ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

Benzer belgeler
Kamu Hukuku Açısından İbn Sînâ nın Bazı Görüşleri Ibn Sînâ s Views Concerning Public Law. Prof. Dr. Hayrani Altıntaş*

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

İBN SİNA FELSEFESİNDE METAFİZİK BİLGİNİN İMKÂNI SORUNU. Ömer Türker, İstanbul: İsam Yayınları, 2010, 272 s.

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

İbn Rüşd ün İbn Sina yı Eleştirisi

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

İBN SİNA'NIN BİLİMLER SINIFLAMASI

6 Sofistlerin O rtaya Ç ıkışın d a Etkili O lan Felsefe-D ışı N edenler ıo Felsefi N ed enler

ĐBN MEYMÛN DA TANRI-ÂLEM ĐLĐŞKĐSĐ Hüseyin Karaman, Karadeniz Basın Yayın, Rize 2007, 261 s.

insan toplum Değerlendirmeler

GİRİŞİMCİLİK. Dr. İbrahim Bozacı. Örnekler ve İş Planı Rehberli. Kırıkkale Üniversitesi, Keskin Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi.

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 1. BÖLÜM İSLÂM FELSEFESİNE GİRİŞ

İBN SÎNÂ DA ZORUNLU VARLIĞIN MAHİYETİ MESELESİ

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Lisans İLAHİYAT ERCİYES Üniversitesi Y. Lisans Sosyal Bilimler Enstitüsü ANKARA Üniversitesi 1989

1. Ceza Hukukunun İşlevi, Kaynakları ve Temel İlkeleri. 2. Suçun Yapısal Unsurları. 3. Hukuka Aykırılık Unsuru

İSLÂM FELSEFESİ. TARİH ve PROBLEMLER. editör M. Cüneyt Kaya

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

İBN RÜŞD PSİKOLOJİSİ -Fizikten Metafiziğe İbn Rüşd ün İnsan Tasavvuru- Atilla ARKAN, İz yay. 376 s. Sadi YILMAZ

Tanrının Varlığına İlişkin Argümanlar Atölye Çalışması (20-21 Mayıs 2011)

İbn Sînâ da Varlık-Mahiyet Ayrımının Epistemolojik Bağlamı

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

İbn Sînâ nın Kitâbu l-burhân Eserinde Bilimin Konu Sorunsal ve İlkelerinin Açıklanması

BENZERLİKLER PERSPEKTİFİNDEN: ÇAĞRI ÜZERİNE VE KISMI SÜRELİ ÇALIŞMA

Aydın Topaloğlu. İslâm Felsefesine Giriş drl. Peter Adamson ve Richard C. Taylor çev. M. Cüneyt Kaya İstanbul: Küre Yayınları, sayfa.

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2016), ss

İBN SİNA FELSEFESİNDE METAFİZİĞİN İNCELEME ALANI. Yakup ÖZKAN. Giriş

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

DEVLETİN HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANAN ULUSLARARASI SORUMLULUĞU

FELSEFE BÖLÜMÜ SOFİSTLER DERSİ DERS NOTLARI (3)

Varlık Olmak Bakımından Varlık İfadesinin Sûfîlerce Yeniden Yorumlanması ve Bu Yorumun Mezafizik Sonuçları

T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE TEKNİKLER SEMİNERİ

Araştırma Notu 16/190

Editörler Prof.Dr. İsmail Erdoğan / Dr. Öğr. Üyesi Enver Demirpolat İSLAM FELSEFESİ

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

ISBN

ÖDEV ETİĞİ VE İMMANUEL KANT

KİTAP İNCELEMESİ SİSTEMATİK FELSEFE BAĞLAMINDA PLATON ARİSTOTELES KARŞILAŞTIRMASI. Prof. Dr. Arslan Topakkaya, İstanbul, Nobel Yay. 2013, 310 s.

Metafizik Üzerine Büyük Şerh: Büyük Alfa Kitabı, C *

STOA MANTIĞI VE FÂRÂBÎ YE ETKİSİ. İbrahim Çapak, Ankara: Araştırma Yayınları, 2011 (3. Baskı), 208 s.

Uluslararası İmam Eş arî ve Eş arîlik Sempozyumu Bildirileri (21-23 Eylül 2014)

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

BİREYLEŞME İLKESİ Turgut Özgüney

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Salih Günaydın * Osman Demir. Kelâmda Nedensellik: İlk Dönem Kelâmcılarında Tabiat ve İnsan. İstanbul: Klasik, sayfa. ISBN:

On Yedinci Yüzyılda Felsefe Descartes. Prof. Dr. Doğan Göçmen Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü Ders: 03/10/2016

57. Future Perfect Tense Konu Anlatımı (Gelecekte Tamamlanmış Zaman) (

SORU KALIBI-1 SORU KALIBI-2 SORU KALIBI-3 SORU KALIBI-4 TEOG SORU ANALİZLERİ VE ÇÖZÜM YÖNTEMLERİ ÇÖZÜM YÖNTEMİ-1 ÇÖZÜM YÖNTEMİ-2 ÇÖZÜM YÖNTEMİ-3

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

Mehmet Zahit Tiryaki *

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

Editörler Prof.Dr. İsmail Erdoğan / Yrd.Doç.Dr. Enver Demirpolat İSLAM FELSEFESİ

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T+U Kredisi Akts Felsefeye Giriş IV

SİİRT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ CİLT: 4 SAYI 1 s MOLLA FENÂRÎ DE TASAVVUF METAFİZİĞİ

Emine Öğük, Mâturidi nin Düşünce Sisteminde Şer-Hikmet İlişkisi, 268 Sayfa, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2010.

İslâm Hukukunda Kadının Boşa(n)ma Hakkı

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

CATI YALITIM CEPHE DOSYA MEHPARE EVRENOL SELÇUK AVCI BOĞAÇHAN DÜNDARALP. MART 2014 Say 371 Fiyat 10 TL

1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN

Türk Hukuku nda ve Karşılaştırmalı Hukukta Vicdani Ret

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

MUALLİM-İ SANÎ NİN TEMEL GAYESİ: DİN- FELSEFE UZLAŞTIRMASI Benazir KARUÇ *

Adjectives in Turkish Language. . Abstract

İBN SİNA'NIN VARLIK FELSEFESİ ÜZERİNDE NASİRUDDİN TÛSÎ İLE SADREDDİN KONEVÎ ARASINDA GEÇEN TARTIŞMALAR

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

İbn Sînâ Felsefesinde Metafizik Bilginin İmkânı Sorunu

BİLGİ VARLIK İLİŞKİSİ VE DEĞİŞİM PROBLEMİ. -İki Gizli Müttefik: PARMENİDES ve HERAKLEİTOS-

ZORUNLULUKLA İLİŞKİLENDİRİLEN MÜMKÜN VARLIK TASAVVURUNUN İSLÂM FELSEFESİNDEKİ KONUMU VE MÜTEAHHÎR DÖNEM KELÂMINA YANSIMALARI *

Cevheri Ferdin ispat Hakkında*

İbrahim Kalın Knowledge in Later Islamic Philosophy: Mulla Sadra on Existence, Intellect, and Intuition. Sümeyye PARILDAR

Yayın No. : 3249 İşletme-Ekonomi Dizisi : Baskı Ağustos 2015 İSTANBUL ISBN

MANTIĞI GELENEKSEL KELAMA UYGULAMAK: ŞEHRİSTÂNÎ NİN KİTÂBÜ L MUSÂRAATİ L FELÂSİFE ADLI ESERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

FARABİ DE HEYULANİ AKIL-FAAL AKIL İLİŞKİSİ

Hegel, Tüze Felsefesi, 1821 HAK KAVRAMI Giriş

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ 8 YARIYILLIK (DÖRT YIL) DERS PROGRAMI (YENİ DÜZENLEME)

ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER. Murat DEMİRKOL. Doç. Dr. (Assoc. Prof. Dr.) Reşadiye-Tokat/1969.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Okul adı Yıl. İlkokul Misak-ı Millî İlkokulu 1985 Lise İskilip İmam Hatip Lisesi 1991

MURAT ÖZBAY SERİSİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

BETİM ULUSLARARASI SAĞLIK ÖĞRENCİLERİ AKADEMİSİ 2016

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

TOPLUMSAL DAVRANIŞ KURALLARI ve HUKUK. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO

Tasarım Raporu. - Projemizde detaylı bir şekilde ulaşmak istediğimiz amaçların belirlenmesi,

Değerlendirme / Review

İçindekiler TEMEL KAVRAMLAR

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S. TSK/25

Meşşâi Filozoflar ve Gazâlî nin Ontolojisinde Varlık-Mâhiyet Tartışmaları

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research

Aristoteles (M.Ö ) Felsefesi

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

KANUNİLİK İLKESİ BAĞLAMINDA CEZA VE CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA YORUM

On Yedinci Yüzyılda Felsefe Descartes. Prof. Dr. Doğan Göçmen Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü 10/10/2016

Sultantepe Mah. Cumhuriyet Cad. Fısatıkağacı İş Merkezi, No 39/1, Üsküdar İstanbul

ÇALIŞMALARIMIZ. Saygılarımla Sebahattin Dilaver Ankara /2013

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi

Modeli - Tarama Modelleri

Transkript:

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler 22-24 Mayıs 2008 İSTANBUL Papers May 22-24, 2008 İSTANBUL I Mart 2009

!STANBUL BÜYÜK"EH!R BELED!YES! KÜLTÜR A.". YAYINLARI Maltepe Mahallesi Topkapı Kültür Parkı Osmanlı Evleri Topkapı - Zeytinburnu / İstanbul Tel: 0212 467 07 00 Faks: 0212 467 07 99 www.kultursanat.org / kultursanat@kultursanat.org ULUSLARARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER PAPERS Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Bayhan Genel Yayın Danışmanı Prof. Dr. İlhan Kutluer Yayın Koordinatörü Müjdat Uluçam Hasan Işık Editörler Mehmet Mazak Nevzat Özkaya Kapak Aydın Süleyman Yapım Ekim / 2008 İstanbul Copyright KÜLTÜR A.Ş. ISBN: Baskı ve Cilt...

İbn Sînâ Düşüncesinde Nedensellik İlkesinin Temellendirilmesi ve Metafizikteki İşlevi The Establishment of the Principle of Causation in Ibn Sînâ s Thought and Its Function in Metaphysics Dr. Ömer Türker* Abstract Ibn Sînâ says in al-shifâ al-ilâhiyyât that the knowledge of the principle of causality is not sensible. According to him, the senses only can give us that there is a consecutiveness (muvâfât) among the things that come to being one after another. For, the consecutiveness do not necessitate that the one is the cause to other. The principle of causality is the conclusion comprehended by reason from this consecutiveness. But in which texts and how İbn Sînâ proves this principle is not clear. In this paper I will answer the question of that in which texts and how İbn Sînâ proves the causality, and I will show that the metaphysics of İbn Sînâ depends on the consepts of being, contingency and cause. Sudûr teorisinin en önemli ilkelerinden biri olan nedenselliğin duyulur nesnelerin gözleminden çıkmadığı hem bu ilkeyi benimseyen Meşşâî filozofların hem de kabul etmeyen kelamcıların ortak görüşüdür. Bu sebeple çağdaş yazarlar, İbn Sînâ gibi filozoflarca nedenselliğin aklî bir zorunluluk olarak görüldüğünü belirtirler ve nedensellikle ilgili tartışmalarda bu ilkenin nasıl temellendirildiğini söz konusu etmezler. Özellikle İbn Rüşd ün, Gazzâlî nin nedensellik ilkesine yönelik eleştirilerine verdiği cevapta nedenselliğin felsefî bir ispatına girişmeksizin aklen zorunlu olduğunu söylemesi konuyla ilgili yanlış bir zorunluluk kanısının oluşmasına yol açmıştır. Bu yanlış kanı, herhangi bir üst ilkeye bağlamaksızın nedenselliğin adeta kendi kendisini temellendiren aklî bir zorunluluk olarak vaz edilmesidir. Oysa nedenselliğin aklî bir zorunluluk olduğu doğru olmakla birlikte, bu ilke kendi kendisiyle temellenen ve başka herhangi bir bilgiye başvurulduğunda kısır döngüye düşülen bir ilke değildir. Dolayısıyla İbn Rüşd gibi filozofların nedensellik hakkındaki zorunluluk iddiası, aklın bedîhî bilgilerindeki gibi bir zorunluluk değil, ancak başka metafizik ilkelere başvurmakla açıklanabilen bir zorunluluktur. Bu nedenle İbn * D&B &slâm Ara't rmalar Merkezi

318 ULUSLARARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Rüşd ün Gazzâlî ye verdiği cevapta hulfî kıyası kullanarak temellendirdiği bu ilke İbn Sînâ tarafından imkan kavramı aracılığıyla temellendirilir. Şimdi İbn Sînâ nın bu temellendirmeyi hangi eserlerinde ve nasıl yaptığına geçebiliriz. İbn Sînâ es-semâü t-tabîî de nedenlerin türlerini incelerken doğa ilminin nedensellik ilkesini ispatlamayıp bir kabul olarak aldığını ve bu ilkenin ispatını metafiziğin üstlendiğini belirtir. İlkenin niçin Metafizikte incelendiği açıktır: Nedensellik ilişkisi, bütün mevcutlar arasında bulunan bir ilişki olduğundan mevcutların bir kısmını değil tamamını inceleyen metafizikte temellendirilmelidir. Ne var ki özellikle Şifâ Metafizik te nedenleri incelediği altıncı makalede nedensellik ilkesine ilişkin herhangi bir temellendirmeye rastlanmaz. Bu ilkenin temellendirmesi doğrudan nedensellik konusunun işlenmediği bilakis birlikten çokluğun çıkışının işlendiği sekizinci ve dokuzuncu makalede görülmektedir. Aynı durum İşârât için de geçerlidir. İşarât ta da nedensellik ispatı, Şifâ-Metafizik in sekizinci ve dokuzuncu makalesine karşılık gelen dördüncü nematta görülmektedir. Nedenselliğin bu yerlerde ispatlanması ise herhangi bir şekilde nedenselliğe ayrılmış bir fasıl altında değil, mümkün mevcudun illetle ilişkisinden hareketle ilk varlığa ulaşmanın zorunluluğundan bahseden fasıllar öbeği içinde yapılmaktadır. İbn Sînâ nın İşârât ve Şifâ Metafizik teki tartışmaları, Şifâ Metafizik in başında nedensellik ilkesine ilişkin tespitinin gereğini yerine getirme olarak düşünülebilir. Söz konusu tespite göre duyularımız bize peş peşe var olan nesneler arasında yalnızca bir ardışıklık (muvâfât) olduğu bilgisini verir. Çünkü iki şeyin art arda gelmesi, birinin diğerinin sebebi oluşunu zorunlu kılmaz. Nesneler arasındaki ilişkinin zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisi olduğu yani nedensellik ilkesi, aklın söz konusu ardışıklıktan çıkardığı bir sonuçtur. O halde, der İbn Sînâ, biz sebepli şeylerin varlığının kendilerinden önce gelen şeylerle varlık bakımından ilgili olduklarına hükmederek, sebeplerin sebepliler için varlığını olumlamadıkça akılda mutlak sebebin varlığı ve bir sebep olduğu fikri teşekkül etmez. İşte İbn Sînâ nın bu sözü, nedensellik temellendirmesini nasıl yaptığının ip uçlarını barındırmaktadır. Öncelikle nedensellik ilkesi, bir neden fikri üzerine kurulmaktadır. Bir şeyin neden sıfatıyla nitelenmesi ise kendinde sahip olduğu bir vasıf değil, ancak onun sonucu olduğu kabul edilen bir şeye nispetle sahip olduğu göreli bir vasıftır. Bütün göreli vasıflar ise şeyin kendisi açısından sahip olduğu özelliklerin ardından nitelendiği durumlardır. Şu halde neden veya sonuç olma vasıfları, şeylerin kendinde sahip olduğu özelliklerin ardından gelir. Bu bağlamda sorulması gereken soru şudur: Bir şeyin neden veya sonuç olması, onun hangi durum veya durumlarına dayanmaktadır? İbn Sînâ bu soruya iki kavramla cevap verir: Mevcut ve İmkan. Bu kavramlardan birincisi, metafiziğin konusudur ve İbn Sînâ tarafından bedîhî kabul edilir. Fakat İbn Sînâ tarafından bedîhî kabul edilen mevcudun belirginleştirilmesi nedensellik ilkesi açısından önemlidir. Çünkü bu kavram, Parmenides in varlık kavramı ile Heraklitus un oluş kavramlarının bir tür uzlaştırılması olan Aristotelesçi bir kökene sahiptir ve hem dışta sübûtu hem de sübut bulan şeyin bireyselliğini anlatır. İbn Sînâ dışta sübût anlamını, mevcut lafzında içerilen varlık kavramına verirken sübût bulan şey anlamını mahiyete vererek bu kavramı sudûr teorisinin duyarlılıklarını taşıyan bir kavrama dönüştürür (metafizik, 73. paragraf). Böylece duyu algılarının konusu olan ama gerek Sokrat öncesi filozoflar gerekse de sofistler tarafından gerçekliği kuşkulu görülen bireysel mevcut duyumunu varlık kazanmış bir mahiyet anlamında bedîhî hale getirir. Bu sebeple varlık anlamından ayırdığı anlamı, şey, mahiyet ve zat gibi

319 lafızlarla ifade eder. Mahiyet ve varlığın bir araya gelmesi mevcudu oluşturduğundan mevcut ile hâsıl kelimelerine aynı anlamı verir. İbn Sînâ ya bu imkanı veren ise dış dünyada meydana gelip oluş ve bozuluşa konu olan tek tek şeylerin bulunduğuna dair ortak duyumdur. Bu nedenle mevcut kavramının içeriğini oluşturan varlık ve mahiyet kavramları arasındaki ilişkinin niteliği, mevcudun kendisi özelleştirilmedikçe tespit edilmeye elverişli değildir. Ancak belirli bir varlıktan bağımsız olarak düşünüldüğünde bu ilişki aklen ya zorunlu ya mümkün ya da imkansız olabilir. İşte bu aklî ihtimaller, bize bir mevcudun zâtından kaynaklanan durumların temelde imkan ve zorunluluktan ibaret olduğu sonucunu verir. Her ne kadar İbn Sînâ, dışta sübût bulmanın bir tür zorunluluk ifade ettiğinden hareketle zorunluluğun en açık varlık kipi olduğunu düşünse de mevcut kavramının Heraklitusçu kökeni yani dış dünyada oluş ve bozuluşa konu olması, mevcutların zâtı ile varlığı arasında bulunan muhtemel ilişkilerden imkan kipini öncelemeyi gerektirmektedir. Çünkü varlığın sürekli ve kendinden olması anlamında zorunluluk, ancak imkan kavramı aracılığıyla kavranabilen bir zorunluluktur. Bu nedenle imkanı önceleyen zorunluluk gerçekte dışta sübût bulma ile eşanlamlıdır. Diğer deyişle varlığa sahip olma anlamında zorunluluk, imkanı öncelerken varlığın mevcudun zâtı veya mahiyetinden kaynaklanması ve dolayısıyla da sürekli olması anlamında zorunluluk, imkan kavramının ardından gelmektedir. Böylece İbn Sînâ duyulur nesnelerin varlığını ve imkanını bedîhî hale getirmekte ve bir kip olarak zorunluluk kavramına bu imkan aracılığıyla ulaşmaya çalışmaktadır. İşte İbn Sînâ nın bir neden kavramına ulaşma çabası, bu noktadan başlar. Çünkü eğer mevcudun varlığı ile zâtı arasındaki ilişki, imkan ilişki ise mevcudun zâtı veya mahiyeti varlığından bağımsız olarak düşünülebilmekte ve bu durumda da mahiyetin varlık ve yokluğa nispeti kendinde eşit hale gelmektedir. Böylece İbn Sînâ varlık ve yokluğa nispeti eşit olan mahiyete mümkün mahiyet adını vererek mahiyetin varlık veya yokluğunu tercih edecek bir sebebin bulunması gerektiğini ileri sürer. Araştırmanın bu noktasında ulaşılan yalnızca mutlak bir neden düşüncesidir ve bu düşünce, nedenselliğe giden yolda yalnızca ilk adımı oluşturur. Çünkü mümkün bir mahiyetin bir nedene muhtaç olduğu düşüncesi ile peş peşe varlık kazanan bütün mümkün mahiyetler arasında nedensel bir ilişkinin bulunduğu düşüncesi birbirinden oldukça farklıdır. İbn Sînâ nın nedenselliğe giden yoldaki ikinci adımı, mümkün mahiyetlerin bir nedene muhtaç olduğundan hareketle kendi varlığını zorunlu kılan bir zât veya mahiyet düşüncesine ulaşmaktır. İbn Sînâ bu sonuca ulaşmak için mümkün mahiyet tanımını işlevselleştirir. Buna göre mümkün olduğu varsayılabilecek bütün mahiyetler, varlık kazanmak için bir nedene muhtaçtır. İster sonlu ister sonsuz olduğu varsayılsın bütün mümkünler toplu olarak düşünülebilir. Toplu olarak düşünülen mümkünlerden her hangi birinin nedene muhtaç olmaması, kendi tanımıyla çelişeceğinden imkansızdır. Toplamı oluşturan bütün mümkünler böyle olduğuna göre ya hiçbir mümkün mevcut olamayacak ya bütün mevcutlar mümkün oldukları halde kendi başlarına varlık kazanmış olacaklar ya da zorunlu olduğu kabul edilen bir nihâî neden olacaktır. Birinci şık, bedîhî bilgilere ve ikinci şık da mümkünün tanımına aykırı olduğuna göre geriye üçüncü şık kalmaktadır. İbn Sînâ böylece nedenselliğin giden yolda ikinci adımı atmakta ve zâtı açısından zorunlu ve bütün mümkün mahiyetlere varlığını veren nihâî neden olan bir mevcut fikrine ulaşmaktadır. Ancak henüz nedensellik ilkesi temellendirilmiş değildir. Çünkü varsayımın bu aşamasında söz konusu nihâî ilkenin bütün mümkün mahiyetlere nispeti eşittir ve peş

320 ULUSLARARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU peşe varolan mevcutlar arasında nedensel bir ilişki olduğuna dair henüz hiçbir kanıt yoktur. Bu nedenle İbn Sînâ nın nedensellik temellendirmesine giden üçüncü adım, zâtı bakımından zorunlu mevcudun varlık tarzı incelemesidir. Metafiziğin aklî bir inceleme oluş niteliğini de gösteren bu adım, temelde zâtı gereği zorunlu olan bir mevcudun varlık tarzının nasıl olduğu sorusundan yola çıkar. Verilen cevap, aklen muhtemel şıkların belirlenmesi ve yanlış şıkların elenmesi üzerine kuruludur. Diğer deyişle cevapta sebr ve taksîm yöntemi kullanılmaktadır. Çok kısaca ifade edilecek olursa; ilk mevcudun varlığı ya maddî ya da aklî olacaktır. Maddî olması imkansızdır, zira maddî varlık oluş ve bozuluşa konu olduğundan imkan barındırır. Oysa onun zorunlu olduğu kabul edilmektedir. O halde onun varlığı aklî olacaktır. Aklî oluşu ve herhangi bir şekilde imkan içermemesi ise onun bütün bakımlardan bilfiil olması anlamına gelecektir. Bu aklî mevcut ya basît ya da bileşik olacaktır. Bileşik olması, parçalara muhtaç oluşu anlamına geleceğinden imkansızdır, dolayısıyla bütün bakımlardan basît olmalıdır. Bütün bakımlardan basît olması ise onun varlığı ile mahiyeti arasında bir ayrım yapılamayacağını ve zâtının varlığından ibaret olduğunu gösterir. İlk mevcudun varlığı ile zâtı veya mahiyeti arasında bir ayrım yapılamaması ise onun sayı bakımından bir olmasını gerektirir. Zira birden çok zorunlu varlığın birbirinden ayrışmasını mümkün kılan bir mahiyet yoktur. Böylece İbn Sînâ ilk mevcudun zorunlu, akıl, basît ve bir olduğu sonucuna varır. İlk mevcuda ulaşıncaya kadar mahiyet kelimesiyle aynı anlamda kullanılan zât kelimesi, artık mahiyetle özdeş olan anlamını terk etmiş ve dıştaki varlıkla özdeş bir anlam kazanmıştır. Ya da başka bir deyişle varlık kelimesi, mahiyetin dışta sübût bulması anlamında kullanılırken zorunlu mevcut kavramına ulaşıldıktan sonra zorunlu mevcudun bütün özelliklerini ifade edecek kadar genişlemiştir. Bununla irtibatlı olarak mevcut kelimesi, zât veya mahiyet artı varlık demekken burada yalnızca varlık anlamını ifade etmektedir. Yani varlık ve mahiyet ayrımına konu olmayan ama bununla birlikte bütün kemal niteliklerini bilfiil taşıyan bir mevcut düşüncesine ulaşılmıştır ki bu mevcut aynı zamanda dışta sübût bulmuş bir varlık (vucûd) ferdinden ibarettir. Dolayısıyla varlık kelimesi artık yalnızca dışta sübûtu ifade etmekle kalmamakta, bunun yanı sıra ilk mevcudun bütün sıfatlarını kuşatan, geniş anlamlı ve içerikli bir kelimeye dönüşmektedir. İşte nedensellik ilişkisinin temellendirilmesi tam da bu noktada başlamaktadır. Çünkü her yönüyle zorunlu ve bütün bakımlardan bilfiil bir mevcut ile eseri arasında herhangi bir zaman aralığı veya vehmî bir kesit düşünülememektedir. Zâtı akıldan ibaret olan ve bu nedenle biricik ve nihâî fiili düşünmek veya bilmek olan bu mevcuttan yalnızca İbn Sînâ nın ilk mübda dediği ilk akıl zorunlu olarak sudûr etmektedir. Yani ilk mevcut, zâtı gereği yalnızca bir mevcudun nedeni olmakta ve ikisi arasında nedensel bir ilişki bulunmaktadır. O halde nedenselliği temin eden şey, ilk mevcudun bütün bakımlardan bilfiil olmasıdır ve genel olarak neden ile sonuç arasında kurulabilecek bütün nedensel ilişkiler de nedenin bilfiil olmasına dayandırılmaktadır. Bu durum mevcutların bütün hiyerarşik düzeninde varlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla ister göksel akıllarda olduğu gibi varlık veren anlamında isterse de Ay altı alemde olduğu gibi hareket veren anlamında alınsın neden ile onun sonucu arasında asla zaman aralığı bulunmamaktadır. Bu nedenle İbn Sînâ, Şifâ Metafizik in altıncı makalesinde neden ile sonucun (illet ile malulün) varlık ve zamanda birliği meselesini incelemiş ve ardından birlik ve çokluk arasındaki ilişkinin incelenmesine geçmiştir. Bu makalenin özellikle Hakikat ehlinin her illet, malûlüyle birliktedir görüşü hakkındaki kuşkunun giderilmesi başlığını taşıyan ikinci

321 faslında, neden ile sonuç arasındaki ilişkinin temel niteliğini incelemekte ve ilerleyen fasıllarda bu ilişkinin fâil, maddî, sûrî ve gâî illetler özelinde nasıl gerçekleştiğini ele almaktadır. Neden ile sonuç arasındaki ilişkinin ancak metafizikte temellendirilebilmesi, doğal nedenselliğin de metafizik nedenselliğin zorunlu bir sonucu olduğu anlamına gelmektedir. Doğadan hareketle temellendirilemeyen nedensellik ilişkisi, genel kavramların yardımıyla metafizikte temellendirilmekte ve doğa bilimlerinde aklî zorunluluğa dayalı bir aksiyom olarak kullanılmaktadır. Nedensellik ilişkisinin metafizikte temellendirilme biçimi, aklî bir metafiziğin kurulmasına imkan vermekle birlikte metafizikteki pek çok sorunun da kaynağıdır. Bu sorunların en önemlisi ve diğer bütün sorunların temel kaynağı, ilk mevcudun salt varlık oluşundan mahiyet sahibi mümkün mevcutların nasıl sudûr ettiği sorunudur. Diğer deyişle birlik ve çokluk arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı sorunudur. Çünkü ilk mevcuttan sudûr eden varlıklar hiyerarşisinde mahiyet ile imkan ve dolayısıyla imkan ile yokluk özdeşleştirilmektedir. Zira mümkün mevcudun mahiyeti onun ilk mevcuttan aldığı varlıktan farklı olarak kendinde imkanını temsil etmektedir. Oysa mutlak varlıktan çıkmayan bu imkanın ve dolayısıyla mahiyetin, vucûdî bir dayanağı yoktur. Çünkü göksel akıllar, yalnızca varlıklarını ilk mevcuttan almaktadır. Bu durumda mevcutların ayrışmasını sağlayan nitelikler, temelde varlıklarından değil, imkan ve mahiyet olarak taşıdıkları yokluklarından kaynaklanmaktadır. İbn Sînâ nın varlık anlamının müşekkekliğini yalnızca öncelik ve sonralıkla açıklayıp şiddet ve zaafta teşkiki kabul etmemesi de bu sorunu perçinlemektedir. Bu bakımdan nedensellik ilkesi ilk mevcutla sonraki mevcutlar arasındaki varlık irtibatını tesiste işlevsel olmakla birlikte mahiyetin varlıkla birleşmesinden oluşan bir mevcudun nasıl meydana geldiğini açıklayamamaktadır. Bu nedenle sudûr teorisi, yoktan yaratma görüşüne benzer şekilde, mahiyetlerin yokluktan geldiği üzerine kurulmaktadır.