irade den Genel Yayın Yönetmeni Ramazan Kayan Yayın Koordinatörü Mehmet Duman AYLIK ilmi, FiKRi, SiYASi DERGi



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

ACR Group. NEDEN? neden?

Onlar konuşur, AK Parti yapar

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez

Cumhuriyet Halk Partisi

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

Bilmek Bizler uzmanız. Müşterilerimizi, şirketlerini, adaylarımızı ve işimizi biliriz. Bizim işimizde detaylar çoğu zaman çok önemlidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram namazı sonrası açıklama yaptı

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan. Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

KONU : Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci Hk İL BAŞKANLIĞINA

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

İ Ç İ N D E K İ L E R

Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

2016 KPSS ÖN LİSANS TESTİNİN ANALİZİ

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

2016 KPSS ÖN LİSANS TESTİNİN ANALİZİ

Cumhuriyet Halk Partisi

16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu Sandık Sonrası Araştırması

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU CHP NİN HİÇ DEĞİŞMEYEN 2 ÖZELLİĞİ İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI YIL: 2012 SAYI : KASIM te.

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Oylar bölünmesin Türkiye bölünmesin!..

Biz yeni anayasa diyoruz

Cumhuriyet Halk Partisi

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

Avrupa da Yerelleşen İslam

Esmâu l-hüsnâ. Çocuklar ve Gençlere, 4 Satır 7 Hece

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM YORUMLARI VE SONRASINDA BİZİ BEKLEYENLER

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

ekonomi olduğu görülüyor. Erken seçim olma ihtimalinin zor olduğu, AKP'nin ekonomide rahatlama yaşatmadan seçimi tekrarlatmasının mümkün olmadığı görü

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

YENİ AKİT GAZETESİ İNTERNET SAYFASINDAKİ TARİHLİ HABERE İLİŞKİN YORUMUM AŞAĞIDADIR. Erdoğan: Bedeli suç işleyen ödesin

Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması. 1 Şubat 2016

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

Türkiye küçük Millet Meclisleri MAYIS 2018 Ortak Payda Raporu

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır.

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

DİYARBAKIR GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE GENÇLİĞİN SİYASAL, SOSYAL VE GELECEK BEKLENTİLERİNİN TESPİTİNE YÖNELİK SAHA ARAŞTIRMASI.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri

TED den, Siyasete Eğitimde Mutabakat Çağrısı

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Araştırma Notu 15/181

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

Transkript:

AYLIK ilmi, FiKRi, SiYASi DERGi Sayı: 136 Ağustos 2015 Fiyatı: 7 TL. Sahibi: Çıra Basın Yayın Organizasyon ve İletişim Hiz. Tic. Ltd. Şti. adına Davut Güler Genel Yayın Yönetmeni Ramazan Kayan Yayın Koordinatörü Mehmet Duman Tasarım Fokus Ajans www.fokusajans.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ramazan Sarıkaya Hukuk Danışmanı Av. Fatih Yel Adres: Ali Kuşçu Mah. Kıztaşı Cad. Nalbant Demir Sok. No: 10/3 Fatih/İst. Tel: 0212 635 99 19 Faks: 0212 534 81 83 www.ozgunirade.com Baskı: Şan Ofset Hamidiye Mah. Anadolu Cad. No: 50 34406 Kağıthane-İstanbul Tel: 0212 289 24 24 Abone Şartları Yurt İçi - Yıllık: 84 TL. Yurt içi - Altı Aylık: 42 TL. Yurt Dışı - Yıllık: 60 Euro-75 Dolar Hesap No ÇIRA BASIN YAYIN İş Bankası Fatih Şb. (TL.) IBAN: TR20 0006 4000 0011 0201 7052 32 İş Bankası Fatih Şb. (EURO) IBAN: TR84 0006 4000 0021 0200 7371 79 Al Baraka Fatih Şb. (TL.) IBAN: TR75 0020 3000 0022 6672 0000 01 PTT Hesap No: 6024774 irade den Seçim sonuçları bir koalisyon hükümetine işaret edince, Bir birliktelik mümkün m? sorusu zihinlerimizde sayısız soruların da doğmasına neden oldu. İki veya daha fazla siyasal güç arasında bir ittifak olarak tanımladığımız koalisyon çabalarında acaba bir güç birliği mümkün olabilecek mi? Parçaları birleştirerek yeni bir bütün meydana getirebilecek miydik? Bunun toplumda kültürel/ zihni alt yapısı mevcut mu gibi sorular ve geçmişte yaşanmış onlarca başarısız koalisyon denemeleri Tek tek herkesin zihninde doğan sayısız soru işaretleri Velhasıl zor mesele Onun en kolay tarafı işin edebiyatını/lafını yapmak Konuşulduğunda, yazıldığında, çizildiğinde muhatabını heyecanlandıran, büyüleyen bir meseledir birlik ve beraberlik edebiyatı Bakıldığında belki lafı edilen şeyler arasında sıralamada birinci bile gelebilir ittifak denemeleri Tabi birlikteliklerin zorlukları olsa da bunu mümkün kılacak hususları da yok değil; önemli olan zoru başarabilmek. Çünkü ona su gibi hava gibi muhtacız. Fedakârlık, feragat, uzlaşma, tahammül, hoşgörü, empati ve tolerans Beraber yürümenin, birlikte iş yapmanın vazgeçilmez kodları. Bir arada yaşama pratiğini; ötekileştirmeden, kuşku duymadan ve yeni bir dilin inşası ile mümkün kılabiliriz. Toplumsal uzlaşmanın/dayanışmanın/paylaşmanın/hoşgörünün alt yapısını hazırlamayan ülkeler, geleceği belirsiz/bedeli ağır, kaldırılamaz ve kapatılamaz ağır yüklere ve boşluklara savrulacaklardır. Tek tip insan tek tip düşünce yok. Olamaz da zaten. Farklı oluşumuz birbirimizi acımasızca suçlamanın ifadesi olmamalı. Çünkü onlar birer hakikattirler Kimseleri bunlardan vaz geçirmemiz mümkün değildir Farklılıkları vurgulayan Kur an ayetleri Yani yaratılışımızın gerçeği O ayet ve imtihan aslında. Kazanmanın ve kaybetmenin ifadesi Tenlerimiz, soylarımız, dillerimiz ve düşüncelerimiz Nasıl ki insanların rengini, ırkını değiştiremezsek, inançlarını/yorumlarını değiştirme konusunda da bir dayatmada bulunamayız. Onları tahakküm altına alamayız. Çare? Birlikte yaşamanın hukukunu/şartlarını oluşturmaktan geçer. Muhatabımızı ötekileştirmeden farklılıklarımızı tolere edebiliriz. Doğrusunu söylemek gerekirse Birlikte iş yapma, bir arada yaşamayı mümkün kılma yüreği büyük insanların işi Bir özdeyiş der ki: Yaşamak sanat, birlikte yaşamak daha büyük bir sanattır. İlelebet bu işin üstesinden gelemezsek Mehmet Akif in dediği gibi Sen ben desin efrad, aradan birliği kaldır. Milletler için işte kıyamet o zamandır. Sevgili okurlar, dosya konumuzu bu ay Bir Arada Yaşama Kültürü ne ayırdık. Acaba farklılıklarımızı zenginliğe dönüştürebilir miyiz? Çatışma noktaları olarak bilinen hassasiyetlerimizi mutabakat noktalarına taşıyabilir miyiz? Farklılıklar, görüş ayrılıkları her zaman mümkün olduğuna göre buradan hareketle bir uzlaşmayı tesis etmenin gerçekliği nedir diye, bütün bunların cevaplarını bulmaya çalıştık. Erbabından görüşlerini dile getirmelerini istedik. Ve ortaya gerçekten yararlı, istifade edilebilir ve beraberliklerin oluru/olmazı ve nedenleri üzerinde çok güzel şeyler çıktı sonunda. Dosya konumuzu Özgün İrade yazarları farklı açılardan değerlendirmeye tabi tuttular. Çok çarpıcı tespitler bulabileceğinizi ümit ediyorum satır aralarında Şair ve Yazar Ahmet Mercan dosya konumuzun söyleşi sayfalarındaki ismi oldu. Sağ olsun sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Selahaddin Eş Çakırgil ağabeyle yaptığımız söyleşinin üçüncü bölümünü de bulacaksınız bu sayımızda. Söyleşinin son bölümü Eylül sayısında yer alacak inşallah Herkesin tek tek emeği var bu dergide, bizce kutsal. Kadrini kıymetini bilmek lazım Dergimiz bir iyilik adına/iyilik olsun diye yayınlandığını biliyoruz. Biz de iyilik adına yayınlıyor ve denize atıyoruz, sonuç; balık bilmezse Halık bilir diye Son söz: Gayret Bizden Tevfik Allah tandır. Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle Allah a emanet olun.

Bir Arada Yaşamanın Ortak Paydası: Hukuk ve Adalet Resmi ideoloji dayatmasından, birlikte yaşama kültürüne! AV. CÜNEYT TORAMAN 10 Uzlaşı kültürü mü, çoğulcu anlayış mı? ENGiN DiNÇ 14 Ahmet Mercan: İnsanın değerli görülmediği yerde birlikte yaşamak mümkün olmaz SÖYLEŞİ: MEHMET DUMAN 19 Ah ülkem! NECİP CENGİL 24 Bir arada yaşamanın ortak zemini: Aklıselim HASAN AYIK 27 Birlikte yaşamanın ilkelerine dair MUSTAFA ALTUNKAYA 30 Birlikte ya da ayrı olmak MEHMET TURGUT 36 Bir arada yaşamaya mahkûmuz ADiL AKKOYUNLU 38 Batı, Müslümanlar ve laik/sol tavır SAiT ALiOĞLU 41

BU SAYIDA Terk-i tarik RAMAZAN KAYAN 6 81 ilin toprağına nefret ektiler! ASLAN DEĞiRMENCi 44 Savaşı ateşleyen olay: Suruç taki canlı bomba DAVUT GÜLER 46 Türkiye yeniden mi dizayn edilmek isteniyor? HASAN POSTACI 52 Şahıs merkezli değil değer merkezli bir yürüyüş MEHMET HANiFi TOSUN 55 İslamcılık ve algı operasyonları DR. YUNUS ÇOLAKOĞLU. 58 Selahaddin Eş Çakırgil: Afganistan işgalini protesto ettiğim için İran da salondan atıldım SÖYLEŞİ: MUSTAFA AHISKALIOĞLU 62 Musa nın Harun u olabilmek ENES TARIM 68 Mustazaflar adına soruyorum: Ey Kürtler, benden ne istediniz! MEHMET M. GÜLAÇAR 71 Bir sefer eylediler sabahtan Ilgıt ılgıt kan gidiyor loy loy BAYRAM YILMAZ 74 İslam fikriyatında ümmet anlayışı (3) ABDULBAKi ÇAĞATAY 78 Yerel dil ve evrensel dil AZiZ DARICI 80 Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol a dair(7) HASAN EKER 82 Anadolu İslamcılığının kökenleri ve özgünleşme süreci FERHAT ÖZBADEM 85

BAŞ YAZI Terk-i tarik RAMAZAN KAYAN ramazankayan34@gmail.com ACABA hangi teklifler veya tehditler bizi terke sürüklüyor, çizgimizi zorluyor, duruşumuzu zedeliyor Piyasa bizi nasıl etkiliyor? Popüler kültür nereye çekiyor? HZ. Peygamber (sav) in Medine yılları Şiddetli kıtlık ve pahalılığın Müslümanları etkilediği günler Sıkıntıların insanları sarstığı o süreçte günler geçmesine rağmen ticaret kervanlarının da hâlâ Medine ye gelmediği bir dönem İşte bu zor günlerden bir gün Mescidi Nebevi de Cuma namazı için ashabı ile birlikte ayakta hutbe okumak ile meşgul Tam o sırada bir ticaret kervanı Medine ye ulaşıyor. Kervanın Medine ye girişi develerin boynunda ki çıngırak sesinden ve karşılayanların def ve çalgı sesinden anlaşılıyor Günlerdir yoklukla sarsılan bu insanlar kervana doğru harekete geçiyorlar Öyle ki, Cuma namazı için mescitte bulunanlar da kervanın geldiği tarafa yönelip, sıkıntılarını sonlandırmak istiyorlar Hutbe okumakta olan Rasulullah (sav) in yanında sadece on iki kişiden başka kimse kalmıyor Ve şu ayet nazil oluyor: Onlar bir ticaret ve eğlenti gördükleri zaman, seni ayakta terk ederek oraya yöneldiler. De ki: Allah ın katında olan, eğlentiden ve ticaretten daha hayırlıdır ve Allah rızık verenlerden daha hayırlısıdır. (Cuma,11) Bunun üzerine Rasululllah (sav) buyurdu: Nefsim kudret elinde bulunan Allah a yemin ederim ki sizden bir kişi kalmayacak derecede hepiniz terk edip gitmiş olsaydınız, vadide üzerinize ateş akardı. İşte insanoğlunun dünya sıkıntıları ile sınavı Rasulullah (sav) in dizinin dibindeki ashabı nasıl etkilemiş? Artık siz bu duruma zaafiyet mi, acziyet mi, bir anlık gaflet mi dersiniz bilmiyorum. Hz.Peygamber (sas) i ayakta bırakıp kervana doğru seğirtenler Geçim kaygısı ile çözülenler Ve Allah ın kitabına konu olan bu kare acaba bugün bize nasıl bir mesaj veriyor? Saffı, seferi, siperi, sahayı terk etmek Sonuç nereye varır? Uhud savaşında da okçular tepesine konuşlandırılan askerlerini Efendimiz (sav) tembihlememiş miydi? Yırtıcı kuşların cesetlerimizi parçaladığını görseniz bile benden ikinci bir emir gelmeden bu tepeyi terk etmeyeceksiniz. Bu nebevi uyarıya rağmen savaşın başında gelen galibiyet ve ganimet görüntüsü nöbetteki okçuların ayaklarını kaydırdı; mevziiyi terk ettiler ve ganimete meylettiler Savaşın seyri değişti, fatura ağır oldu Ganimeti göreve tercih edenler, sorumluluk alanını terk edenler Zorlu Tebük seferini terk edenler ne diyordu? Bu sıcakta sefere çıkmayın dediler. De ki: Cehennemin ateşi daha sıcaktır keşke bilselerdi. (- Tevbe,81) Seferden kopanların savunma refleksi Bu terk edişler sadece son ümmetin sınavı değil, insanlık tarihine baktığımızda tüm sınavların en çetin sınavı İsrailoğulları zoru ve zorbaları görünce nasıl korktular ve Hz. Musa (as) ı terk ettiler. Dediler ki: Ey Musa! Onlar (zorbalar) orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız. (Maide,24) İyi gün dostları, zor günde terk ettiler Hatta daha ötesine Rabbimiz dikkat çekiyor, balık sahibi Yunus (as) ı gündemimize taşıyor: Zunnun u da (Yunus u da) an. O öfkeli bir hâlde terk edip 6 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

baş yazı gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum. diye niyaz etti. (Enbiya,87) Daveti reddeden topluma tepki, terk etmek mi olmalıydı, hatırlatmasında bulunuyor Ninova ya kahretmek, terk etmek çözüm değil Çare tekrardan Ninovalarımıza dönmektir Hem de Yunusça bir nedametle Şimdi bu sunulan örnekler üzerinden kendi terklerimizi ve tembelliklerimizi sorgulamak gerekmiyor mu? Terklerimiz tehlike arz etmiyor mu? Siperi, seferi, saffı, sahayı kimlere terk ettik? Kendimizi sadece salon ve sohbetle nasıl sınırlayabiliriz? Hatta sahadan çekilerek seyirci localarında yorum yapmakla yetinebilir miyiz? Eve, işe ve de içine kapanarak hangi kapıları aşabiliriz? Yüreklere nasıl yürüyebiliriz? Düne kadar okul önlerinde bir öğrenciyi davaya kazandırmak için nöbet tutan bizler değil miydik? Hem de tüm engellere ve engellemelere rağmen Bugün engeller kalktı ancak biz yokuz. Aynı okulların önlerinde çete ve mafyalar nöbet tutuyor Hayat boşluk kabul etmiyor Bilmiyorum fetret günlerinde miyiz yoksa gaflet mi üstümüze çöktü? Bize sirayet eden ataleti, arzuların egemenliğini, anlamsızlığı ve amaçsızlığı nasıl aşacağız? Acaba hangi teklifler veya tehditler bizi terke sürüklüyor, çizgimizi zorluyor, duruşumuzu zedeliyor Piyasa bizi nasıl etkiliyor? Popüler kültür nereye çekiyor? Profan yaşam dayatması değerlerimizi ve duyarlıklarımızı nasıl etkiliyor? Unutmamak lâzım; terk edersek terk ediliriz Tanınmaz hale geliriz Terk edişleri hazırlayan bireyselleşmeleri, bencilleşmeleri, dünyevileşmeleri, ayrışmaları, çatışmaları görmezlikten gelebilir miyiz? Dünya metaına, hayatın hazlarına meylettikçe zihnen, ruhen, kalben birbirimizden koptuk Değerlerimize uzak düştük Yalnızlaştık Yabancılaştık Şayet iyiliği gereğince emretmez isek, kötülüğü yeterince engelleyemezsek bir gün gelir dualarımızda kabul olmaz Güzel başlangıçların devamını getirebilmek için sebat etmek, direnmek durumundayız Aksi takdirde terk edenler, tükeniyor Kur an la temasımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz Yoksa yarın nebevi itaba maruz kalırız: Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur an ı büsbütün terk ettiler. (Furkan,30) Kur-an ı mehcur bırakanlar mahcup oluyor Zikri terk edersek, bu bizim zevalimiz olmaz mı? Emaneti kime terk edebiliriz? Ahdü misakı nasıl unutabiliriz? Kitap okumayı, ders halkalarını terk edersek nasıl ayakta kalabiliriz? Camiyi, cemaati terk etmenin acı sonuçları ile yüzleşiyoruz Korkuyorum bir gün gelir insanlarımız namazı da terk etmeye başlarsa bu iş nereye varır? Efendimiz (sav) buyurmuyor mu? Muhakkak ki, kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır. (Müslim) Bu ümmet namazı da terk etmeye başlarsa artık kıyamet kapıda demektir. Peki, kardeşlerimizi kendi kaderlerine terk edebilir miyiz? Mazlum coğrafyalarımızı sessizliğe terk edersek bunun vebalini kaldıramayız. Ve hesabını veremeyiz. Bize bel bağlayanlara hayâl kırıklıkları yaşatamayız Bu satırları kimseyi suçlamak için değil, kendimizi sorgulamak için yazıyorum Yeni başlangıçlar için bir çare olmasını diliyorum Kabuğumuzu kırmak, Ninovalarımıza da yeniden dönmek durumundayız Ruh, ten kafesini terk etmeden, terklerimize tevbe etmemiz gerekiyor Tembelliklerimizi terk etmemiz gerekiyor Temenni değil teşebbüs günlerindeyiz Terk değil teşvik anlarındayız Rasulullah (sav) vahyin iniş sürecinde yaşadığı fetret döneminden dolayı tedirgindi Yoksa Rabbim beni terk mi etti? Allah O nu teselli ediyordu Rabbin seni terk etmedi, sana darılamadı da. (Duha,3) Yeter ki, Allah bizi terk etmesin, gerisi ne gam! Biz Allah ı terk etmezsek, Allah bizi terk etmez SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 7

baş yazı 8 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

baş yazı TOPLUMSAL MUTABAKAT: Bir arada yaşama kültürü DERGIMIZ bu sayısında, 7 Haziran seçimleri bir koalisyon gerçeğini ortaya çıkarınca, bu birlikteliğin/beraberliğin bir alt yapısı var mı, sorusunu akıllara getirdi. Toplumun en küçük biriminden tutun da en karmaşık ve zor birimlerine kadar bir toplumsal uzlaşma, gerçeğinin neresinde bu ülkenin insanları sorusuna yanıt bulmalıydık. Ve bu manada Ağustos sayımızın dosya konusunu Bir Arada Yaşama Kültürü olarak düşündük. Ülkemiz doğası gereği kavimlerin, dinlerin, mezheplerin, tarikatların ve çeşitli ideolojik toplumsal kesimlerin var olduğu bir coğrafya da yer almaktadır. (Bu heterojen yapının neredeyse bütün coğrafyalarda mevcut olduğunu da söyleyebiliriz.) Bu gerçeklikten hareketle; toplumsal çatışma alanları nı toplumsal mutabakat/toplumsal uzlaşma alanlarına nasıl dönüştürerek bir arada yaşama yı başarabiliriz? Ötekileştirme den yeni bir dilin inşası nasıl geçekleştirilebilir? Bu bir arada yaşama pratiğinden önce, onun alt yapısı olan zihni devrim nasıl tesis edilebilir? Bu tespitten hareketle; konuyu siyasi, hukuki, sosyal ve dini açıdan ele almak istedik. Farklı düşünen, inanan, farklı siyasi-etnik-kültürel kimliklere sahip olan insanların topluma yararlı olabilmek, olası sorunlara çözüm üretmek adına, bir arada yaşayabilmenin zorunluluğunu ve nasıl olması gerektiğini irdelemek istedik. Bu çerçeve de ilerleyen sayfalarda aşağıda sıraladığımız soruları yanıtlayıcı, dikkatle ele alınmış, irdelenmiş, ufuk açıcı ve ülke gerçeğini ifade eden; ütopik değil, gerçekçi, ayakları yere basan değerlendirmeler bulacaksınız. Kaleme alınan yazılar şu sorulara yanıt vererek vücut buldu. Bunlar; Seçimden sonra ortaya çıkan yeni durumun zorunlu kıldığı koalisyon meselesi üzerinden büyük kitleleri temsil eden siyasi partilerin birlikte iş yapma kültürü nasıl geliştirilebilir? Aynı coğrafyada, iç içe geçmiş mekânlarda yaşayan bizlerin, haksızlığa uğramadan ve haksızlık yapmadan, problemsiz bir arada yaşayabilmenin yasal ve anayasal çerçevesi nasıl olmalıdır? Farklı etnik kökene ve renklere sahip olmak, farklı dili konuşmak, farklı mezhepten ve farklı inançlara sahip olmak diğerini ötekileştirmek için bir sebep midir yoksa bunlar toplumsal bir zenginlik midir? Özgürlük ve güvenlik dini olan İslam ın, farklılıklara bakışı ve bu farklılıkları bir arada tutmak için ortaya koyduğu ilkeler nelerdir? Bu ilkelerin güncel yorumları nasıl olmalıdır? Bu sorular ve başka soruları da ilave ederek araştırmacı-yazar Ahmet Mercan la bir söyleşi gerçekleştirdik. Bir Arada Yaşama Kültürü ne Cüneyt Toraman Resmi İdeoloji Dayatmasından, Birlikte Yaşama Kültürüne yazısıyla; Hasan Ayık Bir Arada Yaşamanın Ortak Zemini Aklıselimdir yazısıyla; Mustafa Altunkaya nın Birlikte Yaşamanın İlkelerine Dair başlıklı yazısı; Necip Cengil Ah Ülkem yazısı ile dosya ya katıldı. Engin Dinç Koalisyonun Reçetesi: Uzlaşı Kültürü mü, Çoğulcu Anlayış mı? sorusuna cevap arıyor yazısında; Adil Akkoyunlu Bir Arada Yaşamaya Mahkûmuz başlıklı yazısıyla; Said Alioğlu Batı, Müslümanlar ve Laik/Sol Tavır ı inceledi. Mehmet Turgut Birlikte ya da Ayrı Olmak başlığını kullandı yazısında. SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 9

BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET DOSYA Resmi ideoloji dayatmasından, birlikte yaşama kültürüne! Av. CÜNEYT TORAMAN ctoraman52@gmail.com EĞER kimliklerin farklı olması çatışmayı gerektirseydi, dünyada çatışmanın olmadığı bir yer olmazdı. Farklı kimliklerin birlikte ve barış içinde yaşayabilmesi, evrensel bir dili ve ciddi bir çabayı gerektirmektedir. FARKLI kimliklere sahip milyonlarca insanın, birlikte ve barış içinde yaşaması, sanıldığından çok daha zordur. İnsanlık tarihi, farklı kimliklerin savaşlarıyla doludur. Küçücük bir kıvılcım koca bir ülkeyi, bir bölgeyi ve hatta bütün dünyayı ateş topuna çevirebilmektedir. İnsanların birden fazla kimliğe (ırk, din, mezhep, vs.) sahip olması, kimlik çatışmalarının farklı alanlara evrilmesine neden olmaktadır. Irak ve Suriye de, ırk ekseninde yürüyen çatışmanın, mezhep eksenine kayması, çatışmaların kimliklerin farklı olmasından kaynaklanmadığını, farklı kimliklerin çatışmanın aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Eğer kimliklerin farklı olması çatışmayı gerektirseydi, dünyada çatışmanın olmadığı bir yer olmazdı. Farklı kimliklerin birlikte ve barış içinde yaşayabilmesi, evrensel bir dili ve ciddi bir çabayı gerektirmektedir. Siyaset bilimciler, hukukçular, sosyologlar, farklı kimliklerin birlikte ve barış içinde yaşamasının formüllerini bulmaya/ üretmeye çalışmaktadır. Birinci ve ikinci dünya savaşları, bu formüllerin pek de işe yaramadığını göstermektedir. İkinci dünya savaşından sonra esen demokrasi rüzgârları, farklı kimliklerin kendilerini daha rahat ifade etmelerini sağlasa da, batı, kendi koyduğu kurallara uymak yerine, esnetmeyi tercih etmiştir. Batılı devletler, kendi ülkelerinde farklı kimliklere asimilasyon politikaları uygulamakta, tek tipleştirmeye çalışmaktadır. Birlikte ve barış içinde yaşama, anayasaya ve anayasal mekanizmalara havale edilerek çözümlenecek kadar basit değildir. Tüm zamanların ve insanlığın ortak sorunudur. Modern devlet, modern yaşama biçimi, modern kültür, ayrışmayı körüklemekte, insanların arasına duvarlar örmekte, birbirlerine yabancılaştırmaktadır. 1 Hayatın her alanına müdahale eden modern devlet, insanları tek tipleştirmektedir. Türkiye deki, tevhidi tedrisat (tek tip eğitim), her uyuşmazlığı mahkemeye götürme, kimlikleri tanımlama, otoriteye bağlılık/itaat, vs. bu anlayışın ürünüdür. Toplumu tek tipleştirme projelerini uygulamaya koyanların ortak özelliği, toplum mühendisliğini kutsamaları, farklı kimliklere tahammüllerinin olmamasıdır. Bu mühendisler, farklı düşüncelere tahammül edemediği için, farklılıkları yok etmeyi, mümkün olmadığı takdirde bastırmayı görev bilmektedir. Türkiye nin yakın tarihini, farklı kimliklere yönelik dayatma- 10 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

DOSYA BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET ların tarihi olarak nitelemek herhalde yanlış olmaz. Temsil ettiği halkın hak ve özgürlüklerini korumakla ödevli olan devletin, toplumu dost ve düşman kategorilerine ayırması, bütün imkânlarını (dost kuvvetleri yedeğine alarak) düşman olarak nitelediği kesimle mücadeleye adaması örtülü bir iç savaştan başka bir şey değildir. Bu süreçte, Müslümanlar başta olmak üzere, Kürtler, sol görüşlüler sistematik zulümlere maruz kalmışlardır. 2 Bu üç ana grup dışında, resmi ideolojinin safında yer almayan hemen her kesimin zulüm gördüğünü belirtmek gerekir. Türkiye de, muhafazakâr kesimin tamamen din ve vicdan özgürlüğü kapsamındaki demokratik faaliyetleri, adli kovuşturmalara ve ağır cezai yaptırımlara maruz kalmıştır. Devlet, İmam Hatip liselerinin orta kısımlarını kapatmak amacıyla uygulamak istediği 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasını protesto gösterilerine katılanlara orantısız güç kullanmış, çok sayıda kişi tutuklatmıştır. Üniversitelerde okuyan başörtülü öğrencileri, üniversitelere almamıştır. İlköğretimden mezun olmayanlara (15 yaşından küçük olanlara) Kur an kursları yasaklanmıştır. Muhafazakâr kesimin destek verdiği siyasi partileri, Anayasa Mahkemesi eliyle kapatmış, hatta iktidardan düşürmüştür. Çok sayıda üniversite öğretim görevlisi, cami imamı, vaiz, üniversite öğrencisi, öğretmen, yazar ve şair, esnaf, sıradan vatandaşlar, terör suçlarına bakan mahkemelerde (DGM) yargılanmıştır. Birlikte ve barış içinde yaşama, anayasaya ve anayasal mekanizmalara havale edilerek çözümlenecek kadar basit değildir. Tüm zamanların ve insanlığın ortak sorunudur. Modern devlet, modern yaşama biçimi, modern kültür, ayrışmayı körüklemekte, insanların arasına duvarlar örmekte, birbirlerine yabancılaştırmaktadır. Bu zulümler sadece Türkiye de değil, dünyanın birçok yerinde yaşanmıştır. Türkiye nin güneyindeki komşularından Türkiye ye sığınanların sayısı 2 milyonu aşmıştır. Güney Afrika da, iktidarda olan beyazlar, on binlerce siyahı öldürmüş veya sakat bırakmıştır. Avrupa nın tam ortasında, Bosna da, Sırp çeteler, üç yüz binden fazla Müslüman katletmiş, otuz binden fazla kadına tecavüz etmiştir. Srebrenisa da sekiz binden fazla Müslüman, burayı korumakla görevlendirilen (BM mensubu) 700 Hollanda askerinin gözleri önünde öldürülmüştür. İsrail, bütün dünyanın gözleri önünde Filistin i işgal etmiş, ağır silahlarla sivil halk yok etmiş, Gazze yi abluka altına almıştır. Dünyadaki bütün devletlerin çatı kuruluşu olan Birleşmiş Milletler(BM), dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen bu insanlık dramını, soykırımı, seyretmekle yetinmiştir. Sıkça tanık olduğumuz bu katliamlar, (BM dahil) uluslararası mekanizmaların insanlık suçlarını önlemede yetersiz olduğunu göstermektedir. Savaşın galipleri, ganimeti paylaşmaya yönelik bir düzen kurmak için bir araya gelmiş ve öyle de olmuştur. Savaşın galibi 5 ülkeye (ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Çin ve Rusya) veto hakkı vermiştir. Bugün, dünyadaki zulümlerin temelinde, bu beş ülkeye verilen veto yetkisi yatmaktadır. Dünyanın bütün devletleri (belli bir konuda) bir araya gelse bile, bu ülkelerden birinin veto etmesi, (BM in) karar almasına engel olmaktadır. Siyasi ve askeri paktlar, dünya barışına değil, bu paktı kuran egemen güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Aynı pakt içinde yer alan ülkelerdeki hak ihlalleri, bu paktın çıkarlarına göre değerlendirilmektedir. Keza, coğrafi olarak Asya kıtasında yer alan İsrail, Avrupa liginde mücadele etmekte hiç kimse de bunu sorgulamamaktadır. 2000 yılından itibaren AB kapsamında yapılan reformlarla, resmi ideolojinin etkisi azalmış, bastırılan SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 11

BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET DOSYA kimlikler kendilerini rahatça ifade edebilir hale gelmiştir. Kendilerini kuş diliyle ifade etmeye çalışanlar, kendilerini tanıtmaya/anlatmaya, biz de eşit haklara sahip olan bu vatandaşlarımızı, (dilinin altındakilerle, söylemedikleriyle değil), söyledikleriyle anlamaya/tanımaya çalışıyoruz. Toplumun farklı kesimlerinin birlikte ve barış içinde yaşayabilmesi, (yukarıdan aşağıya veya aşağıdan yukarıya) birçok unsurun bir araya gelmesini ve birbirini desteklemesini gerektirmektedir. Aşağıdan yukarıya doğru sıralayacak olursak, zihinsel hazırlık (eğitim), farklı kimlikler arasındaki ilişkiler (birlikte yaşamanın pratiği), (toplumun bütün kesimlerine eşit mesafede) devlet organizasyonu (toplum sözleşmesi) ve (zulme meyledecek olan) devletleri hizaya getirecek uluslararası mekanizmaların varlığı ve etkinliğidir. Birlikte ve barış içinde yaşamak için, toplumu meydana getiren bireylerin inanç ve davranış kodları çok önemli olmakla birlikte, yüzlerce yıldır birlikte ve barış içinde yaşayan insanların birbirlerine silah çekmesi, birbirlerini öldürmesi, yurtlarından sürmesi, bireylerin kişisel tercihlerinin barış için yeterli olmadığını, bunun, (ulusal ve ulusal üstü) hukuki mekanizmalarla da desteklenmesi gerektiğini göstermektedir. Birlikte ve barış içinde yaşama, doğrularımızı ve algılarımızı gözden geçirmeyi, daha da önemlisi, ödün vermeyi, katlanmayı gerektirmektedir. 3 Ortak bir payda üzerinde ittifak sağlanamadığı sürece hiç kimse iddiasından (davasından) vazgeçmeyecek, herkes, kendi doğrusunda birleşmesini isteyecektir. Kendilerinin doğru yolda diğerlerinin sapkınlık içinde olduğuna inanan insanlar, yeterli güce sahip olduğunda, başkalarını kurtarmak için toplum mühendisliğine soyunacaktır. Farklı kimliklerin birlikte ve barış içinde yaşamasının yegane formülü hak eksenli bir uzlaşmadır. 4 Herkes başkalarının haklarını tanıyacak, saygı gösterecek, tecavüz etmeyecek, hak ve özgürlüklerinin sınırı, başkalarının hak ve özgürlüklerinin sınırı olacak, doğuştan sahip olduğu hak ve özgürlüklerden vazgeçemeyecek, başkasına devredemeyecektir. Devlet, toplumun bütün kesimlerine eşit mesafede duracak, (daima) hakkı ihlal edilenin (mazlumun) yanında yer alacaktır. Hak eksenli birliktelik (ortaklık), toplumun bütün kesimlerinin hak ve özgürlüklerini teminat altına alacağından, hiç kimsenin inandığı değerlerden vazgeçmesini gerektirmeyecektir. 5 Örneğin din ve vicdan özgürlüğü, sadece belli bir dine inananlar için değil, herkes için geçerli olacaktır. Din eğitimi, talebe (isteğe) bağlı olacaktır. Her din (siyasi görüş, felsefi inanç) (her türlü iletişim aracıyla) kendisini ifade edebilecek, örgütlenebilecek ve (inancını) yayabilecektir. Yani, senin dinin sana benim dinim bana! Kendimiz için hoş görmediğimiz bir şeyi başkaları için de istemeyeceğiz. Toplumun bir kesiminin diğer kesimleri üzerinde baskı kurmasına veya kayırılmasına veya haksız rekabete yol açacak davranışlarda bulunmasına devlet müdahale edecektir. Devlet, sadece hak ve özgürlükleri tanımakla yetinmeyecek, yaşanabilir hale getirmek için de çaba gösterecektir. Toplumda kutuplaşma ve siyasi gerilimin ana sebebi, hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalardır. Toplumun bütün kesimlerinin hak ve özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, güvencede olması, birlikte ve barış içinde yaşamanın anahtarı olacaktır. Dünyadaki hukuk sistemlerini incelediğimizde, suçlar arasında büyük benzerlikler olduğunu, yaptırım konusunda ayrıştığını görürüz. Sadece kamu hukuku (ceza hukuku) değil, özel hukuk da birbirine benzemektedir. Hukuk devletinin asli görevi, birlikte ve barış içinde yaşamanın formülü olan hukukun üstünlüğünü, hukukun hakemliğini temin etmektir. Siyasi partiler de, bu amaç doğrultusunda faaliyet gösteren kurumlardır. Hakların sıralamasında farklı tercihleri olsa da, hiçbir siyasi parti, haklardan birine cephe alamaz, uygulamaktan kaçınamaz, uygulanmasını öteleyemez. Bütün siyasal iktidarlar, devletin asli görevleri arasında yer alan, güvenlik (devletin güvenliği ve iç güvenlik), sağlık ve adalet hizmetlerini etkili bir şekilde yerine getirmek zorundadır. Makamı ve mevkii ne olursa olsun, kamunun vergileriyle finanse edilen kamu görevlilerinin görevi, halka hizmet etmektir. Belli bir programı ve hedefleri olan bir partinin, tek başına iktidara gelmesi durumunda projelerini hayata geçirmesi daha kolaydır. Ancak, hiçbir parti tek başına iktidara gelebilecek çoğunluğu elde edemediği takdirde, başka partilerle koalisyon kurması gerekecektir. 2015 genel seçimleri, Türkiye nin dört farlı kimliğini meclise taşımıştır. AK Parti, diğer üç partiyle, AK parti dışındaki diğer üç parti de kendi arasında koalisyon kurabilecektir. Farklı tabanlara dayanan bu siyasi partilerin, seçmenlerinin beklentilerini karşılaması zor olsa da, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek asgari müştereklerden oluşan bir programda buluşması zor değildir. Siyasi partiler, siyasi tercihleri iman ve şirk ekseninde değerlendirmemelidir. Siyasi 12 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

DOSYA BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET Farklı tabanlara dayanan bu siyasi partilerin, seçmenlerinin beklentilerini karşılaması zor olsa da, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek asgari müştereklerden oluşan bir programda buluşması zor değildir. Siyasi partiler, siyasi tercihleri iman ve şirk ekseninde değerlendirmemelidir. Siyasi partiler, dini temsil makamları değil, kamunun ihtiyaçlarını karşılamakla görevli icra makamlarıdır. partiler, dini temsil makamları değil, kamunun ihtiyaçlarını karşılamakla görevli icra makamlarıdır. Günlük yaşantımızda, tanımadığımız kişilerle birlikte hareket ettiğimize göre, siyasi partilerin de birlikte hareket etmesine mani bir durumun olmaması gerekir. İstanbul dan Ankara ya gitmeye karar verdiğimizde, kimlerle seyahat edeceğimize değil, hangi vasıtayla ve ne zaman gideceğimizi önemsiyor ve karar veriyoruz. Aynı şekilde, belli bir konuda eğitim almak istediğimizde, (sınıfımızda okuyacak) öğrencileri değil, okulun seçimini yapıyoruz. Tanımadığımız insanlarla aynı otobüste/uçakta/gemide yolculuk yapabilmemiz, aynı sınıflarda eğitim görebilmemiz, hedeflerimizin örtüştüğü alanlarda birlikte hareket edebildiğimizi göstermektedir. MHP ile HDP nin aynı hükümet formülü içinde yer alamayacağı kesinleştiğine göre, (erken seçim dışında) AK Parti-CHP ve AK Parti-MHP dışında bir seçenek bırakmamaktadır. Bu seçeneklerden hangi hükümet kurulursa kurulsun, hükümet programının birinci maddesi, bürokrasi içinde Ak Parti ve Müslümanlar aleyhinde örgütlenen illegal yapıyla mücadele ve bu yapının tasfiyesi, ikinci maddesi, hak ve özgürlükleri güvence altına alacak, siyasal iktidarın takdirlerine bırakmayacak (üst norma) anayasa yapımı, üçüncü maddesi, bütün devlet teşkilatının, yeni baştan inşa edilmesi olmalıdır. Zira, halen yürürlükte olan anayasa, hak ve özgürlükleri korumak bir yana, yeni ihlallere davetiye çıkarmaktadır. Bir devletin, hak ve özgürlükleri güvence altına alması önemli ise de yeterli değildir. Hak ve özgürlükleri, küresel anlamda koruyacak etkili uluslararası mekanizmalarla da tahkim edilmelidir. BM, sistematik hak ihlalleri karşısında çaresiz kalmaktadır. İnsanlık suçlarını işleyen devlet ve devlet temsilcilerini cezalandırmak (!) amacıyla kurulan UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi), ihlalin niteliğine değil, ihlal edene ve ihlal edilene göre tavır belirlemektedir. İsrail başta olmak üzere, birçok ülke, insanlık suçu işlediği halde hesabı sorulamamaktadır. UCM nin hesap sormaması/soramaması, suç işleyenlere cesaret vermekte, bu ihlalleri sistematik hale getirmektedir. İnsanlık suçlarının ana sebebi, BM nin mevcut yapısıdır. BM de, belli devletlerin etkinliği (beş devletin veto yetkisi), hak ihlallerinin sebebini oluşturmaktadır. Uluslararası ceza mahkemesi, yeniden yapılandırılmalı, bu mahkemenin tarafsızlığı sağlanmalıdır. Komünizm tehdidi ve iki kutup ortadan kalktığına göre, eşit temsile dayalı yeni bir düzen kurulmalıdır. Böyle bir düzen kuruluncaya kadar insan nesli büyük bir tehlike altında yaşamaya devam edecektir. Dipnotlar 1. Ortak kimliğe sahip olanların, aynı gazetede, aynı televizyonda, aynı işyerinde çalışması, aynı sitede, oturması, çocuklarını aynı okulda okutması, farklı kimliklerle karşılaşmasını önlemekte, toplumun farklı kesimlerini birbirine yabancılaştırmaktadır. 2. 12 Eylül 1980 darbesi sürecinde Türk milliyetçileri de bu baskılardan nasibini almış ise de, bu baskıların, cumhuriyet tarihi boyunca sürekliliğinden söz etmek imkânsızdır. Keza, Aleviler lehine, (özellikle yargıda) pozitif ayırımcılık yapıldığını söyleyebiliriz. 3. Toplumun belli bir kesiminin diğer kesimle ilişkisini hoşgörü olarak niteleyenler vardır. Müslümanların, Müslüman olmayanların tutum ve davranışlarını hoş görmesi dini bir temele dayanmadığı gibi, demokratik teamüllerle de bağdaşmaz. Demokratik bir toplumda, toplumun belli bir kesiminin, başka bir kesiminin tutum ve davranışlarını hoş görmesinden değil, katlanma yükümlülüğünden söz edilebilir. 4. Hakkın hakemliği, modern hukuk ile İslam ın örtüştüğü bir alandır. Yasalar ile hukuk normlarının tam olarak örtüşmemesi, hukukun değil, yasanın eksikliğinden kaynaklanmaktadır. 5. Hak ekseninde birlikteliğin (ortaklığın) (mutabakatın) sağlanabilmesi için, hak ve özgürlüklerin, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor. SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 13

BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET DOSYA KOALiSYONUN REÇETESi: Uzlaşı kültürü mü, çoğulcu anlayış mı? ENGiN DiNÇ dinc.engin@gmail.com CHP NiN hükümette yer alması en çok küresel güçleri sevindirecektir. Deniz Baykal ın bir kaset komplosuyla CHP liderliğinden edilmesinin en büyük nedeni, siyasal iktidarı elde edecek performansı bir türlü sergileyemeyen ulusalcı yönetici elitin CHP den uzaklaştırılması gerektiği düşüncesiydi. TÜRKIYE, siyasal hayat için uzun sayılabilecek 13 yıllık bir süreden sonra partileri yeniden koalisyon hükümetlerine mecbur bırakan bir tabloyla karşılaştı. 7 Haziran seçimleri, Türkiye de uzun yıllardır olmayan şartlara herkesin kendini hazırlamasını gerekli kılıyor. Peki, Meclis te grubu bulunan dört partinin bir uzlaşı sergileyerek, bir koalisyon hükümeti kurmaları ne derece mümkün? Buna özellikle temel yaklaşımlar ve dış politikaya bakış açılarını değerlendirerek cevap vermek gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz 13 yıl boyunca tek başına iktidarı elinde bulunduran AK Parti den başlayalım. AK Parti açısından bakılınca, aslında bizzat uyguladığı politikalar açısından en fazla bilinen parti olduğu bir gerçek. 13 yıllık iktidarı boyunca ülkede özellikle vesayet sistemini zayıflatan ve bürokratik elitlerin etkisini azaltan, dindarlar ve Kürtler açısından pek çok demokratik açılım yapan, çözüm süreci gibi önemli bir siyasal süreci başlatan bir parti duruyor karşımızda. Bununla birlikte ekonomik uygulamalarıyla da önemli başarılara imza attığını izledik. Dış politikada ise özellikle Arap Baharı na kadar komşularla sıfır problem formülü üzerinden diyaloğa dayalı bir çizgi izlendi. Ancak 2011 yılından itibaren Ortadoğu da taşların bir daha asla eskisi gibi olmayacak şekilde yerinden oynaması, Türkiye nin çizdiği yolda küresel güçler tarafından yalnızlığa itilmesine neden oldu. Arap Baharı yla ortaya çıkan konjönktür karşısında Ortadoğu daki güç dengelerini yeterince iyi hesaplayamamak, daha doğrusu ABD ve diğer Batılı devletlerin ilkeler değil çıkarlar üzerinden dış politika ürettiğini tam olarak görememek ve aceleci kararlar almak AK Parti nin temelde doğru olan dış politika çizgisinin çokça tartışılmasına neden oldu. AK Parti nin İsrail i karşısına alan, Ortadoğu daki diktatöryal yönetimlerin karşısındaki en önemli muhalif yapılar olan örgütlü İslami grupların, halkın oyuyla siyasal iktidara yürümelerine destek veren politikası, ABD liderliğindeki küresel güçlerin hiç hoşuna gitmedi. İsrail in yanı sıra Mısır ve Suriye de izlenen dış politika küresel güçlerin AK Parti ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki olumsuz görüşlerinin temelini oluşturdu. Türkiye artık bölgesinde örnek gösterilen bir demokrasi değil, Recep Tayyip Erdoğan ın kişisel hırsları ve politik çıkarlarının gölgesinde diktatöryal bir düzene doğru giden eden bir ülkeydi. Hatta bu iddiaların sonucu olarak 7 Haziran seçimlerinde hile yapı- 14 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

DOSYA BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET lacağı gibi önemli bir propaganda gündeme sokuldu. Ta ki, seçim sonuçlarına göre AK Parti tek başına iktidarı kaybedene kadar. AK Parti yi iktidardan etmeye yönelik CHP-HDP-Paralel Yapı ittifakı ve MHP nin AK Parti karşıtlığında bu ittifaka destek vermesi istenilen sonucu sağlamıştı. Bugün AK Parti nin küresel güçlerin istediği çizgiye gelmesi daha kolay gözüküyor. Seçimlerde her şeye rağmen birinci parti olan AK Parti nin Mısır ve İsrail le diyalog kuracak, Suriye de Esed iktidarına karşı en azından belirli bir süre için daha toleranslı bir noktaya gelecek bir çizgiye gelmesi bekleniyor. Nitekim medyada özellikle gündeme getirilen AK Parti-CHP koalisyonu, tabanlar istemese bile en güçlü ihtimal gibi duruyor. Zira bu koalisyonun AK Parti yi küresel güçlerin istediği çizgiye çekmesinin daha kolay olduğu konuşuluyor. CHP, iktidardan uzun süre ayrı kalmış bir parti. En son 1977 yılında Bülent Ecevit le iktidar gören CHP -siyasal olarak akrabası sayılabilecek SHP ve DSP iktidara gelse bile- kadrolarının merkezi hükümette yer almak konusunda büyük bir açlığı bulunuyor. CHP nin iç ya da dış politikadaki önceliklerinin hiçbiri iktidar ortağı olarak hükümette yer alma isteğinden daha fazla değil. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da fazlasıyla bu görüntüyü veriyor. Zira partisinin başındaki konumu buna bağlı. Dolayısıyla hükümette yer almak, CHP için herhangi bir ilkeden ya da politikadan daha öncelikli bir durum. Her ne kadar çoğulcu siyaset genel bir söylem olarak hemen herkesin dilinde olsa bile bu pek de gerçeği yansıtmıyor. Ayrıca pratik siyasal hayatta bir koalisyon hükümetinde yer almayı sağlayacak uzlaşının temelleri, çoğulcu siyasal anlayıştan ziyade güç ve çıkar dengesine uygun bir şekilde yürür. CHP nin hükümette yer alması en çok küresel güçleri sevindirecektir. Deniz Baykal ın bir kaset komplosuyla CHP liderliğinden edilmesinin en büyük nedeni, siyasal iktidarı elde edecek performansı bir türlü sergileyemeyen ulusalcı yönetici elitin CHP den uzaklaştırılması gerektiği düşüncesiydi. Kemal Kılıçdaroğlu, bugüne kadar çizdiği ilkesiz, tutarsız ve çıkarcı profille küresel güçlerin rahatlıkla kullanacağı bir kişilik izlenimi verdi. Ayrıca Mısır daki darbe, İsrail le ilişkiler, Suriye gibi konularda AK Parti dış politikasından ayrılması için sadece küresel güçlerin dediğini yapmak gibi sebepleri de yok. Her ne kadar sosyal demokrat bir görüntü vermeye çalışsa da, Baas la olan düşünsel ve ideolojik yakınlığı en önemli nedenlerden biri. Ayrıca CHP nin lider kadrosunun ağırlıklı olarak Esed diktatöryasının yönetici elitiyle mezhepsel akrabalığa/benzerliğe sahip olması da, bu partinin Suriye politikasının da şekillenmesinde etkili oluyor. Dolayısıyla CHP, AK Parti yle SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 15

BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET DOSYA beraber koalisyon kurması en fazla istenen ikinci aktör konumunda. MHP, sadece etnik temele sıkışmış, PKK/HDP ile yürütülen çözüm sürecine tepki gösteren Türklerden aldığı oylarla bugün 80 milletvekiline ulaştı. Ancak MHP nin sadece etnik siyaset üzerine temellendirdiği politikasının yanında siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel hiçbir politik söylem üretememek gibi bir açmazı var. Mesela parti yetkililerinden, Suriye konusunda AK Parti yanlış yapıyor gibi bir söylem dışında şu yapılmalıdır diye bir ifade duymadık. Parti tabanı hükümette yer alarak, devlet kadrolarına yerleşmek konusunda büyük bir açlık duyuyorken, Devlet Bahçeli nin HDP yi görmezden gelen ve Kürtlerin siyasal talepleriyle ilgili her şeyi reddeden tutumuyla olası bir erken seçimden daha güçlü çıkma planı yaptığı görülüyor. PKK nın kanlı terör eylemleriyle milliyetçilik güç kazansa da, ülkenin koalisyon konusunda uzlaşmaz tavırlarla yönetilemez bir görüntü vermesi MHP nin en büyük dezavantajı gibi duruyor. Koalisyon hükümetinde AK Parti yle birlikte yer almamak gibi bir taktiğin bedelini olası bir erken seçimde ödeyebilir. HDP, her ne kadar yüzde 13 lük oy oranıyla Meclis e girmiş olsa da, asıl gücünü PKK nın silahlı kadrolarından alan bir parti. Zaten bunu HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ, Biz gücümüzü PYD den, YPG ve YPJ den alan bir örgütüz diyerek itiraf etti. Dolayısıyla partinin üzerindeki PKK vesayetinin kalkması ve sivil siyaset içinde özgür bir şekilde yer alması mümkün değil. Bununla birlikte HDP nin küresel güçlerin koalisyon ortağı olmak konusunda birincil tercihi olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Bunda en çok özellikle Suriye de PYD nin elde ettiği kazanımların korunmak istenmesi ve PKK nın terör listesinden çıkarak küresel güçler gözünde meşru bir konum elde etmek istemesi etkili oluyor. Ayrıca sahada IŞİD e karşı savaşacak güç bulamayan ABD nin PYD ye silah ve para verdiğini de unutmamak gerekiyor. Zira Türkiye yi dış politikada en fazla meşgul eden konu olan Suriye de, ABD nin politikasına en yakın duran partinin HDP olduğu bir gerçek. Ancak HDP nin, iç politikada güvenilirliğinin ve meşruiyetinin ispata mecbur olması iktidar şansını sıfırlıyor. Devletin IŞİD, DHKP-C ve PKK ya yönelik operasyonları ise HDP nin geleceği üzerinde soru işaretleri oluşturmaya başladı. Partilerin genel olarak duruşlarını bu şekilde özetledikten sonra bir koalisyonun nasıl mümkün olabileceği üzerine kafa yorabiliriz. Bunun için olması gerekense herhangi bir uzlaşmadan önce çoğulcu bir anlayışa sahip olmaktır. Mevcut partiler içinde, düşünsel olarak çoğulcu anlayışa en yakın partinin AK Parti olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar çoğulcu siyaset genel bir söylem olarak hemen herkesin dilinde olsa bile bu pek de gerçeği yansıtmıyor. Ayrıca pratik siyasal hayatta bir koalisyon hükümetinde yer almayı sağlayacak uzlaşının temelleri, çoğulcu siyasal anlayıştan ziyade güç ve çıkar dengesine uygun bir şekilde yürür. Dolayısıyla Meclis teki partiler, koalisyon görüşmelerini bu perspektif üzerinden belirleyecek. Kimin iktidara gelmek istediği, kimin hükümet dışı kalıp siyasal olarak güçlenmek istediği önemli. Bugün siyasal hayat için yapılacak tespitlerin en önemlisi, siyasal partilerin Türkiye de mevcut koşulların toplumun genelinin faydasına değişmesini sağlayacak bir söylemi güçlü ve gerçekçi bir şekilde dile getirememesidir. AK Parti açısından en büyük eksik, toplumun yeni anayasa talebini karşılayacak ciddi bir söylemin hâlâ üretilememiş olmasıdır. Bugüne kadar toplumu rahatlatan reformlara imza atan AK Parti nin yeni anayasa için daha güçlü ve açık mesajlar vermesi gerekiyor. Çözüm süreci gibi konuları da kapsayacak geniş ufuklu bir anayasa teklifinin tartışmaya açılmasının, PKK/HDP nin kapris ve provokasyonlarının da önünü keseceğini düşünüyorum. Ayrıca ekonomik gelişmelerin çok bozulmadan rayına oturtulması gibi bir sorun var. Dış politikada ise başta Suriye olmak üzere İsrail ve Mısır la ilgili olarak bugüne kadar olan politikalarından taviz veriyor görüntüsü oluşturmak AK Parti ye büyük yara vurabilir. Temel doğrultudan şaşmadan belirli esnemelerle yürütülecek bir dış politika tercih edilmeli. Bunun için de, CHP koalisyonu doğru bir tercih olmayabilir. Mevcut koşullarda AK Parti siz bir hükümetin kurulamayacak olması bu partinin en büyük avantajı. Dolayısıyla illa koalisyon kurayım düşüncesine kapılmadan yapılacak bir koalisyon pazarlığı AK Parti için bir avantaj olabilir. Bunun haricinde yapılabilecek herhangi bir koalisyon görüşmesi, kendi gücü ve etkisini yabana atmak olacaktır. Siyasal hayatta çoğulculuğu en fazla içine sindirmiş bir parti olarak AK Parti nin, toplumun daha demokratik bir siyasal düzende yaşaması için yapabileceği daha pek çok şey var. 16 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

DOSYA BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET HDP, bugünkü haliyle Kürt siyasetine destek veren kimi seküler, laik, marjinal gruplarla Kürt milliyetçiliğini önceleyen dindar Kürtlere hitap etmektedir. Kendisi haricinde, bir siyasal reçetesi olan hiçbir Kürt grubuna hayat hakkı tanımayan PKK nın vesayetindeki HDP nin siyasal hayata katabileceği artı bir değer bulunmuyor. CHP ise her şartta hükümette yer almak istiyor. Zaten o yüzden seçimden önce veya hemen sonra AK Parti aleyhindeki söylemlerinden vazgeçmiş gibi duruyor. Mesela Kılıçdaroğlu nun yüzde 60 lık blok söylemi çok çabuk unutuldu. Kılıçdaroğlu, bugün AK Parti yle koalisyon kurabilmek için çok düşük düzeyli bir eleştiri dili tutturmuş durumda. Ancak aynı yumuşamayı Cumhurbaşkanı Erdoğan a karşı göremiyoruz. Hatta koalisyonun kurulamamasından Cumhurbaşkanı Erdoğan ın sorumlu olacağını açıkça dile getirdi. CHP, halkı ekonomik vaatlerle ikna etme çabasını sürdürüyor. Olası bir koalisyonda da bu konuda yetki sahibi olmak isteyeceklerdir. Hükümette yer almaları durumunda dış politikada, AK Parti nin izlediği çizgiyi büyük ölçüde değiştirmek isteyeceklerdir. Tabi bu ne kadar mümkün olur, şimdiden söylemek zor. Ayrıca özellikle dindarların, CHP nin çoğulcu söylemine (!) karşı büyük ve derin şüphe duyduklarını ve bu partiyi güvenilmez bulduklarını söyleyebiliriz. Bu da CHP nin en azından AK Parti nin tabanında koalisyon yapılması istenmeyen bir parti olarak görünmesinin nedenini açıklıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli, izlediği çizgiyle herhalde en çok MHP lileri üzmüştür. Zira MHP tabanı AK Parti yle kurulacak bir koalisyonla iktidar nimetlerinden faydalanmak istiyordu. Bahçeli ise gelecekteki bir siyasal fayda için bugün önüne gelen fırsatı tepmiş gibi oluyor. Türkiye yi 2003 yılında erken seçime götürecek kararı veren de Bahçeli idi. Ancak baraj altında kalan MHP, Bahçeli yönetiminde çok kötü bir sınav vermişti. Bakalım Bahçeli, bu kez istediğini elde edebilecek mi? Tabi şunu da söylemeden geçmemek gerekiyor; şu anda siyasal partiler açısından gerek söylem, gerek icraat konusunda topluma hiçbir şey söylemeyen tek parti MHP. Dolayısıyla Türkiye nin temel meselelerinde hiçbir şey söylemeyen MHP nin iktidarı ancak bugün reddettiği bir koalisyonun yeniden gündeme gelmesine bağlı. Açıkçası aldığı yüzde 13 lük oya rağmen güvenilirlik ve meşruiyet sorununu aşamayan HDP nin iktidara gelmesi çok zor görünüyor. HDP belki Kürt siyasal hareketinin silahların gölgesinden kurtulması için bir çaba sarf edebilir ve çözüm sürecinin mecraından sapmaması gibi bir misyon yüklenebilirdi. Ancak yaşanan son olaylar, HDP nin ölü doğan bir proje olduğunu gösterdi. Bu haliyle PKK nın sufle verdiği bir partiden başka bir şey olacağını söyleyemeyiz. Dolayısıyla Türkiye nin en derin ve köklü sorunlarından birinin çözümü için bir umut olabilecekken, karanlık geleceğin aktörlerinden biri olarak kalacak gibi görünüyor. Çünkü Türkiye ye cumhurbaşkanı adayı olan bir genel başkanı varken, aynı genel başkanın Kürt vatandaşlara öz savunma birlikleri kurun talimatı verdiğine şahit olduk. Bu çağrı ve PKK eylemlerine yönelik üç maymunu oynayan stratejisinin bu ülkede sonuç almasının imkânı yok. HDP bundan sonra bölgesel düzeyde ve PKK nın küresel güçlerle yaptığı pazarlıklar çerçevesinde ağırlığı olacak bir partidir. PKK nın alacağı tavır, HDP nin geleceğini belirleyecektir. Bununla birlikte HDP, ne Türkiye nin geneli ne de Kürtlerin ağırlıkla yaşadığı coğrafyalarda çoğulculuk namına hiçbir açılım sunamayacak bir parti görünümü çiziyor. HDP, bugünkü haliyle Kürt siyasetine destek veren kimi seküler, laik, marjinal gruplarla Kürt milliyetçiliğini önceleyen dindar Kürtlere hitap etmektedir. Kendisi haricinde, bir siyasal reçetesi olan hiçbir Kürt grubuna hayat hakkı tanımayan PKK nın vesayetindeki HDP nin siyasal hayata katabileceği artı bir değer bulunmuyor. 7 Haziran sonrası sergiledikleri performans bunu önemli ölçüde ispat etti. SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 17

BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET DOSYA Kuş uçuyor Uçak daha hızlı Çocuk koşuyor Kurşun daha hızlı Beyaz bir bulut buruşup yere düşüyor Üstünde İnsanlık öldü yazılı /feveran/ Birleşmiş Milletler diyorum, dinlemeli Güngörmüş elma ağacından barış söylevini Bulmalı sema ile toprak arasında savaşı kışkırtmayan Nükleer silahlar eksikliği ni /Arının Ayak Tozu/ Bir gökyüzü kaldı yaslanmaya O da boş bulunduğunda Başarısından vurulur insan Kuşlarla uçma yarışında /Arının Ayak Tozu/ Kuşun birini gördüm Küfürler savuruyordu kuşdilinden Uçmaya gök bırakmadı diye insan Onun da bomba yapmak geçiyordu içinden /Arının Ayak Tozu/ Ahmet Mercan 18 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015

DOSYA BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET AHMET MERCAN: İnsanın değerli görülmediği yerde birlikte yaşamak mümkün olmaz SÖYLEŞİ: MEHMET DUMAN OSMANLI çok dinli, çok mezhepli bir yapıydı. Otuz civarında değişik mezhep ve bir o kadar etnik kökeni, adaletle barış içinde yaşatmayı başarmıştır. Endülüs te çok ileri uygulamalar ortaya konmuştur. Bir arada yaşama veya Bir arada yaşama kültürü nedir ve mümkün müdür? İnsan sosyal varlık olarak, birlikte yaşama eğilimine sahiptir ve aynı zamanda ihtiyaçlarını toplumsal yapı içinde karşılayabildiğinden buna bir bakıma mecburdur. Bir arada yaşamak, toplum oluşturma durumu ortaya çıktığında, kimi sıkıntılar da beraberinde getirir. Taleplerin çatışması, ortaya çıkan açmazların, çözüm mekanizmaları üzerinden saçaklanan sorunların nasıl ve kim tarafından çözüleceği temel sorun olarak tebarüz eder. Sorunların temeline inildiğinde, meselenin varlık tasavvuruna kadar gittiği anlaşılır. İnsanın ve dolayısıyla, grupların dünya görüşü, yaşam tarzlarını oluşturur ve aynı zamanda bunun devamını talep eden bir gelecek okuyuşu ortaya çıkar. Bu durumda, ortaya çıkacak yaşam biçimleri bir birine karşı ötekileştirilme potansiyeline sahiptir. Farklı her hayat tarzı diğer gruplar için tehdit algısına müncer olur. Kendini merkeze koyan her hayat tarzı için farklı olan, dönüştürülmeye aday haline getirilir. Bir arada yaşama, hep aynı ontolojiyi paylaşan insanların birlikteliği olarak telakki edilmiş, tarih boyunca hep homojen bir toplum hayal edilmiş, durum buna müsait olmadığında, farklı kurgular devreye girmiştir. Ortaya çıkan pek çok yöntemin istenilen sonuçları vermediği durumlarda, süreç kanlı biçimlerle işlemeye başlamıştır. Tarih bunun pek çok örneğiyle doludur. Farklı etnik kökene ve renklere sahip olmak, farklı dili konuşmak, farklı mezhepten ve farklı inançlara sahip olmak, diğerini ötekileştirmek için bir sebep midir; yoksa bunlar toplumsal bir zenginlik midir? Endüstriyel gelişmeyle birlikte, kentlerde oluşan iş imkânları, büyük göç dalgalarını harekete geçirdi ve büyüyen kentlerde dünya nüfusunun büyük oranı yaşar hale geldi. Kent, kırsal alana oranla daha iç içe ilişkileri, dar mekânda yoğun birliktelikleri kaçınılmaz kıldı. Modern dönemin bu özelliği, farklılıkların ortaya çık- SAYI: 136 AĞUSTOS 2015 19

BiR ARADA YAŞAMANIN ORTAK PAYDASI: HUKUK VE ADALET DOSYA İnsanların dilleri, etnik kökenleri veya yaşam tarzları merkezi otorite tarafından ve aynı bakışı benimseyenlerce sorun olarak görüldü. Yine ilk etken olarak, farklı dinden olmak öteki olmak için yeterli bir sebepti ve potansiyel tehlike olarak, farklı olan ya uzaklaştırmayı veya dönüştürülmeyi tercih etmeliydi. masına ve sorun olarak daha bir önem kazanmasına neden oldu. İnsanların dilleri, etnik kökenleri veya yaşam tarzları merkezi otorite tarafından ve aynı bakışı benimseyenlerce sorun olarak görüldü. Yine ilk etken olarak, farklı dinden olmak öteki olmak için yeterli bir sebepti ve potansiyel tehlike olarak, farklı olan ya uzaklaştırmayı veya dönüştürülmeyi tercih etmeliydi. Şehirli ve dışındaki/ barbar ayrımı, Eski Yunan dan itibaren Batı nın bilinç altında yer etmiş bir algı biçimi olarak Aydınlanmaya aktarılmıştır. Aydınlanma, özne ve nesne ayrımı ile kendi anlayışı dışında kalan insanları araç olarak telakki etmiştir. Öteki araçtır, çünkü kendi serüvenini takip edip tamamlamadığından, aklını kullanıp, bilimi referans alıp korkulu dönemlerin insan ürünü olan dinden vazgeçmemiştir. Batılı insan aklını kullanarak, düşmüş olduğu yerden kalkmayı başararak düşünme yetisine kavuşmuş, erginliğe ulaşmıştır. Descartes in formüle ettiği, Düşünüyorum o halde varım formülasyonu, varlığı düşünceden başlatan ilkeyi içermektedir. Batı ayrımcılığının temel kodları bu anlayışta saklanmaktadır. İlerlemeci tarih anlayışı, geçmişi mahkum eden, peşin bir önerme olduğu gibi, Batı nın kendi öyküsü ile alakalıdır. Batılı için, dini referans alan topluluklar, henüz varlık düzeyine kavuşamamış, tabiri caizse, tam insan seviyesine ulaşamamışlardır ve eşit derecede ilişkiye hak kazanmış görülmektedirler. Sistematik savaşlardan, İsam dünyasının üzerine yönelmiş her türlü tahakkümden bunu anlamak zor değil. Bir arada yaşama kültürünün tarihte başarılı örnekleri var mı, modern dönemde bu sorun nasıl aşılabilir? Vahyin söylemi insanların farklı dil ve etnik kökenden dolayı noksanlık veya üstünlüğe sahip olmadıklarını belirtir ve bu durumun bir zenginlik olduğunu beyan eder. Farklı renk ve biçimde insan yüzleri, farklı lisanlar ve görenekler, çok renkli bir zenginlikten çıkarılıp çatışmanın, ötekileştirmenin, düşman konumuna getirilmenin nedeni haline getiriliyorsa orada, cahiliye hüküm sürüyor demektir. Cahiliye insana, kendinin yeterli olduğunu, Yaratıcı ya ihtiyacın kalmadığını ve dolayısıyla, aklıyla kendi kurallarını oluşturabileceğini söyleyen anlayıştır. Küresel sistem cahiliye üzerine bina edilmiştir. Sözleşme ile belgeye dönüştürülmüş ve önemli zaman diliminde uygulama imkânı bulmuş ilk akla gelen pratik, Medine Vesikası uygulaması karşımıza çıkar. Hicret eden Müslümanlar, Peygamber efendimizin önderliğinde Medine de yaşayan dini ve etnik gruplar ile önemli bir anlaşma imzalamış ve bütün farklılıkların bir arada yaşayabileceğini ortaya koymuştur. Medine nin savunmasını ortak yapmayı, herkesin iç işlerinde kendi değerleriyle hareket etmesini, birbirlerinin yaşam tarzlarına müdahale etmemeyi temele koyan antlaşma, daha sonra kurulan İslam devletlerine örneklik teşkil etmiş, ilham kaynağı olmuştur. Osmanlı çok dinli, çok mezheple bir yapıydı. Otuz civarında değişik mezhep ve bir o kadar etnik kökeni, adaletle barış içinde yaşatmayı başarmıştır. Endülüs te çok ileri uygulamalar ortaya konmuştur. Farklı dinlerden insanlar yönetimde yer almış, ortaya konan müsamaha ortamından herkesin istifadesi sağlanmıştır. Örnekleri çoğaltabiliriz, İslam ın başka dinlerle yaşama becerisi söylemden ibaret değil, bizzat yaşanmışlıklarla tarihin sayfalarındaki yerini almıştır. Ancak, aynı Endülüs Hıristiyan egemenliğine geçtiğinde, Arapça yasaklandı, Müslümanlar göçe ya da İslam dan dönmeye zorlandı. Gündüz oruç bozduruldu, domuz eti yedirildi. Kur an yasaklandı ve Müslümanlar sıvaların altında sakladıkları Fatiha sureleri ile dinlerini taşımaya çalıştılar. Bugün Morisko ismiyle İspanya da yaşayanların hüzünlü öyküleri hâlâ diridir. Geldiğimiz süreçte değişen bir şey yok. Doksanlı yıllarda Bosna da yaşanan katliam, Avrupa nın sınırları içinde ve sessizliğinde, gizli onayı ile gerçekleşti. Bu ve benzer çok sayıdaki örnekle çok açık anlaşılır ki Batı farklı dinlerle yaşama becerisine hâlâ haiz değil. Günümüzde Müslümanlar, Medine ve Endülüs olgunluğuna sahip mi? Hayır. Çok belirgin biçimde, o erdemli seviyenin çok uzağındayız. Zalimlere meyletmeyi yasaklayan ayetle- 20 SAYI: 136 AĞUSTOS 2015