Evrensel Çocuk Bilimler Akademisi Bildirgesi Çocuk beyni bağlantılarının yüzde doksanının üç yaşına kadar tamamlandığını bile bile, eğitime altı



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI:

Kanatları Kırılan Çocuklar Cuma, 02 Ekim :21

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Bütün icat ve buluşlar insanların ihtiyaçlarından doğmuştur. Tekerlek, ulaşım ve taşıma ihtiyacından, telefon iletişim ihtiyacından doğmuştur.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

Üstün Zekalılar ve Özel Yetenekliler ÖZEL EĞİTİM. Kasım 2010


Pazartesi İzmir Gündemi

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (20 Ekim Aralık 2014 )

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Beynin Temelleri BEYNİN TEMELLERİ 1: BEYNİN İÇİNDE NE VAR?

Doğada İngilizce Öğreniyorum. En İyi İngilizce Etkinlik Yarışması Jüri Özel Ödülü. verime giden yolda. -İçeride Hiç Çocuk Kalmasın- Doğa.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

DİKKAT KONTROLLERİ SİSTEMLERİ

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK

NİTELİKLİ EĞİTİMİN TOPLUMUN REFAH SEVİYESİNE ETKİSİ. Prof.Dr. Muammer Kaya, ESOGÜ Rektör Adayı,

Kaynak :

ÖZGÜVEN SAĞLAMA VE DESTEK OLMA. Dyt. Gülay TÜRKMEN

ÜNİTE 3 YAŞAM KAYNAĞI TOPRAK

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Onların minneti sadece Allah a ve millete ve millete hizmette araç olarak gördükleri devletlerinedir.

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Economic Policy. Opening Lecture

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

Kelaynakların Hazin Öyküsü

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

GELECEGIN MUCITLERI ROBOT YAPMAYI ÖGRENIYOR

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

CANLILAR DÜNYASINI GEZELİM TANIYALIM

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Çocukların karnesini elimize aldığımız zaman karnedeki notları görmekten öte bizler, bu çocuklar için neler yaptık? diye düşünmemiz gerekir.

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Bilgilendirme Rehberi

ÖĞRETMEN YETĐŞTĐREN YÜKSEKÖĞRETĐM KURUMLARININ SEMPOZYUMU TEBLĐĞLER

CERN BÖLÜM-3 İZAFİYET TEORİSİNDE SONUN BAŞLANGICI MI?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

tellidetay.wordpress.com

OKUL ÖNCESİNDE OYUN VE HAREKET ETKİNLİĞİ

20 Derste Eski Türkçe

Aşağıdaki 5 cümlenin hepsine evet demiyorsanız, bu pdf dosyasını incelemek için gereken 3 dakikayı ayırmasanız da olur

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?


KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Ekonomik Olarak Güçlü! Bir Çarpan Olarak Vazgeçilmez! Türkiye'nin Başarı Hikayesi!

IQ Oyun Tasarımı Öğretmen Kılavuzu Dedektif Oyunu

ÇEVREMİZDEKİ VARLIKLARI TANIYALIM

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

NEVŞEHİR REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ PSİKOLOJİK DANIŞMANI

Düşünce Özellikleri Ölçeği

Hayatı ve Çalışmaları

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

MEB kitaplarının yanında kullanılacak bu kitap ve dijital kaynakların öğrencilerimize;

GENÇ YETENEKLERİN KEŞFEDİLMESİ

İnsana imtihanın gereği olarak fücur ve takva programı birlikte yüklendi.(şems,91/8)

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Kasım/Aralık fındığın başkenti. kirazın anavatanı

Fen Bilgisi konularının zihnimizde kalıcı olmasını sağlamak için, konuyu dinlediğiniz akşam mutlaka en az bir 10 dakika tekrarını yapın.

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Türkiye deki yenilikçi okulları belirlemek, buluşturmak ve desteklemek için yeni bir program...

TEMEL, İLK 3 YILDA ATILIYOR!

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

İstek Özel Kemal Atatürk Anaokulu Eğitim Öğretim Yılı. Ocak Ayı Bülteni ÜNİTE BAŞLIĞI: Kendimizi İfade Etme Yollarımız (PYP) 4A 4B

1. Aşağıdakilerin hangisi eşsesli bir sözcüktür? A) felaket B) deprem C) biz D) bit

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

PoliGazette Türkiye nin gerçek problemine bir göz atar. O,

Transkript:

Evrensel Çocuk Bilimler Akademisi Bildirgesi Çocuk beyni bağlantılarının yüzde doksanının üç yaşına kadar tamamlandığını bile bile, eğitime altı yaşında başlamanın bir tek amacı olabilir; yüksek zekalı bireylerin yetişmesini önlemek!.. Statükonun devamı için aptal toplumlara ihtiyaç vardır. Bu, vasat zekalı yönetenlerin işlerini kolaylaştıracaktır. Ülke ve milletin yüksek geleceği mi? O da ne? Bu bakımdan, tahıl fiyatları bir bakıma desteklenirken et, süt, yumurtanın desteklenmemesi manidardır. Esasen bunda da bir hile vardır: Tarımı destekliyorum diyerek, Büyük Türk Milletinin on bin yıllık tarım gen kaynağını imha eden politika izlemek, bilgi tecrübe hazinesini yok etmek, tüm istisnasız altın değerindeki ovalarını yerleşime açarak beton yığınına çevirmek ve gerçek efendi olan gerçek üretici Türk Köylüsünün yaşam kaynağını kurutmak; ama bu arada halk dalkavukluğu yaparak ülkedeki tüm bataklıkları kurutarak tarım alanı açmak, ama bu arada Anadolu nun kuraklaşması ve çölleşmesinin önünü açmak, sonra da fay kırığı sahasında, doğal sera niteliğindeki alttan doğal ısıtmalı bataklık ovaya içine eder gibi sonradan depremle 26o cm yerin dibine batan fabrikalar yapmak ve bir de üstüne üstlük çıkıp ekranları doldurarak övünmek Bu ülke bu vizyonsuzluklara layık değildir. Sömürgeciler, Amerika kıtasını keşfettiklerinde, Kızılderililerin hayat memat

meselesi olan ve her şeylerini borçlu oldukları buffaloları yok etmek olmuştur yaptıkları ilk iş. Kurtuluş savaşımızda İngilizlerin meşhur sözü vardır: Türklerin tarımını yenemedik Şimdi anlıyor musunuz, yapılan tüm icraatlarda Türk tarımının içine etme politikasının amacını? Bilerek bilmeyerek ama sonuç budur. Verimli ovalarımızın beton yığınına dönüştürülmesinde orman idaresinin de üstün hizmet ve liyakatlarını inkar etmek olmaz. Yerleşim olurken hangi cehennemin dibinde idilerse, bir de utanmadan vaktiyle orman alanı olduğu için yüz binlik şehirleri yıkmaya çalışmaları takdire şayandır. Orman alanlarını ceberrut bir tutumla koruyacağım derken ovaların elden çıkmasına çanak tutmuşlardır. Bu gerçeği en iyi gören körler derneği, MMOB ne madalya vermiştir. Bir taltif bu kadar anlamlı olabilir. Mimar Sinan bunların zamanında olsaydı, bir gecekondu bile yapamazdı. Üçyüzyetmiş tane imar yasası var, hepsi de yapılmayacakları emreder. Bunun türkçesi yaratıcılığı yok etmektir. Bu mudur çağdaş mimarlık anlayışı? Sonra da mimar olmadığı halde bir zattan mimarlık ödülü alan birine karşı nerdeyse isyan edecekledi. Bin senedir yapılan yanlışların ve daha halkına Türkçe bile öğretememenin ceremesini, yakında Yedi Küpeli Gelin in de ırzına tasalli ve elden çıkması ile taşlar yerine oturacaktır. Büyük Türk Milleti!.. Seçeceğin vekillerine son derece dikkat etmelisin Aydınların siyasete soyunmamasının kesin sonucu, cahiller tarafından yönetilmektir. Bir İngiliz sömürgeler bakanı şöyle der: Bir toplumda sabahları çocuklara bir bardak süt içirmekten daha iyi

bir yatırım olmaz. Bizde durum nasıl dersiniz? Anne sütü hariç ömründe süt görmemiş minicik mideler, sütü görünce allerji oluyorlar. Yüzümüz kızarmıyor. Tahılla beslenen toplumlar tahıl aptalı olurlar. Etle beslenen uluslar ise Dünyaya sığmaz olurlar. Anibal, Alp Dağlarını aşabilmek için fillerine et yedirmiştir. Ama bizim eski bir Milli Eğitim Bakanımız Şemseddin Sirer ne demiş? Ben, sırtına bindiğim eşeğin akıllı olmasını istemem. Öğrenciler,empati yapın, kendinizi hrıstiyanların yerine koyun. M.E.Bakanı. Bu sözü, bir memlekette en son M.E.B. nın söylemesi gerekir, akıl tutulması olmamış toplumlarda. Halk Evleri ve Köy Enstitülerinin kapatılması da bu amacın bir parçasıdır. Ya, yüksek zekalı ile vasat zekalıların aynı sınıflarda eğitim - öğretime tabi tutulmasının ardındaki amaç nedir? Vasatların yüksek zekalıya terfisi içindir diyorsanız, yanılıyorsunuz. Tam tersini düşünmelisiniz. Sonuçlar bunu göstermiyor mu? Ya, bu ülkeyi, canlarını verecek kadar seven, sağ ve sol cenaha ayrıştırılarak en idealist en aktif beş bin gencin canına okumak ta neyin nesi oluyor? İşte bugünler için yapıldı bu tertipler. Bugünkü siyasi arenada yönecilerdeki zeka noksanlığı bundandır. Şimdi vasatlar her alanda ciddi bir engel bulmadan istedikleri gibi at koşturuyorlar. On binlerce lise birincisinin üniversite sınavlarını kazanamamasını nasıl yorumluyorsunuz? Ben söyleyeyim; şu veya bu şekilde yüksek zekalıları devre dışı bırakmak, kurnaz bir şekilde vasat zekalıların önünü açmak için.

Ya okuttuğunu sınavlarda sormayan, soracağını da okullarında öğretmeyen nesebi gayri sahih düşünce ve uygulamanın esbab-ı mucibesi nedir? Ya, bilim insanı yetiştirmek için kurulmuş Fen Liselerinin akıbetine ne dersiniz? Diğer öğrencilerle aynı sıralarda sınava sokulmak mecburiyetinde bıraktırılıp kapılarına kilit asılmadı mı? Ya, memleketin tüm üniversitelerinin yıllık öğretim maliyeti kadar, öğrencileri sınavlara hazırlama dershanelerine harcanmasına ne buyrulur? Yıkılın karşımdan nabekarlar. Peki yüksek zekalı ve bilim adamlarının dış mihraklarca adeta sökülüp alınmalarına ve hakim olan iradenin buna sessiz kalmasına ne dersiniz? Ben söyleyeyim; Büyük harflerle yazayım da anlama güçlüğü çekenler de anlasın. BEYİN GÖÇÜ, BİR MİLLETİN AKLINI YİTİRMESİDİR Bizde durum böyledir de batı ülkelerinde vaktiyle farklı miydi? Batı okulları, öğrencileri arasındaki geleceğin dahilerini pek kötü şekilde yargılayan kuruluşlardır. Isaac Newton, üniversite döneminde pek parlak bir öğrenci değildi. 1663 yılında Cambridge de yapılan bir geometri sınavında yetersiz sonuç almıştı. Oysa, altı yıl sonra matematik kürsüsüne atanıyor ve optik konusunda buluşlarını ayrıntılı bir şekilde yayınlıyordu. Albert Einstein, okulda baş belası olarak kabül edilen bir öğrenciydi. Ona verilen bir raporda Varlığınız sınıfı rahatsız edici ve diğer öğrencileri kötü yolda etkileyici oluyor denilmiş ve okuldan uzaklaştırılmıştı. Oysa,

Einstein bundan on bir yıl sonra ünlü Görecelik (Relativite) kuramını yayınlıyordu. Thomas Alva Edison için ise: Sorduğun sorularla okulun disiplinini bozuyorsun, okulu bıraksan daha iyi olur diyorlar ve okuldan uzaklaştırıyorlardı. Walter scott için kalın kafalı, Hume için Ender rastlanır zayıf fikirli ve Wieseman için Kafası işlemez ve aptal, sürekli okur ve düşünür denilmiştir. John Stefenson, lokomotifi bulduğu zaman okuma yazma bilmiyordu, fabrikanın baş mühendisi oldu. Pek çok ünlü kişi, okulda okumak için yaratılmamıştı. Topu topu üç buçuk ay okula gittim ve neye pişmanım biliyor musunuz? O kadar zamanı boşa harcamaktan. Thomas Alva Edison. Bilgililer bir kenara çekilip oturursa, bilgisizler baştacı edilir. Yılanlarla kartallar aynı sınıfta tahsil-i irfana tabi tutulmuşlar. Yılanlar uçamadığı için, kartallar da sürünemediği için sürekli sınıfta bırakılıyorlarmış. Bir şeyler çağrıştırdı mı sizlere? Böyle rezalet olabilir mi? Eğitimin amacı, öğrencinin herhangi bir dalda kabiliyetini keşfedip onu, o yönde desteklemek, bulup ortaya çıkarmak olmalıdır. Oysa, eğitim sistemimizde, öğrencinin heves ve özgüvenini kıracak sayısız örnek vardır. Öyle ki amaç ta zaten budur diye insan düşünüyor. Güzel resim yapan öğrencisine: Ressam mı olacaksın, güzel müzik yapana: Müzisyen mi olacaksın, güzel oyuncak yapana: Mucit mi olacaksın? diyerek ve a

eşşek oğlum iltifatını da eklemeyi ihmal etmeyen teraneler bir çoğumuzun hafızalarındadır. Buram buram aşağılık duygusu kokan, takıntılı ve sıfırcı öğretmen tipini Ha babam sınıfı dizileri pek iyi açıklıyor. Öz güveni aşılayıcı dizilerin yerine bu dizilerin tutması da işin bir başka üzücü yönü Zeka özürlülere ait yüzlerce dernek - vakıf olmasına karşın, üstün zekalılara ait bir tek dernek yoktur. Ne tür bir toplum mühendisliği hedefleniyor, açık değil mi? Toplum, yüksek zekalı kimselerden intikamını muhakkak surette alır. Muharrem Tanoğlu. Zengin toprakların fakir bekçileri konumundan daha ileri gidemeyiz. Kalkınmanın birinci şartı sermaye birikimidir ve bunun sömürüden daha adil ve karlı yolu henüz keşfedilememiştir. Yani Avrupalıların bu kalkınmışlıkları yalnız akıllı olmalarından kaynaklanmamaktadır. Bundan sonradır ki bilim adamlarına mesenlerin desteği sözkonusu olabilmiştir. Dahi olmak, bir topluma girebilmek için gözlüğü ya da takma dişleri olmaktan daha önemli bir etken değildir toplum için Bir cevherle curufun arasındaki farkı en iyi bilenlerin, o toplumu yönetmeye talip olanların olması gerekir. Cevherle curuf arasındaki fark, ancak tavuk beyinliler için fark etmez. Bir idare ve eğitim sistemi anlayışının bir tavuktan farkı olmak gerekir. Türkiye deki eğitim sistemi baştan sona su öğüten bir sistem haline dönüştürülmüştür. Agah Oktay Güner. Cavherle curufun bir tutulmasının kesin sonucu köleliktir. Mevzuat hazretlerinin arkasına sığınıp suyu

getirenle testiyi kıranı aynı teraziye koyarsanız, sonunda sorunlarla boğuşan her şeye muhtaç bir hale getirirsiniz bu ülkeyi. Türkiye de elmas, kömür olarak kullanılmaktadır. Bedrettin Dalan. Her şeye rağmen insanlık bugünkü uygarlık aşamasına Her çağdaş düşüncenin karşısına bir milyon çağdışıların dikilmesine rağmen ulaşabilmiştir. Toplum, kendini aydınlatanları hep yakagelmiştir. Ayrıca, eğitimin birinci şartı olan oynayarak öğrenmenin engellenmesi için mümkün olduğunca az çocuk bahçelerinin yapılması. Ben, bunun bilinçli olarak yapıldığını düşünenlerdenim. Zira beyni ören eldir. Beyinde en çok yer kaplayan merkez, el ve gözleri idare eden merkezlerdir. El ve vücut melekelerinin gelişmesinin önlendiği bu çocuklar, uluslararası arenada sportif yarışa sokulmaktadır, insafsızca. Öğretim öyelerini, bilimsel araştırma yapamayacak hale getirmek te stratejinin bir parçasıdır. Bir yüksek öğretim ancak bu şekilde berbat edilebilir. Sokaklarda büyüyen çocuklar sokak kanunlarını öğrenir. Tıpkı, her türlü imkana sahip okullarda yetiştirilen öğrencilerle, kıt imkanlarla yetişen öğrencilerin aynı şart ve sıralarda imtihana sokulup adına da fırsat eşitliği yavesi yakıştırılması gibi Adeta her köye bir fakülte anlayışı ile bir ışık bir ümit vaad eden beyinleri daha işin başında dümura uğratmanın bir plan dahilinde olmadığını kimse iddia edemez. Liderler sultasının etrafında deha parıltıları taşıyanların barınamadığı bir tesadüf müdür? Bu, onların işlerini kolaylaştıracaktır. Konusunda bilgisi

olmayanların Bakanlıkların başına getirilmesi de bunun bir parçasıdır. Liyakata değil tabasbusa prim vermenin sonu yıkımdır. Günü kurtarma uğruna geleceği mahvetmektir. Basit siyasetçi günü, devlet adamı geleceği düşünerek karar verir. Öğrencilerden hiçbir ideal, heves, kabiliyet unsuru aranmadan tombala usulü üniversite sınavlarına sokulması, öğrencilerin meslekleri değil mesleklerin öğrencileri seçmesi gibi acayip bir anlayışın içinde olunmaktadır. Sevdiğiniz işi yaparsanız, bütün ömrünüz boyunca bir gün bile çalışmamış olursunuz. Bilgi sonradan öğrenilir. Özel bir yeteneğim yok, yalnızca aşırı meraklıyım. Albert Einstein. Bu tutulan yol çıkar yol değildir. Sanat okullarında okumayı utanılacak hale getirip ülkenin her yanını hayatta ne bilim, ne de meslek yapamayacak içi boş liselerle donatmak, sömürgeci ülkelerin bugün üçüncü dünya ülkelerinde uyguladıkları bir sistemdir. Okula başlayan her bir milyon çocuktan kaç tanesi bilim adamı olabilmektedir? O halde sivil liselerde uygulanan müfredatın işlevi nedir? Bilim yapmak için kurulduğu varsayılan kurumlara, bir mankenin bir yılda kazandığı sermayeyi reva görmek ne anlama geliyor? İngilizler Hindistan ı işgal ettiklerinde yaptıkları ilk iş okullarına logaritmayı sokmak olmuştur. Bütün Hindistan öğrencilerini kamilen bilim adamı yapmak çin boşuna uğraşsınlar diye. Ar-Ge ye ayrılan ödeneğin dünya ölçeklerinde komik düzeylerde olması mantıklı mıdır? Acentalar ülkesi olursunuz.

Bilim adamı ancak bilim yapar ve bilim adamlığı bir yaşam tarzıdır. Öyle mesai yapar gibi günde sekiz saat çalışıp hayat gailesi içinde çırpınan bilim adamı tipi olmaz, bilim hiç yapılmaz, bir defa konsantre olamaz. Bilim yapacak kimsenin başka hiçbir sorunu olmamak gerekir. Bir yüksek zekalı birey,bir milyon vasat zekalıya bedeldir, bu ülkeyi yönetenler barem kıstası koyarlarken artık bunu idrak etseler gayri. Onları kınamıyoruz. Her şeyi devletten beklemek gibi acaip zavallılığın esiridirler ve aynı zamanda öğretim üyeliği gibi kamburlukla maluldürler. Şu araştırmalarını uluslar arası bir bilim dergisinde yayınlatmak gibi bir tuzaktan da bahsedelim. Araştırmalarının önemine mi inanmıyorlar yoksa alın teri araştırmalarını, yutmaları için uluslararası kazlara atacak kadar sorumsuzluk içindeler mi? Parayı bastıranan o dergilerde istedikleri makaleyi yayınlatabileceğini de bilmiyorlar mı? Oysa burada bir espri var. Buluşlarının bir veya bir kaçını tatbik etmekle tüm bilim döner sermayelerinin sağlanabileceği ve devlete el bakıncı olmaktan kurtulunacağı, daha bağımsız düşünüleceği, daha sonuç alıcı bilim yapılabileceği açıkken, nedense bu yol takip edilmiyor. Demek ki memnunlar hallerinden. Araştırmaya yapılan destek boşa harcanan para değildir. Aldığımız her ithal maldan, o ülkenin bilim adamlarına yüzde yirmi beşler civarında aptallık vergisi veriyoruz. Amerika yı Amerika yapan bir milyon kişidir. Bunlar Harward ve Yale üniversitelerende okurlar. Altı binden fazla öğrenci almazlar. İki yüz yetmiş milyon için diğer

üniversiteler ise elli bin öğrenci alırlar. Eğitim sıfırdır. Oktay Sinanoğlu. Neden böyle bir üniversitemiz vede daha araştırma üniversitemiz yoktur? Bütün öğrencileri bir sepete koyup hiçbir şey öğretemeyerek, yüksek yeteneklilerin ne hale geldiklerini neden görmek istemiyorsunuz? Dış ülkelerde eğitim gören öğrencilerimizin, oralarda bıraktıkları dövizin onda biri ile bu tip bir üniversite kurulabilir. Üstelik bu üniversitelerin, ülkelerine dönen öğrencilere, yanlış bilgileri kasten öğreterek, gittikleri ülkelerinde ekonomilerinin içine etmelerinin sağlandığına inanıyorum. Şu senyoraj hakkını kullanmayıp ta aynı miktarda hakkı dış ülkelerden döviz olarak borç alarak doğrudan bu senyoraj gibi çok büyük avantajı o ülkelere armağan etmenin de neyin nesi olduğunu dışarıdan, içeriden ekonomi okuyan - öğretenlerin bir izahı var mıdır? Bunca ekonomist, neden körlük ve ihanet içinde bunu görmek istemez? Bu aymazlığın tuzağın basiretsizliğin anlamı nedir? Bunları zikretmek zorundayım, Büyük Türk Milletini badirelerle karşılaştıracak her oyun, hile bizi doğrudan ilgilendirir, yapması gerekenler düşünmedikçe ve yapmadıkça. Okul ve bilim kitaplarını tercüme ettirip eğitimi türkçe yapmak mı daha gerçekçidir, yabancı dille eğitim yapmak mı? Bilim, araştırma ile olur, tercüme ile olmaz. En pahalı teknoloji, satın alınan teknolojidir. Sömürge tipi eğitim sistemi, sömürge tipi bilim adamı ve öğretim üyesi yetiştirir. Sorarım, bu üniversitelerden kaç tanesinin finansı dışarıdan geliyor ve bu takdirde onların istek ve arzuları dışına çıkılabilinir mi ve bunlar, umarım

tesadüftür, neden hepsi vakıf üniversiteleridir, gerçek amaçları nedir? Yabancı dille eğitim yapan yani kendi diliyle eğitim yapmayan bir tek batı ülkesi gösterebilir misiniz? Yabancı dille eğitim, ancak dilleri hünüz gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerinde sömürgeci ülkelerinin uyguladıkları bir sistemdir. En sağlıklı düşünme ana dili ile olur, onun için de derinlemesine bilim ana diliyle yapılabilir. Yabancı dille eğitim gönüllü misyonerliktir. Türkçe ile bilim yapılmazmış, nerden biliyorsun, sen türkçe bilim yaaptın mı? Sen hiç bilim yaptın mı? Oktay Sinanoğlu. Evrensellik, bir ülkenin bilim, kültür ve dilini, diğer bir ülkenin yutmasını gerektirmez. Nedense binlerce makamı olan buram buram rayiha, ıtır, ezgi, tını kokan türk müziği evrensel olmuyor da, bir majör bir de minörü olan müzik ve kültürleri evrensel oluyor. Herhalde arasıra dinleyicilerin uyumaması için kuyruğuna basılmış kedi gibi sesini yükseltmesinden olacak Bir müzikte beş yüzün üzerinde makam varsa, bu o kültürün aşamasını gösterir. Eskimo dilinde buzun yüzün üzerinde adı varsa, bu buz hususunda aldığı kültür aşamasını gösterir. İslamda Tanrının doksan dokuz ismi varsa, bu bir kültür aşamasını gösterir. Hrıstiyanlıkta Tanrının bir tek adı My Gad varsa, bu, o külktürün bu derece yoz olduğunu gösterir. Hayvan ve bitkilerde üstün nitelikli ırklar elde etmek için çok yol alınmasına karşın, aynı yol insan ırkı sözkonusu olunca nedense insan ırkına hakaret olup çıkıyor. Oysa, üstün nitelikli bilim odaklarından daha da

üstününü elde etmeye çalışmak, insanlığın geleceği için daha elzem değil midir? Bunda gocunacak ne var anlamıyorum? Eşitlik mi? Evrende tıpa tıp eşit bir tek madde gösteremezsiniz. Bu, zavallıların, akl-ı perişanların sığındıkları bir bahanedir, halk dalkavuklarının yığınlara şirin görünmek için uydurulmuştur, çünkü onların hazır oy deposuna ihtiyaçları vardır. Peki, bir kör cahille bir bilim adamının de eşit tek oya sahip olmasını nasıl açıklayabiliyor sunuz? Demokrasiymiş, hadi ordan, demokrasi tok insanların rejimidir, sen önce karnını doyuracak yolları hallet. Açık değil mi? Vasat zekalı kasaba politikacısı hüviyetindekilerin kurnazlık şerareleri. İşlerine geliyor tabi. Büyük devlet adamları hep gençlere dayanarak büyük işler yapmışlardır. Kasaba politikacısı tipleri ise gençleri potansiyel suçlu olarak görürler. Epey zamandır beni böyle kimse azarlamamıştı, kendimi genç gibi hissettim. Vaktiyle cep herkülü Naim Süleymanoğlu ve Pavarotti, yurdumuzda çalışmak isterler. Bizim standartlara uymadıkları için reddedilirler. Sonradan bunlar dünya ölçülerinde başarıların sahibi olmuşlardır. Aynı gerekçelerle Gazi Yaşargil, İrfan Mavruk, Ali Erçevik gibi bilim adamlarımız da vardır. Ama yurtlarına döndüklerinde bir de utanmadan etrafında yaltaklanıyorlar onlara etmediklerini bırakmayanlar. Bir çocuk yaratmak, bir evren yaratmaktır. İnsan ırkının üstün nitelikli olan binde birini ele alarak onları en üst düzeyde eğitmekle insanlığın geleceğini çok kısa bir zamanda tahmin bile edilemeyecek aşamalara

ulaştırabiliriz. Bu ideal, herhalde geri zekalılarla olmaz ve bunu yapmamak insan ırkına ihanettir. Evrende tesadüfe yer yoktur. Big Bang ın olabilmesi için de önceden maddenin olması ve patlama yapabilmesi için bu maddelerin bir araya gravitasyon etkisiyle toplanması ve iç çekim kuvvetinin bu kuvveti yenerek üstünden atması olayıdır. Bu alanda yeni bir kuramım vardır, yakında açıklayacağım. Herkes işin kolayına kaçıyor. Evren tek tek atom veya parçacık halinde, kendi kendini kopya ederek on üzeri yetmiş dokuz atoma ulaşmıştır. Bilgisayar öyle çalışmıyor mu ve evren de gerçek bir otomasyon bilgisayar değil mi? Evrende en üst düzeyde tasarruf vardır ve meydana gelmesi de en basit ve kolay şekil olan tek tek ve kendi kendini kopya ederektir. Zaman mı? O evrende çok On üzeri yetmişdokuz atomun bir anda meydana gelmesi en aptal ve zor, evrenin çalışma tarzına da o derece aykırıdır. Gelişmiş canlıların bügünkü hale gelebilmesi bağışıklık, uyum sisteminin kusursuz çalışabilmisi için, hücre halinde meydana gelmesi ve bu karmaşık hale gelinceye kadar karşılaştığı tüm düşmanlarını tanıyarak genlerine işlemesi lazımdır. Gerisi boş laftır. Canlılarda böyle olmuyor mu ve onlar da evrenin bir yapıtaşı değil mi? Bir evren ancak bugünkü gibi olur ve on üzeri yetmişdokuz atoma ihtiyaç vardır, bundan daha azı, ömrünün az olması demektir ve canlıların hücreden oluşup gelişmiş canlılara dörüşmesi için gereken zaman yetmez. Benim düşüncen, evrende madde artması devam etmektedir, sonunda dış çekim kuvvetinin iç çekim kuvvetini yenebilecek kıvama gelmesini sağlamak için. Bu konuya sonra tekrar

geleceğiz. Yeni Big Bang için bu şarttır. Sonunde evren gravitasyona çevrilecektir. Yüksek nitelikli bireylerden embriyondan başlayarak kontrol altında tutmak, tüm gen şifrelerini en ufak detayına kadar çözmek, asla bir tesadüfe yer bırakmayarak. Genleri bozuk bir geri zekalının, neslini alabildiğine çoğaltmasına,gelecek nesillere aktarmasına ve insan ırkını yozlaştırmasına ses çıkartılmazken, nedense yüksek zekalılar sözkonusu olduğu zaman karşı çıkılıyor. Embriyonda beynin çatısı, üç aylıkken çatılmış durumdadır. Hiç kimse, bu canlı taslağının, geleceğin gelmiş geçmiş en büyük dahisi olmayacağını iddia edemez. İşimizi garantiye almak ve daha çabuklaştırmak için, yüksek nitelikli bireylerden embriyon aşamasında işe başlamalıyız. Tarlaya tohum atan çiftçi neden en kalitelisini seçer? İnsan ırkı bundan daha mı önemsizdir? Her çocuğa işte bu gözle bakarak üzerine titreyecek ve hiçbir çabadan ödün verilmemeye gayret edilecektir. Her şey insanlığın geleceğinin daha sağlam ve insana yakışır şekilde olmasıdır. Onun için, canlı teşekkül ederken, bünyesinin ve bilhassa beyninin imali için ne gibi malzeme gerekse eksiksiz tam olarak verilecektir. Annenin beslenmesi bu bakımdan son derecede önemlidir, tam ve eksiksiz olmalıdır. Huzursuz ve mutsuz bir anne emzirdiği bebeğine aslında zehir aktarmaktadır, son derece önemlidir. Çocuğa atılan her tokat, gelecek nesillerin suratında patlar. Size güzel bir soru: Şimdiye kadar herhangi bir okulda her hangi bir öğretmeni tarafından okulda yüksek zekalı bir çocuğa evde ne yediği

hiç sorulmuş mudur? Hani merak ettim. Biraz idrak biraz izan vede sorumluluk, ödev. Zahmet etmeyin. Bu sorunu temelden çözmek andolsun. Bu ülkede artık cevherle curufu ayırmanınz zamanı gelmiştir. İşimizin zor olduğunu ve nelerle karşılaşabileceğimizi biliyoruz. Yüksek zekalı olduğu keşfedilmiş bir çocukla ilgilenmemek, insanlığın geleceğine ihanettir. Bu tip bir çocuğun evdeki yemeğini merak etmeyen ve evine bir gram et girmeyen gerçeği görmeyen ve ona çare aramayan anlayışı affetmemiz, insanlığın geleceği için mümkün değildir. Bu hususta pek cömert davranmadığı açık olan doğanın bahşı, bazı yüksek zekalı bireylerle ilgilenmek kafi değildir. Bu nitelikteki çocukların sayısını, embriyondan itibaren ele alarak azami miktarda artırmaya çalışmak esas amaç olmalıdır. İnsanlık akıl ilkesi budur. Bir kıtlık, bir ateşli hastalık, böyle bir bireyi daha işin başında devre dışı bırakır. Her şey embriyondan itibaren kontrol altında olmalı ve anne kesin surette bu gibi ortamdan uzak tutulmalıdır. İşimizi şansa bırakamayız. Çocuk doğduktan sonra tüm duyu organları mümkün olduğunca en üst düzeyde uyarılacaktır. Elimizde hard diski boş en mükemmel bir bilgisayar var, bunu en üst düzeyde çok akıllı bir şekilde programlamalı, doldurmalıyız. Evrende ışığın etkilemediği hiçbir madde yoktur. Tüm elementler üzerinde elektron akımı oluşturur. Dalga boyu en küçük atomun boyutundan daha küçüktür. Bu suretledir ki elektron mikroskopla atomlar dahi incelenebilir. Canlılarda,tek hücrelilerden dev yapılılara kadar hepsi ışığa muhtaçtır. Güneş olmasa, değil canlı tek

hücreli bakteriler bile yaşayamaz. Canlılar, her şeylerini Güneşe borçludur. Çocuk ta, ışık kaynağını ilginç bulur ve hep onu takip eder. Şu konu çok önemlidir: Her duyu organı, ne kadar çok uyarılmış ve işlev görmüşse, beyindeki merkezi de o kadar çok uyarılmış ve bağlantıları o kadar çok yapılmış olacaktır. Bu gerçekten hareketle çocuk uyanıkken, bir saniye bile uyarısız bırakılmamalı, sürekli her duyu organı ile tam bir uyarı bombardımanına tabi tutulmalıdır. Çocuk için hiçbir şey uyku kadar önemli değildir. Bir de sevgi-kucak ve sütmama. Oyun çağında ise yaşıtları ve daha büyük abiablalarıyla oynamaları son derecede önemlidir. Çocuk oynayarak öğrenir beynini örer. Her duyu organının, beyindeki merkezi belli süreler için açıktır. Bu süre geçtikten sonra o kapılar kapanır ve daha açılmaz. Görme için bu süre altı aydır. Altı ay süresince çocuk gözü ışıkla hiç karşılaşmazsa, beyindeki görme merkezindeki nöronlar hepsi ölür ve çocuk bir daha ışıkla karşılaşsa bile artık görmez olur. Görme için gerçek budur da, diğer duyu organlar için değişik midir? Bu süreleri bilimsel olarak tespit edip ona göre davranmak ve ona göre vaktinde tedbir almak gerekir. Bu biyolojik bilgisayarı hatasız programlamak zorundayız. Bunların hepsinden de önemlisi sevgidir. Sevilen çocuğun bütün beyin hücreleri adeta coşar, bayram eder, onun için bundan daha büyük mutluluk yoktur, yaşama güveni artar. Hiç dikkat etmediniz mi, bir parmağınıza öyle bir yapışması vardır ki, hayata tutunmak ister gibi. Çocuk tam bir sevgi açıdır. Çocuk sevgi ile büyür, ruh ve beden sağlığı daha iyi gelişir. Azarlanan bir köpek yavrusunun

bir kenara çekilip üzüntüden öldüğü görülmüştür. İnsan yavrusu daha duygusaldır ve yeni doğmuş bir bebek bile bir tez yazabilecek kadar akıllıdır. Bundan da yeni doğan bir çocuğun yetiştirilmesinin ne kadar zor, önemli ve detaylı olduğu, asla ihmal edilmemeli, tesadüflere, hele eğitimsiz bir aileye asla bırakılmamalıdır. Bir bisikletiniz bile bozulduğu zaman, ustanın en iyisine götürmek istemez misiniz? Bir çocuk bundan daha mı az önemdedir? Hele bir de bu çocuk üstün zekalı ise. Bu gibi değerlerimiz kesinkes özel eğitime tabi tutulmalıdır. Çocuk uyandığında asla karanlık ortamda bulundurulmamalı, doğada ne kadar görüntü varsa, görme merkezinin hepsi ile en üst derecede uyarılması sağlanmalıdır. Ne kadar koku varsa onların hepsi ile koku merkezi mutlaka uyarılmalıdır. Tatma, işitme,dokunma duyuları da öyle. En güzel ses, müzik, kuş doğa sesleri dinletilmeli, doğadaki tüm lezzetler tattırılmalı, o dokunun beyindeki merkezi bol bol uyarılmalıdır. Derisinin her noktası okşanmalı, dokunma duyusununda gelişmesi sağlanmalıdır. Hele yeni doğmuş bir bebeğin çıplak bedeninin yine çıplak anne bedenine teması ve anne kokusunu alması, onun için bulunmaz mutluluktur, kendini yalnız hissetmez, emniyette huzurlu hisseder. Bu, sevgi-duygu bağı için çok önemlidir. Unutmamalıdır ki yeni doğmuş bebeğin beynindeki nöron sayısı bir yetişkininki ile aynı sayıdadır, yalnızca bağlantıları yapılmamıştır henüz, fakat daha önemlisi ise, kapasitesinin yetişkininkinden iki kat fazla olmasıdır. İşte

burası çok önemlidir. Bizim derdimiz de budur. Şimdi, bu avantaja sahip çocuk beynine, zamanında uyarılar sağlamayarak fırsatları kaçırmasına ve nöronlarının imhaha uğramasına hangi akıl, idrak, izan, irfan ve vicdan sahibi razı olabilir? Siz kimsiniz? Zekayı ve kaliteyi belirleyen, o nöronların sayısından ziyade aralarında kurulabilmiş bağların mükemmelliği ve çokluğudur. Doğduktan sonra, hiç uyarılmamış bir beyin düşünün. Ağırlık olarak insanlarda bulunan en büyük beyin bile olsa bir şey ifade etmez, boş bir bilgisayardan farkı olmaz. Beş duyunun, uyku haricinde en üst düzeyde bıkmadan, usanmadan uyarılması neticesi nöronlar arasındaki bağlar da o nispette çok ve mükemmel olacaktır. Bebek, hemen her şeyi tutmak ve hemen ağzına götürmek ister. Tam bir duygu reseptörü açıdır. Her şeye dokunup ağzına götürmek ister. Bu aşamada ne kadar çok yardımcı olunursa, geleceğin dahilerinin sayısını o karar çok artırmış oluruz. Bunun için hiçbir şey yapmamak, oturup beklemek, çocuk ancak okula başlayınca zeka derecesi ile karşılaştıktan sonra bir şeyler yapabilmek, hatta şimdi olduğu gibi hiçbir şey yapmamak. Bunu hayvanlar da böyle yapıyor. Deha, gen unsuru eğer soydan gelmiyorsa, vasat zekalılardan dehaya sahip bireyler belki elde edemeyiz ama onu en üst düzeyde eğiterek bunu telafi edebiliriz. Esasında eğmek filinden gelen bu kelimenin yerine başka kelime bulmak lazım. Deha unsuru soydan gelen bireyler için ise, çok büyük ve sonsuz başarılar elde edebiliriz. Belli bir kapasitede bu

gibi bireyleri birbiri ile eşleştirmek, sayılarını en üst düzeyde artırmak insanlığın geleceği, varılacak sonuca çabuk ulaşabilmek babından son derece önemlidir. Böyle bir endişesi olmayanlar için tavsiyemiz; devam edin. Ama o tuttuğunuz yol yanlış yoldur. İnsana yakışanı genlerindeki altı bin civarındaki genlerini islah etmek, üstün nitelikli insan soyunun temini için ona hizmet etmektir. İnsanlığın en kıymetli hazinesi, genleridir. İnsan, en kıymetli hazinesine karşı böyle sorumsuz mu davranır? Bir gün birileri gelir sizi sigaya çeker. Bu bir insanlık idealizmi olmalıdır. Hiç değilse devlet yönetenlerini ve bilim adamlarını bu tarzda üstün nitelikli bireyler olarak meydana getirmek Bizim statükomuz da budur. İnsanlığın aydın geleceği için. Çocuk üç yaşına gelince beyindeki nöronlar imtihan geçirir. Eğer bahsettiğimiz şekilde uyarı yapılmamış ve bağlantılar sağlanmamışsa, bu bağlantısı yapılmamış olanlar imha edilir ve bir daha da yerine gelmez. Biliyorsunuz,beyin hücreleri yenilenmez, yalnızca daha evvelce uyarı yapılıp ta bağlantısı yapılmış olanlar kalır. Bunun için bu yaşlarda uyarılar bu derece önem kazanır. Bu bakımdan çocuk için ilk üç yıl altın çağdır. Çocuğun dahi mi vasat mı olacağı bu yıllarda şekillenir. Çocuğun tüm duyu organlarının olağanüstü bir gayretle, bir saniye bile boş geçirmeksizin sürekli uyarmamız gerektiğini bunun için gerekli duyuyoruz. Dünyamızdaki altı milyar insandan kaç bebek bu bahsettiğimiz şekilde uyarılarak yetiştirilebilmektedir? Her şey, bu hususta pek cömert olmadığı bilinen doğanın seyrine, insafına bırakılmıştır. Vazgeçtik bahsettiğimiz şekilde özel

yetiştirmeyi, tesadüfen fırsat bulup ta üstün nitelikli olarak dünyaya gelen nazeninlerle de gereğince ilgilenildiği söylenemez. Bu iş bu kadar önemsiz görünmektedir gözlerine. Ama biz insanız, onu kontrol altına almak insanlık akıl ilkesi gereğidir. İşte o zaman insanlık gerçek payesine ulaşır. Şimdi üç yaşına kadar uyarılmayan tüm beyin hücreleri imha edilir ve bir daha geri gelmez, yenilenmez gerçeğini biraz irdeleyelim: Biz durup dururken bir felsefe ortaya atmış değiliz. Bir savurganlık, aymazlık, vurdum duymazlık ve insanlık geleceğine yapılan ihanete dur deme gereği duyduğumuz için bu işe soyunduk. Genleri bozuk bireyler alabildiğince istedikleri şekil ve tarzda bozuk genlerini gelecek nesillerine serbestçe aktarırken ve insanlık neslini sorumsuzca yozlaştırırken hiç kimsenin sesi çıkmazken, söz konusu üstün nitelikli bilim adamı yetiştirme olunca hep birlikte koro olarak karşımıza dikiliyorlar. Bu nasıl iştir? Tarihte her hareket, hep bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlamıştır. Bu affedilmez yanlışlığa, sorumsuzluğa birilerinin dur demesi gerekiyordu, biz onu yapmaya çalışıyoruz. Herkes duruyor diye biz de oturup bekleyemezdik. Nereye gittiğini bilene dünya yol verir. Hiç kimse, görmek istemeyen kadar kör değildir. Gerçeğin ta gözünün içine bakacağız. Atatürk. Lüzumuna kani olduğumuz şeyi derhal yapmalıyız. Atatürk.Yüksek nitelikli liderler, yüksek nitelikli toplumlar isterler, olmazsa yaratırlar. Büyük Atatürk buna güzel bir örnektir.