EKONOMİSTLER PLATFORMU



Benzer belgeler
MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

YENİ HÜKÜMET PROGRAMI EKONOMİ VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ İÇİN DEĞERLENDİRME EKONOMİ VE STRATEJİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ 30 KASIM 2015

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK POLİTİKASI. Sürdürülebilirlik vizyonumuz

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

2 TEMMUZARAL I K

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Ekonomi Bülteni. 22 Ağustos 2016, Sayı: 33. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

PAZAR BÜYÜKLÜĞÜ YATIRIM MALĐYETLERĐ AÇIKLIK EKO OMĐK VE POLĐTĐK ĐSTĐKRAR FĐ A SAL ĐSTĐKRAR

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş PARA PİYASASI LİKİT EMEKLİLİK YATIRIM FONU(KAMU) YILLIK RAPOR

K R Ü E R SEL L K R K İ R Z SON O R N A R S A I TÜR Ü K R İ K YE E KO K N O O N M O İSİND N E D İKT K İSAT A P OL O İTİKA K L A AR A I

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

FİNANSAL TREND RAPORU MART - NİSAN 2017

İhracat azaldı, Merkez Bankası faiz indirdi

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Azerbaycan Enerji Görünümü GÖRÜNÜMÜ. Hazar Strateji Enstitüsü Enerji ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi.

Ekonomi Bülteni. 22 Haziran 2015, Sayı: 16. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

Ekonomik Göstergeler Neyi Gösteriyor? 2013 e Bakış ve 2014 Beklentileri

AB MALİ YARDIMLARI VE TÜRKİYE

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

RAKAMLARLA KONYA İSTİHDAMI FEYZULLAH ALTAY

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 22 Mayıs 2017, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

TEB HOLDİNG A.Ş YILI 2. ARA DÖNEM KONSOLİDE FAALİYET RAPORU


Ekonomi Bülteni. 6 Şubat 2017, Sayı: 6. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON

Ekonomik Etki Değerlendirme Çalışması

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

Ekonomi Bülteni. 9 Mayıs 2016, Sayı: 19. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Halka Arz Seyri: Türkiye ye Bakış 2013 yılının ikinci çeyreği

Politika Notu Nisan ve 2008 Krizlerinin Karşılaştırması. Müge Adalet Sumru Altuğ

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

Dünya Seramik Sektörü Dış Ticareti a) Seramik Kaplama Malzemeleri

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

Ekonomi Bülteni. 7 Ağustos 2017, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 7 Kasım 2016, Sayı: 43. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

Türkiye`de Sağlıkta Dönüşüm ve Endüstrimizin Mevcut Durumu

BASIN DUYURUSU 30 Nisan 2015

Kıvanç Duru 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Programı Değerlendirmesi

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI İKİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

SERBEST BÖLGELER, YURTDIŞI YATIRIM VE HİZMETLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

SEDEFED REKABET KONGRESİ Büyüme Dinamikleri Üzerine Bir Tartışma

YÖNETİCİ GELİŞTİRME PLUS. Programın Amacı: Yönetici Geliştirme Eğitimi. Yönetici Geliştirme Uzmanlığı Eğitim Konu Başlıkları. Kariyerinize Katkıları

Ekonomi Bülteni. 5 Aralık 2016, Sayı: 47. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 29 Haziran 2015, Sayı: 17. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

TEB HOLDİNG A.Ş YILI 2. ARA DÖNEM KONSOLİDE FAALİYET RAPORU

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 4 Ekim 2016

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Mart Toplantı Tarihi: 24 Şubat 2015

İSPANYA ÜLKE RAPORU AĞUSTOS 2017 ULUSLARARASI İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ

AB 2020 Stratejisi ve Türk Eğitim Politikasına Yansımaları

MAKROEKONOMİK TAHMİN ÇALIŞMA SONUÇLARI

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

TEB HOLDİNG A.Ş YILI 3. ARA DÖNEM KONSOLİDE FAALİYET RAPORU

Ekonomi Bülteni. 14 Aralık 2015, Sayı: 39. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Türkiye nin TL cinsinden yatırım yapma açısından

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON

2017 AĞUSTOS FİNANSAL TREND RAPORU

TÜRKİYE DE TARIMIN GELECEĞİ ve AVANTAJLAR

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

Cari açığın bazı özellikleri ve politika önerileri. Seyfettin Gürsel

Yaprak Özer İndeks İçerik İletişim Danışmanlık CEO. Öncelikleriniz iletişim stratejinizi de değiştirir

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI PROJE BAZLI DESTEK SİSTEMİ YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ

Sayın Arsuz Belediye Başkanım,/ Saygıdeğer Konuşmacılar,/

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi

TÜRKİYE DE FİKRİ MÜLKİYET HAKLARININ KORUNMASI : ULUSLARARASI DOĞRUDAN YATIRIMLARA ETKİLER RAPORU

TOPLUMSAL RAPORLAR YATIRIM TEŞVİKLERİ VE İSTİHDAM ( ) Yatırımlar büyürken istihdam küçülüyor

ENERJİ YATIRIMLARI VE TEŞVİK TEDBİRLERİ

Değerli İhracatçılar, Değerli Basın Mensupları,

TEB HOLDİNG A.Ş YILI 1. ARA DÖNEM KONSOLİDE FAALİYET RAPORU

EKONOMİK DEĞERLENDİRME ANKET SONUÇLARI OCAK 2012

Transkript:

EKONOMİSTLER PLATFORMU ŞUBAT BÜLTENİ, 2012 BAŞKAN DAN Oğuz Demir Ocak ve Şubat ayları, tüm kurumlar için yeni yıl planlarının; heyecanla uygulamaya konulduğu aylar olarak öne çıkar. Hele bir de Ekonomistler Platformu gibi gönüllülük odaklı bir sivil toplum örgütü iseniz, bu aylar çok daha önemlidir. Biz de her yıl olduğu gibi bu yıla da oldukça hızlı başladık. Bir süredir Ekonomistler Platformu üyelerinden değerli dostumuz Ertan Aksoy un yöneticisi olduğu Aksoy Araştırma Ltd. Şti. ile birlikte hazırlıklarını yürüttüğümüz Ekonominin Nabzı araştırmalarının ilkini kamuoyu ile paylaştık. Ekonomimizin en önemli risk unsuru olarak algılanan cari işlemler açığına reel sektörün bakışı, hep üretimin, gerçek ekonominin düşüncelerine kulak veren Ekonomistler Platformu için daha farklı bir önem taşıyordu. Özellikle küresel krizden sonra tüm makro ve mikroekonomik gelişmeleri finans piyasaları üzerindeki etkileri üzerinden yorumlayan iktisat anlayışının aksine, Ekonomistler Platformu, bu çalışmayla asıl ekonominin üreticinin, işçinin, sokaktaki insanların ekonomisi olduğuna dikkat çekmeye çalıştı. Kamuoyundaki yankılar çerçevesinde bunda da başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz. Ekonomistler Platformu internet sitesinde detaylarını bulabileceğiniz rapor ile ilgili yorum ve eleştirilerinizin bundan sonraki çalışmalarımıza da ışık tutacağını, bu noktada sizlerden gelecek yorumları çok önemsediğimizi de bir kez daha ifade etmek isterim. Bu ay sizlere yine yenilenen ve gelişen bir Ekonomistler Bülteni daha sunmanın mutluluğu içerisindeyiz. Önümüzdeki aylarda sizlerin de katkılarıyla çok daha zenginleşeceğine ve kaliteli bir içeriğe sahip olacağına inandığımız Ekonomistler Bülteni takipçilerine iyi bir ay diler, bültene emeği geçen tüm yazarlarımıza ve başta Yayın Koordinatörümüz Hakan Aktaş olmak üzere tüm yayın ekibimize teşekkürlerimi sunuyorum. Şubat Bülteni 2012 Sayı 2 BİZE KATILIN HER AY DÜZENLEDİĞİMİZ EKOSOHBET TOPLANTILARINA KATILARAK HEM UZMAN KONUKLARI DİNLEYİP HEM DE EKONOMİSTLER PLATFORMU NUN ÇALIŞMALARI HAKKINDA BİLGİ ALABİLİR VE BU ÇALIŞMALARA AKTİF KATILIM SAĞLAYABİLİRSİNİZ Daha Fazla Bilgi İçin: www.ekonomistler.org.tr

Ş U B A T B Ü L T E N İ, 2 0 1 2 BU SAYIMIZDA: EKONOT Küresel Ekonominin Yıldızları: BRIC Ülkeleri Ekonomistler Platformu 3 AB GÜNDEMİ Çok Yıllı Endikatif Planlama Belgesi 2012 Öncelikleri Pelin Bingöl 7 EKONOMİNİN NABZI Cari İşlemler Dengesi Üzerine Fırat Polat 10 YORUM Cari Açığı Aşmak için Uzun Vadeli Plana İhtiyaç Var Gökhan Ezgin 12 UZMAN GÖRÜŞÜ Maliyet Odaklı Akıllı Lojistik Yönetimi Hakan Aktaş 13 KOBİVİZYON İnsan Kaynaklarında Toplam Kalite Yönetimi Yaklaşımı Berna Ülkü 15 Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Getirdikleri Cihan Tomris 17 Vergi Teşvikleri: 5N 1K Arek Ferahyan 19 KİTAP KÖŞESİ Küresel Put: Tüketim Ekonomisi Doç. Dr. Oğul Zengingönül 15 Adres: Nispetiye Cad. Belediye Sitesi A4 Blok No:14A Etiler Beşiktaş İstanbul Telefon: 0212 351 80 86 Faks: 0212 351 80 22 E-mail: info@ekonomistler.org.tr

EKONOT 3 Küresel Ekonominin Yıldızları: Gelişen Ülkeler ve BRIC Ekonomistler Platformu Küresel ekonomik ve finans sistemin yeni bin yıl ile birlikte başlayan değişim süreci özellikle 2008 yılında başlayan küresel kriz ile birlikte hızlandı. Küresel krizin başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere gelişmiş ekonomiler üzerindeki derin olumsuz etkisi, buna karşın gelişen ülkelerin yaşanan büyük ölçekli daralmalara karşın toparlanma sürecine hızlı girmesi ve bu süreçte yine gelişmiş ülkelere göre önemli ölçüde başarılı bir performans göstermesi gelişen ülke ekonomilerinin küresel ölçekte ekonomi ve finans dünyasında popülaritesini arttırdı. Ancak gelişen ülke ekonomilerinin artan önemini sadece küresel krize bağlamak; küresel ekonominin genel değişimini anlamamızı engelleyecektir. IMF tarafından yapılan sınıflandırma çerçevesinde aşağıdaki tabloda gelişen ülkelerin, gelişmiş ülkelerin ve dünya genelinin gösterdiği reel büyüme seyri bulunuyor. Tablodaki en dikkat çekici husus, özellikle 1990 lı yıllardan bu yana gelişen ülke ekonomilerinin büyüme oranlarının dünya genelindeki büyümenin ve gelişmiş ülkelerdeki büyümenin de üzerinde bir performans gösteriyor olması. Gelişen ülkeler arasında; büyümenin motorları ise son dönemin popüler tanımıyla BRIC ülkeleri yani Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin olarak göze çarpıyor. Özellikle Çin, 2000 yılından bu yana tüm dünyada büyümenin motoru haline gelmiş durumda. Brezilya, Hindistan ve Rusya da; küresel ekonomik düzlemde yaşanan gelişmeler ışığında küresel ekonominin önemli aktörleri haline gelmeye başladılar. Ekonomik gelişmeye paralel sermaye birikiminin bu ülkelerde artma eğiliminde olması, yüksek ticaret fazlaları gibi nedenlerle özellikle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin önümüzdeki dönemde gelişen ülkelere göre çok daha etkin aktörler haline gelmesi de şu anda tüm dünyada küresel aktörlerin beklentisi dâhilinde. Özellikle Dominique Strauss Kahn ın IMF başkanlığından ayrılmasının ardından yeni başkan seçiminde gelişen ülkelerin her ne kadar bu sefer başarılı olamasa da başkanın belirlenmesi sürecinde daha etkili rol almaya çalışmaları, hatta gelişen bir ülkeden başkan seçimi fikrinin tartışılması, Avrupa Birliği nin yaşadığı borç krizinde kaynak yaratmak için sürekli Çin in desteğini araması gibi gelişmeler de bu süreci desteklemekte. Bu süreçte özellikle yine başta Çin olmak üzere BRIC ülkelerinin dünya gayrisafi hasılasına katkılarının oranı da 1990 dan bu yana kısıtlı da olsa artış eğiliminde.

4 8.00 7.00 6.00 5.00 4.00 3.00 2.00 Brazil China India Russian Federation Turkey 1.00 0.00 1 3 5 7 9 11 13 15 17 19 21 ŞEKİL 1- BRIC ÜLKELERİ VE TÜRKİYE'NİN YILLAR BAZINDA DÜNYA GSH'NA KATKILARI (%) Özellikle Çin bu noktada inanılmaz bir sıçrama yapmış durumda. Dünya Bankası tarafından derlenen veriler ışığında; 1990 yılında dünya gelirine katkısı %1.93 olan Çin in bugün söz konusu katkısı %8 düzeyine ulaşmış durumda. Çin dışında kalan gelişen ülke ekonomileri ve Türkiye de ise söz konusu istatistik çok daha düşük bir artış trendi seyretmekte. Bu açıdan bakıldığında Dünya gelirinin %30 una yakın bir GSYİH ya sahip olan Amerika Birleşik Devletleri ve halen ciddi bir kriz ile karşı karşıya olsa da yine Dünya gelirinin %25 dolayında bir katma değer üreten Avrupa Birliği üyesi ülkelerle arada hala derin bir uçurum bulunmakta. Öte yandan 6,84 milyar insanın yaşadığı dünyamızda; sadece 2,5 milyar insanın yaşadığı Hindistan ve Çin in dünya gayri safi hasılasından aldıkları toplam payın sadece %10.19 düzeyinde olması da bir başka Ekonot konusu olarak göze çarpmaktadır. Bu çerçevede ülkemizin de içerisinde yer almasını arzu ettiğimiz; yükselen gelişen ekonomilerin bu şekilde önde olmaları, yüksek büyüme, hızlı toparlanma sürecinde etken olan faktörlerin dikkatle incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Elbette bir akademik tez çalışması olabilecek kadar çok olan bu gerekçeleri iki ana başlıkta toparlamak uygun olacaktır. 1. Azalan Karlar: Bu noktada daha önce Bülent Parmaksız tarafından Ziraat Mühendisleri Odası nda yayınlanan Krizin Nedenleri ve Sonuçları başlıklı yazıda yer alan bir değerlendirmeyi aynen burada aktarmak istiyoruz. 2.Dünya Savaşı sonrası dönemde Temel karlılık ilkin 1948-80 arası %30,8 azalmış, neo-liberal uygulamaların meyvesini vermesiyle, 1980-89 arası %8,3 artmıştır (Shaikh ve Tonak,1994. Aktaran; Prof. A. Tonak, Krizi Anlarken, 2009/35, Kızılcık, s.50). Yeldan a göre, şekildeki grafikte görüldüğü üzere, ( ) Dr. Orhangazi nin verileri, ABD de 1960 ların ortalarından başlayarak kâr oranlarındaki çarpıcı gerilemeyi net bir biçimde ortaya koymaktadır (Aktaran; Prof. E. Yeldan, Kapitalizmin Yeniden Finansallaşması ve 2007/2008 Krizi, 2009/1, Çalışma ve Toplum, s.11).

5 12.0 ABD Finans Dışı Kesim Kar Oranları, 1952-2006 dönemi 10.0 10.0 10.0 9.09.0 9.0 9.0 9.0 9.0 8.0 8.0 8.0 8.0 8.0 8.08.0 8.0 7.07.07.0 7.0 7.07.0 7.07.07.0 7.07.07.0 6.0 6.06.0 6.0 6.0 6.0 6.0 6.0 6.0 5.0 5.05.0 5.0 5.0 5.05.0 4.0 4.04.04.0 4.0 4.04.04.04.0 4.04.0 3.0 3.0 3.0 2.0 0.0 1952 1956 1960 1964 1968 1972 1976 1980 1984 1988 1992 1996 2000 2004 Kaynak: Orhangazi, Özgür (2008) Financialization and the US Economy, Edward-Elgar Publications Söz konusu süreç özellikle gelişmiş ülkeler kaynaklı olan çok uluslu şirketleri; nüfusun yüksek olduğu; dolayısıyla talebin, karlılığın ve bir o kadar önemlisi tüketme kabiliyetinin yükseldiği ülkelere yöneltmiştir. Bu noktada yine Brezilya, Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkelere doğrudan yabancı sermaye yatırımları aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere oldukça yüksek seviyelere taşımıştır. Nitekim Çin dünyada doğrudan yabancı sermaye çeken ülkeler sıralamasında en önde gelen ülkeler sıralamasında en üst sıralarda yerini almış, diğer BRIC ülkeleri de bu konuda ciddi miktar artışları yaşamaya devam etmektedir. Beklentiler bu çerçevede söz konusu ülkelerdeki artışların krize rağmen artarak devam edeceğini göstermektedir. 2. Değişen İşgücü ve Üretim Yapısı ve Yeni Tüketim Pazarları İhtiyacı: Son yıllarda başta Avrupa Birliği olmak üzere Japonya ve ABD de de en önemli problemlerin başında bu ülkelerin yaşadığı demografik değişim gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde nüfusun hızla yaşlanıyor olması, bir yandan çalışma çağındaki emeğin arzını düşürüp, üretim maliyetlerinin artmasına neden olurken, diğer yandan söz konusu iş piyasası yapısı bu ülkelerdeki talebin de geçmişe kıyasla daralmasına neden olmaktadır. Özellikle Avrupa ve Japonya da 2000 li yılların ilk yarısının sonuna doğru nüfus artışlarından ziyade nüfusta azalma olacağı da sürekli gündeme gelmektedir. Nitekim özellikle Avrupa da ekonomistler için en önemli çalışma alanlarından biri de depopulation and aging olmuştur. Bu kapsamda çok uluslu şirketler ve yerel şirketler açısından tüketme gücü yüksek ancak eğilimi azalan Avrupa, Japonya gibi gelişmiş ülkeler kadar tüketme gücü de eğilimi de yükselen gelişen ülkelere yönelmek daha önemli bir strateji tercihi olmaktadır. Nitekim 2008 yılında başlayan küresel ekonomik krizden gelişen ülkelerin daha hızlı çıkmasında en önemli etmenlerin başında; bu ülkelerdeki güçlü iç talep gelmektedir. Öte yandan geleneksel üretim yöntemleri içerisinde en önemli maliyet kalemlerinin başında emek maliyeti gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde nüfusun hızla yaşlanıyor olması yukarıda da bahsedildiği üzere çalışma çağındaki emeğin arzını düşürüp iş gücü maliyetlerinin de artmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede değişen demografik yapı bu ülkelerde üretim yapan işletmelerin rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Bugüne kadar artan iş gücü verimliliği ve yüksek nitelikli emeğe dayalı üretim ile ayakta duran şirketler; söz konusu nitelikli iş gücüne gelişen ülkelerde de artan eğitim olanakları ile hızla erişebilmektedir. Bu çerçevede teknolojinin, katma değer üzerindeki üstel etkisi ile birlikte geleneksel ürünler ve üretim teknikleri yerine aynı işlevi gören teknoloji, araştırma ve geliştirme odaklı ürün ve üretim teknikleri

6 günümüzde daha fazla kabul görür olmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz üzere 2000 li yıllar itibariyle gelişen ülkelerde bu tip teknolojik yatırımlara eğilim; gelişmiş ülkeler düzeyine henüz erişemese de hızla bu yönde yol almakta, iş gücü niteliği de buna paralel olarak artmaktadır. Daha ucuza, kaliteli iş gücüne gelişen ülkelerde de erişebilen işletmeler bu bağlamda; ekonomik faaliyetlerini bu ülkelere doğru kaydırmaktadır. 2 500 000.00 2 000 000.00 1 500 000.00 1 000 000.00 500 000.00 DÜNYA GELİŞMİŞ GELİŞEN GEÇİŞ 0.00-500 000.00 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 ŞEKİL 2DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR (MİLYON DOLAR) Yukarıdaki şekilde de görüleceği üzere 2000 yılından bu yana BRIC ülkeleri başta olmak üzere gelişen ülkelerin dünyadaki doğrudan yabancı sermayeli yatırımlardaki pay hızla artmaktadır. Öyle ki 2010 yılı itibariyle gelişmiş ülkelere ve gelişen ülkelere yapılan doğrudan yabancı yatırımlar neredeyse eşit hale gelmiştir. Önümüzdeki döneme yönelik yapılan projeksiyonlarda gelişen ülkelere doğru kayan doğrudan yabancı sermaye yatırımların gelişmiş ülkelere yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları aşacağı ortaya koyulmaktadır. Bu çerçevede söz konusu trendin aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere söz konusu değişim sürecinde BRIC ülkelerinin ciddi bir payı vardır. Bu ülkelerin coğrafi konumları, demografik yapıları, sahip oldukları büyük pazarlar ve her geçen gün artan tüketim talebi ve gücü bu ülkeleri önümüzdeki dönemde küresel ekonomi için tahmin edilenden çok daha hızlı bir şekilde önemli konuma taşıyabilecektir. 116 000.00 96 000.00 76 000.00 56 000.00 36 000.00 16 000.00-4 000.00 1980 1984 1988 1992 1996 2000 2004 2008 Turkey (21) China (12) Brazil (11) Russia (13) India (28) ŞEKİL 3-DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI

7 AB GÜNDEMİ Çok Yıllı Endikatif Planlama Belgesi (MIPD) 2012 Türkiye Öncelikleri Pelin Bingöl Bu sayımızda AB nin Türkiye ye sağladığı mali yardımlar kapsamında öncelikler, öncelikli sektörler açıklanacak ve IPA bileşenleri dahilinde 2012 yılında ülkemizde duyurulacak olan hibe programları başlıkları aktarılacaktır. Çok Yıllı Endikatif Planlama Belgeleri (MIPD), cari ilerleme raporu, ilgili ülkenin Katılım Ortaklığı belgesinde tanımlanan ihtiyaçlar ile ülkenin kendi stratejileri kapsamında hazırlanmış belgelerdir ve MIPD ler Türk Hükümeti, yerel paydaşlar, AB üye ülkeleri ve donör kuruluşlarla istişarelerde bulunularak oluşturulmuştur. MIPD nin amacı 2011-2013 programlama döneminde Türkiye ye sağlanacak mali yardımlar için AB önceliklerinin belirlenmesidir. Nitekim MIPD nin kapsadığı dönemde IPA yardımı için belirlenen öncelikler aşağıda belirtildiği gibidir: Türkiye için ilk öncelik, hukukun üstünlüğü gibi hassas bir alan kapsamında ilerleme kaydedebilmek amacıyla kilit nitelik arz eden adalet ve temel haklara müteallik reformların gerçekleştirilmesidir. İkinci öncelik, ulaştırma, tarım, gıda güvenliği, çevre, iklim değişikliği ve enerji gibi, AB standartlarının benimsenmesinin karmaşık mevzuat veya yüksek maliyetli tedbirlerin hayata geçirilmesinin gerekli olduğu alanlarda müktesebat uyumunu sağlamaktır. Üçüncü öncelik, Türkiye nin ekonomik ve sosyal gelişiminin desteklenmesi ve rekabet edebilirliğinin arttırılmasıdır. Komisyon, 2011-2013 programlama dönemi için seçilen önceliklerin gerçekleştirilebilmesi amacıyla yardımlarını temel olarak aşağıdaki 7 sektörde yoğunlaştıracaktır: 1. Adalet, İçişleri ve Temel Haklar 2. Özel Sektör Gelişimi 3. Çevre ve İklim Değişikliği 4. Ulaştırma 5. Enerji 6. Sosyal Gelişme 7. Tarım ve Kırsal Kalkınma Bu sektörleri desteklemeye yönelik mali yardımların tahsisatı IPA programının I. Kurumsal Yapılanma, III. Bölgesel Kalkınma, IV. İnsan Kaynaklarının Gelişimi ve V. Kırsal Kalkınma bileşenlerine sağlanan yardımlar kapsamında yapılacaktır. Uygulamalar; teknik yardım, eşleştirme, inşaat ve tedarik sözleşmeleri ile hibe programları aracılığıyla gerçekleştirilecektir.

8 Sektörlere göre Mali Yardımların Göstergesel Dağılımı ( milyon) 2007-2010 Dönemi 2011-2013 Dönemi Adalet, İçişleri ve Temel Haklar 373.46 439.77 17 % Özel Sektör Gelişimi 250.22 311.74 12 % Çevre ve İklim Değişikliği 346.34 465.64 18 % Ulaştırma 270.69 336.29 13 % Enerji 3.85 129.35 5 % Sosyal Gelişme 546.61 310.42 12 % Tarım ve Kırsal Kalkınma 405.63 593.69 23 % TOPLAM 2196.80 2586.9 100 % 2012 yılında uygulanması planlanan hibe programları aşağıdaki gibidir: PROJE İLİGİ KURUM UYGULAMA ALANI BÜTÇE TAHMİNİ DUYURU ZAMANI IPA-I: Kurumsal Yapılanma (2009) Demokrasi, İnsan Hakları ve Vatandaşlık Eğitimi Hibe Programı Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Geneli 2.400.000 2011 Yılı 4. Çeyreği IPA-I: Kurumsal Yapılanma (2009) Kadına Karşı Şiddetin Engellenmesi Hibe Programı İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Türkiye Geneli 3.300.000 2011 Yılı 4. Çeyreği IPA-I: Kurumsal Yapılanma (2009) Engellilerin Topluma Kazandırılması Hibe Programı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Türkiye Geneli 2.000.000 2012 Yılı 1. Çeyreği IPA-I: Türkiye ile AB Arasında Kurumsal Yapılanma Sivil Toplum Diyaloğu-III: Siyasi Kriterler Hibe Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye Geneli 6.000.000 2012 Yılı 1. Yarısı (2010) Programı

9 IPA-I: Kurumsal Yapılanma (2010) Türkiye ile AB Arasında Sivil Toplum Diyaloğu-III: Medya Hibe Programı Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye Geneli 3.000.000 2012 Yılı 1. Yarısı IPA-I: Kurumsal Yapılanma (2010) Türkiye ile AB Arasında Sivil Toplum Diyaloğu-III: Mikro Hibe Programı Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye Geneli 300.000 2012 Yılı 1. Yarısı IPA-IV: İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi (2009) Mesleki Eğitimin Kalitesinin Artırılması Hibe Programı I-II Milli Eğitim Bakanlığı Öncelikli 12 Düzey-II Bölgesi 16.000.000 2012 Yılı 1. Yarısı IPA-IV: İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi (2010) Kız Çocuklarının Okullaşma Oranının Artırılması Hibe Programı II Milli Eğitim Bakanlığı Öncelikli 12 Düzey-II Bölgesi 9.600.000 2012 Yılı 1. Yarısı IPA-IV: İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi (2010) HayatBoyu Öğrenmenin Desteklenmesi Hibe Programı II Milli Eğitim Bakanlığı Öncelikli 12 Düzey-II Bölgesi 5.000.000 2012 Yılı 1. Yarısı Sivil Toplum Aracı Ortaklık Aktiviteleri Avrupa Komisyonu Batı Balkanlar ve Türkiye 9.500.000 2012 Yılı

10 EKONOMİNİN NABZI Cari İşlemler Dengesi Üzerine Fırat Polat Ekonomistler Platformu ve Aksoy Araştırma nın birlikte gerçekleştirdiği Cari Açık Çalışmasının Türkiye`nin ilk 1000 firması ile gerçekleştirilmiş olması, araştırmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Türkiye`nin en büyük 1000 firmasının katıldığı bu anketle, cari işlemler ile ilgili olarak Türkiye`nin içinde bulunduğu durumun çok güzel bir şekilde özetlediğini ve ne gibi risklerle karşı karşıya olduğumuzun net bir biçimde anlatıldığını düşünmekteyim. Anketten çıkan önemli satır başlarını özetlemek gerekirse: - İlk 1000 firma içerisinde yer alan firmaların yüzde 86,67`si ihracat yaptığını belirtmiştir. Bu durumda Türkiye`de yer alan firmaların çok büyük bir kısmının az ya da çok uluslararası pazara entegre olduğu sonucunu çıkarabiliriz. - Dâhilde işleme rejimi kapsamında üretim yapan firmaların oranı yüzde 58,33 iken üretimde ithal girdi kullananların oranı yüzde 88,33 olarak görünmekte. Dâhilde işleme rejiminin ihracatının ithalata olan bağımlılığını artırdığını düşünenlerin oranı yüzde 60,83 olarak görünmektedir. Bu durumda Türkiye`nin ihracatının ithalata bağlı olduğu tezi tamamen haklı çıkmaktadır. - Firmaların yüzde 65,83`ü AR- GE çalışmalarına yer vermektedir. Geçmiş yıllara göre AR-GE`ye ayrılan payın artması firmaların üretimde dışa olan bağlılığını azaltmak için yapılan bir çalışmadır. Devletin AR- GE`ye var olan desteklerinin artması da firmaların AR-GE çalışmalarına ayırdığı bütçelerin artmasına sebep olacaktır. - Cari işlemler açığının yüksek olmasını bir risk olarak görenlerin oranı yüzde 81,6 iken kriz habercisi olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 55 seviyesindedir. Firmaların bir kısmı cari açığı bir risk olarak görmekte ancak krize sebep olacağını düşünmemektedir. - Cari işlemler açığının sürdürülebilir olduğu düşünülmekle birlikte, hükümeti cari işlemler açığını yönetme konusunda başarılı bulanların oranı bir hayli düşük kalmaktadır. - Cari işlemler açığının sürekli artmasının TL`nin değerini düşüreceğini düşünenlerin oranı yüzde 72,50 olarak görünmektedir. Bu durumun ihracatçılara çok büyük faydalar sağlayacağını düşünmemekteyim. Çünkü burada ihracat yapısının ithalata bağımlı olduğu ve hangi yönde olursa olsun ani kur değişimlerinin ihracatçıya zarar verdiği unutulmamalıdır. - Geçmişte yaşanan deneyimlerden olsa gerek üretici firmaların yüzde 50`sinden fazlası hala döviz cinsinden borçlanmayı tercih etmemektedir. - Üretici firmaların yüzde 71,67`si TL`nin hala yabancı para birimleri karşısında değerli olduğunu düşünmektedir. Politika olarak ise TL`nin değer kaybetmesini isteyenlerin oranı ise yüzde 45,84 olarak gerçeklemiştir. SPK`nın uyguladığı politikalara kısmen destek verildiği sonucuna ulaşabiliriz. Ayrıca para

11 politikalarında faizlerin yükseltilmesi ve tüketim harcamalarının azaltılmasını isteyenlerin oranı da yüzde 45 seviyesindedir. - Yerli malı kullanılmasına ilişkin genelge yüzde 81,67 oranında üreticilerden destek görmüştür. Burada verilen cevapların milli duygularla verilmiş cevaplar olmasının yanında, üreticilerimizin küresel krizin etkisi içinde olan pazarlara alternatif olarak iç pazarın kuvvetlendirilmesi ve yerli ürünlere olan talebin artması yönünde bir isteği olarak da algılanabilir. Yerli malı genelgesinin, ithalatı azaltacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 66,67`dir. - Geliri düşük halkın ve küçük firmaların yanında, üretimdeki ilk 1000 firma içerisinde bankaların son iki yıllık dönemde aşır kar elde ettiğini düşünenlerin oranı yüzde 88,33 gibi çok yüksek bir seyirde gerçekleşmiştir. - Yönetim otoritesinin de savunduğu gibi, firmalar arasında cari işlemler açığını enerji tüketimine ve petrol fiyatlarındaki artışa bağlayanların oranı yüzde 88,33 oranında gerçekleşmiştir. - Firmaların yüzde 72,5`i kesinlikle ithalata yönelik olarak çeşitli kısıtlamalar getirilmesini istemektedir. Firmaların yüzde 67,50`si ise tarife dışı engellemeler yapılmasını istemektedir. - Firmaların yüzde 99,17`si devletin yerli ara malı üretimine destek vermesini istemektedir. - Firmalar birçoğu enflasyonda ve cari işlemler açığında ve Dolar/ TL kurunda artış beklerken, Euro kurunun aynı seviyelerde kalacağını tahmin etmektedir. Faiz ve işsizlik oranlarının artacağını düşünenlerin ve aynı seviyede kalacağını belirtenlerin oranı hemen hemen aynıdır. Ekonomik beklentiler kısmında belirtilen bu maddelerin hepsinde azalacak diyenlerin oranı diğer verilen cevaplara göre çok daha düşük kalmaktadır. Firmalar, cari işlemler açığının bu yıl içerisinde de ülke ekonomisi için sorun olacağını düşünmekte, ayrıca küresel ekonomik krizin şu anki durumu ve önümüzdeki dönemde de nerelere ulaşabileceğinin tahmin edilememesi, çevremizdeki ülkelerle yaşanan sorunların artması ve dolayısıyla ihracat pazarlarının daralabileceği endişesi ile yerli malı kullanımına destek verilmesi ve iç pazarın olası bir ihracat şokuna alternatif pazar olarak oluşturulmasını beklemektedirler.

12 YORUM Cari Açığı Aşmak İçin Uzun Vadeli Plana İhtiyaç Var Gökhan Ezgin Cari açık Türkiye ekonomisinin en kronik problemlerinden birisidir. Sorunu analiz ederken cari açığın yapısal bir sorun olduğunu ve çözümünün kısa vadeli bakış açısıyla olmayacağının bilincinde olmamız gerekiyor. Cari açık konusundaki yanlış bakış açılarından birisi de ithalata ihracatın neden olduğu şeklindeki görüşü; hâlbuki Türkiye bugün hiç ihracat yapmasa dahi şu andakinden çok daha büyük ticaret açığı verecektir. İthalat Türkiye için, sanayi için yapısal bir sorun, bunun bedeli ise cari açıktır. Cari açık sorunun temelinde üretimin yapısından kaynaklanan sorunlar var. 2011 yılında cari açığımız geçtiğimiz yıla göre yüzde 65 artışla 77 milyar dolara yükseldi. Cari açığın büyümesini kontrol altına almak ve sürdürülebilir cari açığa ulaşabilmek için Türkiye nin Ar-Ge, inovasyon ve yenilik odaklı ihracata dayalı büyüme modeli geliştirmesi gerekir. Türkiye hızlı bir şekilde büyümeye devam ediyor, ülkemizin tüketim malı talebi artıyor. Toplam ithalatımız içinde tüketim malı ithalatının oranı 2008 yılında yüzde 11 iken, 2009 yılında yüzde 14 e yükselmiştir. 2011 yılında bu oran yüzde 12 dir. Bugün geldiğimiz noktada ara malının ithalat payı yüzde 72 ye ulaşmış durumda. 2008 yılında bu oran yüzde 75 idi. Enerji ithalatı ise 2010'da 38,5 milyar dolardı, 2011'de yaklaşık 55 milyar dolara yükseldi. Enerji maliyeti dış ticaret açığının önemli bir yapısal sebebidir. Bu durum enerji talebinin artmasıyla birlikte enerji fiyatlarının da yükselmesiyle ortaya çıkan bir sonuçtur. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve daha az enerjiyle daha çok verim sağlayacak teknolojileri hayata geçirmemiz temel meselemiz olmalıdır. Türkiye zengin petrol rezervlerine, doğal gaz kaynaklarına sahip değil. Bu noktada yenilenebilir enerji Türkiye nin en önemli çıkış noktası olacaktır. Bunun yanında ithalatı dizginlemek için kararlı ve birbiriyle senkronize politikalar uygulanmalı, topyekûn bir mücadele verilmelidir. Türkiye bir taraftan yüksek büyüme hedeflerken diğer taraftan cari açığı iyileştirici önlemler almalı. Bunun yolu da yoğunlaştırılmış teşvikler ve üretimdeki yapısal dönüşümden geçiyor. Cari açık sorununu uzun vadeli bir bakış açısıyla baktığımız zaman, daha rahat anlayacağız ve çözümü için o kadar kolay adım atmış olacağız.

13 UZMAN GÖRÜŞÜ Maliyet Odaklı Akıllı Lojistik Yönetimi Hakan Aktaş Dış ticaret ve özellikle ihracat yapan KOBİ lerin dönem dönem lojistik maliyetlerinden yakındıklarına ve bu konuda rakamların önüne geçemediklerine şahit oluruz. Kimi taşıma maliyetlerindeki dalgalanmalardan, kimi depolama maliyetlerinden, kimi de bu değişiklikleri zamanında fark edememekten yakınır. Başta masum görünen bu sıkıntılardan kaynaklı ilave maliyetler zaman içinde büyüyerek içinden çıkılmaz bir sorun yumağına dönüşebilir. Temelde, malın üretim bedeli ana maliyet kalemi gibi görünürken, lojistik maliyetlerinin de dikkate değer artışı, malın birim satış fiyatına yansıyarak dış pazarda rekabetçi fiyatla alıcının karşısına çıkamamasına sebep olmaktadır. Bu durumla nasıl bir yaklaşımla çözüm bulabiliriz? sorusuna bakış açımızı değiştirerek cevabını vermek istiyorum. Bakış açımızı değiştirerek ilerlememiz gereken adımları da aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. Adım 1: İnsan Kaynağı KOBİ lerin dış ticaret departmanlarına baktığımızda, genellikle 1 ya da 2 kişinin personel olarak istihdam edildiğini görmekteyiz. Bu kişiler, genellikle, çok yoğun bir iş temposuyla görevlerini yerine getirmektedirler. Yukarıda bahsettiğimiz takipsizlik problemi de burada ortaya çıkmaktadır. Burada, sistemin işleyişi gereği, öncelikle yeni bir personel istihdam edilmelidir. Bunun ekstra bir maliyet kalemi olarak görülmemesi gerekmekte çünkü gerçekte de bahsettiğimiz lojistik maliyetlerinin yıllık toplamı, istihdam edilecek bir personelin yıllık maliyetinin çok ve çok üstündedir. Yine de bazı firmalar bu istihdamı yapmama konusunda ısrarcı olabilmektedir. Bu durumda da içerideki bir personele ek görev tanımı yapılabilir. Tabi ki bunun ilk tercih kadar verimli olabileceğinden emin olamayız. Adım 2: Yetkilendirme Görevlendirilen personelin yetki tanımı doğru yapılmalıdır. Başlıca görev tanımlarını aşağıdaki gibi sıralanabilir: o Navlun Araştırması Deniz Navlunlarının Listelenmesi Kara Navlunlarının Listelenmesi Demiryolu Navlunlarının Listelenmesi Havayolu Navlunlarının Listelenmesi o İç Taşıma Maliyetlerinin Takibi

14 Destinasyon Maliyetlerinin Takibi Bekleme ve Diğer İlave Masraflarının Takibi o Depolama/Antrepo Ücretlerinin Takibi Depo Ardiyelerinin Takibi Hasar, Bozulma vb. Zararların Takibi o Gümrükleme Masraflarının Kontrolü Ödenen Vergilerin Kontrolü Harç, pul vb. Giderlerin Kontrolü o Liman Masraflarının Kontrolü Ardiye Kontrolü Demuraj Kontrolü Liman Masraflarının Kontrolü Adım 3: Raporlama ve Takip Toplanan verilerin bilgisayar üzerinden toplanıp yine aynı şekilde burada raporlanması gerekir. Bunun için piyasada mevcut belli başlı yazılımlar olduğu gibi Microsoft Excel programı üzerinden de Pivot tablolar oluşturularak karşılaştırmalı analizler çok rahat gerçekleştirilebilir. Adım 4: Analiz ve Yorumlama Rapor çıktıları, mevcut durum analizini ve dönemsel hareketleri tüm ayrıntıları ile ortaya koyacaktır. Bunların basite indirgenerek departman/firma yöneticisi ile paylaşılması tablonun çok net bir şekilde görülmesini sağlayacak ve doğru adımların atılmasına yönelik kararların alınmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak bu yöntemin belirlenmesi gereksiz maliyeti ortadan kaldıracağı gibi, uzun vadeli ihracat hedeflerinin de çok daha rahat bir şekilde ortaya konulmasını sağlayacaktır.

15 KOBİVİZYON İnsan Kaynaklarında Toplam Kalite Yönetimi Yaklaşımı Berna Ülkü Toplam Kalite Yönetimi (TKY), tüm çalışanların fikir ve hedeflerini yönetim süreçlerine dâhil etmeyi amaçlar. 1950 lerde Japon Firmalar tarafından benimsenmiş olup, Japonları Dünya pazarının hâkimi haline getirmiştir. TKY felsefesine göre; ne zamanki müşteri beklentisi, ekip çalışmasıyla aşılır ve tüm süreçlerin iyileştirmesi tamamlanırsa o zaman kalite den bahsetmek gereklidir. Merkezi güç yerine, katılımcı ve demokratik yönetim anlayışını sunar. Hiyerarşik yönetimin aksine, iletişim ağının hızla aktığı, sürekli geri bildirim sağlayan organizasyonel yapılandırmayı öngörmektedir. TKY, sadece belli departmanları değil, sistemi bir bütün olarak ele alır. Yönetimin tüm çalışanlara rol model olması gereklidir. Liderlikleriyle şirket çapında katılımcı olmayı sağlamalılardır. Şirketin itibarı, şirket içi iletişim ve çalışanlarının sürece katılımıyla doğru orantılıdır. Bir hatayı telafi etmek, önlemekten daha maliyetlidir. Bundan dolayıdır ki, yalın üretim şartları bizzat TKY yi uygulayan firmalar tarafından benimsenmiştir. Çoğu zaman teoriden öteye gidemeyen Stratejik planlama süreçlerinin, uygulamaya geçmesini sağlamaktadır. Bu esnada İK departmanlarının da TKY felsefesini özümseyerek, çalışanların sistem içindeki rollerini, organizasyona katkılarını yapılandırmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, çalışanlarda motivasyon düşüşü, organizasyona bağlılıkta zayıflamalar görülecektir. TKY de CEO nun katkısı kadar çay servisinden sorumlu çalışanında katkısı söz konusudur, yani tüm çalışanlar sisteme değer=kalite katar. TKY nin vazgeçilmez unsuru; müşteri bağlılığını sürekli kılmaktır. Elbette, odağın sistematik olması çalışanların performansları ve sürece bağlılığıyla gelişecektir. İK departmanı, çalışanların yetenek ve becerilerini keşfetmeleri gerekmektedir. Çalışanların organizasyona bağlılığı, müşterilerin ürüne ya da markaya bağlılığıyla doğru orantılıdır. Ürün ya da bilgi akışı çerçevesinde, çalışanlar birbirlerinin tedarikçisi ve/veya müşterisi konumundadır. İç müşteri konumundaki çalışan, iç tedarikçi konumundaki çalışandan sorunsuz, sıfır hatalı ürün ya da bilgi aldığını kabul ederek süreç akışını devam ettirmelidir. Aksi halde, zamanı bir maliyet unsuru gören TKY yaklaşımının felsefesine aykırı davranılmış olur. Bu noktada iç denetimin iyi yapılandırılmış olması gereklidir ki, bir yanlış oluşmadan önlenebilsin. Özetle; TKY felsefesini esas alan firmaların İK departmanları, çalışanlarının vizyonlarını yukarıda açıklanmış olan ölçüde seçmeli yanı sıra sürekli eğitimi sağlayarak gelişmesini sağlamalıdır. Bu bağlamda benimsenmesi gereken teknikler mevcuttur. Kaizen teknikleri de bunlardan biridir. Japonca da Kai değişim, Zen ise daha iyi anlamına gelmektedir. Kaizen nin temel prensiplerinden biri, sorun olduğunu kabul etmek ve adeta sorunları hoş geldiniz şeklinde karşılayarak ve çözerek gelişimi sağlamaktır. Bir başka teknik ise POKA YOKE dir. Yine Japonca da POKA herkesin yapabileceği bir hata, YOKE ise korumak anlamına gelmektedir. POKA YOKE teknikleri organizasyonda çalıştığında, hata yapmak adeta imkânsız hale gelir. Üretim bantlarında oluşan bir hata andon denen uyarı sistemi devreye girerek hatanın o an düzeltilmesi gerektiğine dair geri bildirim sunar.

16 Firmayı ayakta tutan çalışanların güçlü yetenekleridir. Bu bağlamda insan kaynaklarının yeteneği doğru yönetmek adına önce TKY felsefesini özümsemeli ve bu doğrultuda personel seçimi yapmalıdır. Yeteneği yönetmekte ayrı bir yetenektir. Mükemmeliyetçi yönetim biçimini benimsemiş, insan unsurunu temel yapı taşı olarak alan bir İK yaklaşımıyla firmalar, Toplam Kalite Yönetimi ni daha etkin uygulayabilir.

17 KOBİVİZYON Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Getirdikleri Cihan Tomris Temmuz 2012 de yürürlüğe girecek olan, hazırlanma ve yayımlanma hususunda tartışmalara yol açan Yeni Türk Ticaret Kanunu olumlu özelliklerinin yanı sıra şirket sahiplerinin başını yakabilecek ve ağır cezai müeyyidelere sebep olabilecek yapısıyla dikkat çekiyor. Toplam 6 ciltten oluşacak olan bu kanun ticaret hayatına sıkı bir denetim getirmesinin yanında şirketlerin şeffaflaşmasına da sebebiyet veriyor. Yeni kanunun iş yapma şekillerini baştan sona değiştireceği öngörülmektedir. Olumlu ve olumsuz yanlarına genel olarak baktığımızda ise; yeni kanuna göre şirket sahiplerinin şirketten kar avansı alabilmesi, şirkette herhangi bir kar yoksa kar avansı almasının mümkün olamayacağı, şirketin %10 una sahip olan kişinin mahkeme kararıyla şirketi fesih ettirebilme hakkı, yöneticilerin maaşlarını internet sitesinde gösterme zorunluluğu, fiş-fatura gibi belgelerde yönetici isimlerinin yer alması ve zorunlu internet sitesi kurma gibi şeffaflığa ve hak sahipliğinin artırımına yönelik göze çarpan hususlar yer almaktadır. Kanuna hazırlık için 470 bin şirketin hali hazırda denetleme içerisinde olduğu ifade ediliyor. Ve kanuna göre 3 kişilik bir ekip kuran denetleme şirketi açabiliyor. Bu da kanunun ortaya çıkaracağı yeni iş kapıları ve sektörler demek oluyor. Türkiye de var olan 33 bin serbest muhasebeci ve 3 bin yeminli mali müşavir içinde sıkı bir öğrenim aşaması demektir. Çünkü yeni kanun baştan sona değişiklikler içermekte ve eski kanuna göre daha sıkı denetim gerektiren bir yapıya sahip olmalıdır. Yeni Kanunun olumsuz görünen bir yanı da, özellikle çok ortaklı firmalara göre düzenlenmiş olmasıdır. Fakat Türkiye de bu kanuna tabi olan/olacak firmalar Türkiye nin yapısı itibariyle genellikle şahıs firmalarından farksız olan küçük işletmeler teşkil etmektedir. Bu da kanunun yayımlanmasıyla birlikte birçok soru işareti ve zorlu aşamayı beraberinde getirecektir. Ekonomiyi etkileyebilecek bir diğer yön de uluslararası temelde çalışan firmaların rekabet şansını azaltabilir. Kanunun getireceği yeniliklerden biri olan şirket yöneticilerinin maaş durumunun yayımlanması ve şeffaflık hususu; Avrupa ve dünyadan yabancı şirketlerin Türk şirketlerine ortaklık ve onları satın alma gibi durumlarda pazarlık payında sıkıntı yaratabileceği ve karı azaltabileceği yönündedir. Bu kanunla beraber tüm şirket sahiplerinin 3. Dereceye kadar bütün akrabalarını tanıma zorunluluğu da getiriyor. Limited ve anonim şirketleri sahipleri 3. Dereceye kadar akrabalarına borçlanamayacak, borçlandığı tespit edildiği zaman ağır para cezalarına çarptırılabilecek. Yani şirketin sahibi, ortağı veya yönetim kurulu üyesi olan kişinin, bütün akrabalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Bu da dışarıdan her ne kadar trajikomik gözükse de yasal yaptırım sorumluluğu ve denetim mekanizmasını ön planda tutan bir madde olarak göze çarpıyor.

18 Kanunun olumlu yanı ise denetim ve şeffaflık mekanizmasının artırılmasıyla devletin alacağı vergiden, çalışan kişi sayısından, ciro ve kara kadar geniş bir yelpazede ticari hayata müdahil olmasıdır. Bu da beraberinde kayıt dışı ekonomi ve yolsuzluk gibi özel sektörde yaşanan sorunları azaltacak gibi durmaktadır. Yapılacak denetimin sıkılığı, devlete ek gelir ve kayıt altına alma gibi avantajlar sunacaktır. Burada en önemli husus ise şirketlerimizin kanun yürürlüğe girmeden kanunun her maddesini iyi inceleyerek, şirket sözleşmelerini gözden geçirmeleri ve Temmuz ayında yürürlüğe girecek olan kanuna göre şekillendirmeleridir. Aksi takdirde baş ağrıtıcı sorunlar yaşamaları kaçınılmazdır. Ülkemizin mevcut durumuna göre yorumladığımızda ise bu kanunun sivil toplum kuruluşları, özellikle TOBB tarafından ayrıntılı incelenmesi ve keskin bir geçiş yerine kademeli olarak revize edilerek yayımlanması daha uygun görünmektedir. Çünkü dönem bakımından şirketlerin bu kanuna uymaları en az 2-3 seneyi alacak gibi duruyor ve bu aşamada birçok şirket sahibinin ceza alması hatta hapse girmesi muhtemeldir.

19 KOBİVİZYON Vergi Teşvikleri: 5N1K Arek Ferahyan Son dönemde ülke ekonomi gündemimizde sıcak gelişmelerin yaşandığı ve düşüncelerin üretildiği yerli otomobil üretimi konusu üzerinde milli yatırımcıların sesli düşünürken sıklıkla dile getirdikleri vergisel teşviklerin muhakkak sağlanması gerekliliğini belirtiklerine tanık oluyoruz. Bu nedenle bu ayki köşemde sizlere, milli yatırımcılar tarafından sıralanan ve gerekliliği savunulan vergisel teşviklerden ve hangi sektörlerde ne tür teşviklerin yer aldığını yeniden kısaca hatırlatmaya çalışacağım. Günümüzde gerek uluslararası gerekse ulusal firmaların bir sektöre yatırım yapma kararı alırken göz önüne aldıkları birçok farklı ve ölçülebilir kıstaslar olduğunu görmekteyiz. Yapılan çalışmalarda uluslararası ve ulusal firmaların yatırım yapacak sektörü belirlerken öncelikli olarak; istikrarlı bir ekonomik ortam, yakın pazarlara ulaşmaları için geniş imkânlar, yeterli ve aynı zamanda ulaşılabilir kaynaklar ve tabii ki insan kaynağı vb. gibi kriterleri öncelikli olarak aradıkları ortaya çıkmaktadır. Ancak, uygulanan teşviklerin miktarı ve nitelikleri yukarıdaki şartları taşıyan sektörler arasında tercih yaparken bir kıstas olarak karşımıza çıkmaktadır. 1N: Teşvik Nedir? Ekonomik literatürde "teşvik" kavramı, belirli ekonomik ve sosyal faaliyetlerin diğerlerine oranla daha fazla ve hızlı gelişmesini sağlamak amacıyla, kamu tarafından çeşitli yöntemlerle verilen nakdi ve/veya gayri nakdi destek, yardım ve özendirmeler olarak tanımlanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma stratejileri, gelişmiş ülkelerin ekonomik ve sosyal politikaları, teşvik sistemlerinin belirleyicisidir. Eğer bir ülke rekabete açık ve ihracata dönük bir sanayileşme politikası benimsemişse, teşvik araçlarının da buna göre dizayn edilmesi gerekir. Buna karşılık dışarıya kapalı bir kalkınma modelini tercih etmiş bir ülkenin, koruma önlemlerini ön plana çıkarmış bir politika izlemesi gerekir. Teşvik uygulamaları, sadece bazı ekonomik faaliyetlerin diğerlerine oranla daha fazla gelişmesini amaçlayan veya ülke ekonomisini başka ekonomilere göre teşvik eden araçlardan ibaret değildir. Ülke ekonomik politikasının gereği olarak bölgesel teşvikler, sektörel tercihler, çevre ile ilgili öncelikler ve çok sayıda sosyal amaçlı tercihler, farklı teşvik uygulamalarını gerektirebilir. 2N: Amacı; Bölgeler arasındaki ekonomik farklılıkları ortadan kaldırmak, İstihdam sağlamak, Teknolojik yönden gelişimi sağlamak, 3N: Teşvik Gerekliliği; Teşvik uygulamalarının vergi kanunlarında yer alan bölümü çeşitli indirimleri, istisnaları ve ertelemeleri kapsamaktadır. Teşvik uygulamalarını vergisel perspektiften ele aldığımızda, ilk bakışta vergi gelirlerinin azaltır gibi gözükse de uzun vadede önemli ölçüde artmasına neden olmaktadır. Şöyle ki, teşvik uygulamaları amaca uygun olarak, gerçekçi bir plan dâhilinde uygulandığı takdirde, yeni yatırımların çoğalmasında, dolayısıyla üretim ve verimliliğin artmasında, yeni iş ve çalışma alanlarının genişlemesinde önemli rol oynamaktadır.

20 Teşvik uygulamaları ile yakalanmak istenen amaçlar ancak aşağıda sayılan ilkelere uygun düzenlemelerle beklenen sonuçları verebilir; 1) Teşviklerde global rekabet gücü ve istihdam yaratma kapasitesi birinci öncelliği haiz olmalıdır. 2) Uygulanacak teşviklerin sonuçları hesaplanabilir olmalıdır. 3) Teşvik olmasa da normal koşullarda gerçekleşecek konularda teşvik düşünülmemelidir. 4) Teşvik düzenlemelerinin sonuçları sürekli izlenmeli, beklenen sonuçları yaratamayanlar ayıklanmalı, gerekirse başka tedbirler getirilmelidir. 5) Teşvik uygulamaları ile sağlanan avantajların boyutu iyi tespit edilmelidir. Sağlanan teşvikler hantal, rekabet gücünden yoksun işletme yapılarını ortaya çıkarmamalıdır. 6) Teşviklerin kapsamı somut ve sınırlı olarak belirlenmeli, teşvik düzenlemesi genel düzenleme haline gelmemelidir. 7) Teşvik düzenlemelerinde verimlilik ilke edinilmelidir. 4N: Türkiye deki Mevcut Teşvik Unsurları; Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşundan itibaren uygulanmaya başlanan teşvik kanunlarının özel sektörün gelişmesinde ciddi anlamda destek verdiğini söyleyebiliriz. Türkiye'de ilk ciddi devlet yardımı uygulaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde çıkartılan 14.12.1913 tarihli "Teşvik-i Sanayi Kanunu Muvakkatı"dır. Bu kanun daha sonra Cumhuriyet döneminde bu yönde yapılacak çalışmalara da rehberlik etmiştir. Son olarak, 1927 tarihinde yürürlüğe giren Teşvik-i Sanayi Kanunu ise, günümüz şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve uygulanmaktadır. Günümüze geldiğimizde uygulanan teşvikleri birkaç alt başlıkta incelemek mümkündür: Yatırımlarda devlet yardımları (Yatırım teşvik belgesi) (sınırlı!) KOBİ lere sağlanan destekler 1. KDV istisnası 1. Danışmanlık desteği 2. Gümrük vergisi istisnası 2. Yurtdışı pazar araştırma desteği 3. Faiz desteği 3. Fuar desteği 4. Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu istisnası 4. Yeni girişimci desteği Serbest Bölgeler 5. Proje desteği 1. KDV istisnası 6. Patent desteği 2. Gümrük vergisi istisnası İhracata yönelik devlet yardımı 3. Kurumlar vergisi istisnası (üretim firmaları için geçerli) 1. Çevre maliyetlerinin desteklenmesi Ohal bölgelerine ve diğer bazi illere 5084 sayılı kanunla tanınan vergi teşvikleri 2. Yurtdışı pazar araştırma 1. Gelir vergisi stopajı desteği 3. Yurtdışında fuar-tanıtım 2. Sigorta prim desteği 4. İstihdam yardımı 3. Bedelsiz yatırım yeri tahsisi 5. Markalaşma desteği 4. Enerji Desteği 6. Ar-ge desteği (TÜBİTAK) Teknoloji geliştirme bölgelerindeki destekler Diğer Destekler 1. KDV istisnası 1. AR-GE vergi indirimi 2. Gelir vergisi istisnası 3. Kurumlar vergisi istisnası Ayrıca; aşağıda sıraladığım ız vergi kanunlarının içerisinde de teşvik uygulam aları çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Vergi Kanunları 1. Gelir Vergisi Kanunu 2. Kurumlar Vergisi Kanunu 3. KDV Kanunu 4. Vergi Usul Kanunu 5. Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkında Kanun 6. Diğer Kanunlar 5N: Gelecekte Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz? Sonuç olarak gelecekte nasıl bir Türkiye istiyoruz? Sorusunun en açık ve genel cevabı, katma değer üretimine, nitelikli iş gücüne, döviz kazandırıcı faaliyetlere önem verilmiş ve teknolojiye odaklı olarak yapılandırmış bu sayede global ekonomiye uyumlu bir ekonomik modeli olan gelişmiş bir Türkiye dir. Bu

21 doğrultuda K nın bir önemi olmaksızın herhangi bir sektöre yapılacak yatırımın reel ekonomiye getirisi fazlasıyla olacağı kanaatindeyim. Son olarak bu ayki yazımı sizlerle çok sevdiğim bir sözü paylaşarak bitirmek istiyorum. vergisel teşvikler tatlıya benzer, eğer asıl yemek yoksa tatlı karın doyurmaz.

22 KİTAP KÖŞESİ KÜRESEL PUT: TÜKETİM EKONOMİSİ Doç Dr. Oğul ZENGİNGÖNÜL Nobel Akademik Yayıncılık, Mart 2012 Cennette yapılacak ebedi harcama çok soyut ve belirsiz Ama bugün yapacağımız, mutlak gerçeklik ve ölümsüz gücün sembolik bir göstergesi. Katıksız bir haz Hayattaki amaçlarımızı çoğu zaman ihtiyacımız olmadığı halde satın aldıklarımız üzerinden şekillendirmiyor muyuz? Kimliğimizi, gittikçe törenle satın aldıklarımızdan ve onları yine törenle sergilemekten kazanmıyor muyuz? Çocuklarımızı da hem ailede hem okul sıralarında tüketim hazzına bir an önce kavuşabilmeleri adına başarılı olmaları için öğütüyoruz. Şu sözler tanıdık geliyor mu? Fark yarat, kendine yatırım yap, farkında ol, bireysel gelişimini tamamla, giyinirken tarzın olsun, ata bin, keman çal, resim yap, drama dersi al, kursa git, yelken öğren, mümkünse pozitif enerji saç ve çakraları açık tut Aileler olarak çocuklarımızın zaten bir yarış içinde olmaları gerektiğini benimsiyor ve tercihlerimizi buna göre yapıyoruz. Niye beyin geliştirici ve uyanık tutucu ilaçlar çocuklar arasında yaygınlaşıyor acaba? Herkesin çocuğu bu tür ilaçlar kullanırken, benim çocuğumun feragat etmesi ne kadar etik ve adil? diye soran aileler haline geliyoruz. İlaç kullanımında bile en önemli korkumuz, onun yol açabileceği sorunlar değil, çocuğumuzun bir gün bir şekilde bu ilaçlara ulaşamayacağı korkusu Hazza ulaşmanın yolunu o kadar çok tüketime tapınmaktan geçiriyoruz ki, çocuklarımızı bir an önce çalışma hayatının öğütücü çarklarına atmak için eğitimi bile dönüştürüyoruz Artık eğitimin temel amacı, tüketim piyasası için şirket çalışanı yetiştirmek. Bunun için bir de isim icat ettik: kurumsal çalışan, hazzın doruğu Çocuklarımız; şirketi ve örgütü anlayan, teknolojiyi kullanılabilir kılan, bilgiye erişimi kontrol altında tutan, yani bugünün gerçeklerinin bir özeti haline geldi. İster Türkiye deki İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinden isterse Harvard dan, Ecole Nationale d Administration dan veya London Business School dan mezun olsunlar, çok tipik olarak kendilerine aşırı güvenli, örgütlere sadık, sürekli hesap peşinde olan, manipülatif ve güç bağımlısı bireylere mi dönüşüyorlar? Teknokrat olarak insani sorunları küresel ticari dünyanın içinde anlamak üzere eğitiliyorlar, dolayısıyla kötü günde mükemmel bir insan bitiriciyken, iyi günde bilinçsizce melek mi oluyorlar? Günümüzde birçok akademik kurumda temel bilgiyi kullanarak düşünmekten çok, yönetme becerisi ve yöntemlerini öğretiyoruz. Temel bilgi zaten insan odaklı düşünmeyi gerektiriyor ve çoğu zaman profesyonel ve kimi zaman faydacı olmayabiliyor

23 Eğer eğitim, profesyonel olmayan düşünceyi cezalandırmaya başlarsa, temel bilgi de sürekli rötuşlanarak piyasa bilgisine dönüşür. Piyasaya ait bir temel bilgiyle insani sorunların çözümü değil, sadece yönetilebilirliği mümkündür. Tüketim Ekonomisi ve Küresel Ticari Dünya ile insana dair bir sosyal bilinç yaratmaya çalışıyoruz Ne ütopya Bu girişi takiben Oğul Zengingönül yeni kitabının odağını şu şekilde yansıtmaktadır: Küreselleşme; 1970 lerden itibaren içine hemen tüm sosyoekonomik kavramları dâhil etmeye başladı. Bugün bunu başardığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Küreselleşmeyi savunanlar, dünya toplumlarının yeni, önlenemez, özgürlüğün ve yaratıcılığın hâkim kavramlar haline dönüştüğü bir paradigmaya geçtiğini öne sürmektedirler. Bu çalışma; yeni paradigmanın bileşenleriyle birlikte başına sosyal kavramını alan olguları erozyona uğratıp yok etmeye başladığını, yok edemediğinin içeriğini de kendine göre yeniden düzenlediğini iddia etmektedir. Yeni paradigmayı açıklama yolunda kullanacağımız kavramlara [ egemen küresel ticari dünya (bundan böyle çalışma içinde KTD kısaltmasıyla anılacaktır) ve putlaşan tüketim ekonomisi (bundan böyle çalışma içinde TE kısaltmasıyla anılacaktır), tüketilebilir farklılaşma, sosyal bilinç ve kaybı, sosyal kaygısızlık, geride bırakma kültürü, her türlü sorunla başa çıkabilmeyi amaçlayan yaratıcı-farkında-farklı-lider bireyler odaklı eğitim ve böylece hemen her sorunun yönetilebilir olması, devlet-vatandaş ilişkisinden egemen KTD - aracı devlet - müşteri ilişkisine geçiş gibi ] ilerleyen bölümlerde açıklık kazandırılmaya çalışılacaktır. Bu noktada özgürlük ve yaratıcılık kavramları, yeni paradigma açısından baskın kavramlar olarak öne sürüldüğünde, bu kavramların tüketilebilir bir değer yaratması koşuluyla gerçekten değerli olduğu öne sürülmektedir. Artık yadsınamaz bir şekilde değer, tüketim cinsinden ifade edilmektedir, çünkü günümüz gerçekliğinde sadece ekonomik katma değer için değil, sosyal ve insani değer yaratmak için de tüketim mutlak hale gelmiştir. Elbette tüketim ekonomisi odakta olmadan da değer (özellikle bu çalışmaya konu olacak şekilde sosyal değer) yaratılabilirdir ancak bunun için de ticarileşen sosyal ilişkiler ağı içinde yer almak gerekmektedir. Bu ağları kurmak veya içinde olmak için de karar alma ve verme erkine sahip olanlarla bir sosyo-ekonomik ilişki içinde olmak önemlidir. Bunun içindir ki sosyal bir varlık olan insanın özellikle 21. yüzyıl çalışma hayatında ilişki yönetimi, ağ kurma becerisi, doğru iletişim ve müzakere becerisi gibi bilgi ve değerlerle donanması avantaj sağlamaktadır. Bu değerler sadece çalışma hayatı için değil, neredeyse tamamen çalışma ve tüketimden ibaret hale gelen sosyal yaşam için de gerekliliktir. Bunun asgari koşulu ise, bireyin kendine yatırım yapmasıdır. Birey kendine yatırım yaparsa değer yaratır, değer yaratırsa fark yaratır, fark yaratırsa dikkat çeker, dikkat çekerse tüketilebilir bir değer vaat ediyor demektir. Bu ise; yeni paradigmada mutlak güçtür ve beraberinde resmi ve resmi olmayan sosyo-ekonomik ağlara girişi sağlamaktadır. Bu ağlar içinde ilerleme iki yönde olmaktadır: İlkinde birey doğrudan ekonomik güce ulaşır (veya zaten bu gücü vardır) ve karar mekanizmasına otomatikman dâhil olur. İkincisinde, birey ekonomik güce ulaşamasa da yarattığı tüketilebilir farklılıkla ihtiyacı olan ekonomik güç, ağ tarafından karşılanır. Tabii birey ve niteliği tüketilebilir olduğu müddetçe. Aslında bu döngü, geçmişten günümüze süren para temelli sistemin günümüzde ahlak-sosyal bilinç gibi temel insani kavramları da kendi yanına alarak varoluşunu güçlendirmesi olgusudur.

24 Dolayısıyla eğer küresel bir paradigma değişikliğinden söz ediyorsak, bu paradigmanın temel çözümlemelerine (eninde-sonunda) mutlak bir tüketim ve bunun yarattığı ekonomi perspektifinden geçerek varılabilecektir. İşte paradigmanın gerçek başarısı buradadır: Sosyalleşme ve sosyal statü kazanma tüketim zincirinden bağımsız olamaz. Bireyde bilinç kaybı da tam bu noktada kaybolmaya başlamaktadır. Çünkü bugünkü paradigmada sosyalleşme ve sosyal statü kazanmanın prensiplerini bireye yeni medya aktarmaktadır. Hayatının hemen her anında tüketimi çağrıştırıcı yüzlerce görsel ve işitselle kuşatılan bireyin en kestirme yoldan sosyal statü kazanması önünde duran bilinç, artık zaman kaybettiren bir kavramdır. 21. yüzyılda hala milyonlarca çocuk işçinin varlığı ( Dünya çapında çoğu tam zamanlı çalışan 215 milyon çocuk işçi bulunmaktadır (http://www.ilo.org/global/topics/child-labour/lang--en/index.htm) çalışan yoksulların artması (2008 yılı verileriyle, dünyada, çalıştığı halde günlük geliri 1.25$ ın altında olan 633 milyon işçi ve günlük geliri 2$ düzeyinde olan 1 milyar 183 milyon işçi bulunmaktadır, (ILO, 2010:23), 2009 yılı kesinleşmiş verileriyle küresel işsizlik oranının %6.6 ya, küresel genç işsizliğinin ise %13.4 e ulaşması (ILO, 2010:16), yoksul ülkelerin borçları, kronik işsizlik, insan kaynaklı (tüketim ekonomisine hizmet edici şekilde) çevre tahribatı, her geçen gün daha çok sayıda hayvanın neslinin tükenmesi, bilgiye erişmedeki eşitsizlikler gibi konular geride bırakılmaktadır. Bu geride bırakma kültürünün bireyi rahatsız etmemesi için gerekli mekanizmalarda düşünülmüştür. Yeni paradigmayla ilgili bir başka saptama da şu şekilde ifade edilebilir: Bu paradigma; para ve finansa dair teorilerin, insana ve gerçek yaşama dair uygulanabilirliklerinin her an test edildiği bir döngüdür. Bu saptamadaki insan ve gerçek yaşam kavramları, yeni paradigmada müşteri ve tüketim kavramlarıyla yer değiştirmiştir. Dolayısıyla bu çalışma; yeni paradigmanın insana ve yaşama dair anlamı ve bakışı dönüştürdüğünü düşünmektedir. Tüketim ekonomisi küresel bir put haline gelirken, bunun sorgulanmasına dahi tahammülü olmayan görüşler, sosyal bilinç kavramına da adeta nafile bir sapkınlık olarak bakmaktadır. Bu genel değerlendirme ışığında kitabın birinci bölümünde küreselleşmenin nereden nereye evrildiği, kapsadığı içeriğin yeni kavramlarla nasıl değiştiği ve küreselleşmenin nasıl putlaşan tüketim ekonomisinin bir alt kavramı haline geldiği üzerinde durulmaktadır. İkinci bölüm; küreselleşme bağlamında sosyal bilincin hangi politika ve uygulamalarla erozyona uğratılıp yitirildiğini tartışırken, bunu somut örneklerle desteklemektedir. Bu bölümde toplumların çocuk ve gençlerden beklentilerinin Küresel Ticari Dünya ve Tüketim Ekonomisi bağlamında giderek tekdüzeleştiği ve ticarileştiği tartışılmıştır. Üçüncü bölüm; tüketim ekonomisinin sosyal bilinci ikame araçlarına odaklanmıştır. Bu araçlar içinde yeni paradigmaya uygun ekonomik, sosyal ve tinsel araçların yeni bir sosyal bilinç yaratma rolleri tartışılıp, bugün üzerinden bir gelecek öngörümü yapılmıştır. Nihayet yeni paradigmayla nereye gidildiği tartışılırken, eğitim sistemine ilişkin çarpıcı önermelerle sonuca ulaşılmaktadır.