Paranoid Semptomlar ve Sendromlar



Benzer belgeler
17a EK 17-A ÖYKÜ KONTROL LÝSTESÝ. ² Rahim Ýçi Araçlar - Ek 17-A²

Larson'un 1960'larda veciz olarak belirttiði gibi,

Yetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR

ÇEVRE VE TOPLUM. Sel Erozyon Kuraklýk Kütle Hareketleri Çýð Olaðanüstü Hava Olaylarý: Fýrtýna, Kasýrga, Hortum

Þizofreni özellikle düþünce, algý ve duygulaným

Þizofreni: Klinik Özellikler, Taný, Ayýrýcý Taný

2 - Konuþmayý Yazýya Dökme

Yaþlý hastanýn deðerlendirilmesi aþamasýnda bazý

düþürücü kullanmamak c-duruma uygun ilaç kullanmamak Ateþ Durumunda Mutlaka Hekime Götürülmesi Gereken Haller:

Bir týbbi durumun ayýrýcý tanýsýnýn iyi yapýlabilmesi,

Borderline (sýnýrda) kiþilik bozukluðu nevroz ve. Borderline Kiþilik Bozukluðu. Özet

ünite1 Sosyal Bilgiler

Aile Hekimliðinde Genogram

Sosyal anksiyete bozukluðu, ilk kez 1966'da Marks

Þizofreninin klinik özelliklerini anlatan kitap ya

Firmamýz mühendisliðinde imalatýný yaptýðýmýz endüstriyel tip mikro dozaj sistemleri ile Kimya,Maden,Gýda... gibi sektörlerde kullanýlan hafif, orta

Obsesif kompulsif bozuklukta sosyodemografik verilerin tedaviye direnç açýsýndan karþýlaþtýrýlmasý

Kanguru Matematik Türkiye 2018

Örgütsel Davranýþýn Tanýmý, Tarihsel Geliþimi ve Kapsamý


Yüzyýlýn baþlarýnda E. Bleuler ve Kraepelin

1960'lardan Günümüze Depresyonun Epidemiyolojisi, Tarihsel Bir Bakýþ

ünite1 Kendimi Tanıyorum Sosyal Bilgiler 1. Resmî kimlik belgesi Verilen kavram ile aþaðýdakilerden hangisi iliþkilendirilemez?

Bir Psikiyatri Kliniðinde Yatarak Tedavi Gören Geç Baþlangýçlý Þizofreni Hastalarýnýn Klinik ve Sosyodemografik Özellikleri

Psikiyatrik literatürde 1800'lerden beri görünmekte

Bakým sigortasý - Sizin için bilgiler. Türkischsprachige Informationen zur Pflegeversicherung. Freie Hansestadt Bremen.

TÜSAD İnfeksiyon Çalışma Grubu

Depresyon, Pratisyen Hekimler ve Depresyon Eðitimi

Çoðul Kiþilik Kavramý ve Dissosiyatif Bozukluklar

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Öğretim Yılı. Dönem 5 PSİKİYATRİ STAJ TANITIM REHBERİ

ünite1 Sosyal Bilgiler Verilenlerden kaçý sosyal bilimler arasýnda yer alýr? A. 6 B. 5 C. 4 D. 3

Þizofreni Tedavisinde Biliþsel-Davranýþçý Yaklaþýmlar

İletişim ve İnsan İlişkileri Kitle İletişim Araçları Atatürk ve İletişim

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

Bipolar Bozukluk Baþlangýç Yaþýnýn Klinik ve Gidiþ Özellikleriyle Ýliþkisi

Akut ve Geçici Psikotik Bozukluk Ýzleminde Taný Stabilitesi: Bir Ön Çalýþma

Cinsel Mitler ve Cinsel Ýþlev Bozukluklarý

Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu Tanýsý Alan Çocuklarýn Ebeveynlerinde Kiþilik Bozukluklarý

Konular 5. Eðitimde Kullanýlacak Araçlar 23. Örnek Çalýþtay Gündemi 29. Genel Bakýþ 7 Proje Yöneticilerinin Eðitimi 10

m3/saat AISI

Spor Bilimleri Derneði Ýletiþim Aðý

Somatizasyon iyi tanýmlanmýþ bir taný sýnýfý ya da

Meme Kanserinin Ruhsal ve Sosyal Etkileri Üzerine Bir Çalýþma

Çekirdek belirtileri açýsýndan duygulaným alanýnda. Birinci Basamakta Depresyon: Tanýma, Ele Alma, Yönlendirme. Özet

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

BÝLGÝLENDÝRME BROÞÜRÜ

Yaþlanma ile birlikte deri ve saçlarda görülen

Sosyal Fobi. Özet. Taný ve Sýnýflandýrma

Yataklý Tedavi Hizmeti Sunan Psikiyatri Kliniklerinde Ektanýlar


.:: TÇÝD - Tüm Çeviri Ýþletmeleri Derneði ::.

Sunuþ. Türk Tabipleri Birliði Merkez Konseyi



Konu: Davranışın Nörokimyası. Amaç: Bu dersin sonunda öğrenciler davranışın biyokimyasal mekanizmalarını öğreneceklerdir. Öğrenim hedefleri:

Psikiyatrik Bozukluklara Baðlý Engellilik Hali; Üniversite Hastanesi Deneyimi. Disabilites Due to Psychiatric Disorders: Sample Of University Hospital

Þizofreni ve Cinsiyet: Baþlangýç Yaþý ve Sosyodemografik Özellikler

TUM DERS LER SOR U BAN K AS I HAYAT BİLGİSİ FEN BİLİMLERİ - TÜRKÇE MATEMATİK - İNGİLİZCE

1. Nüfusun Yaþ Gruplarýna Daðýlýmý

Sýnýrda Kiþilik Bozukluðu Aslýnda Bir Bipolar Spektrum Bozukluðu mudur?

EĞİTİM VEREN BİR DEVLET HASTANESİ PSİKİYATRİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN HASTALARIN TANI GRUPLARINA GÖRE SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ

Bir psikiyatri kliniði yataklý birimi hastalarýnda. birlikteliði: Retrospektif bir çalýþma

Bir Eðitim Hastanesinde Psikiyatri Konsültasyon Hizmetlerinin Deðerlendirilmesi

TOHAV Suruç Mülteci Danýþma Merkezi Açýldý TOHAV'ýn mülteci ve sýðýnmacýlara yönelik devam ettirdiði çalýþmalar kapsamýnda açtýðý SURUÇ MÜLTECÝ DANIÞM

Psikiyatri Hastalarýnda Týp Dýþý Çare Arama Davranýþý: Türkiye'de ve Almanya'da Yaþayan Türkler Arasýnda Karþýlaþtýrmalý Bir Ön Çalýþma

DOÐA KOLEJÝ 2019 BURSLULUK SINAVI VELÝ BÝLGÝLENDÝRME KÝTAPÇIÐI

Alkol çok eski zamanlardan beri (M.Ö. 2000) var. Alkol Kullaným Bozukluklarý. Özet

Depresif Bozukluklarda Risk Etkenleri

Manyetik Rezonans ve Bilgisayarlý Tomografi Öncesi Hastalarda Anksiyete ve Depresyon

DEHB Tanýlý Çocuklarýn Ebeveynlerinde DEHB Oraný

Huzurevinde Yaþayan Bireylerde Depresyon Düzeyi, Ölüm Kaygýsý ve Günlük Yaþam Ýþlevlerinin Belirlenmesi

Kanguru Matematik Türkiye 2017

Halkla Ýliþkiler ve Cinsiyet

Depresyon; emosyonel alanda; disfori, anhedoni,

Cinsel Ýþlev Bozukluklarýnda Ýlk Basamak Deðerlendirme ve Ayýrýcý Taný

Bilge Togay* Handan Noyan** Sercan Karabulut* Rümeysa Durak Taşdelen* Batuhan Ayık* Alp Üçok*

Anksiyete Bozukluðu ve Depresyonun Tanýsal Ýliþkileri

l. ÜNÝTE PSÝKOLOJiYE GÝRÝÞ

Yineleyici ve Tek Dönem Major Depresif Bozukluðu Olan Hastalarýn Kiþilik ve Affektif Mizaç Özellikleri

Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu ve Primer Enürezis Nokturnalý Çocuklarýn Annelerindeki Psikiyatrik Belirtiler ve Yetiyitimi

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

Demans bir çok biliþsel defektin bir arada bulunmasýna. Demans ve Komorbid Durumlar. Özet

Çeþitli organ ve sistemleri tutan týbbi hastalýklarýn

Bedensel Hastalýðý Olan Kiþiler Arasýnda Psikiyatrik Yardýma Ýhtiyacý Olanlar Tanýnabiliyor mu?

DSM-5 Taslak Taný Ölçütlerine Genel bir Bakýþ: "Batý Cephesinde Yeni bir Þey Yok" mu?

Anksiyete duyarlýlýðý yüksek kiþiler anksiyetedeki

Son yýllarda teknolojinin ve yaþam kalitesinin

1. Böleni 13 olan bir bölme iþleminde kalanlarýn

Mantýk Kümeler I. MANTIK. rnek rnek rnek rnek rnek... 5 A. TANIM B. ÖNERME. 9. Sýnýf / Sayý.. 01

YENÝ YAYINLARDAN ÖZETLER

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

2006 cilt 15 sayý

Depresyonda taný ve ayýrýcý taný sorununu ele. Depresyonda Taný ve Ayýrýcý Taný. Özet. Bunun yanýsýra aþaðýdaki belirtilerden en az 5 i bulunmalýdýr.

Týp Fakültesi öðrencilerinin Anatomi dersi sýnavlarýndaki sistemlere göre baþarý düzeylerinin deðerlendirilmesi

Yüzyýlýn baþýndan bu yana, þizofreninin kökenlerini

Dissosiyatif Kimlik Bozukluðu: Taný ve Nozolojik Sorunlar

Þizofrenide Duygu Algýlama ve Tanýma Süreçleri

Kanguru Matematik Türkiye 2015

Prof. Dr. Leyla Zileli ile Psikanaliz, Psikoterapi, Ýçgörü Geliþtirme Üzerine

Transkript:

Paranoid Semptomlar ve Sendromlar Uz. Dr. Çiçek HOCAOÐLU* Özet Paranoid semptomlarýn çok sayýda psikiyatrik ve týbbi hastalýðýn seyri sýrasýnda görülebilmesine karþýn zaman zaman hekimlerin paranoid semptomlarýn tanýnmasý, sýnýflandýrýlmasý ve tedavisi konusunda güçlük yaþadýklarý da bilinmektedir. Bu yazýda konu ile ilgili paranoid semptomlar ve bazý özel paranoid sendromlara iliþkin literatür bilgileri gözden geçirilmiþtir. Paranoid terimi pekçok semptom, sendrom ve kiþilik bozukluðu terimi ile birlikte kullanýlýr. Paranoid semptomlarýn çoðunluðunu perseküsyon sanrýlarý oluþturmaktadýr. Tek baþýna paranoid terimi tanýmlayýcý olmakla birlikte taný koyduramaz. Dikkatli bir anamnez, klinik öykü ve gözlem ile paranoid durumun bir sendrom ya da semptom olup olmadýðý ayrýmý yapýlmalýdýr. Paranoid semptomlar ile ilgili diðer sorunlar sýnýflama ve taný ölçütleri ile ilgilidir. Anlaþýlabilirliði kolaylaþtýrmak yönünden paranoid semptomlarýn görüldüðü hastalýklar 2 grup altýnda toplanabilir. * Karadeniz Teknik Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, TRABZON 1. Þizofreni, duygudurum bozukluklarý, organik mental bozukluklar gibi primer mental bozukluklarla birlikte görülen paranoid semptomlar. 2. Diðer primer bozukluklarla iliþkisi olmayan DSM- 4 ve ICD-10'da ayrý bir bölüm olarak incelenen paranoid bozukluklar. Çoðu kez paranoid semptomlarýn hangi grupta olduðunu ayýrd etmek kolay olmamaktadýr. Çünkü paranoid özellikleri ön planda olan pekçok psikiyatrik bozukluk mevcuttur. Bu nedenle bu hastalýklar paranoia ve paraphrenia isimleri ile anýlmýþlardýr. Paranoia teriminin ilk kez antik Yunan da kullanýldýðý ve Hipokrat zamanýnda bile çoktan yerleþmiþ bir sözcük olduðu bilinmektedir. O zamanlar gerek halk gerekse de meslekten kiþiler tarafýndan "delilik" karþýlýðýnda kullanýlan Yunanca para (dýþýnda) ve nous (akýl) (=akýl dýþý) kelimelerinden oluþmaktadýr. Sonraki yüzyýllar boyunca literatürde ancak zaman zaman karþýlaþýlan 97

HOCAOÐLU Ç. bu terim 18. ve 19.yy larda yeniden belirmeye baþlamýþ ve birbirinden farklý bazý ruhsal bozukluklarý tanýmlamak için kullanýlmýþtýr. Özellikle 19. yüzyýlda hem deliryum hem de sanrý durumlarýnýn karþýlýðý olarak Fransýz hekimler tarafýndan yaygýn bir þekilde kullanýlmýþtýr. Paranoid semptomlar ve aile çalýþmalarý Paranoid bozukluklar ile ilgili aile çalýþmalarý: Paranoid bozukluklarýn kalýtsal bir zemin üzerinde oluþumuna iliþkin araþtýrmalarýn ilklerinden biri Miller in 1941 yýlýnda yayýmladýðý klasikleþmiþ çalýþmasýdýr. Hastanede yatarak tedavi görmüþ ve tümü paranoid özellikler gösteren 400 psikotik hasta ile yapýlan bu kapsamlý araþtýrma konuya bir açýklýk getirememiþtir. Bu hastalarýn arasýnda önceki kuþaklarda paranoid bozukluk saptanmýþ olanlarýn oraný %2 olarak bulunmuþtur. Daha sonraki aile çalýþmalarýnda paranoid kiþilik bozukluðu, paranoid bozukluk ve þizofreni arasýndaki iliþkiyi araþtýrmak amaçlanmýþtýr. Manschreck in bildirdiðine göre; (1995) Keadler ve arkadaþlarý öncelikle birinci derece akrabalarýnda paranoid bozukluk olanlarda paranoid kiþilik bozukluk insidansýnýn daha yüksek olduðunu bildirmiþ daha sonraki yayýnlarýnda ise birinci derece akrabalarýnda þizofreni olanlarda paranoid kiþilik ve paranoid bozukluðun daha sýk görüldüðünü belirtmiþlerdir. Ancak bu yöndeki tüm çalýþmalar sonucunda paranoid bozukluklarda kalýtsal ya da yapýsal bir zeminin varlýðýný kanýtlayacak somut verilere henüz ulaþýlamamýþtýr. Þu an benimsenen görüþ, birinci derece akrabalarýnda þizofreni olanlarda paranoid bozukluk ve paranoid kiþilik için risk sözkonusu iken; birinci derece akrabalarýnda paranoid bozukluk olanlarda þizofreni ya da þizotipal kiþilik geliþme riski olmadýðýdýr. Ailesel çalýþmalarýn yapýlmasýndaki zorluk uzun zaman ve geniþ bir populasyon ile þizofreni, paranoid kiþilik ve bozukluðun birlikte görüldüðü karmaþýk aile modelleri gerektirmesinden kaynaklanmaktadýr. EPÝDEMÝYOLOJÝ Paranoid semptomlar ileri yetiþkinlik döneminde daha sýk görülmektedir. Bunda, yaþýn ilerlemesi ile sayýlarý artan düþ kýrýklýklarý, yeni olanaklarýn sýnýrlanmasý ve yýllar boyunca paranoid eðilimlerini dengeleyebilen kiþilerin bu kayýplarla baþ etmede giderek zorlanmaya baþlamalarýnýn rolü olduðu düþünülmektedir. Paranoid bozukluklarýn cinsiyet yönünden daðýlýmý konusunda yeterli veri bulunmamakla birlikte kadýnlarda biraz daha sýk görüldüðü düþünülmektedir. Manschreck in bildirdiðine göre; (1995) Kolb (1968) paranoid bozukluk tanýsý konulanlarýn büyük çoðunluðunu hiç evlenmemiþ kiþilerin oluþturduðunu ve bu durumu eþcinsel yönelimler ve sürekli yaþanan hostil eðilimlerin varlýðý ile açýklamýþtýr. Paranoid semptomlarýn genel nüfusa oraný bilinmemektedir. Yapýlan çalýþmalarýn çoðu psikiyatri kiliniklerine yatýrýlan hastalarýn ancak %1-2'sinde paranoid bozukluk bulunduðunu düþündürmektedir. Bu bozukluðun toplumdaki yaygýnlýðý ile ilgili kesin bilgiler yoktur ve %0.03 civarýnda olduðu düþünülmektedir. Oldukça geniþ bir toplum kesiminde yaþandýðý düþünülmekle birlikte, hafif ve orta derecede paranoid semptomlarý olan kiþilerin yalnýzca bir bölümünün yardým istemesi nedeni ile gerçeðe yakýn bir oran saptamak mümkün görünmemektedir. Paranoid semptomlarýn büyük çoðunluðunu perseküsyon sanrýlarý daha az olarakta alýnma, grandiöz, kýskançlýk erotomanik, hak arama ve dinsel sanrýlar oluþturmaktadýr. Perseküsyon sanrýlarý: Buradaki baþlýca tema, kiþinin kendisine karþý elbirliði ile çalýþýldýðý, aldatýldýðý, gözetlendiði, zehirlendiði bile bile iftira edildiði, taciz edildiði ya da uzun süreli amaçlarýnýn peþinde koþarken engellendiði üzerinedir. Bu tip sanrýlarý olan kiþiler çoðu zaman kýzgýn ve kýrgýndýrlar. Kendilerine zarar verdiðini düþündükleri kiþilere yönelik þiddete baþvurabilirler. Grandiöz sanrýlar: Kiþinin kiþisel öneminin abartýlmasý biçiminde görülür. Kendisinin zengin, olaðandýþý yeteneklerle yüklü özel bir kiþi veya kurtarýcý olduðunu iddia eder. Bu sanrýlar primer olarak benlik saygýsýnýn eksikliðine dayanýr, bilinçdýþý yetersizlik duygularý için bir kompansasyon saðladýðý düþünülmektedir. Alýnma (referans) sanrýlarý: Bunlar çeþitli obje, olaylar veya insanlarýn hasta için bireysel ve özel bir önemi olmasý ile ilgili düþünceleridir. Gazetede okunan bir makale veya TV de izlenen bir olay veya bir söz doðrudan hastaya yönelmektedir. Yine kiþi komþularýnýn yada yakýnlarýnýn herhangi bir eylem ya da jestini kendisine yönelik özel birþey anlatmaya çalýþtýðý biçimde algýlayabilir. PARANOÝD SEMPTOMLARIN ETÝYOLOJÝSÝ Daha öncede belirtildiði gibi paranoid semptomlar çok sayýda bozuklukla birlikte görülebilir. Temel 98

PARANOÝD SEMPTOMLAR VE SENDROMLAR sorun bu bozukluklar bulunmaksýzýn ortaya çýkan paranoid semtomlarýn nasýl oluþtuðudur. Bu sorunun yanýtý çoðunlukla premorbid kiþilik ve sosyal izolasyona yol açan nedenlerle açýklanmaya çalýþýlmýþtýr. Çok sayýda araþtýrmacý paranoid semptomlar üzerine eðilmiþlerdir. Karno ve Norquist'tin bildirdiðine göre; Kraepelin (1915) paranoid semptomlarý olan kiþilerin premorbid kiþilik yapýlarýnýn paranoid kiþilik yapýsýna benzer olduðunu, Kretchmer (1927) ise paranoid bozukluðu olan kiþilerin alýngan ve duyarlý kiþilikleri olduðunu belirtmiþlerdir. Paranoid semptomlarýn oluþmasýnda etkili olan bir diðer etken ise sosyal izolasyondur. Herhangi bir nedenden ötürü sosyal iletiþimin azaldýðý durumlarda paranoid semptomlarýn geliþebildiðini gösteren çalýþmalar bu görüþü desteklemektedir. Ayrýca bu semptomlarýn kendileri de sosyal izolasyona yol açabilirler. Yine Karno ve Norquist tin bildirdiðine göre; Kraepelin (1915) kronik iþitme engellilerde zamanla paranoid düþünceler geliþtiðine iþaret etmiþtir. Ýþitme engelli olmak beraberinde sosyal izolasyonu getirmektedir. Harris ve Jeste nin bildirdiðine göre; Houston ve Royse (1954) paranoid þizofreni ile iþitme engelli olma arasýnda bir iliþki olduðunu, Kay ve Roth (1961) ise iþitme algýsýný kaybedenlerde sonradan geliþen paranoid semptomlar olduðunu belirtmiþlerdir. Bununla birlikte çok sayýda iþitme engelli kiþide paranoid semptomlarýn görülmediði de unutulmamalýdýr. Son yýllarda yapýlan nörobiyolojik çalýþmalarda paranoid bozuklukta, limbik sistemde ya da bazal gangliyonlarda bir patoloji olabileceði ileri sürülmektedir. Psikodinamik Görüþ Paranoid bozukluklarýn psikodinamik açýklamasýnýn nasýl yapýlabileceði ve hangi kalýtsal ya da doðumsal etmenlerin ve erken çocukluk yaþantýlarýnýn ciddi paranoid düþünceler geliþtirmeye hazýrladýðý sorularýnýn yanýtý kolay verilememektedir. Herþeyden önce paranoid düþüncenin evrensel olmasý ve normal insanlar arasýnda bir iletiþim sorunu sonucu ortaya çýkabilmesi basit bir neden - sonuç iliþkisinin kurulabilmesini olanaksýz kýlmaktadýr. Yeni doðmuþ bebeklerin çevre uyaranlarýna karþý dirençlerinin önemli farklýlýklar gösterdiði bilinmekle birlikte nörobiyoloji alanýndaki hýzlý geliþmeler paranoid bozukluða eðiliminin etiyolojisine katkýda bulunabilecek bir aþamaya ulaþamamýþtýr. Üstelik birçok araþtýrmacýnýn vurguladýðý gibi tipik paranoid sanrýlarýn bazen klasik manik-depresif bozukluklarda, þizofrenide ve organik beyin sendromlarýnda da ortaya çýkabilmesi konunun açýklanabilmesini daha da güçleþtirmektedir. Freud'un paranoid eðilimlerin önceden bastýrýlmýþ eþcinsel isteklerin egonun savunma güçlerinin zayýflamasý sonucu ortaya çýktýðý görüþünde direnmiþ olmasý son 30 ya da 40 yýldýr süregelen görüþ ayrýlýklarýna ve sonu gelmeyen tartýþmalara neden olmuþtur. Freud un bu görüþünün aksi kanýtlanmadýðý gibi destekleyenlerin sayýsý da oldukça fazla olmuþtur. 1940'larda eþcinsellik temasý üzerine çeþitli yazýlar yazýlmýþ ve bunlarýn bir bölümü karþýt görüþler içermiþti. Örneðin eþcinsel ögelerin paranoid erkeklerde hatta açýk eþcinsel olsalar bile daha sýk görüldüðü, buna karþýlýk paranoid kadýnlarda en sýk karþýlaþýlan temanýn fahiþelik ile itham edilme olduðuna iliþkin gözlemler mevcuttur. Mcglashan ve Hoffman ýn bildirdiðine göre; Knight (1940) yoðun eþcinsel isteklerle baþedebilmek için bu duygulara yönelik nefret geliþtirme ihtiyacýndan, Back (1946) paranoid kiþinin kendisini sanrý ürünü olan mazoþizme karþý savunmaya çalýþtýðýndan, Klein (1948) ise bir bebeðin normal sadistlik döneminden söz ederken geliþimin bu dönemde takýlmasý sonucu süregelen süperego egemenliðinin paranoid eðilime zemin hazýrladýðýndan söz etmiþlerdir. Sonuç olarak paranoid semtomlarýn nedeni ve geliþmesi ile ilgili özgül psikodinamik kuramlar bu kiþilerin aþýrý duyarlý olduklarý ve karþýt tepki kurma, yansýtma ve yadsýma gibi savunma düzeneklerini kullandýklarý üzerinde durmaktadýr. Paranoid Kiþilik Bozukluðu: DSM-4 ve ICD - 10 da tanýmlanan bu kiþilik bozukluðunun karakteristikleri, kuþkuculuk, aþýrý kýskançlýk, aþýrý gururluluk, geçimsizlik, kincilik, kendini üstün görme gibi özelliklerdir. Düþünce biçiminde paranoid eðilimler vardýr. Çabuk alýnýrlar ve baþkalarýnýn söz, bakýþ ve hareketlerini kendilerine karþý olumsuz yorumlamaya meyillidirler. Cinsel konularda ve yakýn iliþkilerde aþýrý duyarlý, alýngan ve kuþkucudurlar. Baþarýsýzlýklarýný ve kusurlarýný baþkalarýný eleþtirerek ve haksýz bularak rasyonalize ederler. PRÝMER PSÝKÝYATRÝK BOZUKLUKLARLA BÝRLÝKTE GÖRÜLEN PARANOÝD SEMPTOMLAR Kognitif Mental Bozukluklar: Deliryumda çoðunlukla paranoid semptomlar bulunur. Bunun dýþýnda alkol, amfetamin ve kokain gibi maddelerin 99

HOCAOÐLU Ç. kullanýmýna baðlý psikotik bozukluklarda, paralizi jeneral (kr. yaygýn sifilitik meningoensefalit), demans (Alzheimer tipi demans) ve serebral arterioskleroza, neoplazma, travma, dejenerasyon, infeksiyon, metabolik ve endokrin deðiþikliklere baðlý bozukluklarda paranoid semptomlar görülebilir. Burada unutulmamasý gereken en önemli noktalardan biri yaþlý hastalarda henüz herhangi bir kognitif yýkým yokken ortaya çýkan paranoid semptomlarýn demansýn öncül belirtileri olduðudur. Duygudurum bozukluklarý: Paranoid semptomlar bazen manide bazen de depresyonda görülebilir. Duygudurum bozukluklarýnda belirgin halusinasyonlarýn eþlik etmediði sanrýlar vardýr. Depresif duygu durumunda perseküsyon ve referans sanrýlarý, manide grandiöz sanrýlar hakimdir. Özellikle ileri yaþlarda görülen depresif tablolara eþlik eden paranoid semptomlarýn depresyonu maskelediði ve primer hastalýðýn tanýnmasýný güçleþtirdiði bilinmektedir. Paranoid semptomlarýn bulunduðu depresyonlarýn tedavisinde antidepresan ilaçlar, ECT yanýsýra antipsikotik ilaçlar da tedaviye eklenebilir. Paranoid þizofreni: Paranoid sanrýlarla birlikte þizofreninin diðer belirtileri (belirgin görme ve iþitme halusinasyonlarý, dezorganize konuþma ve davranýþ, negatif semptomlar) vardýr. Burada sanrýlar daðýnýk, deðiþken, sistemsiz ve tuhaftýr. Þizofreni benzeri sendromlar: Paranoid semptomlar DSM-4 te þizofreniform bozukluk, ICD-10 da akut ve kýsa psikotik bozukluk taný kategorileri içinde de yer alýrlar. Sanrýsal Bozukluk: Önde gelen semptomun sanrý olduðu psikiyatrik bozukluk olarak tanýmlanabilir. Önceleri paranoya ya da paranoid bozukluk olarak tanýmlanan bu bozukluðun adý, sanrýnýn içeriði her zaman persekütuar nitelikte olmadýðý için sanrýsal bozukluk olarak deðiþtirilmiþtir. Sanrýsal bozukluðun baþlýca özelliði en az 1 ay süren bir ya da birden çok bizar olmayan sanrýnýn olmasýdýr. Ýþitme ve görme halusinasyonlarý varsa bile belirgin deðildir. Sanrýsal içerikle iliþkili olmak üzere dokunma ve koku halusinasyonlarý bulunabilir. Sanrýlarýn doðrudan etkileri dýþýnda psikososyal iþlevsellik belirgin olarak bozulmamýþtýr. Sanrýsal bozukluðun alt tipleri önde gelen sanrýsal içeriðe göre belirlenir: DSM-4 e göre sanrýsal bozukluðun erotomanik, grandiöz, persekütuar, somatik ve kýskançlýk olmak üzere 5 alt tipi vardýr. Somatik tip sanrýsal bozukluða monosemptomatik hipokondriyak psikoz adý da verilmiþtir. ICD-10'da ise inatçý sanrýlý bozukluklar baþlýðý altýnda en az 3 ay süre ile devam eden sanrýlardan söz edilmekte ancak alt gruplara deðinilmemektedir. Sanrýsal bozukluk genellikle orta yaþ ya da geç eriþkinlik yaþlarýnda baþlar, fakat genç yaþlarda da baþlayabilir. Gidiþi deðiþkendir. Uzun süre kronik kalabildiði gibi tam remisyon dönemlerini ardýþýk nüksler izleyebilir. Diðer bazý durumlarda da bu bozukluk birkaç ay içinde yatýþýr ve çoðu zaman ardýndan herhangi bir nüks ortaya çýkmaz. Bu bozukluðun baþlamasýný tetikleyen psikososyal bir stres etkeni sýklýkla bulunur. Stres etkeni çoðu zaman hastada kuþku yada kaygý uyandýran bir durumdur. ÖZEL PARANOÝD SENDROMLAR Bazý özel paranoid durumlar ilk tanýmlayan kiþinin adý ile anýlmaktadýr. Othello Sendromu (patolojik kýskançlýk) 1922'de Freud normal kýskançlýðýn bile mantýk dýþý bir olay sayýlmasý gerektiðini, böyle bir duygunun bilinç denetimi altýnda olmadýðý gibi dýþ dünyanýn herkesçe paylaþýlan gerçekliði içinde yaþanan durumlarla orantýsýz olduðu görüþünü dile getirmiþti. Sevginin kaybý ya da kaybedilme tehlikesi, sevilen kiþiye ve bir rakibe karþý duyulan düþmanlýk ve kendine saygýyý azaltan narsistik darbe kýskançlýk duygusunu oluþturan temel öðeler olmuþtur. Pekçok araþtýrmacý patolojik kýskançlýðýn baþlangýcýnda erkeklerde ereksiyonla ilgili güçlükler, kadýnlarda ise bir cinsel iþlev bozukluðun yattýðýna inanmaktadýrlar. Kiþinin sanrýlarýnýn baþlýca temasý eþinin yada sevgilisinin sadakatsýzlýk göstermesidir. Bu düþünceye gerçekçi bir neden olmadan gelinir ve bu inanýþ küçük "kanýt"larla (giysilerdeki düzensizlikler ya da çarþaflarda ki lekeler gibi) desteklenen doðru olmayan çýkarýmlara dayandýrýlýr. Bütün bunlar toplanýr ve sanrýyý doðrulamak üzere kullanýlýr. Böyle bir sanrýsý olan kiþi genellikle eþini ya da sevgilisini yüzleþtirir ve imgesel sadakatsizliði bozma giriþimlerinde bulunur (örneðin eþinin özerkliðini kýsýtlama, gizlice eþini izleme, imgesel aþýðý araþtýrma, eþine saldýrýda bulunma gibi). Bu nedenle bu kiþilerin tehlikeli olabileceði, þiddete baþvurabileceði unutulmamalýdýr. Pek çok çalýþmada patolojik kýskançlýðýn daha çok erkeklerde görüldüðü bildirilmiþ olsa da Soyka ve arkadaþlarýnýn (1991) çalýþma örneðinde olduðu gibi patolojik kýskançlýðýn kadýnlarda daha 100

PARANOÝD SEMPTOMLAR VE SENDROMLAR sýk görüldüðünü bildiren araþtýrmalar da vardýr. Hekim patolojik kýskançlýk tanýsý koyarken hastanýn eþi ve yakýn çevresi ile görüþüp objektif bir deðerlendirme yaparken eþlerden her ikisinden evlilik ve seksüel öykülerini öðrenmelidir. Yine hastada patolojik kýskançlýk ile birlikte olabilecek diðer psikiyatrik bozukluklarýn ayýrýcý tanýsý yapýlmalýdýr. Patolojik kýskançlýðýn tedavisi oldukça zordur. Son dönemlerde antipsikotik tedavinin yanýsýra tek baþýna selektif serotonin geri alým inhibitörlerinin etkili olduðu bildirilse de sonuçlarýn henüz çok yetersiz olduðu ve depresif bozukluðun olmadýðý olgularda durumu daha da kötüleþtirebileceði unutulmamalýdýr. De Clérambault Sendromu (Erotomanik sanrý) De Clérambault tarafýndan 1921'de tanýmlanan bu sanrýnýn temel temasý baþka birinin o kiþiye aþýk olduðu inancýdýr. Genellikle yalnýz yaþayan bir kadýn olan erotomanik sanrýlý kiþi bilinmeyen nedenlerden ötürü aþkýný açýklayamayan ama ilgisini belli eden "bir erkek tarafýndan sevildiðine ve arzu edildiðine inanýr. Bu sevgili çoðu kez politikada sahne, sinema ya da TV de halkýn ilgisini toplayan popüler bir kiþidir. Erotomanik kiþi hiç bir þeyden haberi olmayan bu insaný mektuplarý, telefon konuþmalarý, ziyaretleri ile herþeyin herkese açýklanmasý istekleri ile rahatsýz edebilirler. Hatta bazen polise yada mahkemeye baþvurabilirler. Adli olgularýn çoðu erkektir. Bazen de kiþi sanrýsýný gizli tutabilir. Söz konusu aþk çoðu kez kiþinin kendine yönelik narsistik aþkýnýn belirlenen bir kiþiye yansýtýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Capgras Sendromu Bu sendrom Fransýz psikiyatr Capgras tarafýndan 1923 yýlýnda illusion des sosies adý verilerek tanýmlanmýþ bir sendromdur. Baþlýca özelliði, kiþinin çevresindekilerin gerçek olmadýðýna, baþkalarýnýn onlarýn yerine geçtiðine iliþkin sanrýsal bir inanýþýnýn olmasýdýr. Bu sendrom kadýnlarda biraz daha fazla görülür. Bu durum, sanrýsal bozukluklardan biri olarak sýnýflandýrýlabileceði gibi þizofreninin bir belirtisi olarak da görülebilmektedir. Bu sendromun ortaya çýkabilmesi için, psikotik sürecin bir sonucu olarak gerçeði deðerlendirme yetisinin bozulmuþ olmasý gereklidir. Capgras, sanrýnýn oluþumunda yabancýlýk duyma güven duyamama ile giden bir paranoid eðilimin olduðunu açýklamýþtýr. Son yýllarda paryetal lob iþlev bozukluðuna baðlý olarak da ortaya çýkabileceði ileri sürülmektedir. Capgras sendromuna psikodinamik bir anlam da yüklenmektedir. Hasta kötü özellikleri ile tanýdýðý ya da kendisine birtakým kötü özellikler yükleyen kiþiyi dýþlamakta ancak suçluluk duygularý ve ambivalan tutumu nedeni ile bu kiþiyi dýþlýyor olmasýnýn bilince çýkmasýna izin vermemektedir. Dolayýsýyla karþý karþýya geldiði kiþi ile ilgili duygularýný o kiþinin yerine geçen eþine, onun sahtesine yönelmekte, böylece bu kiþi daha kolay dýþlanabilmektedir. Bu sendromun nasýl sonuçlandýðý eþlik ettiði psikozun tedavisinde elde edilen baþarýya baðlýdýr. Fregoli Sendromu (Binbir surat sendromu) Courbon ve Fail tarafýndan 1927'de aktör Fregoli'den esinlenerek tanýmlanmýþtýr. Persekütörün sanki bir aktörmüþ gibi deðiþik yüzler takýndýðýna, deðiþik suratlara büründüðüne iliþkin bir sanrýdýr. Capgras sendromundan daha seyrek görülür. Bu semptom genellikle þizofreni ile birlikte görülür. Manschreck in bildirdiðine göre; Christodoulou (1976) etiyolojide organik komponentlerin olabileceðini ileri sürmüþtür. Likantropi (lycanthropy), kiþinin kurt adam olduðuna iliþkin bir sanrýdýr, kiþinin kendisini ve baþkalarýný kurt yada baþka bir hayvan þekline büründürebileceðine inanmadýr. Ötosskopi (heutoscopy) ise kiþinin bir "eþinin" olduðuna inanmasýdýr. Querulant Sendromu (Reformist sanrýlar) 1888 de Krafft - Ebing tarafýndan tanýmlanmýþtýr. Sanrýnýn orjininde dini, felsefi, politik konular mevcut olup bu durum hastanýn davranýþlarýna yön verir. Özellikle politik reformist sanrýlarý olanlar toplum için bir sorun oluþturabilirler. Dava paranoyasý ile birlikte bulunabilir. Kiþinin sürekli olarak yasal yollara baþvurma eðilimi vardýr. PARANOÝD DURUMLARIN OLUÞABÝLECEÐÝ DÝÐER ÖZEL DURUMLAR Aþaðýda sözü edilen durumlar psikotik bozukluklar içinde deðerlendirilir. Folie a'deux Bundan yüzyýlý aþkýn bir süre önce Baillarger özdeþ sanrýlarla ayný gün hastaneye yatýrýlan 2 akraba üzerine bir yazý yayýmlamýþtý. Sonradan "fole a deux" terimi ile anýlan bu gibi durumlarýn egemen kiþinin kendisine edilgen bir biçimde baðýmlý olan diðer 101

HOCAOÐLU Ç. kiþiyi etkisi altýna alarak sanrýlarýný ona aþýlamasýdýr. Genellikle uzun süre birlikte dýþ dünya ile iliþkinin sýnýrlý olduðu ikili yaþamlarda ve daha çok kadýnlarda görülür. Ýkili birbirinden ayrýldýktan sonra edilgen kiþi kolayca normale döner, egemen kiþi de ise deðiþme görülmez. Manschreck in bildirdiðine göre; Gralnick (1942) yaptýðý çalýþmasýnda folie a deux un en çok iki kýz kardeþ arasýnda, bunu takiben eþler arasýnda, anne - çocuk, erkek kardeþler, kýz ve erkek kardeþ, baba - çocuk, birbiri ile aile baðý olmayan kiþilerde olduðunu göstermiþtir. Göç psikozu Göç sonrasý kiþilerde dil, yaþanýlan yere uyum ve kültürel farklýlýklarýn sonucunda ortaya çýktýðý sanýlan birtakým davranýþ deðiþikliklerinin olduðu bilinmektedir. Mezzich ve Lin'in bildirdiðine göre; Odegard (1932) ABD'de yaþayan Norveç kökenli göçmenlerde Norveç te yaþayan genel populasyona göre 2 kez daha yüksek bir þizofreni (paranoid þizofreni) insidansýnýn olduðunu göstermiþtir. Yine Mezzich ve Lin'in bildirdiðine göre; Astrup ve Odegard (1962) psikotik bozukluklarý inceledikleri hastane kayýtlarýndan bölge dýþýndan göçle gelenlerde daha fazla psikoz görüldüðü sonucuna varmýþlardýr. Bütün bu açýklamalar bu hastalýklarýn etiyolojisindeki çevresel faktör hipotezini destekler gözükse de veriler henüz çok yetersizdir. Çünkü göç eden topluluklar ile çalýþma yapmak ve uygun örneklem grubunu (yaþ, sosyal sýnýf, eðitim durumu etnik yapý) oluþturmak oldukça zordur. Kaldý ki ayný kaynakta Murphy (1977) ve Eitinger da (1960) mental bozukluklar ile göç eden topluluklar arasýnda herhangi bir iliþki olmadýðýný saptadýklarý görüþü de yer almaktadýr. Bununla birlikte göç eden kiþilerde evlerinin kaybý, ait olduklarý yöreden farklý bir yere gelmek orada istenmediðini düþünmek paranoid düþüncelerin geliþmesine bir zemin hazýrlayabilir. Cezaevi psikozu Gutheil'in bildirdiðine göre; Birnbaum (1908) cezaevlerinde uzun süre kalanlarda özellikle hücre cezasý alanlarda zamanla paranoid düþüncelerin geliþtiðine ait ilk açýklamayý yapan kiþidir. Yine Gutheil'in bildirdiðine göre; Eitinger (1960) paranoid durum ile tutuklu kalma süresi arasýnda bir iliþki olduðuna, Faergeman (1963) ise toplumdan uzak uzun süre kamp hayatý yaþayanlarda paranoid fikirlerin geliþebileceðine dikkat çekmiþtir. Kültürel psikoz Bu bozukluk kültürlere özgü olarak o bölgede yüksek oranda görülen akut psikotik durumlarý tanýmlamak için kullanýlýr. Tabloya çoðunlukla paranoid düþünceler eklenir. Bunlarýn bazýlarýnýn organik kökenli örneðin; bazý tropikal infeksiyonlar olduðu belirtilmektedir. Kesin taný anamnez, klinik gözlem ile konabilir. PARANOÝD SEMPTOMLARI DEÐERLENDÝRME VE TANI Paranoid semptomlarýn deðerlendirilmesinde 2 evre vardýr. Semptomlarýn kendilerinin tanýnmasý ve bu duruma yol açabilen primer hastalýðýn olup olmadýðýnýn araþtýrýlmasý. Bazen hastanýn persekütif sanrý veya fikirleri olduðu herkes için açýktýr. Diðer zamanlarda ise paranoid semptomlarý tanýmak son derece güç olabilir. Hasta kuþkucu ve kýzgýn olabilir. Kýsa bir konuþma teklif edebilir, hasta görüþmeciye gözlerini dikip sakin bir þekilde bakabilir veya akýcý konuþabilir ve oldukça inandýrýcý olabilir, bazen de sanrýsal fikir ve inançlarýndan uzaklaþarak inandýrýcýlýðýný kaybetmeden farklý düþüncelerden bahsedebilir. Psikiyatr bütün bunlarý tolere edebilmeli ve tarafsýz olmalýdýr. Ýyi bir dinleyici olarak hastasýný anlamaya çalýþan hekim nasýl yardým edebileceðini hasta ile tartýþmalý fakat hastanýn sanrýlarý ile hemfikir olmaksýzýn veya herþeyin halledilebileceðine iliþkin söz verilmeksizin bunlar yapýlmalýdýr. Tüm ustalýklarýna raðmen deneyimli psikiyatrlar bile hastalýklý düþünceyi ortaya çýkarabilmek için hastalarla uzun süre görüþmek durumunda kalabilirler. Yine hekim olasý bir sanrýsal bozukluðun varlýðýný deðerlendirirken kiþinin kültürel geçmiþi ve dinsel yönelimini de göz önünde bulundurmalýdýr. Bazý kültürlerde yaygýn kabul gören ve kültürel olarak onaylanan inanýþlarýn baþka kültürlerde sanrýsal olmasý mümkündür. Sanrýlarýn içeriði deðiþik kültürlere ve alt kültürlere göre deðiþebilir. Paranoid semptomlarýn deðerlendirilmesinde 2. adým altta yatan primer bir psikiyatrik bozukluðun olup olmadýðýnýn araþtýrýlmasýdýr. Bu durum organik mental bozukluklarýn, þizofreni ve duygudurum bozukluklarýnýn özelliklerinin aranmasý anlamýna gelmektedir. Görüþme sýrasýnda hastanýn baþkalarýný öldürme veya yaralamaya çalýþmaya kadar varan ve hastayý tehlikeli yapan persekütif veya kýskançlýk sanrýlarýnýn olup olmadýðýný belirlemek önemlidir. Bu da ancak hastanýn kiþiliðinin derinliðine inilmesi, sanrýlarýnýn özelliklerinin belirlenmesi ve halusinasyon- 102

PARANOÝD SEMPTOMLAR VE SENDROMLAR larla baðlantýlý olanlarýn saptanmasý ile mümkün olabilir. Özkýyýmda olduðu gibi cinayet ima ve tehditleri ciddiye alýnmalýdýr. Özkýyým riskinin sorgulanmasý birçok yolla yapýlabildiði gibi hekim olasý cinayet planlarýný da uygun bir þekilde sormaya hazýrlanmalýdýr. "Bunun hakýnda herhangi birþey yapmayý hiç düþündünüz mü?", "Hiç plan yaptýnýz mý?", "Sizi bunu yapmaya teþvik eden þey nedir?" Bir örnekle açýklamak gerekirse; 27 yaþýnda psikiyatri kliniði acilinde deðerlendirilen erkek hastada dikkatli bir anamnez komplocular tarafýndan öldürülmeye çalýþýldýðýna ve hayatýnýn tehlike içinde olduðuna bulunduðuna inandýðýný gösterdi. Kendisini korumak için birþey yapýp yapmadýðý sorulduðunda; þu anda taþýmakta olduðu silahý aldýðýný, silah satýn almasý sýrasýnda da kendisine küçük bir oyun oynandýðýný anlattý. Silahý ile ne yapabileceði sorulduðunda ise birisinin onu ateþleyeceðini söyleyen sesin gelene kadar bekleyeceðini söyledi. Hastanýn ne kadar tehlikeli olabileceði ile ilgili en geçerli ölçü, daha önce bir þiddet öyküsünün bulunmasý olarak kabul edilebilir. TEDAVÝ Paranoid semptomlu hastalarýn tedavisi kimi zaman oldukça güçtür. Hasta süpheci ve güvensiz olabilir. Psikiyatrik tedavinin kendisine zarar vermek için yapýldýðýna inanabilir. Bu nedenle paranoid semptomlu hastalarýn tedaviyi kabul etmelerini saðlamak için büyük ustalýk ve inandýrýcýlýk gereklidir. Bu bazen anksiyete ve insomni gibi nonspesifik semptomlar yardýmý ile yapýlabilir. Kendisinin kötülük yapmak isteyenlerle çevrildiðine inanan bir hasta sonuç olarak sinirlerinin gergin olduðunu ve bu gergin sinirlerinin tedaviye ihtiyacý olduðu kanaatine varabilir. Paranoid semptomlu hastalar genelde ayaktan tedavi edilebilirler. Ancak hastalýðýn ilk dönemlerinde hastanýn yatarak tedavi olup olmayacaðýna karar vermek gereklidir. Bu hastalarýn hastaneye yatýrýlma endikasyonlarý þunlardýr: 1. Psikiyatrik olmayan týbbi bir durumun bu sanrýlara neden olup olmadýðýný belirlemek üzere gerekli týbbi incelemeleri yapmak için, 2. Hastanýn sanrýlarýna göre davranýp suisid, homisid giriþiminde ya da baþka türlü agresif eylemlerde bulunmasýný önlemek için, 3. Hastanýn sanrýlarýna göre davranmasý toplumsal, aile içi ya da mesleki iþlevselliðini bozmuþsa bir süre için bulunduðu ortamdan uzaklaþtýrmak ve hastane ortamýnda kalmasýný saðlamak için hastaneye yatýrýlýr. Tedavi sýrasýnda hekim hasta ile iyi bir iliþki kurmaya çalýþmalýdýr. Hekim güvenilir olmalý ve hastanýn kýzgýnlýðýný arttýrýcý veya ortaya çýkartýcý konuþmalardan kaçýnmalýdýr. Farmakoterapi: Paranoid semptomlu hastalarýn tedavisinde antipsikotik ilaçlar ilk seçilecek ilaçlardýr. Ýleri derecede ajite olan hastalara antipsikotik ilaçlar intramusküler olarak verilir. Hastalar sanrýlarýndan ötürü ilaç kullanmaya karþý çýkabilirler. Bu nedenle hastalar hastaneye yatar yatmaz ilaç baþlanmayabilir. Hasta ile birkaç gün içinde, iyi bir iliþki kurulduktan sonra ve ilaçlarýn olasý yan etkileri de anlatýldýktan sonra ilaç tedavisine baþlanmasý daha doðru olabilir. Tedaviye düþük dozlarda bir antipsikotik ilaç ile (sözgelimi 5-10 mg haloperidol) baþlanabilir ve doz giderek arttýrýlabilir. Altý haftalýk tedavi süresinin sonunda yeterli bir yanýt alýnmazsa baþka gruptan bir antipsikotik ilaç denenebilir (trifluoperazin, klorpromazin, tiyoridazin vb). Ýlaç seçiminde hastanýn yaþý, fiziksel özellikleri ve daha önceki tedaviye verdiði yanýtlar gözönünde bulundurulmalýdýr. Somatik tip sanrýlarý olan hastalarda pimozidin etkili olduðunu bildiren çalýþmalar vardýr. Tedavinin baþarýsýz olmasýndaki en yaygýn neden kendilerine zararlý olacaðý düþüncesi ile hastalarýn ilaçlarýný almamalarýdýr. Bu durumda flufenazin dekanoat gibi depo ilaçlar gerekli olabilir. Psikoterapi: Paranoid semptomlarý olan hastalar baþlýca savunma düzeneði olarak yansýtmayý kullanýrlar. Bu hastalar içsel tehdit yerine dýþtan gelen bir tehditi koyarak, algýladýklarý tehlike duygusunu denetim altýna almýþ olurlar. Bu nedenle bu hastalarýn tedavilerini üstlenen terapistler hastalarýn yansýtma savunma düzeneðini kullanma gereksinmelerine anlayýþ göstermelidirler. Hastanýn yansýttýðý bütün olumsuz duygular sabýrla dinlenmelidir. Bunlarýn sabýrla ele alýnmamasý karþýsýnda hastalar saldýrýya uðradýklarý ya da suçlandýklarý duygularýný daha az yaþarlar. Sanrýlarýn sürekli üzerine gitmek ve bunlarý doðrudan sorgulamak yerine hastalarýn algý dünyalarý ve duygularý anlaþýlmaya çalýþýlmalýdýr. Gerektiðinde hastanýn sanrýlarýndan ötürü yaþadýðý duygularla (bitkin düþmüþlük, sýkýntý duyma gibi) eþduyum yapýlabilir. Psikoterapötik yaklaþýmýn önde gelen amacý hastanýn algý dünyasýndaki gerçekliðinin doðru olmayabileceðini düþündürmek, buna iliþkin bir içgörü kazandýrmaktýr. Grup psikoterapileri süphecilik ve aþýrý duyarlýlýk nedeniyle söylenen sözleri kolayca yanlýþ anlamaya neden olabileceði için sakýncalý olabilir. 103

HOCAOÐLU Ç. 1. Bhatia MS (1996) De Clerambault's syndrome. J Indian Med Assoc, 94(8):322-325. 2. Bhaumik S, Collacott RA (1993) Erotomanic delusions in a male with a mental handicap. J Intellect Disabil Res, 37 (3):319-323. 3. Brown ES, Thompson R, Suppes T (1996) Capgras' and Fregoli's syndromes in one family. J Clin Psychiatry, 57 (3): 137-138. 4. el Gaddal YY (1989) De Clerambault's syndrome (erotomania) in organic delusional syndrome. Br J Psychiatry, 154:714-716. 5. Ellis P, Mellsop G (1985) De Clerambault's syndrome a nosological entity. Br J Psychiatry,146:90-93. 6. Gant PL, Brown ES (2001) Shared delusion in mother and son. Ann Emerg Med, 37(2):238-242. 7. Giannini AJ, Slaby AE, Robb TO (1991) De Clerambault's syndrome in sexually experienced women. J Clin Psychiatry, 52(2):84-86. 8. Gutheil T (1995) Legal ýssues in psychiatry, Textbook of Psychiatry/IV. HI Kaplan, BJ Sadock (Ed), 6. Baský, 2. Cilt, Baltimore, Williams & Wilkins, s.2747-2767. 9. Harris MJ, Jeste DV (1995) Schizophrenia and delusional disorders, Textbook of Psychiatry/IV. HI Kaplan, BJ Sadock (Ed), 6. Baský, 2. Cilt, Baltimore, Williams & Wilkins, s.2569-2572. 10. Kashiwase H, Kato M (1997) Folie a deux in Japan- analysis of 97 cases in the japanese literaure. Acta Psychiatr Scand, 96 (4):231-234. 11. Karno M, Norquist GS (1995) Schizophrenia: Epidemiology, Textbook of Psychiatry/IV. HI Kaplan, BJ Sadock (Ed), 6. Baský, 1. Cilt, Baltimore, Williams & Wilkins, s.902-910. 12. Kujawski R (2000) Psychosis induction in sisters. Psychiatr Pol, 34(5):19-29. 13. Manschreck TC (1995) Delusional disorder and shared psychotic disorder, Comprehensive Textbook of Psychiatry/IV. HI Kaplan, BJ Sadock (Ed), 6. Baský, 1. Cilt, Baltimore, Williams & Wilkins, s.1031-1049. 14. Mezzich EJ, Lin KM (1995) Acute and transient psychotic disorders and culture- bound syndromes, Comprehensive Textbook of Psychiatry/IV. HI Kaplan, BJ Yararlanýlan ve Önerilen Kaynaklar Sadock (Ed), 6. Baský, 1. Cilt, Baltimore, Williams & Wilkins, s.1050-1059. 15. Mojtabai R (1994) Fregoli syndrome. Aust N Z J Psychiatry, 28(3):458-462. 16. Munro A (1985) De Clerambault's syndrome -a nosological entity. Br J Psychiatry, 146: 561-563. 17. Munro A (1988) Monosymptomatic hypochondriacal psychosis. Br J Psychiatry, 153:37-43. 18. Rudden M, Sweeney J, Frances A (1990) Diagnosis and clinical course of erotomanic and other delusional patients. Am J Psychiatry, 147:1625-1632. 19. Segal JH (1989) Erotomania revisited: From Kraepelin to DSM-III-R. Am J Psychiatry, 146:1261-1269. 20. Signer SF, Swinson RP (1987) Two cases of erotomania (De Clerambault's syndrome) in bipolar affective disorder. Br J Psychiatry, 151:853-855. 21. Signer SF, Isbister SR (1987) Capgras syndrome, de Clerambault's syndrome, and folie a deux. Br J Psychiatry, 151:402-404. 22. Silva JA, Leong GB (1991) A case of "subjective" Fregoli syndrome. J Psychiatry Neurosci, 16(2):103-105. 23. Silveira JM, Seeman MV (1995) Shared psychotic disorder: A critical review of the literature. Can J Psychiatry, 40: 389-395. 24. Soyka M, Haber G, Völcker A (1991) Prevalence of delusional jealousy in different psychiatric disorders. Br J Psychiatry, 158:549-553. 25. Soyka M (1995) Othello syndrome- jealousy and jealous delusions as symptoms of psychiatric disorders. Fortschr Neurol Psychiatr, 63 (12):487-494. 26. Trabert W (1999) Shared psychotic disorder in delusional parasitosis. Psychopathology, 32(1):30-34. 27. Wolff G, McKenzie K (1994) Capgras, Fregoli and Cotard's Syndromes and Koro in folie a deux. Br J Psychiatry, 165 (6):842-844. 28. Wright S, Young AW, Hellawell DJ (1993) Fregoli delusion and erotomaia. J Neurol Neurosurg Psychiatry, 56(3): 322-325. 29. Zanker S (2000) Chronic and therapy refractory Fregoli syndrome. Psychiatr Prax, 27 (1): 40-41. 104