http://www.globalgeopark.org/publish/portal1/tab128/ Proceedings of The Second International Symposium on Development Within Geoparks- Environmental Protection and Education, Lushan-Jiangxi Province-China, 12-15 June, 2007 JEOPARKLARIN KORUMA-KULLANIM YÖNTEMLERĠNĠN BELĠRLENMESĠ; KARAPINAR POTANSĠYEL JEOPARK ALANI ĠÇĠN BĠR DEĞERLENDĠRME,TÜRKĠYE GÜRLER Gonca, gurler@mta.gov.tr, TİMUR Erol, timur@mta.gov.tr Bu bildiride, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında sürdürülen çalışmalardan bir örnek sunulmaktadır. Projenin amacı; Türkiye deki jeolojik miras alanlarının envanterini çıkarmak ve bu alanları koruma statüsüne kavuşturmaktır. Bu sayede Dünya Miras Alanları, Avrupa ve Global Jeopark Ağlarındaki korunan alanların sayı ve çeşitliliğini arttırmak hedeflenmektedir. Ayrıca belirlenecek olan potansiyel alanların koruma-kullanım kriterlerinin tespit edilmesi de projenin ana amaçlarından biridir. Bu amaçlar doğrultusunda çalışılan alanlardan biri olan Karapınar Potansiyel Jeoparkı nda, bazı riskler belirlenerek koruma-kullanım yöntemleri sunulmuştur. Söz konusu alanın içinde bulunduğu Konya Kapalı Havzası, önemli su potansiyeline sahiptir. Ancak son yıllarda artan tarımsal faaliyetler, aşırı ve plansız su kullanımına, dolayısıyla da yüzey suyu ve yer altı su seviyelerinin düşmesine neden olmuştur. Konya Havzası, kapalı havza olması nedeniyle zengin bir biyolojik çeşitlilik barındırır. Aynı zamanda jeolojik, jeomorfolojik, arkeolojik ve tarihi yönden de önemli değerlere sahiptir. Bölgede Beyşehir Gölü Milli Parkı, Kızıldağ Milli Parkı, Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı, 16 Önemli Kuş Alanı, 6 Önemli Bitki Alanı, ve bir çok doğal sit alanı (Bolluk Gölü, Meke Gölü Maarı, Acıgöl Maarı, Hotamış Sazlığı, Ereğli Sazlıkları-Akgöl) bulunmaktadır. Obruklar (Çıralı, Meyil Gölü, Kızören, Timraş, Apa) da alanın önemli jeolojik kaynak değerlerindendir. Havzanın önemli doğal alanları bugün ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Sürdürülebilir olmayan sulama politikaları, su rejimine yapılan müdahaleler, yoğun tarımsal faaliyetler ile sanayi ve kentsel atıklar en önemli tehditler arasında yer alır. Havzada doğal kaynakların etkin ve sürdürülebilir kullanımına yönelik acil önlemler alınmazsa, önümüzdeki yıllarda havzanın kuraklık ve çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu kapsamda, havzanın su kaynaklarının ve sulak alanlarının korunmasını ve akılcı kullanımını sağlamak amacıyla; kaçak su kuyularının tespit edilerek kuyu sayısının sınırlandırılması, yeraltı su çekiminin beslenme ile dengeli olması, vahşi sulama yöntemi yerine su kayıplarının en aza indirildiği ve sulama suyunun etkin bir biçimde kullanılmasına olanak sağlayan basınçlı sulama (yağmurlama ve damla) yönteminin tercih edilmesi, suyun bilinçli kullanılmasına yönelik eğitim çalışmalarının yapılması, havza karakterine uyumlu yeni bitki desenlerinin seçilmesi, halkın katılımı hedeflenerek yerinden yönetim ve denetim anlayışının getirilmesi önerilmektedir. Sonuç olarak; Avrupa Jeopark Ağı ve Global Jeopark Ağı na üye ülkelerde görüldüğü üzere, bu alanlar kültür, ekonomi, turizm, araştırma-eğitim ve sürdürülebilir yerel kalkınma açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle jeoparkı oluşturan jeotopların korunması ve yeni nesillere aktarılması için alanın özelliklerine göre risk faktörleri belirlenerek bunlara yönelik koruma-kullanım yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yöntemlerin başında da yerleşik halkın bilinçlendirilerek jeolojik miraslarına sahip çıkmalarının sağlanması gerekmektedir. Bunun için yerel yönetimler ve siyasi otoritelerin işbirliği ile jeolojik korumanın yasal düzenlemelerle devlet politikası haline getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu alanların uluslararası düzeyde tanınırlığı olan statülere kavuşturulması, birçok zorluğun aşılmasında ve klasik turizm anlayışının değiştirilmesinde büyük katkı sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Jeolojik Miras, Jeolojik Koruma, Jeopark, Jeotop, Karapınar, MTA
GĠRĠġ Ülkemiz, üzerinde yer aldığı Alp-Himalaya Kuşağı nın da etkisi ile jeolojik dönemler içerisinde geçirmiş olduğu hareketli ve değişken süreçlerin yaygın izlerine ev sahipliği yapmaktadır. Doğa bilimciler tarafından sıkça vurgu yapılan, Türkiye nin biyolojik çeģitlilik açısından zenginliği kuşkusuz ki, jeolojik çeģitliliğin de temel belirleyicilerden olduğu, bir çok komplike sürecin doğal sonucudur. Yine yerbilimciler tarafından son derece önemsenen ve korunarak gelecek kuşakların bilimsel çalışmalarına veri oluşturması gerektiği düşünülen, aynı zamanda açık laboratuar niteliği taşıyan Doğal Anıt Nitelikli Jeolojik OluĢumlar bir başka ve yaygın kullanılan tanımı ile Jeolojik Miras Alanları açısından da, ülkemiz oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. Üç büyük kıtanın kavşak alanını oluşturuyor olması, ülkemizin bu yüksek potansiyelinin temel nedenlerinin başında gelir. Kapadokya, Pamukkale, Köprülü Kanyon ve Olimpos - Beydağları gibi uluslar arası düzeyde ün yapmış örneklerin yanı sıra, yerel ve bölgesel ölçekte bilinen, hatta bazıları ilgi alanları nedeni ile yalnızca yerbilimleri uygulamalarında görev yapanlarca görülmüş; mağara sistemleri, krater gölleri, buzul yapıları, kıyı ve kumul yapıları, fosil alanları, volkanik oluşumlar, kıvrımlı ve kırıklı yapısal unsurlar ile nadir kayaç ve mineral topluluklarının varlığı ile Anadolu, adeta büyük ölçekli bir Jeoloji Parkı özelliği sunar. Buna karşın, yerbilimleri topluluğunda ilk olarak 1970 li yıllarda başlayan, Önemli Jeolojik Aflörmanların Korunması duyarlılığı; pek çok dönemde ve düzlemde, tartışmaya açılmış olmakla birlikte, bugün için, ulusal ve uluslar arası yeterli yasal altyapının da var olmasına rağmen, ülkemizde arzu edilen düzeye ulaştırılabilmiş değildir. Bu nedenle ülkemizin doğal zenginlik kaynaklarından biri olan, ve yeryuvarının geçirmiş olduğu evrimsel süreçlerin öykülerinin yazılı olduğu bu doğal kayıtlar, günden güne artan bir tehditle yüz yüzedir. Son yıllarda ülkelerin gelişmişlik göstergesi olarak yaygın biçimde kullanılmaya başlayan, korunan alanların ülke yüz ölçümlerine oranı bakımından, ülkemizin sahip olduğu jeolojik miras alanlarının olası katkısı düşünüldüğünde, halen koruma altına alınmış alanların toplam miktarına yakın bir büyüklük söz konusu olabilecek durumdadır. MTA Genel Müdürlüğü bünyesinde sürdürülen Türkiyenin Jeolojik Miras Alanları ve Bu Alanların Koruma Kullanım Kriterlerinin Belirlenmesi Projesi kapsamında çalışılan, Konya Karapınar Bölgesi, Mut Miyosen Havzası ndan sonra, Türkiye nin ikinci Öneri Jeopark Alanı olarak değerlendirilmiştir. Proje kapsamında, gelişmiş ülkelerde, açık laboratuar nitelikleri ile bilim eğitimi, jeoturizm ve jeopark çalışmaları kapsamında korunmakta olan, başka benzer örneklere göre son derece yüksek potansiyele sahip, ülkemizdeki pek çok alanın; ulusal ölçekli çalışmalar sayesinde, iki yıl gibi bir zaman diliminde koruma altına alınması hedeflenmektedir. UNESCO öncülüğünde yürütülen Global Geopark Network çalışmalarına paralel bir çalışma programı ile, Türkiye den nadir özellikteki birkaç Jeolojik Miras Alanını koruma statüsüne kavuşturarak, bu uluslar arası ağın bir parçası olarak ilan etmek, MTA Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülmekte olan projenin bir diğer temel hedefini oluşturuyor.
2. JEOLOJĠK MĠRAS Karapınar Potansiyel Jeopark Alanı, İç Anadolu Bölgesi nde, Konya il sınırları içerisinde ve il merkezine yaklaşık 100 km uzaklıktadır (Şekil-1). Alan, jeolojik ve jeomorfolojik kaynak değerleri ile adeta bir jeoloji laboratuarı özelliği sunmaktadır. Bu kaynak değerlerin yanı sıra arkeolojik ve tarihi yapılar yönünden de oldukça zengindir. Potasiyel Jeopark Alanı, Karapınar ilçe merkezinin hemen doğusunda, yaklaşık 1500 km² lik bir jeolojik miras alanı, bu alan etrafındaki jeositler, arkeolojik ve kültürel sit alanları olarak değerlendirilmektedir. Jeolojik miras alanı da iki bölümde değerlendirilmektedir. Bunlardan biri Obruk Platosu, diğeri ise Genç Volkanik Yapılar ın bulunduğu Volkanik Bahçe dir (Şekil-1). Çalışma alanında Miyosen-Pliosen yaşlı karasal oluşumlu göl çökelleri yaygındır. Tabanda çakıl taşı, üste doğru marn, kil, silt, çatlaklı ve boşluklu kireçtaşı birimleri, aradalanmalı olarak bulunmaktadırlar. Üst Pliosen volkanizması çökelme ortamına silisli çözeltiler taşımış ve killi, karbonatlı çökeller arasında silis yumruları oluşmuştur. Bu birim Karacadağ volkanitleri tarafından kesilmektedir. Karacadağ volkanitleri, açılı uyumsuzlukla Kuvaterner yaşlı alüvyonlar tarafından örtülmektedir. Obruk Platosu: Çeşitli karstik yapıların gözlendiği alanda, estetik ve bilimsel açıdan en önemli yapılar sulu ve susuz obruklardır.
Foto-1 Foto-2 Foto-3 Foto-4 Foto-5
Foto-6 Foto-7 Konya obrukları bölgede geniş bir yayılım gösteren gölsel Neojen kireçtaşlarının içinde oluşmuşlardır. Çalışma alanında yer alan obruklar, KB da Cihanbeyli traverten konileri ile GD da Akgöl Düdeni arasında uzanan çizgisel bir hat üzerinde yer almaktadırlar. Gerek şaşırtıcı görünümleri, gerekse tektonik hatlar boyunca uzanmaları açısından oldukça dikkat çekici olan obrukların bir bölümünde güncel oluşumların devam ediyor olması, sahanın jeolojik miras özelliği açısından önemini artırmaktadır. Obruk platosunda, küçük ölçekli olanların dışında, 20 den fazla obruk bulunmaktadır. Bu obruklardan 7 tanesi sulu, diğerleri ise kurudur. Arazi çalışmaları kapsamında yapılan ölçümlerde, bazılarının birkaç metre mertebesinde ve çok sığ oldukları, bazılarında ise 100 metreden daha fazla derinlik değerlerine ulaşıldığı tespit edilmiştir. Birer doğa harikası olan bu karstik yapıların en güzel örnekleri arasında Çıralı (Foto-1), Meyil (Foto-2), Yeni Opan (Foto-3), Kızören (Foto- 4),Timraş (Foto-5), Apa (Foto-6) ve May Obrukları (Foto-7) sayılabilir. Obrukların oluşumunda tektonizma yanında kaya türü, yeraltı suyunun akım yönü ve seviye değişimler ile volkanizma dolayısıyla çıkan karbondioksit gazının etkileri de vardır. Pliosen yaşlı göl çökelleri içinde önemli bir kalınlık sunan çatlaklı ve boşluklu kireçtaşlarının yeraltı sularının etkisi ile erimesi sonucu oluşmuşlardır. Karapınar dan kuzeye doğru hareket eden yeraltı suları, yöredeki volkanizmanın halen çıkartmaya devam ettiği karbondioksit ile karbonik asit oluşturmakta ve bu da gölsel kireçtaşlarını eritmektedir. Bu bir iç karstlaşma olup, derinden yeryüzüne doğru gelişen bir olaydır. Derinde oluşan mağaraların zamanla tavanlarının çökmesiyle obruklar oluşmaktadır. Oluşum aşamasından olgunluk evresine kadar farklı örnekleri bir arada görülebilmektedir. Bu yönü ile saha açık bir jeoloji laboratuarı özelliği sunmaktadır. Volkanik Bahçe: Karapınar ın güney ve doğu yöresinde, yaygın olarak genç volkanik oluşuklar görülmektedir. Sahadaki tektonik hatlarla volkanik yapıların dağılımı yakından ilgili görülmektedir. Bu hatlar boyunca yoğunlaşma ve bu hatları takip eden bir dağılım gözlenmektedir.
Foto-8 Foto-9 Foto-10 Foto-11 Söz konusu alan, tamamen açık bir arazidir ve burada birbirine yakın çok sayıda, farklı özelliklerde ve yaşlarda, doğal güzellikleri oldukça iyi korunmuş, irili ufaklı pek çok volkanik yapı yüzeylenir. Bu özelliği ile çalışma alanı, uydu görüntülerinden bakıldığında ay yüzeyini anımsatmaktadır. Türkiye de bilinen 10 adet maardan 6 sı bu alandadır. Bu bilinen maarların içerisinde en güzel ve en tanınmış örneklerden en önemlileri Meke Gölü (Foto-8) ve Acıgöl (Foto-9) maarlarıdır. Maarlar volkan patlamasıyla oluşmuş olan çukurlardır. Maar duvarlarındaki piroklastiklerde tipik Base Surge tabaka şekilleri yer almaktadır (Foto-10). Daha sonraki süreçlerde bu çukurluklar, su ile dolarak göl haline gelmişlerdir. Her iki maar da aynı zamanda Ramsar Alanı olup yıl içinde birçok kuş türü tarafından ziyaret edilmektedirler (Foto-11).
Foto-12 Foto-13 Volkanik Bahçe içerisinde Karacadağ, Üzecek Dağı, Meke Dağı gibi önemli volkanik dağlar bulunmaktadır. KD-GB uzanımlı Karacadağ ın GD sunda ve ona paralel bir hat boyunca bazaltik lav ve tüflerden oluşan piroklastik koniler sıralanmaktadır. Volkanik koniler civarında bulunan farklı büyüklük ve şekillerdeki volkan bombaları da oldukça ilgi çekmektedir (Foto-12). Diatrema türü boru şeklindeki patlama çukurları da alan içerisindeki volkanik yapılardan biridir. Bunlar içerisindeki en güzel örnek, Meke Maar ının güneyinde yeralan Yılanlı Obruğu dur (Foto-13). Kumul Yapıları: Karapınar ve yakın çevresinde gözlenen kumul yapıları, alan içerisindeki diğer kaynak değerler arasında yer almaktadırlar. Bunlar kurak iklimlerin tipik yer şekilleridir.değişen klimatik şartlara bağlı olarak Konya ve Tuz Gölü Kapalı Havzalarındaki göl seviyelerinin değişiklik göstermesi, hatta tamamen çekilmesiyle geride hareket kabiliyeti fazla bir litoloji ortaya çıkmıştır. Buna paralel kurak şartlara ve rüzgarın korrazif etkisine bağlı olarak ülkemizde ender rastlanan eoliyen şekiller meydana gelmiştir (Foto-14). Bunlar genellikle kum örtüleri, kum tümsekleri, minyatür barkanlar ve barkan sırtlarıdır. Foto-14
Traverten Konileri: Jeositlerden biri olan traverten konileri, Karapınar ın kuzeyinde Cihanbeyli Bolluk Gölü civarında oluşmuşlardır. Bir kısmı sulu olmak üzere farklı büyüklüklerde 40 a yakın sayıda koni bulunmaktadır (Foto-15). Bolluk Gölü de aynı zamanda sulak alan olup birçok kuş türü tarafından ziyaret edilmektedir. Arkeolojik ve Kültürel Sit Alanları: Foto-15 Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Karapınar Öneri Jeopark Alanı nda tarihi kültürel ve arkeolojik eserler de görülmeye değer diğer kaynak değerleri oluştururlar. Bu güne kadar bölgede yapılan kazılarda bulunan eserler, Ereğli ve Konya müzelerinde sergilenmektedirler. Mamut kemik ve dişleri ile genç kadın mumyası (Foto-16) bunlar içerisinde en ilgi çekenlerdendir. Foto-16
Özellikle yer altı şehirleri bakımından da çok zengin olduğunu düşündüğümüz bölgede şu anda ziyarete açık olmayan fakat Kapadokya daki yer altı şehirlerine çok benzer bir başka yer altı şehri daha bulunmuştur. Halk arasında Oymalı yeraltı şehirleri adıyla anılan Karacadağ üzerindeki alanda, Ereğli müzesi tarafından yapılan kazılarda 12 adet yeraltı mağarası bulunmuştur. Çatal Höyük gibi iyi bilinen arkeolojik değerlere de sahip olan alan içerisinde, henüz kazısı yapılmamış ve araştırma çalışmaların sürmekte olduğu birçok höyük bulunmaktadır. Çumra ilçesinde yeralan Çatalhöyük (Foto-17), dünyadaki en önemli arkeolojik alanlardan biridir.bundan 9000 yıl önce, Neolitik Çağ (Yeni Taş Çağı) olarak bilinen dönemde, barındırdığı 8000 e varan insanla dünyanın en büyük yerleşimlerinden biriydi. 21m yüksekliğe ulaşan höyükte, 900 ile 1300 yıl kadar iskan edildiği düşünülmektedir. Foto-17 Ereğli ilçesinde yer alan İvriz Kaya Kabartmaları (Foto-18) ise, M.Ö. 8.yy a aittir. Bereket Tanrısı TARHUNDAS ile onun karşısında ibadet eden kral WARPALAWAS figürleri vardır. Geç Hitit Dönemine ait kabartma TUWANA Kralı WARPALAWAS tarafından yapılmıştır.
Foto-18 Foto-19 Foto-20 Konya-Aksaray yolu üzerinde yeralan Kızören Obruk Gölü nün hemen yanıbaşındaki Obrukhan (Foto-19) ve bu kültürel jeosite yaklaşık 3km mesafedeki Selçuklu Hanlarının en büyüğü ve en güzeli olan. Sultanhanı Kervansarayı (Foto-20) da alan içerisindeki tarihi kültürel değerlerdendir.
3. Potansiyel Jeopark Alanının Koruma-Kullanım Kriterleri Potansiyel Jeopark Alanı, Konya, Çumra, Karaman, Ereğli ve Karapınar ovalarını içine alan Büyük Konya Kapalı Havzası nda yer almaktadır. Söz konusu alanın içinde bulunduğu havza, önemli su potansiyeline sahiptir. Konya Havzası, kapalı havza olması nedeniyle jeolojik, jeomorfolojik çeşitliliğin yanı sıra zengin bir biyolojik çeşitlilik barındırır. Bölgede Beyşehir Gölü Milli Parkı, Kızıldağ Milli Parkı, Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı, 16 Önemli Kuş Alanı, 6 Önemli Bitki Alanı, ve bir çok doğal sit alanı (Bolluk Gölü, Hotamış Sazlığı, Ereğli Sazlıkları-Akgöl) bulunmaktadır. Foto-21 Proje çalışmaları kapsamında, alan içerisindeki jeolojik miras unsurlarının karşı karşıya olduğu bazı riskler belirlenerek koruma-kullanım yöntemleri sunulmuştur. Havzanın önemli doğal alanları bugün ciddi tehlike altındadır. Alanın karşı karşıya kaldığı risklerin başında su sorunu gelmektedir. Zaten yağış açısından kurak olan bölgede, son yıllarda artan tarımsal faaliyetler, aşırı ve plansız su kullanımına, dolayısıyla da yüzey suyu ve yer altı su seviyelerinin düşmesine neden olmaktadır.bunun sonucunda da bir tabiat harikası olan Meke Maarı başta olmak üzere obrukların da suları çekilmektedir (Foto-21). Sürdürülebilir olmayan sulama politikaları ve su rejimine yapılan müdahaleler bu riski oluşturan nedenledir. Havzada doğal kaynakların etkin ve sürdürülebilir kullanımına yönelik acil önlemler alınmazsa, önümüzdeki yıllarda havzanın kuraklık ve çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu kapsamda, havzanın su kaynaklarının ve sulak alanlarının korunmasını ve akılcı kullanımını sağlamak amacıyla; kaçak su kuyularının tespit edilerek kuyu sayısının sınırlandırılması, yeraltı su çekiminin beslenme ile dengeli olması, vahşi sulama yöntemi yerine su kayıplarının en aza indirildiği ve sulama suyunun etkin bir biçimde kullanılmasına olanak sağlayan basınçlı sulama (yağmurlama ve damla) yönteminin tercih edilmesi, suyun bilinçli kullanılmasına yönelik eğitim çalışmalarının yapılması, havza karakterine uyumlu yeni bitki desenlerinin seçilmesi, halkın katılımı hedeflenerek yerinden yönetim ve denetim anlayışının getirilmesi önerilmektedir. Diğer bir sorun, tıpkı Mısır piramitleri gibi birbiri ardına sıralanmış olan piroklastik konilerin taş ocağı olarak kullanılmasıdır. Buralardan malzeme alınmakta ve etrafları da çöp alanı olarak kullanılmaktadır. Görüntü kirliliği yaratması ve konilerin yapısının bozulması nedeniyle malzeme alımının açılmış taş ocaklarında durdurularak örnek olarak kalması ve
etraflarının temizlenmesi önerilmektedir. Diğer konilerde ise malzeme alımını yasaklanması önerilmektedir. Bölgede, oldukça büyük turizm potansiyeli sunan yeraltı şehirleri ve höyükler bulunmaktadır. Fakat bu yapılar da henüz gerekli çalışmalar yapılmadığından turizme açılacak durumda değillerdir. Potansiyel alanın jeolojik ve jeomorfolojik yapısı ile bağlantısı olan bu arkeolojik yapılar, jeositler ile birlikte bir bütünlük içerisinde değerlendirilmelidir. Ana kaya oyularak açılmış yer altı şehirlerinin gerekli ışıklandırma ve kazı işlemleri ile turizme hazır hale getirilmesi önerilmektedir. Çok sayıdaki höyüklerde de uygun olanlarında gerekli kazı çalışmaları yapılarak Çatalhöyük örneğindeki gibi turizme açılması önerilmektedir. 4. SONUÇ Alan, belirlenen özelliklerinden dolayı Jeolojik Miras Alanı (Jeopark) olarak önerilmektedir. Söz konusu alanın koruma altına alınarak jeoturizme açılması, gelir seviyesi düşük olan, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan yöre halkının ve bölgenin sürdürülebilir kalkınması açısından oldukça önem taşımaktadır. Bunun yanında öneri alanın bu tabiat güzellikleri bozulma ve yok olma riski ile karşı karşıyadırlar. Yukarıda belirtilen koruma-kullanım kriterleri göz önüne alınarak ivedilikle uygun koruma statüsüne kavuşturulması ve bu konuda tedbir alınması gerekmektedir. Aksi taktirde jeoturizme yönelik yapılacak çalışmaların ve uğraşların hiçbir önemi kalmayacaktır. Sonuç olarak; Avrupa Jeopark Ağı ve Global Jeopark Ağı na üye ülkelerde görüldüğü üzere, bu alanlar kültür, ekonomi, turizm, araştırma-eğitim ve sürdürülebilir yerel kalkınma açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle jeoparkı oluşturan jeositlerin korunması ve yeni nesillere aktarılması için alanın özelliklerine göre risk faktörleri belirlenerek bunlara yönelik koruma-kullanım yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yöntemlerin başında da yerleşik halkın bilinçlendirilerek jeolojik miraslarına sahip çıkmalarının sağlanması gerekmektedir. Bunun için yerel yönetimler ve siyasi otoritelerin işbirliği ile jeolojik korumanın yasal düzenlemelerle devlet politikası haline getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu alanların uluslararası düzeyde tanınırlığı olan statülere kavuşturulması, birçok zorluğun aşılmasında ve klasik turizm anlayışının değiştirilmesinde büyük katkı sağlayacaktır. KAYNAKÇA GÜLDALI, N., ġaroğlu, F. 1983. Konya Yöresi Obrukları, Yeryuvarı ve İnsan, 14-17. EROL, O. 1991. The Relationship Among The Phases Of The Development Of The Konya- Karapınar Obruks And The Plaistocene Tuzgölü And Konya Pluvial Lakes, İ.Ü. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Bülteni, Sayı:7, İstanbul-Türkiye. ULU, U., ÖCAL, H., BULDUK, A.K., KARAKAġ, M., ARBAS, A., SAÇLI, L., TAġKIRAN, M.A., EKMEKÇĠ, E., ADIR, M., SÖZERĠ, ġ., KARABIYIKOĞLU, M. 1994. Cihanbeyli-Karapınar Yöresi Geç Senozoyik Çökelme Sistemi: Tektonik ve İklimsel Önemi, Türkiye Jeoloji Kurultayı Bülteni, Sayı:9, 149-163. ULU, U., ÖCAL, H., BULDUK, A.K., KARAKAġ, M., ARBAS, A., SAÇLI, L., TAġKIRAN, M.A., EKMEKÇĠ, E., ADIR, M., SÖZERĠ, ġ., KARABIYIKOĞLU, M. 1994. İç Anadolu Güneyindeki Tersiyer-Kuvaterner Volkanizması, Türkiye Jeoloji Kurultayı Bülteni, Sayı:9, 33-47. BĠLĠCĠ, M.A. 2000. Karapınar Sınırları İçindeki Yer altı Şehirleri Kazısı, Karapınar Sempozyumu Kitapçığı, 113-146, Karapınar.
DOĞAN, A. 2000. Karpınar ın (Konya) Coğrafi Özellikleri, Karapınar Sempozyumu Kitapçığı, 317-338. CANĠK, B., ARIGÜN, Z. 2000. Karapınar-Kızören (Konya) Dolayındaki Obrukların Oluşumu ve Karapınar Vplkanizmasının Bu Olaya Etkisi, Karapınar Sempozyumu Kitapçığı, 295-303. KARADOĞAN, S. 2000. Karapınar Çevresindeki Farklı Jeomorfolojik Şekiller, Özellikleri ve Turizm Potansiyelleri, Karapınar Sempozyumu Kitapçığı, 339-358. GÜRLER, G., OZTAN, S., GÜRLER, M. 2006. A Potential Geopark Site; Karapınar In Central Anatolia, Turkey, The 2nd UNESCO International Conferance On Geoparks, 59, Belfast-Northern Ireland. GÜRLER, G., OZTAN, S., GÜRLER, M. 2007. A Suggested Geopark Site; Karapınar In Central Anatolia, 60. Türkiye Jeoloji Kurultayı, Ankara.