ENERJİ JEO-POLİTİĞİ: HAZAR HAVZASI KAYNAKLARI ÜZERİNE TEMEL STRATEJİLER Selim Han YENİACUN 1. ENERJİ GEREKSİNİMİ VE GENEL DEĞERLENDİRME Enerji ihtiyacı ve enerji ihtiyacına bağlı olarak uygulanan uluslararası politikaların önemi, 19.yy dan itibaren günümüze kadar her geçen gün artmaktadır. Temel insani ihtiyaçlar için vazgeçilmez bir kaynak olması enerji arayışı aynı zamanda endüstrileşmesini tamamlayan ya da bu ilerleme içerisinde hareket eden ülkeler için bir ekonomik güç kapasitesi niteliği taşımaktadır. Enerjinin günümüz siyasetindeki önemi enerji güvenliği ve enerjiyi elde etme stratejilerinin ön plana çıkmasına yol açmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları ekonomik açıdan fazla maliyet içermelerinin yanında önümüzdeki senelerde daha fazla kamusal ya da özel sektördeki yatırımcının gözdesi olacağı düşünülmektedir. Hali hazırda faydalanılan ve Dünya nın muhtelif bölgelerinden elde edilen doğal gaz ve petrol gibi günümüz Dünya sında büyük önem arz eden kaynakları incelersek Jeo-stratejik çözümlemeler Dünya Enerji Politikası nı algılamamızda daha yararlı olacaktır. Jeo-Stratejik enerji denkleminde coğrafya hayati bir önem arz etmektedir. Enerji kaynaklarının maliyeti ve elde edilen ürünlerin erişilebilirliği bu politikaların yürütülmesinde ana değerler olarak ele alınabilir. Sürekli değişim içeren ve ülkelerin uluslar arası arenada güç dengelerinden mütevellit iktisadı bir standarda bazı dönemler hariç oturtulamamış bir alandır. 2000 li yılların başlangıcında karşımızdaki Dünya tablosunda, basitçe; Dünya tablosunda, basitçe; ABD nin enerji alanlarına artan ilgisi, 90 ların ekonomik ve siyasi travmasından kurtulan bir Rusya, Büyüme hızını ikiye katlayan ve sürekli enerjiye ihtiyaç duyan bir Çin, Ekonomisini üretimden ziyade ticarete endeksli bir ekonomiye dönüştüren ve enerji koridorlarından gelen kaynaklara muhtaç bir Avrupa Birliği, Siyasal istikrar içermeyen ama kaynakça zengin bir Ortadoğu, Hem endüstriyel anlamda gelişen hem de sahip olduğu enerji kaynaklarını değerlendiren bir Hazar Havzası ülkeleri söz konusudur. Afrika ve Latin Amerika ülkeleri ise Bağımlılık Teorisi [1] kapsamından kurtulamayarak Soğuk Savaş dönemindeki ekonomik geri kalmışlıkları bölgesel ve korunmacı politikalarla kapatmaya çalışmaktadır. Halen bilgi ve teknoloji yetersizliği bu bölgeleri mevcut egemen güçlerin ve özel sektörün yüksek sermayeli şirketlerinin çalışma sahası haline getirmiştir. Günümüzde farklı enerji havzalarının jeo-stretejik önemleri tartışılmaktadır. Hiç şüphesiz bunlardan başat konumda olan ise Hazar Havzasındaki enerji rezervleri ve bunların çıkarılma konusundur. Batı nın enerjiyi kolay elde edebilme ve siyasi üstünlük 1
çerçevesinde değerlendirebileceğimiz batılı ülkelerdeki refah seviyesinin artması; enerjinin her zaman kolay elde edilebilecek bir kaynak olarak görülmesini sağlamıştır. Öte yandan Batılı devletlerin bu rüyadan uyanmasını sağlayan 1973 OPEC petrol krizi tüm dünyayı ekonomik bir krize sürüklemiştir. 98 de 500 ABD li askerin Güney Kazakistan daki petrol sahalarının güvenliği için hava indirme operasyonu yapması Hazar Havzasına doğru bir kaynak arayışının ilk kıvılcımları olmuştur. Körfez Savaşı ise Ortadoğu da halen bitmemiş olan enerji savaşlarının tetikleyicisi olmuştur. 2004 te Belarus üzerinden 2009 da da Ukrayna üzerinden Avrupa ya giden doğal gaz akımının Rusya tarafından kesilmesi; yukarıda bahsetmiş olduğumuz enerji kaynaklarına ulaşımın ve maliyetinin önemini tüm Dünya ya bir kez daha hatırlatmıştır. Belirtilen örneklerin ve paralel olayların sonuçları ise ele alacağımız Hazar Havzası enerji politikalarında kesişmektedir. 2. HAZAR HAVZASI NDAKİ GÜÇ DENKLEMİ Statüsü tam olarak ortak bir mutabakat ile kesinleşmese de ikili antlaşmalar ile adı hakkında belirli bir aşamaya gelinmiş olan Hazar Denizi, ismini aynı coğrafyada kurulmuş olan Hazar Devleti nden almaktadır. Hazar Denizi, Asya Kıtasının, Avrupa Kıtası ile birleştiği jeopolitik açıdan önemli bir mevkide, normal deniz seviyesinden 27 m daha alçakta oluşmuş, okyanuslarla ve denizlerle bağlantısı olmayan en büyük su kütlesidir [2]. Hazar ın en geniş yeri 554 km ve en dar yeri ise 200 km dir. Hazar sahillerinin toplam uzunluğu 7.010 km dir. Kazakistan ın 2.340 km, Rusya Federasyonu nun 1.930 km, Türkmenistan ın 1.200 km, Azerbaycan ın 800 km ve İran ın 740 km uzunluğunda Hazar a kıyısı bulunmaktadır. Hazar bölgesinin son dönemlerde tüm dünyanın ilgi alanına girmesinin en önemli sebebi ise güç çeşitlenmesidir. 1991 yılına kadar etkisiz ve bir o kadar da kendisine ayrılmış alan içerisinde yetersiz enerji kaynakları barındıran İran ve Hazar Denizi nde seyrüsefer serbestliğine, donanma bulundurma hakkına ve zengin enerji kaynaklarına sahip bir Rusya egemenlik hakkını paylaşmaktaydı. Bu statü ise öncelikli olarak kesin bir St.Petersburg üstünlüğü içeren 16 Şubat 1828 Türkmençay Anlaşması ile tescillenmiştir. Ardından Sovyet Rusya 1921 ve 1940 antlaşmaları ile Tahran Yönetimine Hazar Denizi nde ayrıcalıklar tanımıştır. SSCB nin dağılmasının ardından, bölgede bir otorite boşluğu ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak, Avrupa ve Amerika bölgede aktif olmaya çalışmaktadır [3]. Bunun yanı sıra bölge ülkeleri özellikle de Azerbaycan, Rusya etkisinden kurtulmayı büyük ölçüde başararak ekonomik anlamda değerli kazanımlar elde etmiştir. Bölgedeki güç çeşitlenmesi ise pek çok farklı senaryoyu ortaya koymuş aynı zamanda da Hazar Bölgesi yeni Ortadoğu olur mu? sorunsalını gündeme getirmiştir. Kuzey-Güney ve Doğu-Batı enerji koridorlarının kaynak noktasında bulunan Hazar Denizi bulunduğu coğrafyadan ötürü ilk ve önemli ticaret rotalarının merkezindedir. Gerek coğrafi keşifler gerekse yeni kaynakların bulunmasıyla önemi bir nebze göz ardı edilmiştir. Trans-Kafkasya ve Trans-Hazar coğrafyası Doğu da Çin in kalkınma hızı, kuzeyde Rusya nın büyüyen ticari hacmi ve Avrupa nın artan enerji 2
ihtiyacı ile birlikte tekrar Dünya nın kalbi konumuna gelmiştir. Nitekim MacKinder in Heartland Teorisi ni tekrar gündeme taşımakla birlikte Brezezinski nin Yeni Satranç Tahtası görüşlerinin ilham kaynağı olmuştur. 1991 yılından sonra bağımsızlığını kazanan devletler (Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) kendi kaderlerini tayin etme haklarının yanında hem Çin hem de Avrupa Birliği ne yönelik olarak ticaret yapabilecekleri kaynaklara sahip olmuşlardır. Hazar Denizi etrafındaki ülkelerin denize kıyısı bulunmaması ülkeleri enerji nakil hatlarına yönlendirmektedir. Enerji nakil hatlarının Rusya kontorlü altında bulunması ise bölgede ekonomik açmazları tetiklemektedir. Rusya nın oluşturduğu enerji havuzu hem enerji ithalatını hem de enerji ihracatını içermektedir. Kendisi i.çerisinde barındırdığı rezervler de dâhil olmakla birlikte Hazar Havzası ülkelerinden düşük maliyetle ithal ettiği kaynakları Avrupa ya ve Akdeniz e taşımaktadır. Hazar Denizi ndeki statü sorunu ihtilaflı bir kaynak paylaşımı ve güç çeşitlenmesinin yanı sıra bölgenin dışındaki devletleri ve ticari kuruluşları bölgenin kaderini tayin etmede etkili kılmıştır. Her ülkenin birbirlerinden farklı enerji politikaları olması ve toplu bir mutabakat yerine sınırlı ikili görüşmelerin tercih edilmesi Hazar Denizi açmazını daha da genişletmektedir. Hazar Havzası ndaki temel statü sorununu derinlemesine inceleyecek olursak, temelde üç tanımlama karşımıza çıkmaktadır. Birincisi Hazar Havza sının dünyada eşi olmayan bir hukuksal teamül ve kurallar çerçevesinde değerlendirmesini öngörür. Bu görüşe göre Hazar Havzası bazen açık deniz bazen ise sınır gölü statüsündedir. Karşılıklı tavizlerle belirlenen prensipler çerçevesinde 1982 BM Deniz hukuku sözleşmesinden yararlanılmakta ve özellikle Münhasır ekonomik bölge kullanımı için sınırdaş devletler kendi tezlerini baskın unsur olarak göstermektedir. İkinci olarak ilk yaklaşıma benzer nitelikte 82 BM deniz Hukuku Antlaşmasının benimsenmesini isteyen Türkmenistan bilhassa deniz altı kaynakları için de eşit bir bölünme (12 şer km) istemektedir. Sürekli karar değiştiren Türkmenistan İran ın görüşüne yakın olsa da Trans-Hazar boru hatları (NABUCCO ve TANAP süreçleri) ile birlikte Azerbaycan ile görüş birliğine varmaya yakındır. Üçüncü tez ise sadece İran tarafından savunulmakta ve Hazar ın bir sınır gölü olduğunu söylemektedir. Her kıyıdaş devletin 20 km lik paylaşımıyla Sovyetler birliği döneminde sahip olduğu %13 lük kıyı şeridini %15 e çıkaran bu tez kaynak kullanımından çok siyasi sebeplere dayanmaktadır. 3. HAZAR HAVZASINDAKİ YENİ BAĞIMSIZ DEVLETLER VE ENERJİ PERSPEKTİFLERİ Azerbaycan enerji politikaları başta olmak üzere dış politikada 20 yıllık dönem içerisinde çeşitli yollar izlemiştir. Demokratik bir seçimle görev başına gelmiş Ebulfeyz Elçibey döneminde Rusya nın etkisi azaltılmış ve Türkiye dış politikada en büyük ortak kabul edilmiştir. Bu siyasetin etkisi ile başta Chevron olmak üzere Amerikan Petrol şirketlerini ve pek çok uluslar arası yatırımcıyı bölgede konumlanmıştır. Aliyev ler iktidarında ise 2000 li yılların başına kadar tekrar bir Rusya etkisi söz konusudur. Özellikle dış politikayı 3
etkisi altına alan yegâne unsur olan Dağlık-Karabağ bölgesi sorunu enerji taşımacılığında özellikle de petrol ve doğal gaz boru hatlarında pek çok sıkıntıyı ortaya çıkartmıştır. Aynı zamanda talihsiz bir devlet geleneği halini almış olan; dış politikayı iç politika unsuru olarak kullanmak Azerbaycan hükümetlerinin meşruluğuna kaynak görevi görmüştür. Ermenilerle ilişkiler ve siyasal rejimin otoriter bir hal alması da Azerbaycan ın gelişimini etkilemektedir [4]. Karabağ meselesinde Rusya dan aradığı desteği bulamayan Azerbaycan, Rus-Ermenistan ittifakına karşı batı bloğu ile yeniden ekonomik işbirliği yoluna gitmeye çalışmıştır. Türkiye ile ilişkiler enerji nakil hatları üzerinden ekonomik olarak geliştirilmiş ve son on yıl içerisinde yapılan yatırımlarla enerji yollarının çeşitliliği noktasında büyük önem kazanmıştır. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) son yıllarda tüm dünya ile aynı anda Türkiye deki enerji piyasasına hızlı bir giriş yapmıştır. Sadece iki yılda yapılan yatırımlar gerek sektörsel gerekse farklı iş alanları olsun Lukoil dâhil pek çok Rus petrol firmasını geride bırakmıştır. Azerbaycan ın Hazar Denizi üzerindeki hakları ise 12 Kasım 1995 de yürülüğe giren Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası nın 11. maddesi yani; Azerbaycan Cumhuriyeti nin arazisi tek, dokunulmaz ve bölünmez bir bütündür. Azerbaycan Cumhuriyeti nin iç suları, Hazar Denizi nin Azerbaycan a ait bölümü ve Azerbaycan Cumhuriyeti nin hava sahası Azerbaycan Cumhuriyeti nin arazisi sayılır [5] ile resmi devlet güvencesi altına alınmıştır. Kazakistan bağımsızlığının ilk yıllarında, Sovyetlerin mirası olan sanayileşme ve ticarileşme arasında bir denge oturtamamıştır. Kazakistan, bölgenin diğer Türk Devletlerine göre, sanayileşme ve ham maddeleri işleme açısından daha ileri bir düzeye sahiptir. Yalnız yeterli doğalgaz rezervi olmasına rağmen bu rezervin değerlendirilmesinde Rusya ya bağımlı bir politika izlemektedir. Tüm alanlarda olduğu gibi enerji politikalarında da kendi başına ticaret yürütemeyen Kazakistan özelleştirme politikalarına ağırlık vermiştir. Öte yandan bu politikalar, dünyada örnekleri de olan çarpık bir özelleştirmeye dönüşmesin diye Devlet Başkanı Nazarbayev kontrolünde ağır düzenleyici politikalar uygulanmaktadır. Kazakistan, Sovyetler sonrasında da dışa bağımlı olmuştur [6]. Hazar ın statü konusunda ise en geniş sınıra sahip olan Kazakistan, Rusya ile ortay hat prensibine dayalı 1982 BM Deniz Hukuku Antlaşmasını kabul eden bir antlaşma sağlamıştır. 29 Kasım 2001 de Azerbaycan ile imzalanan bir diğer antlaşma ile Kazakistan, Azerbaycan ve Rusya arasında Hazar Denizi nin kuzeyi üzerine bir mutabakata varılmış olmaktadır. Türkmenistan, bağımsızlık sonrasında, Sovyet dönemindeki ekonomik sistemini değiştirmemiştir. Özellikle pamuk ve doğal gaza dayalı ekonomisini devam ettirmiştir. Türkmenistan nüfusunun %55 i kırsal kesimde yaşamaktadır. Tarım sektörü pamuk üzerine şekillenmiştir. Sanayisini doğal gaza göre şekillendiren Türkmenistan, nüfusunun %45iyle sanayileşmektedir. Bu ekonomik tablo bağımsızlığın ilk 10 yılında, pamuk ve doğal gaz haricindeki neredeyse ihtiyaçların tamamının, dışarıdan temin edilmesi demektir. Tarım sektöründe, sulama yetersizliği ve toprağın kirlenmesi gibi sebeplerden dolayı, üretim düşmektedir. Tarımın modernleşmesi hususunda sıkıntı yaşanmaktadır. Doğal gaz üretiminde, tarımda pamuk dolayısıyla oluşan tekstil sektörüne benzer bir 4
yapılanma mevcut değildir. Bunun sebepleri; Sovyetler döneminde doğal gaz çıkarma hususunda yetki sahibi olmamaları ve Rusya üzerinden geçen doğal gaz boru hattı yoluyla dağıtımın yapılması. SSBC döneminde üretim ve dağıtım tamam Sovyetlerin tekelindedir. Türkmenistan da ekonominin temel gücü doğal gaz üzerine kuruludur [7]. Türkmenistan özellikle Güney Akım Projesi nin NABUCCO ya oranla daha çok kabul görülmesine ilişkin olarak gerek Azerbaycan gerekse Türkiye ile enerji ilişkilerini gözden geçirmiştir. Türkmenistan Hazar Havzası nda etkin konumda olabilmek için Rusya haricindeki jeo-stratejik noktalardan gaz ithalatı yapması gerekmektedir. Trans-Hazar projeleri ise Türkmenistan için büyük bir çıkış yolu olacak ve kendisini ilerleyen yıllarda bölgede en etkili doğal gaz üreticisi konumuna getirecektir. 4. HAZAR HAVZASI NDA ULUSLARARASI AKTÖRLER VE ETKİLERİ 1991 yılında yeni bağımsızlığını kazanan üç Türk Devleti ile birlikte beş kıyıdaş devlet Hazar Bölgesindeki sorunlara tek başlarına ne sebep olmaktadır ne de çare bulmaktadırlar. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere talep eğrisindeki etkinliği ile Avrupa Birliği ve Çin son olarak ta enerji nakil çeşitliliğindeki üstlendiği rol sebebiyle Türkiye Hazar Havzası enerji stratejilerinde etkin rol oynamaktadır. Temel siyaset olarak Rusya nın bölgeyi halen arka bahçesi olarak görmesi ve ABD nin enerji pastasından payına düşecek olanı alma isteği doğu-batı ekseninde enerji politikaları oluşturmaktadır. Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz yeni aktörlerin ortaya çıkması ise bölgenin temel politikasının her geçen gün değişmekte olduğu tam anlamıyla bir güç dengesi sistemine oturduğunu göstermektedir. Şunu da belirtmek gerekirse Hazar Havzası nda etkin rol kapma yarışı içindeki egemen güçlerin asıl amacı bölgedeki sorunların çözümü değildir. Asıl amaç petrol ve doğal gaz rezervleri sebebiyle sağlanabilecek politik üstünlüğe sahip olmaktır. SSCB döneminde Rusya, Hazar Denizinin tek hâkimi konumundaydı. İran sadece küçük bir bölgede etkindi. SSCB nin dağılmasından sonra oluşan genç devletler ister istemez büyük güçlerin hedefi konumuna geldi. İran da bölgede gerek siyasi gerekse askeri başarılar elde etmek için elinden geleni yapmaya başladı [8]. Hazar Bölgesi devletleri, Hazar sorununu milli güvenlik sorunu olarak görmektedir. Nitekim 2001 yılında İran ın Azerbaycan a ait sahalardaki iki adet petrol arama gemisine karşı düzenlemiş olduğu askeri müdahalesi bunu kanıtlar niteliktedir [9]. Hazar bölgesinin en önemli özelliklerinden biri de siyasi nedenlerden ötürü aralarında çatışma bulunan devletlerin ekonomik sebepler dolayısı ile birbirlerine muhtaç olduklarının farkına varmalarıdır. Özellikle dış denizlere kıyısı olmayan kara devletleri sahip oldukları kaynakları pazarlamak için etkin ve çeşitli enerji nakil yollarına ihtiyaç duymaktadır. Buna rağmen Hazar Havzası ndaki devletlerinin arasında işbirliğine rağmen çözülemeyen sorunlar vardır. Özellikle Azerbaycan-Türkmenistan arasındaki ihtilaflı Kepez-Serdar yatağı halen çözülememiş bir sorundur. Türkmenistan ihtilaflı bölgeyi Serdar olarak adlandırmakta ve sınırlarına dahil olduğunu iddia etmektedir. Azerbaycan 5
ise tam aksi yönde görüş belirtip bölgeyi Kepez olarak adlandırmaktadır. Üstelik bölgeden ilk olarak kendilerinin petrol çıkardığını savunmaktadır. Rusya nın argümanı ise tamamen Azerbaycan ın üstünlüğünü kırmak ve denge politikasında Türkmenistan tezlerini tutma yönündedir. Azerbaycan uluslararası sermaye ve yatırımcıyı bölgeye aktaran ülke konumundadır. Bunun sebeplerine gelecek olursak Elçibey döneminde başlatılan batıya açılma ve Azerbaycan ın kaynaklarını etkili değerlendirme politikalarını öne sürebiliriz. Ayrıca SSCB döneminde Azerbaycan a tanınan siyasi ayrıcalıklar da Hazar Coğrafyası nın etkinliğini dünya kamuoyunda arttırmıştır. Kazakistan ve Türkmenistan ise bu konuda ilerleme kaydedememiştir. Türkiye özellikle Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan ile milli, dini, kültüler ve dil üzerine bir yakınlık kurmaya çalışmaktadır [10]. Daha önce de bahsettiğim üzere bölgede Doğu-Batı eksenli çatışmalar söz konusudur. ABD ve batı sermayesinin Sino-Hazar alanına kayması eski kıtanın daimi bekçisi Rusya yı rahatsız etmiştir. Rusya tarafından daha çok kullanılan Avrasyacılık kavramı ve ideolojisi, bölgeyi siyasi açıdan şekillendiren bir diğer unsurdur. Coğrafi bir tanımlamadan ziyade siyasi bir tanımlama niteliği de taşımaktadır. Çin in bölgedeki konumu ve siyaseti ise öncelikli olarak kendi üretim güvenliğini tesisi etmek ardından ise Avrasyacılığa paralel olarak bölgesel güvenliğini tesisi edilmesidir. Ayrıca enerji çeşitliliği açısından İran ın dış politika daki en büyük destekçisi konumundadır. ABD ise bölge devletlerinden biri olmamasına rağmen petrol ve doğal gaz rezervlerinin dünyaya ulaştırılmasında söz sahibi olmak istemektedir. Bu konudaki avantajı ise teknolojik olarak ileri seviyede olmasıdır. Bölge Devletleri petrol ve doğal gaz çıkarımı ve işletimi konusunda tecrübesizdir ve bu konuda ABD devreye girmeye çalışmaktadır [11]. SONUÇ Hazar bölgesinin yüz yüze geldiği sorunların başında istikrarsız ve otoriter yönetimler gelmektedir. Kurumsallaşmanın eksikliğinin görüldüğü ve millet otoritesinden uzak yönetim birimlerinin her alandaki faaliyetlerin düzenleyicisi olması kişi temelli hükümetleri ortaya çıkarmaktadır. Demokratikleşme ise belirgin değildir. Bölge ülkeleri, ulusal güvenliği ön planda tuttuğu için yönetimde aksaklıklar meydana gelmektedir. Ekonomik çıkar ve büyük sermaye sahiplerinin yatırımları Hazar Havzası nda Sermaye istikrarı sever tezini çürütmektedir. Yabancı yatırıcımlar için Kazakistan ve Azerbaycan hariç diğer devletler daha zor koşullar öne sürmektedirler. Yönetimin merkezileşmesi ve hükümetlerin getirdiği sıkı düzenlemeler liberalleşmenin önünü tıkamaktadır. Rusya, İran, Çin, Türkiye hatta Pakistan ve Hindistan ın bölge üzerinde ekonomik ve stratejik hedefleri vardır. Özellikle ABD nin bölgeye ekonomik yatırımlar ile girmesi ve askeri üsler kurmaları Rusya yı rahatsız etmektedir. ABD de bölgede Rusya ve Çin in etkili olmasını istememektedir. Bölgede etkin olmak demek, büyük bir petrol ve doğal gaz rezervini elde tutmak demektir. Bu yüzden başta ABD olmak üzere, Avrupa ve bölgenin güçlü devletleri Rusya ve Çin Büyük Oyun olarak adlandırılan politikalar takip etmektedir. 13 6
Bölge devletlerinin bir diğer sorunu ekonomilerini petrol ve doğal gaz ile sınırlamalıdır. Özellikle Türkiye nin hem enerji nakil işlemlerinde hem de farklı ekonomik sektörlerin geliştirilmesinde Türk Devletlerine destek olması gerekmektedir. Öte yandan Türkiye petrol ve doğal gaz açısından kendisine dahi yetmeyecek kaynaklara sahiptir. Bu yüzden enerji ithalatçısı konumundadır. Toplam enerji ihtiyacının yaklaşık %60 ını ithalat yoluyla ikame eden Türkiye doğal gaz ithalatının yaklaşık %65 ini Rusya dan sağlamaktadır. Avrupa Birliği ile aynı açmazda olan Türkiye, enerji kaynaklarını çeşitlendirme yoluna gitmelidir: Türkiye nin enerji ithalatına bağımlılığı sanayileşme çabası ile paralel olarak gelecekte artarak devam edecektir. Hazar Kaynakları ise bu alternatif politikanın yürütülebileceği hem iktisadi hem de siyasi en uygun alt yapıya sahiptir. Son yıllarda ortaya konan çok uluslu çalışmalara destek veren Türkiye Doğu-Batı Enerji koridoru üzerinde enerji nakil çeşitliliğinin sağlanmasına destek vermektedir. Bakü- Tiflis-Ceyhan (Ham Petrol Boru Hattı), Bakü-Tiflis-Erzurum (Doğal gaz Boru Hattı) ile Hazar Geçişli (Türkmenistan- Türkiye-Avrupa Doğal gaz Boru Hattı) ve NABUCCO projeleri bir kısmı faaliyette bir kısmı da faaliyete geçmek üzere olarak enerji nakil ve ikame çeşitliliğine hayati ölçüde yardım etmektedir. 7
DİPNOTLAR VE KAYNAKÇA 1- Bağımlılık Teorisi: 1960 larda özellikle Latin Amerika da ortaya çıkmış ve modernleşme teorisine birçok yönden eleştiriler getirmiştir. Samir Amin, İmmanuel Wallerstein, Fernando Cardoso, Andre Gunder Frank gibi birçok akademisyen bu teorinin önemli isimleri olmuşlardır. 2- Meftun Metin, Politik ve Bölgesel Güç Hazar, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.15. 3- Deniz Kutluk, Hazar-Kafkas Petrolleri Türk Boğazları Çevresel Tehdit, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, Yayın No: 16, İstanbul, 2003, s.21. 4- Mert Bilgin, Hazar da Son Darbe, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 125. 5- http://www.anayasa.gen.tr/azerbaycan.htm 6- Mert Bilgin, a.g.e., s.188-221. 7- Mert Bilgin, a.g.e, s.242-268. 8- Sinan Ogan, Yeni Küresel Oyun ve Hazar ın Statüsü, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, 18.cilt, s.1590-1595. 9- Faruk Arslan, Hazar ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğundaki Güç Savaşları, Karakutu Yayınlar, İstanbul, 2005, s.278. 10- Yasin Aslan, Hazar Petrolleri Kafkas Kördüğümü ve Türkiye, Berikan Yayınları, Ankara, 2005, s.125. 11- Meftun Metin, a.g.e, s. 175-197. 8