DEĞİŞ &GEL. Rumuz: Rengarenk



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

GAZİANTEP LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ

Diğer: Diğer:... Diğer:...

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

DERS 3. Mavi Kapak Kampanyası Neye Yarar? DÜZEY: 7. Sınıf

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :08

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz? Nerelerde çalıştınız?

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik


Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Adım Adım Başarıya...

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

DEĞERLER EĞİTİMİ FARKLILIKLARA SAYGI

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

İZMİR KREŞ ATÖLYESİ NOTLARI (Ocak 2013) 1-BAKIM HİZMETLERİ NASIL DÜZENLENMELİ VE BU DÜZENLEMEDE KAMUNUN YERİ NE OLMALIDIR?

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

GAZİANTEP 2013 YILI KABUL EDİLEN SODES PROJELERİ LİSTESİ


Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

S. 115 ARTI YÖN. Kemal Koçak: Üniversite yaşamı beklediğimden daha güzel. Sıdıka Pınar Temiz: Burada kendimi güvende hissediyorum

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

ZİHİNSEL PROGRAMLAMA - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ZİHİNSEL PROGRAMLAMA

Hotel Römerhof / Erlensee

İÇİNDEKİLER KAVRAMLAR BİR GÜNÜMÜZ. ROLLERİMİZ ve SORUMLULUKLARIMIZ HAKLARIMIZ OKULUMUZ AİLEMİZ SORUMSUZLUK ÇOCUK HAKLARI ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ

Özel Amerikan Robert Lisesi Eğitim Yılı. Çocuk İnceleme Merkezi Değerlendirme Anketi

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Özel gereksinimli çocuklar

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

TABURCUYUZ, YA SONRASI?

MEF İLKOKULU MART-NİSAN AYI DEĞERLER EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI

Bu yaklaşımlar anne babaların kafasını oldukça meşgul eden şu soruyu akla getiriyor:

SUNUM KONUSU VERİMLİ DERS ÇALIŞMA

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Kıbrıs'ta öğrenci olmak

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

25. İngilizce Geniş Zaman Konu Anlatımı (Simple Present) (

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ ÖĞRENME VE BAŞARI

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

CHP'li Özlem KAYMAZ: "8,5 Milyon Engelli İçin Milletvekili Adayıyım" - Özgün Haber

TASARIM ODAKLI DÜŞÜN KAHVALTILIKLAR

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

Çocuk eğitimindeki en temel yanlışı ve doğrusunu Asmin N. Singez yazdı!

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR


6. Sınıf. Kazanım Değerlendirme Sınavı - 1. Birinci Ünite konularını kapsar.

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

İngilizce de duygu anlamına gelen "emotion" kelimesinin üstünde biraz durursak, motivasyon kavramını daha iyi anlayabiliriz.

BAŞARI ÖDÜLSÜZ KALMAZ!

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ ENGELLİ BİRİMİ - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ERİŞİLEBİLİRLİK BİRİMİ TOPLANTISI

Bekar Evli Boşanmış Eşi ölmüş Diğer. İlkokul Ortaokul Lise Yüksekokul Fakülte Yüksek Lisans

ANAFİKİR: Kendimizi tanımamız, sorumluluklarımızı yerine getirmemizde

DERS 3. Herkes İçin Eğitim

İzmirli girişimcinin hazin öyküsü!

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

Proje: COMPASS LLP-1-AT-LEONARDO-LMP. Proje hakkında açıklayıcı bilgiler


Zihnindeki Sonu Hayal Et, İstediğini Elde Et! Eski zamanlarda üç yolcunun yolu çölde düşer. Kurumuş bir nehir... Sevgi Tunalı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Bu çalışma sırasında bize yardımcı olan tercümanımız Habibe Biber e de ayrıca teşekkür ediyoruz.

UYGULAMA 1 1. Aşama Şimdi bir öykü okuyacağım, bakalım bu öykü neler anlatıyor?

1. Cinsiyetiniz. 2. Öğrencisi olduğunuz birim. 3. Kayıtlı olduğunuz üniversite. 4. Kayıtlı olduğunuz fakülte: 5. Kayıtlı olduğunuz bölüm: Page 1

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

İLK FIRSAT 2017 MEZUNLAR BULUŞMASI // 27 Mayıs 2017

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Kendi sorumluluklarımızı taşımayı öğrendikçe de gelişiriz. Burada karşılıklı bir ilişki söz konusudur.

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Transkript:

Rumuz: Rengarenk DEĞİŞ &GEL İyiyim dedim, iyi değildim aslında... Başımın sol tarafını kaşımak istedim, sağ elimi kaldırdım usulca hallettim. Annem geldi gözleri yaşlıydı, yataktan doğrulmaya çalıştım vücudumu tek elimle taşımaya çalışmaktı sanki bu. Bazen hala alışamadığımı gösteriyor bana hislerim. Ne olduğunu sordum anneme, cevap vermedi. Zaten o günden beri hep böyle olmuyor muydu? Of anne, iyiyim. dedim, Ne olur yine başlama... İsyan etmek her sabah kahvaltı yapmak gibi bir adet olmuştu sanki annemde, bunu da her defasında benden gizlediğini sanarak üst katta yapardı. Çıkamıyorum ya oraya! En büyük isyanı bile sessiz sessiz ağlamak olan anneme destek olamadığıma mı üzülsem, onu bu kadar üzecek hale geldiğime mi? Hem eksik hem suçlu hem muhtaç hissetmek böyle bir şeymiş demek ki. Eskiden bilmezdim bu hisleri, demek ki bu durum bana bir şeyler de katmış. (Kendimi kandırıyorum.) Odamı boşaltmak biraz zor olmuştu ama annem ilk defa dağınıklığımdan şikayet etmemişti, üstelik ona yardım edememiştim bile... Normalde eldivenimin tekini bulamadığımı söylesem bile saatlerce söylenirdi, gerçi artık öteki tekini aramama gerek yok, sadece birini kullanabiliyorum ama... Odamı alt kattaki oturma odasıyla değiştirmek annemin bir kaç gününü almıştı. Tahta ve gıcırdayan merdivenlerin sesinden çok darlığı yoruyordu bizi. Toz pembe duvarlarla danseden basamaklar döne döne ilerliyor, adeta kocaman bir sürprize götüyordu insanı. Ne tuhaf, o basamaklar bana hep yorucu ve gürültülü gelirken şimdi koşa koşa çıkmak için can atıyorum... Özlediğim şey koşmak mı, merdivenler mi, üst kat mı? Yoksa hayatın önüme koyduğu engelleri görmezden gelme, yok etme isteği mi bu bendeki? Genç bir kızım ben, ne yapayım? Dağıtmışım işte odamı. Toplaması kolaydı herhalde eskiden, onun için rahat rahat dağıtırdım. Şimdi zor, o yüzden hiç dağıtmıyorum artık. Genç bir kızım ben. dedim ya... Ama aslında öyle değilim işte, eve mahkumum, alt kata mahkumum, normal bir genç kız değilim artık! Değil üniversiteye, şuradan bakkala bile gidemiyorum. Kaldırımlar zor, insanlar uzak, neredeyse hiç bir ulaşım aracını rahatlıkla kullanamadığım gibi kazandığım üniversitede de okuyamıyorum. Çünkü engelliyim! Annemsiz yaşayamayacak vaziyetteyim, o olmadan hiç bir yere gidemem, para da kazanamam, kendime bakamam... Bu düzen öyle bir düzen ki, engelliyseniz yaşama 1

hakkınız yok adeta. Şimdi farkettim, günlük tutmak bile yasak sanki. Kelimeler normal bir insanın ağzından dökülüyormuş gibi geliyor başta, ama cümlelerim bir yerde hep engele takılıyor. Yine konuyu engellilerin umutsuzluklarına getirmişim, gelmek zorunda çünkü. Ya hayaller benim erişemeyeceğim kadar yüksekte ya da hayal kurmak gerçekten suç bu hayatta. Birileri ya da bir şeyler mutlaka göstermek zorunda varlığını ki biz normal hissetmeyelim kendimizi. Lise mezuniyetimin böyle bir kazayla sonuçlanmamasını en çok annem için isterdim, ne hayalleri vardı benimle ilgili ama ben hiç birini gerçekleştiremeyecektim şimdi. Benim de hayallerim vardı, hatta tüm bu zorluklara rağmen hala var. Koşucu olmak istemiyorum ki ben ne kadar zor olabilir sağ elimi kullanabiliyorken, konuşabiliyorken, duyabiliyorken? Dünya'da engelli koşucular varken, görme duyusunu yitirmiş ama çok iyi yerlerde olan insanlar varken neden benim için hayat bu kadar zor? Aslında onlar için de zor... Onlar için de yollar zor, hayat zor... Gazilerimiz var bizim, milli sporcularımız var, ne cevherlerimiz var ama hepimizin engelleri var işte. Yollar, toplu taşıma araçları, okullar... Gizem var, Özlem abla var, Çiğdem var, Aslı var, Ali var, Turan ağabey var, Mesut var, Canan var, ben varım... Hepimizin farklı yetenekleri var ama önümüzü açmıyorlar... Gizem milli okçu, bizim okuldan mezun, Mesut'a bir bak hemen resmini çizsin, Turan ağabey var halterci, ben varım müzikle yaşarım, Ayşe zehir gibi, göz doktoru olmak istiyor. Biz buradayız, yeteneklerimizle engelleri aşmaya hazırız ama neden inatla engelli olarak yaşamak zorundayız? Bir merdivenin yanına benim için de bir rampa yapsanız, amfideki sıralara ben de sandalyemle yanaşsam, ya da bazı kişilere insan olmanın ne demek olduğunu anlatsanız da biraz duyarlı olsalar... Hayat o zaman daha yaşanılır olur. O zaman hislerim; üzüntü, umutsuzluk, mutsuzluk ve muhtaçlıktan ibaret olmazdı. Neyse bu kadar hayal kurmak yeter, sadece iki ay önce üniversite hayal değilken, şimdi kapının önüne çıkıp çöp atmak bile hayal oldu. Geleceğimle arama engeller girdi... İyiyim dedim, ama iyi değildim aslında. dedim ya başta... Ben İyiyim demekten korkuyorum belki de... Sağlıklı olmak bana yakışmıyormuş gibi geliyor artık. Engelliyim ben! Bana bakan gözler de, iki ay önce yürüdüğüm yollar da bana yabancı olmuş sanki. Her gün hissettiriyorlar bana aramızdaki farkları. Her gün umutlarım biraz daha yok oluyor. Evden çıkmam yeterli! Kapının önündeki 2

kaldırıma rampa yaptı köşedeki bakkalın sahibi Muzaffer amca. Ama yetmiyor ki... Sokaklarda ilerleyecek doğru düzgün kaldırım yok, varsa bile ya birisi parketmiş geçmek mümkün değil ya da rampası yok inmek için uçmak gerekli. Yasaların bir kısıma göre sakat sayılıp bir kısmına göre sayılmayışıma alıştım zaten de, bari sokaklardaki insanların gözünde net bir şey göreyim. Sakatsam niye kaldırıma parkediyorsun, yok değilsem niye acıyan gözlerle bakıyorsun? Rampayı, kaldırımları, duyarsız insanları geçip otobüse ulaşsam binmem zaten imkansız, yok vazgeçip metroya gitsem daha bir kere görmedim asansörün çalıştığını. Okula gitmek zaten hayal, bir kez deneyerek gördüm. Görkemli merdivenleri tırmanamayacağımı anlayıp rampa yapmışlar girişe, sağolsunlar. Ama derste oturacağım yeri, masaya nasıl yanaşacağımı düşünmemişler. Tuvaletleri düşünmüşler ama bir tanesi hariç hepsi kilitli. Kütüphane ise hayalin de ötesinde. Raflara ulaşmam imkansız, aldığım kitabı kaydettirmek için yanaştığım yüksek bankodaki görevlinin beni görmesi imkansız. Görme engelli olsam daha fena, kesin o merdivenlerde ya da kabartma olmayan yollarda ölürdüm. Spor yapmak da yasak bize. Engelli basketbol takımı olsa girmez miydim, ya da fotoğrafçılık kulübü daha ulaşılabilir geziler de düzenlese... Bazı hocaların gözlerindeki acıma ise en kötüsü... Okumak; sanki benim emeğimle kazandığım bir hak değil de sakat olduğum için verilmiş bir ödül gibi bazılarının gözünde. Engelli olduğum için zaten benden bir şey olmayacak, bari bana iyi davransınlar da... Yıkamıyor kimse düşüncelerini ya da yıkmak istemiyorlar. Aslında adım Melis ama artık kısaca Engelli ya da İmkansız diyebilirsiniz bana. Eğer isterseniz Özürlü diyen de var. Sokaktaki çocuklar birbirine salak, aptal gibi kelimeler söylerken özürlü de diyorlar. Acaba anlamını mı bilmiyorlar yoksa, toplumumuzda bir özrü olmak bu kadar aşağılanılası birşey mi? Evde, okulda böyle mi öğrenerek büyüyorlar? Ben alıştım aşağılanmaya ya da birilerine muhtaç yaşamaya, size kolay gelsin engelleri çoğaltmada! Gözlerinizi siyah bir bantla bağlayıp sokakta bir saat geçirseniz, sonra da yaşadıklarınızı görme yetisini kaybetmiş bir birey gibi yazmaya çalışsanız; ne kadar iyi bir edebiyatçı olursanız olun, onlar kadar yazabilir misiniz? Otursanız bir gün bir tekerlekli sandalyeye ve sadece bir ekmek alsanız marketten, sonra da yazsanız yaşadıklarınızı? Ama en azından onları ve yaşadıkları zorlukları bir parça da olsa anlar ve çözüm üretmeyi denersiniz değil mi?...ya da öyle umuyorum. 3

Başta anlattığım hikaye bir uydurmaydı, kendimi bedensel kayıplarıyla farklılaşan bir yaşıtımın yerine koymayı denedim. Ne kadar becerebildiğimi ancak o arkadaşlarım bilebilir ama en azından anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Empati yapmak; farkındalık yaratır, bilinçli olmaya yönlendirir, anlamayı ve anlatmayı öğretir. Hepimiz bunu yapsak; mimarlar merdivenin yanında tekerlekli sandalye rampasını çizmeyi, mühendisler sesli komut sistemleri eklemeyi, tasarımcılar sivri köşeleri olmayan mobilyalar tasarlamayı, belediyeler yüksek kaldırımlara rampa yapıp, toplu taşıma araçlarını herkese uygun hale getirmeyi, milletvekilleri haktan hukuktan söz ederken, aslında dolaylı yoldan da olsa haklarını kullanmalarına izin veril(e)meyen insanları unutmazlar. Bakışlar acıyan bakışlar olmaz, engelli spor müsabakaları bu kadar geride kalmaz, işverenler zorunluluktan değil de yetenekleri için onları işe alır. İster inanın ister inanmayın şöyle bir dönüp bakmamız gerekiyor kendimize.kime, ne için, nasıl hitap ediyoruz, nasıl görüyoruz, nasıl davranıyoruz? Neyin ne kadar farkındayız da bir de utanmadan ayrım yapma hakkını kendimizde görüyoruz? Acaba kullandığımız kelimelerin amacını veya anlamını biliyor muyuz da kullanıyoruz? Mesela, engelli miyim ben? Evet, benim de isteklerime ve amaçlarıma ulaşmak için bir çok engelim oldu, oluyor, olacak ama bana toplum Engelli demiyor, demek ki engelleri olmak, Engelli olmak anlamına gelmiyor mu? Yani onları Engelli yapan biz miyiz aslında, aşılamaz engeller koyuyoruz da önlerine sonra da böyle mi ayırıyoruz onları kendimizden? Psikolojik engeller, fiziksel engeller... Okulda, yolda, sokakta, bakışlarımızda hep bir engel var aslında. Kendimizden farklı olanlarla aramıza, kocaman bir duvar örmek adet oldu artık. Nasıl oluyor da kendimizde bu saçma hakkı görüyor ve sadece bizden farklı olduğu için bir insanı ayırmaya çalışıyoruz? Bu ayrımcılığı ancak şu cümlelerle yapmak kabul edilebilir; Hepimiz özel ve farklı insanlarız. Her birimizin ayrı ayrı ve bize özgü yetenekleri, düşünceleri var. Dış görünüşümüz de içimiz de birbirimizden çok farklı. Ama biz bu cümleler kadar saf bir ayrım yapmıyoruz aslına bakarsanız.. Ama hepimiz insanız. diye tamamlayamıyoruz hiç bir cümlemizi. Unutmuşuz insan olduğumuz gerçeğini. Engellilik nerede olursa olsun, doğuştan edinilen ya da sonradan (istenmeden) kazanılan bir durum. 4

Yani bu bir seçim değil. Seçimleri yüzünden bile yargılamamamız gerekiyorken insanları, neden seçim yapmadan bu duruma gelmiş olanları yargılıyoruz ve ayırıyoruz? Bir trafik kazası, patlayan bir mayın ya da doğuştan gelen bir farklılık olduğu bu kadar belliyken neden bu ısrarımız? Herşeyi geçtim, ne haddimize? Atalarımızın, dinlerimizin, ailelerimizin, öğretmenlerimizin öğretmeye çalıştığı, Hoşgörü, Kendini bilme, Tevazu gibi kavramlar nerede kaldı? Hacı Bektaş Veli nin, Mevlana nın sözleri nerede kaldı? Ne olursan ol gel! diyen Mevlana o devirde bile vurgulamışken tüm farklılıklara rağmen birlikte yaşamanın ne demek olduğunu, biz neden direniyoruz hala bu devirde? Engel kelimesinin içinde bile Gel kelimesi varken neden engelleri aşıp gelmelerine izin vermiyoruz da, görünmez engeller yaratmaya devam ediyoruz. Ama tıpkı Irkçılık ta olduğu gibi, insanlar kendilerini "olmadıkları kişilere veya durumlara" göre tanımlıyorlar. Zayıflar, şişmanlarla; gözlük kullanmayanlar, gözlüklülerle; Fenerbahçeliler, Galatasaraylılarla; CHP'liler, AKP'lilerle; bıyıklılar, bıyıksızlarla; türbanlılar, türbansızlarla; marksistler, liberallerle; beyazlar, siyahilerle; batılılar, doğulularla vb... Engelliler de "normal" insanlara, "olmadıkları" veya "olmak istemedikleri" kimliği veriyorlar. Belki kendilerini "sağlıklı" hissediyorlar, belki "daha kötü durumda olan"dan cesaret alıyorlar, belki engellilere bir "ceza" verildiğini düşünüp kendilerini spiritüel açıdan mutlu hissediyorlar... Yani normal insanlarda gerçekten değişmesi gereken bir kafa ve ruh yapısı var. İşte bu sebepten; Allah kolunu bacağını almış daha ne... diye başlayan cümleler sarfeden zihniyetler mevcut. Açlara bakıyorum da halime şükrediyorum. cümlesini hiç yakından incelediniz mi? İnsanlar her yerde her konuda alışmışlar, daha kötü durumda olan dan cesaret almaya... Önce bu bilinci oturtmalıyız kendimize ve çocuklarımıza ki büyüdüklerinde Engelsiz Üniversite ler ve Engelsiz bir Dünya yaratabilsinler. Engelsiz bir Dünya nın engelsiz bir eğitim anlayışından geçtiğini vurgulamak isterim. Çünkü bireyler evde ve okulda engelsiz bir eğitim anlayışını kavrarlarsa ancak o zaman bedensel farklılıkları olanları anlayabilir ve ayrım yapmamayı öğrenebilirler. Engelsiz Eğitim anlayışı için sadece kafalarımızı değiştirmek de yetmez. Evet, bu ilk ve en temel aşaması ama gerçek bir fiziksel değişime de ihtiyaç var. Sokaklar, okullar, toplu taşıma araçları, binalar, hepsi değişmeli. Yangın merdivenleri mesela... Engelli vatandaşlar o merdivenler i nasıl kullanacak? Peki ya, yeni yeni sokaklarımıza döşenen 5

sarı çizgiler... Kim ne işe yaradığını biliyor, kim bilgilendirildi, kim oraları işgal edenleri şikayet ediyor veya uyarıyor? Önce bizler ve devlet kafa yapısını değiştirmeli sonra kökten bir sistem değişikliği getirilmeli. Devletin veya resmi kurumların engelliler lehine pozitif ayrımcılık yapma(ma)sını düşünmek, aklıma John Rawls'un liberal adalet kuramını getirdi. Bu kuramı iki ilkeyle özetlemek gerekirse: Biri; sahip olunan özgürlükler anlamında eşitlik. Diğeri ise; toplumsal eşitsizliklerin toplumda dezavantajlı durumdakilerin yararı gözetilerek çözümlenmesi. (1) Rawls'un kuramını eleştiren bir alıntı ne demek istediğimi daha net açıklayacaktır: Eşitsizlik durumu, ancak en kötü durumda olanın avantajına ise kabul edilebilir. Rawls a göre, sadece bazılarının yetenek bakımından şanslı doğması, onlara diğerlerinden ekonomik açıdan daha iyi ve üstün durumda olmaları hakkını tanımaz. Rawls, ortaya koyduğu bu temel prensiple, en temelde doğal piyangonun olumsuz etkilerinin, hukuki ve sosyal kurumlar aracılığıyla giderilmesini amaçlamaktadır. Rawls için, fark prensibi, kaderin keyfiliğini karşılamanın adil bir yoludur. (2) Rawls'un da dediği gibi, doğal piyangonun olumsuz etkilerine yakalananlar için çözüm üreten bir devlet anlayışı gerekmektedir. Bina yapımı için onaylanması gereken kriterler, daha özenli ve herkese hitap eder olmalı mesela. Ya da iş yerlerinde engelli vatandaş çalıştırmak olmamalı asıl zorunlu olan, üniversite mezunu, bilmem kaç dil bilen bir engelli vatandaşı, olmayı hakettiği konumda çalıştırmak zorunlu olmalı. Bizim toplumumuzdaki bir başka yanılgı da Engelli engelliyi anlar, onu onlarla ilgileneceği bir bölüme verelim. İşte bu yanılgıyı ortadan kaldıracak şey Engelsiz Üniversite. Birincisi, bu insanlar yaşamak için para kazanmak zorunda elbette ama tek dertleri bu değil, kendilerini işe yaramaz hissetmek istemiyorlar. Ama sadece para olarak bakan bir zihniyet var her yerde. Bir diğer sorun ise, bambaşka yetenekleri olan, farklı farklı insanlara ve onların düşüncelerine ne kadar ihtiyaçları olduğunu unutan işverenler. Neden onların kendilerini göstermesine izin vermek yerine, sadece fotokopi çekme görevini layık görüyorlar? İnsanların engelleri olduğu kadar yetenekleri de vardır onları farklı kılan. Bir ayrım yapılacaksa, yetenekleri baz alarak yapılmalı. Engeller ayırma sebebi olamaz, onları aşma çabası gösterirken ortaya çıkan yetenekler çok daha önemli birer ayırıcıdır. Herkesin bir arada rahatça eğitim görebileceği, gerek fiziksel gerekse psikolojik koşulların sağlandığı üniversiteler; hem bizlerin birbirini anlamasını ve farkların ortadan kalkmasını 1-(tr.wikipedia.org), 2-(Rosen vewolff, 2006:324, www.e-akademi.org) ya da farklılıklarla yaşamanın öğrenilmesini sağlayacak, hem de engelli kişilerin de, 6

varolan kaliteli eğitim görme haklarını kullanmalarını sağlayacaktır. Başta anlattığım, hatta büyük ihtimalle kültürel bir yanılgının beynimize oturmuş olması sebebiyle ortaya çıkan kendinden farklı olanı anlamama sorununu çözmek için kolları sıvamak gerekiyor. Bunu da aynı anda hem üniversitelerde hem de beyinlerimizde başlatmamız gerekiyor. Zira bizde engelliler bir birey olarak var olduklarına inanılan insanlar değiller. Sanki onlar sürekli aileleriyle yaşarmış ve bir şekilde ailelerince "korunurmuş", dolayısıyla da onların eve mahkum kalmaları gerekirmiş gibi geliyor. Hatta bazen "devlet korunmasına" ihtiyaç duymazlarmış gibi de düşünülüyor. Tüm bu inanışların bir sonucu olarak da bir çok yerde onların varoluşu es geçilerek sadece belli tip insanlara göre binalar inşa ediliyor, organizasyonlar düzenleniyor, yasalar çıkarılıyor... Sadece bunlar da değil. Bazılarımızın aklında hep aynı saçma düşünce; O zaten engelli, ne işi var sporda, eğlencede! Olur mu öyle şey... Onlar insan değil mi? Doğru düzgün ortam sağlansa, en kaliteli eğitimleri alsalar, en iyi paraları kazansalar da en yüksek yaşam standartlarında yaşayabilseler. Herşeyi geçtim, onlar da parkta yürüyüş yapabilse, onlara göre de spor aletleri olsa, marketlerden ev alış verişlerini yapabilseler... Neden ayrı bir Engelli Parkı olsun ki, neden farklı renkleri barındırabilen parklar, restoranlar olmasın ki? Neden rengarenk olmayalım ki? Şimdi bir üniversite öğrencisi olarak Engelsiz Üniversite fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Bence sadece fiziksel olarak değişmemeli üniversiteler, içerik olarak da yeniden doğmalı. Yangın merdivenleri, asansörler, kabartmalı butonlar, sesli komut sistemleri, tekerlekli sandalyelere uyumlu masalar, tuvaletler, kabartmalı yollar, şarjlı protez kullananlar için imkanlar, kapsamlı revirler değil sadece dersler de değişmeli. Seçmeli İşaret Dili dersi olmalı mesela, her fakülte için Engelliler için Ne Yapılabilir? dersleri olmalı, mimarlar ayrı düşünmeli, işletmeciler ayrı... Kabartmalı kitaplar gelmeli kütüphanelere, görme veya işitme engelliler için klavyeler olmalı. Dersler işaret diliyle de anlatılmalı ya da zihinsel engelliler için de bir bölüm açılmalı, hatta zihinsel engeli olmayan öğrenciler onlarla iletişim kurabilmeli ki iki taraf için de faydalı olsun. Kulüpler bile değişmeli ki duyarlı ve bilinçli öğrenciler yetişsin, içiçe olalım ki farklılıklarla yaşamak öğrenilsin. Ne zaman ayrım yapmaktan kurtulur farklılıklarla yaşamayı öğreniriz, işte o zaman her an üreten ve mutlu bir toplum olabiliriz. Toplumun her kesiminden, her türlü farklılığa sahip her insan, bir şeyler üretebilir işte o zaman, umutla bakar herkes geleceğe. Zor kavramı yok olur, engeller kaybolur. Ne demiş Hacı Bektaş Veli: Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım! Her 7

anlamda birlik beraberlik gerekiyorken bize neden görünmez engellerle ayrım yapalım ki? Engeller kaybolduğunda ne cevher çıktığına inanamayacağız. Avrupa Birliği hibe destekli projelere imza atabilecek seviyede ya da sesli komut sistemiyle çalışan akla hayale gelmeyecek tasarımlar yaratabilecek seviyede insanların üç beş engele, iki rampa, üç merdivene takılmasına izin vermeyelim. Artık elimiz ayağımız tutuyorken, aklımız fikrimiz yerindeyken; aciz diye baktığımız kişilerden daha aciz olmayalım. Ne cevherler varken aramızda saçma ayrımcılıkları kafamızdan atıp işe koyulalım. Okullarımızı, şehrimizi, ülkemizi, hayatımızı engellerden arındıralım. Bir gün deneyin görme engelli olmayı, tekerlekli sandalye kullanan biri olmayı... Sadece bir bebek arabasıyla gezmeyi bile deneseniz göreceksiniz sokaklar, okullar, insanlar... Hepsi birer engel. Hayatı herkes için yaşanılabilir kılmak gerek, bunun için de bir an önce anlamaya ve düşünmeye başlamak gerek. Hani deriz ya Yeni bir sayfa açalım. diye bugün silkinip yeni bir sayfa açalım hep birlikte. Önce açalım interneti ya da gidelim bir kütüphaneye, bakalım engellilerle ilgili ne var ne yok diye. Engelliler Haftası ne zaman mesela? Neler yapılmış onlar için? Yasalar, düzenlemeler ne kadar koruyor onları? Aramızda ne farklar var? Ne özel yetenekleri var? Gazeteciler neler yazıyor, engellilerin üye olduğu forumlarda neler konuşuluyor, hastaneler ne durumda, mahallemizdeki okulda neler oluyor? Araştırdıkça bilinçlenecek, bilinçlendikçe heyecanlanacağız. Sonra empati kurmayı öğreneceğiz ve bu istemsizce olacak, çünkü artık kendimizden farklı olanı düşünmeyi ve hissetmeyi deniyor olacağız. Sonra çıkalım dışarı, gözlerimizi bağlayıp sadece beş dakika yürüyelim, üstelik bunu her gün gelip geçtiğimiz o sokaklardan birinde yapalım. İsterseniz sadece okulumuzda veya çalıştığımız yerde yapalım bunu. O zaman daha çok anlıyor ve hissediyor olacağız, daha çok heyecanlanacak ardından da meslek gruplarımıza göre farklı açılardan bakmaya başlayacağız. En önemli aşama gelecek sonra: Kendimize, Ben ne yapabilirim? sorusunu sorduğumuz an, artık işin yüzde doksanı bitmiş olacak. Çünkü artık biz; bilinçli, empati kurabilen, duyarlı, düşünceli ve farklılıklarla yaşamaya hevesli birer birey olmuş olacağız. Mimarsak bu sorunun cevabı farklı olacak, mühendissek daha farklı... Doktorsanız farklı, işletmeciyseniz farklı, finansla uğraşıyorsanız daha farklı, çöpçüyseniz 8

daha farklı, kapıcıysanız daha farklı, öğrenciyseniz daha da farklı, anneyseniz çok daha farklı, babaysanız biraz daha farklı, avukatsanız daha farklı, öğretmenseniz daha da farklı bakıyor olacaksınız. Bedensel engelimize bağlı olarak bile hepimiz daha farklı şeyler düşüneceğiz. Ben bunu deneyerek gördüm. Sadece yarım saat boyunca sokakta gelip geçenlerle konuşmayı denedim ve hepsinin hayattaki rollerine ve kişiliklerine bağlı olarak değişen çok yaratıcı ve çözüm odaklı fikirleri var. Pastane sahiplerinden, mankenlere kadar herkes farklı bir çözüm düşünürse, bambaşka çözümler ortaya çıkacak, biliyorum. Çünkü hepimiz farklıyız ve eğer istersek hayatımızdaki tüm farklılıklarla yaşamayı öğrenecek ve öğretecek kadar yaratıcı fikirlerimiz var. Hayattaki rollerimiz, mesleklerimiz, kan gruplarımız, engellerimiz, ailelerimiz, yaşlarımız, okullarımız, cinsiyetlerimiz, yaratıcılığımız, yeteneklerimiz, beyinlerimiz... Bunca duyarlı ama her yönüyle birbirinden çok farklı insan; farklı düşüncelerini ortaya koyduğunda, biz ülke olarak farklılıklarla yaşamayı öğrenmiş olacağız. O zaman hepimiz için engeller ortadan kalkacak. Fiziksel engeller de beynimizdeki düşüncelerin yarattığı engeller de... İşte o zaman her dalda her alanda yepyeni, özel ve farklı fikirleriyle üreten bir toplum olacağız. Düşünsenize bir... Görme engelli birisi tıp okusa neler katabilir bu bilime, ya da kolları olmayan bir yüzücü neler katar bu spora, ya da farklılıklarla yaşamayı öğrenmiş fiziken ve zihinsel anlamda hiç bir engeli olmayan biri engellileri anlayabilir hale gelse neleri değiştirebilir... Zihinsel engeller de fiziksel engeller de aşılabilir. Milli sporcularımız var zihinsel engelli, ya halk dansları topluluğumuz var. Ama bakmak lazım, incelemek lazım,öğrenmek lazım. Hiç gittiniz mi Çengel Kafe ye ya da benzerlerine? Zihinsel engellilerin nasıl da hakkını vererek satranç oynadığına hiç şahit oldunuz mu? Müze gibi, sirk gibi izlemeye değil de onlarla yaşamaya gittiniz mi hiç? Bu kişilerin varlığını yok sayarak olmaz, korkarak olmaz, çekinerek olmaz... Akıl sağlığı hiç bir şekilde yerinde olmayan insanlardan söz etmiyorum elbette, sadece zihinsel engelli dostlarımzdan bahsediyorum ama bu bile korkutmaya yetiyor toplumumuzu. Sanki saldırgan bir canlıdan söz ediyorum... Biz karşıdan karşıya geçerken bile, görme engelli birinin koluna girmekten çekinen bir toplum olursak nasıl benimseriz farklı renkleri? Engelsiz üniversiteler bu bilinci yerleştirecek işte. Engelli vatandaştan kormamayı, asıl onun bizim kötülüklerimizden korkabileceğini düşünmeyi, farklılıklarla yaşamayı, insan olduğumuzu unutmamayı öğretecek. Başka bir yandan da; her türlü engelden arınmış bir üniversite, onlara başarma imkanı, kendini gösterme, ayrılmama imkanı da sağlayacak. İnanın her birinde ne yetenekler olduğunu tahmin bile 9

edemezsiniz... İmkanlar sağlandığında fiziksel engellerin de zihinsel engellerin de nasıl aşılabileceğini gösteriyorlar bize. Ama bakmak lazım, gözlerimizi kapamak değil açmak lazım. Kör olmamak lazım varoluşlarına, Sağır olmamak lazım haykırışlarına. Eski köye yeni adetler getirmek lazım; yok etmek lazım önyargıları, toplumdaki değişmez yargıları, adet haline gelmiş ayrıştırmaları, korkuları... 2 ay önce bir okula gittim Ankara da. Engelli öğrencilerin diğer öğrencilerle aynı sıraları, aynı koridorları paylaştığı bir iilkokul. İnanın zihinsel ve bedensel engelli öğrenciler, bir arada oluşun tüm olumlu getirileriyle bezenmiş ve çok şeyi aşmışlar. Bu bilinçle yetişen ama engelli olmayan çocukları düşünün bir de... Ne kadar duyarlı ve bilinçli bireyler olacaklar büyüdüklerinde. Ayrım yapmayan ve yapılmasına izin vermeyen bireyler olacaklar, çünkü onlar farklılıklarla yaşamayı öğrenmiş olacaklar. Üniversite gibi bir eğitim ve gelişim noktasında tüm engellerin kalktığını düşünelim. Laboratuvarlarında farklı beyinler, dış görünüşlerine bakmadan icatlar yapıyorlar, koridorlarında eşitlik savunucuları dolaşıyor, derslerde her türlü bakış açısı söz alabiliyor, her renkten insan orada eğitim görüyor ve sonra mezun oluyor. Böylesine bir eğitimle yoğrulmuş bireyler yetişiyor... Bence hiç de uzak bir fikir değil. Her anlamda işin başı eğitim! Engelsiz eğitim; hem engellilere sağlanacak imkanlar ve onlar için uygun hale getirilecek koşulları kapsıyor, hem de düşünce yapısı değişmiş duyarlı bireyler yetiştirme hedefini kapsıyor. Engelsiz üniversiteler için siz de düşünmeye başlayın. Başarmak için engelleri yok etmeliyiz. Sözde zihniyet değişikliği yetmez bize! Göstermelik korumalar, acıma faaliyetleri değil, insanca yaşama ortamı lazım bize. Devletinden vatandaşına, herkes bilinçli olmalı. Adam yerine koyduk biz onları, aileleri para geliyor diye çok mutlular. şeklinde konuşarak olmaz! O yüzden gerçekten bilinçli bireyler yetişmeli ki, yarın bir gün o bireyler milletvekili, doktor, öğretmen olduğunda patavatsızca düşünmemeli, konuşmamalı ve hareket etmemeli. İşte o yüzden Engelsiz Üniversite kavramı çok şey kapsıyor. Engelli bireylerin okuma haklarını kullanabilecekleri koşullar hazırlamanın yanı sıra; köhne zihniyette yetişmiş bireylerden uzak bir toplum yaratabilmek, farklılıklarla yaşamayı öğrenmiş duyarlı ve bilinçli bireyler yetiştirebilmek ve hatta belki de bir gün kendisi de engelli olacak kişileri her an herşeye hazır, kimseye muhtaç olmayacak şekilde hayata hazırlamak adına, üniversiteleri her anlamda Engelsiz hale getirelim. Kafa yapısını değiştiren herkes engelleri aşmaya hazır demektir. Yani sloganımız DEĞİŞ &GEL ki engelleri hep birlikte aşalım! Rumuz: Rengarenk 10