7. ERKEN MODERN DÖNEMDE SİYASAL DÜŞÜNCE



Benzer belgeler
KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere,

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

Otoriter Siyaset Düşüncesi-2 JEAN BODIN VE THOMAS HOBBES

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

Avrupa Tarihi. Konuyla ilgili kavramlar

İ Ç İ N D E K İ L E R

Konuyla ilgili kavramlar

(CAL 2301 SOSYAL DÜŞÜNCELER TARIHI) 1. Hafta: Antik Yunan da Toplumsallık Düşüncesi

Siyaset Sosyolojisi Araştırma Konusu Nedir Siyaset Nedir Siyasi Olan Devlet Nedir Devlet türleri Devletsiz siyaset olur mu

OSMANLI TARİHİ II.ÜNİTE 8.KONU: REFORM

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Dr. Muzaffer AKDOĞAN AVRUPA BİRLİĞİ KAMU ALIMLARINDA SÖZLEŞME SONRASI İHTİLAFLARIN ÇÖZÜM YOLLARI VE TÜRKİYE UYGULAMASI

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

İktisat Tarihi II

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

Temel Kavramlar Bilgi :

Avrupa da Yerelleşen İslam

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

Burjuvazinin sahneye çıkışı BURJUVAZİ KRAL İŞBİRLİĞİNİN SERENCAMI

SİYASET NEDİR? İnsan yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. İnsanlar eşit yaratılmamışlardır. SİYASET NEDİR?

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U)

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

DÜNYADA DİN EĞİTİMİ UYGULAMALARI

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

AVRUPADA EĞİTİMİN TARİHİ GEÇMİŞİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

6. Hafta: Farklı Devlet Oluşumu Yaklaşımları-2

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ (YÖNETİM VE LİDERLİK) YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

2005, yıl:1, sayı:4, ss de yayımlanmıştır.

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

Taliban Esaretinden İslam a

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

Skolastik Dönem (8-14.yy)

KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

Türk-Alman Üniversitesi. Hukuk Fakültesi. Ders Bilgi Formu

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

Helen Birliği/İskender İmparatorluğu

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

BİLİM TARİHİ VE JEOLOJİ 6

SEÇİM SİSTEMLERİ SEÇİM SİSTEMLERİ

TÜRKİYE DE AVRUPA- ŞÜPHECİLİĞİ KARŞILAŞTIRMALI BULGULAR

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Gelişmelerin Şekillendirdiği Bir Bilim Olarak Arşivcilik ve Arşivcilik Eğitimi

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

Siyasi Tarih (UI504) Ders Detayları

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Nasıl? Fark etmez! Ne kadar? Sonsuza kadar! Niçin? Çünkü böyle mutlu olabilirsin!

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Hayatı ve Çalışmaları

Cumhuriyet Halk Partisi

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ I SDT

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

Cumhuriyet Halk Partisi

İNGİLİZ MİLLETLER TOPLULUĞU VE İNGİLTERE NİN AB ÜYELİĞİ HAKAN KARAGÖZ

Transkript:

7. ERKEN MODERN DÖNEMDE SİYASAL DÜŞÜNCE 115

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz? Orta Çağ ın sonunda toplumsal durum Feodalizmin sonu ve merkezî devletlerin ortaya çıkışı Efendisiz adamlar Machiavelli Machiavelli dönemi İtalya sı Machiavelli nin siyasal kuramı Jean Bodin ve egemenlik kuramı 116

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1) Bir hükümdar amacına ulaşmak için kendinden korkulmasını mı yoksa sevilmeyi mi tercih eder? 2) Makyavelizm terimi sizin için ne ifade ediyor? 3) Egemenle muktedir kavramları arasındaki fark nedir? 117

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Orta Çağ ın sonunda toplumsal durum Feodalizmin çözülmesinin toplumsal etkilerini öğreneceğiz. Okuyarak, araştırarak ve tartışmalara katılarak Machiavelli Machiavelli nin siyasal kuramının köşe taşlarını öğreneceğiz. Okuyarak, araştırarak ve tartışmalara katılarak Jean Bodin ve egemenlik kuramı Jean Bodin in egemenlik kuramının temellerini göreceğiz. Okuyarak, araştırarak ve tartışmalara katılarak 118

Anahtar Kavramlar Egemenlik Efendisiz adamlar Makyavelizm Reformasyon 119

Giriş On altıncı yüzyıldan itibaren artık feodal sistem Avrupa da çözülmeye başlar. Bunun sonucunda kimi Avrupa devletleri merkezîleşirken kimi bölgelerde de savaş ve iç karışıklık devam etmektedir. Feodalizmin gerilemesi insanlar üzerindeki ağır bir yere ait olma baskısını da gevşetecektir. Bir lordun serfi, bir loncanın üyesi ya da bir klan mensubu olmadan kimlik sahibi olunmayan, tüm insan yaşamının da o kimliğe göre şekillendiği dönemin sonu görünmüştür. Biz bu döneme erken modern dönem diyoruz zira bir yandan çağdaş siyaset felsefesinin kavramları ortaya çıkarken öte yandan da hâlâ eskinin izleri bütünüyle silinmemiştir. Machiavelli bu dönemin en tipik düşünürü sayılabilir. Bir yandan gelmekte olan modern dönemi simgeliyorken bir yandan da o yeni dönemin katı bilimselciliğinden çok kendi çağının tarzına yakındır. Avrupa da reformasyon ve mezhep savaşlarının ilk etkisinin görüldüğü ve egemenlik teorisinin ilk defa sistematize edildiği dönem de bu erken modern dönemdir. 120

7.1. Orta Çağ ın Sonunda Toplumsal Durum Feodal dönem genellikle Çin ya da Japonya gibi başka medeniyet coğrafyalarında yeni bir merkezîleşmeyle son bulmuştur. Avrupa feodalizmi ise çok daha bölgesel bir merkezîleşmeyle sona ermiştir. Bu yüzden bir yandan feodal dönemin parçalı iktidar yapısı sona ererken özellikle Avrupa nın kimi bölgelerinde birey üzerindeki politik, toplumsal ve kültürel kısıtlar zayıflamıştır. 7.1.1. Feodalizmin Sonu ve Merkezî Devletlerin Ortaya Çıkışı Geçen bölümde özellikle Fransa Krallığındaki gelişmelere referansla feodal döneme özgü bölgeciliklerin daha geniş siyasal birimlere yerlerini bırakmasından bahsetmiştik. Kavimler göçünün Avrupa yı istikrarsızlaştıran büyük hareketinden sonra kuzeyli Viking istilaları da onuncu yüzyıldan itibaren başka bir siyasal istikrarsızlık ve güven sorunu yaratmış ayrıca geniş ticaret ağları ve benzeri ekonomik ilişkilerin kurulmasını güçleştirmişti. Viking yağmacıları nehirler boyunca yolculuk etmelerini sağlayan gemi inşa biçimleri sayesinde sadece sahillerde değil, Ren Nehri gibi etrafı bereketli tarım alanlarıyla kaplı arazileri de vurabiliyorlardı. Bu sorun on ikinci yüzyıldan itibaren ortadan kalkmıştır. Akdeniz in kuzeyinde yeniden istikrar ve düzenin sağlanmış olması bu büyük medeniyet havzasının kültürel ve politik olarak İslam coğrafyası, Doğu Kilisesi ve Avrupa arasında üçe bölündüğü gerçeğini değiştirmez. Bu durumda Roma İmparatorluğunu ihya etme hayali de ortadan kalkmıştır. Açıkçası gelecek dönemde bu hayale en çok yaklaşan Osmanlı hanedanı olacaktır. Avrupa da ise Fransa örneğinde görüldüğü gibi teritoryal siyasi otoriteler şehir devletlerinin ve imparatorlukların yerini alacaktır. Bu sürecin bir yanında kuşkusuz feodal sistemin çözülmesi vardır. Derebeylik otoritesi siyasal gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler sebebiyle anlamsızlaşırken bunun yerine derebeyliklerin bağlı olduğu merkezî otorite yani krallıklar köylülerin ve serbest şehirlerin üzerindeki yetki ve otoritelerini arttıracaktır. Özellikle savaş yapmanın yarattığı gerekliliklerin merkezîleşme itkisini ortaya çıkardığı söylenebilir. Hakikaten de ilk merkezîleşen krallıklar birbiriyle savaşan İngiltere ve Fransa ile Endülüs Müslümanları ile savaşan birleşik Kastilya ve Aragon Krallıkları yani İspanya dır. Özellikle Yüzyıl Savaşları ya da İspanya nın Hristiyanlaştırılması gibi uzun dönemli askerî faaliyetler, savaşçıların bireysel kahramanlığı ya da müthiş askerî stratejilerden ziyade böylesi uzun bir askerî seferberliği destekleyebilecek sivil bir örgütlenme ihtiyacı ortaya çıkaracaktır çünkü uzun savaşlar, çok pahalı girişimlerdir. Merkezî vergilendirme olmadan derebeyliklerin kendi topraklarından elde ettiği ayni gelirlerle bu seferberlik süreçleri finanse edilemez. Merkezî vergilendirme ise kentsel alanlarda zanaatlar üzerinde merkezî kontrol ve yasal denetim, kırsal alanlarda ise kadastro yani toprak değerlerinin hesaplanmasını gerektirir. Bütün bunlar modern devlet bürokrasisinin temel faaliyetleridir. 121

Dolayısıyla savaşan devletler tıpkı Fransa kralı Güzel Philippe nin yaptığı gibi kendi etraflarında böylesi bir bürokrasinin nüvelerini oluşturabilirlerse başarılı olur. Bu da iyi kötü geniş bir toprak parçasını daha baştan kontrol edebilmelerine bağlıdır. Fransa, İngiltere ve İspanya bunu becerebilmiştir ve feodal ayrıcalıklar bu ülkelerin merkezlerine doğru emilmiştir. İtalya ve Almanya gibi parçalı siyasal güçlerin bulunduğu yerlerde ise hiçbir siyasal birim o dönemde gerekli merkezîleşmeyi sağlayabilecek baştaki avantajlı duruma sahip değildir. Erken modern dönemde klasik feodal kurumlar burada da ortadan kalksa da ortadan kalkan bu kurumların yerine merkezîleşmiş mutlakiyetçi devletler oluşmamıştır, on dokuzuncu yüzyıla kadar da oluşmayacaktır. 7.1.2. Efendisiz Adamlar Feodalizmin ortadan kalkması Avrupa nın kimi yerlerinde yukarıda belirtildiği gibi merkezîleşen devletlerin oluşmasını tetiklemiştir. Bu süreç aynı zamanda insanın üzerindeki kontrolün de zayıflamasına yol açmıştır. Bu özellikle Avrupa nın merkezî krallıkların oluşmadığı ve küçük askerî çatışmaların siyasal kargaşayı sürekli kıldığı İtalya ve Almanya gibi coğrafyalarında iyice görünür olan bir durumdur. Feodal dönemde kırsal alanda yaşayan bir kimsenin hangi derebeyinin serfi olduğu, kentsel alanda yaşayan bir kimsenin ise hangi loncanın kalfası ya da çırağı olduğu önemlidir. Bu bağlılıklar yasalarla güvence altına alınmıştır fakat erken modern dönemde feodal ilişkilerin ortadan kalkmaya yüz tutmasıyla bu bağların etkinliği de zayıflamış ve kişiler kısmen serbestleşmiştir. Özellikle toplumsal kargaşanın yoğun olduğu yerlerde feodal toplumda kesinlikle var olmayan bir toplumsal hareketlilik, bu yeni dönemin ayırt edici özelliklerinden biridir. Orta Çağ ın birbirinden iyice ayrılmış toplumsal zümreleri hâlâ siyasi düzende önemini sürdürse de Roma Cumhuriyetinin son döneminde pleb ya da patrici kökenli olmanın arasındaki ayrımın anlamsızlaşmasına benzer bir şekilde bu kesin farklar anlamını kaybetmeye başlar. Kuşkusuz bu süreç özellikle on sekizinci yüzyılda Batı Avrupa da iyice hissedilir hâle gelecektir ama özellikle İtalya gibi bu bölgenin küçük devletçikleri arasındaki bitmek bilmeyen küçük muharebeler hem de Akdeniz de yeniden canlanan deniz ticaretinin getirdiği olanaklar sayesinde burada bu toplumsal değişiklikler daha erken görünmeye başlanmıştır. Feodal toplumun bu biçimde çözülmesi ve ardından ortaya çıkacak ekonomik ve toplumsal değişmeler, özellikle on altıncı yüzyıl İngiltere sinde ticari tarımın hâkim geçinme biçimi olarak yaygınlaşması takip eden dönemde birey kategorisini siyaset felsefesinin temel unsurlarından biri olarak yerleşik hâle getirecektir. Bizler siyaset felsefesindeki bu gelişmenin ilk örneklerini on altıncı yüzyıl İtalya sında ve Hollanda sında yetişen kuramcıların eserlerinde görmekteyiz. Bu gelişmenin sadece siyaset felsefesi alanından düşünecek olursak anlamı şudur: Aristo dan beri toplumsal ve politik bir canlı olduğu farz edildiği için hep grup hâlindeki yaşayış biçimleri çözümlemelere konu olan insan türü, artık birey temelli olarak kavramsallaştırılmaya başlanacaktır. Erken modern siyaset felsefesi kuramlarının kendilerinden önceki çalışmalardan en büyük farkı bu noktada bulunmaktadır. Bu dönem boyunca yaşanacak kültürel ve dinsel gelişmeler de birey kategorisinin siyaset felsefesinin ana unsuru hâline gelmesine katkıda bulunacaktır. Rönesans sanatı 122

İtalya dan başlamak üzere gene insan odaklı bir kültürel anlayışı öne çıkarırken Reformasyon sonucunda Katolik Kilisesi ne rakip Protestanlık diye adlandırdığımız Hristiyan mezhepleri kümesi de Avrupa da neredeyse sürekli bir devletler arası askerî çatışma ortamı yaratarak buradaki devletlerin giderek daha merkeziyetçileşmesine yol açacaktır. Protestan mezheplerinden özellikle Cenevreli ilahiyatçı Jean Calvin in görüşleri çerçevesinde şekilleneni imanla ilgili sorunlarda Kilise den ziyade bireyin sorumluluğuna vurguyu arttırarak bireyci anlayışa özellikle bir ivme kazandıracaktır. Tam da bu koşullarda yukarıda vurguladığımız gibi bir anlamda laboratuvar koşullarına sahip coğrafya İtalyan Yarımadası dır. Rönesans hareketine tanık olacak bu topraklar hatta tam da Rönesans sanatıyla en çok adı birlikte anılan şehri Floransa erken modern dönemin ilk ve en tipik siyaset felsefecisine de ev sahipliği yapacaktır. Eserleri bugün bile Türkçe dâhil pek çok dilde basılan bu kişi, kendisinden sonra gelen tüm düşünürler üzerinde etki bırakacaktır. Bu siyaset felsefecisi ve devlet adamı Niccolo Macchiavelli den başkası değildir. 7.2. Machiavelli 7.2.1. Machiavelli Dönemi İtalya sı İtalyan Yarımadası on beşinci yüzyılın başında şehir devletler ve küçük krallıklar arasında bölünmüş bir görünüm arz ediyordu. Bunların başlıcaları kuzeyde bir şehir devleti olan Venedik Cumhuriyeti ile gene kuzeyde yer alan Milano Dükalığı, Orta İtalya da Machiavelli nin kendi memleketi olan Floransa Cumhuriyeti ve Roma merkezli Papalık Devleti ve güneye genel olarak hâkim olan Napoli Krallığıdır. Bunlardan başka özellikle Papalığın burada bulunmasından ötürü Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ve Fransa Krallığının da bu bölgeye ilgisinin olduğunu ve yarımadaya sık sık askerî müdahalelerde bulunduğunu biliyoruz. Farklı küçük devletçiklere bölünmüş bu coğrafyada söz konusu devletçiklerin iç siyasetinin de belli bir uyum içinde yürüdüğünü iddia etmek güçtür. Örnek olarak Machiavelli nin Floransa sına bakacak olursak bu şehir devletinin loncalar ve soylu aileler tarafından kontrol edilen bir aristokratik cumhuriyet olduğunu görürüz. On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda şehir, imparatorluk ya da Fransa Krallığı ile Papalığı destekleyen soylu aileler arasında bölünmüştür ve bunların arasında şehrin yönetimi için kanlı mücadeleler yaşanır. Avrupa da feodalizmin gerilemesiyle yeniden gelişen Akdeniz ticareti şehirdeki ekonomik canlılığı özellikle bankacılık faaliyetlerini geliştirir ama bu durumda şehirdeki sosyal ayrımları derinleştirecektir. On dördüncü yüzyılın sonlarına doğru loncalaşmalarına izin verilmeyen küçük zanaatkârlar ayaklanarak şehrin yönetimini ele geçirecektir. Soyluların yönetimi yeniden ele alması Medici ailesinin yükselişiyle paralel olacaktır. Floransa Cumhuriyeti nin bundan sonraki tarihi de Mediciler ve onlara muhalif olan soylu aileler arasında bir çatışma ortamında geçecektir. Yoksullaşmış soylu bir aileden gelen Niccolo Machiavelli de tam da Medicileri yönetimden uzaklaştıran bir politik gelişme sonrası Floransa nın yönetiminde pek çok önemli 123

görev üstlenir. Şehri diplomatik olarak Roma da temsil eder, yönetici konseyin kâtipliğini yapar ve Floransa milis kuvvetlerinin sorumluluğunu dahi üstlenir. 1512 de Mediciler şehrin yönetiminde yeniden etkin hâle gelince şehrin dışındaki çiftliğinde zorunlu bir emeklilik hayatına başlar ve bugün dahi okunan iki dev eserini kaleme alır. Bu eserler böylesi önemli görevler yapan devlet adamlarının bugünlerde yazacağı türden anı kitapları değildir. Fiilen politika yaptığı sürede Medici İtalya nın yaşadığı sorunları görür ve bunları Avrupa nın diğer yerleriyle karşılaştırma olanağı bulur. İtalyan birliğinin sağlanması gerektiğini düşünmektedir dolayısıyla yazdığı en bilinen ve adının pragmatizm adına ahlaki değerleri bir yana bırakılmasıyla özdeşleştirilmesine yol açan eser, aslında yıldızının hiç de barışmadığı Medici ailesinden o dönemde şehri yöneten Lorenzo ya ithafen bu amaca ulaşmak için yapılması gerekenler hakkında yazılmıştır. O dönemlerde gerek İslam coğrafyasında gerekse de Avrupa da iyi bilinen hükümdarlara tavsiyeler formatında yazılan bu eser, il Prince, dilimize Prens diye de çevrilse de daha doğru ifade Hükümdar dır. Bu yapıt yazarının hem günümüzde bile çok okunan bir kuramcı olmasına yol açmış hem de ismi etrafında büyük bir fırtına koparmıştır. Öyle ki pek çokları Machiavelli nin adının bile anılmasına katlanamadığından ona Floransalı kâtip denmesi âdet hâline gelmiştir. Eserin bu kadar tartışmalı olmasının nedeni şudur: Normalde hükümdarlara tavsiyeler formatındaki eserler tarihteki büyük devlet adamlarının, kutsal kitaplarda geçen peygamberlerin ya da veli kişilerin yaptığı ahlaklı ve erdemli davranışlara referansla adaletli bir hükümdarın nasıl davranması gerektiğini anlatır. Hükümdar da ise gene tarihten örneklerle ve aktif siyaset hayatında Machiavelli nin edindiği deneyime dayanarak yeni bir devlet kuracak hükümdarın yapması gerekenler ahlak, din ve erdem konularına hiç önem vermeden anlatılır. Lorenzo Medici zaten var olan bir devletin yani Floransa Cumhuriyeti nin başında olduğuna göre kurulması istenen devlet birleşik İtalya dır. Machiavelli nin Hükümdar ının gölgesinde kalmasına rağmen özellikle on dokuzuncu yüzyılda cumhuriyetçilerin başucu kitabı olan bir eseri daha vardır. Kısaca Söylevler diye bilinen, tam adı Titus Livius un On Kitabı Üzerine Söylevler olan bu eser ilk Roma İmparatoru Augustus devrinde eser veren ve Roma nın kuruluşundan itibaren tarihini yazan ünlü tarihçi Titus Livius un devasa eserinin Orta Çağlarda çok okunan ilk on kitabına dair yazılmıştır. Machiavelli bu eserde aristokratik Roma Cumhuriyeti nin siyasal kurumlarını över. Bu anlamda Cicero nun takipçisidir, tam da bu sebeple bu eseri on dokuzuncu yüzyıl cumhuriyetçi siyasi hareketinin temel başvuru kaynaklarından biri olmuştur. Pek çokları bu iki eser arasındaki bu farklılığı -yani birisinin mutlakiyetçi bir yönetimin başındaki kişiye etik sayılamayacak öğütler verirken diğerinin aristokratik de olsa cumhuriyetçi siyasal kurumlara övgü düzmesini- yazarının riyakâr ve erdemsiz tutumuna bir örnek olarak gösterir. Oysa siyasal iktidar meselesine yaklaşım konusunda ve insanların siyasete karşı tutularına dair iki eser arasında bir fark yoktur. Bu bakımdan bir tutarsızlıktan söz edilemez. Daha ziyade iki kitap arasında bir bağlam farklılığının varlığından bahsedilebilir. O bu konuda nihai hükmümüz vermeden önce Machiavelli nin siyasal kurama katkısına daha yakından bakmalıyız. 124

7.2.2. Machiavelli nin Siyasal Kuramı Machiavelli siyaset felsefesinin konusunu belli bir problematiğe sınırlandırmış ve bunun dışındaki tüm dinsel, ahlaki ve benzeri mülahazaları siyaset incelemelerinin konusunun dışına çıkarmıştır. Bu problematik şu temel soru etrafında döner: İktidar nedir? Bu sorunsalın çerçevesi içerisinde bağlantılı başka sorulara da yanıtlar aranır. Bu sorularsa şunlardır: İktidarın türleri nelerdir? İktidar nasıl elde edilir? Nasıl muhafaza edilir ve neden kaybedilir? Dolayısıyla Machiavelli iki büyük eseri de farklı bağlamlarda da olsa bu sorulara yanıt aramakta ve belli bir mantık çerçevesinde bu soruları yanıtlamaktadır. Eski siyaset felsefesi ise bu sorulara yanıt vermez, onun problematiği erdemli devletin siyasal kurumları ne şekilde oluşmalı ve nasıl çalışmalı soruları etrafında döner. Machiavelli bu soruya tüm zamanlar ve tüm coğrafyalar için tek bir yanıt verilebileceği fikrinde değildir. Farklı siyasal gelişmeler çerçevesinde ve farklı politik koşullarda erdemli olanın ne olduğu Floransalı Kâtip için cevabı sabit bir soru değildir. Tabi ki dinsel ve ahlaki olarak tek doğru olacağına kani çağdaşları açısından bu kabul edilebilir bir tutum değildir fakat tam da bu yüzden siyasal olarak yapılması gereken iki farklı bağlamda, iki farklı tutuma işaret edebilir. Eğer İtalya nın siyasal birliği hedefleniyorsa yapılması gerekenle (yani Hükümdar ın bağlamıyla) zaten siyasi birliği olan bir devletin iç çatışmalarını bölgesel hegemonya arayışına engel değil, tam tersine itici güç hâline getirme arayışı için yapılması gereken (yani Söylevler in bağlamı) aynı olmayacaktır. Sakın yanlış anlaşılmasın, Machiavelli nin siyaset felsefesi sınırsız bir siyasal göreceliliğe, rölativizme dayanmaz. Siyasal koşullar ve bağlam değişir, evet ama insanın temel dürtüleri değişmez. Bir devlet ağır iç çekişmelere neden olacak toplumsal kutuplaşmalara sahip olabilir ya da olmayabilir. Onu tehdit eden kuvvetli komşuları olabilir ya da olmayabilir. Sıklıkla hanedan krizleri yaşayan bir krallık olabilir ya da böyle sorunları olmayan bir imparatorluk. Bu seçenekleri çoğaltabilirsiniz, bunlar hep değişecektir. Değişmeyen ise Machiavelli ye göre yukarıda değindiğimiz gibi temel insan dürtüleridir ve bu tespit onun eserini çağdaşlarınınkinden ayıracaktır. İnsan doğası ve bunun temel eğiliminin ne olduğuna dair fikirler erken modern ve modern siyaset felsefesinin temel uğraş alanlarından biridir. Machiavelli bu spesifik tabiri kullanmasa da siyaset algısının temeline bu anlayışı koyarak politika çözümlemelerine çok yenilikçi bir yaklaşım getirmiştir. Toplumları ve onların siyasal kurumsallaşmasını incelemeye bireyin toplumsal hareket ve tercihlerini yönlendiren genel eğilimlerinden hareketle çözümlemeye başlamak siyaset felsefesi için tamamıyla yeni bir tutumdur. Bu anlamda Aristo ile başlayan geleneğin de terk edilmesi anlamına gelecektir. Daha sonra kötü şöhreti nedeniyle açıkça ifade etmeseler de Machiavelli nin açtığı bu yolda ilerleyerek erken modern siyaset felsefesine damga vuracak isimler kuşkusuz onun içgüdüsel olan bu yaklaşımını daha metodik bir biçimde geliştirerek ilerleyeceklerdir. İnsan topluluklarının politik davranışlarını çözümlemek için güvenilebilecek sabit bir nokta olarak tekil insanın tüm insanlara genelleştirilebilecek temel eğilimlerinin tespit edilmesi, yukarıda vurguladığımız gibi siyasal çözümlemelerin başlangıç noktasıdır. 125

Machiavelli nin ortaya koyduğu insanın temel dürtüsüne dair anlayış kötümserdir. O, İtalyanca acquistare fiiliyle anlatılan biriktirme, elde etme dürtüsünün insan davranışına yön verdiği görüşündedir. İnsan her zaman maddi çıkarının ve sahip olduklarının daha fazlasının peşindedir. Bir hükümdar bunun farkında olarak tebaasını yönetmelidir. Bu noktada Machiavelli ye sözü bırakmak gerekiyor. ( ) Her kim ki bir devlet kurup ona yasa yapmak istiyorsa işe şu varsayımla başlamalıdır, tüm insanlar kötüdür ve fırsatını bulduklarında erdemsiz doğalarını sergilemeye her zaman hazırdırlar.. 5 Bu satırlar Hükümdar dan değil, cumhuriyetçi içeriğiyle bilinen Söylevler dendir. Bu kitabın Roma da tribünlerin ihdas edilmesine yol açan tarihsel olaylara dair olan üçüncü bölümündendir. Hükümdar ı okuduğunuzda insanlara dair bu kötümser ifadelere daha sık rastlarsınız. İnsanları tanımlamak için nankör, kaypak, ikiyüzlü, ürkek ve kazanç düşkünü gibi sıfatları bolca kullanılır. 6 Siyaset adamlarına burada verilen mesaj açıktır: Etkilemeye yönlendirmeye çalıştığınız malzeme budur, kararlarınızı onların bu doğasına dikkat ederek alınız. Eserlerinde bu tespitler önce tarihsel olaylarla örneklendirilir, daha sonra bu yönde tavsiyeler de bulunulur. Örneğin İtalya da çok yaygın olan paralı askerlere dayalı ordulara karşı güvensizlik belirtilmesi yerine yurttaş ordularının tercih edilmesi gerektiğinin vurgulanması. Daha baştan maddi kazanç için savaşan kimselerin daha büyük kazanç imkânı ortaya çıktığında taraf değiştirmesi ya da savaşın kaybedilme olasılığı ortaya çıkınca -yani zaferden pay alma şansı azalınca muharebe alanını terk etmesi doğaldır- insanların sadece söz verdikleri için sözleşmelere riayet edeceklerini beklemek insan doğasını anlamamaktır. Başka bir örnekte ceza olarak mal müsaderesi yerine idamın tercih edilmesi gerektiği vurgulanır zira insanlar babalarının öldürüldüğünü unutur ama çiftliklerine el konduğunu asla unutmazlar. Herhangi bir muhalefeti bastırmak için şiddet kullanıldığında bunu uzatmamak dolayısıyla da o kısa süre içinde olabildiğince yoğun şiddet uygulamak gerekir zira uzun süreli şiddet muhakkak bir toplumsal tepkiye yol açacaktır. Bu türden tavsiyelere daha fazla örnek de verilebilir. Machiavelli sadece iktidar sorunuyla ilgilidir, hükümdarın dindar görünmesinin iktidarını muhafaza etmek için elzem olduğunu belirtir. Hakikaten dindar olmak ya da olmamak onun için konu dışıdır zira halkın bilebileceği dindarlıktaki samimiyetiniz değil, dışarıya dönük uygulamalarınızdır. Tarih özel yaşamı ile kamusal yaşamı arasında çok büyük farklar olan pek çok devlet adamı örneğiyle doludur. Bu noktada vurgulanması gereken başka bir husus daha var. İnsanın maddiyatçı dürtüsü temel olsa da Machiavelli bunu bir sosyal bilim yasası kesinliğinde ifade etmez. Dindar ve ahlaklı görünmek ya da yurttaş ordusu gibi öneriler bir devletin yurttaşlarına amaç ve ülkü birliği vermenin önemini anlatan tavsiyelerdir. İnsanın temel dürtüsü egoist ve maddiyatçı olabilir fakat devlet adamının yapması gereken bunlara rağmen onları toplumsal bir bütün hâlinde tutabilmektir. Roma Cumhuriyeti ne hayranlığının temelinde de o devletin siyasal kurumlarının bunu becererek iktidarını asırlarca muhafaza etmesi vardır. 5 Niccolo Machiavelli, The Prince and The Discourses, Random House, New York, 1940, s. 118. 6 Mehmet Ali Ağaoğulları (ed.), Sokrates den Jakobenlere Batı da Siyasal Düşünceler, İletişim, İstanbul, 2011, s. 327-329. 126

Tam da bu yüzden Machiavelli nin siyasal teorisinde iki kavram temel bir önemi haizdir. Bunlardan biri Fortuna kavramıdır. Bu İtalyanca sözcük Türkçeye kısmet, talih gibi çevrilebilir. Machiavelli ise bu terimi daha farklı bir anlamda, yukarıda değindiğimiz değişken siyasal koşulları anlatmak için kullanır. Tıpkı kısmetimizi kendimizin belirleyemediğimiz gibi siyasal gelişmelerin çok değişkenli bilinmeyen ama kuşkusuz bir noktaya kadar öngörülebilir dünyası da insanın kontrol edemediği bir alandır. Bu yüzden Machiavelli insanın kendi denetimi dışında oluşan siyasal koşulların tümünü fortuna kavramıyla adlandırır. Size sefer düzenleyen komşunuzda bir isyan başlayabilir ya da uzun süreli bir kıtlık ülkenizi vurabilir, bunların hiçbiri hükümdarın kontrolünde değildir dolayısıyla bu tip gelişmeler fortuna terimiyle ifade edilir. Diğeri ise Virtu kavramıdır. Bu sözcüğün Türkçe karşılığı da basitçe erdem kelimesidir. Machiavelli bu sözcüğü de orijinal anlamının dışında kullanır. Ona göre virtu bir devlet adamının fortunaya hükmetme azim ve iradesidir. Beklemediğiniz siyasal gelişmeler olduğunda bunlardan ürküp siniyor musunuz yoksa bu gelişmeleri nasıl fırsata çevirebileceğinize mi kafa yoruyorsunuz? Eğer ilkini tercih ediyorsanız zayıf virtusu olan bir devlet adamı olduğunuz anlamına gelir. Machiavelli virtusu kuvvetli devlet adamlarının tarihe geçebileceği fikrindedir. Bunlar beklenmedik siyasal gelişmeler karşısında hemen inisiyatif geliştirir ve olayların basit bir kurbanı olmayı reddeder. Tam tersine bu gelişmeleri avantajına çevirmek üzere harekete geçer ve hiç değilse bu beklenmedik olayların yaratacağı zararları minimumda tutar. Fortuna eğer vahşi bir atsa virtu onu her durumda kendi iradesi doğrultusunda yönlendirmeye çalışan binicinin vazgeçilmez özelliğinin adıdır. Kısacası Machiavelli kendinden önceki siyaset felsefecilerinden farklı olarak genel ahlaki parametreler üzerinden değil, somut siyasal hedefler açısından siyasi tutumları değerlendirmeyi daha doğru bulmuştur. Bu açıdan kabul etmek gerekir ki eğer siyasal bir hedefiniz varsa bunu hayata geçirmek için ilk yapmanız gereken iktidar sahibi olmaktır zira siyasal iktidar olmadan herhangi bir siyasal hedefe ulaşmak mümkün değildir. Peki, siyasal iktidar etrafınızdakilerin siyasal tercihlerini şekillendirme gücüyse buna sahip olmak için bilmeniz gereken temel bilgi nedir? Tabii ki bilmeniz gereken, insanların hareketlerini belirleyen temel güdülerinin ne olduğudur. Buna dair Machiavelli nin görüşlerini yukarıda aktardık, o insanların sabit bir doğası olduğuna inanır ve bu doğaya dair iyimser görüşleri yoktur. Tüm bunların farkındaysak geriye ne kalır? Hep değişen politik koşullar karşısında insanların istediğimiz siyasal tutumları alması. Etkilemeye çalıştığı malzemenin yani insanın sabit dürtüsünün farkında olan bir devlet adamı istediği sonucu alacaktır, bilmiyorsa da bu onun felaketi olacaktır. Machiavelli tarihten örneklerle hep bunu anlatarak o günün ve geleceğin siyaset adamlarına ders vermeye çalışmaktadır. Bu durumda Söylevler ve Hükümdar arasındaki farklılığın nedeni nedir? Yukarıda da belirtildiği gibi söz konusu eserlerin bağlamı farklıdır. Hükümdar iktidarın elde edilmesi, siyasal momenti bağlamında yazılmış bir eserken Söylevler iktidarın muhafazası, siyasal momenti bağlamında kaleme alınmıştır. Yani İtalya gibi o sırada var olmayan bir devleti sıfırdan kuracaksanız otoriter ve virtusu kuvvetli bir hükümdarın tek adam yönetimi en doğru 127

çözümü sunacaktır fakat bir kez bir devlet ihdas olduktan sonra bunun varlığının sürekli olması için ihtiyaç duyulan -tıpkı Roma da olduğu gibi- aristokratik bir cumhuriyettir. Machiavelli bu görüşünü Osmanlı İmparatorluğu ndan bahsederken açıkça da ifade eder. Ona göre Fatih gibi kuvvetli virtusu olan bir hükümdardan sonra Beyazıt gibi zayıf birisi tahta geçmiş ama sonra talih Osmanlı ya gülmüştür çünkü onun oğlu, yani Yavuz Sultan Selim de, kuvvetli virtusu olan bir hükümdardır. Tam da bu yüzden devletler varlıklarını muhafaza etmeyi talihe bırakmamalıdır. Bir adam çok büyük bir devlet adamı olabilir ama varisinin de kendisi gibi olacağının herhangi bir garantisi yoktur. Dolayısıyla bir devletin sürekliliği tek bir soya bağlanmamalı, o devletin seçkinlerinin ortak aklına bırakılmalıdır. Bunun yöntemi de aristokratik bir cumhuriyetten geçer. Machiavelli nin dini siyasetin bütünüyle dışında düşünen bu yaklaşımı her ne kadar Yeni Çağ ın ruhuna uygun gözükse de Hükümdar ın ilk el yazmasının dolaşıma girdiği 1513 tarihinden dört yıl sonra yaşanan bir olay dini siyasetin dışına itmeyi imkânsız hâle getirdi. Katolik Kilisesi ne yönelik tepkiler kritik bir noktayı aşmış ve ilahiyat alanında da dillendirilmeye çoktan başlamıştı. 1517 yılında Wittenberg Kalesi Kilisesi nin kapısına 95 tezini içeren bildirgeyi çivilediğinde Reformasyon hareketini de tetiklemiş oluyordu. Önemli bir ilahiyatçı olan rahip Martin Luther kimi Alman prenslerinin desteğine de sahip olduğu için Katolik Kilisesi onun görüşlerini basit bir sapkınlık olarak görüp ezemeyecek, dolayısıyla kendisine karşı Batı Kilisesi içinde başka mezheplerin de oluşmasını engelleyemeyecekti. Biz bugün Batı Kilisesi nde Roma Katolikliğini eleştirip ayrılan tüm bu farklı mezhepleri Protestan üst başlığı altında sınıflandırıyoruz. Protestan ve Katolikler arasındaki dinsel ayrılıklar Avrupa siyasetine gelecek iki asır boyunca damga vursa da gene de bu gelişmenin bütünüyle Macchiavellici bir çerçevenin dışında olduğunu iddia edemeyiz. Machiavelli yurttaşların hükümranlığı altında oldukları devlete bağlılıklarının bir garantisi olarak ulusal bir Kilise nin önemini vurgulamıştır. Roma Katolikliği evrensel vurgusu, kuşkusuz bu anlayışla çelişir. Halkın üzerinde etkili kimseler olan din adamlarının ulusal siyasi otoriteye değil de Roma ya bağlı olması Machiavelli açısından politik bir sorundur. Üstelik döneminde yaygın olan Hristiyanlık anlayışını da kuvvetli bir kamusal kültürü olmadığı için bir devlet kurma noktasında faydalı görmez. Ulusal bir Kilise bütün bu sorunları çözer. Nitekim 1534 yılında Roma dan ayrılan Anglikan Kilisesi tam da bu noktada Machiavelli nin fikirlerinin dönemindeki karşılığını gösterir. Merkezîleşen İngiliz Krallığı, İngiliz kralının sembolik olarak başında bulunduğu ulusal bir Kilise oluşturmuştur. Tam da bu yüzden siyaset felsefesinin erken modern dönemdeki gelişmesi izlenecekse en cüretkâr ifadesini Machiavelli den bulan yöntemsel bireycilik anlayışının yanında din savaşlarının Avrupa siyasetindeki etkisini de izlememiz gerekmektedir. Bu etki Almanya da Katolik ve Lutherci prenslikler arası savaşlar, Hollanda da yabancı bir hükümdara yani İspanya kralına karşı bir bağımsızlık savaşı, İskoçya ve Fransa da ise bir iç savaş olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle iç savaş yaşanan ülkelerde bu siyasal kaos ortamı dini ülke tebaasını birleştiren bir unsur olmaktan çıkartıp tam tersine bölücü bir unsur hâline getirmiştir. Bu durum, özellikle Fransa gibi merkezîleşmiş ülkelerde kral figürünü ve onun 128

mensubu olduğu hanedanı tebaayı birleştiren tek unsur hâline getirmiştir. Tüm bu gelişmeler modern ulus devletlerin öncüleri olan mutlakiyetçi devletlerin ortaya çıkışına neden olacaktır. 7.3. Jean Bodin ve Egemenlik Kuramı Fransa, Katolik Kilisesi ne karşı oluşan mezheplerden en çok etkilenen ülkelerden biridir. Cenevreli olan ve bu şehri teokratik bir anlayışla idare eden ünlü Protestan ilahiyatçı Jean Calvin in görüşleri özellikle Fransa nın güney ve güneybatısındaki soylular arasında çok büyük bir izleyici kitlesi bulmuştur. Bu durum Fransız soyluları arasında bir bölünme yaratmış ve on altıncı yüzyılın ikinci yarısında Fransız toprakları sekiz iç savaşa tanık olmuştur. Fransa Krallığı nın başındaki Valois hanedanının kralları bu durum karşısında kimi zaman Protestanlara inanç özgürlüğü tanımış kimi zamanda onları engizisyon mahkemelerinde yargılatmıştır. İki dinden soylular arasında barış sağlamak için 1572 yılında Kral 9. Charles ın kız kardeşiyle Fransız Protestanlarının en yüksek düzeyli soylusu Navarra kralı Henri de Bourbon un evlenmesini kutlamak için şehre gelen Protestanların şehrin kapıları kapatılarak katledilmesi, Saint Barthelemy katliamı, bu iç savaş döneminin kuşkusuz en utanç verici olayıdır. Charles ın ölümünü takip eden dönemde tahta çıkan kardeşi 3. Henri tebaası arasında barışı sağlamaya çalışsa da bu çabaları karşılığında Katolik bir keşiş tarafından suikasta uğrayıp ölecektir. Barış ancak Henri de Bourbon ın Katolik soyluları muharebe meydanında yenip Paris kapılarına dayandığında Katolikliği benimseyerek 4. Henri olarak tahta çıkması ve Protestanlara inanç özgürlüğü sağlamasıyla tesis edilecektir. Güneyinde ve kuzeyinde, batısında ve doğusunda farklı lehçeler hatta diller konuşulan insanları farklı mezheplerden olan Fransa Krallığı nın tek birleştirici noktası artık Bourbon hanedanının tebaası olmalarıdır. Bir hukuk âlimi ve siyaset felsefecisi olan Jean Bodin Fransa nın bu çalkantılı döneminde bir burjuva ailesinde doğmuştur. Daha ziyade akademik uğraşlarla hayatını geçiren bu isim 3. Henri nin danışmanlığını yapmış ve bugünkü ulusal parlamentolardan ziyade belediye meclislerine benzetebileceğimiz Paris Parlamentosunda da bir süre görev yapmıştır ayrıca bir ulusal meclise en çok benzeyen Fransız siyasi organı olan États- Generauxun da 1576-77 yılındaki toplantısında üçüncü zümreyi, yani burjuvaziyi, temsil etmiştir. Katolik bir aileden gelmesine rağmen devletler üzerindeki Papalık etkisine kesinlikle karşıdır ve Yahudilik ile İslam da dâhil olmak üzere tüm dinsel inançlara karşı hoşgörüyü savunmuştur. Bu yaklaşım, yani dinsel görüş ayrılıklarının ulusal siyasi ayrılıklara yol açacak temel siyasi meseleler hâline getirilmemesi gerektiği, mezhep savaşlarının yıkıcılığı ortaya çıktıkça giderek daha fazla insanın Fransa da benimseyeceği bir görüştür. Özellikle entelektüel alandaki ılımlı Katolik ve Protestanların benimsediği bu görüş 4. Henri nin krallığı esnasında Fransa da iyice yaygınlaşacak ve Katolik kanat üzerindeki İspanya tahtının etkisi de düşünüldüğünde mutlakiyetçi Fransız Devleti etrafında dinsel kimlikleri talileştiren ulusal bir Fransız kimliğinin oluşmasında da etkin rol oynayacaktır. 129

Müneccimlikten iktisada ve tarihe kadar çok farklı ilgi alanları olmasına rağmen siyaset felsefesi konusunda yazdığı önemli eseri Cumhuriyet (Devlet) Üzerine Altı Kitap en önemli eseridir. Bu kitabın hem Fransa da çok sayıda baskısı yapılmış hem de çok kısa süre içinde İspanyolca gibi yabancı dillere çevirisi gerçekleştirilmiştir. Okuma yazmanın çok yaygın olmadığı bir zamanda kitabın bu kadar ilgi görmesinin nedeni dönemin güncel politikasıyla çok yakından ilintili bir içeriğinin olmasıdır. Eseri yazmaya hemen Saint Barthelemy katliamının ertesinde karar vermiştir ve eserin başarısı onu monarşinin etrafında Fransızları birleştirmek isteyen ılımlı Katoliklerin teorik önderi hâline getirmiştir. Bundan başka şunu akılda tutmak gerekir: On altıncı yüzyıl Fransa sı sürekli savaş hâlinde bir ülke olduğu için pek çok risale dolaşımdaydı yani savaşan tarafların şiddete başvurmalarını meşru gösterecek dinsel ve politik argümanlarla dolu kısa kitaplar yayınlıyorlardı. İspanya etkisindeki koyu Katolikler sapkın mezheplere aman verilmemesi temasını işleyen dinsel motifli eserler yazıyordu. Protestanlar arasında ise -belki de çoğunluk olan Katoliklerin bugünden yarına din değiştirmesinin mümkün olmadığını fark ettiklerindendaha ziyade politik argümanlara dayalı siyasal risaleler yaygındı. Bunların iki tane temel teması vardı, biri tiranlığa ya da sapkın mezheplere inanan siyasal otoriteye karşı direniş hakkına vurgu yapmaktaydı. Unutmamak gerekir ki Hristiyanlığın ilk dönemlerinde özellikle Aziz Pavlus un yazılarında pagan dahi olsa siyasi otoriteye itaat teşvik edilmekteydi. Martin Luther ise daha baştan kimi Alman prenslerinin desteğine sahip olduğundan siyasal otoriteye karşı herhangi bir itiraz öne sürmemiştir. Jean Calvin ise bizzat Cenevre şehrini yönettiği için politikayla yakından ilgili bir ilahiyatçıdır. Üstelik Fransız Kalvinistleri zaman zaman aşırılık yanlılarına tavizler veren Katolik hükümdarlar tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla özellikle Saint Barthelemy katliamı sonrası İsviçre ve Fransız Kalvinistleri arasında halkına zulmeden bir krala karşı yurttaşların direniş hakkı olduğunu söyleyen yarı dinî yarı siyasal argümanlar yaygınlaşmıştır. Bunlardan en meşhuru yazarı bilinmeyen Vindiciae Contra Tyrannos başlıklı risaledir ve burada halka zulmeden bir krala karşı daha düşük mevkili kamu görevlilerinin önderliğinde isyan edilebileceği iddia edilir. Pek çok önemli soylunun Protestanlığı benimsediği Fransa da bu çok elverişli bir argümandır ve bu soyluların önderliğinde krala karşı ayaklanma meşrulaştırılmış olur. Bu eserlerde halkın direniş hakkının yanı sıra gördüğümüz diğer tema ise Cicero dan aşina olduğumuz devletin ve yasalarının sahibinin halk olduğu fikridir. Cicero dan farklı olarak bu eserlerde söz konusu sahiplik somut bir hak olarak düşünülür ve ahalinin yönetime katılmasını sağlayacak organların siyasal yapıda muhakkak bulunması gerektiği vurgulanır. Günümüz halk egemenliği teorilerini andıran bu yaklaşım Roma Cumhuriyeti türü karma anayasalı devlet şekillerini över zira bunlarda muhakkak halkın temsiliyetini sağlayan siyasal, kurumsal yapılar da vardır. Halkın azımsanmayacak bir kesimini oluşturan Protestanların Katolik kraliyetin yanında kendilerini de temsil edecek organların bulunmasını istemeleri anlaşılır bir politik tutumdur. Fransız Kalvinistlerinin devletin ve yasalarının halkın malı olduğu fikrini yeniden gündeme getiren bu tutumu, kısa süre sonra önce Hollandalı 130

Protestanlarının daha sonra İngiliz Protestanlarının toplum sözleşmesi teorilerini ileri sürmelerine yol açacaktır ama bu bir sonraki bölümün konusu. Jean Bodin Cumhuriyet (devlet) Üzerine Altı Kitap adlı eserinde bu halkı devletin sahibi sayan anlayış karşısında monarşiyi savunacaktır. Aslında burada bir bakıma orta yolcu bir tutum benimser. Bir yandan kuşkusuz Fransız Kalvinistlerinin halk temsiliyetini siyasal kurumlara sokma anlayışına karşıdır ama bir yandan da Machiavelli nin savunacağı türden istenilen siyasi sonuca ulaşmak için hükümdar her yolu kullanabilir, gibi sınırsız bir otoriteyi de monarşiye tanımaz. Kral sadece Tanrı ya hesap verir, formülüyle hep şu ya da bu mezhebin dinî kural ve kurumlarını kralın iradesinin üstüne çıkarılmasına izin vermez zira bu formül kral herhangi bir dinsel kurumun aracılığı olmadan doğrudan Tanrı ya hesap verir, anlamına gelir. Üstelik kralın doğal hukuk kurallarına da riayet etmesi gerektiği öne sürülür. Bu orta yolcu tutum kuramının bütününe bakıldığında önemli bir çelişki içermektedir. Bunu açıklamak için Bodin in geliştirdiği ve bugüne miras kalan en önemli siyasal kavrama yani egemenliğe yakından bakmalıyız. Jean Bodin cumhuriyet sözcüğüyle ifade ettiği devleti pek çok ailenin ve onların ortak olarak sahip olduklarının (yani kamu mallarının) egemen iktidar tarafından adilce yönetilmesi olarak tanımlar. Egemenlik ise böyle bir devletteki mutlak ve sürekli iktidardır. Egemenliğin mutlak olması bölünemeyeceği ve sınırlandırılamayacağı anlamına gelir; sürekli olması ise kesintisizliğini ve gayrı şahsiliğini ifade eder. Devletleri sınıflandırmanın yolu da Bodin e göre egemenliklerinin nerede olduğuna bakılarak yapılır. EGEMENLİK MUTLAK SÜREKLİ Bölünemez Sınırlandırılamaz Kesintisiz Gayrı Şahsi Eğer egemenlik bir kişideyse bu rejim bir monarşidir. Eğer bir zümredeyse bu da aristokrasi olur. Egemenliğin bir yurttaşlar kurulunda olduğu rejim de demokrasidir. Egemenlik bölünemeyeceği için Bodin karma anayasalı devletlerin var olamayacağını savunur. Örneğin o dönem aristokratik bir cumhuriyet olarak -yani karma anayasalı bir devlet örneği olarak- gösterilen Venedik Cumhuriyeti bir aristokrasidir zira o rejimde egemen olan yani esas gerçek iktidar odağı yurttaşlar falan değil, Venedik şehrinin önde gelen birkaç ailesidir. Demokrasi örneği arayanlar Cenevre gibi İsviçre şehirlerine bakmalıdır. Egemenlikle gündelik iktidar arasındaki ayrımı kavrayamazsak Bodin in tanımını anlayamayız. Egemenlik, iktidarı kullanma gücünü veren asıl iktidardır dolayısıyla Venedik Cumhuriyeti nde yurttaşların ne oranda siyasi sisteme katılacağını ilk başta belirleyen aileler esas iktidardır. Daha doğrudan bir örnek Kutsal Roma Germen İmparatorluğu dur. Burada imparatoru bir önceki imparator öldükten sonra bir araya gelen ve yetmiş kadar elektör prensin oluşturduğu Diet denilen meclis seçer. Seçilen imparator bir yek yetkiyi aldıktan 131

sonra Diet üyesi kimi prensleri yargılayabilir hatta mülklerini müsadere edebilir, çoğunlukla da çok önemli bir politik sorun yoksa Diet imparator ölene kadar asla bir daha toplanmaz. Bu, Bodin için fark etmez, ona göre bu imparatorluk da bir aristokrasidir çünkü iktidarı belirleyen iktidar yetmiş kadar kalıtsal soyludadır. Mesela çok daha sık bir meclisle muhatap olmak zorunda olan İngiliz kralından farklı olarak imparator, babası imparator olduğu için imparator olmaz, yetkisi Diet e bağlıdır. İngiltere Krallığı ise meclisi ne kadar kuvvetli olursa olsun bir monarşidir. Monarşinin Fransa için niye uygun bir siyasi rejim olduğu sorusunun yanıtı ise iklim başta olmak üzere kimi ülkesel özellikleri dolayısıyla verilir. Buna göre Fransa genişliğinde ılıman iklime sahip bir coğrafya en iyi monarşiyle idare edilir fakat yukarıda belirttiğimiz gibi bu monarşi bazı sınırlara riayet etmelidir. Çelişki de burada ortaya çıkar. Monarşi egemenliğin kaynağının hükümdarın kendisi olması anlamına gelir, egemenlik ise bizzat Bodin in tanımına göre sınırlandırılamaz. Bu durumda kralın niye doğal hukuk gibi bazı sınırlara riayet etmesi gerektiği sorusu havada kalır. Bodin bu soruna egemenliğin diğer bir unsuru olan süreklilik özelliğinin gayrı şahsilik ilkesine işaret ederek yanıt verir. Egemenlik -evet- mutlaktır ama aynı zamanda süreklidir. Bu şu anlamla gelir: Egemenliğin kaynağı, kral öldüğünde devletin varlığının ortadan kalkmamasıdır. Tam da bu yüzden bir hükümdar vefat ettiğinde bu ölümü ahaliye bildiren Kral öldü, yaşasın yeni kral! ifadesi ölüme karşı duyarsızlığı değil, bu sürekliliği ifade eder. Sürekliliğin bir unsuru, bu ifadeyle anlatılan kesintisiz olma hâli ise diğeri de gayrı şahsiliktir. Gayrı şahsilik unsuru kişiden kaynaklanan egemenliğin kişisel istek ve arzular doğrultusunda kullanılamayacağı anlamına da gelir. Aslına bakılırsa Bodin in egemenliğin nerede olduğuna bakarak siyasal sistemleri sınıflandırmasındaki esas çelişki de burada yatar. Eğer egemenlik ilkesini tanımlayan unsurlardan biri gayrı şahsilikse şahıs kaynaklığı egemenlik yani monarşi ayrı bir rejim kategorisi olarak düşünülmesi zor bir kavram hâline gelmektedir. Bununla birlikte İngiltere, Fransa ve İspanya Krallıklarının ilk örneklerini oluşturacağı mutlakiyetçi monarşiler siyaset kuramındaki temelleri ne kadar zayıf olursa olsun günümüz teritoryal ulus devletlerinin ilk örneklerini oluşturacaktır. Bu durum aynı egemen güce tabii olmanın yurttaşlar arasında temel siyasal bağ hâline gelmesinin de önünü açmıştır. Dil ve din birliğinin ötesinde aynı siyasal iradeye bağlı olmak bu noktadan itibaren ulusal birlik dediğimiz şeyin esas belirleyicisi hâline gelecektir. Böylece mezhep farklılıklarının da Avrupa siyasetindeki etkinliği zaman içinde kuşkusuz bütünüyle ortadan kalkmasa da giderek azalacaktır. 132

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Feodalizmin çözülmeye başlamasıyla Avrupa da ortaya çıkan toplumsal durumu açıklamaya çalışan siyasal kuramlara tipik ve çok önemli bir örnek olarak Machiavelli nin politik kuramını öğrendik. Reformasyon ve sonrasında gelişen mezhep savaşlarının siyasete etkisini inceledik, bu bağlamda Bodin in egemenlik kuramını gördük. 133

Bölüm Soruları 1) Aşağıdakilerden hangisi on beşinci yüzyılda merkezîleşmeye başlayan ülkelerden değildir? a) Fransa b) İngiltere c) Kastilya d) Aragon e) Almanya 2) Aşağıdakilerden hangisi on altıncı yüzyılda İtalyan Yarımadası ndaki devletlerden biri değildir? a) Venedik Cumhuriyeti b) Floransa Cumhuriyeti c) Milano Dükalığı d) Papalık Devleti e) İtalya Cumhuriyeti 3) Machiavelli adını anmak istemeyenlerce hangi sıfatla anılırdı? a) Floransalı Kâtip b) Pisalı Sekreter c) Fiesoleli Müsteşar d) Floransalı Şair e) Hiçbiri 4) Martin Luther in 95 tezini yayınlaması hangi tarihsel olayı doğrudan tetiklemiştir? a) Rönesans b) Reformasyon c) Yüzyıl Savaşları 134

d) İtalya nın Birliği e) Otuz Yıl Savaşları 5) Jean Bodin hangi Fransa kralının danışmanlığını yapmıştır? a) 9. Charles b) 2. Henri c) 3. Henri d) 4. Henri e) 13. Louis 6) Machiavelli ye göre siyaset felsefesi disiplininin temel ilgi alanı ne olmalıdır? 7) Virtu kavramını Machiavelli hangi anlamda kullanır? 8) Bodin e göre egemenliğin unsurları nelerdir? 9) Efendisiz adam ne demektir? 10) Machiavelli niye paralı askerlere güvenilmemesini öğütler? Cevaplar 1) e, 2) e, 3) a, 4) b, 5) c, 6)..., 7)..., 8)..., 9)..., 10)... 135