosferi, peyzaj alanlarını ve endüstri mirasını da kapsayacak biçimde genişlemiştir. Nitekim Dünya Miras Komitesi Hükümetlerarası Dünya Kültür ve Doğal Mirası Koruma Komitesi nin Ocak 2008 tarihinde kabul ettiği Dünya Miras Sözleşmesinin Uygulamasına Yönelik İşlevsel İlkeler Rehberinde (Operational Guidelines for the Implementation of the World Heritage Convention) Dünya Miras Listesi ne aday gösterilebilecek özel niteliklere sahip varlıklar diye yeni bir kategori açmıştır. Buna göre, Kültürel Peyzajlar, Tarihi Şehirler ve Şehir Merkezleri, Kanallar ve Miras Rotaları başlıklarına giren Üstün Evrensel Değerlere sahip varlıklar da Dünya Miras Listesi ne aday gösterilebilirler. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu tarafından 1975 yılının Avrupa Mimari Miras Yılı olarak kabul edilmesini takiben Avrupa Konseyi tarafından yayınlanan Avrupa Mimarı Miras Sözleşmesi (European Charter of Architectural Heritage) kültürel mirasın korunmasında karşılaşılan yeni sorunları ele alan önemli bir belge niteliğindedir. Venedik Tüzüğü nde olduğu gibi bu sözleşmede de mimari mirasın sadece anıtsal yapılardan ibaret olmadığı, eski kentlerdeki ve kırsal yerleşmelerdeki sıradan yapıların da bu mirasın önemli bir parçası olduğu yinelenmekte; hem fonksiyonel, hem de sosyal anlamda karma dokuları destekleyen bu yerleşmelerin toplumsal entegrasyon açısında da uygun ortamlar sunduğu ancak bu özelliklerinin tehlike altında olduğu vurgulanmaktadır. Bu tehlikelerin ise ancak bütünleşik bir yaklaşımla giderilebileceğine işaret edilmektedir. Bu bağlamda Avrupa Mimari Miras Sözleşmesi nin getirdiği en önemli kavram bütünleşik koruma prensibidir. Bu belgede bütünleşik korumanın, hassas restorasyon teknikleri ve uygun fonksiyon seçiminin yanı sıra sosyal dokuyu dikkate alan yaklaşımlar ile mümkün olacağının altı çizilmekte, fiziksel çevrenin içinde yaşayanı ile birlikte korunmasına özen 5

gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Sözleşmenin yedinci maddesinde köhnemiş kent merkezlerine ve kırsal yerleşmelere yapılacak müdahalelerin bir sosyal adalet ruhu içinde ele alınmasının toplumsal bir zorunluluk olduğu ve bu tür miras alanlarında yaşamakta olan yoksul kesimlerin yerlerini terk etmek zorunda kalmamaları gerektiği ifade edilmektedir. Korumanın tüm kentsel ve bölgesel planlama eylemlerinin ana eksenini oluşturması gerektiği vurgulanmakta ve bütünleşik koruma prensibinin hayata geçirilebilmesi için yasal, yönetsel, finansal ve teknik destek mekanizmalarının oluşturulmasının önemine işaret edilmektedir. Son olarak bütünleşik korumanın geniş katılımlı bir işbirliği olmaksızın başarılı olamayacağı vurgulanmaktadır. Aynı yıl Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu nca yayınlanan Amsterdam Bildirgesi (Declaration of Amsterdam) de bu prensipleri çok açık ve vurgulu bir biçimde dile getirmiş ve Geçmişimiz için Bir Gelecek sloganı ile yaygınlaştırmaya çalışmıştır. 1980 li yılların ortalarından başlayarak önceki yılların köhnemiş kentsel alanlarının topyekûn yıkılarak yeniden inşa edilmesine dayalı buldozer yaklaşımının yerini, kent merkezinde işlevini yitiren alanların kent ekonomisine kazandırılmasını hedefleyen daha kapsamlı bir ekonomik yenilenme yaklaşımı almaya başlamıştır. Avrupa kentlerinde küresel ölçekteki ekonomik yeniden yapılanma dinamiklerinin tetiklediği keskin rekabet ortamında geliştirilen kentsel stratejiler küresel sermayeyi, yatırımları, yüksek derecede uzmanlaşmış işgücünü, zengin turistleri çekmeye yönelik olarak kurgulanmış, gayrimenkul eksenli bir yaklaşımla prestijli, büyük projeler üzerinde odaklanmaya başlamıştır. Küreselleşme ile ortaya çıkan bu yeni dinamikler tarihi kentleri yine çok etkili bir dönüşüm baskısı ile karşı karşıya bırakmıştır. Gayrimenkul odaklı, büyük ölçekli kentsel projeler, altyapı yatırımları ve kent ekonomilerini yeniden canlandırmaya yönelik çabalar, tarihi kentlerin fiziksel peyzajını yeniden önemli değişikliklere uğratmaktadır (Bandarin, 2011). Ancak, bu piyasa temelli, emlak eksenli ve parçacı girişimler kentlerde istikrarlı, güvenilir ve sürdürülebilir bir miras koruması ve yaşatılması ortamını sağlamaktan uzak kalabilmektedirler. Kültür mirasının korunması düşüncesinin özellikle 1990 lardan sonraki evriminde çevre ve arkeolojik alanların korunması, şehir ve kırsal bölgelerin planlamasının ve kültürel gelişme politikalarının bütünleşik bir alan yönetimi anlayışıyla ele alınması konuları etkin olmaya başlamıştır. Avrupa Konseyi nin 2000 yılında kabul ettiği Avrupa Peyzaj Sözleşmesi nde (European Landscape Convention) dünya ekonomisindeki değişiklikler sonucu tarım, ormancılık, endüstri, maden üretim teknikleri, ulaştırma, altyapı, turizm ve rekreasyon alanlarındaki gelişmeler ile şehir ve bölge planlama uygulamalarının peyzajların dönüşümünü hızlandırdığına dikkat çekilerek peyzaj kavramının bireysel ve sosyal refahın anahtar öğesi olduğu ve korunmasının, yönetiminin ve planlamasının toplumdaki herkese haklar ve sorumluluklar getirdiği vurgulanmaktadır (Dinçer ve Enlil, 2012). Doğal alanlar kavramı da ekolojik hareketler sayesinde bioçeşitlilik kavramı ile buluşmuş, tekil doğal varlıklardan ve türlerden habitatlar ve bu varlıkların içinde yer aldığı çevreyi de kapsayacak biçimde genişlemiştir. Miras kavramının tarihi çevre gibi çok daha kapsayıcı bir mahiyet alması ile birlikte kültürel miras ögelerinin tekil bir şekilde bir yığın içinden çekilip yüceltilecek temsili unsurlar olarak görülmeleri yerine çevrenin kendisinin tüm katmanları ve karmaşıklığı ile sunumu söz konusudur. Bu dönüşüm kültürel mirasa bakışta eser-odaklılıktan peyzaj-odaklı bakışa geçişi ifade eder (Fairclough, 2008 s.298). Burada peyzaj kavramı ile kastedilen geniş bir alan demek değildir; 2000 yılında Türkiye nin de imzacısı olduğu Avrupa Peyzaj Sözleşmesi nde de belirtildiği gibi, peyzaj insanların çevrelerinin önemli bir bileşeni, onların paylaştıkları kültürel ve doğal mirasın çeşitliliğinin bir ifadesi ve kimliklerinin bir temeli olarak anlaşılmalıdır. Avrupa Peyzaj sözleşmesi hakkında detaylı bilgi edinmek için http://www.milliparklar.gov.tr/dkmp/files/mevzuat/hukuk/sozlesme/sozlesme.htm sayfasını inceleyiniz. tartışınız. Kültürel mirasın korunması konusundaki yaklaşımların değişimini 6

Neoliberal ekonomik politikalarla şekillenen yaklaşımlara yönelik güçlü eleştiriler sonucunda ve aynı zamanda özellikle kentsel sit alanlarında koruma pratiklerinde karşılaşılan sorunların karmaşıklaşmasıyla birlikte 2000 li yıllar sosyoekonomik ve çevresel konulara daha çok öncelik veren ve katılımcı süreçleri temel alan modellere yönelme arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Kentsel sit alanlarında sıklıkla karşılaşılan sorunlar şöyle sıralanabilir: Yeteri kadar yatırımın yapılamaması nedeniyle kentsel sit alanlarındaki varlıkların bakımsız olmaları ve çöküntü alanı haline gelmeye yüz tutmuş olmaları; Mülk sahiplerinin yeterli finansman kaynaklarına sahip olmamaları, kültürel miras varlığı ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmamaları, miras korumasına ilişkin kaynaklara nasıl erişilebileceği konusunda kamu otoritelerin yeterli yönlendirme ve bilgilendirmeyi yapmıyor olması nedenleriyle kültür varlıklarının yetersiz bir şekilde ve bazen yanlış bir şekilde korunuyor olması; Uygulamaya konulan kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme çalışmalarının kültürel mirası korumaması; Alanın ticari işlevlerden ve ana ekonomik değer yaratım ve hareketlilik akslarından kopuk kalması nedeniyle, sosyo-ekonomik çöküntüye uğraması ve bu çöküntü neticesinde tüm cazibesini kaybederek fiziki varlık olarak da çökmesi; Ekonomik gerekçelerle kentsel sit alanlarının tahrip edilmesi; Kitlesel turizmin alanları ele geçirmesi ve yerel halkın göçmesine sebep olması, tarihi mahallelerin birer müze mekanları halinde dönüşerek insansızlaşması, yerel mahalle karakterini kaybetmesi; Trafik sıkışıklığının yarattığı kirlilik; Yerel halkın karmaşıklaşan modern ihtiyaçlarının tarihi kentsel sit alanlarında karşılanmasında meydana gelen güçlükler (artan araba sahipliği nedeniyle meydana gelen park alanı sorunu ya da mahallelilerin daha fazla yeşil alan ve eğlence alanları talep etmeye başlamaları) (Scheffler, 2009). Kentsel sit alanlarında meydana gelen bu sorunlarla baş ederek sürdürülebilir koruma pratiklerini yerleştirecek yeni strateji ve yöntemlerin gerekliliği ortaya çıkmıştır. İşte, ileriki bölümlerde ele alacağımız kültürel miras yönetim planlaması süreci miras alanına ilişkin farklı beklenti, talep ve baskı unsurlarını birarada ele almayı ve koruma ile sosyoekonomik gelişme arasında birbirini besleyen bir yaklaşım kurmayı hedefler. Bugün gelinen noktada UNESCO Dünya Miras Komitesi, 1972 yılında imzalanan Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme nin günümüz sorunlarına yeteri kadar cevap veremediği düşüncesiyle sözleşmenin geleceği konusunda çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların amacı Tavsiye Kararı niteliği taşıyacak olan bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi ve güncel sorunlara daha esnek bir yapıda yaklaşımın sağlanmasıdır. Nitekim, 2011 yılında UNESCO yumuşak düzenleme olarak addedilen türden bağlayıcılığı olmayan, ancak üye ülkeleri yönlendirmeyi amaçlayan tarihi kentlerin korunması ve yönetilmesinde yeni bir yaklaşım olan Tarihi Kentsel Peyzaj Kavramına Yönelik Tavsiye Kararı nın (Recommendation on the Historic Urban Landscapes) alınması doğrultusunda 36. Genel Konferansı na teklif getirmiştir. Tarihi Kentsel Peyzaj kavramı hakkında detaylı bilgi edinmek için http://whc.unesco.org/en/activities/638 sayfasını inceleyiniz. açılımı tartışınız. Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin kültürel miras tartışmalarına getirdiği 7

Özetlemek gerekirse kültürel mirasın ne olduğu sorusuna verilen cevabın bu şekilde değişmesi ile birlikte mirasın artık nasıl deneyimlendiği, nasıl yönetileceği ve yönetimin paydaşlarının da kimler olduğu sorularının cevabı da değişmektedir. Miras tanımının artık topluluk kültürlerini ve peyzajı da kapsamasıyla birlikte kültür mirası alanının yönetiminde devlet tek başına söz sahibi olma konumunu yavaş yavaş yitirmekte ve yönetim alanı kültürel toplulukların, sivil toplum kuruluşlarının da söz sahibi olduğu çok sesli ve çok paydaşlı bir hale gelmektedir. Kültür mirasının yönetimi konusu artık özel öneme sahip olduğu devlet tarafından belirlenen bir takım anıtsallaştırılmış yapılarla sınırlı değildir. Elle tutulamayan örf ve adetlerden, yerleşim alanlarının dokusuna, kırsal yapılardan, su havzalarındaki tarihi biyolojik çeşitliliğe, kukla, gölge oyunları gibi performans sanatlarından, objelere kadar farklı konular tüm çeşitliliği ve çokdisiplinliliği ile kültür miras yönetimi konusu haline geliyor. Bu konuların anıtsallık kapsamında estetik olmaları, güzel veya çekici olmaları da söz konusu değil. Mirasa konu olan bu kadar çeşitli ve farklı tarihi birikimi deneyimleme biçimimiz de artık görsellikle sınırlı değil. Eskiden yapı odaklı kültür mirası eserlerine ilişkin deneyimimiz görerek deneyimleme-merkezli iken bugün deneyimlememiz işitme, algılama, hissetme, düşünme, gibi çeşitlenmekte. Bu durumda, kültür mirası yönetiminin konularından birisi de bu çok-katmanlı kültür mirası konularına ilişkin kapsamlı bir deneyim imkanı yaratacak karakterizasyonu ortaya çıkarmak olmaktadır. Tarihi bir maden işleme alanının örneğin karakterinin bu deneyimi yaşayacak olanlara aktarımında buranın özgün sesi, atmosferi önemli bir özellik olacaktır. Kültürel mirasın tanımında yaşanan bu genişleme ve tarihi öğelere içinde bulundukları çevre bağlamında ve bütünlüklü olarak bakmak 1980 lerin entellektüel kazanımlarıdır. Aynı dönemde bir başka gelişme kültür mirası kavramına ulus merkezli bakışı açmaya başlar. UNESCO Dünya Mirası kavramını geliştirerek doğal ve kültürel miras alanlarının sadece bulundukları ülkelerin değil tüm dünya insanlığının malı olduğu fikrini hayata geçirir. Böylelikle dünyanın tüm insanları Üstün Evrensel Değer e sahip olduğu düşünülen miras öğelerinin paydaşı haline gelirler. Bu bakımdan, kültür mirası yönetim alanının 1990 lara gelindiğinde artık sadece devletlerin yönetim alanı olmaktan çıktığını ve hem yukardan uluslararası kurumlardan hem aşağıdan çeşitlenen paydaşlardan yaşanan baskılarla açılmaya başladığını görürüz. KÜLTÜREL MİRASIN DEĞERİ Kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılmak istenmesinin arkasında mirasın bir değeri olduğu inancı yatmaktadır. Bu değer, miras konusu olanın kendinden menkul bir özelliği olmasından çok, insanların atfettikleri ile ilgilidir. Kültürel mirasın toplumlar için taşıdığı değerin başında, toplumların geçmişleri ile kurdukları ilişkinin miras öğeleri üzerinden somutluk kazanıyor olması gelir. Miras öğeleri, kitaplarda soyut bir şekilde anlatılan geçmiş hikâyelerini, bugünün insanları için canlandırmaya yararlar. Kültürel mirasa verilen değer tam da budur; geçmişin izlerini bugüne kadar sürdürmek. Ancak geçmişin aynen bugün olduğu gibi karmaşık, çok katmanlı ve çok sesli bir oluşumlar yığını olduğunu göz önüne alacak olursak, geçmişin hangi unsurlarının bugüne taşınması gerektiği, geçmişin nelerinin bizim için bugün anlamlı olduğu soruları, geçmişe ilişkin hep bir seçim, eleme ve yorumlama faaliyetinin yürütülmekte olduğunu gösterir. Toplumlardaki entellektüel birikim, öncelikler, kimlik arayışlarına göre ve miras ile ilgilenen uzmanların öncelik ve bakış açılarına göre, farklı dönemlerde, kültür mirası konularına ve alanlarına farklı değerler atfedilebilir. Bazı durumlarda bazı kültür mirası öğeleri değersiz addedilip üzerine gidilmeyebilir. Buradan çıkan sonuç mirasa atfedilen değerin toplumun o andaki kültürel sistemi, duyarlılıkları, hassasiyetleri tarafından belirlendiğidir (Darvill, 2005). Örneğin, Avustralya nın endüstriyel geçmişi ile ünlü Newcastle bölgesine ait tescillenmiş Ulusal Miras Listesini analiz eden Graeme Davison, bu listede yer alan tescilli yapı veya sit alanının yüzde 30 unun 1850 yılı öncesine ait olduğunu, yüzde 60 ının 1850-1900 arasına ve sadece yüzde 10 unun 1900 sonrası dönemine ait olduğunu söyler. Endüstriyel geçmiş bu listeye yeterince girememiştir. Bununla bağlantılı olarak, listede ağırlıkla malikaneler yer alır, madencilerin gecekonduları ve endüstriyel yapılar ise oldukça sınırlıdır (Davison, 2008, s. 37). Kültürel mirasa atfedilen değer sadece tarihsel nitelikleri ile sınırlı olmayabilir. Son yıllarda kültürel miras alanlarının turizmin ilgisini daha fazla çekmesi sonucunda ekonomik getiri bir değer kıstası olarak kullanılmaktadır. Bir başka değer konusu kültürel miras alanlarının ve varlıklarının bulundukları yerlere sağladıkları imajdır. Markalaşarak küresel rekabette kendilerine yer edinmeye çalışan kentler için imaj 8

önemli bir yatırım alanıdır ve bu bağlamda kültür mirası ögeleri artı değer kazanırlar. İşlevselci değerler olarak adlandırılan bu tür değerler her ne kadar önem taşısa da, kültür mirasını öncelikle değerli kılan, yukarda da bahsettiğimiz gibi, ulus-devlet için bir kollektif hafıza inşaası olarak taşıdığı değerdir. Stuart Hall un dediği gibi, nasıl bireyler, aileler geçmişte yaşanan birçok rastlantısal ve karmaşık, çetrefilli ve çelişkili olaylar dizininden seçmeler yaparak tutarlı ve tek bir hikâye çıkartarak kimliklerini oluşturmaya çalışıyorlarsa, uluslar da benzeri bir şekilde geçmişten seçtiklerini ulusal bir hikâye inşaası için kullanırlar. Bu hikâyeye de gelenek denir (Stuart Hall, 1999, s.221). Kültürel miras, bu geleneği ortaya çıkarmak için seçilmiş öğeler olarak şimdiye kadar kurgulana gelmiştir. Yukarda bahsettiğimiz Newcastle örneğinde olduğu gibi, bu seçici yüceltme, geçmişe ait bir çok başka hikayenin, detayın ve bilginin gözardı edilmesi, araştırılmayarak unutulması ve hatta yok sayılmasını da beraberinde getirir. Ancak bugün toplumların çokkültürlülüğü benimsemeleri ile birlikte kültürel mirasın farklı anlatıları da kapsayabilecek şekilde çoksesliliğe açılması, yönetim sorunsalının önündeki önemli konulardan birisidir. Yukarıda ana hatlarını çizdiğimiz peyzaj kavramının kültürel miras alanına girmesi ile birlikte çoksesliliğin sağlanmasında önemli bir adım atılmaktadır. Peyzaj, tanımı gereği çok katmanlılığı, ilişkiselliği, farklılığı içermektedir. Peyzajın korunacak tarihi miras çevresi olarak kavramsallaştırılması ile birlikte bu çevrenin bünyesinde biriktirdiği birbirinden farklı olabilecek birçok değer toplumun farklı kesimleri tarafından sahip çıkılabilir hale gelir. Miras böylelikle uzmanların toplum adına değerine karar verdiği bir alan olmaktan çıkarak toplumun bizzat kendisinin, tüm farklı sesleri ile değerleri yeniden keşfe çıktığı bir toplumsal yorumlama alanı haline gelir. İşte, kısaca Faro Sözleşmesi olarak anılan ve 2005 yılında imzaya açılan Kültürel Mirasın Toplum için Değeri konulu Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi nin (Council of Europe Framework Convention on the Value of Cultural Heritage for Society) önemi de budur. Faro Sözleşmesinin devletler tarafından benimsenmesinde önemli rol oynayan kavramsal değişim; kültürel mirasa, miras ile ilişki kuracak insanlar perspektifinden bakıyor olmasıdır. Buna göre miras öncelikle insanlar için korunmalıdır ve dolayısıyla mirasın yönetiminde uzmanların yanısıra vatandaşlar da söz sahibi olmalıdır, sıradan insanlar da neyin kendileri için kültürel miras değeri taşıdığı konusunda tercihlerini aktarabilmeli, karar süreçlerine katılabilmelidirler. Faro Sözleşmesi olarak anılan ve 2005 yılında imzaya açılan Kültürel Mirasın Toplum için Değeri konulu Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi nin kültürel miras tartışmalarına getirdiği açılımı tartışınız. Yukarıdaki tanımlara göre neyin kültürel miras değeri taşıdığı sorusuna verilen cevaba katılımcıların bu şekilde genişlemesi ve bakış açılarının katmanlaşması ve zenginleşmesi ile birlikte kuşkusuz kültürel miras konularında bir patlama yaşanmaktadır. Her şeyin kültürel miras olarak saklanamayacağı gerçeğinden hareketle yine de toplumların hep seçim yapmak durumu ile karşı karşıya olduklarını kabul etmek gerekmektedir (Fairclough, 2008, s.300). Burada önemli olan bu seçimin paydaşlarının artık genişlemiş olduğunun ve tepeden inme kararlar yönteminin aşılması gerektiğinin anlaşılmasıdır KÜLTÜREL MİRAS YÖNETİMİ 19. yüzyılda başlayıp 20. yüzyılın ortalarına kadar geçerliliğini sürdüren kültürel miras yönetimi yaklaşımında, anıt statüsü kazandırılmış tarihi miras yapılarının ve nesnelerinin korunması, modernizmin yarattığı tahripkâr değişim karşısında, geçmişin özel anlam yüklenmiş kalıntılarının kurtarılması ve yıkımdan kaçırılarak korunmaya alınması temel yönetim konusu olarak karşımıza çıkar (Fairclough, 2008). Geçtiğimiz son kırk, elli yıl içinde bu yaklaşım hâlâ daha kullanım sahası bulurken, paralel olarak yeni yaklaşımların ortaya çıktığını görüyoruz. Yeni yönetim yaklaşımlarının ortaya çıkışında ise, yukarıda ana hatları ile verdiğimiz dönüşümler kilit rol oynamaktadır. Bu dönüşümlerin başında kültürel miras tanımının genişlemesi ve artık yapı ve nesne ile sınırlı kalmayıp çevre ve peyzaj kavramlarının getirdiği açılım ile birlikte bugünün yaşayan ve değişen dinamiklerinin bir parçası olarak ele alınması gelmektedir. Kültür mirası yönetiminde peyzaj kavramı çok disiplinliliği ve katılımcı karar almayı ön plana çıkarır. Burada eser odaklı koruma yönetiminden süreç odaklı yönetime geçiş söz konusudur. Artık mirasın bir anıt eser şeklinde korunması kendi başına bir öncelik olmaktan çıkmıştır; mirasın korunması bu mirasın içinde yer aldığı peyzaj ve sosyokültürel çevre ve bu peyzajın ve çevrenin değişim dinamikleri ile birlikte bir süreç olarak ele alınmaktadır. Kültür mirası yönetimi sorunsalı artık içindeki her türlü varlığı ve değeri ile tarihi çevrenin tümünü konu edinmektedir. Aynı zamanda toplumun geniş katılımıyla 9

ortaya çıkan müzakere süreci ile korumanın nasıl, kimin için ve ne için olacağı ve değişen toplumun ihtiyaçları bağlamında sürdürülebilirliğini nasıl sağlayacağı sorularına cevap aramaya da çalışmaktadır (Fairclough, 2008 s. 412). Ancak, kültürel miras yönetimi konusunun tarihi peyzaja ve kentsel çevreye genişlemesi ile birlikte koruma pratiğinin yepyeni ve cevabı henüz kolaylıkla verilemeyen sıkıntılarla karşı karşıya olduğu açıktır. Bütün alanlar tarihi miras alanları olarak korunamayacağına göre, buna karşılık seçilmiş örneklerin çevreleri tamamen değişirken bir cam fanusa alınarak korunması yaklaşımı da artık yenilenme ihtiyacı ile karşı karşıya olduğuna göre, nasıl olur da geçmişin tarihsel karakteri itibarıyla gelecek için anlamlı ve kullanışlı bir rol oynaması sağlanabilir? Büyüme hedefli toplumlarda kentleşme ve kalkınma dinamiklerinin yarattığı baskılar tarihsel miras alanları üzerinde çok daha büyük ölçeklerde değişim ve dönüşüm ihtiyacı yaratmaktadır. Günümüzde kültürel miras yönetiminin temel sorusu da tam budur; bu değişim sürecinin kendisi nasıl yönetilmelidir ki geçmişe ilişkin çoklu bir içerik kazanmış olan hafıza izleri gelecek için ilham kaynağı olabilsin. Kültürel mirasının günümüz toplumuna ve gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için, koruma, kullanım, yorumlama, bilgilendirme ve sunuma kadar farklı uzmanlık alanlarını biraraya getiren çalışmalar yapılması gerekir. Kültürel miras yönetimi bu çalışmaların bir sistematik çerçevesinde ele alınmasını konu edinir (Schofield, 2008). Bunlara ilişkin düzenlemeler ve sistemler ICOMOS, UNESCO gibi uluslararası kuruluşlar tarafından getirildiği gibi, merkezi yönetim, yerel ölçekte belediyeler, planlama otoriteleri ve ilgili topluluk tarafından da gerçekleştirilebilir. Örneğin; toplumlar ve topluluklar, kendi müzik geleneklerini araştırmak ve ortaya çıkarmak veya köylerinin içinde bulunduğu tarihi değeri olan kırsal peyzaja ilişkin bir araştırma yaptırmak isteyebilirler ve bunun için devletin yardımcı olmasını talep edebilmelidirler. Bu aşağıdan yukarı talep ve beklenti mekanizmasının işletilmesini kolaylaştırmak ve önünü açmak bugün karar vericilerin önündeki en önemli gündem konularından biridir. Aşağıdan yukarı mekanizmasını çalıştırmak kültür mirası alanının yönetimini demokratikleştirmek anlamına gelmektedir; böylelikle kültür mirası konuları topluma ait olabilmekte ve korunmalarına ilişkin duyarlılık yaygınlaştırılmaktadır. Kültürel mirasın yönetiminde şimdiye kadar tek hakim ses konumunda olan devlet, demokratikleşme ile birlikte yönetimi diğer paydaşlarla paylaşmaya başlar. Böylelikle, kültürel miras konularının neler olduğuna, nelerin korunup nasıl saklanacağına şimdiye kadar tek başına karar verme gücünü elinde tutan devlet bu gücünü topluma açar, toplumu bu konularda güçlendirir. KÜLTÜR POLİTİKASI VE KÜLTÜREL MİRAS YÖNETİM BİÇİMLERİ Kültürel miras somut ve somut olmayan diye iki başlık altında ele alınmaktadır. Gerek somut olan gerekse de somut olmayan mirasın yönetimi merkezi kamu idareleri tarafından gerçekleştirilir. İdare tarzının nasıl olduğu ülkeden ülkeye değişmektedir. Türkiye de Kültür ve Turizm Bakanlığı kültürel miras yönetiminden doğrudan ve tek elden sorumludur. Örneğin; İngiltere de resmi adıyla İngiltere Tarihi Yapı ve Anıtlar Komisyonu (Historic Building and Monuments Commission for England) olarak bilinen English Heritage, bağımsız yetkilere sahip özerk bir bakanlık kuruluşu olarak kültürel miras yönetimini gerçekleştirir. English Heritage ın yanısıra tamamen bağımsız ve özel bir yasa ile kurulmuş olan ve kar amacı gütmeyen vakıf statüsündeki National Trust (Ulusal Vakıf) İngiltere de birçok miras alanının korunması ve yönetilmesinden sorumludur. İngiltere deki National Trust örneğinde de görüldüğü gibi kültür mirası yönetiminin sadece tek elden merkezi yürütme organları tarafından yerine getirilmesi söz konusu değildir. Hollanda da Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı nın sadece kültür mirasını yönetmekle sorumlu bir birimi olarak kurulmuş olan Hollanda Kültür Mirası Enstitüsü taşınabilir ve taşınamaz kültür mirası varlıklarının yönetimi ve toplumla buluşturulmasından sorumludur. Türkiye de ise kültür mirası alanının yönetimi doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yerine getirilir. Bakanlığın çalışma esasları Deniz Ünsal tarafından bu kitapta anlatılmıştır. Kamu idarelerinin kültür mirası yönetimine ilişkin politikaları idarelerin bağlı bulundukları bakanlıkların ve hükümetlerin politik programlarına göre şekil alır. Bu bağlamda her ülkenin kamu idaresinin kültür mirası yönetiminde farklı dönemlerdeki hakim politikalara göre farklı evrelerden geçtiğini görebiliriz. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde izlenen kamu idaresinde yerelleşme yöneliminin Türkiye de de 2000 li yıllardan bu yana ağırlık kazandığını görüyoruz. Türkiye de 2000 li yılların başından bu yana kültür politikası alanındaki değişimi incelediğimizde yerelleşmenin de içinde yer aldığı üç temel gelişim görülür birincisi; kültür alanında merkezi yetkilerin yerele devredilerek, yerelin daha 10

etkin kılınması, ikincisi; özellikle kültürel altyapıların işletilmesi konusunda özel sektör girişimlerinin de devreye girmesinin önünün açılması ve üçüncüsü; kültür alanındaki özel sektör girişimlerinin teşviki için cömert ölçeklerde vergi indirimlerinin uygulamaya konulmasıdır. Merkezi hükümetin kültür politikasında izlenen bu değişim kültürel miras yönetimine de yansımaktadır. Kültür alanındaki varlıkların yönetiminin yerel idarelere devredilmesini amaçlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı nın Bazı taşra kuruluşlarının İl Özel İdarelere ve Belediyelere devredilmesini sağlayan kanun tasarısı TBMM ilgili komisyonlarından onay almış ve 2010 yılında yasalaşma sürecine girmiştir. Bu kanun tasarısının genel gerekçesinde öncelikli hedefin kültürel mirasın korunması, yaşatılması, geliştirilmesi ve tanıtılması olduğu söylenmekte, bu hedefin gerçekleştirilmesinde kamu kaynaklarının yanında halkın ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarının sağlanmasının önemine işaret edilmektedir. Bu amaçla, söz konusu hizmetler mahalli idarelere devredilmek suretiyle ek kaynak yaratılmakta, bunların korunması konusunda toplumsal bilinç artırılmakta, hizmetlerin etkili, verimli ve kaliteli sunumuna zemin hazırlanmaktadır. Devredilmesi öngörülen varlıklar il ve ilçelerde ve beldelerde bulunan kütüphaneler, kültür merkezi, danışma bürosu, güzel sanatlar galerisi ve müzelerdir. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı nın bazı taşra kuruluşlarının İl Özel İdareleri ve Belediyelere devredilmesini ile bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (B.02.0.KKG.101-30.590 sayı, 11.02.2010 tarihli Kanun Tasarısı) na bakınız. Kültür yönetimi alanındaki yerelleşme eğilimini 2004 yılında Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu na 5226 sayılı kanun ile yapılan eklemelerde görüyoruz. 5226 sayılı yasa Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanması ve Katkı Payı başlığını taşıyan bir düzenleme getirmiş ve belediyeler için yeni bir kültür mirası koruma ve değerlendirme amaçlı finansman kaynağı yaratmıştır. Bu düzenlemeye göre emlak vergisi mükelleflerinden emlak vergisi ile beraber bu verginin % 10 u oranında tahakkuk ettirilecek Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı nın belediyelerce tahsil edilerek, il özel idaresi tarafından açılan özel hesapta toplanmakta; tahsil edilen bu payların İl Özel İdaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kullanılması sağlanmaktadır. 5226 sayılı yasa ile getirilen Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı düzenlemesinin nasıl işlediğini araştırınız; kültür mirası alanının yerelleşmesine bu düzenleme nasıl katkı yapmaktadır? Kültür politikasında izlenen ikinci temel değişim şimdiye kadar tamamen kamu kaynakları ile işletilmekte olan müzeler, ören yerleri gibi kültür mirası alanlarının işletmesinin özel sermaye kurumlarına açılmasıdır. 2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı, bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerindeki mağazaların işletilmesi geliştirilmesi, ürün ve hizmet tedariki ile ilgili bir ihale açarak özel sektör kurumlarının miras yönetimi alanına girişi için ilk adımı atmıştır. Müze dükkanlarının ardından müze gişeleri de özel sektör kuruluşları tarafından işletilmeye başlanmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı nın 2009 yılında açtığı müze ve ören yerlerinin satış noktalarını özelleştirme ihalesini, Bilkent Holding bünyesinde bulunan Bilintur şirketi kazanarak Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi, Noel Baba Müzesi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Hacıbektaş-ı Veli Müzesi, Mevlana Müzesi ve Antalya Arkeoloji Müzesi nin yanı sıra Efes, Olympos, Aspendos, Kayaköy, Sedir Adası, Patara ve Ihlara Vadisi gibi ören yerlerinin de aralarında bulunduğu 56 miras alanlarındaki satış noktalarının işletmesi sekiz yıl süreyle özel sektöre verilmiştir. Yine 2009 yılının başında, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan protokol çerçevesinde, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin 10 yıllık işletme, bakım ve onarım hakkını almıştır. Burada gerçekleştirilen işletmenin özelleştirilmesiyle, Bakanlığın hedeflediği gibi, devlet dışı kaynaklar İstanbul Arkeoloji Müzeleri ne sponsorluk yapmak üzere yönelmeye başlamışlardır. Kültür politikası alanında 2000 li yıllardan bu yana gündeme gelen bir diğer uygulama da kültür alanına yapılacak sponsorlukların önünü açacak vergi teşviklerinin sağlanmasıdır. Bu suretle özel 11

sektörün kültür alanındaki yatırımlarının artması hedeflenmektedir. İlk örneklerini 1970 li yılların ortalarında görmeye başladığımız kültür alanına özel sermaye katılımı, 1990 lı yıllarda, yeni vakıfların, derneklerin kültürel sahada etkin hale gelmeleri ile çok gelişmiştir. 2004 yılında sponsorluk yasası diye adlandırılan 5228 sayılı yasal düzenleme ile kültüre ve kültür altyapılarına yapılan bağış, yardım ve harcamaların gelir veya kurumlar vergisinden düşülmesinin sağlanması kültüre özel yatırımı teşvik etmiş, bu bahsettiğimiz özelleşme sürecini hızlandırmış ve derinleştirmiştir. Yine 2004 yılında kabul edilen 5225 sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu ile özel sermayenin kültür yatırımları, en geniş alanı kapsayacak şekilde ve mükellef araçlarla desteklenmiştir. Yatırım alanları; kültür merkezlerinin yapımı, onarımı ve işletilmesi, kütüphane, arşiv, müze, sanat galerisi, sanat atölyesi, film platosu, sanatsal tasarım ünitesi, sanat stüdyosu ile sinema, tiyatro, opera, bale, konser ve benzeri kültürel ve sanatsal etkinliklerin ya da ürünlerin yapıldığı, üretildiği veya sergilendiği mekânlar ile kültürel ve sanatsal alanlara yönelik özel araştırma, eğitim veya uygulama merkezlerinin yapımı, onarımı veya işletilmesi, taşınmaz kültür varlıklarının kullanılması, ve kültür varlıkları ile somut olmayan kültürel mirasın araştırılması, derlenmesi, belgelendirilmesi, arşivlenmesi, yayınlanması, eğitimi, öğretimi ve tanıtılması faaliyetleri olarak oldukça geniş tutulmuştur. Teşvik unsurları taşınmaz mal tahsisinden, gelir vergisi stopaj indirimine, sigorta pirimi işveren paylarında indirimden, su bedeli indirimi ve enerji desteğine, yabancı uzman ve personel çalıştırma desteğine kadar uzanmaktadır. Bu yasal düzenlemelerle özel yatırımların hem doğrudan yatırım şeklinde hem de sponsorluklarla kültür ve kültürel miras alanını destekleyecek mekanizmalar olarak artması hedeflenmiştir. 2000 li yıllardan bu yana merkezi hükümetin yukarıda genel çerçevesini çizdiğimiz kültür politikası neticesinde kültür alanının finansmanından yönetimine artık devlet dışı sivil ve özel sektör kurumlarının ve yerel otoritelerin giderek daha fazla söz sahibi olmaya başlamalarını görüyoruz. Kültürün ve kültürel mirasın yönetiminin ve finansmanının yerel ve sivil aktörlere de açılmasıyla birlikte kültürel miras alanlarının içinde bulundukları şehir ve bölgelerin imajını geliştirmek, kültür turizmine ve yerel ekonomiye katkıda bulunmak gibi yeni fonksiyonlar yüklenmeleri söz konusudur. Kültürel miras alanlarının yönetimi, bu yeni tür işlevlerin gündeme gelmesi ve paydaşların çoğalması ile birlikte yeni bir boyut kazanmıştır. Nitekim, 1983 yılından itibaren Türkiye deki koruma uygulamalarını biçimlendiren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu nda 2004 yılında 5226 sayılı yasa ile yapılan değişikliklerin ve getirilen yeni kurumsal yapılanmaların temel hedefi de kültür mirası yönetim alanının bu yeni konularını ele alacak şekilde düzenlenmesidir. Bu kitapda Nuran Zeren Gülersoy ve İclal Dinçer tarafından çeşitli ayrıntılarıyla anlatılan 5226 sayılı yasa ile kültür varlıklarının bakım ve onarımlarına mahalli ölçekte emlak gelirleri üzerinden yeni mali kaynak yaratılması, yerel belediyeler bünyesinde sit alanlarında uygulama ve denetimden sorumlu olan büroların kurulması ve yönetim planı kavramlarının tanımlanarak uygulamaya geçirilmeleri devreye sokulmuştur. 5226 sayılı yasanın getirdiği önemli bir yenilik de tüm sit alanları, ören yerleri ve etkileşim sahalarının etkin bir şekilde korunması, yaşatılması, değerlendirilmesi, bir vizyon ve tema etrafında geliştirilmesi, toplumun kültürel ve eğitsel ihtiyaçlarıyla buluşturulması amacıyla, plânlama ve koruma konusunda yetkili merkezî ve yerel idareler ile sivil toplum kuruluşları arasında eşgüdümü sağlamak için bir yönetim alanı olarak kabul edilmesi ve buralar için hazırlanacak yönetim planı yöntemi ile yönetilmeleri prensibinin kabulüdür. Yasada yönetim alanı; sit alanları, ören yerleri ve etkileşim sahalarının doğal bütünlüğü içerisinde etkin bir şekilde korunması, yaşatılması, değerlendirilmesi, belli bir vizyon ve tema etrafında geliştirilmesi, toplumun kültürel ve eğitsel ihtiyaçlarıyla buluşturulması amacıyla, planlama ve koruma konusunda yetkili merkezi ve yerel idareler ile sivil toplum kuruluşları arasında eşgüdümü sağlamak için oluşturulan ve sınırları ilgili idarelerin görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenen yerler olarak tanımlanmıştır. Yönetim planı ise; yönetim alanının korunmasını, yaşatılmasını, değerlendirilmesini sağlamak amacıyla, işletme projesini, kazı planı ve çevre düzenleme projesi veya koruma amaçlı imar planını dikkate alarak oluşturulan koruma ve gelişim projesinin, yıllık ve beş yıllık uygulama etaplarını ve bütçesini de gösteren, her beş yılda bir gözden geçirilen planlar biçiminde tanımlanmıştır. Yönetim alanı sınırlarında yer almamakla birlikte, arkeolojik, coğrafi, kültürel ve tarihi nedenlerle veya aynı vizyon ve tema etrafında yönetim ve gelişiminin sağlanması bakımından bu yer ile ilişkilendirilen kültürel varlıklar da bağlantı noktası olarak nitelendirilmiştir (Parlak dan aktaran Aksoy ve Enlil, 2010). 12

YÖNETİM PLANI KAVRAMI Kültürel miras alanları anıtsal yapılarla sınırlıyken bu yapıların korunması ve müzeleştirilerek ziyarete açılmaları Türkiye de Kültür ve Turizm Bakanlığı olduğu gibi, İngiltere de de özerk kurumlar olan English Heritage ve National Trust gibi merkezi yönetim kurumlarının üstlendiği bir sorumluluk alanıydı. Ancak, kültür mirasına atfedilen önemin, anlamın, rolün değişmesi, miras yönetimi konularının sadece koruma olmaktan çıkıp, turizme açmak, ekonomik ve sosyal gelişmenin bir aracı olarak kullanmak, yerel halkın ve vatandaşların ihtiyaçlarını, beklentilerini ve kimlik ile ilgili değerlerini gözetmek, mirasa ilişkin farklı yorumlama kanallarını açmak gibi karmaşık ve çok-disiplinli bir hal almasıyla, kültür mirası alanlarının yönetimini de değişmiştir. Kültürel mirasın ele alınışında koruma perspektifinin yanısıra ekonomik, sosyal ve yerel beklentilerin de ağırlığının nasıl arttığı konusunda daha ayrıntılı analiz için bu kitapta yer alan Deniz Ünsal makalesine bakınız. UNESCO nun 2002 yılında kabul ettiği Dünya Mirası Hakkında Budapeşte Deklerasyonu (Budapest Declaration on World Heritage) belgesinde de belirtildiği gibi, Dünya Miras değerleri sosyal ve ekonomik gelişmeye ve toplumlarımızın hayat kalitesinin yükseltilmesine katkıda bulunmalı ve miras değerlerinin belirlenmesinden, korunmasına ve yönetilmesine kadar tüm süreçlerde yerel toplulukların aktif olarak yer almaları sağlanmalıdır (Budapeşte Deklerasyonu, 2002, Madde 3c). Artık birden fazla kurumun ve paydaşın yönetim sürecinde yer alabildiği farklı modeller ortaya çıkmaya başlamıştır. Giderek karmaşıklaşan bu yönetim sorunsalı için yönetim planı adı verilen bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Bunda UNESCO nun Dünya Kültür Mirası Listesi ndeki alanlar için yönetim planı yapılması beklentisinin büyük bir rolü vardır. Yönetim Planları, kültür mirası alanlarının farklı beklentileri, ihtiyaçları ve öncelikleri dengeleyecek şekilde korunması, yaşatılması, kullanılması ve değerlendirilmesine yönelik kararların alınarak uygulanmasının çerçevesini çizen stratejik yönetim dokümanlarıdır. Stratejik bir doküman olması planın eldeki kaynaklar ve verilerle neler yapılabileceğine ilişkin rehberlik görevi yapması anlamına gelir. Yönetim Planı kavramının farklı tanımlamalarını karşılaştıran Nuran Zeren Gülersoy ve İrem Ayrancı, yönetim planının alanı tanımlayan ve yönetim hedeflerini ortaya koyan bir rehber olduğu ve hazırlanıp tamamlanan bir plan olmadığı, sürekli izlenen, revize edilen ve başa dönen bir süreç olduğunu söylemektedirler (Gülersoy ve Ayrancı, 2011, s. 4). Yeni bir kavram olan yönetim planlaması yaklaşımı ile miras alanının değerlerinin gerek yerel toplum gerekse de ziyaretçiler tarafından benimsenerek, bu değerin yaşayan hayatla karşılıklı ve üretken bir ilişki içinde sürdürülebilirliğini hedeflemektedir. UNESCO Dünya Miras Komitesi de Yönetim Planları bir kültür mirası alanının hem günümüz hem de gelecek kuşaklar için etkin korumasını sağlayan bir yönetim sistemi önerisidir demektedir; ancak şu da önemlidir ki koruma hedefleri, Dünya Miras Komitesi nin belirttiği gibi miras değerlerinin sürdürülebilirliği için yerel toplulukların gelişme sorunları ve meşru ihtiyaçları dikkate alınarak ve bunlarla uyum içinde ortaya çıkarılmalıdır. UNESCO Dünya Miras Komitesinin Üstün Evrensel Değere Sahip Dünya Miras Alanları için geliştirdiği yönetim planı yaklaşımında yönetim planlarının kültürel miras değerlerinin karşı karşıya olduğu farklı ve karmaşık sorunlara cevaplar geliştirebilen, koruma işlevinin koordineli bir şekilde yürütülmesi için gereken müdahaleleri dikkatli ve iyi bir şekilde düşünebilen ve katılımcı süreçlerle bilgiye dayalı kararların verilebilmesini sağlayan ve mevcut kaynakların en rasyonel bir şekilde kullanılmasında yardımcı olan, alan ile ilgili tüm personelin süreç boyunca öğrenim ve becerilerinin gelişmesi için uygun zemini yaratan ve politikaların ve prosedürlerin sürekli gözden geçirilerek yeni koşullara uyarlanabilmeleri için açık değerlendirme sistemleri kuran bir süreç yönetimi olduğunun altı çizilmektedir. Yönetim Planı, kültür mirası değerinin fiziki olarak korunması için yukarda anlatıldığı gibi çalışırken, aynı zamanda bu değerlerin tüm topluluk tarafından anlaşılması, benimsenmesi için kolaylaştırıcı olmalı, bu değerlerin sosyal ve ekonomik gelişme için taşıdıkları potansiyeli ve bu değerlerin eğitim ve bilgi kaynağı olarak taşıdıkları önemi işleyerek bu miras alanlarının neden korunması gerektiği konusundaki bilinci artırmalıdır. 13

Koruma Alanları için Yeni bir Paradigma Başlıklar Geçmişte olduğu gibi: Koruma Alanları... Dönüştüğü üzere: Koruma alanları... Amaçlar Yönetim Yerel Halk Koruma için ayrı bir şekilde ele alınırlardı Genelde ziyaretçiler ve turistler için idare edilirlerdi Büyük ölçüde koruma ile ilişkilendirilmişlerdi Merkezi hükümet tarafından yönetiliyorlardı İnsanları merkeze almayan bir planlama sistemi vardı Yerel görüş göz ardı edilerek idare ediliyorlardı Aynı zamanda sosyal ve ekonomik amaçlar için idare ediliyorlar Çoğunlukla bilimsel, ekonomik ve kültürel sebepler için oluşturuluyorlar Artık yerel halk daha fazla gözetilerek idare ediliyorlar Aynı zamanda restorasyon ve iyileştirme ile ilişkilendiriliyorlar Çoklu ortaklar tarafından bir paydaş düzeni içinde idare ediliyorlar Yerel halk için, onlarla birlikte ve bazı durumlarda yerel halk tarafından idare ediliyorlar Yerel halkın ihtiyaçlarını karşılamak için idare ediliyorlar İçinde bulunduğu bağlam İçinde bulundukları geniş bağlamdan kopuk ele alınıyor. Çevrelerinden bağımsız izole Adalar olarak yönetiliyorlardı. Ulusal, bölgesel ve uluslararası sistemlerin bir parçası olarak planlanıyorlar Ağlar olarak, başka bir yerdeki veya yerlerdeki miras alanları ile ilişkilendirilerek geliştirilebiliyorlar Algı Yönetim Teknikleri Genellikle ulusal bir varlık olarak görülürlerdi Sadece ulusal bir ilgi alanı olarak görülürlerdi Yönetim kısa zaman dilimleri içinde ve tepkisel olarak idare sözkonusuydu Teknokratik yöntemle idare edilirlerdi Aynı zamanda toplumsal bir değer olarak görülüyorlar uluslararası bir ilgi alanı olarak da görülüyorlar Esnek uyarlanabilir bir yaklaşımla, uzun erimli bir perspektif ile idare ediliyorlar Politik etmenler göz önüne alınarak idare ediliyorlar Finansman Vergi mükellefleri tarafından karşılanırdı Çoklu kaynaktan karşılanıyor Yönetim Becerileri Bilim insanları ve doğal kaynaklar uzmanları tarafından idare edilirlerdi Uzman yönetiminde idare edilirlerdi Çoğul yetenekli bireyler tarafından idare ediliyor Yerel bilgiyi kullanıyorlar Şekil 1.1: Lee Thomas ve Jane Middleton tarafından yazılan Guidelines on Management Planning for Protected Areas (2003) başlıklı kitapda yer alan tablodan uyarlama (Thomas ve Middleton, 2003, sayfa 5). UNESCO Dünya Miras Komitesi nin Dünya Miras Alanları için talep ettiği, plan yaparak yönetim yaklaşımı artık Dünya Mirası Listesinde yer almasa bile dünyanın birçok yerinde birçok koruma alanı, tarihi yapılar, tarihi park ve bahçeler, doğal tarihi ya da arkeolojik miras alanları için benimsenmektedir. Benzeri bir yaklaşımın koleksiyon, arşiv ve kültürel miras objelerini kamu adına biriktirerek, koruyan ve paylaşan müzeler tarafından da uygulandığı görülmektedir. Müzeler de yönetim planı yaklaşımındaki temel prensibi, yani korunan değerlerin toplumsal çeşitlilikle buluşturularak benimsenmesi, geçmiş ile gelecek arasında birer bilgi köprüsü olarak değerlendirilebilmeleri yaklaşımını benimseyerek, ziyaretçi yönetimi, sergileme ve koleksiyon yönetimi gibi başlıklarla yönetim planları yapabilmektedirler.. Yönetim planları bugün özellikle miras alanları için temel bir yönetim aracı haline gelmiştir. Miras alanı ile ilgili bir yönetim planı yapmak; korunacak alana ilişkin koruma ve kullanmaya yönelik 14

hedeflerin tüm paydaşların katılımıyla belirlenerek bu hedeflere ulaşmak üzere aktif bir rol almak anlamına gelmektedir. Yönetim planı belirli bir hedefe ulaşmak için yapılmakta ve planın yapım sürecinde paydaşların katılımı, eğitim, envanterleme gibi faaliyetler suretiyle, alana ilişkin bilginin kullanılabilir hale gelmesi, benimsenmesi ve paydaşların, planı uygulamak üzere hemfikir olmaları mümkün olmaktadır. Nitekim Hükümetlerarası Dünya Kültür ve Doğal Mirası Koruma Komitesi nin (Intergovernmental Committee for the Protection of The World Cultural and Natural Heritage) Ocak 2008 tarihinde kabul ettiği Dünya Miras Sözleşmesinin Uygulamasına Yönelik İşlevsel İlkeler Rehberinde de (Operational Guidelines for the Implementation of the World Heritage Convention) incelendiğinde, Sözleşmeye taraf devletten alan yönetimi konusunda beklenen en önemli görevin; kent yöneticilerini, yerel yönetimleri, bölge sakinlerini, sivil toplum örgütlerini ve diğer ilgili kişi ve kurumsal paydaşları alanın yönetim sürecine katmak olduğu belirtilmektedir. (Dinçer, 2009). Yönetim Planı paydaşların belirlenmesi, katılımları, bilginin toplanması, bilginin paylaşımı, hedeflerin birlikte belirlenmesi gibi tamamen katılımcı yöntemlerle ilerleyen bir süreçtir. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan doküman tüm kullanıcılar için bir yol haritası işlevi görür. Hükümetlerarası Dünya Kültür ve Doğal Mirası Koruma Komitesi nin (Intergovernmental Committee for the Protection of The World Cultural and Natural Heritage) son olarak Ocak 2008 tarihinde kabul ettiği Dünya Miras Sözleşmesinin Uygulamasına Yönelik İşlevsel İlkeler Rehberi ni (Operational Guidelines for the Implementation of the World Heritage Convention) tüm paydaşların alan yönetim sürecine katılması açısından önemlidir. Bir miras alanı ya da varlığı için yapılacak yönetim planı dört ana başlık altında şekillenir. Bunlar: Hedeflerin belirlenmesi ve kısa, net ve derli toplu bir şekilde ifadesinin sağlanması Bu hedeflere erişmek üzere izlenecek gerçekçi eylem planı ve eylem planının safhaları Uygulamaya ve hedeflerin ne kadar elde edilebildiğine ilişkin sistematik bir izleme ve performans ölçümü çerçevesi Performans ölçümü neticesinde planlanan sonuçları elde etmek için gerekli olabilecek düzeltmelerin yapılması ve başta formüle edilen hedeflerin gözden geçirilerek revizyonların hayata geçirilmesi için gerekli önlemlerin alınması. YÖNETİM PLANI HAZIRLIK SÜRECİ Kültür mirasının yönetimi kimin neyi, nasıl, hangi araç ve kaynaklarla yapacağına dair bir planlama gerektirir. Yönetim planı devamlılık arz eden, yapıldıktan sonra izlenerek düzeltilen, bir süreçtir. Bir döngü hareketi içinde birbirini besleyerek takip eden üç ana süreçten bahsedilebilir: Bunlar, yönetim planının hazırlığı, planın uygulanması ve planın izlenerek değerlendirilmesidir. Yönetim planlarının hazırlanmasında yol gösterici olmak ve uygulamada birliği sağlamak üzere birçok rehber geliştirilmiştir. Bu rehberler bu kitapta Nuran Zeren Gülersoy tarafından ele alınmaktadır. Burada yönetim planının yapılmasından, uygulanmasına, izlenmesi, değerlendirilmesi ve değerlendirmeler ışığında yeniden gözden geçirilerek revize edilmesinde tüm koruma alanları için geçerli olacak süreç Lee Thomas ve Julie Middleton ın Koruma Alanları için Yönetim Planı Rehberi nden (Guidelines for Management Planning of Protected Areas) yola çıkarak aktarılmaktadır. Bu rehberde yönetim planının hazırlanması sürecindeki adım adımlar şöyle tariflenmektedir. 1. Plan-öncesi süreç: Yönetim Planı hazırlığı kararının verilmesi, planı hazırlayacak ekibin belirlenmesi ve görevlendirilmeleri, iş tanımının yapılması ve sürecin tarif edilmesi. 2. Verilerin toplanması: Görüşmelerle konuların, sorunların, paydaşların belirlenmesi, ilgili verilerin toplanması, envanterlemenin yapılması ve raporlanması. 3. Verilerin ve toplanan bilginin değerlendirilmesi. 4. Fırsatlar, tehditler, güçlü ve zayıf yönlerin tespit edilmesi. 15

5. Yönetim vizyonu ve hedeflerinin belirlenmesi. 6. Vizyonun ve hedeflerin elde edilebileceği farklı senaryoların değerlendirilmesi. 7. Taslak yönetim planının hazırlanması. 8. Taslak plan üzerinde alanda yaşayanlar, temsilcileri ve diğer kurumlarla müzakerelerin yapılması, fikir ve katkıların toplanması. 9. Katkıların değerlendirilmesi ve bunlar ışığında taslak planın gözden geçirilerek nihayetlendirilmesi ve ekinde konsültasyon sürecinin sonuçlarına ilişkin bir raporun eklenmesi. 10. Planın kabul edilerek yürürlüğe girmesini sağlayacak adımların atılması. 11. Uygulamaya geçiş ve uygulama süreci. 12. İzleme ve Değerlendirme. 13. Yönetim Planının gözden geçirmek ve revize etmek kararının alınması ve Plan ile elde edilenlere ilişkin raporlamanın yapılması (Thomas ve Middleton, 2003). Adımların bu düzen içinde takibi sürecin etkin bir şekilde işlemesi açısından önemlidir. Kuşkusuz, eldeki yönetim konusu ne kadar karmaşık ise bu adımların takibi de o kadar güçleşebilir. Bir müze koleksiyonu gibi daha odaklı ve sınırlarının belli olduğu bir konu olduğunda, yönetim planının konuları da daha sınırlı olacaktır. Bir doğal koruma alanının parametreleri bir arkeolojik alanınkinden farklı olacaktır. Konu yaşayan kentsel alanlar olduğunda bambaşka dinamikleri dikkate almak gerekecektir. Öte yandan, bir Dünya Miras Alanı için hazırlanacak yönetim planının ana hedefi Üstün Evrensel Değer in korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Ancak herbiri için yönetim planlarının hazırlanmasında burada tanımlanan genel adımlar geçerli olacaktır. Yönetim planları hazırlama konusunda zaman sınırlamalarının ve kaynak limitlerinin de olduğu göz önüne alındığında, bahsedilen bu adımların bazıları paralel bir şekilde yürütülmek durumunda kalabilir, bazen istenilen tüm bilgilere ulaşılamayabilir ya da tüm paydaşların katılımı sağlanamayabilir. Bu tür durumlarda süreci hep açık tutmaya çalışarak, eksikliklerin planın bir unsuru olarak değerlendirmeye alınmaları ve giderilmeleri yönündeki önlem ve uygulamaların da eylem planına işlenmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki yönetim planları bitmiş ve kapatılmış bir ürün çıkarmaktan çok sürekli yenilenecek olan bir süreci tarif ederler. Yukardaki onüç adımı Lee Thomas ve Julie Middleton şöyle açmaktadır: 1. Plan-öncesi süreç: Yönetim Planı hazırlığı kararının verilmesi, planı hazırlayacak ekibin belirlenmesi, görevlendirilmeleri, iş tanımının yapılması ve sürecin tarif edilmesi. Bu süreç, yönetim planının yapılması ve uygulanması bakımından çok önemlidir. Plan öncesi süreçte mevcut paydaşlara ne elde edileceğinin, nasıl bir yöntemle çalışılacağının, ne kadar zaman alacağının ve kimlerin konu ile ilgileneceğinin anlatılması gerekir. Plan yapımına ilişkin ve hangi ekibin çalışacağına ilişkin kararlar en yetkili merciler tarafından alınmalıdır. Bu süreç zarfında yönetim planı ile ne elde edilmek istendiği, vizyonun ve hedeflerin nasıl saptanacağı mevcut paydaşlar tarafından anlaşılmalıdır. Planı yaptıran kurumun plana ilişkin hedefleri netlikle ortaya konulmalıdır. Plan yapım sürecinin nasıl işleyeceği, nasıl bir yöntem kullanılacağı belirlenmelidir. Kültür mirası alanlarının her birinin birbirinden farklı olacağı göz önüne alınacak olursa geliştirilecek yöntem de farklı olacaktır. Planın okuyucularının ve plana referans vereceklerin, kullanacak olanların kimler olacağının tespit edilmesi gerekir Plan sadece yöneticiler tarafından değil alandaki kurum ve kuruluşlar, yerli halk, şirketler, Sivil Toplum Kuruluşları tarafından da okunacak ve kullanılacaktır. Bu bakımdan planın anlatımının ve iletişiminin bu kullanıcılara göre düzenlenmesi önemlidir. 16