Kültür ve Sanat Dünyasından Tekin Özertem BD AĞUSTOS 2017 Yazının başlığı, Erman Film in 1979 yılında gerçekleştirdiği, baş rollerini Enver Demirkan ile Abdullah Şahin in üslendiği sinema filminden alıntı. Bu ikilinin TRT de yayınlanan Nokta ile Virgül adlı hiciv içerikli güldürü programlarının geçmişi ise daha eski... Okuma yazma kültürü üzerine yazarken onları anmadan geçmek istemedim. Çok sevilen ve izlenen programlarının adının sonuna ekledikleri düzensiz, kaba, gürültülü anlamına gelen Paldır küldür deyimi de yazımın içeriğine pek uygun düştü Yazı, insanlık tarihinin en önemli Nokta ile Virgül Paldır Küldür 59
buluşu; ama MÖ 3. yüzyılda noktalama işaretlerinin ilki olan noktanın keşfi de en az bir o kadar önemli. Çünkü sözcüklerin ve cümlelerin birbirine bitiştirilerek yazıldığı o eski zamanlarda sözcükleri ve cümleleri birbirinden ayırarak okunmalarının kolaylaştırılması ancak bu sayede mümkün olabilmiştir. Bunu, bu keşfi o yıllarda Mısır ın ünlü İskenderiye Kütüphanesi sorumlusu Byzantionlu Aristophanes e [1] borçluyuz. Aristophanes in alt nokta (.), orta nokta (.) ve üst nokta (. ) olmak üzere noktanın üç farklı kullanımına ilişkin önerisi; yazılı metinler üzerinde çalışanların ve konuşmacıların hazırladıkları söylevleri daha kolay okumaları ve anlamlandırabilmeleri içindi. Yazarların noktalama işaretlerini kullanmaları ise ancak dokuz yüz yıl sonra, 16. yüzyılda gerçekleşti. Günümüzde kullandığımız noktalama işaretlerinin ortaya çıkması da bin yıl sonra. Bunu da bir başpiskopos olan ve ölümünden sonra azizlik mertebesine yükseltilen Sevilla lı Isidore a borçluyuz. Isidore, MS 17. Yüzyılda, Aristofanes in üç farklı nokta kullanımı ile belirlediği durma sürelerini farklı işaretlerle belirterek yeniden düzen- 60 Antik dünyanın unutulmuş yazı şekli ledi. Noktalama işaretleri ile anlam arasındaki bağı da o kurdu. Bugün, kullandığımız nokta dan doğma virgül de yaklaşık 1400 küsür yıl önce var oldu. Tarihin akışı içinde insanların kitaba erişebilme oranlarının artmasında matbaanın icadından [2] çok okumayı kolaylaştıran noktalama işaretlerinin kullanılmaya başlanması etkili olmuştur. Okuma yazmanın ağır aksak yaygınlaştığı günümüz üçüncü dünya ülkelerinde okuma kültürünün gelişmemiş olmasının nedeni de noktalama işaretlerinin anlamının okumayı öğrenenlerce gereğince bilinmemesidir. Okuma kültürünün gelişebilmesi için okunan metinlerin/ kitapların içeriklerinin tadına varılabilmesi ön koşuldur. Bu da noktalama işaretlerinin dilini bilmekle mümkündür. İlk okulda, öğretmenimiz virgülün işlevini tahtaya yazdığı şu ünlü örnekle anlatmıştı bize: Oku, baban gibi eşek olma! / Oku baban gibi, eşek olma! Sık sık yakındığımız: ülkemizde okuma kültürünün, özellikle de işlevsel okur yazarlığın arzu ettiğimiz düzeyde gelişememiş olduğu gerçeği; noktalama işaretlerinin gereğince önemsenmemesinden, bilinmemesinden kaynaklanan bir sorun. Günlük gazetelerden
Paldır küldür yazıp, paldır küldür konuşan bir topluma dönüşmekteyiz gün be gün. başlayarak kitapların yazılışlarına kadar geniş bir alanı kapsayan bu sorun, giderek katlanarak artmakta. Paldır küldür yazıp, paldır küldür konuşan bir topluma dönüşmekteyiz gün be gün. Örf, adet, ahlak, adalet gibi kavramların içeriklerinin boşalması/boşaltılması; ortaya çıkan sorunların anlaşılır şekilde yazılıp, yazılsa da paylaşılamaması bundan. Sıradan vatandaşlar bir yana, üst düzey eğitim öğretim görmüşlerimizin dahi çoğu ne dil bilgisi, ne de yazım kurallarından haberdar. Konuşmalarında duygu ve düşüncelerini gereğince ifade edememeleri; noktasız, virgülsüz paldır küldür konuşuyor olmalarından. Televizyon ekranlarındaki oturumlarda düşüncelerini açıklamaya çalışırken cümleleri tamamlamadan bir başka konuya atlamaları da bundan. Durum ortada: Yerel gazeteler hariç ülkemizdeki 22 gazetenin günlük toplam baskı sayısı (tirajları) üç milyon civarında dönüp dolaşıyor. Tanınanlar, bilinenler hariç değerli yazarlarımızın kitapları 1000 adet basılıp piyasaya sürülmekte. Dizgi yanlışları artık pek önemsenmiyor. Ne okurlar tarafından ne de yazarlar tarafından. Halkımızın çoğunluğundan vazgeçtim, koca koca unvan sahipleri abecemizdeki (alfabemizdeki) sessiz harflerin e ünlüsü ile ünlendiğinden habersiz. K yi ka, H yi ha, F yi ef, N yi en, M yi em, T yi ti, V yi vi diye seslendirir oldular Harfleri böyle yanlış seslendirenlerin sayısı benim çocukluğumda parmakla gösterilecek kadar azdı. Onlar da yarım yamalak eğitim görmüş kimselerdi. Gazeteciliğe gönüllü adliye muhabiri olarak adım attığım, İzmir Ticaret Gazetesi nde düzeltmen (musahhih) olarak çalıştığım yıllarda gazetede bir harf yanlışı bile hoş görülmez, kitaplar basıldıktan sonra fark edilen yazım yanlışları, içlerine konulan küçük düzeltme notları ile birlikte okuyucuya sunulurdu. Şimdilerde birinci baskılardaki yazım hataları sonraki baskılarda da aynen sürüp gitmekte. 61
95 yıldır Zafer Bayramımızı kutladığımız ağustos ayı, ulusal tarihimiz ve bağımsızlığımız açısından olduğu kadar, kültür tarihimiz bakımından da önemli. Nedeni: Dil Devrimi mize ilişkin çalışmaların sürdüğü 1928 yılının 9 Ağustos Perşembe günü akşamı, Cumhuriyet Halk Partisi nin Sarayburnu Parkı nda düzenlediği dinletide (konserde) Falih Rıfkı Atay ın, [3] Atatürk'ün yeni harflerle yazdığı aşağıda alıntıladığım açıklamayı seslendirmiş ve harf devrimini müjdelemiş olması. "Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum." 62 Atatürk de aynı gece Sarayburnu'nda kendisini görmek için toplanmış olan topluluğa şunları söylemiş: "Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok M. Kemal Atatürk değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek." 1928 yılında, nüfusu 13.648.270 olan ülkemizdeki okur yazarlık oranı, yüzde 11; yani üç aşağı beş yukarı bir buçuk milyon kişi okuma yazma bilmekte. 2015 tarihinde yapılan sayıma göre 78 milyon 741 bin 53 kişi olan nüfusumuzun okuma oranı ise yüzde 92 civarında. Olağanüstü bir artış. Artış olağanüstü, ama bir de madalyonun öteki yüzü var: Okuma yazma oranı bunca yüksek olan ülkede bunca gazetenin, yayımlanan kitapların toplam baskı sayılarının yerlerde sürünüyor olması. Bu ne perhiz, bu ne lahana tur-
şusu diye de sormazlar mı adama? Sorarlar! Sorunun yanıtı çok basit: Okuma yazma bilmekle okuma kültürüne sahip olmak aynı şey değil. Ülkemizde okuma kültürünün geliştirilmesi çabası cumhuriyet öncesine, II. Meşrutiyet dönemine değin uzanmakta. Kanıt: İttihat ve Terakki Cemiyeti nin 1911 yılında Selanik te toplanan 4. Genel Kongresi nde, vilayetlerde bir kütüphane-i milli kurulmasını Okuma yazma bilmekle, okuma kültürüne sahip olmak aynı şey değil. BD AĞUSTOS 2017 özendirici kararlar alınıp; vilayetlerdeki İttihat ve Terakki kulüplerinin, İstanbul da ve diğer vilayetlerde basılan bütün kitap ve gazeteleri, haritaları toplayıp cemiyet üyelerinin, dolayısıyla halkın yararına sunmakla görevlendirilmiş olunması. Fakat ne yazık ki açılan kütüphaneler uzun ömürlü olamamış. O günlerden bugüne sadece İzmir in Milli Kütüphanesi kalmış. 1912 yılında kurulan, 1927 yılında Halk Evlerine dönüşen Türk Ocaklarının da önde gelen amaçlarından biri ülkede okuma kültürünün geliştirilmesi olmuş. 1940 yılında kurulan ve az zamanda çok önemli işler başaran Köy Enstitüleri nin de... Bütün bu çabalara rağmen okuma kültürü bir türlü ülkemizde köklenip gelişemedi. Bunun önemli nedenlerinden biri: Bu çabaların zaman içinde birçok kez engellenmiş olması. Köy Enstitüleri nin, Halk Evleri nin kapatılmaları da bu engellemelerin önde gelenleri. İkinci neden de okuma yazma öğrenenlere okumanın tadına nasıl varacaklarını öğretememiş olmamız. Yani nokta virgül meselesi... Okuma yazmayı noktasına virgülüne kadar öğretememiş, öğrenememiş olmamız. tekinozertembd@gmail.com [1] Aristophanes (Byzantionlu) MÖ 257 MÖ, 180) İskenderiye'nin önde gelen bilim adamlarından öğrenim gördükten sonra. MÖ 195 yılında İskenderiye Kütüphanesi'nin başına getirilen edebiyat eleştirmeni ve dil bilgini. [2] Johannes Gutenberg (1398 1468), 1447 yılında hareketli parçalar ile yazı baskısını Avrupa'da başlatan, kuyumcu, matbaacı ve yayıncıdır [3] Falih Rıfkı Atay (1894-1971), Gazeteci, yazar, milletvekili. Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerinden biridir. 63