The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/jasss7416 Number: 63, p. 213-220, Winter II 2017 Yayın Süreci / Publication Process Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date 21.11.2017 25.12.2017 Yayın Değerlendirme: Argunşah, Hülya (2016). Tarih ve Roman, İstanbul: Kesit Yayınları. ISBN: 978-605-9408-14-1 Arş. Gör. Duygu Oylubaş Katfar ORCID ID: https://orcid.org/0000-0003-2511-9844 Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Tarih, millî kimliğin oluşması için bilgi toplayan ve bu bilgileri diğer disiplinlerle karşılaştırarak millî bir hafıza oluşturmaya çalışan bilim dalıdır. Ancak tarihin millî hafıza oluşturma işlevini yürütebilmesi edebiyatla mümkündür. Edebiyatın sanatla kurduğu ilişki, tarihin biriktirdiği bilginin yayılmasını sağlayabilir niteliktedir. Burada edebiyat sanatının esasını oluşturan yeniden inşa nın payı büyüktür. Tarihten edindiği malzemeyi yeniden kuran roman, hem sanata hem de bilgiye yönelik bir hizmeti gerçekleştirmiş olur. Hülya Argunşah, 2017 ye girmek üzereyken yayımlanan Tarih ve Roman başlıklı çalışmasında, konuyla ilgili olarak daha önce yayımlanmış yirmi üç makale ve iki söyleşisi üzerinden tarihle edebiyatın ilişkilerini tartışmakta ve konuyla ilgili dikkatlerini ilgilisine sunmaktadır. Bu kitap, yazarın alana teklifler getirmesi ve edebiyat bilimine katkı sağlaması bakımından önem taşımaktadır. 1990 yılında tamamladığı Türk Edebiyatında Tarihî Roman başlıklı doktora tezinde tarihî romanla tanışan Hülya Argunşah, sonraki yıllarda da tarih-edebiyat ilişkileri konusunda düşünmeyi sürdürmüştür. Dikkatlerinin tarihî roman üzerinde yoğunlaşması, yazara türün tanımından başlayarak bazı kuramsal eksikliklerin varlığını fark ettirmiştir. Bu sebeple doktora çalışmasında olduğu gibi bu kitapta da öncelik, tarihî romanın tanımlanmasına verilmiştir. Kitapta Tarihî roman da bir romandır. ve Tarih tarihtir, roman da roman< yargıları önemli görünmektedir. Bu yargılar, tarihle romanı birbirinden ayırdığı gibi tarihî romana, roman kuramları açısından bakma ihtiyacını getirmektedir. Ancak bu ihtiyaç, tarihin gerçekliğiyle romanın kurgusallığı açısından yeni açıklamalar ihtiyacını doğurur. Argunşah, tarihî romanı, romanın bir alt türü olarak kabul etmektedir. Ancak, tarihî malzemenin kullanıldığı bütün romanları tarihî roman olarak tanımlamaktan da kaçınmaktadır. Ona göre bir romanın tarihî roman kabul edilebilmesi için yazarın anlattığı zamana tanıklık etmemiş, fakat kurgusunu edindiği tarih bilgisi üzerinden gerçekleştirmiş olması gerekmektedir. Aksi hâlde ne kadar tarihî bilgiye dayanmış olursa olsun bu tür romanlar, tarihî roman değil devir roman ı olarak adlandırılmalıdır.
214 Duygu Oylubaş Katfar Tarih ve Roman da tarihî roman terimi yanında eserinde tarihi kullanan yazarlardan Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal, Ömer Seyfettin, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Necati Sepetçioğlu ve Sevinç Çokum üzerinde yapılmış çalışmalara da yer verilmiştir. Kuramsal İçeriği Bakımından Tarih ve Roman Kitaptaki ilk makale, Kültür Bakanlığı tarafından 2007 yılında yayımlanmış ve Türk Edebiyatı Tarihi nde yer almış olan Tarihî Roman başlığını taşımaktadır. Bu yazıda, tarihe yönelişin millî devlet anlayışının gelişimindeki yerine değinilmiştir. Tarihî romandan önce destanlar, Dede Korkut Hikâyeleri, cenk hikâyeleri, gazavatnameler, Battalnameler, Saltuknameler gibi tarihî olayları anlatan metinlerle bu işlevin yerine getirildiği üzerinde duran yazar, başta roman olmak üzere tarihle ilgilenen bütün edebî türlerin millî bilincin oluşturulmasına yardımcı olduğunu söyler. Tarihî romanın modern çağın insanının tarihe yönelik ilgisini tatmin etmek üzere ortaya çıktığını düşünen yazar, Mustafa Öztürk e Armağan da yayımlanan Tarihleşen Roman Romanlaşan Tarih başlıklı makalesinde Türk edebiyatında yerli kaynaklara ve tarihe yönelmenin 19. yüzyıl ortalarında, romantizm ve milliyetçilikle beraber olduğu görüşünü paylaşır ve tarihî roman türünün oluşumuna kadar bu türe yönelik ihtiyacın destanlarla giderildiğini belirtir. Ona göre, < tarihî roman, geleneksel anlatıdaki destanın, modern zamanlarda biçim ve içerik değişikliğine uğramış bir devamı gibi kabul görür, yazılır ve okunur (Argunşah, 2016: 82). Argunşah, Kırım da Tarihî Roman Oluşturmanın Millî Varlık Açısından Şartları ve Önemi başlıklı makalesinde, yazarlara
Yayın Değerlendirme: Tarih ve Roman Argunşah, Hülya (2016). Tarih ve Roman, İstanbul: Kesit Yayınları 215 sorumluluk yükler ve Kırım Tatarlarının son yüzyılda yaşadıkları olayları romanlaştırmalarını tavsiye eder. Çünkü modern destanı/tarihî romanı olmayan bir millet, giderek tarihine uzaklaşacak ve varlığı tehlikeye girecektir. Cezmi Romanı ve Âdil Sultan Destanı başlıklı makalede ise, bir Kırım Tatar destanı olan Âdil Sultan Destanı ile Namık Kemal in Cezmi romanının karşılaştırması yapılır. Roman ve destan arasındaki yakınlık ve farklılıkları ortaya koyarak başlayan yazıda, destandan tarihî romana geçilir ve tarihî romanın modern çağ insanının destana olan ihtiyacını giderdiği belirtilir. Argunşah, destanlardan gelen benzer bir özellik olarak, tarihin olayların anlatımına dayandığını ve insansız olduğunu, tarihteki bu boşlukların edebiyat sanatı tarafından doldurulabileceğini ifade eder: < Romanın ayrıntı sanatı olması, vakanın yanında başka unsurların da esere yerleşmesine yol açmıştır. Fakat destan, belki de zaman içerisinde uğramış olduğu insan hafızasının azizliğiyle alabildiğine sade ve ayrıntısızdır, sadece vakaya dayalıdır (Argunşah, 2016: 279). Argunşah a göre bu noktada tarihi, insana ve insanla ilgili ayrıntıya açan tarihî romanlara yönelik ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Kitabın ikinci makalesi Hece dergisinin 2002 yılında yayımlanan Türk Romanı Özel Sayısı nda yer alan Tarihi Romanın Yükselişi başlıklı yazıdır. Makalede tarihe ve tarihî romana Alain, Carr, Jenkins, Lukacs, Collingwood, Tural gibi isimlerin konuyla ilgili yaklaşımları değerlendirilerek yönelinmiş; ayrıca tarihî romana duyulan ihtiyaç tartışılmıştır. Veysel Doğar ın Hülya Argunşah ile yaptığı, Esin Sanat dergisinde yayımlanan söyleşi de tarihî roman türüne duyulan ihtiyacın sebeplerini düşündürmesi açısından önemlidir. Argunşah bu söyleşide, Türk edebiyatındaki tarihî romanların daha çok Osmanlı tarihinde odaklandıklarını belirtir. Bu odaklanmayı da Osmanlı nın nispeten yakın bir tarih olması ve okuyucunun muhayyilesini merakta bırakacak pek çok meseleyi içermesiyle açıklar. Argunşah, tarihî roman konusunda Beyhan Kanter le yaptığı söyleşisinde tarihe yönelmenin iki sebebi olduğunu belirtir. Biri parlak zamanlara duyulan özlem, diğeri yaşanmış zamandan ders çıkarma ihtiyacıdır. O, tarihî roman yazarının bu sorumlulukla hareket ettiğini ve etmesi gerektiğini söyler. Kitapta yer alan, Bir Şairin Hikâyeciliği Üzerine: Yahya Kemal başlıklı makalede Yahya Kemal, tarihî hikâyeleri açısından değerlendirilir. Bu makalede < Avrupalıların, Türklerden farklı olarak, bizzat kendilerinin yazdıkları bir tarihlerinin olmasını, doğal olarak da bu tarihe sahip çıkmalarını ve daha erken milletleşmelerini getirmiştir. (<) Türkler (<) Avrupalıların yazdıkları tarih kitaplarından kendilerini tanımak zorunda kalmaları üzerine büyük sorunlarla karşılaşmışlardır. 20. yüzyıl başlarında millî devlete geçiş sürecinde sadece Avrupalıların değil bizzat milletin kafasından kendilerine yönelik barbar yargısını silmek epeyce uzun bir çalışmayı gerektirmiştir. (Argunşah, 2016: 330-331) tespitini yapan Argunşah tarihteki boşlukların, yazarın hayal dünyası aracılığıyla doldurulmasını aynı zamanda bir risk oluşturduğunu ifade eder. Buna göre yazarın düşünce dünyası ve tercihleri, tarihe yöneltilmiş taraflı bir bakışı beraberinde getirebilmektedir. Argunşah Ahmet Mithat Efendi nin Tarihî Romancılığı başlıklı makalesinde < Tanzimat sonrasının ilk yazarlarının tarihten hoşlandıkları, milletçe içinde yaşanılan kötü gidişe karşı tarihe sığındıkları, tarihten örnek devir, olay ve kişileri anlatmak yoluyla toplumda yeniden diriliş ruhu uyandırmak istedikleri ve Batının İslam dünyasına ve Osmanlı ya olumsuz bakışını engellemek, özellikle de cevaplamak arzusuyla tarihe döndükleri bilinen bir gerçektir (Argunşah, 2016: 192) der. Makalede bu endişelerin yazarları tarihle
216 Duygu Oylubaş Katfar ilgili ilk romanları yazmaya yönlendirmiş olduğu belirtildikten sonra tarihî romanın ilk örneklerinde daha çok vaka anlatımının esas alındığı, ancak daha sonraki dönemlerde tarihin içindeki insanı anlatan tarihî romana ve hikâyeye geçildiği bilgisi aktarılmaktadır. Ömer Seyfettin in Tarihî Hikâyelerinde Kişileştirme başlıklı makalede ise, Ömer Seyfettin in tarihî hikâyeler yazma sebebinin tarihî bir olayı yeniden canlandırmak olmadığı, onun amacının olayların içindeki insanı anlatmak olduğu açıklanmaktadır. Hülya Argunşah, Tarih ve Roman da yer alan Tarihî Türk Romanında Yesevî Dervişleri başlıklı makalesinde romanlarında, Ahmet Yesevi nin düşüncelerini Anadolu da yayan dervişleri konu edinen Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Mustafa Necati Sepetçioğlu hakkında değerlendirmeler yaparken şunları söyler: Kemal Tahir, inandığı Marksist ideolojinin sözcülüğünü yaparken hiçbir müspet değer bırakmak istemez, her şeyi yıkar. Tarık Buğra, muhafazakâr bir yazar olarak insan gerçeğini yakalar ve bu gerçek doğrultusunda devleti sevgiyle bina eder. Sepetçioğlu ise popüler edebiyat sanatçısı olmanın verdiği teşvikle menkıbe, efsane, destan gibi bütün halk kültürü malzemesini kullanır (Argunşah, 2016: 189). Bu makale vesilesiyle, tarihçinin ve tarihî roman yazarının sorumlulukları, bu türe duyulan ihtiyacın değerlendirilmesinde önemli bir ölçü olarak gösterilir. Argunşah a göre tarihî roman, tarihsel gerçekleri anlatma iddiasında değildir. Onun asıl iddiası, tarihin içindeki insanı anlatmaktır. Yazarın asıl sorumluluğu tarihin içindeki insanın gerçeğine yaklaşabilmektir. Milan Kundera ya göre bu sorumluluk, tarihçinin olmuş olaylarla gerçeğin peşine düşmesi, romanın ise gerçeğin değil varoluşun peşinden gitmesindedir. Klasik Tarihî Roman başlıklı makalesinde, Tarihî romanların kolektif şuuraltının inşa yolu olarak görülmeleri ve ideolojik bir derinliğe sahip olmaları, bu tür romanlarda kişilerin inşasını önemli hâle getirir (Argunşah, 2016: 133) görüşü ifade edilerek tarihî romanlardaki kişileştirmeye dikkat çekilir. Argunşah a göre kişilerin inşası konusunda iki mesele söz konusudur. İlki, tarihî kişilerin birer destan kahramanı gibi vazife adamı olarak gösterilmeleridir. Bu kişiler millet oluşturma ve milletin devamlılığını sağlamada tarihî romanın amacına hizmet etmektedirler. İkincisi, gerçek tarihî kişilerin yazarın yaratma özgürlüğünü kısıtlamalarıdır. Bu kısıtlama tarihten gelen kabullerle ve klasik tarihî roman terimiyle açıklanabilmektedir. Tarih ve Roman da Terimler ve Sınıflandırmalar Hülya Argunşah, Tarih ve Roman da tarihle ilgilenen bütün romanların tarihî roman olmadığına dikkat çekmekte ve tarihî romanın tarihle ilgili romanlar gibi daha genel bir başlık altında değerlendirilmesini teklif etmektedir. Yazarın bu konudaki görüşleri şöyledir: Burada yazarın yazdığı tarihe olan uzaklığı/ durumu, tarihî romanın, tarihle ilgilenen romanlar ya da tarih malzemeli romanlar arasında nerede yer alabileceği konusunda önemli bir ölçüdür ve bazı alt başlıkları akla getirmektedir (Argunşah, 2016: 17). Yazarın kastettiği başlıklardan biri devir/çağ romanı dır. O, bu romanları tarihle ilgili ancak tarihî romandan başka bir tür; tarihle ilgili romanların alt başlığı olarak ele almayı doğru bulur. Argunşah a göre tarihî roman yazarı, tamamlanmış bir zaman dilimini, bizzat tanığı olmadığı olayları bilgiden hareketle yeniden kurmaktadır. Devir/çağ romanı yazarı ise tanığı olduğu bir zamanın romanını yazmaktadır. Argunşah, devir romanı terimini Batı daki chronicle dan yola çıkarak teklif ettiğini de belirtmektedir. Ona göre tarihî roman, devir romanının da içinde yer aldığı, tarihle ilgili romanlar başlığı altında genel bir adlandırmanın içindedir. Argunşah, tarihle ilgili romanları şöyle sınıflandırmayı önerir: < tarihi takip/taklit etme ya da tarihin kendisi olma iddiasını taşıyan tarih-roman ; tarihi tartışmasız bir gerçeklik olarak kabul ederek sıkı bir şekilde takip eden ancak didaktik ve eğlendirici olma iddiasını taşıyan popüler
Yayın Değerlendirme: Tarih ve Roman Argunşah, Hülya (2016). Tarih ve Roman, İstanbul: Kesit Yayınları 217 tarihî romanlar ile son yılların postmodernist eğilimlerinden etkilenerek yazılmış postmodern tarihî romanlar terimleri kullanılabilir (Argunşah, 2016: 20). Bu teklif ve adlandırmada, romanda tarih bilgisine bakışın ve yer verişin ölçü olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. 2002 yılında yayımlanan Tarihî Romanda Postmodern Arayışlar başlıklı yazıda, yorumlanmış tarih kavramına değinilmiştir. Argunşah, tarihe bir yorum olarak yaklaşan anlayıştan hareketle, tarihî romandaki kurguya ikinci kurgulama olarak bakar. Buna göre yazar, tarihin zamanı vücut bulan bütün boyutlarıyla, ruhuyla, şartlarıyla taşıması, yaşatması mümkün olmayan bir disiplin olarak değerlendirmektedir. Tarihe bir ruh katan ve yaşanmışlık değeri veren tarihçidir. Tarihçinin, tarihî belgeyi kendi kabulleri üzerinden yorumlarken aslında ortaya bir kurgu koyduğunu söyleyen Argunşah, tarihin kendisi kurguyken, tarihî romanın ikinci kurgulama olabileceğini belirtir. Tarihle ilgili romanların, bütün diğer romanlar gibi kurguya dayalı olmalarına rağmen bu sınıflamaya dâhil olan klasik tarihî romanların tarihe karşı sorumlu tutulmaları, tarih bilgisi içermeleri, onları öğretici olmaya yönlendirmektedir. Bu sebeple de okuyucu kurgu ve gerçeklik arasında sıkı bir ilişki kurar. Tarihle ilgili romanlardan postmodern tarihî romanda ise, okuyucunun her okumasında yeni bir metin kurgulayabilmesi mümkündür. Bu metinler çoğulcu bakış açısıyla gerçeklik ve kurgu arasında okuyucuda şüphe uyandıracak şekilde kurulmaktadır. Tarihte olaylar sıralanır ve bu olayların etkileyicisi ve etkileneni insandır. İnsanın tarihi seyir içerisindeki tüm sözel veya sözel olmayan davranışlarına ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden tarihte boşluklar vardır. Her boşluk bir yorum gerektirmektedir. Bu gereksinim tarih ve gerçeklik meselesinin tartışılması ve yazarın bu boşlukların yol açtığı yoruma yaklaşımı tarihî romana bakışı da belirlemektedir. Postmodern tarihî romanı klasik tarihî romandan ayıran da budur. Argunşah, tarihle ilgili romanların sınıflandırılması konusu üzerinde düşünmeye diğer yazılarında da devam etmektedir. Son yazılarından biri olan Klasik Tarihî Roman Üzerine başlıklı makalede yeni bir tasnif önerisinde bulunur: < Tarihî olayları konu edinen romanlar; tarihî zamanı farklı ideolojik yaklaşımları anlatmak için malzeme olarak seçen romanlar; tarihî bir olaydan çok tarihî bir kişiyi anlatmak isteyen dolayısıyla aynı zamanda biyografik olan romanlar; herhangi bir tarihî olay ya da kişiyi anlatmak istemediği hâlde macerası için tarihî bir zamanı uygun bulan romanlar; okuyucusunu doğrudan doğruya bilgilendirmeyi hedefleyen ve bu bilgiyi roman dünyasında vermeyi seçen romanlar; tarihsel bir zamanı gerçek belgelere dayandırarak anlatan belgesel romanlar; okuyucu için tarih olmuş fakat yazarının bizzat tanık olduğu bir zamanı anlatan devir romanları; nihayet tarihin de kurgu olduğuna dikkat çeken yeni tarihselci yaklaşımın örneklendiği romanlar< (Argunşah, 2016: 100-101) Argunşah, bu son yazısında da tarihle ilgili romanların, romanın bir alt türü olduğunu belirtmiştir. Yazıda tarihî romanın kendi başına bir tür olması gerektiği konusundaki tekliflere karşı bir görüş ortaya koyar. Tarihle ilgili romanlar konusunda farklı yaklaşımlarla farklı tasnifler öneren Hülya Argunşah, Tarih ve Roman da tarihî romanı tanımlamayı da dener. Tarihî Roman başlıklı yazısındaki tanımlama şöyledir: < Tarihi roman, başlangıç ve sonucu geçmiş zaman içerisinde gerçekleşmiş olan hadiselerin, devirlerin ve bu devirlerde yaşamış olan insanların hikâyelerinin edebi ölçüler içerisinde yeniden inşa edilmesidir (Argunşah, 2016: 22). Bir başka tanım, Klasik Tarihî Roman başlıklı yazıda yapılmaktadır: < Başlangıç ve sonucu geçmiş zaman içerisinde gerçekleşmiş olan, milletin tarihinde yeri olan
218 Duygu Oylubaş Katfar hadiselerin, devirlerin ve bu devirlerde yaşamış olan insanların, zaten tarih bilgisi içinde tespit edilmiş olan hikâyelerinin edebiyat sanatı aracılığıyla yeniden inşa edildiği roman türüne tarihî roman denilebilir (Argunşah, 2016: 105). Kronolojik olarak bakıldığında araştırmacının tarihî romanla ilgili olarak yazdığı en son makalesi de budur. Bu makalede tarihî roman, devir romanı ve postmodern tarihî romanlardan ayrılmış ve klasik tarihî roman olarak adlandırılmıştır. Buradan klasik tarihî roman nedir? sorusuna cevap arayan Argunşah, sonuç olarak tarihe belgelerle yaklaşan yazarın, romanın kurgusallığına dayanarak oluşturduğu edebî metinlere klasik tarihî roman denilebileceğini ifade etmektedir. Tarih ve Roman da Tarihî Roman ve Hikâye Yazarları Kitabında Ahmet Mithat Efendi nin tarihle ilgili romanlarını değerlendiren Argunşah; Ahmet Mithat Efendi nin Tarihî Romancılığı başlıklı makalesinde onun amacının tarihi öğretmek olmadığını açıklar. Burada dikkati çeken; Argunşah ın -kendi doktora tezi de dâhil olmak üzere- Mithat Efendi nin tarihî roman olarak değerlendirilen romanlarına tarihî roman tanımıyla yeniden bakması ve bu romanların çoğunun tarihî roman olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varmış olmasıdır. Genel olarak kabulleri sorgulayan yazıları içeren Tarih ve Roman ın en iddialı yazılarından birisi bu makaledir. Ahmet Mithat Efendi nin tarihî roman olarak sayılabilecek eserlerinin ancak Yeniçeriler, Arnavutlar ve Solyotlar ile Süleyman Muslî olduğunun ifade edildiği makalede, Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul da Neler Oluyor adlı roman ise bu ölçüleri sadece zorlayabilir (Argunşah, 2016: 200) sonucuna varılmaktadır. Yazının büyük bir bölümü ortaya bir uygulama koymak açısından Mithat Efendi nin Ahmet Metin ve Şirzat romanına ayrılmış ve bu romanın bir tarihî roman olmadığı, fakat tarihin peşinde bir roman olduğu anlatılmıştır. Makaleye göre, Mithat Efendi bu eserinde bir tarihî roman yazmayı hedeflememiş, bir tarih kitabı okuyan roman kişisinin, bu kitapta anlatılan mekâna gitmek isteğiyle yaptığı uzun ve maceralı bir yolculuğu anlatmayı istemiştir. Tarih, Tarihle İlgili Roman ve Mithat Efendi başlıklı makalede, Ahmet Mithat Efendi nin tarihî roman sayılan eserlerinin sorgulamasına tekrar dönülür. Argunşah a göre Mithat Efendi nin tarihe yöneliş sebebi anlatacağı macera için uygun zaman bulmaktır. Oysa tarihî roman için, tarihsel bir zamanın seçimi yeterli değildir. Bu sebeple de Hasan Mellah ve Hüseyin Fellah ile Ahmet Metin ve Şirzat ın tarihî roman olmadıkları, sadece tarihî bir zamanda yaşanan macerayı anlatan roman olabilecekleri belirtilmektedir. Argunşah buradan yola çıkarak Ahmet Mithat Efendi yi ilk tarihî roman yazarlarımızdan kabul etmek yerine tarihî romanı hazırlayan öncülerden saymanın daha doğru olacağını belirtmektedir. Namık Kemal de tarihe değer vermesi ve tarihle ilgili çalışmalar yapmasının yanı sıra Cezmi adlı romanıyla, Türk edebiyatında tarihî romanı başlatan öncülerden biridir. Argunşah ın Cezmi Üzerine Bazı Düşünceler başlıklı makalesinde bu romanla ilgili tespitleri de oldukça dikkat çekicidir: Eserini yazarken tarihten bir an bile ayrılmayan, üstelik de dipnotları yoluyla Hammer e, Naima ya başvuran Namık Kemal, realist bir tarihçi tavrını romantizmine ilave eder. Fakat yeniden inşa dediğimiz sanat, zihnîlikle çelişir. < Namık Kemal gibi bir yazarın yarattığı kahramanlarını kendileri olarak özgür yaşamalarına bırakması mümkün değildir (Argunşah, 2016: 243) der. Argunşah a göre Namık Kemal, tarihî romanı tezini vermek için zemin olarak kullanmıştır (Argunşah, 2016: 244). Anlatmak istedikleri sanat iddiasından daha baskın geldiği için de tarihin bıraktığı boşlukları doldurmaktan kaçınmış, tarihi takip etmeyi öncelemiştir. Bu durum eserdeki karakterizasyonun zayıf kalmasına yol açmaktadır. Argunşah, Cezmi Romanı ve Adil Sultan Destanı başlıklı yazısında, Namık Kemal in tiplerini yaratmada başarısız oldu-
Yayın Değerlendirme: Tarih ve Roman Argunşah, Hülya (2016). Tarih ve Roman, İstanbul: Kesit Yayınları 219 ğunu ifade etmektedir. Tarihî tipler üzerine düşünmüş biri olan Ömer Seyfettin ise, tarih-edebiyat ilişkilerinde ve tarihî roman geleneği içerisinde türün ihtiyaçlarına ve kuramlaşmasına yönelik hazırlıkları, hikâyeleriyle ortaya koymuş bir isimdir. Argunşah, tarih-hikâye yakınlaşmasının ilk örneklerinin Ömer Seyfettin le gerçekleşmiş olduğu bilinciyle, onu doktora tezine dâhil ettiği gibi Tarih ve Roman kitabında da yer vermiştir. Argunşah, Ömer Seyfettin in 1917 yılında yazdığı 14 hikâyesinin konusunu tarihten aldığını ve bu hikâyelerde özellikle içinden çıkılamaz bir tarihsel dönemin seçildiğini ifade eder. Ancak ona göre Ömer Seyfettin in meselesi; tarihi yeniden kurmak değil, tarihin içindeki insana ulaşmaktır. Çünkü bu insan, tarihsel zamanın içinde kalmıştır ve onu bulunduğu zamandan uyandıracak hikâye yazarına ihtiyaç duymaktadır. Tarihsel zamanı, yaşanmakta olan zamana gerçekçi bir şekilde taşımak ve toplumun muhayyilesine nüfuz etmek anlatı türleriyle mümkündür. Argunşah, Ömer Seyfettin in tarihi yanına alarak hikâyeyi tercih etme sebebini burada bulur. Bir Şairin Hikâyeciliği Üzerine: Yahya Kemal başlıklı makalesinde de Yahya Kemal in Siyasî Hikâyeler adlı kitabındaki hikâyeleri değerlendiren Argunşah, şairin tarihi, hafızalardan kâğıtlara taşıma hassasiyetiyle bu hikâyeleri yazmış olabileceğini söyler. Yazıda, Yahya Kemal e göre tarihi anlatmanın kurgulamaktan daha önemli olduğu açıklanmaktadır. Bu nedenle de Yahya Kemal in hikâyelerindeki yaratmanın, tarihsel bilgilerin yanında zayıf kaldığı ve şiirlerinde mükemmeliyetin peşinde olan yazarın hikâyelerinde hatıralarını anlatan kahramanların gerçekliğine ulaştığı sonucuna varılmaktadır. Argunşah, Tarih ve Roman da Ahmet Hamdi Tanpınar ın Tarihî Romancılığı başlıklı makalesiyle ise, Tanpınar ın aslında tarihî roman yazarı olmadığını, onun zamanın içindeki insanı anlamak ve anlatmak isteğiyle tarihe yaklaştığını; bu yüzden de romanları içerisinde tarihî roman sayılabilecek tek eserin yarım kalmış bir roman olan Mahur Beste olabileceğini iddia etmektedir. Hülya Argunşah bu makalesinde Mahur Beste nin yarım kalmışlığını, Tanpınar ın mükemmeliyetçiliği kadar, tarihî romanın ihtiyaçlarıyla açıklanabileceğini belirtmektedir. Biçim endişesi taşıyan Tanpınar, insana ve tarihe dair ayrıntıları romana yerleştirmekte zorlanmaktadır. Bu yazı, Ahmet Mithat Efendi nin Tarihî Romancılığı, Tarih, Tarihle İlgili Roman ve Mithat Efendi ve Cezmi Üzerine Bazı Düşünceler başlıklı makaleler gibi genel kabulleri sorgulaması bakımından dikkat çekicidir. Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu isimleri ise, Tarih ve Roman da bir karşılaştırmanın tarafları olarak yer alırlar. Sebebi, üç yazarın da Osmanlı Devleti nin kuruluşunu anlatan roman yazmış olmalarıdır. Kitapta yer alan Tarihî Türk Romanında Yesevî Dervişleri başlıklı yazı, aynı dönemi ele alan bu yazarların, tarihsel malzemeyi kendi bakış açılarıyla nasıl yorumladıklarını ortaya koyar. Tarih ve Roman çalışmasındaki Mustafa Necati Sepetçioğlu (1932-2006) başlıklı makale; Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanan ve editörlüğünü Hülya Argunşah ın yaptığı Mustafa Necati Sepetçioğlu kitabı için hazırlanmış bir biyografidir. Bu yazıda yazarın hayatı, yetişmesi ve edebî kimliği değerlendirilmiştir. Türk Edebiyatı nda yayımlanan <Tarih< Roman< Ve Sepetçioğlu< ve Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi nde yayımlanan Mustafa Necati Sepetçioğlu nu Kaybettik başlıklı makaleler ise Sepetçioğlu nun vefatı üzerine yazılmışlardır. Sepetçioğlu na Asrımızın Dede Korkut u unvanını yakıştıran Argunşah, sanatçının roman yazdığının farkında olduğunu, birikimlerini kurgu malze-
220 Duygu Oylubaş Katfar mesi olarak kullandığını, bunun için uzun bir araştırma süreci yaşadığını belirtir. Tarih ve Roman kitabında Sepetçioğlu nun roman teorisi ve tarih üzerine düşünceleri dolayısıyla adının tarihî roman türüyle bir arada anıldığına da dikkat çekilir. Son olarak, Tarih ve Roman kitabında Sevinç Çokum un eserleri üzerine değerlendirmeler vardır. Onun çoklu bakış açısıyla ortaya koyduğu yazma uğraşı, Argunşah ın kuramsal makalelerinde üzerine durduğu tarihî roman tanımı uygulamalarında önemli bir malzeme oluşturmuştur. Özellikle Çokum un Bizim Diyar, Hilâl Görününce ve Ağustos Başağı adlı üç romanı, onun tarihle ilgili romanlar başlığı altındaki değerlendirmelerine örnek olabilecek türdendir. Rumeli nin Anası: Gülsüm Ana/ Beylerin Beyi: Ali Bey başlıklı yazıda ele alınan Bizim Diyar, bir aile hikâyesidir. Sevinç Çokum un Kırım Romanı: Hilâl Görününce başlıklı makalede anlatılan Hilâl Görününce, tarihî roman tanımını tam olarak karşılayan bir romandır. Argunşah ın 2016 sonlarında yayımlanan Tarih ve Roman adlı kitabında tarihle roman arasında kurduğu bağ, geleneksel anlatılardan romana doğru yol alırken bütün türleri, tipleri, sınıflandırmaları gerçek dünya ve kurmaca arasında bir eşikte kucaklamaktadır. Yazar bir taraftan bilimsel olarak bu türün açmazlarını ortaya koyarken bir yandan da bir sanat eseri üzerine düşündüğünün ve yazdığının bilincindedir. Doktora tezinden itibaren tarihî romanla ilgilenen Argunşah ın zaman içinde konuyla ilgili olarak yazdığı makale, bildiri ve söyleşilerinden oluşan bu kitap, onun tarihî roman meselesine kuramsal bakışının nasıl olgunlaşarak ilerlediğini de ortaya koymaktadır. Tarih ve roman ilişkilerinde sınıflama, terim ve tanım konusunda teklifler içeren kitap, tarihî roman konusundaki kalıplaşmış bilgileri de tartışmaya açmaktadır. Argunşah ın çalışmalarından oluşan bu kitapla, tarihle ilgili roman etrafında yer alan tartışmalı konular, kullanılan terimlerin bilinçli kullanımı konusunda yol açıcı olacak ve alana önemli katkılar sağlayacaktır. KAYNAKÇA Argunşah, Hülya. (2016). Tarih ve Roman, İstanbul: Kesit Yayınları.