Bu mektubu size bilgi edinmeniz maksadıyla gönderiyorum. İlginize teşekkür ederim.

Transkript

1 Bu mektubu size bilgi edinmeniz maksadıyla gönderiyorum. İlginize teşekkür ederim. BALYOZ DAVASI NEDİR? Balyoz Davası, 2003 yılında dönemin 1 inci Ordu Komutanı nın Harp Akademileri Komutanı, Donanma Komutanı, İstanbul ve Bursa Jandarma Bölge Komutanları ile birlikte bazı subaylara Balyoz, Suga, Oraj, Sakal, Çarşaf adı verilen darbe planları hazırlattığı ve bu planların 5 7 Mart 2003 tarihlerinde Ordu Komutanlığında yapılan bir seminerde örtülü olarak denendiği iddiası ile açılmış bir davadır. BİRAZ DAHA AÇAR MISINIZ? Balyoz davasının anlaşılabilmesi için şu nokta çok önemlidir: Balyoz davasının dayandırıldığı plan semineri ile seminerde provasının yapıldığı iddia edilen sözde Balyoz ve ilgili diğer Güvenlik Harekât Planları nı mutlak suretle birbirinden ayırmak gerekmektedir. Çünkü Balyoz davasının iddianamesi incelenirse savcı tarafından seminer yapılması nedeniyle değil, fakat seminerde sözde Balyoz adlı bir planın örtülü olarak denendiği iddiası ile atılı suçlamanın yapıldığı görülecektir. O HALDE ADI GEÇEN SEMİNER NEDİR, NİÇİN YAPILMIŞTIR? Plan Semineri nde, 1 inci Ordu nun hasım ülkeye yönelik harekât planı, olabilecek en kötü duruma göre tartışılmıştır. Yani, hasım ülkeyle cephede savaş varken ve Ordu nun bazı birliklerinin de İç Güvenlik Harekâtı nedeniyle güneydoğudaki birlikleri takviye ettiği koşullarda, yine 1 inci Ordu Komutanlığının geri bölgesinde olabilecek karışıklıklara karşı, sıkıyönetim ilanını takiben alınabilecek tedbirler de görüşülmüştür. İki buçuk gün süren seminer süresince katılımcılar tarafından yapılan tüm sunumlar ve konuşmalar Ordu Komutanı nın emriyle kayıt altına alınmış, CD ve kaset olarak Ordu Karargâhı nda saklanmıştır. Bu kayıtlar, yıllar sonra bazı işbirlikçiler tarafından karargâh dışına sızdırılmıştır. BU DURUMDA SEMİNERDE DENENDİĞİ İDDİA EDİLEN BALYOZ HAREKAT PLANI NE ANLAMA GELİYOR? Diğer taraftan sanıkların suçlanmasına neden olarak gösterilen sahte Balyoz ve ilgili diğer Güvenlik Harekât Planları inandırıcılığını artırmak için, 5 7 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen seminerden yıllar sonra, 1 inci Ordu Komutanlığı Karargâhı ndan sızdırıldığı anlaşılan seminerdeki gerçek konuşma ve sunumlardan alıntılar yapılmak suretiyle, art niyetli kişiler veya gruplarca bilgisayar ortamında kurgulanıp üretilmiş, sahteliği duruşmalarda defalarca kanıtlanmış, yazıcı çıktılarının dahi alınmadığı savcı tarafından belirtilen, tamamı imzasız sanal/dijital planlar ve bunlarla bağlantılı olduğu izlenimi verilen yazışmalardır. Seminerde yapılan sunum ve tartışmalarda, hiçbir şekilde Balyoz adı, bu planın alt planları olduğu iddia edilen Hava Kuvvetlerinin Oraj, Deniz Kuvvetlerinin Suga, Jandarmanın Sakal ve Çarşaf Planlarının adları asla geçmemiş ve tartışma konusu olmamıştır. Çünkü bunların tamamı sahtedir. Bunu mahkeme tarafından çağırılıp dinlenen 31 tanık da -1-

2 teyit etmiştir. Ancak, tüm ispatlara rağmen, mahkeme ara kararlarında tutukluluk hallerinin devamına klişesi hiç bozulmamıştır. Bu durum, adalete olan güvenin sarsılmasına yol açmaktadır. YANİ ORTADA BİR SAHTECİLİK Mİ VAR? Hem de en kaba haliyle ve bir büyük komplo olarak sahtecilik vardır. Bu planın, seminer öncesinde hazırlandığı ve seminerde tartışıldığı iddiası nın gerçek dışı olduğu bilirkişi ifadeleri ve delillerle ispat edilmiştir. Aslında bu plan, 2008 yılından sonraki bir tarihte, 2003 yılında icra edilen seminerdeki gerçek konuşma ve sunumlarla ilişkilendirilmek suretiyle, art niyetli kişiler veya gruplarca kurgulanarak üretilmiştir. Subayların/generallerin/amirallerin isimleri, yukarıda adları geçen sahte ve sonradan üretilen planlara yazılarak, haklarında suç üretilmiştir. YANİ ÖNCE BİR SEMİNER YAPILIYOR. BU SEMİNERİN SES KAYITLARI VAR. SONRA BİRİLERİ BU SES KAYITLARINI KULLANARAK ORADA GEÇEN KONUŞMALARDAN VE SUNUMLARDAN YARARLANARAK DİJİTAL VERİLER HAZIRLIYOR VE BU PLAN SEMİNERDE DENENMİŞTİR DİYE SAVCILARI YANILTIYOR ÖYLE Mİ? Evet aynen öyle. Seminerin bir kısmı cephede savaş devam ederken iç bölgede meydana gelen iç karışıklarla ilgili olaylara değinen bir senaryoya göre konuşulduğundan, yani diğer bir deyişle sıkıyönetim ortamındaki durumları tartıştığından sahteciler senaryoya göre konuşulanları gerçekmiş gibi göstermeyi kurguluyorlar. Bu amaçla gerçek belgelerin arasına kendilerinin hazırladıkları bir takım sahte listeler, sahte görevlendirmeler yazıyorlar. Örneğin seminerde sıkıyönetim esnasında halkın sağlık sorunlarına karşı tedbirler konuşulmuşsa, sahteciler bu konuşmayla ilişkiliymiş gibi bir darbe anında el konulacak hastaneler ve el koyacak subaylar listesi hazırlayarak gerçek belgelerin arasına katıyorlar. Bu subaylar da o günün yüzbaşıları bu günün generallik ve amirallik sırası gelmiş değerli albayları oluyor. Mahkeme bu subayları sadece bir listede ismi var diye veya bu listeye göre hazırlanmış olduğu intibası yaratacak şekilde kaleme alınmış bir sayfa dijital, imzasız bir yazı gerekçesiyle tutukladığında o subayın bütün mesleki kariyeri son buluyor. SEMİNERDE HASIM ÜLKEYE KARŞI GERÇEK HAREKÂT PLANLARININ DA KONUŞULDUĞUNU SÖYLÜYORSUNUZ. BU KOMPLO UYGULANIRKEN GERÇEK HAREKÂT PLANLARIMIZA NE OLDU? Milli hassasiyetinize teşekkür ederiz. Ordu karargahından sızdırılan bu gerçek planlar maalesef çarşaf çarşaf ifşa oldu. Sahteciler bu komployu kurabilmek için Türkiye nin olası hasım ülkeye karşı uygulayacağı bütün askeri planlarını açıklamaktan çekinmediler. Hasım ülke medyasında bu planlar yayımlandı ve Türk Ordusunun yetenekleri tartışıldı. TSK bu planlarını değiştirmek zorunda kaldı. Kimse bunun büyük bir milli güvenlik tehdidi olduğunu görmek istemedi. -2-

3 BU DAVA 2003 YILI VE BALYOZ DARBE PLANI İLE SINIRLANDIRILDIĞINA GÖRE BU DAVAYI TARTIŞIRKEN ÖZE SADIK KALMAYI NASIL BAŞARABİLİRİZ? Bu dava hakkında yazı yazarken ya da televizyonlarda yorum yaparken bazen bilmeden ama çoğunlukla bilerek darbe tüccarları tarafından başka davalara atıf yapılarak işin özü gözden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Her biri kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken davaların bu davayla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten soruşturma savcısı da böyle bir iddiada bulunmamıştır. Balyoz davası gündeme geldiğinde birisi konuşmalar arasına devam eden bazı davalarla ilgili sokuşturmalar yaparak veya 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan tarihlerini gündeme getirerek Balyoz davasını değerlendirmeye kalkıyorsa Balyoz davasını özünden uzaklaştırmaya, gerçeklerin üzerini örtmeye çalışıyor demektir. PEKİ BU DAVADA KİMLER YARGILANIYOR? Bu davada 250 si tutuklu 364 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu ve bir sivil yargılanmaktadır. Bunlardan yarısından fazlası halen görevde olan muvazzaf personel olup, 57 si ise her rütbeden general ve amiraldir. SEMİNERE 364 SUBAY MI KATILMIŞ? Hayır, seminere sadece 162 subay katılmıştır. Seminere katılan toplam 162 kişiden sadece 52 i sanık olarak yargılanmaktadır. Eğer seminer iddia edildiği gibi bir darbe planının denendiği seminer olsaydı diğer katılımcıların da iddianamede yer alarak suçlanması gerekirdi. Davada yargılanan toplam 364 subaydan/sanıktan 312 si ise seminere kesinlikle katılmamıştır. YARGILANANLAR HERHALDE ATILI SUÇ TARİHİNDE ŞİMDİKİ RÜTBE VE KONUMLARINDA DEĞİLLERDİ DEĞİL Mİ? Güzel bir nokta. Yargılananların çoğu suç isnat edilen tarihte Albay ve daha küçük rütbeli subaydılar, yani general veya amiral değildiler. Kamuoyundaki kocaman kocaman general ve amiraller tutuklandı söylemi esasen bir yanılgıdır. Tutuklananların çoğu o dönemin ve günümüzün en başarılı subaylarıdır. BU NE DEMEK BİRAZ DAHA AÇAR MISINIZ? Çok açık: Sahteciler, sahte planlarını 2008 yılı ve sonrasında hazırlarken, günümüzde generallik ve amirallik sıraları yaklaşan Albay rütbesindeki değerli subayları hedef almışlardır, ancak bunu yapabilmek için 2003 yılının yüzbaşılarını Balyoz adını verdikleri sahte bir planın içine yerleştirmişlerdir. Aynı şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin general/amiral olarak görev yapan komutanlarını da hedef almışlardır, ancak 2003 yılının Kurmay Albayı olan bu general ve amiralleri sahte bir planın içine monte etmişlerdir. Sahteciler, bu iftira ile istemedikleri subayları tasfiye etmek istemektedirler. Ayrıca henüz tutuklanmamış subaylara Dikkat edin, sizin -3-

4 hakkınızda da sahte dijital veri üretip tutuklanmanızı sağlarız, bunları medyada yayınlatarak hayatınızı karartabiliriz mesajı ile gözdağı vermektedirler. YANİ SANIKLAR SADECE ADLARININ GEÇTİĞİ BİR BİLGİSAYAR LİSTESİYLE VE BAZEN DE BUNA GÖRE KALEME ALINMIŞ TAMAMEN İFTİRA NİTELİĞİNDEKİ BİR BİLGİSAYAR YAZISIYLA SUÇLANIYOR ÖYLE Mİ? Evet, tamamen durum budur. PEKİ, AMA NASIL OLUYOR DA İMZASIZ DİJİTAL VERİLERLE BU KADAR SUBAY SUÇLANABİLİYOR? Sanıkların suçlanmasına sebebiyet veren temel hususlar şunlardır: Birincisi, sahte planların üst veri bilgilerinde sanıkların isimlerinin bulunması, ikincisi, bu planların metin içeriklerinin seminerdeki konuşma ve sunumlardaki konularla ilişkilendirilmeleri sonucunda savcıda oluşan kanaattir. ÜST VERİ BİLGİSİ NE DEMEK? Üst veri bilgileri, bilgisayarda yazılan her bir yazının adeta kimlik bilgisi gibidir. Yani, yazının yazıldığı bilgisayarın şirket ismi, bilgisayar kullanıcısının ismi, yazının bilgisayarda oluşturulma ve son kayıt zamanları gibi bilgileri bir bilgisayar otomatik olarak kaydeder ve bu kayıt tabiatıyla yazının yazıldığı zamanı ihtiva eden bilgileri içerir. Bu kayıt bilgilerinin tamamının değiştirilebilmesinin teknik olarak mümkün olduğu diğer raporlarla birlikte TÜBİTAK raporuyla da sabittir. Dolayısıyla içeriği sahte herhangi bir yazının bilgisayarda üretilmesi ve üst veri bilgilerinin herhangi bir kişi adına düzenlenmesi rahatlıkla mümkündür. Bu davada yapılan sahtekârlık işte budur. Birileri, 2008 yılı sonrasında, bir bilgisayarda adınıza sahte bir plan düzenliyor, üst veri bilgilerini yine adınıza düzenliyor, oluşturma ve son kayıt zamanlarına 2003 yılını yazarak, böylece suçlanmanıza ve tutuklanmanıza dayanak teşkil edecek gerekçeyi üretiyor. Bu sahtekârlığın da ötesinde vicdansızlıktır. Savcıda oluşan kanaat, esas olarak, sahte planların değiştirilebilir üst veri bilgilerine dayandırılmaktadır. Kanaat, tek bir somut delille dahi desteklenmemiş ve hiç bir araştırma yapılmadan oluşmuş kanaattir. Ancak tutuklama ve suç isnadı için kanıtı olmayan bu kanaat yeterli sayılmıştır. Metin içerikleri, kurgu yapanlar tarafından öyle kaleme alınmıştır ki seminerdeki gerçek konuşma ve sunumlarla ilişkilendirilmiş olduklarından savcı kanaatine dayanak oluşturmuştur. Oysa planlar, 2008 yılı ve sonrasında seminer referans alınarak kurgulanmış ve üretilmiştir. Dolayısıyla sanıklar hakkındaki kanaatler temelden yanlıştır. ANCAK SAVCININ DEĞERLENDİRMEYE ALDIĞI TUBİTAK RAPORUNDA PLANLARDA ADI GEÇEN DİJİTAL VERİLERİN 2003 TARİHİNDE VE ÜST VERİLERDE ADI GEÇEN KİŞİLER TARAFINDAN HAZIRLANDIĞI YAZIYOR. Evet, öyle ama detaylı bir rapor değil bu rapor, sadece dışarıdan bakışla gördüğünü söyleyen yüzeysel, ayrıntılı incelenmemiş, eksik bir rapor. Yani sadece üst veri bilgilerine bakıyor, bu bilgilerin değiştirilebileceğini ifade de ediyor ama bunların değiştirilip değiştirilmediğini incelemeyen bir rapor. -4-

5 YANİ BUNCA DEĞERLİ SUBAYIN TUTUKLU OLARAK YARGILANMALARININ BİR NEDENİ DE DEVLETİN BİLİMSEL ARAŞTIRMALARINDAN SORUMLU BİR KURUMUNUN EKSİK OLARAK HAZIRLADIĞI BİR RAPOR MU DEMEK İSTİYORSUNUZ? Evet, maalesef. Bilim adamı kimliğiyle bu raporu yazanlar bu eksikliği de bilirlerdi diye düşünüyoruz. TÜBİTAK görevlileri, CD lerin içeriğinde bulunan dijital dosyaların, üretildiği, düzenlendiği ve son kaydının yapıldığı Bilgisayar Programları ile bu Programların Sürümlerinin neler olduğu, hangi dosyaların aynı bilgisayar ortamında oluşturulduğu konusundaki tespitleri göz ardı etmişlerdir. Hâlbuki bunları da araştırsalar, dijital verilerin hazırlandığı programlar 2003 yılında henüz kullanımda olmadığından suçlamaya esas verilerin 2003 yılından sonra hazırlandığını söyleyebilirlerdi. PEKİ, BU KONU MAHKEMEDE HİÇ GÜNDEME GETİRİLMEDİ Mİ? Üst veri bilgilerindeki sahtekârlık, her bir sanık ve avukatları tarafından hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak ortaya konmuştur. Öyle ki sanıklar, üst veri bilgilerine göre savcı tarafından suçlandıkları gün, saat ve dakikalarda başka bir görevde ve mekânda olduklarını delilleriyle ispat etmişlerdir. Örneğin sözde cami bombalamak için 2003 yılında yapılan keşif raporlarında adı geçen bazı cadde ve sokak isimlerinin 2006 yılında verildiğini gösteren İstanbul Büyükşehir Belediyesinin resmi yazısından bilginiz var mı? Aksaz da gizli toplantıda olduğu iddia edilen deniz subaylarının o zaman diliminde yabancı bir limanda olması, sözde gözaltına alınacak personel isimlerinden oluşan listedeki üniversite öğrencilerinden bir kısmının o tarihte henüz ortaöğretim çağında bulunması, bazı kurumlarda gösterilen personelin ise o kurumlara 2006 yılından sonra girmiş olduklarının resmen tespit edilmesi ya da sözde darbe hazırlığı için görev yapan gemilerin esasen o tarihte tersanede bakımda olması gibi daha nice sahtekârlıkları resmi duruşma kayıtlarında, davayla ilgili internet sitelerinde bulabilirsiniz yılından sonraki bir tarihte 2003 e aitmiş gibi bir plan hazırlamak birçok yalanı bir araya getirmeyi gerektirdiğinden sahtekârlar tarafından yaratılan sözde planlarda ve yazışmalarda 1500 ün üzerinde sahtecilik yapılmıştır. Tüm bunlara gözlerinizi ve kulaklarınızı kapamak, bir kısım subayları suçlu durumuna düşürmek isteyen komplocu insanların hain oyununa gelmek olacaktır. MADEM TUBİTAK RAPORUNDA EKSİKLİKLER VAR NİÇİN BAŞKA BAĞIMSIZ BİLİRKİŞİLERDEN DE DAVA DOSYASINDAKİ İDDİALAR HAKKINDA GÖRÜŞ ALINMIYOR? Mahkeme, bu iddiaları doğrulayacak uzman veya bilirkişi çağrılması konusundaki talepleri ısrarla reddederek, sanıkların savunma hakkını engellemektedir. Ne yazıktır ki savcı, TÜBİTAK raporunu yeterli görmüş ve soruşturmanın genişletilmesine gerek duymamıştır. Oysa bu rapor sadece tespitte bulunmuş, sözde Balyoz Darbe Planı nı ihtiva eden CD lerin 2003 yılından sonra yazılıp, 2003 yılında yazılmış gibi gösterilip gösterilmediği konusunda bilimsel bir çalışma yapmamıştır. -5-

6 İYİ DE SANIKLAR SUÇLAMAYA SEBEP OLAN DİJİTAL VERİLERİN SAHTE OLDUĞUNU TEKNİK OLARAK DA İSPATLANABİLECEĞİNE DAİR SOMUT VERİLERE SAHİPLER Mİ? Sanıklar, sözde Balyoz Darbe Planı nın sahte olduğundan, 2006 yılı sonrasında sanıkları hedef alan bir organizasyon tarafından hazırlandığından ve 2003 yılında yazılmış gibi gösterilip haklarında suç üretildiğinden eminler. Bu iddialarını, yurt içi üniversitelerin (ODTÜ; İTÜ, Yıldız Teknik Üniversitesi) bilişim konusunda uzman kişilerinden ve Amerika Birleşik Devletleri yargı sistemine bağımsız bilirkişilik yapan Arsenal Danışmanlık adındaki bir kuruluştan alınan raporlara dayanarak savunuyorlar. BU RAPORLAR NE DİYOR? Bu raporlarlar sahte olarak üretildiği sanıklar tarafından iddia edilen ve bir gazeteci tarafından savcılara verilen 11, 16 ve 17 numaralı CD lerin ve Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçirildiği söylenen 5 numaralı hard diskin içinde 2003 yılında kullanımda olmayan bilgisayar yazısıyla ( Calibri ) dosyaların oluşturulduğunu ispatlıyor. Calibri ve Cambria yazı karakterlerinin ilk defa Ocak 2007 de piyasaya sürülen Microsoft Office 2007 ile kullanılmaya başlandığı, Office in daha eski sürümlerinde kullanımını mümkün kılmak için Kasım 2006 da Microsoft Office Compatibility Pack in piyasaya sürüldüğü 11 ve 17 numaralı CD lerin içinde, son kayıtları 2002 ve 2003 de yapılmış gibi görünen ve Calibri referansları taşıyan Office dokümanının son kayıt tarihlerinin 2002 ve 2003 olmasının mümkün olmadığı, zira o tarihlerde bu yazı karakterlerinin mevcut olmadığı, Calibri nin Office 2007 nin varsayılan (default) yazı karakteri olduğu ve de Office 2007 dokümanlarında görünen yazı karakterlerinin hiçbiri Calibri olmasa dahi dokümanların Calibri referansları içerebileceği, Ayrıca, Suç unsuru içerdiği iddia edilen Powerpoint dokümanlarının içinde bulunan XML (zip konteyneri) etiketlerinin 2006 yılı sonlarında kullanılmaya başlanmış ve Office nin 2007 versiyonunda çalışmakta olduğu raporlarda yer almaktadır. Bunun Yanında, Gölcük te ele geçen Hard Diskte spesifik olarak, tarihi geriye çekilmiş (en az) 120 dosya ve klasörün Hard Diske kopyalandığı, Hard Disk e en son yazılan 120 dosya ve klasörün, 8 Nisan 2004'de oluşturulmuş gibi görünmesinin, bu Hard Disk 08 Temmuz 2009 a kadar kullanımda olduğu için mümkün olmadığı, Gazeteci tarafından teslim edilen (19) adet CD den sadece 11 16, ve 17 numaralı CD lerde bulunan ofis dosyalarının; (68) inin tarihinde piyasaya sürülen Microsoft Office 2007 (Office 12) programıyla üretildiği, (12) sine aynı Microsoft Office 2007 (Office 12) programıyla üretilen dosyalardan veri kopyalaması yapıldığı, (121) inin de tarihinde piyasaya sürülen Microsoft Office 2003 (Office 11) programıyla üretildiği, suç unsuru iddia edilen tüm dosyaların Dosya üst veri bilgileri ile üretildiği sistem saati ile oynandığı, -6-

7 Bunlara ek olarak, [Slack space (durgun boşluk)] bilgisi değerlerine göre; farklı birim, ünite ve hatta farklı kuvvetlerde hem de çok farklı kişiler tarafından üretildiği iddia edilen dijitallerin aslında aynı bilgisayarda üretildikleri, dijitallerin, ülkemizde o dönemde kullanımı neredeyse yok denecek kadar az olan LINUX işletim sistemi ile üretildikleri belirlenmiştir. Ayrıca Eskişehir de bulunan flash bellek ile ilgili bilirkişi incelemesi ise hiç yaptırılmamıştır. Boğaziçi Üniversitesi ne sanıklar tarafından yaptırılan incelemede, belleğin sahteliğini gösteren çok sayıda bulgu tespit edilmiştir. Uzun sözün kısası Bazılarının dediği gibi bu dijitaller GÜNCEL değil, bilimsel gerçeğin ortaya koyduğu şekliyle DÜNCEL dir. Yani geçmiş te oluşturulup günümüz şartlarına göre uyarlanmamışlar, bilakis günümüz şartlarında oluşturulup geçmiş e uyarlanmışlardır. CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN 178 İNCİ MADDESİ GEREĞİ, SANIKLAR KENDİ UZMAN KİŞİLERİNİ VEYA TANIKLARINI MAHKEMEDE HAZIR ETTİKLERİNDE, MAHKEME DİNLEMEK DURUMUNDADIR. SANIKLAR BU MADDEYİ DEVREYE SOKMADILAR MI? Elbette bunu da denediler. 5 ve 6 Nisan 2012 tarihinde yapılan duruşmalarda sanık avukatları toplu olarak savunma hakkının engellendiği gerekçesiyle salona girmediler. Mahkeme heyeti bu durumda sanıklar tarafından huzura getirilen bilirkişileri dinlemek zorunda kaldı. Bilirkişi Tevfik Koray Peksayar (İst. Adliyesine bilirkişilik yapan adli bilişim uzmanı), Türker Gürün (Adli bilişim konusunda öğretim görevlisi), Prof. Ahmet Coşkun Sönmez (Yıldız Üniversitesi bilgisayar mühendisliği öğretim elemanı) sırasıyla huzurda konuştu. Bilirkişiler dijital verilerin Microsoft 2007 ve sonrası sürümler ile yazılmasına rağmen CD lerin oluşturulma tarihlerinin 2003 olarak görüldüğünü söylediler. Bununla birlikte incelenen CD lerin tek seferde yazılabilirlik özelliği kullanılarak yazıldığını, dolayısıyla da CD lerin oluşturma, değiştirme tarihi gibi üst bilgilerin sonradan değiştirilmesinin mümkün olmadığı bilgisini vererek bazı kesimlerin ileri sürdüğü bu CD ler güncellenmiştir iddialarının gerçek olamayacağını belirttiler. BÜTÜN BUNLAR NE DEMEK OLUYOR? Bu sahte dijital dosyaların şu anda yargılanan 250 si tutuklu 365 masum insan tarafından değil, devletin istihbarat bilgilerini herhangi bir şekilde elinde bulunduran, TSK bünyesinde hazırlanmış bilgi ve belgelere ulaşmış, Bu topraklar üzerinde farklı emelleri ve bu çerçevede de Güçsüz Türk Ordusu hayalinde olan, Bu hayallerini Türk milletinden gizlemek için de TSK mensubu bazı şahısların mevcut siyasal iktidara yönelik eylem hazırlığı içerisinde olduğu yönünde özel perdelemeler ve kurgulamalar yapan, Bu doğrultuda her çeşit manipülatif delil üreten profesyonel ve çok teşkilatlı organizasyonlar tarafından üretilmiş ve servis edilmiş oldukları teknik olarak ve itirazı mümkün olamayacak şekilde ortaya çıkmaktadır. -7-

8 Yukarıda izah edilen tespitleri yapabilmek için çok özel teknik ve incelemeye gerek yoktur. Bu tespitleri Microsoft Office 2007 sürümü ile önceki sürümlerin farklılıklarını bilen herhangi bir bilirkişi de rahatlıkla yapabilmektedir. ŞU ANDA MAHKEMEDE GELİNEN DURUM NEDİR? Zaten bahse konu bu dijital verilerin birçoğunun içeriğinin de 2003 ten çok sonraki yıllara ait bilgileri barındırdığı hem de Soruşturma Savcılığının soruşturma başlangıcında yaptığı yazışmalarda ortaya çıkmış, ama nedense bu deliller de aylar boyunca savunmadan saklanmış, örneğin CD lerin imajları savunmaya dava başladıktan yaklaşık bir yıl sonra verilmiş ve sanıkların lehine olan delillerin üstü örtülmeye çalışılmıştır. Davanın gelinen bu aşamasında dahi, tüm taleplere rağmen bahse konu tespitleri inceletmek ve delilleri denetletmek üzere herhangi bir bilirkişi görevlendirmesine gitmek bir yana, bunların tartışılmasına bile müsaade edilmeden, mahkeme tarafından, duruşma savcısından esas hakkındaki mütalaası istenmiş, duruşma savcısı, yaklaşık 14 aydır sunulan delilleri ve savunmaları hiçe sayarak ve sadece iddianameye dayanarak mütalaasını vermiş, tutuklu ve tutuksuz tüm sanıklar için yıl hapis cezası istemiş ve böylece davayı etkileyecek olan maddi gerçeğin üzeri kapatılmaya çalışılıyor intibası doğmuştur. Sonuç olarak, yapılan sahtecilik tespitlerinden sadece birkaçının bu mektubumuzda anlatıldığı tüm maddi hatalara rağmen mahkemenin bahse konu delil değerlendirmesini yapmayarak savcının esasa ilişkin mütalaasını alma kararı; yaklaşık 14 aydır sunulan delilleri ve savunmaları hiçe saydığının bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Mahkeme başkanı, talep ettiklerinde sanıklara konuşma hakkı verdiğini her vesile ile belirtmektedir. Ancak savunma hakkının gereği, konuşmaya müsaade etmek değil konuşmaların içeriğindeki taleplere karşı adil kararı alabilmektir. Hâlbuki durum mahkemenin savunma hakkını; Savunmanın Bilirkişi ve Tanık dinletme taleplerini kabul edilmesi olarak algılamadığını göstermektedir. Mahkeme aldığı ara kararla resmi bir bilirkişi heyeti oluşturma ve iddianamede savcı tarafından Darbeyi Önlemiştir denen eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ın mahkemede tanık olarak dinlenmesi taleplerini reddetmiştir. Sürdürülen bu davanın savunmanın taleplerine hiç itibar etmemesi nedeniyle adil bir yargılama olmadığı net olarak ortaya çıkmıştır. Bu aşamadan sonra gerekli şey; mahkemenin adına karar verdiği Türk milletinden saklanan bu gerçekleri yüce millete anlatmak ve bunu vicdanların terazisine sunmaktır. BU NOKTADA BALYOZ DAVASI SANIKLARININ GÖRÜŞÜ NEDİR? Türkiye de aydınlar, bilim insanları, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları ve adaleti sağlamakla görevli kurumlar başlarını kuma gömme hakkına sahip değildir. Eğer bu konuda yukarıdaki ifadelere katılmayanlar varsa, içine şüphe düşmeli ve gerçeği araştırmalıdır. Eğer yukarıdakilerin gerçeğin ifadesi olduğu biliniyor, susuluyor veya göz yumuluyorsa kamuoyunu doğru aydınlatma sorumluluğu yerine getirilmiyor demektir. -8-

9 Diğer taraftan yukarıdaki gerçekler biliniyor fakat bunun aksi söylenerek, Silahlı Kuvvetlerin içindeki bir cuntanın temizlendiği ve bu yolla Türk demokrasisinin ilerlediği iddia ediliyorsa, ülkemize onarılması zor zararlar verilmektedir. Haksız ve hukuksuz olarak masum insanların bile bile rehin alınmalarını, demokrasi adına yapılması gereken bir hareket olarak görmek veya başka çaresi yoktu, masum insanlar suçlansa da bu yapılmalıydı diye düşünmek, doğru ve ahlaki olmadığı gibi hukuka uygun bir düşünce de değildir. BU NOKTADA BALYOZ DAVASI SANIKLARININ TESPİTİ NEDİR? Bazı insanlar Balyoz Davasında neler olduğunu tam olarak bilemeyebilir, yanlış bilgilendirilebilir veya çeşitli nedenlerle bilmiyor gibi görünmek de isteyebilir ve hatta bile bile yanlış da yazabilir, söyleyebilir. Ancak yaşadığımız bilgi çağında dünya kamuoyu her şeyi açık seçik bilecek ve tüm dünyada Türk Ordusu, basit bir komplo ile general, amiral ve subayları saf dışı edilebilir bir Ordudur şeklinde algı yaratılmış olacaktır. İşte bu tarihe ve çocuklarımıza bırakabileceğimiz en kötü mirastır ve Türk tarihine ihanettir. Ülkemizin geleceğini de ipotek altına alabilecek bu durumdan bir an önce kurtulmamız gerekmektedir. BALYOZ DAVASI SANIKLARININ TALEBİ NEDİR? Türk milletinden tek istediğimiz, adil yargılanma hakkımızın sağlanmasıdır. Sizi adil yargılanma hakkımızın teminine yönelik taleplerimize destek vermeye davet ediyoruz. -9-