ERMENİ SORUNU EL KİTABI



Benzer belgeler
C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

İsmail Mangaltepe - Recep Karacakaya, Paul Cambon un İstanbul Büyükelçiliği ve Ermeni Meselesi, 106 sayfa, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2010.

Patrikhane İle İlgili Bir Belge / Bir Uyarı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] Emperyalizm ve Ermeni Meselesi Uluslararası Sempozyumu

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, Cilt/Volume 3, Sayı/Number 2, Aralık/December 2014, ss

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

Yrd. Doç. Dr. Ercan KARAKOÇ Yıldız Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü

Lozan Barış Antlaşması

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

Türkler Ermenileri 1890'lardan İtibaren Katletmeye mi Girişmişlerdir?

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

A) Siyasi birliklerini geç sağlamaları. B) Sömürge alanlarını ele geçirmek istemeleri. C) Sanayi devrimini tamamlayamamaları

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

A. Sırp İsyanları B. Yunan İsyanları

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere,

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İlahiyat Atatürk Üniversitesi 1979 Y. Lisans Tarih Atatürk Üniversitesi 1981 Doktora Tarih Atatürk Üniversitesi 1985

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

d-italya nın Akdeniz de hakimiyet kurma isteği

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR. 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz.

Fransa nın Anadolu da Yaptığı Katliamları Gizleme Politikası (1) Ö

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Çarşamba İzmir Gündemi

KARMA TESTLER 03. A) Yalnız l B) Yalnız II. C) Yalnızlll D) I ve II E) I, II ve III. 2. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine,

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

DİASPORA - 13 Mayıs

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

ÖZET. İstanbul, 15 Ağustos 2016 KIRK YEDİNCİ GENEL KURUL

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan

Katolikler bir hac yolculuğu gibi kilise yolunda dua ederek yürüyorlar

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

OSMANLI TARİHİ II.ÜNİTE 8.KONU: REFORM

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

BÜLTEN İSTANBUL B İ L G İ AZİZ BABUŞCU. NOTU Yeni Dünya ve Türkiye 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

ERMENİLERİN KÖKENİ VE TARİHİ...

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

Fevzi Karamw;o TARIH 10 SHTEPIA BOTUESE

Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir?

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

SAYFA BELGELER NUMARASI

STRATEJİK VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE DE GÖÇ. Göç Veren Ülkeden Göç Alan Ülkeye Fırsat ve Risklerin Dönüşümü

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

ŞANLIURFA YI GEZELİM

OSMANLI - İRAN. Sınır ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER OSMANLI - İRAN. Sınır Ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

Avrupa da Yerelleşen İslam

(Resmî Gazete ile yayımı: Sayı : Mükerrer)

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

Transkript:

ERMENİ SORUNU EL KİTABI Şenol KANTARCI, Kamer KASIM, İbrahim KAYA ve Sedat LAÇİNER Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ankara Üniversitesi Basım Evi, 2002.

İÇİNDEKİLER Önsöz Ömer Engin LÜTEM Birinci Bölüm Tarih Boyunca Ermeni Sorunu Şenol KANTARCI İkinci Bölüm Ermeni Sorununun Hukuksal Boyutları:Ulusal ve Uluslararası Sedat LAÇİNER Üçüncü Bölüm Ermeni İddiaları ve Terör Sedat LAÇİNER Dördüncü Bölüm Ermeni Sorununun Uluslararası İlişliler Boyutu Kamer KASIM

Önsöz Emekli Büyükelçi Ömer Engin LÜTEM* Ermeni Sorunu El Kitabı Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla hukuken sona eren Ermeni sorununun yarım asır sonra tekrar, bu kez terör yoluyla, canlanmasi, Türkiye ye karşı soykırım iddiaları ileriye sürülmeye başlanması, bazı ülke parlarnentolarının bu iddiaları benimsemesi, bundan on yıl kadar önce bağımsız bir Ermenistan hükümeti kurulması ve Türkiye ye ve Azerbaycan aleyhinde politikalar istemesi Ermeni sorununu yeniden ülkemiz gündemine getirmiş bulunmaktadır. Önemine ve güncelliğine karşın bu sorunun, uzmanlaşmış az sayıda bazı kişiler hariç, tüm yönlerinin genelde bilinmediği, doğurabileceği sonuçların da tam olarak değerlendirilemediği ve bu nedenlerle de konuya yaklaşımların farklı ve bazen de hatalı olduğu görülmektedir. Gerçekten de ülkemizde Ermeni sorununun incelenmesi genellikle tarihi olayların anlatılması şeklinde yapılmaktadır. Ermeni sorunun temelinde geçmiş bazı olayların kasten Türkiye aleyhine yorumlanması bulunduğu için bu konudaki tarihin bilinmesi önemlidir. Ancak, bu sorun esas alınarak halen Türkiye den bazı taleplerde bulunulduğuna göre Ermeni sorununun güncel yönleri hakkında bilgi sahibi olunması da gereklidir. Ermeni Araştırmaları Enstitüsü nün dört değerli üyesi Yüksek Öğretim Kurulu nun (YÖK) da teşvikiyle Ermeni sorunun tüm, yönleri hakkında okurlarına özet bilgi vermek amacıyla bu Ermeni Sorunu El Kitabı nı hazırtamışlardır. Kitabın birinci yazısı Sayın Şenol Kantarcı tarafından kaleme alınan Tarih Boyunca Ermeni Sorunu başlığını taşımakta olup Türk - Ermeni ilişkileri ve Ermeni sorununun günümüze kadar geçmişi hakkında bilgi vermektedir. Soykırım hukuksal bir kavramdır. 0 nedenle de Ermeni soykırımı iddialarının incelenmesinin öncelikle hukuksal açıdan yapılması ve bu hususta da, Türkiye ve Ermenistan dahil, yüzden fazla ülkenin taraf olduğu Birleşmiş Milletler in 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi nin esas alınması gereklidir. Önemine karşın ülkemizde pek işlenmemiş olan bu konu Yrd. Doç. Dr.

İbrahim Kaya tarafından kaleme alınan Ermeni Sorununun HukuksalBoyutları:Ulusal ve Uluslararası başlıklı yazısında incelenmektedir.ermeni sorununun tekrar güncelleştirilmesi çabaları kamuoyunda pek yankı bulmayınca dikkatleri bu konu üzerine çekebilmek için Türk diplomat ve diğer resmi ilgililerin katledilmesi yolu benimsenmiş ve bu amaçla başlatılan Ermeni terörü, 34 Türk diplomatın şehit edilmesi, bir çoğunun yaralanması ile sonuçlanmış, yabancı uyruklulardan da ölen ve yaralananlar olmuştur. Terörün her türüne uluslararası alanda karşı çıkıldığı günümüzde Ermeni çevrelerinin hiç değinmemeye özen gösterdiği Ermeni terörü, bütün boyutlarıyla, Sayın Yrd. Doç Dr. Sedat Laçiner tarafından hazırlanan Ermeni iddiaları ve Terör başlıklı yazıda çeşitli boyutlarıyla incelenm iştir. Dördüncü ve son inceleme Sayın Yrd. Doç. Dr Kamer Kasım a ait olup,ermeni Sorununun Uluslararası İlişkiler Boyutu başlığını taşımakta ve Türkiye - Ermenistan ilişkilerini, Karabağ sorununu ve sorunu çözüm çabalarını, Ermeni diasporasının rolü ve Ermeni sorunu hakkında bazı sivil toplum örgütlerinin diyalog arayışları hakkında bilgiler içermektedir. Bu kitap Ermeni sorunun başlıca yönleri hakkında kısa fakat bilimsel bilgiler sunmaktadır. Her düzeydeki kişilerin bu konuyu nispeten az zamanda öğrenebilmesine olanak sağladığı için de, kanımızca, ülkemizdeki bir eksikliği gidermektedir. Değerli çalışmaları nedeniyle kitabın yazarlarına, Sayın Kantarcı, Kasım, Kaya ve Laçiner e, teşekkür ve taktirlerimizi, kitabın gerçekleşmesi için teşvik ve yardımları için de Yüksek Öğretim Kurumu Üyesi E. Hv. Korg. Sayın Erdoğan Öznal a şükranlarımızı sunarım. Ömer E. Lütem E.Büyükelçi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Birinci Bölüm Tarih Boyunca Ermeni Sorunu Dr. Şenol KANTARCI* Ermeni Sorunu El Kitabı BİRİNCİ BÖLÜM TARİH BOYUNCA ERMENİ SORUNU "hakkını savunmayan onu kaybeder" E.RAUPACH I. GİRİŞ Sosyal olaylar birden bire patlak vererek ortaya çıkmaz. Bunları hazırlayan bazen çok sayıda önemli bazen de önemsiz olarak algılanan olaylar vardır. Özellikle etnik temele dayalı ve bağımsızlık amaçlayan terör hareketlerinde belirli birtakım aşamalar söz konusudur. Bu çerçevede, Ermeni sorununun ortaya çıkışında; Fransız İhtilali nin, 1878 Berlin Konferansı nın, Batılı devletlerin tahrik, teşvik ve finansmanının, Ermeni Patrikhanesi ve Ermeni Kiliselerinin çalışmalarının[1], Osmanlı Devleti nden Avrupa ve ABD ye giderek ihtilalci fikirlerle yurda dönen Ermenilerin. 1828, 1878, 1912, 1914 savaşları öncesi / sırası / sonrası olayların, bilinçlenme, propaganda ve / veya göç hareketlerinin, gayrimüslim okullarının, hayır cemiyetlerinin, Ermeni çetelerinin, misyoner faaliyetlerin, Yunanistan, Bosna Hersek ve Bulgaristan olaylarının her birisinin tek başına rolü olduğunu söylemek bir bilim olarak tarihte doğru olmaz. Bütün bu sayılanlar, Ermeni sorununun ortaya çıkmasını hazırlayan sebepler / olaylar zinciridir. Elbette, sadece yukarıda sıralananlarla sınırlı değildir. Bunlara bağlı olarak gelişen tali sebepler de vardır. Bunlardan biriyle veya belli birkaçıyla

yola çıkmak hem araştırmacıyı hem de okuyucuyu yanıltır. 0 yüzden, Ermeni sorunu konusu üzerindeki öncelik (Aslında sosyal bilimlerde her konu üzerindeki öncelik) kronolojik tasnifi ve akabinde derinlemesine tahlili zorunlu kılar. Olaylar bugünkü verilerle ve / veya peşin hükümlerle değil, incelenen olayın zamanının şartları içerisinde, o günün belgeleri ve bakış açısıyla değerlendirilmeye alınması gerekir. Türk-Ermeni ilişkilerini tarihi seyrine göre genel olarak birtakım safhalara ayırmak mümkündür. Çünkü iki toplum arasındaki ilişkiler, çeşitli dönemlerde oldukça keskin çizgilerin olduğu bazen koyulaşan bazen de açık tonların bulunduğu farklı bir tablo ortaya çıkartmıştır. Bu tasnif yapılırken Türk kelimesiyle genel anlamda Türk milliyetinden olanlar değil, Batı Türklüğü karşılığı olarak Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini içeren Türklük kastedilmiştir. Aynı şekilde, tarih boyunca diğer Türk devlet ve topluluklarında yaşayan Türkler, Ermeniler ve Ermenistan Cumhuriyeti bu yazının kapsamına alınmamıştır. Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi seyrine göre şöyle bir tasnifi yapılabilir: -İslamiyet öncesi Türk-Ermeni ilişkileri -Selçuklu dönemi Türk-Ermeni ilişkileri -Osmanlı dönemi Türk-Ermeni ilişkileri -Cumhuriyet dönemi Türk-Ermeni ilişkileri Bu tasnifte her bir dönem alt maddelere ayrılarak değerlendirilebilir[3].aynı şekilde alt maddelerde çeşitlendirilebilir. Farklı olarak iki toplum arasındaki ilişkileri genel olarak üç safhaya ayırmak da mümkündür: Birinci safha, tarihte ilk Türk-Ermeni ilişkilerinin başlangıcından 1878 e kadar olan süreç; İkinci safha, ilişkilerin gerginleştiği l878 den 1923 yılına kadar olan dönem ve üçüncü safha ise, 1923 ten bugüne uzanan, iki toplum arasındaki ilişkilerin, önceleri sessiz sonra da gerginleştiği dönem olarak tasnif edilebilir.

Türk-Ermeni ilişkilerinin başlangıcından 1878'e kadar ki dönemi İslamiyet Öncesi Anadolu ve Kafkasya'da Türk-Ermeni İlişkileri" ve 1064 ten 1878 e Türk-Ermeni İlişkileri" diye iki bölümde incelemek mümkündür. 1878 den 2002 ye kadar olan süreç ise -iki toplum arasında gelişen olaylar neticesinde -sekiz döneme ayrılır. Bunların ilki, önce Ayastefanos Anlaşması sonra Berlin Konferansıyla siyasi nitelik kazanan ve takip eden yıllarda bağımsızlık istemleriyle siyasi olarak teşkilatlanma içerisinde olan Ermenilerle Türk Devleti arasında gelişen olayların bulunduğu dönemi içeren 1878-1890 arası ilişkilerdir. 1878-2002 yılları arasında iki toplum arasındaki ilişkilerde önemli bir kesit ise, 1890 yılında Erzurum isyanıyla başlayan ve 1896 Van isyanıyla önemli bir boyut kazanan 1890-1896 arası dönemi kapsar. 1878 den bugüne ilişkilerdeki kesitlerden birisi de, 1896 Van isyanından sonra 1903 II. Sasun isyanı ve Abdülhamit e suikast girişiminin olduğu dönemi içerisine alan ve 1909 Adana isyanıyla devam eden, yine kapsam olarak Ermeni teşkilatlarının siyasi faaliyetlerinin Osmanlı Devleti nin savaşa girdiği yıl olan 1914 e kadar ki sürecini kapsayan 1896-1914 yılları arası şekillenen Türk-Ermeni ilişkileridir. İlişkilerdeki en önemli dönem, 1914 sonrası iki toplum arasındaki olaylardır. Bundan sonraki dönem, Ermenilerin kendi iddialarına dayanak noktası olarak gösterdikleri 1914-1923 arası gelişen olayları içerisine alır. 1923-1965 i Türk-Ermeni ilişkilerinde ayrı bir dönem olarak belirleyen olaylar mevcuttur. Bunlardan birincisi, Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşu ve Lozan Anlaşması nın gerçekleştirilmiş olmasıdır. İkincisi, 1923 yılından 1965 yılına kadar Ermenilerin Türkiye ye yönelik propaganda faaliyetlerinde sessizlik döneminin yaşanması ve üçüncü olarak ise Ermeni iddialarının 1965 yılında dünya genelinde -1915 yılını baz alarak- 50. yıl anma toplantıları olarak başlattıkları tarihin yani 1965 yılının önemidir. İkili ilişkilerde bir başka dönem olarak gösterilen, soğuk savaşın hüküm sürdüğü 1965 ten 1973 yılına kadar süren ilişkilerde, siyasi anlamda Ermenilerin teşkilatlanma ve Türkiye Cumhuriyetine yönelik faaliyetlerinde ağır ağır organize bir hale gelmeleri göze çarpar. 1973 yılı iki toplum arası ilişkilerde Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Santa Barbara cinayetiyle yeni bir boyutun başlangıcını, dolayısıyla ikili ilişkilerde 1985 li yıllarda devam eden önemli

bir miladı, Ermeni terörünün başlangıcını ihtiva eder. Türkiye ye yönelik Ermeni terör eylemlerinden sonra 1985 yılı, Ermeni propaganda faaliyetlerinin ve/veya Ermeni psikolojik harekatının yukarıdaki dönemlere nazaran oldukça farklı bir metodunu, dünya genelinde çeşitli ülkelerin parlamentolarına getirdikleri Ermeni tasarısı çalışmalarını ve propaganda amaçlı kitap, broşür, kongre, panel, sinema ve son yıllarda oldukça etkin bir araç olan İnternet ağı kullanımını ortaya koyar. II.1064 ÖNCESİ TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ Her ne kadar Türklerin bir kısmı 1064-1070 le başlayan süreçle birlikte Anadolu ya Müslüman Türkler olarak girmişlerse de bölgeye Türk göçü 1064 ten çok önceleri, Proto Türk realitesi bir tarafa, takriben 500 yıl önce başlamış ve o tarihlerde Anadolu ya gelen Türkler, İslamiyet e Anadolu İslam la tanıştığında girmeye başlamışlardır. Hal böyle olunca, İslamiyet e giriş tarihine kadarki süreçte bir kısım Türkler, doğal olarak dönemin tek tanrılı dinlerinden Museviliğe ve İseviliğe de girmişlerdir. Hıristiyan Türklerin bir kısmı zamanla Hıristiyan Cemaatları içerisinde yeni kimlikler edinirken belirli bir kısmı da Ermenilerin mensup olduğu mezheplere ve bu arada Gregoryenliğe de girmişlerdir. Her iki toplumun kimlik belirleme dönemlerindeki ilk temasları, Anadolu coğrafyasında muhtemelen bu dönemde olmuştur. Giderek Ermeni adını alan Gregoryen inançlı Hayk kavmi ile Kıpçak Türklerinin temasları ise, aynı tarihlerde Kafkasya da olmuştur. Kıpçak Türklerinin tarihi coğrafyaları bugünkü Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Kuzeydoğu Anadolu nun bir kısmını kapsamakta idi. Kıpçak Türkleri, Anadolu ve Azerbaycan da Oğuzlarla birleşerek İslamlaşırken, Gürcistan ve Ermenistan dakiler Gürcü ve Ermeniler içerisinde büyük ölçüde erimişlerdir.[4] III. 1064-1878 TÜRK - ERMENİ İLİŞKİLERİ Daha önce Roma ve Bizans toprakları ve hakimiyeti altında yaşayan Ermeniler, Türklerin

Anadolu da hegemon güç olmasıyla birlikte, Selçuklu ve Osmanlı toprakları üzerinde ve onların hakimiyeti altında varlıklarını devam ettirmişlerdir. Hatta Müslüman Türklerin Anadolu yu fethinde Türklere yardımcı olmuşlardır.[5]bu dönemde Türklerle Ermeniler iç içe, yan yana ve birlikte dostça yaşamışlardır. Ermeniler, Türk kültüründen etkilenmişler ve kendi istekleriyle Türkçe konuşmaya başlamışlardır.[6] Bizans hakimiyeti altında Ermeniler büyük zorluklar çekmişlerdir. Gerçekte Bizanslılar, Gregoryen olan Ermenilere karşı mezhepleri yüzünden antipati beslemekteydiler. Ancak düşmanlıklarının kaynağında Ermenilerin kendilerine karşı olan ihanetleri vardı.[7]bu yüzden Bizanslılar, uzunca bir süre Ermenilere kin ve nefretle bakmışlar ve onlar aleyhinde olmuşlardır.[8]bu durum Ermenilerin Selçuklu hakimiyetine girmelerine kadar sürmüştür. Burada şu iddia edilebilir ki, eğer Ermeniler Selçuklu hakimiyetine girmemiş olsalardı dinlerini ve kültürlerini koruyamamış, doğal olarak da bugünlere gelememiş olacaklardı.[9]zira,iv. yüzyılda Bizans döneminde Ermenilerin ana dili yasak edilmiş, ruhani reislerinin millet üzerindeki haklarını tanınmamış özellikle de 452 Chalcedoine (Kadıköy) meclisi toplantısından sonra Bizanslılar, Ermenilerin inançlarındaki aykırılıkları sökmek, kilisenin etkilerini, milliyet hislerini ortadan kaldırmak için sürgün etmişler ve Bizans ın daimi politikası olarak Ermenileri daima bulundukları bölgenin dışına çıkarmışlardır.[10] Türk-İslam felsefesinin gayrimüslimlere yaklaşımı hoşgörü çerçevesi içerisinde gerçekleşmiştir. Türkler, fethettikleri bölgelerdeki gayrimüslim halk ile onların hak ve hukukunu güvence altına alan zimmet[11] adı verilen bir anlaşma yapmış ve bu halka da zımmi[12]adını vermiştir. Osmanlı Devleti nin kuruluşu, gelişmesi ve özellikle İstanbul un fethi sonucu Bizans ın yıkılmasıyla Ermeniler için tarihlerinin hiçbir döneminde yaşamadıkları yeni bir çağ açılmış, üzerlerindeki dinsel, siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel her türlü baskı kalkmış, böylece barış, güven, huzur ve refah dönemi başlamıştır. Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti Türk kökenli, İslami yapıya sahip ve çok uluslu bir devlettir. Bu çok uluslu yapı içerisinde Türkler kadar, diğer uluslara da yer vardır. Nitekim, ilk Osmanlı padişahı Osman Bey, Ermenilerin Bizans ın zulmünden korunmaları için Anadolu da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerine izin vermiş ve Batı Anadolu daki ilk Ermeni dini merkezi Kütahya da kurulmuştur. Bursa nın alınarak başkent yapılması üzerine bu dini merkez

Kütahya dan Bursa ya taşınmış, daha sonra Fatih Sultan Mehmet in İstanbul u fethiyle Bursa daki Ermeni dini lideri Hovakim 1461 de İstanbul a getirilmiş, Fatih in fermanı ile de İstanbul da bir Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur.[13]bu gelişmeden hemen sonra İran, Kafkasya, Balkanlar, Kırım, Doğu ve Orta Anadolu dan İstanbul a Ermeni göçleri başlamıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu, Ermeniler için bir çekim merkezi haline gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu içerisinde Osmanlı yönetiminin Ermenilere karşı bu tutumu, Ermeni toplumu ve kilisesinin yaşamasına ve gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur. Hatta denilebilir ki, Osmanlı Devleti nin ve kilisesi de dahil olmak üzere Ermeni toplumunun gelişmesi paralel bir şekilde olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Gregoryen Ermenileri millet adı altında örgütlemiş ve onları kendi dini liderlerinin yönetimine bırakmıştır. Fatih Sultan Mehmet,Ermeni Patrikhanesini kuran fermanında, Patriğin, imparatorlukta yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhani hem de cismani lideri olduğunu hükme bağlamıştır. Ermenilere; din, kültür, eğitim ve hayır işlerini yürütebilmeleri için gerekli mali olanaklara kavuşabilmeleri bakımından vakıf kurma imkanı da tanınmış, hatta kendi mali güçlerinin yetmemesi halinde Osmanlı yönetimi yardımda bulunmuş, Patrikhanenin eksiklerini tamamlamış, Ermeni kurumlarına mali destek sağlamıştır. Ermeni toplumu kendisine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş, ayrıca Türk-Osmanlı kültür, yaşam tarzı ve yönetim biçimini de benimseyerek kısa süre içerisinde Osmanlı yönetiminin güvenini kazanmıştır. Bu güven sayesinde iş hayatında olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de önemli yerlere gelmişlerdir. Osmanlı tarihi, Ermenilerden 29 Paşa, 22 Bakan, 33 Milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 Başkonsolos ve Konsolos, 11 Üniversite Öğretim Üyesi, ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir. Ermenilerin yapmış olduğu bakanlıklar arasında Dışişleri, Maliye, Ticaret ve Posta Bakanlıkları gibi son derece önemli ve kilit mevkiler olmuştur. Böylece, Ermeniler, Türkler başta olmak üzere, İmparatorluğun bütün unsurlarıyla XIX. yüzyıl sonlarına kadar barış ve güven içerisinde yaşamışlar, Osmanlı yönetimiyle ilgili herhangi bir şikayetle ya da sorunla karşılaşmamışlardır. Bununla birlikte, zaman zaman kendi aralarında iç çekişmelere düşmüşlerdir. İstanbul un

fethinden önce ve hemen sonra Anadolu ve Kırım dan İstanbul a gelen yerli denilen Ermeniler ile İran ve Kafkasya dan gelen ve Doğulu ya da Taşralı denilen Ermeniler Patrik seçimi nedeniyle mücadeleye girişmişler, birbirlerini Osmanlı yönetimine şikayet etmişler ve yönetimin kendi lehlerine müdahalesini sağlamaya çalışmışlardır. Osmanlı yönetimi ise, Ermeni grupları ve iç sorunları karşısında ısrarla tarafsız kalmıştır. Bu mücadeleyi Doğulu Ermenilerin kazanması üzerine Patrikliğe ruhani olamayan kişiler de getirilmeye başlamış, mevki ve ünvan çatışması zaman zaman kanlı kavgalara dönüşmüştür. Osmanlılar bu aşamada duruma müdahale etmişler ve Ermenilerin birbirlerini kırmasını önlemişlerdir. Mezhep kavgaları Ermenileri birbirlerine düşüren bir diğer etken olmuştur. Özellikle yabancı müdahaleler sonucu Ermeniler arasında Katoliklik ve Protestanlığın yayılması Gregoryen Ermenilerde büyük infial uyandırmış ve Gregoryen Ermeniler, Osmanlı yönetimine başvurarak bu durumun önlenmesini istemişlerdir. Osmanlı yönetimi Ermenilerin içi sorunu saydığı bu gelişmeye müdahale etmeyince yine kanlı kavgalar görülmüş ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler Çuhacıyan ve Tahtacıyan adlı Patrikier tarafından aforoz edilmişlerdir. Daha sonra Katolikler arasında da Vatikan a bağlı olup olmamak konusunda çatışmalar çıkmış, Papa Vatikan a bağlı olmayan Ermenileri aforoz etmiş, Osmanlı yönetimi duruma müdahale ederek 1888 de bu iki Katolik grubu barıştırmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeni sorunundan bahsedilmeye başlanır. Yine Ermeni sorununa başlangıç arayanlar bunu 1856 Islahat Fermanı ya da 1877 1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bunu izleyen Ayastefanos Anlaşması ve Berlin Konferansı na taşırlar. Aslında bu yaklaşımlar yanlış değildir. Ancak, meselenin 1856 ya veya 1877 1878 e taşınmasının alt yapısını incelemeden, buna neden olan faktörleri açıklamadan doğrudan Islahat Fermanına veya Berlin Konferansına bağlamak meseleyi oldukça kısır bırakır. Ermeni sorununun ortaya çıkışında dünya siyasasındaki gelişmelerin önemli etkisi ve katkısı olmuştur. Bunlardan birisi, Sanayi Devrimi nin çok tabi paraleli olan sömürgeciliktir. Bir diğer olay hemen bütün dünyayı etkisi altına alan Fransız İhtilalci ve paralelinde gelişen milliyetçilik olgusudur. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu içindeki azınlıkların birer birer isyan ettiklerini, bunların muhtariyet ve/veya bağımsızlıklarını elde ettiklerini görmüşlerdir.

Bu olaylar neticesinde kendilerinin de böyle bir harekete girişebilecekleri düşüncesi ortaya çıkmıştır. Etkenlerden birisi de dinsel ideoloji bağlamında çıkmıştır. Osmanlı toplumu içerisinde ilk başta sadece mezhep olarak Gregoryen Ermenileri mevcut iken Fransa nın çalışmaları sonucu Katolik bir Ermeni topluluğu ve akabinde Ermeni Katolik Kilisesi, İngiliz ve Amerikalı misyonerlerin çalışmaları ve İngiliz Hükümetinin baskısı ile Ermeni Protestan Kilisesi ortaya çıkmıştır. III. A. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Rol Oynayan Devletler (1800 1890) Her kim bir ülkede reformlarla meşgul olursa, o imparatorluğu reforme etmek istemiyor, bilakis mahvetmek istiyordur. Almanya nın İstanbul daki Büyükelçisi Marschall (1897) III. A. 1. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Fransa nın Rolü (1800 1890) Türkiye de Ermeni meselesi üzerine yazılmış kaynak niteliğindeki kitaplar incelendiğinde hemen hepsi sorunun ortaya çıkışındaki baş aktörü Rusya olarak gösterirler. Ancak Rusya, Ermeni ayaklanmalarındaki etkilerden sadece birisidir[14].rusya nın yanı sıra Ermeniler arasında Katoliklik propagandası yapan Fransa nın; Ermeniler üzerinde Protestanlığı çıkarları için yerleştirmeye çalışan İngiltere nin; ABD ve Almanya gibi devletlerin doğrudan veya dolaylı olarak mesele üzerinde göz ardı edilmeyecek kadar önemli etkileri olmuştur. Bu devletler 1840 tarihinden sonra çıkan olaylardan faydalanarak mezheplerinden olanları himaye etme amacıyla Osmanlı İmparatorluğundaki nüfuzlarını kuvvetlendirmeye başlamışlardır[15].

Anadolu daki azınlıklara özellikle de Ermenilere karşı XVI. yüzyıldan itibaren ilgi duyan ve bu amaçla Türkiye ye l548 den itibaren seyyahlar göndermeye başlayan[16] Fransa, doğuda çıkarları için kendisine Katolik bir mütteffik oluşturmak için özellikle Ermeniler üzerinde yüzyıllarca mesai harcamış ve amacına ulaşmıştır[17]. Fransa nın Ermeni sorununun ortaya çıkarılmasında oynadığı rollerden birisi de, Fransız misyonerlerin çalışmalarıdır. Paris te on beş günde bir yayınlanan ve idaresi Katolik papazlar elinde bulunan La Terre Sainte (Kutsal yerler) isimli gazetenin 1875 1878 yıllarına ait sayılarında misyonerlerin Anadolu daki çalışmaları hakkında oldukça geniş bilgi bulmak mümkündür. Gazetenin çeşitli sayılarında Fransa nın Papalıkla işbirliği yaparak, Türkiye deki Katolik Ermenileri nasıl desteklediğini, nasıl tahrik ettiğini, Katolik Ermeni dini liderlerinden hangilerinin Fransa da dini eğitim almış olduklarını ve bunların Türkiye ile ilgili mektuplarını görmek mümkündür[18]. Bükreş Anlaşması ndan (1811) sonra bir kısım Ermeniler açıkça Katolik olduklarını ilan etmişlerdir. Bu Ermenilerin, Katolikliği kabul etmesinden rahatsızlık duyan Ermeni Patriği idaresindeki Gregoryen Ermeniler, Katolik Ermenilere düşman olmuşlardı. Fransa Katolik Ermenileri her türlü yardım ve himayeye mahzar kılmış, onların Fransa da eğitim görmelerinde ve ticari faaliyetlerinde her türlü kolaylığı sağlamıştı. Bu yüzden Osmanlı topraklarında yaşayan Maruniler, Keldaniler gibi azınlıklar da Katolik Ermeni cemaatine dahil olmaya başladılar[19].bütün bu gelişmeler Akka yenilgisinin acısını içerisinden çıkaramayan Napolyon Bonapart ı bir tür intikam almak için Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Katolik Ermenileri yönetime karşı ayaklandırma düşüncesine sevk etmiştir. Ancak, bu konuda İstanbul Büyükelçisi Sebastian dan olumlu bir cevap alınamamıştır[20]. Ermeniler arasında Katolikliğin gelişmesinden rahatsızlık duyan Gregoryen Ermeniler, bu durumu Babıali ye şikayet etmişlerdir. Osmanlı Hükümeti, 1828 yılında İstanbul daki Katolik Ermenileri, Anadolu nun iç kısımlarına doğru mecburi bir iskana tabi tutmuş ve Katolik Ermenilerin önde gelenlerinden bir kısmı ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bu Ermenilerin mallarına da el konulmuş[21], fakat bu dönemde Rumeli ve Anadolu da meydana gelen Rus istilası sebebiyle bu iskan hadisesi önemini kaybetmiştir. Olaylar sebebiyle Fransa ve Avusturya nın Osmanlı Devleti nezdindeki müdahale ve protestoları meseleyi bir Katolik Davası haline getirmiştir. Kendisini Katoliklerin hamisi gibi gören Fransa, bütün Katolikierin Anadolu nun doğusuna gönderilmesini Katolik mezhebine karşı düşmanca bir

tavır olarak gördüğünü, bu meseleyi kendi öz meselesi gibi telakki ettiğini keskin bir üslupla Babıali ye ifade etmiştir. Gelişen bu olaylar karşısında Fransız Hükümeti, Osmanlı Devletini protesto ederek, Edirne Anlaşması uyarınca Katolik Ermenilerin İstanbul da kalması, müsadere edilen malların iadesi, Katolik Ermeniler için Patrik tayin edilmesi yönünde baskı yapmaya başlamıştır. Rusya ile sürdürdüğü savaş esnasında gelişen bu olaylar karşısında Osmanlı Devleti, Fransa başta olmak üzere bütün Katolik devletlerin baskısıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu sebepten Babıali bu meseleye tavizkar bir şekilde yaklaşmaya bir anlamda mecbur edilmiştir[22] III.A.2. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Rusya'nın Rolü (1800-1890) Rusya ile Ermenilerin karşılıklı olarak birbirlerine ilgi duymaya başlamaları XVIII. yüzyıl başlarında I. Petro dönemine rastlar. Nitekim I. Petro, İran ile yaptığı savaşlarda Ermenilerden yararlandığı gibi onları Rus topraklarına yerleşmeye de davet etmiştir. Bu davet üzerine İran da bulunan Ermenilerin bir kısmı Rusya ya göç etmiştir.[23] 1800 lü yıllar Çarlık Rusya sının dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çıktığı dönemdir. Bu emperyalist güç, komşu olduğu Osmanlı Devleti topraklarını bir tür doğal gelişme alanı olarak kabul ettiği için Osmanlı toprakları üzerinden güneye ve güneybatıya yayılma amacında olmuştur. Nitekim, Yunanistan ın Osmanlı Devleti nden ayrılarak bağımsız bir devlet olmasında büyük ölçüde Rusya nın Osmanlı üzerinden Güneye yayılma politikası sebep olmuştur. Bu politikanın başta gelen unsurlarından birisi de Rusya ya göre, Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaktır, Bu ise, Rus Ortodoks Rumların yanı sıra Ermenilerle de ilgilenmeye sevk etmiştir. 1816 yılında Moskova da Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü nü kuran Rusya, Ermeni konusunu daha sistemli bir şekilde ele almıştır, 1826 1828 yıllarında İran ile yapmış olduğu savaşları kazandıktan sonra 1828 yılında imzalamış olduğu Türkmençay Anlaşması ile elde ettiği Revan ve Nahçivan Hanlıklarını birleştirerek Ermeni vilayetini kurmuştur.[24]eçmiazin

Kilisesi kısa sürede Rus nüfuzuna girmiş, hatta Katogikos Nerses Aratarakes 60 bin kişilik bir Ermeni kuvvetinin başında Rus İran Savaşı esnasında Ruslar safında katılmıştır. Rusya, Batıda Balkanlara nüfuz etmeye çalışırken, Doğuda da Kafkasya ya inmektedir. Bu gelişme Kafkasya daki Eçmiazin Ermeni kilisesini Rus tesiri altına sokmaya başlamıştır, Eçmiazin ise, Gregoryen Ermenilerin büyük çoğunluğunun bağlı oldukları dinsel merkezdir. Rusların Osmanlı Ermenilerine sızmaya çalışması da Eçmiazin Kilisesi aracılığıyla olmuş ve 1844 ten itibaren İstanbul, Ermeni Patrikhanesindeki ayinlerde Eçmiazin Katogikosu nun adı anılmaya başlamıştır. Ancak, Rusların organize bir şekilde Ermenilerle ilgilenmesi 1820 li yıllarda olmuştur. Çünkü, 11 Mart 1828 tarihli bir yazıyla Erzurum Valisi Galip Paşa nın, Rus sınırında bulunan Ermenilerin iç bölgelere gönderilmesini Babıali ye teklif etmesi, bunun en önemli belgeleri arasındadır. Nitekim, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ermeniler Osmanlı Devleti ne ihanet etmişlerdir. Bu savaş sırasında oldukça önemli sayıda Ermeni, Rus ordusuna asker olarak kaydolmuş, bir kısmı Erzurum un Ruslara teslim olmasında etkili olmuş, bir kısım Ermeni de bu esnada Erzurum daki Müslüman halka eziyet etmiştir. Savaş sonunda Kafkasya ya hakim olan Rusya, daha önce kendi topraklarında kurmuş olduğu Ermenistan vilayetine Anadolu daki Ermenilerin göç etmelerini istemiştir. Osmanlı yönetimi buna karşı çıkmışsa da göç eden Ermeniler olmuştur.[25] Aynı olay, 24 Nisan 1877 de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı nda da tekrar etmiştir. Bu savaş esnasında Rusya, Doğu Anadolu da yaşayan Ermenilerden yararlanma yoluna gitmiş, karşılığında ise Ermeniler, Patrik Nerses Varjabedyan ve İzmirliyan başkanlıklarında Ermeni Meclisi ni toplamışlar ve Çar II. Aleksandr a ulaştırılmak üzere bir muhtıra hazırlamışlardır. Rus Çarı ndan Rusya nın Doğu Anadolu da işgal ettiği toprakları Osmanlılara geri vermemesini isteyen muhtıra ile Patrik Varjabedyan, savaş sonrası Ayastefanos taki Rus karargahına giderek Grandük Nikola ile görüşmüş ve Doğu Anadolu nun Ruslar tarafından ilhakını, bu olmazsa bölgeye Bulgaristan a olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da mümkün değilse bölgede Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını talep etmiştir. Patriğin son talebi Ruslar tarafından kabul edilmiş ve Ayastefanos Anlaşması na 16. madde olarak girmiştir. Doğu Anadolu daki Rus işgali, Rusya ya Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisini artırma imkanı vermiş ve Rus ordusundaki Ermeni subaylar Osmanlı Ermenilerini Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmaya çalışmış ve Ermenilere Balkanlardaki Hıristiyanlar gibi Osmanlılardan ayrılarak kendi muhtar devletlerini kurabileceklerini telkin etmişlerdir.

III. A. 3. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında ABD nin Rolü (1800 1890) ABD nin Ermenilere ilgi duyması, karakteristik olarak dağınık bir halde yaşayan Ermeniler için yeni bir ufuk açmış ve Ermenilerin Yeni Dünya yla daha sıkı irtibata geçmesini sağlamıştır. Amerikan-Ermeni yakınlaşmasının tabii bir sonucu olarak da, XIX. yüzyıldan itibaren Anadolu dan ABD ye toplu Ermeni göçleri başlamıştır. Bu göçler, XIX. ve XX. yüzyıl boyunca devam etmiş böylece ABD de özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıkan siyasi bunalımlara sebep olan hatırı sayılır bir Ermeni topluluğu oluşmuştur.[26] ABD, Ermeni sorununa ilk olarak kendi iktisadi çıkarları açısından yaklaşmıştır. 1780 lerden itibaren Anadolu ve Ortadoğu topraklarının kaynak zenginliği ve pazar niteliği, Birleşik Devletleri cezp etmiştir. Bağımsızlığını kazandıktan sonra gerek elde edilen bağımsızlığın korunmasında gerekse ülkenin (ABD nin) sahip olduğu zenginliklerin Avrupa ya sömürge olmaması gayesiyle Amerika Amerikalılarındır temel ilkesiyle saptanmış olan Monroe Doktrini ni (1823) benimsemiştir.[27]birleşik Devletler de çok uluslu bir yapı olduğundan birleştirici unsur olarak hıristiyanlık olgusu düşünülmüştür. ABD nin 1823 yılında uygulama sahasına koyduğu Monroe Doktrini, bir anlamda kendi içine kapanmayı, yani ABD nin eski dünyanın politikasına uzak durmasını öngörmekteydi.ancak, dünyanın sömürgeci devletlerce paylaşılmasına kayıtsız kalmanın getireceği zararın bilinciyle, devlet politikası olarak belirlenmiş olan Monroe Doktrini ni çiğnememek gibi bir esas çarpışınca, her ikisine de uyumlu olan yöntemin, misyonerlerden yararlanmak olduğu görüşü ortaya çıkmıştır.[28] ABD, (1820 lerden itibaren) misyonerleriyle girdiği Osmanlı ülkesine, önceleri İngiliz Büyükelçiliklerinin vasıtasıyla daha sonra 1830 da Osmanlı Devletiyle yapmış olduğu anlaşmayla, ticari faaliyetleriyle girmiştir.[29] Birleşik Devletler, 7 Mayıs 1830 Anlaşmasıyla the most favored nation (en çok kayırılan ülke) statüsünü almıştır. Böylelikle Osmanlı Devleti tarafından kapitülasyon hakları ABD ye de verilmiştir.[30]abd nin Osmanlı Devleti ile yapmış olduğu 1830 Anlaşması ve iki ülkenin ticari anlamdaki yakınlıkları, daha çok ABD nin işine yaramıştır. Çeşitli olanakları sağlayan

Osmanlı coğrafyasındaki verimli topraklar, Amerikan çıkarları bakımından ön planda tutulmuştur.[31] Washington ile İstanbul arasında yapılan 7 Mayıs 1830 Anlaşmasındaki bir madde, Osmanlı Devleti için ilerleyen yıllarda önemli bir sorunun kaynağını oluşturmuştur. Anlaşmada üçüncü madde olarak belirlenen husus ile Amerikan tüccarları Türkiye de simsarlar kullanma hakkına sahip olmuş ve bu simsarların her milletten olması koşulu ile de ABD tarafından Türkiye Ermenileri işin içerisine dahil edilmiştir.[32]kendi ticari planı olarak ABD, Anadolu da kıyı kesimlerde Rumlardan faydalanma yoluna giderken, iç kesimlerde de Ermeni kitlesinden faydalanmıştır. Bunun tabi sonucu olarak da, Anadolu da zengin bir Ermeni burjuvazisi ortaya çıkmıştır. Bu burjuva grubuna, yine Amerikalı misyonerlerin yapmış oldukları etkin çalışmalar neticesinde eğitimli bir Ermeni kitlesi eklenince, bu yapılanma artık hasta adam olarak XIX. yüzyılda çeşitli siyasi bunalımlar yaşayan Osmanlı İmparatorluğu için önemli sorunları da beraberinde getirmiştir.[33] Amerikalı misyonerler, Türkiye de o kadar muazzam çalışmıştı ki, örneğin 1840 larda sadece Suriye de kutsal kitap basımı ve dağıtımı yıllık 6,000.000 sayfanın üzerine çıkmıştır.[34]1893 yılına kadar Türkiye de 624 okul, 436 ibadethane açmışlardır. Bu tarihte Türkiye de 1317 misyoner görev yapmaktaydı ve 1893 yılına kadar Türkiye de 3 milyon İncil ve yaklaşık 4 milyon da değişik kitap dağıtılmıştı.[35] ABCFM nin 1893 e kadar harcadığı para 7 milyon doları aşmıştı.[36]bunun yarıdan fazlası Amerikan vatandaşlarından toplanmıştı. Amerikan dış misyoner örgütünün sekreteri Judson Smith, yukarıdaki rakamların bir bölümünü sıraladıktan sonra Bütün bu asil hizmetlerimiz, Ermeni milletini bize karşı sonsuz sevgi ve şükran duygularına gark etti. Ve Ermenileri yüreklerini çelik bir çengelle misyonerlere bağladı. Artık Ermeni milleti, bu koruyucularının ve velinimetlerinin ellerinde bir balmumu parçası gibidir diyerek Ermenilerin ABD ye artık bağımlı olduğunu aleni bir şekilde ifade etmiştir.[37] 1908 e kadar Amerikan Protestan misyonerliği işi çok hızlı bir şekilde genişleme göstermiştir. Örneğin 1860 larda misyon alanı o kadar büyümüştür ki, üç ayrı alt bölüme ayrılmıştır. Bunlar: Batı Türkiye, Merkezi Türkiye ve Doğu Türkiye dir. Başlangıçta bu başarı önemli ölçüde eğitim ve dini hareketler yoluyla gerçekleşmişti. 1914 e gelindiğinde American Board aşağıdaki başarılara imza atmıştı. 17 istasyon ve bu istasyonlara bağlı 256 dış istasyon şubeleri vardı. Amerikan asıllı misyonerlerin sayısı 174 e düşerken bunların yerini

Türkiye den yetiştirdikleri Ermeniler almıştı ki, bunların sayısı 1200 ün üzerindeydi. Bunların 82 tanesi baş rahip statüsündeydi. Ayrıca, 137 kilise ile bu kiliselere bağlı 14. 000 üye ve 50.000 yandaş bulunmaktaydı.[38] Ana eğitim merkezleri, İstanbul (Robert Koleji ve Amerikan Kız Koleji), Antep (Merkezi Türkiye Koleji), Merzifon (Anadolu Koleji), Harput (Harput Koleji), İzmir (Uluslar arası Kolej), Van (Van Koleji) ve Tarsus (St Paul un Koİeji) dur.[39] 1914 e kadar misyon okulları ve kolejlerin sayısı 426 yı bulmuştu. Bunun içerisinde 8 kolej, üç ilahiyat fakültesi, 46 orta derceli okul ve 371 tane de diğer okullar vardır. Bu okullara kayıtlı (1914 itibarıyla) 1700 kolej öğrencisi, 4000 lise öğrencisi, ve ilkokullarda ise yaklaşık 19.500 kişiden oluşan kız ve erkek öğrenci kayıtlıdır. Bu okullardaki öğrencilerin tamamına yakınını Ermeni öğrenciler oluşturmuştur.[40] XIX. yüzyılda, Osmanlı Devleti içerisindeki Ermeniler, Amerikalı tüccarlar ve misyoneı ler vasitasıyla peyderpey ABD ye göç etmeye başlamışlar, daha sonra bu ülkede çöken imparatorluktan tıpkı 1829 yılında Yunanlıların yaptığı ve/veya 1878 yılında Bulgarların yaptığı gibi bağımsızlık ya da Bulgaristan örneğinde olduğu gibi muhtariyet istemleriyle Anadolu içerisindeki Ermenileri teşkilatlamaya hatta isyan eylemlerine yönlendirmeye başlamışlar ve Osmanlı Devletine yönelik karalama kampanyalarına girişmişlerdir.[41] İlk olarak 1894 yılında ABD Kongresine taşınan mesele, 3 Aralık 1894 tarihli bir kararla Türkiye nin haksız yere suçlanmasına ve kınanmasına sebep olmuştur. Daha sonra Ocak 1896 da yine ABD Kongresinde her iki meclisin de gündemine getirilmiş ve Türkiye aleyhine bir karar kabul edilmiştir.[42] III. A. 4. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında İngiltere nin Rolü (1800 1890) 1840 yılından sonra Osmanlı İmparatorluğunda Protestan misyonerlerin faaliyetlerini genişlettikleri görülür. Görünüşte dini ve mezhebi bir amaca yönelik gibi görünen bu faaliyetlerin gerçek amacı farklıdır, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde Katoliklerin hamisi Fransa, Ortodoksların hamisi ise, Rusya olmuştur. Bu devletler 1840 tarihinden sonra çıkan

olaylardan faydalanarak kendi mezheplerinden olanları himaye etme amacıyla Osmanlı İmparatorluğundaki nüfuzlarını kuvvetlendirmeye başladılar. İngiltere de bu devletlerin nüfuzuna karşı mezhebi bir denge kurmak istemiştir. Bu gaye ile de Ermenilerin kurdukları Protestan cemaatinin resmen hükümet tarafından kabulü işinde İngiltere nin Türkiye deki elçisi Cunning vasıtasıyla tavassutta bulunmuştur. İngiltere, -Doğuda dinin oynadığı rolü geç de olsa kavrayarak Fransa gibi Osmanlı İmparatorluğu içerisinde siyasi ve idari nüfuzunu artırmak için dini bu dönemde bir araç olarak kullanmaya başlamıştır. Ayrıca İngiltere, bu faaliyetiyle Türkiye de Fransa ve Rusya nın faaliyetlerini kontrol etme imkanını da temin etmiş olacaktı. Bunu gerçekleştirmek için de, 1840 yılında Kudüs te bir Protestan Kilisesi kurulmuştur. Bu tarihten itibaren İngiltere, Amerika ve Almanya dan gelen Protestan misyonerler, İngiltere den gördükleri yardımla diğer din ve mezheplerdeki halkı Protestan yapmak için çalışmaya başlamışlardır.[43] İstanbul da İncil in propagandasını yapmak gayesi ile Bible House (Incil Evi) adıyla American Board ın bir şubesinin açılması ve Şark dilleri için de bir matbaanın tesisiyle Ermeni cemaati içerisinde yavaş yavaş yayılan ve gelişme eğilimi gösteren Protestanlık hareketini cesarettendirmek için İngiltere gayretini ve desteğini artırdı. Misyonerherin sürekli gelişi ve Bebek te Amerikan misyoneri Dr. Hamlin Koleji nin[44] tesisi sayesinde bir çok Ermeni öğrenci yetiştirildi. Aldıkları eğitimden yararlanarak İngilizce yi öğrenen Ermeni öğrenciler Protestanlik için daha uygun hale gelmiş oluyorlardı.[45]bu dönemde açılan bu gibi kolejierin en çok tesiri Ermeniler üzerinde hissedildi. Bu kolejlerde Ermeniler tarih ve edebiyatları hakkında bilgi sahibi oldukları gibi, milliyet prensiplerini de öğrendiler. Çok geçmeden Ermeniler arasında Protestanlığı kabul edenlerin sayısı arttı. Böylece İngiltere Osmanlı İmparatorluğu topraklarında himaye hakkı iddia edebileceği bir Protestan topluluğuna sahip olmuş oluyordu.[46] III. A. 4. 1. İngiltere - Rusya İhtilafı Rusya ve ABD ye karşılık Avrupalıların Ermenilerle ilgilenmeleri genelden özele doğru bir seyir gösterir. Buna bağlı olarak gelişen Ermeni meselesi de bu toplumun değil, Osmanlı topraklarında menfaatleri çatışan iki büyük devletin, İngiltere ve Rusya nın davası olarak

politik bir hüviyetle ortaya çıkarılmıştır.[47] Ayastefanos Anlaşması ile Kafkasya ya hakim olan Rusya, Doğu Anadolu ve Balkanlarda da etkili olmuştur. Bu durum geleneksel İngiliz politikasına ters düşmüştür. Çünkü Rus nüfüzunun bu şekilde yayılması sadece İngiltere nin Hindistan la olan bağlantısını tehditle kalmayacak, aynı zamanda Ortadoğu daki gücünü de zayıflatabilecekti. Bu bakımdan İngiltere hemen konuyla ilgilenmeye başladı.[48] İngiltere, Rusya nın sıcak denizlere inmesine engel olmak için uzun süreden beri bu devlete karşı Osmanlı Devleti ni desteklemiştir. İngiltere bu desteğini sürdürürken de Osmanlı memleketlerinde Protestan misyonerierin faaliyetlerini yönlendirmiştir.[49]ermeni milliyetçiliğinin uyanmasında bu faaliyetlerin rolü büyük olmuştur. Rusya nın, Doğu Anadolu da Kars, Ardahan gibi çok önemli stratejik noktaları ele geçirmesi, İngiltere nin doğu ticareti bakımından hayati önem taşıyan yolların güvenliğini tehlikeye düşürmekteydi. Dahası, İngiltere, Rusya nın Balkanlarda gerçekleştirdiği bölünmeyi, 16. madde ile Anadolu da yapmasından da çekinmekteydi.[50]ermeniler aslında 16. maddeyle önemli bir yol kat etmişlerdi. Bu maddeyle Ermenistan denilen bir memleketin varlığı ve idaresinin ıslahata muhtaç olduğu, Ermeni Milleti nin Kürtler ve Çerkezler tarafından tehdit edildiği gibi hususlar, Babıali ye resmen kabul ettirilmiş oluyordu. Rusya ya karşı buralarda yapılması taahhüt edilen ıslahatlara hemen başlanacak ve bu ıslahatlar tamamlanıncaya kadar Rus işgali devam edecekti. Diğer bir ifadeyle Rusların Doğu Anadolu yu boşaltmaları ıslahatların uygulanışına bağlı kalıyordu. Elbette ki Ruslar bu işgali sürdürebilmek,için, ıslahatların tamamlanmadığını ileri süreceklerdi. Zaten 16. maddeyi takip eden maddeler Rusların amacını ortaya koyuyordu. Anlaşmanın 19. maddesine göre Ruslar, savaş tazminatının bir kısmına karşılık olmak üzere, Kars, Ardahan, Batum şehirleriyle Bayezid ve Eleşkirt vadisine yerleşecekti. Böylece, bir taraftan bütün Ortadoğu ya hakim, önemli bir köprü başını ele geçirirken diğer yandan da Ermeniler üzerinde nüfuzunu kuvvetlendirmiş oluyordu.[51]ancak, İngiltere nin bunu kabullenmesi imkansızdı. Nitekim Ayastefanos Anlaşması şartlarını üç gün sonra öğrenebilen İngiliz Elçisi Layard, ortaya çıkan bu durumu hükümetine bildirirken, Rusların Doğu Anadolu da önemli stratejik noktaları ele geçirdiklerini, İngiliz ticareti için hayati önemde olan bu ticaret yollarının, Dicle ve Fırat vadisine inmeye çalışan Rusya gibi rakip bir devletin kontrolü ve dolayısıyla tehdidi altına girmiş olduğunu, Ermenilerle ilgili 16. maddenin Balkanlardaki bölünmeyi Anadolu da da