Türk ve Alman Bak fl Aç s ndan ran daki Geliflimin Güvenlik Politikas Boyutlar Nüzhet Kandemir İran daki Gelişimin Güvenlik Politikası Boyutları BM Güvenlik Konseyi nin 5 daimi üyesi ve Almanya nın ortaya koydukları yoğun çabalara rağmen, İran ın nükleer alandaki çalışmaları günümüze değin aynen sürmüştür. Son haftalar ve özellikle de son birkaç gün içinde, Brezilya Devlet Başkanı ve Türkiye Başbakanı ile her iki ülke Dışişleri Bakanlıkları Yetkililerinin Tahran daki temasları hakkında bugünkü medyada yer 27
Türk ve Alman Bak fl Aç s ndan ran daki Geliflimin Güvenlik Politikas Boyutlar alan ve birkaç saat önce ajanslara düşen haberler vardır. 1 Ekim 2009 tarihinde Cenevre de 5+1 ülkeleri ve İran arasında, zenginleştirilmiş uranyum konusunda varıldığı bildirilen mutabakat doğrultusunda, bugün Türkiye, İran ve Brezilya arasında imzalanan ortak deklarasyon sonucunda bir formülün ortaya çıktığı görülüyor. Buna göre özetle: İran 1200 kg düşük yoğunlukta zenginleştirdiği uranyumu, mülkiyeti kendinde kalmak üzere, bir ay içinde Türkiye de depolayacaktır. Karşılığında, Viyana Grubu, en geç bir yıl içinde, 120 kg zenginleştirilmiş uranyumu İran a teslim edecektir. Aksi halde, Türkiye topraklarında depolanan uranyumu kayıtsız şartsız İran a iade edecektir. Ancak, Tahran daki mutabakat metni içeriğinin 5+1 ülkeleri ve konuyla çok yakından ilgili diğer pek çok ülkenin beklentilerini karşılayıp karşılayamayacağı hususunda kesin bir değerlendirme yapabilmek, şu aşamada, olası değilse de, ajansların haberlerine bir göz attığımızda şunları görüyoruz: AB Konsey Başkanı İran ın nükleer enerji konularındaki çalışmalarına ilişkin halen büyük endişemiz var demektedir. Fransa Dışişleri Bakanı Ortak Deklarasyona ilişkin olarak memnuniyetini ifade etmektedir. İsrail tarafından yapılan açıklamada ise, İran, Brezilya yı kandırmıştır. Bu ülkenin ortaya koyduğu tehditler azalmayacaktır suçlamalarına rastlanmaktadır. Türk Dışişleri Bakanı, Artık İran a yaptırım uygulanması çalışmalarına gerek kalmayacağını ileri sürmüştür. Almanya nın resmi bir açıklamasını göremedim. Bu ay başında New York ta başlayan Küresel Nükleer Konferansta konuşan İran Cumhurbaşkanı, uluslararası toplumun büyük bir bölümüne adeta meydan okumuştur. 28
Nüzhet Kandemir İran ın nükleer programından çok büyük rahatsızlık duyan bölge ülkesi İsrail, İran ın nükleer programını, kendi varlığı ve geleceğine ilişkin yaşamsal önemde bir tehdit olarak algılamaktadır. Bu konuda İsrail in izlemekte olduğu politikaların, İsrail Savunma Kabinesi ve İstihbarat Servislerinden az sayıda bir karar verici grubunun oluşturduğu kadronun aldığı kararlar doğrultusunda yürütüldüğü izlenimi edinilmektedir. İsrail deki ulusal güvenlik endişeleri ABD nin bölgesel stratejik amaçları ile iç içe geçmiş durumdadır. Sonuçta, İran ın nükleer teknolojiyi silah yapım düzeyinde kullanma kapasitesine erişeceği andan itibaren sonuçları ne olursa olsun, İsrail in bu ülkeye saldırıda bulunması kaçınılmaz bir olasılık şeklinde kendini göstermektedir. Dünya Yahudilerinin zihninde yer etmiş olduğu görülen inanç, yok edilme tehdidi ile karşı karşıya bulundukları şeklindedir. İran tarafının, mevcut endişeyi daha da güçlendirecek tarzda, İsrail e yönelik tehdit odakları arasında bulunan Hizbullah ve Hamas gibi örgütlere her türlü yardımı sağlıyor olması, bu bağlamdaki olumsuzlukları artırıcı bir etken olmaktadır. Küresel Nükleer Konferansın açılışında konuşan BM Genel Sekreteri de, bu olguyu yansıtmak ister şekilde, Dünyada giderek artan nükleer terörizm endişesi ya da bölgesel bir uyuşmazlığın nükleer bir çatışmaya dönüşmesi korkusu vardır demek ihtiyacını hissetmiştir. Ahmedinejad, yaptığı konuşmada, Almanya, İtalya, Japonya ve Hollanda daki askeri tesislerinde ABD nin bulundurduğu nükleer silahların tasfiye edilmesi gereğine değindikten sonra UAEK nın görevini yapamadığını ileri sürmüş ve Siyonist rejim de dahil olmak 29
Türk ve Alman Bak fl Aç s ndan ran daki Geliflimin Güvenlik Politikas Boyutlar üzere, kimi ülkeler nükleer silahlara sahip olmuşlardır ifadesini kullanmıştır. Bazı ülkelerin Güvenlik Konseyi ve UAEK nın karar verme mekanizmalarında imtiyazlı konum sağladıklarını ve bu kurumları nükleer silaha sahip olmayan ülkelere karşı kötüye kullandıklarını; nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanmak isteyen ülkelerin baskı ve tehditlere maruz kaldıklarını belirtmiştir. Çeşitli itham ve suçlamaların dile getirildiği bir ortamda, İsrail in İran a ilişkin siyasetine geri dönersek, nükleer silaha sahip İran a karşı girişilecek askeri bir harekatın istenmeyen olumsuz sonuçlarını öngörebilen önemli bir Yahudi topluluğunun bulunduğunu da belirtmekte yarar vardır. Bu çevreler, Avrupa dan şikayetçidir. İran ın nükleer alandaki kararlılığını, Avrupa ülkelerinin zamanlıca göremediğinden; İran ile, 2008 rakamlarına göre, 25 milyar Euro düzeyine çıkan ticaret hacminin onların gözlerini kamaştırdığından yakınmaktadırlar. ABD ve İsrail in, İran bağlamında, birlikte hareket ettikleri ve sıkı bir işbirliğinde bulundukları gözlenmektedir. Bu işbirliği çerçevesinde İran a karşı olası bir askeri harekatın ön planlamasının da yer aldığı söylenebilir. Kuşkusuz, bu arada, Başkan Obama nın nükleer silahlardan arındırılmış bir Ortadoğu bölgesi öneri ve taleplerine sıcak bakması ihtimali İsrail de endişe yaratmaktadır. İsrail İstihbarat Servislerinin ortaya koydukları kanaat, İran ın bir yıldan az bir süre içinde nükleer silah yapabilecek duruma geleceği yolundadır. Şu ya da bu şekilde, içinde bulunulan aşamada, İsrail in ABD politikalarına aykırı bir davranış sergileyebilmesi pek olası 30
Nüzhet Kandemir görünmemektedir. Ancak, İsrail, bölgede kendi üstünlüğünü bozabilecek tertipte nükleer silaha sahip herhangi başka bir ülkenin varlığını da kesinlikle istememektedir. Bu bağlamda, hatırlanacağı gibi, İsrail 1981 yılında, Bağdad ın hemen yakınında Irak ın inşa ettiği Dawra (Oziraq) Reaktörünü bombalamıştır. Aynı İsrail, 2007 yılında, Kuzey Kore nin Suriye de inşa ettiği nükleer merkezi de bombalayarak tahrip etmiştir. Kaddafi nin, İsrail in de rol oynadığı ağır bir uluslararası baskı altında, nükleer silah programına 2003 yılında son vermek zorunda kaldığını da bu olaylar zincirine eklemek gerekir. İşte bütün bu unsurlar biraraya getirildiğinde, nükleer silaha sahip olacağı kesinleşen bir İran a, bedeli ne olursa olsun, İsral in engel olmasını beklemek eşyanın tabiatına uygun düşmektedir. İsrail de, Savunma Kabinesi ve İstihbarat Birimleri çerçevesinde, bir askeri seçeneğin hesaplarının ve planlarının yapıldığına değinmiştim. İsrail, en modern ve tahrip gücü yüksek silahları envanterinde bulundurmaktadır. Ayrıca, üç adet denizatlısını da nükleer füze taşımaya uygun hale getirdiği söylentileri mevcuttur. Böylece, İsrail in, Türkiye veya herhangi bir Arap ülkesine ait hava sahasını ihlal etmeden, İran ı güneyden vurmak gibi bir takım planlarının da olduğu varsayılabilir. ABD nin ve 5+1 ülkelerinin, tüm diplomatik kanalları kullanarak, üzerinde uluslararası mutabakat sağlamaya çalıştıkları ek yaptırımlar kararının alınması süreci tamamlanmadan ve İran ın nükleer silah yapabilme kapasitesine eriştiği hususu kesin teyit görmeden, İsrail in bir askeri harekata girişmesi kanaatimce beklenemez. Ancak, bu ülkenin gerektiğinde tek başına hareket etmekten kaçınmayacağı olasılığını sürekli zihinlerde tutmak ve barışçıl yollardan yürütülen arayışlara yardımcı olmak gerekir. İşte Türkiye tarafından izlenen 31
Türk ve Alman Bak fl Aç s ndan ran daki Geliflimin Güvenlik Politikas Boyutlar siyaset de bu davranışın bir ürünüdür ve kanaatimce isabetli bir siyasettir. Bu arada, İsrail in de, elinde mevcut tüm imkanlarını kullanarak, ABD yi ve uluslararası toplumu aktif bir gayrete sevketmek istemesi onun açısından doğaldır. Uluslararası toplumun yapması gereken, aşırı bir tepkinin sadece İsrail e değil, aynı zamanda onun bulunduğu bölgedeki diğer ülkelere ve, kuşkusuz, Dünya barış ve istikrarına getireceği zararlar konusunda, bu ülkeye ciddi uyarılarda bulunmak olmalıdır. 32