İÇİNDEKİLER Liberal Demokrasi ve Eleştirilen 9 Şerbet Piyasa-Demokrasi ilişkisinin Teorik Sorgulanmasına Bir Örnek: C.B. Macpherson'un Siyasal Düşüncesi 37 Liberalizm-Muhafazakârlık İlişkisi Üzerine 57 Liberalizm-Sosyalizm İlişkisi Üzerine Bir Deneme 75 Demokrasi ve Sosyal Adalet 85 Demokrasi ve Aile 101 Rousseau ve Demokrasi Ya da Liberal Teorinin Eleştirisinin Öğeleri Üzerine Bir İnceleme 123 Machiavelli Üzerine 139 Modern Demokrasinin Çelişkileri Açısından Bilim - Ahlak - Siyaset İlişkileri Üzerine Bir Deneme 147 Modernleşme mi, Demokratikleşme mi? 155 Tanzimat Sonrasında İdeolojik Dönüşüm Bir Değerlendirme Denemesi 171 Kemalizm Atatürkçülük Modernleşme, Devlet ve Demokrasi 191 Kemalizm ve Faşizm 213 Kemalizmi Yeniden Düşünmek Solidarizm, Korporatizm ve Demokrasi 223
Resmî İdeoloji ve Türkiye'de Demokratikleşememe Sorunu 235 Kimlik Krizinden Meşruluk Krizine Kemalizm ve Sonrası 245 Cumhuriyet, Demokrasi ve Hukuk Devleti: Türkiye'nin Demokrasi Deneyimi Üzerine Bir Değerlendirme 267 Liberal Muhafazakârlık ve Türkiye 281 Kimlik, Meşruluk ve Demokrasi: Türkiye'de Yeni-Muhafazakar Kültür Politikasının Eleştirisi 299 Siyasi Teknokratizm İletişimsel Demokrasiye Karşı 315 Demokratik Meşruluk, Kamusal Alan ve Çokkültürlülük Sorunu 337 Radikal Demokrasi 353
Dr. Suat İrfan Günsel'e
ÖNSÖZ 1984'ten bu yana yayınlanmış olan yazılarımın bir bölümünün yer aldığı bu derleme, Türkiye'nin son derece hızlı değişen sosyo-politik gündeminde herhalde değişmeyen ana temaların başında yer alan demokrasi sorununu çeşitli boyutlarıyla ele alan makalelerden oluşmaktadır. Bir bölümü daha çok siyaset teorisi bağlamına oturan, diğer bölümü ise Türkiye tecrübesine eğilen bu yazılarda gündeme getirilmiş olan boyutlar, kanımca, demokrasi sorununun merkezî öneminin neden hiç değişmediğinin açıklanmasıyla ilişkilendirilebilir ki, burada iki önemli neden ve dolayısıyla boyut ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki, demokrasi kavramının, özellikle de bu kavramda içerilen demokratik değerlerin kurulu siyasî karar alma mekanizmalarına yönelik sürekli bir eleştiri ve dolayısıyla bu mekanizmaları dönüştürme potan-siyeli taşımasıdır. Bu bağlamda, Batı demokrasisi diye de atıfta bulunduğumuz yerleşik liberal-demokratik sistemlerin demok-ratik değerler ile kurumsal mekanizmalar arasındaki etkileşim temelinde eleştirel bir tarzda ele alınması, uzunca bir süredir devam ediyor. Elinizdeki kitapta yer alan birçok yazı, liberal demokrasiye yönelik böyle bir eleştirel yaklaşımın, siyaset teorisinin geniş bağlamı içindeki çeşitli boyutları üzerinde odaklanmaktadır. Demokrasinin bir ana tema olarak değişmezliğinin daha çok Türkiye'ye özgü ikinci nedeni ise, demokrasi ile cumhuriyet arasındaki gerilim noktalarında kendisini açığa vuran devletçi (devlet merkezli) yaklaşımın ağırlığında yakalanabilir. Bir yandan "Türkiye toplumunda sınıflar olmadığı için, çok-partili düzene de gerek yoktur" diyen, çok partili siyasî hayata geçildikten sonra da, siyasî çoğulculuğu mümkün olduğunca dar tut- 7
maya yönelen ve böylece kendisini kalıcılaştırmaya çalışan tekparti ideolojisi, diğer yandan demokratikleşme sürecini AB üyeliği perspektifiyle ve biraz da kerhen sürdürmeye yönelen, milliyetçi ve muhafazakâr tonları zaman zaman ağırlık kazanan siyasetin ağırlığı, Türkiye demokrasisinin sahici bir ilerleme kaydetmesinin önündeki temel engeller olarak görünmektedir. Burada yer alan yazıların önemli bir bölümü de, dolayısıyla, siyaset teorisi bağlamındaki değerlendirmelerden kopuk olmayan bir biçimde, daha çok Kemalizm eksenli gibi görünen ama bununla sınırlı olmayan konulara eğilmektedir. Bu derlemenin gerekliliği konusundaki ısrarlı teşvikleri için Eser Köker'e ve Ahmet Çiğdem'e, çeviri ve katkıları için Deniz Emre'ya ve Türkan Özkan'a, metnin düzeltmelerine çok emek veren İrşad Sanalioğlu'na, ayrıca başta Emir Ali Türkmen olmak üzere Dipnot Kitabevi'nin tüm emekçilerine çok teşekkür ederim. 11 Şubat 2008 Küçükesat Levent Köker 8
LİBERAL DEMOKRASİ VE ELEŞTİRİLERİ* Demokrasi, Türk toplumunun siyasal tartışma gündemindeki en temel sorunlardan biri olmayı sürdürürken, 1980 sonrasının "demokrasiye geçiş" platformunda yer alan tartışmaların daha çok, "24 Ocak Kararı'nda ifadesini bulan "liberal" iktisat politikaları ile demokrasi arasındaki ilişkilerin niteliği üzerinde yoğunlaştığı gözleniyor. Bu bağlamda ortaya atılan görüşler de, genel olarak, iki karşıt kutuptan oluşan bir çizgi üzerinde yerlerini alıyorlar: Bir yanda "24 Ocak Kararları'nın simgelediği düşünülen "liberal" iktisat politikalarının demokrasi için vazgeçilmez bir önkoşul niteliğinde olduğu düşüncesi; diğer yanda da "iktisadî liberalizm"in -özellikle azgelişmiş ülkelerdedemokratik olmayan, otoriter, baskıcı ve hatta anti-demokratik siyasal yapılanmalarla birlikte bulunduğu yolundaki düşünce tarzı. iktisadî liberalizmi demokrasinin önkoşulu olarak gören düşünce biçiminin temel referans noktası. Batı toplumlarının tarihsel ve güncel deneyimleri hakkındaki bir genel değerlendirme üzerinde odaklaşıyor. Bu genel değerlendirmeye göre, Batı'da önce kapitalizmin gelişmesi, sonra da liberal demokrasinin kurumsallaşması söz konusu. Batı tarihinin 1500' lerden başlayarak geçirdiği köklü değişimler içinde böyle bir öncelik-sonralık ilişkisinin saptanması, beraberinde kapitalizm ile demokrasi arasında bir neden-sonuç ilişkisinin bulunduğu yargısını da gündeme getiriyor. Bu tarihsel gelişime uygun ola- * //. Tez Kitap Dizisi, 6, Haziran, 1987, s. 67-89.
rak, bugün de, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde, genellikle Friedmancı olarak adlandırılan iktisat politikalarının uygulanması sözü edilen yargıyı pekiştirmek amacıyla kullanılıyor. İktisadî liberalizm ile demokrasi arasında bir neden-sonuç ilişkisinin varolduğu tezi, yalnızca 24 Ocak Kararlan'nı savunanlarca ileri sürülmüyor. ANAP iktidarına yöneltilen eleştiriler arasında önemli bir yeri bulunan bir eleştiri, iktisadî liberalizmin siyasal liberalizmle (veya demokrasiyle) bütünlenememesi üzerinde duruyor ve iktidarı bu açıdan eleştiriyor. Bir diğer deyişle, iktisadî liberalizmi savunan ANAP iktidarına karşı, yine aynı neden-sonuç ilişkisi açısından eleştiriler yöneltiliyor. Bu çalışmanın amacı, iktisadî liberalizm ile demokrasi arasında varolduğu düşünülen neden-sonuç ilişkisinin Batı siyasal düşüncesinde nasıl ele alındığı konusuna eğilmektir. Bu doğrultuda, önce söz konusu neden-sonuç ilişkisini savunanların görüşlerini ele almak ve bundan sonra da, bu düşünce biçimine hem liberal düşünce geleneği içinden ve hem de daha çok sosyalist hümanizmden etkilenmiş olarak ortaya konulan eleştirileri gözden geçirmek gerekiyor. Gerek iktisadi liberlizmdemokrasi ilişkisini savunanlar, gerek bu ilişkiyi eleştirenler; doğal olarak, liberalizm, kapitalizm, sosyalizm ve demokrasi kavramları hakkında değişik anlayışlardan ve Batı toplumlarının tarihsel gelişiminin genel özellikleri konusunda da farklı değerlendirmelerden hareket ediyorlar. Dolayısıyla, iktisadî liberalizm-demokrasi ilişkisi konusunu bu farklılıkları sergileyecek bir biçimde ele almak, aynı zamanda, söz konusu kavramlar hakkında belirli bir açıklığa erişmeyi ve böylece çağdaş kapitalizmin çelişkilerine, bu toplumsal örgütleniş tarzına meşrulaştırıcı veya eleştirel açılardan yaklaşanları ayrıştırmayı da olanaklı kılmaktadır. Çalışmanın bu çerçevesi içinde, günümüzdeki "muhafazakâr" ve "eleştirel" akımların, özellikle gelişmiş Batı ülkelerinin görece özgül sorunları etrafında biçimlenmiş olan kavramsal ve dolayısıyla ideolojik nitelikleri ortaya konulmak istendiğinden, ayrıca bir tanımlama çabasına gerek olmadığı düşünülebilir. Yine de, en azından liberal demokrasi ve liberalizm kav- 10
ramları hakkında bir ön açıklamada bulunmak yararlı olacaktır. Liberal demokrasi terimi, ikinci Dünya Savaşı sonrasında, Batı toplumlarında varolan siyasal kurumları, bu kurumların varoluşlarım güvence altına alan hukuk kurallarım ve bu kurum ve kurallar içinde işlemekte olan siyasal süreci anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu anlamda liberal demokrasi; genel ve eşit oy ilkesini, düzenli aralıklarla yapılan gizli oy ve açık sayımlı seçimlerle siyasal iktidarın el değiştirebilmesini, halkın temsil edildiği kurumların (parlamento gibi) varlığını, hukukun üstünlüğünü (ve dolayısıyla yargı erkinin bağımsızlığını), düşünce, anlatım ve örgütlenme özgürlüğünü içermektedir. Liberal demokrasinin nasıl tanımlandığı konusunda, bu ilkeler etrafında bir consensus'un varlığından söz etmek mümkünse de, aynı şeyi liberalizm için söylemek mümkün değildir. Liberalizmi yalnızca bir siyasal doktrin olarak tanımlayanlaı kavramı liberal demokrasi ile özdeş bir tarzda kullanmaktadırlar. Bu anlamda liberalizm, kısaca, bireysel özgürlüğün en temel değer olduğu ve bu özgürlüğü toplumdaki herkes için istendiği ve güvence altına alındığı bir toplumsal-siyasal örgütlenme tarzının savunusunu üstlenmiş bir doktrin olmaktadır. Liberalizmi daha çok bir iktisadî politika olarak tanımlamak, yukarıda sözü edilenden daha güçlü ve yaygın bir eğilimdir. Bu açıdan liberalizm, iktisadî yaşamda devlet müdahalesini en aza indirmeyi, tüm ekonomi içinde kamu sektörünün payını azaltmayı ve böylece iktisadî ilişkileri kendi "yasalan"na tabi kılmayı öngören bir programın adı olmaktadır. Devlet ile toplum (ve ekonomi) birbirlerinden ayrılmış ilişki alanları haline geldikten ve bu ayrılma temelinde devletin ekonomiye müdahale etmesinden sonra, bu müdahalenin toplumsal, iktisadî ve siyasal sonuçlarını gidermek anlamım taşıyan böyle bir programın, aynı zamanda belirli bir iktisadî örgütlenme tipini "iyi" olarak idealleştirdiği söylenebilir. 1929 Krizi'nin hız verdiği refah devleti uygulamalarım böyle bir "iktisadî liberalizm" açısından eleştirenler, eleştirilerine temel olmak üzere, idealleştirilmiş bir "piyasa ekonomisi modeli"ne ya da 1 1
"tam rekabetçi kapitalizm"e başvurmaktadırlar. İşte bu anlamda da liberalizmden söz edilmekte ve kavram, ileride de değinileceği gibi, günümüz kapitalizminin yaşanan gerçekliği içinde gözlenen "tekelleşme" olgusunu dikkate almayan bu model doğrultusunda kapitalizmle özdeş bir içerik kazanmaktadır. 1 Nitekim iktisadî liberalizm ile demokrasi arasında bir nedensonuç ilişkisi kuran düşünce tarzı, liberal demokrasinin kurumsal özellikleri ile liberalizmin bu üç anlamını birleştirmeye çalışmakta ve bu birleştirme temelinde demokrasinin ancak kapitalizmle bir arada yaşayabileceği yargısına ulaşmaktadır. LİBERALİZM-DEMOKRASİ BAĞLANTISININ KURAMSAL TEMELLERİ "Demokrasi, ancak kapitalizmde varolabilir. "Milton Friedman'ın 1962'de yayımlanan Kapitalizm ve Özgürlük? adlı yapıtının temel tezlerinden en çok tartışılanını bu cümle ile özetlemek mümkün. Demokrasiyle kapitalizmin uyum içinde, birlikte varolabilecekleri düşüncesini bir adım daha ileriye götürerek, demokrasinin yalnızca kapitalizme özgü olduğunu ileri süren bu tez, demokrasi ve kapitalizm kavramlarının belirli tanımlanış biçimleriyle savunulmaktadır. Demokrasi, Batı toplumlarında varolan siyasal-kurumsal biçimiyle "liberal demokrasi'yle özdeşleştirilirken, kapitalizm de, bireyler ya da kuruluşların "özgür iradeleri'yle girdikleri ilişkilerden oluşan ve bu nedenle de tümüyle iktisadın kendi kurallarına göre işlemesine olanak veren bir serbest piyasa modeline göre tanımlanmaktadır. Demokrasi ve kapitalizmin bu tanımlar temelinde bütünleştirilmelerini sağlayan Friedman tezinin düşünsel öncüllerini 1 Liberalizmin bu anlamlan ve liberal demokrasi kavramı için bkz: George Sabine ve Thomas L. Thorson, A. History of Political Theory, Hinsdale, Illinois: Dryden Press, 1973, s 608 vd.; A. D. Lindsay, The Modem Democratic State, New York: Oxford University Press, 1962; R.M. Maclver, The Modem State, London: Oxford University Press, 1966, s. 149 vd., 291 vd. 2 Milton Friedman, Capitalism and Freedom, Chicago, University of Chicago Pres, 1962. 12
ortaya koyarak, liberalizmle demokrasi arasındaki nedensonuç ilişkisini savunan düşünce çizgisini açıklığa kavuşturmak mümkündür. Bir Hükümet Oluşturma Yöntemi Olarak Demokrasi ve Rekabetçi Kapitalizm Demokrasinin ancak kapitalizmle birlikte varolabileceği düşüncesinin en temel dayanak noktalarından biri, demokrasinin salt bir hükümet oluşturma yöntemi olarak kavranmasında ortaya çıkmaktadır. En açık biçimiyle Schumpeter'in Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi 3 adlı yapıtında formüle edilmiş olan bu tanıma göre demokrasi, "politik bir metottur, yani politik - yaşama ve idare ile ilgili- kararlara varmak için bir tür örgütlenmedir ve bu haliyle, belli tarihsel koşullar altında varacağı sonuçlarla ilgili olmaksızın kendiliğinden bir amaç olmaya uygun değildir." 4. Benzer bir doğrultuda, Linz'e göre de demokrasi, "liderler arasında serbest yarışmayı gerçekleştirmek üzere, dernek kurma, haber alma ve haberleşme temel hürriyetlerine dayanarak siyasal tercihlerin serbestçe ifadesine imkân veren sistemlere" 3 verilen bir addır. Schumpeter'le Linz'in demokrasiyi tanımlayışlarında görülen bu benzerlik, aradaki önemli bir farkı gözden kaçırmamıza neden olmamalıdır. Linz'in "totaliter ve otoriter rejimler "i "demokrasi"den ayırt etmek amacıyla kullandığı ve bu ayrım çerçevesinde kapitalist topluma özgü bir siyasal sistem olarak sunduğu demokrasi, Schumpeter için, mutlaka kapitalist toplumda varolabilecek bir siyasal sistemin adı değildir. Schumpeter'e göre: 3 Joseph A. Schumpeter, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, Cilt I ve II (çev. R. Tınaz ve T. Akoğlu), İstanbul: Varlık Yay., 1968 ve 1971. 4 A.g.e. Cilt II, s. 159'dan dili düzeltilerek aktarılmıştır. 5 Juan J. Linz. Totaliter ve Otoriter Rejimler (çev. Ergun Özbudun), Ankara: Siyasi İlimler Türk Derneği yay., 1984, s. 12-13. 13