YENi İklim Anlaşması. Cep Kılavuzu



Benzer belgeler
DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

Enerji ve İklim Haritası

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

SERA GAZI EMİSYONU HAKAN KARAGÖZ

Karar -/CP.15. Taraflar Konferansı, 18 Aralık 2009 tarihli Kopenhag Mutabakatını not alır.

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011

1. İklim Değişikliği Nedir?

BMİDÇS -COP16 SONRASI DEĞERLENDİRMELER


SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

Küresel İklim Değişikliği Politikaları ve Türkiye Önder Algedik İklim ve Enerji Uzmanı Tüketici ve İklimi Koruma Derneği Başkan Yardımcısı

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ, BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ÇERÇEVE SÖZLEġMESĠ, KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĠYE

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir.

ULUSLAR ARASI KARBON PİYASASI

Kopenhag Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Konferansı (COP15) Genel Değerlendirmesi ve Türkiye ye Yansımaları

RÜZGAR ENERJĐSĐ. Erdinç TEZCAN FNSS

İklim Hareketine Geçmenin Yan Faydaları: Türkiye İklim Taahhüdünün Değerlendirmesi 20 Ekim 2016, Ankara

I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır.

KÜRESEL ISINMA Ahmet Cangüzel Taner Fizik Yüksek Mühendisi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ( acant@taek.gov.tr )

KENTİNİZ DÜNYAYA İLHAM VERSİN

FAO SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ FİYAT VE TİCARET GÜNCELLEME: KASIM 2014

DÜNYA ENERJİ SEKTÖRÜNDE 2040 A BAKIŞ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ PERFORMANS ENDEKSİ 2017

SERA GAZLARININ İZLENMESİ ve EMİSYON TİCARETİ

ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EYLEM PLANINDA SU

ÇEVRE ve ORMAN BAKANLIĞI SON GELİŞMELER VE ÜLKEMİZİN DURUMU

Türkiye, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırım liginde iki basamak yükseldi

ULUSAL PROGRAMLARA UYGUN AZALTIM FAALİYETLERİ NAMA. Tuğba İçmeli Uzman 17 Şubat

2001 yılında Marakeş te gerçekleştirilen 7.Taraflar Konferansında (COP.7),

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

Yakın n Gelecekte Enerji

Marakeş in Kazandırdıkları Rifat Ünal Sayman, Direktör - REC Türkiye 6 Aralık 2016, Mövenpick Otel, Ankara

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ?

SERA GAZI SALIMLARININ DEĞERLEND

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI ve ENERJİ

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER KÜRESEL EKONOMİYİ ROTASINDAN ÇIKARABİLECEK 10 BÜYÜK TEHLİKE

Türkiye nin Enerji Geleceği İklim bileşenini arıyoruz

Küresel. İklim Değişikliği. ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Dünyanın sağlığı bozuldu; İklim Değişikliği

Sona Erecek Kyoto Protokolü Öncesi Durban Küresel Isınma ve Küresel İklim Değişikliği Müzakereleri

AFD Sürdürülebilir bir gelecek için

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü. ENOFİS 05 Şubat 2009

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

DSÖ Sağlıklı Kentler YaklaĢımında Su Yönetimi

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih BİROL Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Ankara, 25 Aralık 2012

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

Kyoto Protokolü. Nurel KILIÇ

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

KYOTO PROTOKOLÜ SONRASI KÜRESEL ISINMA ve. Ahmet Cangüzel Taner Fizik Yüksek Mühendisi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu(

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI. Gökhan BAŞOĞLU

2014 dünyanın en sıcak yılı olabilir

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013

KÜRESEL ISINMA ve ENERJİ POLİTİKALARI. Özgür Gürbüz Yeşiller Enerji Çalışma Grubu 8 Ekim İstanbul

İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi

Sera Etkisi. Gelen güneş ışınlarının bir kısmı bulutlar tarafında bloke edilmekte. Cam tarafından tutulan ısı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI MÜCADELE ADIMLARI

IPCC 1.5 C Küresel Isınma Özel Raporu ve Türkiye ye Etkileri

Yerel Yönetimler İçin Sera Gazı Salım Envanteri (Karbon Ayak İzi) nin Önemi

KÜRESEL ISINMA HAKKINDA ULUSLARARASI DÜZENLEMELER

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE

BİZ DEĞİŞELİM İKLİM DEĞİŞMESİN!

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

PAGEV - PAGDER. Dünya Toplam PP İthalatı

DA KÜRESEL ISINMA ĐLE ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐKLERĐ NEDENĐ OLAN SERA GAZI EMĐSYONLARI HAKKINDA ÇEVRE EYLEM PLANI POLĐTĐKALARI

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

Kyoto Protokolü nün Onanması (Taraf Olunması) ve Uluslararası İklim Rejiminin Geleceği ile İlgili Bazı Politik ve Diplomatik Noktalar

AB, 2030 İKLİM VE ENERJİ PAKETİ ÜZERİNDE ANLAŞMAYA VARDI

Bulguları kaydetme, karşılaştırma, gözlem yapma. Anlatım, tartışma, beyin fırtınası

Dr. Fatih BİROL IEA Baş Ekonomisti İstanbul, 22 Aralık 2014

DÜNYA NÜFUSUNUN YAPISI

Ekonomik Araştırmalar ÖDEME DAVRANIŞLARI. Mayıs Şirketlerin işletme sermayesi ihtiyaçları için iyi stok yönetimi çok önemli

İklim ve İklim değişikliğinin belirtileri, IPCC Senaryoları ve değerlendirmeler. Bölgesel İklim Modeli ve Projeksiyonlar

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

DÜNYA SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ İHRACATI. Genel Değerlendirme

KÜRESEL OTOMOTİV OEM BOYALARI PAZARI. Bosad Genel Sekreterliği

TÜRKİYE VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MÜZAKERELERİ

Piyasaya Hazırlık Ortaklık Girişimi

ĞİŞİKLİĞİ. Prof.Dr.Hasan Z. SARIKAYA Müsteşar. 08 Mart 2010, İSTANBUL LİTİ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Yenilebilir Enerji Kaynağı Olarak Rüzgar Enerjisi

DÜNYA DA BU HAFTA ARALIK 2015

15 Ekim 2014 Genel Merkez

T.C. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi

İklim Değişikliği. Mercan DOĞAN Ahmet AKINCI Murat ÖZKAN Ela CÖMERT Ferhat ÜSTÜNDAŞ Aynur DEMİRTAŞ Sevda KOCAKAYA Merve Gizem GENÇ

Türk İş Dünyası Liderlerinin İklim Değişikliğine Yanıtı Rifat Ünal Sayman, Direktör - REC Türkiye 5 Aralık 2016, Sabancı Center, İstanbul

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir.

Su, evrende varolan canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan en temel öğedir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı,

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2008

Uluslararası Gelişmeler

Transkript:

YENi İklim Anlaşması Cep Kılavuzu

İklim ve ekonomik kriz... Bu nesil, gezegenimizi yavaş yavaş öldüren kirliliğin yayılmasını durdurmak zorunda olan nesildir. Gezegenin ısınma sürecini geriye çevirmek, kendimize, çocuklarımıza ve bizler göçtükten çok sonra gezegeni miras alacak herkese karşı yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Barack Obama, Strasbourg, Nisan 2009 2009 yılı ekonomik kriz yılı olarak hatırlanacak, öyle değil mi? Umarız öyle olmaz. 2009 yılı, dünyanın iklim değişikliğine çözüm bulduğu, gidişata dur demek için gereken politik iradeyi ortaya koyduğu ve gerekli umut ve fırsatı ürettiği yıl olarak hatırlanmalı. Çünkü krizden fırsat doğar. İkiz tehditler olan finansal kriz ve iklim krizinden de, küresel ekonomiyi küresel ekoloji ile aynı raya oturtma; dünya ekonomisinin gelecekteki kalkınma çizgisini dünyanın BÜTÜN yurttaşları için sürdürülebilir bir temele yerleştirme fırsatı doğuyor. İŞTE 2009 yılının zorlukları ve barındırdığı fırsat budur. 1

2 Finansal kriz, finansal olanaklarımızı aşan biçimde yaşamamızın sonucudur. İklim krizi de, gezegenimizin olanaklarını aşan biçimde yaşamamızın bir sonucudur. Yvo de Boer, Birleşmiş Milletler İklim Sözleşmesi İdari Sekreteri Finansal kriz ile iklim krizinin ortak bir nedeni var: Olanaklarımızı aşan yaşam biçimimiz. Dünya dev bir finansal borç yükünün altına girerken, aynı zamanda dev bir ekolojik borç yükünün altına da girdi. İkisi de sürdürülebilir değil. Liderlerimiz, sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel olan iklim değişikliği sorununu çözmedikleri sürece kapitalizmi eski haline getiremezler. Dünya ekonomisinde kullanılan muhasebe yöntemleri nedeniyle, finans ve iklim arasındaki ilişki her zaman net bir şekilde ortaya konamıyor. En önemli sermayemiz olan doğa, ne şirketlerin bilançolarında ne de ulusal ekonomik verilerde yer alıyor. Bu nedenle doğanın yıpranma payı fark edilmiyor. Yarın yokmuşçasına doğal sermayemizi harcamamızın hesabı kimseden sorulmuyor. Finansal sistem çöktüğünde, bazı ülkeler para basarak bu durumun üstesinden geldiler. Ancak gezegenimizin yaşam destek sistemleri çöktüğünde böyle bir çözüm yolu söz konusu olamaz. Başka bir gezegen yaratmamız MÜMKÜN DEĞİL! Atmosferi iklim değişikliğine yol açan gazlarla doldurarak gezegenin temel yaşam destek sisteminin altını oyuyoruz. Dünya Bankası eski baş ekonomisti Lord Stern in iklim değişikliğinin ekonomisi konusundaki 2006 tarihli etkileyici raporunda dediği gibi, sera gazı emisyonlarının maliyetini hesaplamayı başaramamamız dünyanın şimdiye kadar gördüğü en büyük piyasa başarısızlığı dır. Bu başarısızlığı ortadan kaldırmak çok çaba harcamamızı gerektiriyor. Ekonomik sistemimiz medeniyetimiz - ancak atmosfer, okyanuslar, ormanlar ve toprak gibi temel kaynaklarımızın ve iklim sistemi, karbon ve hidrolojik döngüler gibi temel süreçlerin sürmesiyle var olabilir. Ekonomi ve ekolojiyi birbirine düşman hale getirmek ikisinin de kıyametini hazırlamak demektir. Bunları birbiriyle barıştırmak ise daha zengin, daha sürdürülebilir, daha kârlı ve daha adil bir dünyanın kapısını açmaktır. Ancak, politikacılar, son aylarda finansal krizin çözümü için trilyonlarca dolar harcamalarına rağmen, iklim sisteminin çökmesi gibi daha ciddi bir krize henüz el atmış değiller. Bu hatayı düzeltme fırsatı Aralık ayında Kopenhag da ortaya çıkacak: Tüm dünya liderleri toplanarak, ekolojik krizi yaratan sera gazlarının kontrolü için kurallar oluşturacak ve iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkileriyle başa çıkma konusunda karar verecekler. Birleşmiş Milletler Kopenhag İklim Konferansı nda bu hata düzeltilmediği takdirde 2009 yılı dünyanın gördüğü en büyük siyasal başarısızlıklardan birinin yaşandığı yıl olarak anılacaktır.

Kriz ve fırsat Bu yıl iklim müzakerecilerinin üstlendiği görevi ve konunun aciliyetini hiç kimse küçümsememelidir. İklim değişikliği halihazırda şiddetli kuraklık, sel baskınları ve kasırgalara yol açıyor ve sıtma, humma gibi hastalıkların yayılmasına neden oluyor. Büyük Mercan Resifi, Amazon yağmur ormanları ve Kuzey Kutbu gibi kritik önemdeki ekosistemlere zarar veriyor. Bilim insanları küresel ısınma olmasaydı, Avrupa da 2003 te 30.000 kişinin ölümüne neden olan sıcak hava dalgasının oluşmayabileceğini ifade ediyor. Deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte Dünya, kimi ada ülkelerinin toptan yokoluşunu izlemeye başlayacak. Halihazırda gıda güvenliği olmayan bir milyar kişiye ek olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki çok daha fazla insan çölleşme, Asya muson yağmurları sisteminin değişmesi ya da Himalayalar daki gibi eriyen dağ buzulları nedeniyle tatlı su miktarının azalması sonucu gıda güvenliğini kaybedecektir. BM nin yetkili bilimsel iklim kuruluşu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC Intergovernmental Panel on Climate Change), kontrol altına alınmayan iklim değişikliğinin küresel gıda üretimini 2100 yılı itibariyle %40 azaltacağını öngörüyor. Daha da kötüsü gezegenimiz, bir kez ötesine geçildiğinde nasıl geri döndüreceğimizi bilmediğimiz, tüm ekosistemleri yeni bir konuma itecek devrilme noktalarına yaklaşmış olabilir. Bu devrilme noktaları, küresel iklimi yeni ve daha kırılgan bir konuma fırlatacak, Grönland ve Antartika daki kutup buzul tabakalarının dengesini bozarak birkaç metrelik deniz seviyesi artışına neden olacaktır. Daha sıcak bir iklim, kutuplardaki donmuş toprak tabakasının (permafrost) milyarlarca ton metan gazı salmasına, daha fazla kuraklık, böcek tahribatı ve yangına maruz kalan ormanların da daha fazla karbondioksit bırakmasına neden olacak; bu gazlar da gezegeni daha da ısıtacaktır. Bu sürecin sonunda okyanus döngü sistemi de devreden çıkabilir. 3

İnsanların, kültürlerin ve ekosistemlerin yaşama hakkı var. Bu yüzden TÜM DÜNYA HAREKETE GEÇMEK Z ORUNDA. Bilim insanları, bu felaketlerin önlenebilmesi için küresel ısınmayı 2 C nin oldukça altında tutmamız gerektiğini belirtiyor. Bunun için iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını, 2050 yılı itibariyle 1990 daki seviyenin en az %80 i kadar azaltmamız gerekiyor. Bu süre, bugün tasarlanan ve inşa edilen enerji santrallerinin ömrüne aşağı yukarı EŞİTTİR. Ne yazık ki, tüm ülkeler yeni termik santraller kuruyor. Ancak bir yanda Çin, Hindistan ve diğer gelişmekte olan ülkelerle diğer yanda zengin ülkeler arasında temel bir fark var: İlk grupta kişi başına düşen sera gazı emisyonu ve genel refah hâlâ çok daha düşükken, zengin ülkeler onlarca yıldır atmosferi kirletiyor. Gerçek sorun ABD ve Almanya gibi başka birçok seçeneği olduğu halde kömüre dayalı projelerde ısrar eden zengin ülkelerle ilgilidir. DÜŞÜK KARBON EKONOMİSİNE GEÇİŞ zorunludur, GECİKME KABUL EDİLEMEZ. 4

İyi haber... BUNU YAPMAMIZ MÜMKÜN Dünya ekonomisini baltalamayacak düşük karbon teknolojisine sahibiz. Yeşil enerji teknolojileri sadece iklimi dengelemekte anahtar rol oynamakla kalmayacak, azalan doğal kaynakları daha verimli ve gerçek anlamda sürdürülebilir şekilde kullanarak gelecekte de çok önemli bir rol oynayacaktır. Dünya ekonomik sistemini küreselleştirdik. Artık, gezegenin yaşam destek sistemini korumak amacıyla çevre yönetimini küreselleştirmeliyiz. İklimi onarmak sürdürülebilir geleceğin anahtarıdır. KAYBEDECEK ZAMAN YOK. Üniversiteler, araştırma kuruluşları ve WWF gibi STK lar tarafından yürütülen çalışmalar, yeni endüstrileri kurma şansını kaçırmamak için HEMEN işe başlamamız gerektiğini göstermektedir. Yeşil bir dünya, uzak bir geleceğe dair NİRVANA DEĞİLDİR. ŞİMDİ VE BURADA BAŞLAMALIDIR. 5

WWF ye göre Kopenhag sürecinde üzerinde mutabakata varılması gereken altı küresel hedef bulunuyor: Gelişmiş ülkeler, sera gazı emisyonlarını 2020 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin %40 altına indirmeyi taahhüt eden güçlü ve bağlayıcı emisyon azaltım hedefleri belirlemelidir. Bu azaltımın büyük bölümü ülke içerisinde gerçekleştirilmelidir. Gelişmekte olan ülkelere, düşük karbon ekonomileri oluşturmalarını desteklemek üzere finansal kaynaklar sağlanmalı, teknoloji transferinin sağlanması için uluslararası işbirliği güçlendirilmelidir. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerden alacakları, ihtiyaçlarına göre belirlenen destek ile birlikte sera gazı emisyonlarını 2020 yılı itibariyle, halihazırdaki tahminlerine göre emisyonların ulaşacağı seviyenin %30 altına indirmeyi taahhüt etmelidir. Gelişmekte olan ülkelerin taahhütleri arasında, ormansızlaştırmanın durdurulması ve buna bağlı emisyonların azaltımı yer almalıdır. Zengin ülkeler; iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelerin, toplumların ve ekosistemlerin iyileştirilmesine destek olmalı, uyum çalışmalarına finansman sağlamalıdır. Tüm ülkeler 2050 yılı itibariyle küresel sera gazı emisyonlarının, 1990 seviyesinin en azından %80 altında olması gerektiği konusunda anlaşmalıdır. Bu hedefler üzerinde anlaşmaya varılırsa, gelecek on yıl içerisinde küresel emisyon en yüksek düzeye çıkacak, sonrasında ise emisyonlar hızla düşecek, bir başka deyişle tehlikeli iklim değişikliği önlenecektir. Bazıları bu görevi pahalı olarak niteleyebilir. Açıkçası bu görev önemli miktarda sera gazı emisyonu indirimi için söz verilmesi ve zengin ülkelerden gelişmekte olan ülkelere büyük miktarda para ve teknoloji akışı içermesi sebebiyle uluslar arasında güven gerektirecektir. ANCAK BU OLMAZSA OLMAZDIR. Bu görev kirleten öder prensibini, gelişmiş ülkelerin yüksek emisyonlarını ve zengin ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yardım etme kapasitesini temel alacaktır. Kuzey ve Güney arasındaki bu yükümlülük paylaşımı herkes için yararlıdır. Bilimin açıklık kazanmasından itibaren, konunun sürüncemede bırakıldığı 20 yıldan sonra Kopenhag, siyasi iradenin oluşması yolunda SON FIRSATTIR. 6

Z AMAN ÇİZ ELGESİ: Dünya ikliminin kritik yılları 1865: John Tyndall atmosferik zarfta bulunan su buharı ve CO 2 gibi gazların ısıyı tuttuğu varsayımını ortaya attı. 1896: Svante Arrhenius fosil yakıtların yanması sonucu atmosferde CO 2 miktarının artmasının küresel ısınmaya yol açacağını; atmosferdeki CO 2 miktarının iki katına çıkmasının ortalama küresel sıcaklığı 5 C artıracağını öngördü. 1903 Nobel ödüllü Arrhenius un öngörüleri yarım asırdan uzun süre dikkate alınmadı. 1958: İlk düzenli gözlemler, atmosferdeki CO 2 düzeyinin hızla arttığını ortaya koydu. 500 400 300 200 100 0 1000 1100 1200 1300 1400 1500 1600 1700 1800 1900 2000 Kaynak: CDIAC/Worldwatch 1970 ler: Atmosferde küresel ısınma diye adlandırılan dönemin başlaması. 1988: BM, iklim değişikliğini araştırmak üzere Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ni (IPCC) kurdu. 1990: IPCC nin Birinci Değerlendirme Raporu basıldı. Daha sonra bu yıl, gelecekteki emisyon azaltım hedefleri için baz yıl olarak belirlendi. 7

1992: Dünya Zirvesi Rio de Janeiro da toplandı. Hükümetler, kendilerini tehlikeli iklim değişikliği ni önleme taahhütü altına sokan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) üzerinde mutabakata vardılar. 1995: Özellikle OPEC ülkeleriyle hararetli bir tartışmadan sonra, IPCC İkinci Değerlendirme Raporu, insan kaynaklı sera gazları ile iklim değişikliği arasında güçlü bir bağlantı kurarak eldeki verilerin ortaya koyduğu üzere... küresel ısınmaya insanoğlu neden olmaktadır ifadesini kullandı. 1997: UNFCC çatısı altında yer alan Kyoto Protokolü için mutabakata varıldı. Protokol, sanayileşmiş ülkelerin 2008-2012 dönemine yönelik ilk emisyon azaltım hedeflerini kapsamaktadır. 1998: Son bin yılın en sıcak yüzyılının, en sıcak on yılının, en sıcak yılı yaşandı. 2001: Dünya ülkeleri Marakeş te Kyoto Protokolü nün metodolojisi ve diğer detayları üzerinde anlaşmaya vardı. ABD ve Avustralya protokolü onaylamayı reddetti. 2003: Avrupa da 30.000 den fazla kişinin ölümüne neden olan sıcak hava dalgası yaşandı. Bilim insanları daha sonra bu olayın kesin şekilde insan kaynaklı küresel iklim değişikliğine bağlanabilecek ilk beklenmedik hava olayı olduğunu belirlediler. Bilim insanları 1970 lerdekinin iki katı büyüklüğündeki alanın, yani dünyanın üçte birinin kuraklıktan etkilendiğini bildirdiler. 2005: Kuraklık, Amazon yağmur ormanını geçici olarak karbon yutağı ndan karbon kaynağı na dönüştürdü. 2007: Kuzey Kutbu nda yazın meydana gelen büyük buzul erimesi, buzsuz bir Kuzey Kutbu mu olacak korkusunu yaşattı. IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporu daha hızlı ve geri dönüşü olmayan bir iklim değişikliğine karşı uyarıda bulundu. Bali İklim Konferansı nda Kyoto Protokolü nü izleyecek süre için bir zaman çizelgesi çıkarıldı. 2008: Polonya daki Poznan İklim Konferansı nda, ABD deki Obama yönetiminin sürece vereceği desteği açıklamasının beklenmesi nedeniyle yavaş bir ilerleme sağlandı. 2009: Aralık ayında tamamlanması beklenen Kopenhag Protokolü ile ilgili müzakereler sebebiyle iklim için en önemli yıl. 8

Kopenhag ın yüzleri Finansal kriz, finansal olanaklarımızı aşan biçimde yaşamamızın sonucudur. İklim krizi de, gezegenimizin olanaklarını aşan biçimde yaşamamızın sonucudur. Yvo de Boer, mizah anlayışı, görevine adanmışlığı ve diplomatik yetenekleri ile tanınan, BM nin önde gelen iklim yetkilisi. Gelişmekte olan ülkelerdeki birçok ortağımızla birlikte, Güney Afrika olarak, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda daha fazlasını yapmaya kararlıyız. Geleceğe yönelik ortak sorumluluğumuz için üzerimize düşeni üstlenmeye hazırız. Marthinus Van Schalkwyk, Çevre ve Turizm Bakanı, Güney Afrika Cumhuriyeti, Cape Town, 2008. Bilimsel bulgulara, konunun aciliyetine ve sorunun büyüklüğüne dair hiçbir şüphe taşımıyoruz. Mevcut durumda karşılaştığımız gerçekler dahi en kötü senaryolar ın ötesine geçiyor. Hiçbir şey yapmamanın veya eksik yapmanın maliyeti kabul edilemez. ABD nin iklim değişikliği elçisi Todd Stern, iklim konusunda Bush döneminin inatçılığının sona erdiğini açıklarken, Bonn, Nisan 2009. Çin, henüz toplam emisyonlarını azaltma düzeyine gelmiş değil ancak karbon yoğunluğunu azaltmak mümkün. Çin iklim müzakerecisi Su Wei, ABD nin iklim konusunda sunduğu önerilerin ardından Çin kendisini yeniden konumlandırırken, Nisan 2009. Finansal kriz, küresel bir aciliyet duygusunun eşi görülmemiş bir siyasi irade ve işbirliği oluşturabileceğini bize gösterdi. İklim krizi de benzer büyüklükte bir küresel taahhüdü gerektiriyor. Tarih, bizi ortak başarılarımızla sınayacaktır. Connie Hedegaard, Kopenhag görüşmelerine başkanlık yapacak olan Danimarka İklim ve Enerji Bakanı. 9

Kısaca bilimsel veriler... CO 2 gibi sera gazlarının, dünya yüzeyinden uzaya yayılan ısının tutulmasına yol açarak havayı ısıttığını biliyoruz. Bilim insanları bunu yüz yıldır biliyor. Atmosferdeki CO 2 miktarının iki katına çıkması halinde sıcaklıkların 2 ila 6 C artacağına ilişkin ilk hesaplamalar bir asır önce İsveçli kimyacı Svante Arrhenius tarafından yapılmıştı. Günümüz iklim modelleri de büyük ölçüde aynı görüşte. Geçen yüzyıl boyunca, özellikle 1970 ten itibaren, dünyanın ortalama 0,74 C ısındığını biliyoruz. Isınmanın önemli bir bölümü insanlar tarafından üretilen CO2 nedeniyle oluşmaktadır. Günümüzde, atmosferdeki CO 2 yoğunluğu 200 yıl öncekinin yaklaşık yüzde 40 üzerindedir ve 2000 yılından beri, atmosfere salınan miktar yılda yüzde 2 den fazla artıyor. Bu artış esas olarak, ormansızlaşmadan ve insanların fosil yakıt kullanımından kaynaklanır. Bu CO 2 in gezegenimizde ısınmaya yol açmaması yüz yıllık fizik bilgimize ters düşerdi. 30 25 20 15 10 5 0 ABD Avrupa Eski SSCB Çin, Hindistan ve Kalkınan Asya Japonya Orta ve Güney Amerika Orta Doğu Afrika Kanada Avustralya Kaynak: CDIAC Ayrıca, gezegende gözlemlenen ısınmanın başka bir açıklaması yoktur. Güneş döngülerinin on yıllar boyunca küresel sıcaklık artışına etkisi ortalama yüzde 10 dan az olmuş; diğer yandan atmosferdeki CO 2 ve diğer sera gazları düzeylerinde en büyük artışların yaşandığı ve en fazla küresel ısınmanın görüldüğü 1970 yılından beri volkanik püskürmelerin ve diğer bilinen doğal etkenlerin küresel iklim üzerindeki etkileri, ısınma değil soğuma şeklinde meydana gelmiştir. 10

Tanı IPCC, 20 yıldan beri iklim değişikliği bilimi üzerine düzenli raporlar hazırlıyor. Yayınlanan son raporlar, iklim değişikliğini tartışmasız biçimde ifade ediyor ve acil olarak harekete geçmediğimiz takdirde durumun geri döndürülemez şekilde kötüleşeceğini ortaya koyuyor. Doğa, okyanuslar ve ormanlar aracılığıyla havaya saldığımız CO 2 in yaklaşık yarısını emmekte, kalan yarısı ise asırlarca atmosferde kalmaktadır. Ancak, doğal ekosistemler tarafından emilen karbon miktarı düzenli bir şekilde azalmaktadır. Bu nedenle, emisyonları belli bir düzeyde sabit tutmak yeterli değildir. Atmosfere saldığımız her bir ton CO 2 durumu daha da kötüleştirmektedir. Sıcaklık artışının az olması için CO 2 emisyonlarını hızla azaltmamız gerekmektedir. YAPMAZSAK NE OLUR? Hiçbir tedbir alınmaması, doğa, insanlar ve iş dünyası için oldukça kötü sonuçlar doğuracaktır. Küresel sıcaklıklar bu yüzyılın sonuna doğru en azından 2 ila 4,5 C artacaktır. Isınmadan en fazla karasal alanlar, özellikle kıtaların iç kesimleri ve kutup bölgeleri etkilenecektir. Isınma sonucunda atmosferde bulunacak daha fazla ısı enerjisi ve daha fazla su buharı nedeniyle aşırı iklim ve hava olayları meydana gelecektir. Fırtınaların ve hatta kasırgaların şiddeti ve sıklığı artacaktır. Genel olarak nemli alanlar daha nemli, kurak alanlar ise daha kurak olacaktır. Zaten çok görülen kuraklıklar, daha uzun süreli ve daha şiddetli hale gelecek, daha fazla alanı -Türkiye yi de içine alan Akdeniz Havzası, Orta Doğu, Orta Asya ve Güney Afrika gibi- etkisi altına alacaktır. Buzulların ve karalardaki buz tabakalarının erimesi sonucunda deniz seviyeleri yükselecektir. IPCC nin Dördüncü Değerlendirme Raporu nun ardından yapılan değerlendirmelere göre 2100 yılı itibariyle deniz seviyesinin 1 metreden fazla yükselmesi bekleniyor. Böyle bir artış, Asya da büyük bölümü Çin, Bangladeş ve Vietnam da olmak üzere en az 100 milyon, Avrupa da 14 milyon, Afrika ve Güney Amerika da ise 8 er milyon kişinin yerlerinden olmaları anlamına geliyor. Ayrıca, deniz seviyesindeki yükseliş 2100 yılında sonlanmayacak, artmaya devam edecektir. Tüm bunlar sadece bir başlangıç olabilir... İklim sistemimizde, ne yazık ki çok yaklaştığımız devrilme noktaları bulunuyor. Bu noktalara gelindiğinde sistemin dinamikleri harekete geçecek ve bizi kontrolümüz dışında kalan çok büyük değişikliklere taşıyacaktır. James Hansen, NASA, Haziran 2008 11

OLASI devrilme noktaları: Grönland ve/veya Batı Antartika karasal buz tabakalarının parçalanması. Bu buz tabakaları 3 kilometre kalınlığındadır ve her biri 2 milyon kilometrekareden fazla alan kaplamaktadır. Bu tabakaların herhangi birinin erimesi deniz seviyesinde 6 metre ya da daha fazla artış anlamına gelmektedir. Bazı iklim modellerine göre 1,7 C lık bir ısınma, Grönland buz tabakasında durdurulamaz bir parçalanma başlatabilir. Amazon yağmur ormanının s cakl k, kuraklık ve yangınlar nedeniyle kurumas. Bu durum CO 2 emisyonuna yol açarak gezegenin ısınmasına, bu da diğer orman sistemlerinin dengesinin bozulmasıyla daha da fazla ısınmaya neden olacakt r. Bu ayn zamanda, gezegenin en önemli karbon yutağını ve benzersiz biyolojik çeşitliliği kaybetmemiz anlamına gelecektir. Kalıcı don (permafrost) bölgelerinde hapsedilmiş olan milyarlarca ton metan gazının serbest kalması. Metan, sera gazlarından biridir ve küresel ısınmayı artırır. Araştırmacılar metan gazının serbest kalışının geçmişte ani küresel ısınma dönemlerini tetiklediğini öne sürmektedir. Okyanus döngü sisteminin bozulması ile birlikte Avrupa nın geniş ölçüde soğuması ve Asya muson yağmurlarının dinmesi: Musonların düzenli olması, dünyanın en kalabalık kıtası Asya da su temini ve gıda üretimi için kritik önemdedir. Kutupaltı ormanlarının kuruması ENSO / El Niño sıcaklık dalgalanmalarının büyüklüğünde veya sıklığında değişim Grönland'daki buzul tabakasının erimesi Amazon yağmur ormanlarının kuruması Atlantik'te derin su oluşumu Batı Antartika buzul tabakasında istikrarsızlık Artktik Denizi'ndeki buzullarda azalma Ozon Tabakası'nda iklim değişikliği kaynaklı delik Batı Afrika muson yağmurlarında kayma Daha yüksek nüfus yoğunluğu Kutupaltı ormanlarının kuruması Kalıcı don ve tundranın yok olması Hindistan muson yağmurlarında kaotik istikrarsızlık Antartika dip su oluşumunda değişimler Kaynak: Lenton/Ulusal Bilimler Akademisi KULAĞA BİLİM KURGU GİBİ Mİ GELİYOR? Geçmişte iklimdeki değişimlerin genellikle ani olduğu bilinmektedir. Örneğin, 10.000 yıl önceki son buzul döneminin sonundaki ısınmanın büyük bölümü birkaç onyıl içerisinde meydana gelmiştir. Kontrol dışı değişimin mevcut riskleri henüz bilim insanlarınca tam olarak rakamlara dökülmemiş olsa da bu riskler gerçektir. Güncel bir araştırma, okyanus döngüsünün bu yüzyılda bozulma olasılığını üçte bir olarak vermektedir. Her şekilde belirsizlik, huzur değil endişe kaynağı olmaktadır. Bu da iklim müzakerecilerinin en güncel bilimsel gelişmelerden haberdar olmas n sağlamak için bilimsel değerlendirmelerin sıkça yapılmasının gereğini ortaya koymaktadır. 12

KARBON BÜTÇESİ Isınmayı 2 C nin altında tutmak Belirsizliklere rağmen, tehlikeli ve geriye döndürülemez iklim değişikliğini önlemek için küresel ısınmanın sanayi devrimi öncesi değerlere göre 2 C nin oldukça altında tutulması gerektiği konusunda fikir birliği bulunmaktadır. 2 C lik artış küçük bir oran gibi görülebilir ancak bu artışın gerçekleşmesi geriye hiçbir zaman olmadığı kadar sıcak bir dünya bırakacaktır. Konuya başka bir açıdan yaklaşırsak, Avrupa ve Kuzey Amerika nın büyük bir bölümünün kalın bir buz tabakasıyla kaplı olduğu ve deniz seviyesinin onlarca metre aşağıda olduğu son buzul çağından bizi ayıran şey yalnızca 6 C dir. Sıcaklıkları sabitlemek için insan kaynaklı CO 2 nin ve diğer sera gazlarının atmosferdeki yoğunluğunu sabitlememiz gerekir. Kolaylık yaratmak amacıyla, bilim insanları tüm bu gazları CO 2 eşdeğeri olarak bilinen tek bir istatistik altında toplamaktadır. Mevcut durumda CO2 yoğunluğu milyonda 386 partikül (ppm) değerindedir. Diğer sera gazlarıyla birlikte bu 462 ppm CO 2 eşdeğerine eşit olup, artışı sürmektedir. Uzun vadede iklim dengesini sağlamak ve sıcaklık artışını sanayi devrimi öncesindeki ortalamanın 2 C altına indirmek, atmosferdeki CO 2 eşdeğeri yoğunluğunu 400 ppm e düşürmeyi ve sanayi devrimi öncesi değerlere dönmeyi gerektirir. PEKİ, BU MÜMKÜN MÜ? 13

EVET, mümkün! UZUN VADEDE, okyanuslar ve ormanlar atmosfere saldığımız CO 2 in daha fazlasını emecektir. Sera gazı emisyonuyla sıcaklıkların artması arasında belirli bir zaman farkı bulunmaktad r. Şimdilik, duman kaynaklı kirleticiler ile diğer sera gazı olmayan emisyonların oluşturduğu ince bir tabakanın güneşin yoğunluğunu azaltmasıyla küresel ısınmadan belli bir oranda korunuyoruz. Bu yüzden, harekete geçmek için birkaç on yıllık süremiz bulunuyor. 2000 ile 2050 yılları arasında atmosfere yalnızca 1.000 milyar ila 1.400 milyar ton CO 2 eşdeğeri daha bırakmamız mümkün. Bu miktar; fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve değişen arazi kullanımı nedeniyle oluşan mevcut emisyon düzeyinde devam edersek, yaklaşık 20 yıllık emisyona karşılık gelmektedir. Üstelik bu karbon bütçesi nin üçte birinden fazlası 2000 yılı ile günümüz arasındaki dönemde salınmış durumdadır. Sera gazı emisyonunu azaltmaya ek olarak atmosferdeki CO 2 in geri toplanması konusunu da ciddi şekilde ele almak zorundayız. Bu yalnızca büyük ölçekli ağaçlandırmayı değil, aynı zamanda fosil yakıtların yerini alacak sürdürülebilir biyoenerjinin kullanımını, karbon tutma ve depolama teknolojilerinin ve atmosferdeki sera gazı yoğunluğunu azaltacak teknolojilerin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. IPCC nin de belirttiği gibi düşük karbona giden yol dünyanın yüzyılın ortalarına doğru karbon yutağı haline gelmesiyle mümkündür. Artık sadece emisyonları azaltmak yeterli değildir daha da ileriye gitmeye hazır olunmalıdır. Kıyıya çok yakın seyrediyoruz. Hata payımız çok az. 14

DOĞANIN YUTAKLARI VE KAYNAKLARI İnsan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan CO 2 emisyonunun yaklaşık yarısı, gezegen yüzeyinin iki büyük doğal karbon deposu olan ormanlar ve okyanuslar tarafından hızla emilir. Bu bir şanstır. Doğanın bu bedelsiz hizmeti olmasaydı dünya çok daha sıcak bir yer olurdu. Dolayısıyla, karbon yutakları nın korunması, küresel iklim değişikliğinin hızını azaltmak açısından yaşamsal öneme sahiptir. Ancak, bu doğal depoları korumakta başarısız kalıyoruz. Bunun yerine, bu alanları yok ediyoruz. Ormanları yok etmemiz sonucu tutulan karbonun atmosfere salınması, böylece karbon yutağı olan bu alanların karbon kaynağına dönüşmesine neden oluyor. Günümüzde ormansızlaşma, küresel sera gazı emisyonunun yaklaşık beşte birini oluşturur. Hayatta kalan ormanlar atmosferdeki CO 2 i toplamaya devam ederken, ormansızlaşma orman alanlarını büyük yutaklardan büyük CO 2 kaynaklarına dönüştürmektedir. İşte bu nedenle ormansızlaşmayı DURDURMAK, iklimi korumak açısından son derece önemlidir. Bir diğer büyük bir tehlike ise, ormansızlaşmayı durdursak bile ormanların, küresel ısınmaya yenik düşmesi tuttukları karbonu atmosfere bırakması ve küresel ısınmayı hızlandırmasıdır. 2005 yılında yaşanan kuraklık sırasında birçok ağaç birer karbon kaynağına dönüşmüştür. Aynı yıl, Amazon yağmur ormanları atmosfere Avrupa ve Japonya nın yıllık toplam CO 2 emisyonuna eşdeğer olan 5 milyar ton CO2 salmıştır. Benzer şekilde, okyanuslar da ısındıkça CO 2 yutma yeteneğini kaybedebilmektedir. Önceleri gezegenin en büyük doğal karbon yutaklarından biri olan Antartika daki Güney Buz Denizi nin son 25 yıldır daha az karbon tuttuğu gözlenmiştir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte bu durum; sera gazı emisyonlarının büyük bir hızla artması karşısında okyanusların karbon tutma kapasitesinin sınırlanması, ısınan okyanus sularından daha fazla CO 2 in atmosfere salınması ve suların ısınması nedeniyle atmosferdeki fazla CO 2 in önemli bir kısmını yutan deniz yosunlarının gelişiminin engellenmesine bağlanmaktadır. Sıcaklıklar artmaya devam ederse turistlere gösterebileceğimiz hiçbir canlı mercan kalmayacağından endişe duyuyorum. Carlton Young Junior, dalış hocası ve tur operatörü, Belize 15

ANLAŞMA KYOTO PROTOKOLÜ için küçük bir rehber Kyoto Protokolü, aynı ismi taşıyan antik Japon kentinde 184 hükümet tarafından Aralık 1997 de kabul edildi. Protokol, 37 sanayileşmiş ülkenin sera gazı emisyonlarını 2008 ile 2012 yılları arasında 1990 seviyesinin ortalama yüzde 5 altına indirme yükümlülüğü getirerek 2005 yılında yasal bağlayıcılık kazandı. Protokol, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda atılacak adımlar için temel bir çerçeve oluşturması itibarıyla sera gazı emisyonlarının kontrolü açısından tarihi bir ilk adım dı. Kyoto Protokolü ile birlikte sanayileşmiş ülkelerin çoğu, sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak için gerekli kurumsal yapıları ve politikaları geliştirmişler, bazı ülkelerde ve bölgelerde ise sera gazı emisyonları gerçek anlamda düşmeye başlamıştır. Ancak, protokolün küresel boyuttaki sera gazı emisyonu artış eğilimi üzerindeki etkisi sınırlıdır. Bunun yanı sıra Kyoto Protokolü nün oluşturduğu mekanizmalardan bazıları sorgulanabilir niteliktedir. Ülkeler, diğer ülkelerdeki emisyon azaltıcı projelere yatırım yapmak suretiyle sera gazı emisyonu azaltım hedeflerine kısmen ulaşabilmektedir. Bu esneklik mekanizmaları nın en önemlisi; yatırımcıların gelişmekte olan ülkelerdeki emisyon-önleyici projelere yatırım yaparak kendi ülkelerindeki emisyonları denkleştirmelerine veya piyasadaki diğer iklim kirleticilerine karbon kredileri satmasına olanak tanıyan Temiz Kalkınma Mekanizması dır (CDM Clean Development Mechanism). Bugün CDM ye kayıtlı binden fazla proje bulunmakta olup, 4.000 kadarı da sırada beklemektedir. Bu projeler zaman içerisinde Avustralya, Almanya ve İngiltere nin mevcut toplam emisyonlarından daha büyük miktarda emisyon azaltımını sağlayabilir. Projeler, Hindistan daki rüzgar türbinlerinden, Brezilya da arazi dönüşümü yapılan alanlarda metan gazı depolanmasına ve Orta Amerika daki jeotermal tesislerine kadar pek çok alanı kapsamaktadır. Ancak, birkaç ülke (özellikle Çin, Hindistan, Brezilya ve Meksika) bu mekanizma kapsamındaki projelerden en büyük payı alırken, özellikle Afrika da yer alan, en az gelişmiş ülkelerin sürecin dışında bırakılması endişe doğurmaktadır. Diğer yandan, birçok projenin oldukça sınırlı sera gazı azaltımı sağlanması da kaygı vericidir. CDM nin kullanım alanları ve işleyiş biçiminde reforma gidilmesi gerçek anlamda emisyon azaltımının sağlanabilmesi için gerekli görülmektedir. Bunun yanında Kyoto Protokolü kapsamında, salınım azaltım taahhüdünde bulunan ülkeler, Avrupa Birliği ülkelerinin yaptığı gibi emisyon yükümlülüklerini kendi aralarında yeniden paylaştırabilmekte ve ticaretini yapabilmektedir. Bu alım satımlar, sera gazı azaltım projelerinin maliyetinin en az olduğu yerlerde yapılmasını sağlayarak iklimin korunmasını daha etkin maliyete getirmeyi amaçlamaktadır. 16

20 yıldan beri kutup ayılarının Kanada nın Hudson Körfezi nde bir araya gelişlerinin fotoğrafını çekerim. Her geçen yıl kış mevsimi biraz daha geç geliyor. Avlanmak üzere buzun üzerine çıkamadan geçirdikleri her hafta, kutup ayılarının bedenlerinde daha az yağ olması ve daha sağlıksız olmaları anlamına geliyor. Giderek daha küçük ve daha hafif hale geliyorlar. Eğer bu eğilim sürerse, önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde Hudson Körfezi nin kutup ayıları maziye karışacak. Daniel J. Cox, yaban hayat fotoğrafçısı, Kanada Kyoto Protokolü nce, gelişmekte olan ülkelerin kendi yükümlülükleri bulunmakta ancak bağlayıcı emisyon azaltım hedefleri bulunmamaktadır. Örneğin, CDM de yer alarak emisyon yoğunluklarını azaltmak üzere fon alabilmektedirler. Sanayileşmiş ülkelerin, gelişmekte olanlara teknoloji transferi ve finansal yardımlarla destekleme yükümlülüğü vardır. Emisyon azaltımına ek olarak, iklim değişikliğinden en çok etkileneceklere yardımcı olmak üzere son iklim müzakerelerinde bir uyum fonu oluşturulmuştur. Bu fon, CDM projeleri üzerinden alınan yüzde 2 oranındaki vergiden oluşmaktadır. Ancak, henüz bu mekanizma altında fonlanan proje bulunmamaktadır. Protokolün yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere karşı düzenlenen cezaların etkisi çok azdır. Kanada, hedefi yüzde 6 lık bir azaltma olduğu halde, 1990 düzeylerinin yüzde 25 inden daha fazla miktarda emisyon salmaktadır. ABD ise 2001 yılında Protokol den tamamen çekilmiştir. Kyoto Protokolü mükemmel olmaktan çok uzaktır, ancak önemlidir. Emisyon azaltım hedeflerinin 2012 yılı itibarıyla SONLANACAĞI da dikkate alındığında bir sonraki adımın, iklim değişikliğinin bilimsel boyutunu dikkate alan, daha iddialı ve geniş kapsamlı bir sistemi hedeflemesi gerekmektedir. 17

EMİSYONLARI yüzde 80 AZ ALTMAK Kopenhag, Kyoto dan daha iyisini yapmalıdır. Dünya artık daha sıcak, iklim değişikliği daha hızlı, sera gazı emisyonu 1990 daki değerinden yüzde 25 daha yüksek durumdadır. On yıllık bilim ve iki yeni IPCC raporu sayesinde artık harekete geçmediğimiz durumda karşılaşacağımız tehlikeleri daha kesin şekilde biliyoruz. Ülkelerin çoğu, küresel ısınmanın 2 C nin altında tutulması konusunda hemfikirdir. Ayrıca, en azından teorik olarak, önümüzdeki yıllarda sera gazı yoğunluğunu sabitlemek için bir emisyon rotası oluşturulması gereği üzerinde anlaşmaya varıldı. Artık geçici anlaşmalara yer yok: Kopenhag, iklim felaketini önlemek için yapılması gerekenlerin titiz bir bilimsel değerlendirmesini temel almalıdır. Küresel ısınmanın 2 C nin altında kalması için, 2000-2050 yılları arasında emisyonların yaklaşık 1.400 milyar ton CO 2 eşdeğerinden fazla olmaması gerekiyor. Bu, 2050 yılı itibariyle küresel sera gazı emisyonunun 1990 düzeyinin en az yüzde 80 altına indirilmesi anlamına geliyor. Bunun için küresel sera gazı emisyonunun, 2015 yılı itibariyle en üst seviyeye ulaştıktan sonra hızla DÜŞMEYE başlaması gerekmektedir. Bu gerçekleşse bile, 2050 sonrasında da atmosferdeki CO 2 yoğunluğunun kabul edilebilir düzeylere inebilmesi için emisyon azaltımına devam edilmesi gerekecektir. Bir başka deyişle, ormanları koruyarak ve teknolojik araçlardan yararlanarak atmosferdeki CO 2 i tutmamız gerekecektir. 18

Biz bir adada yaşıyoruz ve kasırgalar, fırtınalar ve gelgitler ile sık sık doğanın öfkesine şahit oluyoruz. Deniz geri çekilirken evlerimizi, arazimizi ve geçim kaynaklarımızı alıp götürüyor. Toprağımızı tuzlu ve ürün ekimine elverişsiz bırakıyor. Her şey hızla değişiyor. Şimdiden iki evimi kaybetmiş durumdayım ve üçüncüsünü de kaybetmekten korkuyorum. Erken uyarı olanağı olmadığı için tamamen çaresiz durumdayız. Eş yalarımızı toplayıp daha emin yerlere gitme olanağımız dahi yok. Intaz Sah, Hindistan kıyıları 2050 yılı için belirlenecek hedefler, tüm sanayileşmiş ülkeleri aynı zamanda da büyük miktarda emisyon salan tüm ülkeleri kapsamalıdır. Küresel emisyonunun yüzde 80 ini oluşturan en yüksek emisyona sahip ülkeler en kısa sürede sürece dahil olmalıdır. Bu sağlandıktan sonraki aşamada ise tüm dünyanın yükü paylaşmak için değil de gönüllü bir tercih olarak temiz enerji teknolojilerine geçerek sıfır karbon geleceğine doğru adımlar atmasını beklemeliyiz. 20. yüzyılın sanayileşmiş ülkeleri kömürün kirli havasından kurtulma kararını nasıl verdilerse karbon alışkanlığından kurtulmak için de aynı kararlılığı gösterecekler. Sanayileşmiş ülkelerin harekete geçmesi, ABD nin yeniden küresel iklim çerçevesine geri dönmesi ve Malezya, Kore Cumhuriyeti, Suudi Arabistan ve Singapur gibi yeni sanayileşen ülkeler ile Çin, Brezilya, Endonezya, Hindistan, Güney Afrika ve Meksika gibi hızla gelişen ekonomilerin de sürece dahil olması gerekmektedir. Peki küresel emisyonların önümüzdeki on yıl içerisinde zirveye çıkıp ardından hızla düşmeye başlamasını nasıl sağlayabiliriz? 19

SORUMLULUK almak... 20 Sanayileşmiş ülkeler için hedefler IPCC nin bilimsel çalışmalarını temel alan Bali İklim Konferansı (2007), ara hedef olarak, sanayileşmiş ülkelerin 2020 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 düzeyinin yüzde 25-40 düşürmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Küresel ısınmayı sınırlamak için sanayileşmiş ülkelerden 2020 sonrası dönemde daha da keskin azaltım hedefleri beklenmektedir. 2009 yılı itibariyle, ülkelerin çoğunun verdiği sözler bu aralığın altında yer almıştır. Hedeflere en yakın azaltımı yüzde 20 lik emisyon azaltım hedefi ile Avrupa Birliği taahhüt etmiştir ve diğer ülkelerin de aynı yolu izlemeleri halinde bu limiti yüzde 30 a taşıyabileceğini belirtmiştir. Ancak AB nin teklifi daha çok denkleştirme mekanizmalarını kapsamakta (diğer ülkelerdeki emisyon azaltım projeleri ile kendi emisyonlarını denkleştirme), kendi sınırları dahilinde 2020 yılına kadar gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği emisyon azaltımı yüzde 5 i geçmemektedir. ABD yönetimi, 2020 itibarıyla emisyonlarını 1990 düzeyine indirme niyetini açıklamış, daha da fazla düşürme konusunu değerlendirdiklerini belirtmiştir. Kanada, Kyoto taahhütlerine uygun olarak emisyonlarını azaltmak için neredeyse hiç gayret sarf etmemiştir. Japonya ve Rusya ise 2012 sonrası için kayda değer bir emisyon azaltım hedefi belirtmemiştir. Bu yetersizdir. Ne kadar az azaltım yaparsak 2 C eşiğini geçme riskini o kadar artırırız. WWF, Kyoto Protokolü ne taraf olmayanlar da dahil TÜM sanayileşmiş ülkelerin, emisyonlarını 2020 yılı itibariyle 1990 düzeyinin yüzde 40 altına indirmek üzere bağlayıcı taahhüt almalarını talep eder. Bu azaltımın büyük kısmı ülke sınırları içerisinde gerçekleşmelidir. Sanayileşmiş ülkelerin bu hedefe ulaşmadaki başarısızlıkları gelecek yıllarda dünyanın elindeki seçenekleri de büyük oranda azaltacaktır. Bu ülkelerin yeterli azaltım yapmaması özellikle kalkınmaya gereksinim duyan yoksul ülkelere ayrılması gereken atmosfer alanının işgal edilmesi anlamına gelecektir. Bu durum özellikle en az gelişmiş ülkeler için geçerlidir. Bu sıfır toplamlı oyunda, sanayileşmiş ülkeler tarafından salınacak her ton, kalkınmakta olan ülkelerin salamayacağı bir ton anlamına gelmektedir. İşi 2020 yılına da bırakamayız. Kyoto nun kapsadığı 2008-2012 ile sonraki dönem arasında boşluk olmamalıdır. Kopenhag da 2013-2017 dönemini kapsayacak yükümlülük dönemi için hedefler belirlenmelidir. Ayrıca Kopenhag da 2018-2022 dönemi hedeflerinin belirlenmesi için 2013 yılını geçmeyecek bir müzakere tarihi belirlenmelidir. WWF, bilim insanlarından durumun daha da kötüleştiğine ilişkin uyarılar geldiği takdirde dünyanın hızla harekete geçmesini sağlayacak bir acil durum değerlendirmesi maddesinin yeni anlaşmada yer alması gerektiğine inanmaktadır.

Kaplanlar da masada yer almalı Kyoto Protokolü dünyayı, emisyon hedefleri olan (Ek 1 ülkeleri olarak adlandırılan) zengin, sanayileşmiş ülkeler ile geri kalan ülkeler olarak ikiye ayırmıştı. Ancak, mesele bu kadar basit değil. Ek 1 de yer almayan bazı ülkeler yeni sanayileşen ülkelere dönüştüler. Bu ülkelerin bazıları, Romanya ve Ukrayna gibi Ek 1 ülkelerinden zengin duruma geldiler. Dahası, canlanan ekonomileri nedeniyle bu ülkelerin kişi başına düşen emisyon miktarı ve geliri daha yüksektir. WWF, artık bu ülkelerin gelişmekte olan ülke zırhının arkasına saklanmamaları gerektiğine inanmaktadır. Bu ülkeler yeni sanayileşen ülkeler olarak sorumluluklarını kabul etmeli ve bağlayıcı emisyon azaltım hedefleri almalıdırlar. 2 1990-2005 ( ) 500 400 300 200 Endeks 100 = 1990 düzeyi 100 0 Malezya Katar Endonezya BAE Kuveyt Hindistan Tayvan S. Arabistan Örneğin Malezya, bazı Doğu Avrupa ülkeleri kadar zengindir, ancak Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu Kyoto Protokolü gereğince emisyonlarını 1990 yılından itibaren düşürmeye başlamışken, Malezya emisyon miktarını dörde katlamıştır. Büyük çaplı ormansızlaşmanın da etkisiyle kişi başına düşen emisyon miktarı Avrupa ortalamasının yaklaşık üç katı duruma gelmiştir. Tayvan, Kore Cumhuriyeti ve İsrail in de 1990 dan bu yana kişi başına emisyon miktarı iki katına çıkarak Avrupa seviyesine gelmiştir. Singapur un emisyon miktarı yaklaşık yüzde 50 oranında artmış, pek çok Avrupa ülkesinden yüksek seviyelere ulaşmıştır. Kyoto Protokolü nün muaf tuttuğu pek çok Körfez ülkesinin emisyon miktarı bu örneklerden de yüksek durumdadır. Suudi Arabistan 1990 dan bu yana emisyonlarını nerdeyse iki katına çıkarmış olup, Lüksemburg hariç tüm Avrupa ülkelerinden yüksek kişi baş emisyon seviyesine çıkmıştır. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt ve Katar, kişi başı emisyon miktarı liginde ilk dörttedir. Birinci sırada yer alan Katar ın 1990 dan bu yana emisyon miktarı dört kattan fazla artmış, kişi başı emisyon miktarı ise ABD nin üç katına varmıştır. İsrail Kore Cum. Bahreyn Singapur Çin ABD Romanya Kaynak: CDIAC 21

Gezegeni kurtarmak için TARİHİ bir anlaşma Kyoto da Çin, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler emisyon hedefleri almamış ancak birçok sorumluluk üstlenmiştir. Bu üç ülkenin kişi başına düşen emisyon miktarı, yeni sanayileşen ülkeler dışında kalan sanayileşmiş ülkelerle karşılaştırıldığında düşük kalmaktadır. Örneğin Çin, toplamda atmosfere ABD KADAR CO 2 salmaktadır ancak ABD nin dört katı nüfusa sahip olması nedeniyle kişi başı emisyon miktarı daha düşüktür. Bu ülkelerin atmosferdeki sera gazı miktarındaki tarihi payları da daha düşüktür. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, en az emisyona sahip 100 ülkenin toplam emisyon miktarı küresel emisyonun sadece yüzde 3 ünü oluşturmaktadır. Buna rağmen, gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri büyüdükçe emisyonları artmaktadır ve şu an küresel emisyonun neredeyse yarısını oluşturmaktadır. İster zengin ister yoksul olsun, gezegendeki hiçbir ülkenin kalkınma rotasını ataları gibi böyle gelmiş böyle gider anlayışıyla sürdürme lüksü yoktur. WWF, gelişmekte olan ülkelerin sera gazı emisyonlarının, 2020 yılında hiçbir değişiklik yapılmadığı durum daki tahminlere göre ulaşacağı seviyenin yüzde 30 altına indirmesi gerektiğini savunuyor. Bu, gelişmekte olan ülkelere yönelik ÖNEMLİ ve TARTIŞMAYA AÇIK bir çağrıdır. Ancak, bu gezegene karşı bir yükümlülüktür ve adil bir biçimde gerçekleştirilmesi mümkündür. Gelişmekte olan ülkelerin yeşil kalkınma yolunu seçtiklerinde karşılaşacakları ek maliyetleri zengin ülkelerin karşılaması halinde, gezegene karşı bu zorunluluk adil bir biçimde yerine getirilebilir. Sonuçta, gezegeni ısıtmış olanlar gelişmiş ülkelerdir ve atmosferin büyük bölümü gelişmiş ülkelerin emisyonlarıyla dolmuştur. Muson yağmurları artık daha geç geliyor ve daha kısa sürüyor. Bu değişikliklerden ötürü Güney Çin Denizi nden buraya eskisinden az mavi yengeç geliyor. Av miktarı, tuzak başına 300 gramdan 30 grama düştü. Aralık 2008 de, ABD pazarına ürün sağlayan bir fabrikayla yaptığım yengeç temini sözleşmemi yenileyemedim. 22 Christopher Kong, yengeç avcısı, Sabah, Malezya

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER için iyi haber: Bu ülkelerin, geleneksel teknolojileri pas geçip, doğrudan yeni, düşük emisyonlu yöntem ve süreçleri kullanarak eski teknolojilerin kirlilik, sağlık koşullarında bozulma ve doğanın tahribi gibi istenmeyen yönlerinden kaçınması mümkündür. Üstelik yeşil, düşük karbonlu teknolojiler daha verimlidir ve uzun vadede tasarruf sağlar. GELİŞMİŞ ÜLKELER için iyi haber: Gezegenin yaşam destek sistemleri şimdilik, yoğun kirlilik yaratan sanayileşmenin sonuçlarından kurtulabilecek durumdadır. Gelişmekte olan ülkelerin bazıları kolları sıvadı bile. Güney Afrika, emisyonlarının 2020 de zirveye çıktıktan sonra düşmeye başlayacağını taahhüt etti. Meksika, 2050 ye kadar emisyonlarını yüzde 50 azaltmaya söz verdi ve Nisan 2009 da emisyon azaltımı konusunda işbirliği için Obama yönetimi ile anlaşmaya vardı. Çin, Brezilya ve Hindistan, ekonomilerinin karbon yoğunluğunu azaltıyor, yenilenebilir enerji endüstrileri inşa ediyor. Çok yakın bir geçmişte Filipinler 2020 yılı için yüzde 50 lik yenilenebilir enerji hedefi benimsedi; Endonezya ve Brezilya gibi ormanlarını hızla kaybeden ülkeler ise 2020 itibariyle ormansızlaşmayı yaklaşık yüzde 70 azaltma hedefi belirledi. WWF, gelişmekte olan ülkelerin, ulusal düşük-karbon eylem planları hazırlamaları gerektiğini savunuyor. Bu planlar, ülkelerin kendi sürdürülebilir kalkınma önceliklerini temel almalıdır. Bununla birlikte, hiçbir değişiklik yapılmadığı durum a göre yüzde 30 indirim hedefine ulaşmayı amaçlamalıdır. Bu farklılıkların bir bölümü kendi kendisini amorti edecektir. Bir kısmı ise sanayileşmiş ülkelerin tarihsel kirletme sorumluluklarını yansıtacak şekilde, bu ülkelere yatırım ve teknolojik destek sağlamalarını gerektirecektir. En az gelişmiş ülkeler, kalkınma stratejilerinin bir parçası olarak düşük karbonlu kalkınma planları yapmak isteyebilirler. WWF bu konuda onları teşvik etmektedir. Bununla birlikte, bu tür girişimleri şimdilik başlatmak ZORUNDA olmamalıdırlar. 23

Kazan yakıtları... Emisyon 24 Emisyon KARA DELİĞİ Kyoto Protokolü uluslararası hava taşıtları ve gemicilik işlemlerinden kaynaklanan emisyonları kontrol etmemektedir; çünkü müzakereciler bundan kimin sorumlu olacağı üzerinde karara varamamışlardır. Sorumlu taraf gemi ya da uçağın hareket ettiği veya vardığı ülke mi olmalıdır yoksa aracın, yolcuların ya da malların ana vatanı mı esas alınmalıdır? Protokol, bu konudaki kararları Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü ne bırakmıştır. Bu konuda henüz FAZLA BİR İLERLEME SAĞLANAMADI. Ama uçak ve gemilerden kaynaklanan emisyon hızla artmaya devam ediyor. Havacılıktan kaynaklanan sera gazı emisyonu yer kaynaklı CO 2 emisyonuna kıyasla küresel ısınmaya daha fazla etki etmektedir ve bazı değerlendirmelere göre küresel ısınmanın yüzde 5 inden fazlasından sorumludur. Bu oran Kyoto Protokolü nün gelişmiş ülkelerden talep ettiği emisyon azaltım oranına eşittir. Kopenhag zirvesine yaklaşırken herkes bu yasal boşluğun kapatılması konusunda hemfikir durumdadır. AMA NASIL? Bugün pek çok seçenek mevcut... En basit seçenek emisyonlar için hangi ülkenin sorumlu tutulacağı (örneğin, çıkış limanı) konusunda anlaşmaya varmak ve daha sonra emisyon miktarını ulusal emisyon toplamına dahil ederek sanayileşmiş ülkelerin azaltım hedeflerine katmaktır. Ancak sanayileşmiş ülkeler buna karşı çıkmakta, bu sektörlerin küresel sektörler olduğunu ve bu nedenle küresel bir çözüme ihtiyaç olduğunu ifade etmektedirler. Böylesi bir kararın hava ve deniz taşımacılığının zarar görmesine yol açacağını savunmaktadırlar. Bu ülkeler bunun yerine, her iki endüstrinin de ayrı birer ülke gibi değerlendirilmesi gerektiğini, böylece uluslararası hava taşıtlarının kendi endüstrisi tarafından belirlenecek ve kontrol edilecek ayrı emisyon azaltım hedefleri olabileceğini ileri sürmektedirler. Bu gemicilik için de geçerli görülmektedir. Ancak bu öneri gelişmekte olan ülkelere bir haksızlıktır; çünkü bu gelişmekte olan ülkelerin şimdilik yasal bağlayıcılığı olan emisyon azaltım hedefleri üstlenmeme hakkını çiğnemek anlamına gelmektedir. Küçük ada devletleri böylesi bir durumun yaşamsal değere sahip turizm endüstrisini ve gıda ithalatını olumsuz etkileyeceği konusunda endişelidir. Açık bir uzlaşma sağlanamadığından, bu konu Kopenhag daki en tartışmalı konulardan biri olabilir. WWF, bu sektörlerin emisyonlarının gelişmiş ülkelerin emisyonlarına dahil edilmesinin küresel emisyonların büyük bir bölümünün üstesinden gelinmesini sağlayacağı inancındadır. Aynı şekilde, gelişmekte olan ülkeler de harekete geçmelidir. Ayrıca, kazan yakıtlarına uygulanacak bir vergi ile bir yandan iklim değişikliğine uyum için fon yaratılırken bir yandan da düşük karbonlu kalkınma teşvik edilebilir.

Anlaşma... UYUM İklim değişikliği bir gerçek. Şimdiden insan hayatına, geçim kaynaklarına ve doğanın yaşam destek sistemlerine zarar veriyor. Yol açtığı doğal afetler ölümlere neden oluyor. Dünyanın bir yandan durumun daha da kötüleşmesini engellemek için çabalaması, bir yandan da kaçınılmaz iklim değişikliğine uyum sağlaması gerekiyor. Eğer hava koşulları daha tehlikeli hale gelecekse başımıza geleceklere karşı hazırlıklı ve dirençli olmalıyız. İklim değişikliğinin ilk ateş hattında yer alan ülkelerin çoğu iklim değişikliğinden en az sorumlu olanlardır. 100 ülke toplam emisyonların yaklaşık yüzde 3 ünden sorumludur. Bu yoksul ülkeler halen iklimin gittikçe tehlikeli hale geldiği bölgelerde bulunmaktadırlar. 150 milyon Bangladeşlinin kişi başı ortalama emisyonu, ortalama bir Amerikalı nın altmışta biri kadardır. Ama bu gerçek, onları deniz seviyesinin yükselmesinden, ani fırtınalardan, toprağın tuzlanmasından ve şiddetli tayfunlardan korumayacaktır. Afrika ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, ortalama bir Brundi vatandaşının kişisel karbon ayak izi, Batı daki bir evin televizyonunun bekleme modunda yaptığı emisyonla aynı düzeydedir. Ancak, iklim değişikliğinin, bu bölgelerde tarımsal üretimin kuraklık ve sıcaklıklardan ötürü yüzde 30 oranında düşürmesi beklenmektedir. Pasifik ya da Hint Okyanusu nda yer alan Tuvalu ve Maldivler gibi tehlike altındaki ada devletleri, önümüzdeki yarım yüzyılda, bu adaların yaşanamaz hale gelmesine neden olabilecek ani fırtınalar, kıyı erozyonu ve deniz seviyesinde yükselmeyle karşı karşıyadır. Peki bu adaların sakinlerinin nereye gitmesini bekliyoruz? İklim değişikliğinin en büyük sorumlusu olan sanayileşmiş ülkeler bu insanlara mülteci statüsü verecek mi? Ve onları göç etmek zorunda bırakmak ADİL mi? 25

Bu noktada da gelişmiş ülkeler, iklim değişikliğinin kurbanı olan yoksul ülkelerin değişikliğe uyum sağlaması için fon sağlamakla yükümlüdür. Kirleten öder ilkesini temel alan uluslararası hukuk, önde gelen CO 2 salıcılarının bu ülkeleri korumasının yasal bir yükümlülük olduğunu öne sürmektedir. İklim değişikliğiyle ilgili olarak kurulmuş tek demokratik fon olan ve gelişmekte olan ülkelerin uygun şekilde temsil edildiği Uyum Fonu bu yolda iyi bir başlangıçtır. Fonun ana gelir kaynağı CDM projeleri üzerinden alınan yüzde 2 lik vergidir ve 2008 yılında çalışmalara başlanmıştır. WWF ye göre bu yeterli değildir. Aradan sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen Uyum Fonu hâlâ faaliyete geçememiştir. Bugüne kadarki iklim değişikliğinin ana sorumlusu olan sanayileşmiş ülkeler, tehlike altındaki mağdur ülkelerin korunması için ödeme yapma yükümlülüğünü kabul etmek zorundadır. Bunun bir yolu, havayolu biletlerine uygulanacak kirleten öder vergisi ya da deniz taşımacılığında uygulanacak bir vergi olabilir. Buna ek olarak, ülkelerin iklim değişikliği kaynaklı doğal afet mağdurlarına yardımcı olmak üzere uluslararası bir sigorta mekanizması oluşturması gereklidir. GEÇMİŞTE TUTULMAYAN SÖZ LER Kyoto Protokolü kapsamında en az gelişmiş 48 ülkeye, Ulusal Uyum Eylem Programları (NAPA National Adaptation Programme for Action) hazırlamaları için fon sağlanmıştı. Buradaki hedef, dağlık bölgelerdeki buzul göllerinin korunması ya da kıyısal savunma hatları oluşturulması gibi en acil tedbirleri belirlemekti. Bu bağlamda, Küresel Çevre Fonu (GEF - Global Environment Facility) çatısı altında bir fon oluşturuldu. Bugüne kadar 39 adet NAPA tamamlanmıştır; dokuzu da yakında tamamlanacaktır. Ancak, bunları gerçekleştirecek para yoktur. Sonuç olarak, programlarda bulunan yalnızca birkaç proje detaylandırılarak fon için sunulabilmiştir. Program durma noktasındadır. İklim sorunundan en az sorumlu olan ülkelerin iklim değişikliğine uyumu için fon sağlama sözü veren sanayileşmiş ülkelerin vaatleri boş çıkmıştır. WWF, projelerin gerçekleştirilebilmesi için sanayileşmiş ülkelerin 2009 yılı bitmeden Uyum Fonu için 2 milyar dolar ayırması gerektiğini belirtmektedir. Bu, Kopenhag görüşmelerindeki havayı düzeltebilecek, acilen ihtiyaç duyulan bir iyi niyet göstergesi olacaktır. 26

UYUM nasıl gerçekleştirilebilir? Bazen mühendislik acil bir ihtiyaç haline gelebilir. Himalaya buzulların erimesiyle ortaya çıkan su, dar vadilerde, genelde molozlardan oluşan doğal barajların ardında birikmiştir. Ancak göller dolunca kontrolden çıkabilir ve barajlar yıkılarak sularını aşağıya bırakabilir. Bhutan da 2.000 den fazla bu tür buzul gölü bulunmaktadır ve bunların 24 ü ani sellere yol açma riski taşıyan göllerdir. Bu göllerin mühendislerce incelenmesi ve afetler yaşanmadan su miktarının azaltılması gerekmektedir. Dig Tsho gölünden gelen suların evimi yıkıp geçmesinden önce duyduğum şiddetli gürleyiş hâlâ kulaklarımda. Göl, eriyen bir buzulun sularıyla dolmuştu ve bir gün aniden patladı. O zamanlar gençtim. Suların, 14 asma köprüyü parçalayışına, ev ve iş yerlerimize zarar verişine şahit olduk. Köyümüzden beş kişi bu olayda öldü. Bugün tek gelirim pansiyonuma gelen turistlerden kazandığım para. Ailemin, bir başka selin daha üstesinden geleceğini sanmıyorum. Ang Maya Sherpa, Nepal Bazen insanların erken uyarıya ve afete hazırlıklı olmaya ihtiyacı vardır. Kıyı bölgeleri, deniz seviyesindeki artış nedeniyle, yerel toplulukları yok edebilecek güçlü gelgitlere ve fırtınalara karşı eskisinden daha savunmasız durumdadır. Bangladeş de 1991 yılındaki bir kasırgada 138.000 insan hayatını kaybetmiştir. O günden beri Bangladeş te, setlerin üzerlerine sel sığınakları yaparak bölgeyi vatandaşları için daha emniyetli hale dönüştürmeye çalışmaktadır. Artık, insanların ne zaman sığınaklara gideceklerini bilebilmesi için daha iyi bir kasırga uyarı sistemine ihtiyaç vardır. 27