Prof. A. Füsun ARSAVA University of Ankara Avrupa Birliği klasik uluslararası örgütlenme modellerini aşan, üyeleri arasında kimi alanlarda koordinasyon, kimi alanlarda entegrasyon politikasını uygulayan uluslar üstü bir modeldir. AB'nin ayırıcı özellikleri özellikle ortak politikaların uygulandığı entegre edilen alanlarda karşımıza çıkmaktadır. Avrupa Birliği gerek koordinasyon gerekse entegrasyon alanlarında politikalarını AB Hukuku üzerinde yürütmektedir. Avrupa Birliği Hukuku bu alanlarda objektif bir hukuk düzeni olarak sadece üye devletler bakımından değil, 3. Devletler bakımından da, AB ile ilişkiye girdikleri nispette hüküm ve sonuçlar doğurmaktadır. Türkiye ve AB ilişkisi, Ankara Anlaşmasının giriş hükümlerinde ve 28. Maddesinde açık bir şekilde dile geldiği üzere tam üyeliği hedefleyen bir ilişkidir. AB ve Türkiye arasındaki ilişkiyi tam üyeliğe götürecek süreç Ankara Anlaşmasında hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem olarak öngörülmüştür. AB- Türkiye ilişkilerinde geçiş dönemi 6 Mart 1995 tarihli Gümrük Birliği kararının yürürlüğe girmesiyle tamamlanmıştır. 6 Mart tarihli Ortaklık Konseyi Kararının Gümrük Birliğinin tamamlanmasına ilişkin hükümleri incelendiğinde, bu kararın Türkiye bakımından klasik bir gümrük birliğinin çok ötesine giden taahhütler getirdiği görülmektedir. Bu durumun yegane açıklaması, AB ile ilişkiye her 3. Devletin AB'nin objektif hukuk düzenine uyma gerekliliğidir. AB hukuku AB kuramsal yapısında bir entegrasyon aracı olarak kabul dilmiştir. AB hukuku entegrasyon politikasının uygulandığı alanlarda ulusal hukuku ikame eder. Diğer bir ifadeyle, üye devletler bu alanlarda yasama yetkisi kullanamaz. AB Hukuku, koordinasyon politikasının uygulandığı alanlarda ise, kendi hukuku üzerinden ulusal hukukun değiştirilmesi sonucunu doğurur. AB'ne üyelik, üye olan devletlerin siyasi, ekonomik ve hukuki yapılarında değişikliğe neden olur. AB'ne entegre olmak isteyen bir devletin AB, Hukukunun ulusal hukuk düzeni, 1 / 9
ekonomik ve siyasi yapı üzerinde getireceği değişiklikleri ve sonuçları dikkate alması gerekmektedir. Türkiye ve AB ilişkisi henüz bir tam üyelik ilişkisi değildir. Ancak 6 Mart tarihli kararda da vurgulandığı gibi tam üyeliğe hazırlık teşkil edecek son dönemde Türkiye'nin Topluluğun ortak politikalarına, Topluluk mevzuatına uyum sağlaması gerekmektedir. 1 Ocak 1996'da Ortaklık Konseyi Kararının yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye ve AB arasında daha üst düzeyde bir entegrasyona adım atılmıştır. Bu gelişme bir yandan hukuk sistemlerinin birbirine yaklaştırılması, öbür taraftan ekonomi politikalarının koordine edilmesiyle tamamlanacaktır. Bu gelişmede sağlanacak başarı Ankara Anlaşmasının 28. maddesinin uygulanmasını gündeme getirecektir. Gümrük Birliği'nin temel şartları Ankara Anlaşmasının 10. maddesinde belirlenmiştir (md.10/2). -Taraflar birbirlerine karşı ithalat ve ihracat konusunda, tarife engellerini ve tarife dışı kısıtlamaları kaldıracaktır; -Türkiye Topluluğun OGT'ne uyum sağlayacaktır. -Türkiye dış ticaret ve gümrükler konusunda GB'nin sağlıklı işlemesi için mevzuatını, topluluğun mevzuatına yaklaştıracaktır. Görüldüğü üzere mevzuat uyumu Türkiye AB ilişkisinde başlıca entegrasyon faktörü olarak kabul edilmiştir. 2 / 9
Katma Protokolü 43. maddesinde Topluluk rekabet hukukuna Ortaklık Konseyi kararlarına bağlı olarak tedricen geçileceği kabul edilmiştir. Ankara Anlaşmasının ve Katma Protokolün çeşitli hükümlerinde yine ortaklık ilişkisinin son döneminde "ekonomi hukuku" alanında uyum çalışmaları yapılması kabul edilmiştir. Son dönemde yapılması gereken mevzuat uyum çalışmaları arasında dış ticaret, rekabet hukuku (Rekabet hukuku kapsamlı olarak piyasada serbest rekabet ortamının korunmasını amaçlayan düzenlemeler yanısıra, devlet yardımlarını, kamu ihalelerini, tekellerle ilgili kuralları kapsamaktadır), vergilendirme bulunmaktadır. Söz konusu alanlarda yapılacak mevzuat uyumu malların (sanayii ürünlerinin) serbest dolaşımını tam olarak sağlayacaktır. Son dönemde tedrici olarak, tarım ürünlerinin, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı konularında alınacak Ortaklık Konseyi kararları paralelinde bu alanlarda da mevzuat uyumu yoğunluk ve önem kazanacaktır; Ayrıca AB-Türkiye ilişkilerinde ekonomi politikaları, para ve kur politikaları koordine edildiği nispette bu konularda da mevzuat uyumu gereksinimi duyulacaktır. Son dönemde mevzuat uyumunda zorluklarla karşılaşılmaması için Katma Protokolün 48. maddesinde "Bu protokol hükümlerinin kapsamına girmemekle beraber, ortaklığın işlenmesini doğrudan doğruya etkileyen veya bu hükümler kapsamına girdiği halde, bunlarla ilgili herhangi bir usul öngörülmemiş olan alanlarda, Ortaklık Konseyinin akit taraflardan her birine kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerinin yaklaştırılmasına ilişkin tedbirler almalarını tavsiye edebileceği kabul edilmiştir. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı ve mevzuatı uyumu * 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, GB'nin 1995 sonu itibariyle tamamlanabilmesi için mevzuat uyumu öngörmesi yanısıra, GB'nin 1995'i izleyen dönemde sağlıklı biçimde işlemesi içinde önlemler tespit etmiştir. Geçiş döneminde yükümlülüklerini yerine getirmeyen taraf Türkiye olduğu için, birinci bölümde yer alan hükümler daha çok Türkiye'nin geciken yükümlülüklerinin yerine getirilmesine ilişkindir.** GB'nin tamamlanmasını izleyen dönemlerde ise GB'nin sağlıklı işlemesi için ortaklığın kuramsal boyutunu takviye eden önlemler alınması öngörülmüştür. 3 / 9
Ortaklık Konseyi kararı ışığında, Topluluk organlarının almış olduğu kararların veya ihdas ettiği mevzuatın Türkiye bakımından doğrudan hüküm ve sonuç doğurmaması nedeniyle Türkiye'nin Topluluk mevzuatına iç hukukta geçerlilik sağlaması ya paralel mevzuat ihdası yada paralel mevzuat değişikliği uygulamaya koymasıyla mümkün olabilecektir. Türkiye'nin paralel ulusal mevzuat yürürlüğe koymaması nedeniyle ortaya çıkacak sorunların Ortaklık Konseyi Kararında öngörülen danışma prosedürü çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı, GB'nin tamamlanmasına kadar yapılması gereken mevzuat uyumu çalışmalarını Ankara Anlaşması ve Katma Protokole nazaran daha ayrıntılı olarak saptanmıştır. Bu hükümler Türkiye'nin hukuk düzeninde yapacağı değişiklikleri, bu değişikliklerin hangi topluluk mevzuatına istinat ettirileceğini, Türkiye'nin yapacağı mevzuat değişikliğinin zamanını, mevzuat uyum derecesini belirtmektedir. Bu hükümler ışığında Türkiye'nin dış ticaret, gümrükler, rekabet hukuku, tekeller, karteller, kamu ihaleleri, devlet yardımları, vergilendirme, fikri ve sınai mülkiyet hakları konularında mevzuat uyumu taahhüdü altına girdiği görülmektedir. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, dış ticaret, gümrükler, rekabet hukuku, devlet yardımları, fikri ve sınai mülkiyet alanında yapılması gereken mevzuat uyumunun 1995 sonu itibariyle gerçekleşmiş olmasını, gümrük birliğinin tamamlanmasında önkoşul olarak kabul etmiştir. Gümrük Birliğinin sağlıklı işlemesi için yapılması gereken mevzuat uyumu için ise değişik tarihler belirlenmiş, ancak azami süre olarak 31.12.1995 tarihini izleyen 5. yılın sonu kabul edilmiştir.* Böylece sanayi ürünlerinin serbest dolaşımını tam olarak mümkün kılacak mevzuat uyumu, Gümrük Birliği ile doğrudan ilgili alanlarda en geç 2000 yılının sonunda tamamlanmış olacaktır. Türkiye'nin öngörülen mevzuat uyum çalışmalarını, daha önca tamamlanmasını engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Örneğin, sınai mevzuata uyum konusunda Türkiye'ye 5 yıllık süre tanınmış olmakla beraber, 4 / 9
Türkiye'nin bu alandaki mevzuat uyumunu daha önce tamamlanması. Türkiye'nin sınai ürünlerini Topluluğa ihracında ekonomik engellerle karşılaşması sorununu ortadan kaldıracaktır. Gümrük Birliğinin işleyişi esnasında yapılacak mevzuat uyumu bakımından ise, ortaklığın kurumsal mekanizmalarını takviye eden yeni hükümler getirilmiştir. Bu hükümler Türk mevzuatı ile AT mevzuatı arasındaki uyum sürecini yakından ilgilendirmektedir. Bu bölümde ön plana çıkan husus, 1995 yılını izleyen dönemde yürürlüğe girecek yeni mevzuat hazırlanırken tarafların birbirine danışması ile ilgili bir usulün saptanmasıdır. 1995 yılını izleyen dönemde yürürlüğe girecek AB mevzuatına Türkiye'nin uyum sağlaması, mevzuatın hazırlanması döneminde taraflar arasında danışmaların yapılması prosedürü üzerinden Topluluk mevzuatına Türkiye'nin çıkaracağı paralel mevzuat veya mevzuatında yapacağı paralel değişikliklerle mümkün olacaktır (O.K.K. md. 53, 54). 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 52. maddesinde Gümrük Birliğinin işleyişi ile doğrudan ilgili alanlarda Türk mevzuatının Topluluk mevzuatına uyum sağlaması esastır, ancak bu uyum mümkün olduğu ölçüde gerçekleşecektir. Gümrük Birliği'nin işleyişi ile doğrudan ilgili bir alanda Türkiye yeni bir düzenleme yapacağı zaman, Türkiye mevzuat taslağını AB komisyonuna bildirecek ve Komisyonla yapılacak görüşmeleri göz önünde tutarak, düzenlemeye nihai şekil verecektir. Taraflar arasında yeni mevzuat ihdası konusunda yapılacak görüşmelerin düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamak üzere, 1/95 sayılı O.K.K.'nın 50-51. maddelerinde "Türkiye-AB Gümrük Birliği Ortak Komitesi" adında yeni bir komite kurulmuştur. Mevzuat uyumu çerçevesinde ortaya çıkacak ihtilaflar öncelikle bu Komitede ele alınacaktır. İhtilaflar hakkında GB Ortak Komitesinde çözüm bulunmadığı takdirde, taraflardan birisinin diğer tarafça çıkarılacak mevzuatın olumsuz etkilerine direnme göstermesi halinde, Gümrük Birliği Ortak Komitesi ortaya çıkabilecek zararın bertaraf veya telafi edilmesini mümkün kılacak çareleri tavsiye edecektir (O.K.K. md. 50). 5 / 9
İhtilafların çözülememesi halinde nihai merci Ortaklık Konseyidir. Bu durumda Ortaklık Konseyi soruna siyasi bir çözüm getirmeye çalışacak veya uluslar arası yargı veya hakemliğe başvurmak suretiyle çözüm elde edilmesine yardımcı olacaktır (O.K.K. md. 56). O.K.K. 57. ve 58. maddeleri AB mevzuatının hazırlanması çerçevesinde AB komisyonunda yürütülecek çalışmalara, Türk uzmanların katılmalarını düzenleyen hükümler içermektedir. Türkiye'nin AB ile entegrasyonu Topluluğun sadece ekonomik karakterli mevzuatına uyum ile gerçekleşmeyecektir. Topluluğun ekonomik karakterli mevzuatına uyum Gümrük Birliğinin tamamlanması ve sağlıklı işleyebilmesi bakımından gereklidir. Ancak unutulmaması gereken husus bugün topluluğun tek boyutlu olmayıp; topluluğun ekonomik boyuttan çok siyasi boyut taşımasıdır. Türkiye Topluluğun ekonomik karakterli mevzuatına uyum için gösterdiği çaba yanı sıra siyasi karakterli mevzuatına da uyum çabası göstermesi entegrasyon hedefi bakımından kaçınılmazdır. Topluluk bugün Roma anlaşmasının orijinal metninde öngörülen tam üyelik kriterlerini aşmıştır.* Maastricht (Avrupa Birliği) anlaşmasının F maddesi Topluluğa tam üyeliğe esas olacak kriterleri açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Maastricht anlaşmasının söz konusu F maddesi 1. fıkrası, Birliğin üye devletlerde ortak olan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel haklara saygı, hukuk devleti prensiplerine istinat ettiğini dile getirmekte, 2. fıkrası ise temel haklar bakımından 4.11.1950 Roma'da akdedilen Avrupa İnsan Hak ve Özgürlükleri sözleşmesinin ve üye devletlerin ortak anayasa geleneklerinin Birliğin genel hukuk prensipleri olarak kabul edileceğini vurgulamaktadır.* * Maastricht anlaşmasının F maddesinde dile getirilen esasların Haziran 1993'te Kopenhag 'da yapılan Avrupa Konseyi dönem toplantısında teyit edildiği görülmektedir. Kopenhag zirvesinde Avrupa Birliği'ne tam üyelik kriteri olarak sıralanan kriterler Topluluğun günümüzde ne ölçüde siyasi boyut kazandığının teyididir.* Bu zirve Toplantısında ortaya konulan Avrupa Birliği'ne tam üyelik kriterleri: 6 / 9
- Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı ve bu hakların garanti edilmesi için demokratik kurumların sürekliliği; - Çalışan bir Pazar ekonomisinin varlığı yanısıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesi; - Adayın siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini yerine getirebilme kapasitesinin olması; - Son olarak, "Birliğin yeni üyeleri hazmederken Avrupa bütünleşmesi momentini koruması, bu husus gerek birlik, gerekse aday ülkelerin genel çıkarına hizmet eden önemli bir unsurdur". Türkiye çok partili siyasi bir rejimin geçerli olduğu bir ülkedir. Türkiye'nin demokrasi tecrübesi 51 yılı tamamlamıştır. Bu süre zarfında 13 tane genel seçim yapılmıştır. Türkiye'de hür ve dürüst seçimlerin yapıldığından kuşku duyulmamaktadır. Katılımcı demokrasinin yansıması olarak sivil toplum örgütlerinin, medyanın rolü toplumsal yaşamda inkar edilemez boyutlara ulaşmıştır (batı demokrasilerinde baskı gruplarının baskı altında tutularak devletin güçlenmesi istenmemektedir). Demokratik kurumların sürekliliğine özen gösterilmektedir. Hukukun üstünlüğüne saygı, insan haklarına saygı, yargının şeffaf olması, çabuk işlemesi konularında mevzuat çalışmaları yapılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye'nin eleştiri aldığı konular arasında Devlet Güvenlik Mahkemesinin varlığı, Avrupa Ulusal Azınlıklar sözleşmesine taraf olunmaması, kayıp insanlar, işkence yargısız infaz, köy boşaltmalar, siyasilerin yolsuzlukları sayılmaktadır. Türkiye şu anda AB ile Gümrük Birliği ilişkisi içinde olması itibariyle Topluluğun ekonomik karakterli hukukuna kısmen uyum sağlamış, kısmen de bu uyumunu 2001 yılına kadar tamamlama yükümlülüğü altındadır.** Türkiye'nin ayrıca siyasi birlik konusunda, ortak dış politika, güvenlik, Adalet ve İçişlerinde işbirliği, sosyal politikalara uyum, kısaca siyasi karakterli AB müktesebatına da uyum çalışmaları yapması gerekmektedir. 7 / 9
Kopenhag kriterlerinde önemli bir husus da, AB'nin 3. bir devletle bütünleşirken kendi itici gücünü bozulmaması gerekliliğidir. Bütünleşmenin kültürel, siyasi boyutları yanı sıra mali boyutlarının da olduğu malumdur. Tam üyelik başvurusunu yapan adayların mutlak olarak birbirlerine nazaran üstünlükleri bulunmamaktadır. Bu bakımdan tam üyelik müzakerelerinde her aday kendi ölçülerinde değerlendirilecektir. AB, Lüksemburg zirvesinde Türkiye'yi müzakerelerin başlatılacağı ülkeler listesine almamıştır.* Bunda Türkiye'nin nüfus potansiyelinin, komşularıyla olan siyasi sorunlarının, din ve kültür farklılığının payı vardır. Ancak "Güney" Kıbrıs'la başlatılacak müzakereler üzerinden Türkiye-Yunanistan sorunlarının AB'nin gündemine transfer olması, AB'nin uzak durmak istediği bir sorunla yüz yüze gelmesi sonucunu doğuracaktır. Apeldorn'da gayriresmi bir toplantı sırasında Konsey Komisyondan AB ile Türkiye ilişkileri konusunda bir strateji oluşturmasını talep etmiştir. Türkiye'yi Avrupa Birliği her alanda daha çok yaklaştırmayı, AB-Türkiye ilişkilerini Gümrük Birliği'nin ötesine taşımayı hedef olan Avrupa Stratejisi, - Ankara Anlaşmasının sağladığı olanakların geliştirilmesini, - Gümrük Birliği'nin güçlendirilmesini, - Birlik mevzuatının benimsenmesini ve yasaların birbirine yaklaştırılmasını, - Lüksemburg sonuçlarının 11. Ve 21. paragraflarında öngörüldüğü şekilde, her birine tek tek karar verebilmek üzere, Türkiye'nin belli programlara katılmasını öngörmektedir. 8 / 9
Avrupa Konseyi, Türkiye'nin, AB ile bağlantılarının güçlendirilmesinin Türkiye'nin yüklendiği siyasi ve ekonomik reformları, insan hakları standart ve uygulamalarının Avrupa Birliği'nde yürürlükte olanlara yaklaştırılması, azınlıkların korunması ve saygı gösterilmesi, Yunanistan ve Türkiye arasında istikrarlı ve tatmin edici ilişkilerin sağlanması, uyuşmazlığın çözümlenmesi için özellikle uluslararası Adalet Divanı'na başvuru dahil olmak üzere, geçerli BM. Güvenlik Konseyi kararları ışığında BM gözetiminde Kıbrıs için bir siyasi çözümün bulunmasına bağlı olduğunu hatırlatmıştır. Avrupa Konseyi Cardiff'te Komisyonun 4 Mart 1998'de hazırladığı ve Türkiye'nin üyeliğe hazırlanması için Avrupa Stratejisini tebliğini memnuniyetle karşıladığını ifade etmiştir. Konsey, stratejisinin bir paket olarak ele alındığında, Türkiye ile AB ilişkilerinin güçlü bir esasta gelişmesi için bir platform sağladığı görüşündedir. Avrupa Konseyi, Komisyonu, stratejisinin etkili bir biçimde uygulaması için gerekli tekliflerin takvimlendirilmesi de dahil, stratejiyi daha ileri götürmeye davet etmiştir.* Türkiye'nin kaydettiği ilerleme ile ilgili olarak Komisyon tarafından hazırlanan raporlar, Ortaklık Anlaşmasının 28. maddesi ve Lüksemburg Zirvesi sonuçlarına göre Kopenhag kriterleri ışığında değerlendirilecektir. * 1993 yılında Türkiye-AT Gümrük Birliği Yönlendirme Komitesi kurulmuştur. Söz konusu komitede hazırlanan Ortaklık Konseyi karar tasarısı 6.3.1995 tarihli Ortaklık Konseyinde 1/95 sayılı karar olarak karara bağlanmıştır. ** Topluluk tarafı Türkiye ye karşı gümrük vergileri ve eş etkili mali yükümlülükleri kısıtlayıcı tedbirleri kaldırmaktan ibaret olan yükümlülüğünü 1971 de yerine getirmiştir. Türkiye ise Topluluğa karşı gümrük vergilerinin, eş etkili önlemlerin kaldırılması konusundaki yükümlülüklerini tespit edilen takvime göre yerine getirmemiş, yükümlülüklerini 1976 itibariyle askıya almıştır. 9 / 9