Doğu Karadeniz Bölgesinde EKOLOJİK BOZULMA, ORMAN TAHRİBİ, SEL VE TOPRAK EROZYONU Doç.Dr.H. Zeki KALAY Araş.Gör. Refik KARAGÜL Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi ÖZET Ülkemizde en önemli çevre sorunu belki de erozyon ve toprak kaybıdır. Çünkü tarım alanları giderek azalmakta, alternatif olanlar olmasına rağmen 1. sınıf arazi üzerine çeşitli yapılar inşa edilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ülkemizde arazi kabiliyet sınıflandırmasına uyulmaması ve arazinin yanlış kullanılmasıdır. Doğu Karadeniz bölgesinde, ormanlar tahrip edilmekte, hayvanlar usulsüz olarak otlatılmaktadır. Hem toprağı besleyen hemde yağışlarda fazla su miktarını tutmaya yarayan ölü örtü toplanılmakta ve otlatılmakta dolayısıyla ormanlarda ölü örtü yeteri kadar bulunamamaktadır. Bunun sonucunda ise, bölgede giderek artan oranlarda sel ve heyelan olayları görülmektedir. Doğu Karadeniz bölgesindeki söz konusu olumsuzlukları giderebilmek için; bölge halkının ekonomik durumunu iyileştirebilecek sosyal ormancılık, hafif sanayi, ahır hayvancılığı, süt işleme tesisleri, halıcılık, arıcılık gibi faaliyet sahaları geliştirilebilir. Bilindiği gibi son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çevre sorunları gün geçtikçe büyümekte ve daha fazla güncellik kazanmaktadır. Bu sorunlar, ozon tabakasındaki delikten hava kirliliği, deniz kirliliği, göl ve akarsu kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği, plansız şehirleşme ve sanayileşme, toprak erozyonu, sel ve taşkın problemleri, bitki ve hayvan türlerinin soyunun tüketilme-
Ekoloji sine kadar uzanmakta, bunun sonucunda tabiattaki denge ve ahenk büyük ölçüde insan etkisiyle bozulmaktadır. Ülkemizde bugün belki de en önemli çevre sorunu, erozyon ve toprak kayıplarıdır. Tarihte büyük medeniyetler toprak ve su kaynaklarmca zengin alanlarda gelişmiş, bu kaynakların tahrip ve yokedilmesi de yine bu büyük uygarlıkların sonunu getirmiştir. Buna örnek olarak Mezopotomya ve İnka medeniyetlerini verebiliriz. Mezopotamya medeniyeti Anadolu'dan taşınan toprağın altında kalmıştır. Güney Amerika'daki İnka'lar tarım bakımından ileri gitmiş zengin bir toplum iken, ormanları tahrip edip yeni tarım alanları açmış, bunun sonucunda artan erozyonla toprakları gitmiş, verim düşmüş, artan nüfuslarını besleyemeyerek zayıf düşmüşler ve medeniyetleri çökmüştür (1). Ülkemizde nüfus hızla artmakta, buna karşılık tarım alanları artmayıp aksine azalmaktadır. Çünkü, tarıma uygun l. sınıf arazi üzerine her yerde ve herkesin gördüğü gibi binalar, fabrikalar, şehirler - alternatif alanlar olmasına rağmen- inşa edilmektedir. Bu şekilde fert başına düşen tarım alanı küçülmektedir. Ülkemiz tarım ürünleri üretimi bakımından kendisine yeten ender ülkelerden birisi olmasına rağmen bununla çok övünülmemelidir. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde kısa süre sonra kendisini besleyemez duruma düşmemiz kaçınılmazdır. Ülkemizde ormanlar da hızla tahrip edilmekte, orman alanları azalmakta, nitelikleri düşmektedir. Bu bakımdan odun hammaddesi üretimi ihtiyaca yetmemektedir. Daha şimdiden ülkemizde yetiştirilen bazı tarım ve orman ürünleri dışarıdan ithal edilmeye başlanmıştır. Ülkemiz tabii kaynaklarının detaylı envanter ve sınıflandırılması şimdiye kadar yeterince yapılmamış, yapılanlara da uyulmamıştır. Bu konudaki en büyük problem, Arazi Kabiliyet Sınıflandırmasına uyulmaması ve arazinin yanlış kullanılmasından doğmaktadır. Orman ve arazi kadastrosu yapılmadığı için bazı yerlerde ve durumlarda orman arazisi işgal edilmiş, orman ortadan kaldırılmıştır. Doğu Karadeniz Bölgesindeki illerin orman kadastrosu görmüş alanları, Giresun'da %5.2'si, Ordu'da %6.6'sı, Trabzon'da %5.8'i, Rize'de %9'u, Artvin'de %5.4'üdür (2). Ülkemizin Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki l. sınıf, tarıma uygun verimli tarım alanları; şehirleşme, sanayileşme, yol, askeri ve turistik tesisler, havaalanları gibi kullanımlar sebebiyle elden çıkmaktadır. Doğu Karadeniz bölgesinde tarım yapılabilir 1,2,3. sınıf arazilerin nisbeti toplam arazinin %2.1'idir. Bu oran Trabzon'da %1.01, Rize'de %0.43'dür (3). Yani, Trabzon'un tüm arazisinin sadece %1'i, Rize'nin ise %0.43'ü tarım yapılabilir arazidir. Çoğu kıyı kesimlerde az ve kıt olan bu verimli topraklar şehirleşme, sanayileşme, havaalanı gibi tesisler ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu gibi yararlı tesislere ülkemizin büyük ihtiyacı vardır. Ancak bunların kurulabileceği daha verimsiz alternatif alanlar varken ve gerekli teknik önlemler alınmadan yapıldığında bunlar çevreyi kirletmekte ve insan sağlığına zarar vermektedir (Trabzon çimento fabrikası ve Murgul bakır fabrikası gibi) (Şekil 1). Ormanlık yukarı kesimlerde ise gizli ve açık orman tahribatı sürmektedir. Ormanlar, aşağıdan yukarı doğru tarım alanı açmak için, yukarıdan aşağı da yaylacılık ve hayvancılık için baskı altına alınmakta, alanları daraltılmakta bazen de ortadan kaldırılmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi; dağlık, arazi çok eğimli ve yağışı da boldur. Orman sınırları aşağıdan fındık ve çay tarımı ile yukarıdan da yaylacılık ile daraltılmaktadır. Yaz aylarında birçok yerde irili ufaklı yayla ve obalar kurulmakta, şenlikler düzenlenmektedir. Bu yerlerdeki insan ve hayvanlar tarafından ormanlar tahrip edilmektedir. Ormanlardan odun temin edilmekte, hayvanlar usulsüz olarak otlatılmaktadır. Orman altındaki ölü örtü (*) toplanılmakta ve otlatılmakta dolayısıyla ormanlarda ölü örtü, yeteri kadar bulunamamaktadır (5). Bu şekilde ekosistemdeki besin dolaşımı bozulmakta, orman toprağı bitki besin maddesi bakımından fakirleşmekte, verim ve taşıma kapasitesi azalmaktadır. Ölü örtünün bölge açısından belki daha da önemli değeri onun hidrolojik fonksiyonlarıdır. Ölü örtü ve humus kendi ağırlığının 9 katı kadar su tutabilmektedir (6). Bölgemizde yapılan bir araştırmada; ölü örtünün kendi ağırlığının 5 katı kadar su tutabildiği ve tahrip edilmemiş bir kayın ormanımızda ölü örtü miktarının 25 ton / hektar civarında olduğu görülmüştür (5). Bu hektarda 125 ton suyun sadece ölü örtü tarafından tutulabileceğini göstermektedir. Ayrıca ölü örtü; yağmur damlasının mekanik olarak toprağı dövüp dispersleştirme- (*): Orman toprağının yüzünü örten az veya çok ayrışmış organik maddelerin bütününe "ÖLÜ ÖRTÜ" denir. Ölü örtü başlıca yaprak ile iğnelerden, bunlardan başka dal, tomurcuk, çiçek, tohum ve ağaç kabuklarından oluşur (4). Ölü örtü ayrışınca bünyesindeki element ve bileşikleri bitki besin maddesi olarak toprağa verir ve orman ekosisteminde bir besin maddesi dolaşımı sağlar.
Resim 1: Murgul Bakır Fabrikasından çıkan gaz zararı nedeniyle bitki örtüsünün kuruması ve sonuçta oluşan erozyonun görünüşü. Foto: R. Karagül, 1990 sine de engel olur ve adeta bir battaniye gibi toprağın yüzünü örterek onu aşınmaktan korur. Otlatma ve aşırı faydalanma ile orman topraklan ölü örtü ve humustan mahrum kalmakta, toprak sıkışmakta dolayısıyla infiltrasyon (suyun toprağa girmesi) ve su tutma kapasitesi azalıp yüzeysel akış ve erozyon artmaktadır. Bölgedeki sel ve heyelan olaylarında, orman azalması ve bozulmasının, ölü örtünün kaldırılmasının çok büyük rolü vardır. Brezilya-Amazon ormanlarında yapılan araştırmalara göre, orman ekosistemine giren yağışın 3/4'ü yüzeyden akıp gitmeden ve yeraltı suyuna karışmadan atmosfere geri dönmektedir. Bu ise, yağışın 1/4'ünün toprakta depolanması ve dere akışına dönüşmesi demektir. Sözkonusu araştırmalara göre ormanla kaplı bir bölgeden atmosfere geri yükselen su buharının miktarı, otluk-çalılık bölgeden çıkanın 2 katı, çıplak bir bölgeden çıkanın 10 katıdır. Bu bitki örtüsü kesildiği zaman yüzeysel akış olmakta, bitki besin maddeleri ve toprak sistemden çıkmakta ve böylece denge bozularak ekosistemin verim gücü ve taşıma kapasitesi azalmaktadır (1). Trabzon ve civannda ise, 1990 yılı Haziran ayında meydana gelen sel felaketinde ormansızlaşmanın rolü çok büyüktür. Suyun toplanma bölgesi olan havzaların yukarı kesimleri açık (yayla) veya bozuk karakterde ormanla kaplıdır. Aşağı kesimler de yine aynı şekilde tahrip edilmiştir. Dolayısıyle havzaya düşen yağış, orman, ölü örtü ve sığ olan toprak tarafından yeteri kadar tutulmaksızın ve dolayısıyla engellenip dereye ulaşması geciktirilmeksizin dereye ulaşmakta ve böylece ani ve yüksek (pik) akımlar meydana getirmektedir. Bu tip ani ve yüksek akımlar ormansız havzaların karakteristiğidir. Ormanlık havzalarda, yağış tutulup dereye ulaşması geciktirilmekte, bir kısmı evapotranspirasyonla (buharlaşma ve terleme) harcanmakta, dolayısıyla derelerde suyun ani yükselmesi yerine uzun zamana yayılması durumu ortaya çıkmakta ve akış rejimi düzenli olmaktadır. Amazon ormanlarında, sisteme giren yağışın 3/4'ü ekosistem tarafından tutulup harcandığı yukarıda belirtilmişti. Bölgemizde meydana gelen afet sırasında da bu yağışın hiç olmazsa 2/4'ü ekosistem (özellikle toprak ve bitki örtüsü) tarafından sistemde tutulup harcanabilseydi, derelere ulaşan su miktarı daha az olacak ve böylece tahribat da büyük ihtimalle bu büyüklükte olmayacaktı. Çünkü, Bölgede ormanlar aşırı derecede azaltılmış ve tahrip edilmiştir. Uzaktan görülen yeşillik aldatıcıdır. Orman amenajman planlarına dayanılarak yapılan bir çalışmada Trabzon-Akçaabat ilçesindeki havzalarda 1970-1983 yılları arasındaki 13 yıllık dönemde; Söğütlüdere havzasında 3860 dekar, Kireçhane deresi havzasında 120 dekar, Kavaklı deresi havzasında 1230 dekar, Danca deresi havzasında 960 dekar, Çatalzeytin deresi havzasında 1700 dekar olmak üzere toplam 7870 dekar orman alanı azaltılmıştır. Yine aynı 13 yıllık dönemde Doğu Karadeniz Bölgesindeki Orman Bölge Müdürlükleri orman sahalarında büyük azalmalar görülmüştür. 1970 yılında Giresun Orman Bölge Müdürlüğü Orman alanı, 442599 ha.; Trabzon 535782 ha. iken 1983 yılında bu rakamlar; Giresun'da 426774 ha., Trabzon'da 523141 ha.'a düşmüştür (2). Kaybolan bu alan, tanm ve otlak alanlanna dönüştürülmüştür. 1983-1992 yılları arasında ve diğer havzalarda da tahribat sürmüş ve hâlâ sürmektedir. Bunlar da hesaba katılırsa tahribatın daha da korkunç boyutlarda olduğu meydana çıkmaktadır. Halbuki bölgede yağışın fazla olması, arazinin çok eğimli olması nedeniyle orman alanlannın azalması yerine bilakis arttınlması gerekmektedir. Bölgede çapa tarımına uygun arazi yok denecek kadar azdır. Kullanılan arazi sınıflama sistemine göre de tarıma uygun arazi çok azdır. Ancak, ekonomik ve sosyal zorlamalar nedeniyle tarım yapılması gerekse bile buna belirli sınırlamalar ve standartlar getirilmesi gerekmektedir. Yanlış arazi kullanma ve orman tahripleri sonucu oluşan erozyon ve sel olayları toplumun tüm kesimlerine olduğu gibi gelecek kuşaklara da zarar [25]
Ekoloji Resim 2: Trabzon Sera deresi havzasında orman tahribi ve arazinin yanlış kullanılması yüzünden oluşan kıraçlaşma ve erozyon. Orman olması gerekli araziye toprağı korumayan çapa ürünü (Mısır), hiçbir toprak koruma önlemi alınmadan ekilmiş ve sonuçta görüldüğü gibi erozyonla ürün ve toprak Sera gölüne taşınmıştır. Foto: R.Karagül, Trabzon Sera Köyü, 1990. vermektedir (Resim 2). Günübirlik ve geçici faydalar için bir kısım insanların başkalarına zarar vermesine izin verilmemelidir. Havza üst kesimlerinde yapılan yanlış uygulamaların bedelim bir sel olayında, bunda hiç etkisi olmayan aşağı kesimlerdeki insanlar da ödemektedir (Resim 3). Bu sebep- le, eğitim ve kalkındırma ile birlikte hoş olmasa bile bazı yasakların da getirilmesi gerektiğinde düşünülmelidir. Topraksu örgütünün çalışmaları ve bu örgütün verilerine dayanarak Kantarcı'nın yaptığı ekolojik değerlendirmeler ülkemizde ve yöremizde arazinin ne kadar yanlış kullanıldığım gösteren iyi bir çalışmadır. Bu çalışma ve değerlen-dirmelere göre; Orman olarak kullanılması gereken VI. sınıf arazide orman alanı; Batı Karadeniz'de %53.4, Doğu Karadeniz'de %8.8 olarak belirtilmekte ve tarım alanlarının potansiyel sınır-larını aştığı belirtilmektedir (3). Yani, Doğu Karadeniz'de VI. sınıf orman arazisinin % 91.2 si işgal edilmiş ve yanlış kullanım altındadır. Doğu Karadeniz bölgesinde orman tahribini önlemek için yapılan çalışmalar ve alınan önlemler yeterli olmaktan çok uzaktır. Tarım alanı kazanmak için ormandan her yıl azar azar yer açılarak yukarı doğru tarım alanları genişletilmekte (Resim 4), 3-5 sene sonra toprak taşınınca orası terkedilerek yeni yerler açılmakta veya başka yerden toprak taşınarak oraya serilmektedir. Bu şekilde ormanlar azalmakta, erozyonla toprağı taşınan alanlar elden çıkmaktadır. Çevremizde bunun birçok örneklerine rastlamak mümkündür (Resim 5). Bu tip sarp arazilerde toprak taşındıktan sonra anakaya ortaya çıkmakta ve bir nevi antropojen kurak alanlar meydana getirilmektedir. Üzerinde bitki ve toprak olmayan anakaya suyu tutamamakta, yağan yağış yüzeysel akışla hemen dereye ulaşıp sel oluşturmakta sonra da susuzluk kendini göstermektedir. İşte orman ve ölü örtü bu ekstrem olayları ortadan kaldırırarak hem suyun tutulması ve depolanmasını sağlamakta hem de sel oluşumu- Resim 3: Trabzon ve civarında 20 Haziran 1990 Sel Felaketi sırasında küçük bir havzadan bir gecede taşınan toprağın oluşturduğu delta ve sahilde zarar gören arazi, ev ve tesisler. Foto: R. Karagül, Hacıbeşir deresi, 23.6.1990. Resim 4: Her yıl azar azar açılarak ormanın daha yukarılara doğru sürülmesi. Alt kısım önceden açılarak fındık dikilmiş, ortada yeni açılan yer ve yukarısında orman görülmektedir. Eğim %70-80 olup arazi tarım değil orman arazisidir ve tabii bitki örtüsü de yine ormandır. Bu nadir değil yaygın bir olaydır ve Doğu Karadeniz Orman Ekosistemlerinin dengesi ve tür bileşimi hızla insan marifetiyle bozulmaktadır. Foto: R.Karagül, Giresun-Çanakçı ilçesi, Karabörk köyü, Haziran 1990.
Resim 5: Doğu Karadeniz bölgesi gibi yağışı ve yeşili bol olan bir bölgede orman ve bitki örtüsünün kaldırılması neticesi kıraç hale getirilmiş bir arazi. Toprak yok, bitki örtüsü yok, erozyon şiddetli. Foto: R. Karagül, Trabzon-Maçka, 1990. hayvancılığı, süt işleme tesisleri, halıcılık, arıcılık v.b. geliştirilebilir. Bu şekilde, buralardaki insanların ekonomik durumu iyileştirilerek ormanlar üzerindeki baskı azaltılabilir. Sel olayında büyük can ve mal kaybına sebep olan en büyük etken olan dere ve sel yataklarına yerleşme, ev ve başka tesisler yapma, dere yatağını kapatma, derenin içine yol yapma gibi olaylar yasaklanabilir (Resim 6 ve 7). Bunda herkesin yaran vardır. Çok problemli olan yerlerdeki halk başka yere nakledilebilir. Zaten bölgede göç fazladır. Bu tedbirlerin hepsi bir anda nü önleyerek dengenin oluşmasına yardımcı olmaktadır. Bölgede, Havza Amenajmam problemlerine ilişkin her ne kadar yeterli deneysel ve sayısal veriler bulunmasa da problemlerin çözümü için bazı Resim 8: Geçen selden ders almayan ve gelecek seli düşünemeyen bir vatandaşımızın dere yatağına ev yapması. Ön kısımda görülen köprü selden yıkılmış ve yeniden yapılmıştır. Foto: R. Karagül, Vakfıkebir, 16 Temmuz 1992. Resim 6: Dere yatağı işgal edilerek yapılan ve selden alt katları zarar gören şanslı bir mesken. Bunun gibi birçok ev selde yıkılmıştır. Foto: R.Karagül, Akçaabat-Söğütlüdere, 22.7.1990 başlangıç girişimlerinde bulunulabilir. Problemli sahalarda; sosyal ormancılık, hafif sanayi, ahır Resim 7: 20 Haziran 1990 selinde zarar gören Değirmendere yatağındaki karayolu ve köprü. Foto R. Karagül, Trabzon-Maçka karayolu, 22.7.1990 yapılamasa bile çözüme bir yerden başlamakta yarar vardır. Ama şu anda yapılan odur ki; selden hiç ibret alınmamıştır. Dere içlerinde ev ve tesisleri zarar görenler yine aynı yere aynı şekilde ev ve tesislerini yapmaktadır (Resim 8). Bunun yüzlerce örnekleri görülmektedir. Selden yokolan karayolları yine aynı yer ve güzergâhtan tekrar yapılmaktadır. Adeta gelecek sel ve felakete davetiye çıkarılmaktadır. KAYNAKLAR 1. Berkes, F. ve Kıslalıoğlu, M. (1990). Ekoloji ve Çevre Bilimleri, Remzi Kitabevi, İstanbul. 2. Kalay, H.Z., Köse, S., Altun, L. ve Karagül, R. (1990). Trabzon 20 Haziran Sel Felaketinin Nedenleri, Sonuçlan ve Alınmas^ Gerekli Önlemler. Trabzon ve Yöresi 20 Haziran. 1990 Sel Felaketi Sempozyumu. 22-24 Kasım 1990. K.T.Ü. Trabzon. 3. Kantarcı, M.D. (1983). Türkiye'de Arazi Yetenek Sınıfları ile Arazi Kullanımının Bölgesel Durumu. İ.Ü. Orman Fak. Yay. No. 350. İstanbul. 4. Irmak, A (1972). Toprak İlmi. İ.Ü. Orman Fak. Yay. No.184 İstanbul. 5. Karagül, R. (1990). Artvin-Murgul Yöresindeki Kayın ve Kızılağaç Orman Ölü Örtülerinin Bazı Hidrolojik ve Fiziksel Özelliklerinin Araştırılması. Y. Lisans Tezi. K.T.Ü. Trabzon. 6. Irman, A. (1970). Orman Ekolojisi. İ.Ü.Orman Fak. Yay. No. 149 İstanbul. [27]