ANADOLU NUN ĠSLAMLAġMA SÜRECĠNDE DÂRU L-HADĠSLER Eylül 2012 ÇANKIRI / TÜRKĠYE

Benzer belgeler
Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi (ISSN: ) Journal of History Culture and Art Research Vol. 5, No.

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA)

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research البحوث االسالمية

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 19 / 2009, s tanıtım-değerlendirme

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İÇİNDEKİLER. G r 17 I. YÖNTEM ve KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 17 II. TERMİNOLOJİ 23

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Tahsin Görgün-Yayınlar ve Çalışmalar 1. Tahsin Görgün (Kısa Özgeçmiş)

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

DİYOBENDİYE FIRKASI طاي فة دليو ندية

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FIKIH I İLH

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Lisans Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans S. Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler /Temel İslam Bilimleri/Hadis 1998

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ BAHAR YARIYILI OKUTULACAK MATERYAL LİSTESİ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERİSTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ HAZIRLIK SINIFLARI (NORMAL VE İKİNCİ ÖĞRETİM) GÜZ MAZERET SINAV PROGRAMI

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TEFSİR DKB

MEZHEPLER TARİHİNE GİRİŞ Prof. Dr. Sönmez Kutlu Dem, 1. Baskı, Ġstanbul, 2008, 204 s.

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

ELMALILI M. HAMDİ YAZIR SEMPOZYUMU

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR...10 ÖNSÖZ...12 GİRİŞ...16 I- İSRÂ VE MİRAÇ KELİMELERİNİN MANALARI...16 II- TARİH BOYUNCA MİRAÇ TASAVVURLARI...18 A.

11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ENSTİTÜ KURULU TOPLANTI TUTANAĞI

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Lisans : Ġlahiyat Fakültesi Ondokuz Mayıs Üniversitesi 1992

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

ÖZGEÇMİŞ. Derece Okul adı Yıl. İlkokul Misak-ı Millî İlkokulu 1985 Lise İskilip İmam Hatip Lisesi 1991

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI AKTS KODU

AKADEMİK YILI

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ÇAĞDAŞ DİNİ AKIMLAR İLH

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

TC SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

HADİS TARİHİ VE USULÜ (İLH1007)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

HAKKARİ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ İLAHİYAT LİSANS MÜFREDAT PROGRAMI

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları

2 Ders Kodu: ILH Ders Türü: Zorunlu 4 Ders Seviyesi Lisans

EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI 8. SINIF DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ DERSĠ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIġMA TAKVĠMĠNE GÖRE DAĞILIM ÇĠZELGESĠ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN IKUMA VE TECVİD II İLH

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

Hadis Istılahları. ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman olması. AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ İLAHİYAT PROGRAMI 2015-YAZ OKULUNDA AÇILAN DERSLER

Ekmelüddin Bâbertî Sempozyumu (28-30 Mayıs 2010 Bayburt)

HARRAN Ü. İLAHİYAT FAK AKADEMİK YILI GÜZ DÖNEMİ FİNAL VE BÜTÜNLEME SINAV TAKVİMİ

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9 (2016), ss

Sosyal Bilimler Enstitüsü

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM FORMASYONLU İLAHİYAT MÜFREDATI (ILY)

Yard.Doç. Aralık 2000 İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. Doktora Ekim 1998 M.Ü.S.B. E. Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS EVRENSEL İNSANİ DEĞERLER İLH

KAMU PERSONEL SEÇME SINAVI ÖĞRETMENLİK ALAN BİLGİSİ TESTİ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ TG 6 ÖABT DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

HİZMETE ÖZEL. T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

14. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Transkript:

ANADOLU NUN ĠSLAMLAġMA SÜRECĠNDE DÂRU L-HADĠSLER 08-09 Eylül 2012 ÇANKIRI / TÜRKĠYE

Harun ÇAĞLAYAN * MEDRESE EĞĠTĠMĠNDE HADĠS VE KELÂM ĠLĠM- LERĠNĠN EPĠSTEMOLOJĠK YAKLAġIMLARININ KÜLTÜREL KÖKENLERĠ GiriĢ Eğitim ve öğretimin faaliyetlerinin farklı medeniyet ve kültürlerde, deği- Ģik Ģekillerde olmakla birlikte, birey ve toplum açısından ne denli bir önem arz ettiği konusunda bir kuģku yoktur. 1 Tarih sahnesinde varlık göstermiģ her medeniyet gibi Ġslâm medeniyeti de, eğitim ve öğretim faaliyetlerini önemsemiģ, bu gayeye matuf olarak gerek kâdim insanlık deneyimlerinden ve gerekse yeni birtakım alternatifler geliģtirmek suretiyle, kültürel temellerini güçlendirme gayreti içerisinde olmuģtur. Ġslâm medeniyetinin eğitim faaliyetlerini yürütürken genel olarak, ilmin geliģmesini ve geliģen bu ilmi verilerin gelecek kuģaklara aktarılmasını amaçladığını söylemek mümkündür. 2 Ġslâm medeniyeti için genel olarak söylemek gerekirse, eğitim ve öğretim çalıģmaları tarihsel akıģ içerisinde mevcut durum ve Ģartlara göre bir geliģim seyri takip etmiģtir. Ġslâm ın ıģığının ilk parlamaya baģladığı dönemlerde evlerde baģlayan eğitim faaliyetleri, daha sonraları ibadethane ve çevresinde geliģerek Ģekilsel bir yapıya bürünmüģtür. Ġslâmî eğitimin bu ilk evrelerinde ilim, çoğunlukla ilim adamlarının elinde Ģekilleniyordu. 3 Peygamber efendimizin önderliğinde ilk kurumsal kimliğine kavuģan Ġslâm eğitim çalıģmaları, fütuhatın geliģmesine bağlı olarak önemi giderek artan bir çizgi takip etmiģtir. Nitekim Ġslâmî düģüncenin dıģ dünyadaki anlayıģ ve yaklaģımlara karģı tebliğ ve savunma gereksinimi, eğitim faaliyetlerini zorunlu bir hale getirmiģtir. Masrafları resmi kanallardan karģılanan 4 ve tüm iģleri ilimle uğraģmak olan 5 Ashab-ı Suffe yapılanması * Yrd. Doç. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. 1 Edt, Özcan Demirel-Zeki Kaya, Eğitim Bilimine Giriş, Ankara 2007, s.23, 130, 200; Şişman, Mehmet, Eğitim Bilimine Giriş, Ankara 2007, s.19. 2 Şişman, Eğitim Bilimine Giriş, s.93. 3 Geniş Bilgi için bkz. Gözütok, Şakir, İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi, Fecr Yy., Ankara 2002. 4 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-câmiu s Sahîh, İstanbul 1981, Rikak, 17. 5 Ebû Dâvud, Süleyman b. el-eşas, es-sünen, Kahire 1952, Büyû', 36.

198 bu zorunluluğun neticesinde teģekkül etmiģtir. 6 Peygamberin eğitim alanındaki bu uygulamasının ilerleyen süreç içerisinde vahiy tarafından da onaylanmıģ olması, eğitimin önemi açısından oldukça manidardır. 7 Nitekim Kur an eğitimi ve Hadis müzakeresi Ģeklinde ilmi faaliyetlerde bulunan Ashab-ı Suffe, Ġslâm büyüklerinin ebedi âleme irtihalini müteakip, Mescid-i Nebevi etrafındaki müzakerelerden edindikleri kazanımlarla daha sonraki süreç içerisinde ilimlerin tedvin ve tasnifinde yeri doldurulamaz bir görevi yerine getirmiģlerdir. 8 1. Medreseler ve Eğitim Sistemi De-Ra-Se fiilinin çekimlerinden olan Medrese kelimesinin lügat manası, ders verilen yer, tedrisat mekânı ve ilimlerin tahsil edildiği kısım Ģeklindedir. 9 Medrese, Sarf ilmi ilklerince De-Ra-Se fiil kökünden türetilen ism-i mekân kalıbındaki bir addır. De-Ra-Se kelimesi, bir Ģeyin kendisi bizatihi silinip gitmekle beraber izi veya iģaretinin kalması anlam aralığını ifade eden bir sözcüktür. Bilginin tedris edilerek zihinde aktarılması için de De-Ra-Se fiili kullanılır. 10 Bu açıdan fiil, ders almak, ilim tahsil etmek, bilgi öğrenmek, bir mesele hakkında etraflı bilgi edinme ameliyesi gibi eğitim ve öğretim çabalarıyla elde edilen tahsil Ģeklinde tanımlanabilir. 11 Nitekim kelimenin Kur an da kullanıldığı anlam aralığında bu manaya yakınlık arz eder. 12 Kelimenin zaman içerisinde kazandığı terminolojik anlamı, öğrencilerin sistemli eğitim metotlarıyla ilim tahsil ettikleri eğitim ve öğretim kurumlarını ifade etmek için kullanılan bir yapı arz eder. 13 6 İbn Sa d, Muhammed b. Sa d b. Munî ez-zuhrî, et-tabakâtü'l-kübrâ, Beyrut ts., c. 1, s. 255,256. 7 "Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara; hayâlarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin sandıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın; yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Sarf ettiğiniz iyi bir şeyi, Allah Şüphesiz bilir. " Bakara, 2/273. İlgili ayetinin Ashâb-ı Suffe hakkında indirildiği rivayet edilir. Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebî Bekr, el-câmi li Ahkâmi l Kur ân, (thk. Dr. Abdullah İbn Abdu l Muhsin el-turkî), Beyrût 1427/2006, c.iii, s.340. 8 Yazır, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dili Kur ân Dili, İstanbul 1979,c.II, s.940. Ebû Zerr el-gıfârî, Ebû Hüreyre, Selmân-ı Fârisî, Suheybi r-rûmî, Ukbe b. Âmir, Abdullah b. Mesud, Berâ b. Mâlik Selman-ı Fârisî, Talha b. Ubeydullah, Bera b. Malik, Ka'b b. Malik, Ukkaşe b. Mihsan, Abdullah b. Amr, Amr b. Abese v.b. İslâmî ilimlerde isimlerine sıkça geçen ashabdan bazıları Ashab-ı Suffe dendir. İbn Sa d, Muhammed b. Sa d b. Munî ez-zührî, et-tabakâtü'l-kübrâ, (nşr. İhsan Abbas), Beyrut ts, c. 1, s. 255,256. 9 MEB, Milli Eğitim Bakanlığı, Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Ankara 1995, c. II, s. 1926; TDK, Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Komisyon, Ankara 1998, s. 1361, 509. 10 İbn Manzûr, Lisânu l Arab, (nşr. Abdullah Ali El-Kebir, Muhammed Ahmed Hasebullah, Haşim Muhammed Şazili), Kahire ts., Drs Md., s. 1359, 1360.; el-isfehânî, el-müfredât Elfâzi l Kur ân, Ebû l Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. el-fadl b. Muhammed (thk. Muhammed Seyyid Keylânî), Beyrût ts. Drs Md., s. 167. 11 TDK, Türkçe Sözlük, s. 508; MEB, Örnekleriyle Türkçe Sözlük, c. I, s. 631. 12 Abdulbâkî, Muhammed Fuad, el-mu cemu l Müfehres li l Elfâzı l Kur âni l Kerîm, İstanbul 1990, s. 256. 13 TDV, Türkiye Diyanet Vakfı, Komisyon, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988, c. XXVIII, s. 323.

Fetihler ve ilmi alandaki geliģmelere bağlı olarak Ġslâm medeniyetinin kendisini çevreleyen alan içerisinde ciddi bir alternatifinin kalmaması eğitimin faaliyetlerinde bir rahatlamaya ve güvene neden olmuģtur. Ancak daha sonraki dönemlerde siyasi çevrelerin eğitim faaliyetlerini bir silah gibi kullanma giriģimleri, eğitimin yapısında ve metodunda birtakım değiģikliklere neden olmuģtur. Bu değiģikliklerin en köklü olanı Ġslâm eğitim ve öğretiminde medrese yapılanmasına gidilmesidir. 14 Müslüman toplumların eğitim kurumları olan medreselerin eğitim anlayıģları, ders programları, vakıf geleneği ve mimarisi göz önüne alındığında, tümüyle Ġslâm kültürüne has, özgün ve örgün Ġslâmî eğitim merkezleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 15 Ġlk medrese oluģumları hakkında farklı iddialar olmakla birlikte 16 ilk sistemli ve resmi medrese yapılanmasının Büyük Selçuklu Devleti zamanında Nizamiye Medreseleri adı altında ortaya çıktığına tanık olabiliriz. 17 Büyük Selçuklu Sultanları Alparslan ve oğlu MelikĢah zamanında vezirlik yapan bilgeliği ve idareciliğiyle meģhur Ebu Alî el-hasan et-tûsî Nizamülmülk tarafından en sistemlisi Bağdat ta olmak üzere birçok Ģehirde değiģik niteliklerle inģa ettirilen Nizamiye Medreseleri, birçok yönden Ġslam eğitim ve öğretim tarihinde ilklere imza atmıģtır. Nizamiye medreselerinin en meģhuru, Bağdat Nizamiye Medresesi dir. Nizamiye Medreseleri, siyasi anlamda ifa ettikleri görev ve toplumsal anlamda elde ettikleri baģarılara paralel olarak gittikçe önem kazanarak daha çok Anadolu ya doğru olmak üzere her yöne hızla yayılmıģtır. Musul, Ġsfehan, NiĢâbür, Merv, Belh, Herat, Tus, Basra, Amul gibi zamanının önemli bütün Ģehirlerinde inģa edilen medreseler sayesinde Büyük Selçuklu Devleti nin Yakındoğu, Mezopotamya ve Anadolu daki hâkimiyeti oldukça güçlü bir konuma taģınmıģtır. 18 Hoca ve talebeleri için farklı bölümler Ģeklinde inģa edilen bu eğitim kurumları, devrinin gerektirdiği her türlü ihtiyaca cevap verecek Ģekilde düzenlenmiģtir. Mimari plan, hoca-talebe iliģkileri, gelir-gider hesapları, eğitim programı ve ders iģleniģ biçimi gibi birçok hususta 19 günümüze kadar devam edecek olan Medrese geleneğinin temel ilkeleri Nizamiye Medreseleri sayesinde esas hüviyetini kazanmıģtır. 20 Anadolu Selçuklu Devleti de aynı politikayı takip 199 14 Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1997, s. 389. 15 TDV, İslam Ansiklopedisi, c. XXXIII, s. 323. 16 İlk medrese teşekküllerinin Abbasiler devletinde Melikler aracılığıyla başlatıldığı ifade edilmektedir. Çelebi, Ahmet, İslam da Eğitim Öğretim Tarihi, (çev. Ali Yardım), Damla Yy. İstanbul 1983, s. 41. Krş. İsmail Güven, Türkiye Selçuklularında Medreseler, s.127. Medrese olarak anılan ilk eser, fakih ve muhaddis Ebu Bekir Ahmed b. İshah es-sıbgı (ö.342/954) tarafından Nişâbür de kurulan Dârussunne olduğu rivayet edilir. Zehebi, Muhammed b. Ahmed, Siyer a lâmin Nubelâ, thk. Şuayb el-arnaût vd. Beyrut 1985, c. XVII, s. 170. 17 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 390. 18 Kafesoğlu, a.g.e., s. 390 19 Medreselerin mimarisi, hoca-talebe ilişkileri, gelir-gider hesapları, eğitim programları ve ders işleniş biçimleri hakkında geniş bilgi için bkz. TDV, İslam Ansiklopedisi, Medrese Mad., c. XXVIII, s. 323 vd. 20 İbnu l Cevzi, Abdurrahman b. Ali b. Cevzi, el-muntazam fî Târîhi l Umem ve l Mulûk, thk. Muhammed Mustafa Abdulkâdir Ata, c. VIII, Beyrut 1992, s. 256.

200 etmiģ ve Anadolu da bir Ģehri fethettiklerinde ilk yaptıkları iģlerden biri de medrese inģasına giriģmeleri olmuģtur. 21 Nitekim Medreselerin Anadolu da Ġslâm ın yayılmasında da büyük katkıları olmuģtur. 22 Ġslâm eğitimi, tarihin akıģı içerisinde meydana gelen siyasal ve toplumsal geliģmelerden olumlu ve olumsuz olarak etkilenmiģtir. 23 Siyasilerin, kanaat önderlerinin ve halkın beklentilerine uygun olarak ilimler, din ve dünya ilimleri olarak temelde iki kategoride ele alınmaya baģlandı. Buna göre ilimler, dini ilimler olarak fıkıh, tefsir, hadis; dünyevi ilimler olarak, felsefe/kelâm, filoloji/gramer, matematik/riyaziyât, tıp ve astronomi olarak bazı sınıflandırmalara tabi tutuldular. 24 Medreselerin kuruluģ amaçları göz önüne alındığında daha çok fıkıh ve hadis ilmi ile ilgilendiklerini söylemek mümkündür. Devlet ve toplum düzeninin en önemli ayaklarından olan yargı sisteminin iģlevselliğini sürdürmesi ve geliģen yeni durumlara göre yeni hukuksal zeminlerin aranması neticesinde Fıkıh ve Hadis ilimlerine olan ihtiyacı artırmıģtır. Dolayısıyla Ġslâm âleminin önemli merkezlerinde fıkhî mezheplerin görüģ ve ilkelerini programlarına konu edinen medreseler kurulmuģtur. 25 2- Hadis ve Kelam Ġlimlerinin Medrese Eğitim Sistemi Ġçerisindeki Konumu Dini bilginin teģekkülünde ve tekâmülünde önemli bir konuma sahip olan Sünnet, büyük oranda Hadisler üzerine bina edilmiģtir. Ġslâmî ilimlerin geliģim aģamaları incelendiğinde, Hadis ilminin geliģiminde Ģu Ģekilde bir yol takip edildiği görülebilir. Hadisler, ilk etapta h.i. asır boyunca ezber ve yazmaya dayalı bir tarzda tespit edilmeye çalıģılmıģ; daha sonra h.ii. ve h.iv. asırlarda Hadis Ġlimleri nin tedvin ve tasnifini tamamlanmıģtır. 26 Hadislerin tedvin ve tasnifinin ilmi kaygılardan daha çok dini kaygılardan kaynaklanmıģtır. Hadis ilimlerinin teģekkül dönemini takiben ortaya çıkan ta lim ve tedris gayretleri neticesinde de büyük bir Hadis literatürü oluģmuģtur. Hadis Ġlmi, bundan sonraki dönem içerisinde, oluģan bu büyük hadis edebiyatının değiģik açılardan ele alınması Ģeklinde geli- Ģimini sürdürmüģtür. 27 Hadisler, değiģik zamanlarda değiģik mihraklar tarafından değiģik nedenler sebebiyle kimi zaman methedilmiģ kimi zamanda zemmedilmiģtir. Siyasi, dini, fikri ve içtimai birçok saik nedeniyle tartıģmaların merkezine çekilen hadislerin, sağlıklı bir Ģekilde değerlendirmesini yapmak gittikçe zorlaģmıģ ve bu süreç, tarafların taassuba varan tarafgirliklerine neden olmuģtur. Bu ayrıģmanın 21 Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1980, s. 357. 22 Turan, a.g.e., s. 331,332. 23 Danışman, Nazif, Kelâm İlmine Giriş, A.Ü. İlahiyat Fak. Yy., Ankara 1955, s.89. 24 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.390 25 Atay, Hüseyin, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, Dergah Yay., İstanbul 1983, s.33 vd. 26 Geniş bilgi için bkz. Koçviğit, Talat, Hadis Tarihi, Ankara 1998. Ayrıca bkz. Salih Şengezer, Hadislerin Tedvin ve Tasnif Düşüncesinin Tarihsel Seyri, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2007. 27 Geniş bilgi için bkz. Zişan Türcan, Hadis Şerhçiliğinin Doğuşu Ve Gelişimi, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2009/2, c. 8, sy. 16, ss. 101-134.

bir sonucu olarak farklı zamanlarda geliģen birtakım istenmeyen olayların zuhuru, konunun daha sağlıklı bir Ģekilde ele alınması gerekliliğini zorunlu hale getirmiģtir. Bu maksada istinaden öncelikle eğitimde bilimsellik ve birliğin sağlanması için eğitim kurumları oluģturulmaya baģlandı. Siyasetin ve toplumun ihtiyaç duyduğu yetiģmiģ eleman ihtiyacını temin için kurulan medreselerin daha çok fıkhı mevzuları konu edinmesi, usul ilmine ve hadis ilmine duyulan ihtiyacı artırmıģtır. 28 Daru l Kurra, Daru l Hadis ve Daru Daru't Tıb Ģeklinde üç ana eğitim esasına dayalı olarak inģa edilen Nizamiye Medreseleri, daha sonraki süreç içerisinde ihtiyaçlar doğrultusunda ihtisaslaģarak ayrıģmaya baģlamıģtır. 29 Daru l Hadisler, Medrese eğitiminden bir üst seviye olarak Anadolu nun birçok yerde inģa edilmiģtir. 30 Ġlk Daru l Hadis Medresesi nin Atabek Sultanı Ebû Said Zengî tarafından yaptırıldığı iddia edilir. 31 Osmanlı dönemindeki ilk Dârü l-hadis medresesi, Çandarlı Hayrettin PaĢa tarafından Ġznik te yaptırılmıģtır. 32 Daha sonra imparatorluğun değiģik yerlerinde birçok medrese ve daru l hadisler açılmıģtır. 33 Bu süreç, Süleymaniye Medreseleriyle zirveye ulaģmıģtır. Hadis ilmi konusunda ihtisaslaģmıģ, hadislerden hüküm çıkarmak için gerekli kaynak ve metod taramalarının müzakere edilerek yapıldığı müstesna eğitim kurumları olarak Daru l Hadisler, Hadis edebiyatının ve metodolojisinin geliģmesine önemli katkıları olmuģtur. 34 Daru l Hadisler in halisane niyetlerle kurulup mevcut ilmi ihtiyaçlara cevap yetiģtirme faaliyetleri, kurumsallaģmanın doğal bir sonucu olarak, bazı hususlarda sabit fikirlerin oluģmasına veya önceden var olan katı yaklaģımların kökleģmesine zemin hazırladı. Engin hadis edebiyatının kurumsallaģma ve ihtisaslaģmayla beraber yeniden ele alınması, hadis ilminde birtakım metodik ilkelerin savunulması neticesini beraberinde getirdi. 35 Bu bağlamda, hadislerin amelî ve itikâdî konularda delil olarak kullanım Ģartları ve hüccetlik bakımından konumlarının ne olduğu konusunda, Ġslâmî disiplinler arasında görüģ farklılıklarının 201 28 Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, s.33. 29 Unat, Faik Reşit, Türk Eğitim Türk Eğitim Tarihinin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1964, s.17. 30 Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Kültür Koleji Yy., İstanbul 1994, s.64. 31 Goldziher, Ignaz, Muslim Studies, (Muhammedanische Studien, trs. By C.R. Layber), London 1972. c.ii, s.76. 32 Ziya Kazıcı, İslâm Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yy., İstanbul 1995, s.20. Geniş bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara 1974. 33 Karacabey, Salih, Hadis Öğretiminde Medrese ve Daru l Hadislerin Yeri, s.58 vd. 34 Geniş bilgi için bkz.mehmet Şerif Çatakoğlu, Anadolu Selçuklu Dönemi İlmi Faliyetleri ve Bu Faaliyetlerin Osmanlı Kuruluş Dönemi İlmi Faaliyetlerine Etkisi, Yüksek Lisnas Tezi, Isparta 2002., Krş.Salih Karacabey, XV. Ve XVI Asır Osmanlı Medreselerinde Hadis Öğretimi, Uludağ Ünv., İlahiyat Fak. Dergisi, c.4, sy.4, 1992. 35 Geniş bilgi için bkz. Hüseyin Kahraman, Hadis Usûlünü Nassa Dayandırma Çabası, Uludağ Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, c. 10, Sy. 2, 2001, ss. 169-195.

202 ortaya çıkması doğal karģılanmalıdır. Hadis ilminin geliģim süreci içerisinde usul ilkelerini belirlerken Kelâm ilminden etkilendiği söylenebilir. 36 Ġslâm düģünce tarihinde Kelâm ilmi, reye verdiği önemden dolayı her dönemde eleģtirilmiģtir. 37 11. yüzyıldan itibaren, kenarda hazır tutulan bir araç olmaktan baģka ilgi görmeyen Kelâm ilmi, 11. yüzyıl öncesinde ise, Ġslâmî düģüncenin dıģında sapkın bir anlayıģ ve metod biçimi olarak görülmüģtür. EĢ ârî mezhebinin teģekkülüne değin sapkınlık olarak değerlendirilen Kelâmî gayretler, sonraları Sunnî Kelâm adı altında meģru bir zemin kazanmıģtır. Böylece Ġslâmi ilimlerin tedvin dönemindeki Mu tezile, Cebriyye, Kaderiyye, MüĢebbihe, Mücessime ve Mürcie gibi ilk dönem Kelâm fırkaları ehl-i bidat; EĢarilik ve Maturidilik gibi sonradan teģekkül etmiģ Kelâm fırkları, ehl-i sünnet olarak değerlendirilmiģtir. Ehl-i Bidat olarak değerlendirilen Kelâmî görüģlerin hakim düģünce sistemi içerisinde konumlarını kaybederek ġia gibi marjinal cephelere kaymak zorunda olması baģka sorunların doğmasına neden olmuģtur. 38 Ġslâmî ilimlerin tedvin ve tasnifinin tamamlanmasını takiben Ġslâm eğitim anlayıģına hâkim olan Medrese eğitim sisteminin baģlangıcından itibaren Kelâm ilmine hep kuģku ile bakılmıģtır. Medrese Uleması nın Felsefe ve Kelâm yakınlığını değerlendirmelerinin birtakım kuģkular içeriyor olması, uzun vadede Kelâm ilmi nin bilimselliğinin ve ilimler içerisindeki yerinin sorgulanmasına neden olmuģtur. Esasen bu durumun yadırganacak bir tarafı yoktur. Çünkü bahsi geçen dönemlerde, felsefe ile kelâm içselleģerek mecz olmuģ durumdaydı. 39 Nitekim Ġslâmî konular üzerinde düģünsel çaba içerisine girildiğinde Felsefe ve Kelâm ın birbiriyle dirsek temasına geçmesi kaçınılmaz oluyordu. Kelâm ilmi hakkında yanlı ve yanlıģ birçok değerlendirme mevcuttur. Bu bağlamda ele alınacak çok fazla mevzu vardır. Kelâm ilminin zemmedilmesine dair özel bir ilmi faaliyete giriģilmesi ve bu meyanda oldukça fazla eser kaleme alınmıģ olması, Kelâm a bakıģ açısını yansıtması açısından önemlidir. 40 Yaygın Ġslâm düģüncesinde felsefeye ve akla yaklaģımı olumsuz olarak etkileyen siyasi ve toplumsal bazı nedenler mevcuttur. Bu nedenlerin baģında, diktatör yönetimlerin baģta olduğu dönemlerde devletin hâkim düģüncesi olarak halka dayatılan itizâli düģüncelerin kendilerini aklın savunucuları olarak nitelendirmeleri gösterilebilir. Ġslâm düģünce tarihine Mihne Olayları adı altında kara bir leke olarak geçen bu süreç içerisinde, akli ve nakli bilgiler birbirlerinin alter- 36 Kahraman, Hüseyin, Kelâmdaki Bilgi Teorisinin Hadis Üzerindeki Etkileri, Uludağ Ünv., İlahiyat Fak. Dergisi, c.14, sy.1, 2005, s.109. 37 Mert, Kelâm İlmi nin Zemmi Üzerine Bir Araştırma, Journal of Islamic Research, c.14, sayı 1, Ankara 2001, s.205. 38 Geniş bilgi için bkz. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmine Giriş, İstanbul 1981. 39 Danışman, Kelâm İlmine Giriş, s.32. 40 11. yüzyıl Hanbeli Sufisi Abdullah b. Muhammed el-ensari el-herevî nin (ö.396 481), Zemmul-Kelâm ve Ehlihî adlı eseri bu bağlamda dikkate değerdir. İsminden de anlaşılacağı gibi eserde Kelâm ilmi ve Mütekellimun hakkında yerici birçok iddia bulunmaktadır. Eser, Eş arî bakış açısı da dâhil kelâmî düşünceye dair bütün çıkarımları yeren ve bidat sayan bir bakış açısına sahiptir. Eser hakkında geniş bilgi için bkz. Mert, Kelâm İlmi nin Zemmi Üzerine Bir Araştırma, c.14, sayı 1, s.202,203.

natifiymiģ gibi tarafgirlikle savunulmuģ ve Müslüman toplumların kültürel hafızasında tamiri güç hasarlara neden olmuģtur. 41 Özü itibariyle siyasi olmakla beraber yapısal bir takım değiģiklikler içeren diğer bir olumsuz geliģme, akla bakıģ açısında farklı kuģkuların doğmasına neden olmuģtur. Önceleri tek ve egemen bir siyasal düzende âlim ve idareciler arasındaki fikri mücadelenin doktirinel tabanı olarak ön plana çıkan akıl ve nakil zıtlaģtırılması bu sefer, parçalanmıģ bir siyasal düzende farklı idareciler arasındaki siyasal mücadelenin doktirinel tabanı olarak ön plana sürülüyordu. Ġslâmî düģüncenin Sünnî ve ġii ekollerinin, idareciler tarafından nasıl siyasal bir unsur olarak kullanıldığının anlaģılması için sürecin tarihsel izdüģümünün anlaģılması gerekir. Ġslâm berraklığının henüz çeģitlenmesiği toplum yapısının verdiği güçle kısa zamanda yayılan siyasal gücü, halka ile idarecilerin zıtlaģması ve bu zıtlaģmaktan yararlanmak isteyen harici unsurların katılımıyla zayıflamaya baģladı. Sonuçta Ġslâm ın siyasal birliği parçalandı ve farklı egemen siyasal güçler tarih sahnesine çıktı. Yeni bu siyasi güçler, yeni Müslüman olmuģ Mevâlî unsurlardı. Arapların da tarih açısından çok uzun sayılamayacak bir öncelikle diğer milletlerden önce Müslüman oldukları göz önünde bulundurulursa Ģu genel kanaate ulaģılabilir. Müslüman idarecilerin tamamı kendi siyasal egemenliklerini sağlamlaģtırmada ve diğerleriyle olan siyasal mücadelelerinde üstünlüğü ele geçirmede dini ve ilmi konuları bir araç olarak kullanmıģlardır. Esasen Ġslâm peygamberinin ebediyete irtihalinin hemen ardından baģlayıp temelleri asr-ı saadette atılan ve teģekkülü tamamlanan, siyasete dini ve ilmi karıģtırma geleneği, günümüze kadar varlığından hiçbir Ģey kaybetmeden devam etmektedir. Siyasal dengelerin sağlanması için giriģilen egemenlik mücadelesinde eğitim etkin bir silah olarak kullanılmıģtır. Nitekim propaganda için eğitimin kullanılması ve bu sayede birçok unsuru birlikte yürütmesi gayet makul ve sürdürülebilir bir politika olarak taraflarca kullanıldı. Siyasi kaygıların egemen olduğu Medrese eğitim sistemi, doğal olarak imkânlarından beslendiği egemen gücün siyasi hedeflerine göre programlarını düzenleme yolunu tercih etmiģtir. Sonuçta Sünnî Ġslâm dünyasının koruyuculuğuna soyunan Büyük Selçuklu Devleti nin ġii devletlerle olan siyasal mücadelesinde Medreseler yoluyla konumunu sağlamlaģtırma gayretleri, ilmim siyasallaģmasına neden olmuģtur. Nakle büyük önem veren Sünnî düģüncesinde aklın fazla itibar görmemesi ve ġii düģüncenin yansıması olarak kabul edilen itizâlî fikirlerin akıldan kaynakladığı düģüncesinden dolayı akla ve aklî ilimlere tavır alındı. Aynı Ģekilde Sünnî anlayıģın kökenini oluģturan nakle büyük değer verildi. Burada nakilden kasıt, Hadis edebiyatından beslenen Haber dir. Nakilden beslenen diğer Ġslâmi disiplinler, Hadis Ġlmi ni önemserken akla göre hüküm veren Kelâm Ġlmi ni göz ardı etmiģlerdir. Hadis ilminin Kelâm ilmine oranla daha az oranda ilgi görmesinin izdüģümlerini zamanın toplum ve eğitim yapısında görmek mümkündür. Nitekim Sünnî dünyanın çoğunluğunun fıkıhta ġafiliği, itikadde EĢariliği tercih etmesinin ve Nizamiye 203 41 Topaloğlu, Kelam İlmine Giriş, s.184.

204 Medreselerinde ġâfiî ve EĢ arî olmayan âlimlerin ders vermesinin yasak olmasının nedeni, 42 nakle verilen değerin bir göstergesidir. Son tahlilde felsefi düģüncenin Sünnî düģünce ile olan talihsiz iliģkisinden dolayı hoģ karģılanmıyor olmasına ilave olarak, aklî düģüncenin ġia bünyesindeki Ġslâmî ekollerin düģüncesi olarak benimsenmesi, felsefi düģünceye ve akla yakınlığıyla tanınan Kelâm Ġlmi ne bakıģ açısını olumsuz yönde etkilemiģtir. Dolayısıyla halkın, eğitim kadrolarının ve idarecilerin kısır bir döngü içerisinde birbirini etkilemesi, Ġslâm düģüncesinde akla ve aklî ilimlere yönelik menfi bir tutumun doğmasında ve yerleģmesinde belirleyici bir etken olmuģtur. Medrese eğitim sistemi içerisindeki icâzetname anlayıģının kiģisel amaçlar için kullanımı gibi farklı etkenlerin varlığı dikkate alındığında, hâkim düģünce dıģına çıkmanın ne derece güç olduğu anlaģılabilir. 43 Ġslâm medeniyetinin geçirmiģ olduğu bu siyasal, toplumsal ve bilimsel buhrandan etkilenen Hadis ve Kelâm Ġlmi, birbiriyle olan iliģkilerinde yeni oluģmuģ bir takım sorunların çözümüyle meģgul olmak zorunda kalmıģtır. Bunların baģında nakli bilginin neliği, konuları ve usulü gibi mevzular gelmektedir. Tarzı 3- Hadis ve Kelam Ġlimlerinin Bilgiyi Kaynağı Olarak Habere BakıĢ Ġslâmî düģünce için haberin bilgi kaynağı olarak kabul edilmesi son derece önemli bir husustur. Çünkü Ġslâmî düģünce temelde, Ġslâm vahyini temsil eden Kur an da, dahil tümüyle haber üzerine inģa edilmiģtir ve haberin kabul edilmemesi ana kaynağın reddi anlamına gelir. 44 Aklın iģlevselliğini sergileyeceği literatür habere dayalı olması, haber konusunda oldukça geniģ açıklamaların yapılmasına neden olmuģtur. Haber, sözlükte bir nesneyi gereği gibi bilmek için yoklayıp sınamak, bir Ģeyin iç yüzünden haberdar olmak manasına gelen hubr veya hıbre kökünden türemiģ bir isimdir. Terim olarak ise, geçmiģte meydana gelen veya gelecekte vuku bulacak bir olayı bildiren söz, mahiyeti itibariyle doğru veya yanlıģ olma ihtimali bulunan ifade ve duyularla algılanıp nakledilen söz Ģeklinde tanımlanmıģtır. Her üç tanımdaki ortak nokta, haber konusunun duyularla algılanabilir olmasıdır. 45 Arapça bir kelime olan haber, Türkçe de daha çok bir olay veya olgu üzerinde iletiģim vasıtalarıyla elde edinilmiģ bilgi anlamında kullanılır. 46 Kur ân da haber kelimesi tekil 47 ve çoğul 48 olarak ikiģer ayette geçmektedir. Haber kökünden türemiģ olan hubr kelimesi ise, masdar olarak iki yerde geçmektedir. 49 Esma-i hüsnadan olup her Ģeyin iç yüzünden haberdar 42 Geniş bilgi için bkz. Ahmet Ocak, Nizâmiye Medresleri, Yüksek Lisans Tezi, Malatya 1993. 43 Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, s.159. 44 Özcan, Hanifi, Mâturîdîde Bilgi Problemi, Ankara 1993, s. 68 45 İbn Manzûr, Lisânu l Arab, s.1091; M.E.B, Örnekleriyle Türkçe Sözlük, c.ii, s.1088. 46 TDK, Türkçe Sözlük, s.591. 47 Neml, 8; Kasas, 29. 48 Tevbe, 94; Muhammed, 31. 49 Kehf, 68,91.

olan anlamında haber kelimesinin ism-i faili olan habir kelimesi ise, kırk dört ayette geçmektedir. 50 Haberin tanımı ve ne olduğu konusunda değiģik yaklaģımlar mevcuttur. Bazılarına göre haber kendisinde doğruluk veya yalan olma ihtimali olan bir sözdür. Bazılarına göre de haber, bir haber vereni gerektiren sözdür. O, haber verenin bulunmasından dolayı haber adını alır. ġayet, haber veren bulunmasaydı, söze haber adı verilmezdi. 51 Mâturîdî ye göre haberi bilgi kaynağı kabul etmemek, kiģinin kendisini ve içerisinde bulunduğu dünyayı inkâr etmesiyle aynıdır. Çünkü insan, ismine ve nesebine varıncaya kadar varlığına dair tüm bilgileri ancak haber vasıtasıyla öğrenebilir. Ayrıca O, haberin bilgi değerinin inkârının, insanı çok büyük bir çeliģkiye sürükleyeceğini savunur. 52 Nesefî ise haber ve haberleģmenin insanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden sayar. Ġnsan haber sayesinde bilinmeyen birçok bilgiye ulaģabilir. Haberi reddetmekle iģitilen konuģmaların reddedilmesi aynı Ģeydir. Bu durumda ilim üretmesi gereken insan ile içgüdülerine göre hareket eden hayvan arasında bir fark olmaz. 53 Haber, Hadis âlimlerine göre, Hz. Peygamberin söz ve davranıģlarını aktaran Hadis ile aynı Ģeydir. Ancak Haber in Hadis e oranla daha geniģ bir nakli bilgiyi içerir. Haber peygamberle birlikte sahabe ve tabiundan gelen rivayetleri de içerir. Ancak Hadis, sadece peygambere nisbet edilebilir. Yani, haberle hadis arasında içlem-kaplam farkı vardır. Bu durumda, Her hadis haberdir ama her haber, hadis değildir denilebilir. Bu bağlamda tarih ve benzeri ilimlerle meģgul olanlara Ahbarî denildiği halde, yalnız, Hz. Peygamberden gelen haberlerle uğra- Ģanlar Muhaddis denilir. 54 Haberin bilgi kaynağı olarak kabul edilmesinin anlamı, ilgili haberin doğru veya yanlıģ olmasıyla değil, dıģ dünyada bir iliģkiyi bildirmesiyle ilgilidir. Eğer haberin dıģ dünyada bir karģılığı varsa doğru haber; yoksa yalan haber olur. Buna göre doğru ve yalan olma haberin değil, habercinin niteliklerinden olur. 55 Aklın veya duyu organlarının bazen yanıltıcı olabileceği gibi, yalan veya yanlıģ haber de yanıltıcı olabilir. ġu halde değerlendirme sürecinden geçmediği müddetçe bilgi kaynakları doğruluk anlamında kesin bir niteliğe sahip değildir. Nitekim vahiyle de haberin niteliğinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı konusunda değerlendirilmesi istenmektedir. 56 205 50 Abdülbâkî, Mu'cemu l Müfehres. 51 Cürcânî, Ali b. Muhammed es-seyyid es-şerif, Ta rifat, İstanbul 1308, s. 96. 52 Mâturîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Mahmûd, Kitâbu t Tevhîd (çev. Bekir Topaloğlu), Ankara 2003, s.7-8; 26,27. 53 Nesefî, Ebû l Muin Meymun b. Muhammed, Tabsıratu l Edille fî Usûli d Dîn (nşr. Hüseyin ATAY), Ankara 2004, c.i, s.16. 54 Suyûtî, Cemâlu d Dîn Abdurrahman, Tedrîbu r Râvi fî Şerhi Takribi n Nevevi, (nşr. Abdulvehhab Abdullatif), Kahire 1972, s.6. 55 Taftazânî, Sa duddîn, Şerhu l Akâid, (çev. Süleyman Uludağ) İstanbul 1991, s. 110. 56 Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Hucurât 6.

206 3.a. Doğru Haberin Niteliğini Belirleyen Unsurlar Haberin doğruluğu ölçütü, gerçeklerle örtüģmesine bağlıdır. Bu bağlamda diğer bilgi kaynaklarında olduğu gibi haberin de zorunlu bilgi ifade etmesi için doğruluğunun ispatlanması gerekir. 57 Haberin doğruluğu, haberi verenlerin belli bir sayıya ulaģmasına veya haberin bazı nitelikleri taģımasına değil, bir konudaki bilgi açığını ve Ģüpheyi kaldırmasına bağlıdır. 58 Bununla birlikte nakledilen haberler arasında gerek tanımlama, gerek sınıflandırma ve gerekse arındırma için sistematik bir ayrıma olan ihtiyaç, Ġslâmî disiplinler arasında ortak bir dilin geliģmesine neden oldu. Tarihsel süreç içerisinde Ġslâmî disiplinler arasında haberden kast olunan ile nakilden kast olunan aynı Ģey olmuģtur. Buna göre delil veya hüccet niteliği olan her haber, nakilden sayılır. Dolayısıyla doğru haber baģlığı altında değerlendirmeye tabi tutulan her konu, nakledilen dini bilgilerin ne derece bağlayıcılığı olduğunun bir açıklaması niteliğindeydi. Aynı durum eğitim sistemi içerisinde verilen Hadis, Fıkıh ve Kelâm dersleri için de söylenebilir. Nitekim her ilim dalı, konu ve ilkelerini belirlerken, nakledilen haberi bilgilerin sıhhat derecesine göre bir yol takip ediyordu. Kelâmcılara göre doğru haber, iki kısımdır. Birincisi, Mütevâtir haber; 59 ikincisi ise Ahad Haber veya Peygamberin Haberidir. Mütevâtir haber, bilgi değeri ve hükmü açısından zorunlu bilgi; peygamberin haberi ise, delillendirme metoduyla da olsa, kesin bilgi değeri ifade eder. 60 Selefî düģünceye mensup bilginler, ümmetin doğruluğunu benimsemiģ olduğu ahad haberler, manen Mütevâtir haber gibi kabul edilmesi gerektiğinden, fıkhi ve itikadi meselelerde kesin bir delil olarak kabul edilmelidir, görüģünü benimsemiģlerdir. 61 Ahad haberi dinde delil olarak kabul eden ġâfî, bu kavramı haber- i has olarak eserlerinde oldukça sık bir Ģekilde kullanır. 62 Selefin öncülüğünde nakle ve habere büyük önem veren yaklaģımlar, Hadis ilminin konuya yaklaģım tarzının belirginleģmesinde etkili olmuģtur. Hadisçi- 57 Kâdı Abdulcebbâr a göre zaruri bilgiye yol açan haberlerin iki özelliği vardır: a) Haberleri aktaranların aktardıkları haberleri zaruri bir yolla öğrenmiş olmaları gerekir. b) Haberi aktaranların dörtten fazla olması gerekir. Bu haberleri aktaranlar mümin olabildikleri gibi, kafir ve fasık kimseler de olabilirler. Bu tür haberlerin zaruri olmalarının nedeni bunların fiillerimize, seçimimiz ve isteklerimize bağlı olmadan meydana geliyor olmalarıdır. Görmediğimiz memleketlere ve idarecilere ilişkin bilgiler bu türden bilgilerdir. Kâdî Abdulcebbâr, Abdullah b. Ahmed Ebû l Hüseyin, el-muğnî fî Ebvâbi t Tevhîd ve l Adl, (nşr. A.Fuad el-ehvani), Kahire 1962, c.xv, s.333, 349. 58 İbn Furek, Ebû Bekr Muhammed b. el-hasen en-nisâbûrî, Mucerredu l Makâlati ş Şeyh Ebi l Hasan el-eş arî, (nşr. Daniel Gimaret), Beyrut 1987, s.18 59 Kelâm ilminde dini içerik bakımından doğru haber, Mütevâtir olarak peygamberin Allah tan vahiy yoluyla aldığı haberlerden oluşan Kur ân dır. Kâdî Abdulcebbâr, Şerhu l Usûli l Hamse, (nşr. Ahmed b. el-hüseyin b. ebi Haşim ve Abdulkerim Osman), Kahire 1965, s.770; Muğnî, IV/225 60 Sâbûnî, Nûreddîn, el- Bidâye fî Usûlu d Dîn (çev. Bekir Topaloğlu) Ankara-1995, s. 55; Taftazânî, Şerhu l Akâid, s. 110,112 61 Mâturîdî, Kitâbu t Tevhîd, s.9. 62 Şâfiî, Ebû Abdillah Muhammed b. İdris, er-risâle, (çev. Abdulkadir Şener, İbrahim Çalışkan), Ankara 1996, s.359.

lerin ahad habere bakıģ açısını en iyi örneklerinden biri Ahmed b. Hanbel in görüģüdür. Ona göre ashabtan, tabiûn ve tebeu t tabiin zinciriyle aktarıla gelen ahad haberler akaidde, fıkıhta ve ahlakta kesin delil teģkil eder ve onlara uyulması gerekir. Hanbel, ahad haberi kesin delil olarak kabul etmeyen Cehmiyye ve Mu tezile ekollerini Ģiddetle tenkit eder. 63 Genel olarak haberin mütevatir ve ahad haber olarak taksiminin dıģında farklı sınıflandırmalara rastlamak mümkündür. Bunlardan biri olan MeĢhur veya Müstefiz haber, Mütevâtir ve Ahad haber arasında orta bir yol izleme eğilimindedir. Ancak meģhur haber, bilgiyi ve ameli gerektirdiğinden tevatür seviyesindeki bilgi olmakla beraber, akıl yürütme ile kazanılmıģ nazari bir bilgi olduğu için tevatürden ayrılır. Dolayısıyla MeĢhur haberin kendi içerisinde değiģik çeģitlerinin olması dikkate alınacak olursa, mütevatir ve ahad haber ayrımından farklı bir açılım sağladığı söylenemez. 64 Esasen meģhur haberi, çok rivayet edildiğinden dolayı tevatür seviyesine çıkarılmıģ ahad haber olarak tanımlamak mümkündür. 65 Hadisçiler ve Kelâmcılar arasındaki münakaģaların hemen tamamının ana sebebi olan, ahad habere bakıģ açısındaki farklılığın neden olduğu birçok mevzu vardır. 66 Muhaddisûn ve Mutekelimûn arasında devam eden haberlerin delil olarak kabul edilme nitelikleri hakkındaki münâzalarda bir hususun dikkatlerden kaçırılmaması gerekir. Ahad haberle gelen bilginin reddedilmesinin anlamı, ilgili sözü söyleyenin peygamber de olsa yanlıģ bilgi içerdiği söylemek değil, ilgili sözün peygambere isnadının reddedilmesi demektir. Nitekim Ahad haberlerin doğru ve uydurma olma ihtimalinin mevcudiyeti ve Mütevâtir seviyesine ulaģmıģ haberlerin sayısının ise yok denecek kadar az olması, 67 Kelâmcılar arasında Ahad haberin sadece zanni bir delil teģkil edebileceğini, zanni delilin ise, akaid konularında tek baģına yeterli olamayacağı fikrinin yerleģmesine neden olmuģtur. 68 Ehl-i Sünnet Kelâmî düģüncesinin teģekkülünde önemli katkıları olan Ebû Hanîfe, Kur an a aykırı bilgiler ve hükümler içeren ahad haberlerin reddedilmesi gerektiğini savunurken kullandığı delilerde de ön plana çıkan husus, haberin peygambere isnadının olanaksızlığıdır. Ona göre peygamberin vahye ve akla aykırı bir beyanda bulunmaları olanaksızdır. Vahye ve akla uygun olmayan ahad 207 63 Bağdâdî, Ebû Mansur Abdulkahir b. Tahir b. Muhammed, Usûli d Dîn, Beyrut 1981, s.13. 64 Bağdâdî, Ebû Mansur Abdulkahir b. Tahir b. Muhammed, el Fark beyne l Fırak, (Mezhepler Arasındaki Farklar, çev. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1991, s.255. Konu hakkında bir değerlendirme için bkz. Kahraman, Kelâmdaki Bilgi Teorisinin Hadis Üzerindeki Etkileri, s.96,97. 65 Bağdâdî, Usûli d Dîn, s.13. 66 Sıfatullah, Ru yetullah, Teşbih, Tecsim, Ahiret Hallleri v.b. gibi farklı konularda Hadisçiler ve Kelâmcılar arasındaki farklı yaklaşımlar için bkz. Talat Koçyiğit, Hadisciler ve Kelâmcılar Arasındaki Münakaşalar, Ankara 1989. 67 Salih, Subhi, (çev. Yaşar Kandemir), Hadis İlimleri ve Istılahları, Ankara 1981, s.118 68 Kâdî Abdulcebbâr, Şerhu l Usûli l Hamse, s.769,770; Muğnî, s.iv/ 225, XV/330; Cürcânî, Ta'rifât, s.96,97.

208 rivayetleri kabul etmemek, bu haberlerin peygambere isnadını kabul etmemek anlamına gelir. 69 Mâturîdî ye göre ahad haber, Mütevâtir gibi kesin bir bilgi doğurmaz. Râvilerin güvenilirliği ve haberin vahye uygunluğu gibi hususlarda bir sıkıntı yoksa onunla amel edilebilir. Ancak ahad haberin zanni bir delil olduğu unutulmamalıdır. 70 Ehl-i sünnet kelâmının EĢarilik kanadı da, bu konuda Mâturîdîlik ile aynı düģünür. EĢ arî, ahad haber yoluyla gelen nakilleri fıkhi konularda kesin delil olarak kabul ederken, akaid sahasında net değildir. 71 Haberlerin tevatürlük derecelerine göre taksimi ve bu taksim içerisinde, mütevatir olan haberlerin önemine ilk vurgu yapanlar Kelâmcılar olmuģtur. Hadisçilerin sisteminde çok dikkat çekmeyen haberin tevatürlüğü meselesi, sonraki dönemlerde Kelâmcıların iddialarına cevap sadedinde gündeme gelmiģ ve belli bir noktadan sonra Hadis sistematiğinde yerini almıģtır. 72 Hadisçilerin ahad haberin tevatürlüğüne ve bilgi değerine yönelik Kelâmcılardan ayrı olarak alternatif açıklama giriģimleri bireysel ve sınırlı ölçüde kalmıģtır. 73 Kur ân da, zannın kesin bilgi ifade etmeyeceği, 74 önceki nesillerin bilgileri de dâhil, 75 hakkında bir bilgi olunmayan meselelerin peģine düģülmemesi gerektiği 76 ve bir haber alındığı zaman onun doğru olup olmadığının araģtırılması 77 yönündeki önerilerin varlığı, Mu tezili alimleri ahad haberlerin kesin bir bilgi kaynağı olamayacağı düģüncesine sürüklemiģtir. 78 Ġnanç meselelerinde tevâtür derecesine ulaģmıģ Hadis in olmadığı halde sonradan Kelâmcıların, Hadisçilerin baskısı altında bazı hadisleri inanç meselelerine aldıklarına ve buna da manevi tevâtür demek zorunda kaldıklarına tanık olmaktayız. Kelâmcıların meģhur veya manen mütevatir dedikleri bu hadisler, gerçekte Hadisçilerin ahad haber dedikleri haberlerden baģkası değildir. Aynı Ģekilde zayıf ve uydurma hadislerin de ilk kelamcıların kaidelerine aykırı olarak sonraki kelam kitaplarına dâhil edildiği görülebilir. 79 Bu meyanda kabir azabı, münker-nekir, havz, Ģefaat, muvahhidlerin cehennem azabından kurtarılmaları ve ru yetullah gibi inanç ile ilgili bazı konular Ehl-i Sünnet mezheplerinde iman edilmesi gereken zorunlu akaid konuları 69 Ebû Hanife, İmam-ı Azam ın Beş Eseri, (Çev. Mustafa ÖZ), İstanbul 1981, s.32,33. 70 Geniş bilgi için bkz. Mâturîdî, Kitâbu t Tevhîd, s.10-15 71 İbn Furek, Mucerredu l Makâlât, s. 23. 72 Kahraman, Kelâmdaki Bilgi Teorisinin Hadis Üzerindeki Etkileri, s.94. 73 Geniş bilgi için bkz. Kahraman, Kelâmdaki Bilgi Teorisinin Hadis Üzerindeki Etkileri, s.104-106. 74 Zan, haktan hiçbir şey ifade etmez. Necm, 28. 75 Onlara, Allah ın indirdiğine ve peygambere gelin, dendiği zaman, Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter, derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı? Mâide 104. 76 Bilmediğin şeyin ardına düşme. İsrâ, 36. 77 Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Hucurât 6. 78 Koçyiğit, Talat, Ahad Haberlerin Değeri, Ankara Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, c.xiv, Ankara 1996, s.139,140. 79 Atay, Hüseyin, İslam ın İnanç Esasları, Ankara 1992, s.139,140.

içerisinde sayılmıģtır. Bunların hepsi de ahad yolla gelmiģ hadislere dayanmaktadır. 80 Sonuç Ġslâm hukukunun nakledilen bilgi üzerine dayalı olması ve aklı ilimlerin bu çerçevede faaliyet göstermesi gerektiğine olan ön kabul, medreselerde bilginin kayağı olarak habere bakıģ açısını belirleyen baģlıca unsurdur. Akıl-vahiy ve reynass gibi baģlıklar altında genelleģtirilen birtakım tartıģmaların, aklî ve naklî ilimlerin birbiriyle iliģkilerini olumsuz etkilediği bilinen bir husustur. Bu etkile- Ģim sürecinin farklı noktaları temsil eden yaklaģımlar söz konusu olduğunda daha sancılı olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu etkileģim sanıldığı gibi bütünüyle menfi sonuçlara neden olmamıģtır. Nitekim birbirlerinin aģırılıklarını törpüleyen, açmazlarını tamamlayan ve bilinmezlerinin açığa çıkmasına neden olan bu münazaralar sayesinde, Ġslâmî ilimlerde zenginleģme ve geliģme görülmüģtür. Ġslâmî ilimler arasındaki akıl ve nakil tartıģmalarında farklı iki uç noktayı temsil eden veya bu Ģekilde lanse edilen Hadis ve Kelâm ilimlerinin konuya yaklaģımlarını belirleyen ana etken, bilgi kaynağı olarak habere ve haberin bilgi değerine atfettikleri değerdir. Bilgi kaynağı olarak genelde Haberin, özelde Hadis in konumu üzerinde durulmaksızın Daru l Hadisler de verilen hadis eğitimini ve Muhaddisûn - Mütekellimûn anlaģmazlığının nedenlerini tespit etmek olası görünmemektedir. Hadisçiler ve Kelâmcılar tarafından haberin mütevatir ve ahad olarak genel iki baģlık altında toplanması, bizlere konu üzerinde değerlendirme yaparken daha sistemli sonuçlara ulaģma olanağı tanımaktadır. Mütevâtirlik Ģartlarını taģıyan haberlere ulaģmanın olanaksızlığı ile Ahad haberlerin yanlı ve yanlıģ olma ihtimali, doğal olarak bizi Kur an dan baģka kesin delil teģkil edebilecek bir haberin olamayacağı fikrine götürmektedir. Ahad Haber in neliği ve kesin bilgi ifade etmesi bakımından durumunun ne olduğu hususunda farklı görüģler ileri sürülmüģtür. Hanefiler, ġafiler ve Malikilerin bir kısmı, bütün Mu tezile ve Havâric, ahad haberin doğru olduğu kadar yanlıģ olması ihtimalinin de bulunduğundan hareketle kesin ilim ifade etmeyeceklerini iddia etmiģlerdir. Mu tezile ve Havâric, iģi biraz daha ileri taģıyarak haberin doğru ve yanlıģ olabileceği Ģüphesini ahad haber ile amel etmenin gerekli olmadığına bir delil olarak öne sürmüģlerdir. Ahmet b. Hanbel, Mâlik b. Enes ve hadisçilerin çoğunluğu ise, ahad haber in sıhhati sabit olunca ilm-i yakin ifade ettiği ve dolayısıyla ameli gerektirdiğini savunmuģlardır. Ehli Sünnet Kelamcılarının bu konudaki yaklaģımları ise, hukuka ve ahlaka iliģkin konularda ahad haber ile amel etmenin mümkün olduğu, ancak itikad konularında ahad haberin hüccetliğinin kesin delil olarak değil, zanni delil olarak kabul edilebileceği Ģeklindedir. 209 80 Koçviğit, Hadis Tarihi, s.189.

Haberlerin hata yapma ve yalan söyleme ihtimalinin bulunduğu insan faktörüne bağlı olarak aktarılması, onların ancak sistematik bir değerlendirmeden geçtikten sonra bilgi ifade edebilecekleri sonucunu doğurmuģtur. Bu bağlamda doğru haberin ilkelerini belirleme iģlevini akla vermekten baģka çözüm yolu kalmamaktadır. Haberler, ancak aklın önceliğinde bazı unsurlar gözetilerek bir değerlendirme sürecinden geçtikten sonra delil olma niteliğini kazanabilirler. Aklın bu iģlevi nasıl yapacağı konusunda ise, Hadis ve Kelâm ilimlerinin birbirleriyle dirsek teması içerisinde çalıģmaları gerekir. 210

KAYNAKÇA - Abdulbâkî, Muhammed Fuad, el-mu cemu l Müfehres li l Elfâzı l Kur âni l Kerîm, Ġstanbul 1990. - Atay, Hüseyin, Ġslam ın Ġnanç Esasları, Ankara-1992. - -------------, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, Dergah Yay., Ġstanbul 1983. - Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Kültür Koleji Yy., Ġstanbul 1994. - Bağdâdî, Ebû Mansur Abdulkahir b. Tahir b. Muhammed, el Fark beyne l Fırak, (Mezhepler Arasındaki Farklar, çev. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara-1991. - -------------, Usûli d Dîn, Beyrut-1981. - Bekir Topaloğlu, Kelam Ġlmine GiriĢ, Ġstanbul 1981. - Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ġsmail, el-câmiu s Sahîh, Ġstanbul 1981. - Cürcânî, Ali b. Muhammed es-seyyid es-ġerif, Ta rifat, Ġstanbul- 1308. - Çelebi, Ahmet, Ġslam da Eğitim Öğretim Tarihi,, (çev. Ali Yardım), Damla Yy. Ġstanbul 1983. - DanıĢman, Nazif, Kelâm Ġlmine GiriĢ, Ankara Unv. Ġlahiyat Fak. Yy., Ankara 1955. - Ebû Davûd, Süleyman b. el-eģas, es-sünen, Kahire 1952. - Ebû Hanife, Ġmam-ı Azam ın BeĢ Eseri, (Çev. Mustafa ÖZ), Ġstanbul-1981. - Elmalı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dili Kur ân Dili, Ġstanbul 1979. - Goldziher, Ignaz, Muslim Studies, (Muhammedanische Studien, translated by C.R. Layber), London 1972. - Ġbnu l Cevzî, Abdurrahman b. Ali b. Cevzi, el-muntazam fî Târîhi l Umem ve l Mulûk, thk. Muhammed Mustafa Abdulkâdir Ata, Beyrut 1992. - Ġbn Furek, Ebû Bekr Muhammed b. El-Hasen en-nisbûrî, Mucerredu l Makâlati Ģ ġeyh Ebi l Hasan el-eģ arî, (nģr. Daniel Gimaret), Beyrut- 1987. - Ġbn Manzûr, (nģr. Abdullah Ali El-Kebir, Muhammed Ahmed Hasebullah, HaĢim Muhammed ġazili), Lisânu l Arab, Kahire ts. - Ġbn Sa d, Muhammed b. Sa d b. Munî ez-zührî, et-tabakâtü'l Kübrâ, (nģr. Ġhsan Abbas), Beyrut ts. - Kâdî Abdulcebbâr, Abdullah b. Ahmed Ebû l Hüseyin, el-muğnî fî Ebvâbi t Tevhîd ve l Adl, (nģr. A.Fuad el-ehvani), Kahire-1962. - -------------, ġerhu l Usûli l Hamse, (nģr. Ahmed b. el-hüseyin b. ebi HaĢim ve Abdulkerim Osman), Kahire-1965. - Kafesoğlu, Ġbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yy., Ġstanbul 1998. - Ziya Kazıcı, Ġslâm Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yy., Ġstanbul 1995. - Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi, Ankara-1998. - -------------, Ahad Haberlerin Değeri, Ankara Ünv. Ġlahiyat Fak. Dergisi, c.xiv, Ankara-1996. - Kurtûbî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebî Bekr, el-câmi li Ahkâmi l Kur ân, (thk. Dr. Abdullah Ġbn Abdu l Muhsin el-turkî), Beyrût 1427/2006. - Mâturîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Mahmûd, Kitâbu t Tevhîd (çev. Bekir Topaloğlu), Ankara-2003. 211

212 - (MEB) Milli Eğitim Bakanlığı, Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Ankara 1995. - Mert, Muhit, Kelâm Ġlmi nin Zemmi Üzerine Bir AraĢtırma, Journal of Islamic Research, c.14, sayı 1, Ankara 2001. - Nesefî, Ebû l Muin Meymun b. Muhammed, Tabsıratu l Edille fî Usûli d Dîn (nģr. Hüseyin ATAY), Ankara-2004. - Özcan, Demirel, Zeki Kaya, Eğitim Bilimine GiriĢ, Pegem A Yy., Ankara 2007. - Özcan, Hanifi, Mâturîdîde Bilgi Problemi, Ankara-1993. - Râgıb, Ebû l Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. El-Fadl b. Muhammed el- Ġsfehânî, el-müfredât Elfâzi l Kur ân, (thk. Muhammed Seyyid Keylânî), Beyrût ts. - Sâbûnî, Nûreddîn, el- Bidâye fî Usûlu d Dîn (çev. Bekir Topaloğlu) Ankara- 1995. - Salih, Subhi, (çev. YaĢar Kandemir), Hadis Ġlimleri ve Istılahları, Ankara-1981. - Suyûtî, Tedrîbu r Râvi fî ġerhi Takribi n Nevevi, (nģr. Abdulvehhab Abdullatif), Kahire-1972. - ġâfiî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ġdris, er-risâle, (çev. Abdulkadir ġener, Ġbrahim ÇalıĢkan), Ankara-1996. - ġiģman Mehmet, Eğitim Bilimine GiriĢ, Pegem A Yy., Ankara 2007. - Taftâzânî, Sa duddîn, ġerhu l Akâid, (çev. Süleyman Uludağ) Ġstanbul-1991 - (TDK) Türk Dil Kurumu, Komisyon, Türkçe Sözlük, Ankara 1998. - (TDV), Türkiye Diyanet Vakfı, Ġslâm Ansiklopedisi, Ġstanbul 1988. - Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-Ġslâm Medeniyeti, Ġstanbul 1980. - Unat, Faik ReĢit, Türk Eğitim Türk Eğitim Tarihinin GeliĢmesine Tarihi Bir BakıĢ, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1964.

Oturum BaĢkanı : Prof. Dr. Bünyamin ERUL Harun beye çok teģekkür ediyoruz. Zamanı çok iyi kullanmıģ oldu. ġimdi benim gibi sizlerde belki düģünüyorsunuz bu tebliğin Daru'l Hadisle ilgisi neydi? nasıl bir ilgisi vardı? Tebliğde yapılan tarihi ezeli- bir tartıģmanın burada hülasa edilmesi. Tabi içeriği Bekir KUZUDĠġLĠ -hocamız doçent de oldu Allah hayırlı eylesin- tartıģacak. Müzakereci Bekir hoca olmasaydı ben birģeyler söylemek isterdim. Artık Bekir hoca tebliğin tamamını da bildiği için kendisini kürsüye davet ediyorum. Hocam buyrun. 213