CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921)

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921)"

Transkript

1 CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) 1

2 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 LONDRA KONFERANSI CENGİZ ÇETİNTAŞ EDİTÖR CENGİZ ÇETİNTAŞ ISBN BASKI 2018 Bu kitabın her hakkı Cengiz Çetintaş' a aittir. Bilgiler kaynak gösterilmek koşuluyla kısmen kullanılabilinir. Ancak kitabın tümü dergi, kitap veya benzer şekillerde yayımlanamaz. 2

3 İÇİNDEKİLER TBMM TUTANAKLARI... 5 GİRİŞ OCAK 1921: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN LONDRA KONFERANSI HAKKINDA İSTANBUL DAKİ SADRAZAM TEVFİK PAŞA İLE YAPTIĞI GÖRÜŞME OCAK 1921: MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN LONDRA BARIŞ KONFERANSI HAKKINDAKİ BEYANATI VE HÜKÜMETİN GÜVENOYU İSTEĞİ ŞUBAT 1921: DIŞİŞLERİ BAKANI BEKİR SAMİ BEY İN LONDRA KONFERANSINA GİDECEK HEYET HAKKINDA BEYANATI ŞUBAT 1921: LONDRA KONFERANSINA GİDECEK HEYET HAKKINDAKİ HÜKÜMET TESKERESİNİN GİZLİ OTURUMDA GÖRÜŞÜLMESİ VE MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN KONUŞMASI ŞUBAT 1921: LONDRA KONFERANSI HAKKINDA SADRAZAM TEVFİK PAŞA YA GÖNDERİLECEK TELGRAFIN GİZLİ OTURUMDA GÖRÜŞÜLMESİ VE MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN KONUŞMASI ŞUBAT 1921: GİZLİ OTURUMDA LONDRA KONFERANSI İÇİN SEÇİLEN DELEGE HEYETİ NE HÜKÜMET TARAFINDAN VERİLEN TALİMATIN GÖRÜŞÜLMESİ VE VEKİLLER HEYETİ REİSİ FEVZİ PAŞA NIN AÇIKLAMALARI ŞUBAT 1921: İZMİT MİLLETVEKİLİ SIRRI BEY İN LONDRA KONFERANSINDAN SADRAZAM TEVFİK PAŞA HAKKINDA GÖNDERDİĞİ TELGRAFIN OKUNMASI MART 1921: GİZLİ OTURUMDA LONDRA KONFERANSI İLE İLGİLİ GÖRÜŞME VE DIŞİŞLERİ BAKAN VEKİLİ AHMET MUHTAR BEY İN AÇIKLAMALARI NİSAN 1921: YUNAN ZULMU HAKKINDA VERİLEN SORU ÖNERGESİ, DIŞİŞLERİ BAKAN VEKİLİ AHMET MUHTAR BEY İN CEVABI VE İTİLAF DEVLETLERİNE VERİLECEK NOTANIN GÖRÜŞÜLMESİ MAYIS 1921: GİZLİ OTURUMDA DIŞİŞLERİ BAKANI BEKİR SAMİ BEY İN FRANSIZLARLA YAPTIĞI ANLAŞMANIN GÖRÜŞÜLMESİ VE İSTİFASI SON NOT

4 4

5 TBMM TUTANAKLARI Tarih yazmak için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Arkeolojik buluntular, yazılı eserler, çeşitli yerlere çizilmiş resim ve gravürler vb gibi çeşitli kaynaklar vardır. Tarih'in veri kaynaklarından biri de tutanaklardır. Bu tutanaklar zamanının siyasi, sosyal, ruhsal, ekonomik, dini ve etnik durumunu en iyi yansıtan tarihi belgelerdir. Yaşadıkları dönemde toplantıya katılanların ağızlarından çıkan gerçek sözler, ifadeler bu tutanaklarda yer alır. Sonradan kurgulanmış, değiştirilmiş ifadeler değildir bunlar. Dobra, dobra, konuşmacının gönlünden nasıl geçiyorsa öyle dile gelmiş olan ifadelerdir. Günümüzde Büyük Önder, Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ün ve onunla birlikte Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran, Cumhuriyet'i kuran ve Anadolu'da yeniden aydınlanma dönemini başlatan milletvekillerinin, bir takım yanlışlıklara saplanmadan, saptırmadan, gerçek anlamda kim olduklarını ve neleri ne şartlarda başardıklarını, bu tutanaklar sizlere en iyi biçimde sunar. Doksan yılı aşkın bir süreden beri TBMM Genel Kurul tutanaklarını yazan, dergi haline getiren, onları bugüne kadar saklayan ve günümüzün teknolojik imkanlarından yararlanarak dijital ortamda yayınlayan binlerce Meclis çalışanının ve değerli Meclis başkanlarının üstün çabaları sayesinde bu tutanaklar günümüze kadar ulaşmıştır. Onlar sayesinde dijital ortamda Meclis Genel Kurul tutanaklarını bir tık kadar yakın mesafede ulaşıp o günlerde neler olduğunu, neler konuşulduğunu, hangi kararlar alındığını ve hangi kanunlar çıkartıldığını öğrenebiliyoruz. Milletvekillerinin kişiliklerini, tartışmalarını, kavgalarını, uzlaşmalarını, ülkeleri için yaptıkları özverileri ve her şeyi öğreniyoruz. Ancak dikkat etmemiz gereken şey, o dönemin koşullarında söylenenleri bugünün değer yargılarıyla yorumlamamaktır. O dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve etik değer yargıları elbette bugünküne benzememekteydi. O nedenle Mustafa Kemal Atatürk'ü ve o dönemin bakanlarını, milletvekillerini bugüne göre değerlendirmemiz onlara büyük haksızlık olur. Onlar bugün yaşasalardı, söylem ve davranışları elbette daha farklı olurdu. Ancak farklı olmayacak şeyler de vardı, ülkelerini koruma içgüdüsü, azim ve irade, fedakarlık, çağdaş uygarlığa erişme isteği. Arşivin tozlu raflarında duran tutanakların kimseye bir yararı yoktur. Benim yaptığım iş, dijital ortamdan yararlanarak onları arşiv raflarından alıp çıkarmak, günümüzün anlaşılır Türkçesi ile kamuoyuna sunmaktır. Bu işi yaparken, kendimi doksan yıl öncesinin Meclis Genel Kurul salonunda stenograflara ayrılmış masada oturuyor hissediyorum. Meclis kürsüsünde ağızlardan çıkan her sözü not alıyor, temize çekiyor, derliyor ve o dönemin en önemli kitle iletişim aracı olan telgraf ağıyla sizlere ulaştırıyorum sanki. Bu müthiş bir düş, keyif verici bir haz ve çok önemli bir toplum hizmetidir, benim için. 5

6 6

7 GİRİŞ Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin Sevr Antlaşması nı kabul etmemesi, işgal kuvvetlerini yurttan çıkarmak için harekete geçilmesi, Güney Anadolu da Fransızlara karşı başarı sağlanması, Birinci İnönü Zaferi ile batıdaki Yunan ilerleyişinin durdurulmuş olması ve Sovyet Rusya ile görüşmelere başlanması üzerine, İtilaf devletleri Sevr Antlaşması maddelerinde bazı değişiklikler yapmak üzere Türkiye ve Yunanistan ın da katılımıyla Londra da bir konferans toplamaya karar verdiler. Konferansa İtilaf devletleri ile birlikte Yunanistan ve İstanbul Hükümetini de davet ettiler. Ayrıca Osmanlı Hükümeti aracılığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi nin de konferansa temsilci göndermesini istediler. İki hükümeti de çağırmaktaki amaçları, İstanbul ile Ankara arasında fikir ayrılığı çıkarmak ve bu durumdan faydalanmaktı. Sadrazam Tevfik Paşa, İtilaf devletlerinin çağrısını ve kendi düşüncelerini bir telgrafla Mustafa Kemal Paşa'ya bildirdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin barış yanlısı olduğunu göstermek ve bu sayede İtilaf devletlerinin Ankara barış istemiyor, savaşı uzatıyor gibi propaganda yapmasını önlemek, Milli Misakı dünya kamuoyuna duyurmak için konferansa katılmak istiyordu. Ancak Mustafa Kemal Paşa, İtilaf devletleri tarafından doğrudan doğruya bir davet gelmediği takdirde konferansa katılmayacaklarını belirtti. Bunun üzerine İtilaf devletleri konferansa, İtalya aracılığı ile Ankara Hükümetini de resmen davet ettiler. Londra Konferansı 23 Şubat 1921 tarihinde başladı. İstanbul Hükümetini Sadrazam Tevfik Paşa, Ankara Hükümetini Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey temsil ettiler. Tevfik Paşa konuşma sırası kendine gelince, Ben sözü Türk milletinin gerçek temsilcisi olan TBMM temsilcisine bırakıyorum. diyerek hem Bekir Sami Bey in işini kolaylaştırdı, hem de İtilaf devletlerinin İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümetini birbirine düşürme planlarını bozmuş oldu. Bu konferans ile İtilaf devletleri ve Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasi varlığını ilk kez resmen tanımış oldular. İtilaf devletleri, Sevr Barış Antlaşması nın esaslarına dokunmadan antlaşma üzerinde yaptıkları birkaç değişikliği, Türklerin ve Yunanlıların önceden kabul etmesini istediler. Türk heyeti ise ilk olarak İtilaf askerlerinin ve Yunan Ordusunun Anadolu yu boşaltmasını istedi, Milli Misakı anlattı. Yunanlılar ise ne Anadolu yu boşaltmaya, ne de Sevr Barış Antlaşması nda yapılan değişiklikleri kabul etmeye yanaştılar. İtilaf devletlerinin tekliflerine göre İzmir ve çevresi sözde Türklere geri verilecek fakat şehirde bir Yunan kuvveti bulunacak, asayiş İtilaf devletlerinin subaylarının idaresinde yerli bir jandarma kuvveti ile sağlanacaktı. İzmir'de Hıristiyan bir Vali olacak ve Milletler Cemiyeti tarafından atanacaktı. Boğazlar ise Türklere geri verilmiyordu. Ermenistan ın sınırları, bölgeye gönderilecek Milletler Cemiyeti temsilcileri tarafından belirlenecek, kapitülasyonlar devam edecekti. Ayrıca İtilaf 7

8 devletleri, Sevr Antlaşmasının diğer maddelerinde de bazı değişiklikler yapacaklarını vaat ederek Ankara delegelerine bu teklifleri kabul ettirmeye çalıştılar. Bekir Sami Bey de tam bağımsızlık, Trakya sınırının 1913 yılında çizilen haliyle kalması, Gürcistan ve Ermenistan ın sınırlarının bu haliyle tanınması, Güney sınırının Musul, İskenderun, Halep ve Antakya yı içine alacak şekilde çizilmesi, kapitülasyonların kaldırılması gibi tekliflerini konferansa sundu. Bu teklifler İtilaf devletlerinin delegeleri tarafından kabul görmedi. Bunun üzerine şiddetli tartışmalar çıktı ve Londra Konferansı 12 Mart 1921 tarihinde hiçbir sonuç alınamadan dağıldı. Ayrıca Bekir Sami Bey, Meclisin onayını almadan, 11 Mart 1921 tarihinde Fransızlarla, 12 Mart 1921 tarihinde İtalyanlarla ve 16 Mart 1921 tarihinde İngilizlerle, esirlerin karşılıklı değişimi ve ekonomik konularda ayrı ayrı anlaşmalar imzaladı. Bekir Sami Bey in imzalamış olduğu bu anlaşmalar, yeni Türk Devleti nin diplomatik alanda da tanındığının bir belgesi olmasına rağmen, tam bağımsızlık ve eşitlik ilkesine aykırı düştüğü için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmadı ve hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. 8

9 29 OCAK 1921: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN LONDRA KON- FERANSI HAKKINDA İSTANBUL DAKİ SADRAZAM TEVFİK PAŞA İLE YAPTIĞI GÖRÜŞME (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 139. Birleşim, Gündem: 10/1) Ankara Hükümetinin Sevr Antlaşması nı kabul etmemesi ve işgal kuvvetlerini yurttan çıkarmak için harekete geçmesi, Güney Anadolu da Fransızlara karşı başarı sağlanması, Yunan ilerleyişinin durdurulması, İtilaf devletlerini harekete geçirdi. Türkiye ve Yunanistan ın da katılımıyla Londra da bir barış konferansı toplamaya karar verdiler. Bu konferansa Osmanlı Hükümetini davet ettiler ve Mustafa Kemal Paşa'nın da konferansa bir temsilci yollayabileceği haberini gönderdiler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz Paşa Hazretlerinindir, efendim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, Meclisin toplanmadığı son üç gün içinde cereyan eden bazı haberleşmelere dair Yüce Heyetinize malumat vereceğim. Doğrudan, doğruya vermek istediğim malumata geçmeden evvel kısa bir giriş yapmak istiyorum. Malumumuzdur ki milletimiz asırlardan beri iki kuvvetin, iki baskıcı kuvvetin, iki imhacı kuvvetin tesiri altında kalmıştır. O kuvvetlerden birisi, doğrudan doğruya memleket ve milleti idare etmek iddiasında bulunanlar, ikincisi de bütün bir emperyalist ve kapitalist alemdir. Asırlarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet tabii gayet zavallı bir haldedir. Fakat efendiler, bu baskıların neticesinde büyük uyanış meydana geldi. Bizim milletimizde de o uyanış meydana gelmiş ve biz böyle bir devrin içinde bulunuyoruz. Nitekim bir buçuk sene evvel, millet aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır. Emperyalist kuvvetler milletimizi hak, haysiyet ve istiklalden mahrum bir hayvan sürüsü olarak düşündükleri için böyle bir sürünün elinde kıymetli ve büyük bir memleketin bırakılmasını tabii uygun göremezlerdi. Onların düşüncesine göre bu memleketi parçalamak ve bu memleketteki insanları esir almak lazım idi. Böyle bir emel, böyle bir gaye takip ediyorlardı. Dünya Harbinin neticesiyle elde ettikleri fırsattan istifade ederek Mondros Ateşkesi ile milletin ve ordunun elinden silahlarını da aldıktan sonra faaliyete girişmişlerdir. Bir taraftan içeride bulunan gafil veya hain kuvvetler, memleket ve milleti adeta bu dışarıdaki kuvvetler gibi düşünüyorlardı. Binaenaleyh onların da yaptıkları, en hain düşmanların yaptıkları gibiydi. İşte bundan bir sene evvelki vaziyetimiz böyle bir şekil, renk ve manzara gösteriyordu. Halbuki efendiler milletimiz hiç bir vakitte düşmanlarımızın düşündüğü gibi hakkına ve istiklaline yabancı değildir. Bilakis büyük bir aşk ile bağlıdır. Milletimiz içerideki cahillerin, gafillerin ve hainlerin ifade etmek istedikleri mahiyette değildir. İşte bir seneden beri yapmakta olduğumuz mücadelemiz neticesinde, millet içeriye karşı, dışarıya karşı ve bütün dünyaya karşı mevcudiyetinin yüksek mahiyetini bütün delilleriyle ispat etmiş bulunuyor. Binaenaleyh mücadeleye başladıktan sekiz, on ay, bir sene sonra bugünkü vaziyetimiz meydana gelmiş bulunuyor. Bugünkü vaziyetimizi ifade etmek lazım gelirse, milletin tabii temsilcilerinden teşekkül 9

10 eden Meclis ve onun Hükümeti bütün memlekette hakimdir ve hakimiyeti muhafaza etmek kuvvet ve kudretine sahiptir. Askeri vaziyetimiz doğuda, batıda ve bütün düşmanla temasta bulunduğumuz yerlerde milleti müdafaa edebilecek kabiliyettedir. Doğuda Ruslarla aramızda tabii bir dostluk mevcuttur ve bu tabii dostluğu maddi esaslara istinat ettirmekle meşgul bulunuyoruz. Batıda vaziyeti bir iki safhada mütalaa edebiliriz. Bundan bir sene evvel Batı nın bize karşı düşüncelerini kısaca arz edeyim. Milletin müdafaada ısrarı devam ettikçe, Batı alemi başka, başka fikirlere sahip oldular. Evvela Batı milletleri kendi hükümetlerinden başka türlü düşünmeye başladılar. Burada bir milletin mevcudiyetini tanımak düşüncesine sahip oldular. İkinci bir devrede bazı hükümetlerin, milletleriyle beraber olmaya başladığı görüldü. Mesela Fransızlar, İtalyanlar hakikaten son zamanlarda fikirlerini değiştirdiler. Hatta İngiliz milleti bile hükümetlerinin kendilerini aldatmakta olduklarını idrak etmeğe başladılar. Yalnız diğerlerine nispeten çok inatçı davranan Lloyd George... (kahrolsun sesleri) İşte şimdi arz etmek istediğim hadise ile de Lloyd George un da düşüncesini değiştirdiğini söyleyeceğim. Efendiler 25 Ocak tarihinde İtilaf devletleri Paris'te bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda verdikleri karar, 21 Şubat tarihinde Londra'da bir konferans toplamak ve bu konferansta Doğu meselesini halletmektir. Esas olarak Sevr Antlaşmasını değiştirmeye karar vermiş bulunuyorlar. Biz bunu İstanbul vasıtasıyla öğreniyoruz. Bundan iki gece evvel İstanbul'da Tevfik Paşa doğrudan doğruya benimle görüşmeyi arzu etti. Ben bu müracaatı doğrudan doğruya kendi şahsıma ve şahsi bir mahiyette gördüğüm için iyi karşılamadım ve kendisine verdiğim cevapta, benim şahsımla bitecek hiç bir şey yoktur ve olamaz, dedim. Eğer Tevfik Paşa Hazretleri Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat etmek istiyorsa, müracaatta bulunabilirler ve ümit ederim ki bu müracaatları kabul görür, demiştim. Aradan yirmi dört saat geçtikten sonra ve kendilerine bu ihtarım anlaşıldıktan sonra Tevfik Paşa tarafından tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine başlığıyla bir telgraf geldi. Bunu aynen okuyacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine İtilaf devletlerinin 25 Ocak 1921 tarihinde Paris'te yaptıkları toplantıda, Doğu meselesinin hallini müzakere etmek üzere 21 Şubat'ta Londra'da Osmanlı ve Yunan hükümetleri delegeleri bir konferans içi davet olunacaktır. Yeni hadiseler dolayısıyla mevcut Sulh Antlaşmasında değişiklik yapılacaktır. Hükümetimize gönderilecek bu davette, Mustafa Kemal Paşa veya Ankara tarafından vazifelendirilecek delegelerin, Osmanlı Delege Heyeti ile beraber bulunmaları şartı vardır. Bu karar müttefik devletlerin İstanbul temsilcileri tarafından tebliğ edildi. Tayin buyuracağınız delegeleri, buradan seçeceğimiz delegelerle birleşerek Londra ya gönderilmek üzere karar ve cevabınızı bekliyorum. Zamanın kısalığı sebebiyle telgraf hattının açık bulundurulmasını rica ederim. Makine başında hemen cevap vermek mümkün ise telgraf başında beklemekteyim, efendim. 10

11 11 Tevfik MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim fazla izahatla Yüce Heyetinizi yormamak için yapılmış olan haberleşmeyi aynen okuyacağım. Bu telgraf tabii açık gelmiştir. Binaenaleyh biz de açık olarak, resmi olarak Tevfik Paşa ya bu cevabı verdik. İstanbul'da Tevfik Paşa Hazretlerine Milli iradeye dayanarak Türkiye'nin mukadderatına el koyan yegane meşru ve bağımsız hakim kuvvet Ankara'da toplanmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye'ye dair bütün meselelerin halline vazifeli ve her türlü dış münasebetlerde muhatap olan, ancak bu Meclisin Hükümetidir. İstanbul'- daki herhangi bir heyetin, her bakımdan meşru ve hukuki salahiyeti yoktur. Binaenaleyh böyle bir heyetin kendini hükümet adı vermiş olması, milletin hakimiyet hakkına açıkça aykırı ve bu ad altında memleket ve milletin hayatına ait meselelerde dışarıya karşı kendini muhatap göstermesi mümkün değildir. Heyetinize düşen vatani ve vicdani vazife, hal ve hakikati görerek, millet ve memleket adına meşru muhatap olan hükümetin, Ankara'da olduğunu kabul ve ilan etmektir. Millet ve memleketimiz adına meşru salahiyete sahip Hükümetin Ankara'da olduğu İtilaf devletleri tarafından iyice takdir edildiği şüphesiz bulunduğu halde, onların İstanbul'daki bir heyetin mevcudiyetinin, kendileri için istifadeli olabileceğini zannetmelerinden dolayıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, sulh ve ateşkesi ciddi ve samimi olarak arzu ettiğini ve yalnız milli haklarının tanınması talebinden ibaret olan şartlarını ilan ve bu hakların tasdiki halinde, teklif olunacak sulh müzakerelerine kabule hazır olduğunu beyan eylemiştir. İtilaf devletleri Londra'da toplayacakları konferansta Doğu meselesini adalet dairesinde halletmeye karar vermişler ise davetlerini doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine yapmalıdırlar. Bu şartlar dairesinde yapacakları davetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından kabul edileceğini tekrar beyan ederiz. (bravo sesleri, şiddetli alkışlar) TBMM Reisi Mustafa Kemal MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendiler Yüce Meclisiniz adına bu cevabı verdim ve bunu göndermelerini Dışişleri Vekâletinden rica ettim. Yüce Meclisiniz de uygun bulursanız doğrudan doğruya bütün İtilaf devletleri dışişleri nezaretlerine de göndereceğiz. (uygundur sesleri) Bu resmi cevaptan sonra doğrudan doğruya Tevfik Paşa Hazretlerinin şahıslarına tarafımdan hususi bir telgraf daha çektim. Onu da okuyacağım.

12 İstanbul'da Tevfik Paşa Hazretlerine (Hususidir) Yüksek şahsiyetleri gibi, bütün bir ömrü bu millet ve memlekete aralıksız mühim hizmetlerde bulunmuş muhterem bir devlet adamına, bütün geçmişteki hizmetlerinizi tamamlayıp taçlandıracak müstesna ve tarihi bir fırsatın çıktığına inanıyoruz. Biz tam bir birlik içinde hareket etmek istiyoruz. Dolaylı olarak davet edildiğimiz konferansta memleketi ayrı ayrı temsil edecek iki heyetin ne büyük manialara yol açtığını tamamıyla takdir buyurduğunuza eminiz. Milletin, sırf hakimiyet haklarını korumak için harcadığı emekler, akıttığı hesapsız kanlar, içten ve dıştan birçok güçlüklere karşı gösterdiği dayanma ve direnme, bugün karşısında bulunduğumuz elverişli yeni durumu yarattı. Bir yandan da dünya olayları, bu dayanma ve direnmenin asıl hedefi olan tam istiklalimizi haklı gösterecek yolda gelişmekte devam ediyor. Bizi esirliğe ve yıkılmaya mahkum etmek istemiş olan hükümetler karşısında, milli haklarımızı müdafaa ederken, maddi ve manevi bütün memleket kuvvetlerinin birlikte hareket etmesi şarttır. Bunun için Padişahımızın memlekette milli iradenin kendini gösterdiği tek yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni tanıdığını artık resmen ilan etmesi icap etmektedir. Böylece İstanbul'un memlekete birbiri ardınca zararlar verdiği acı tecrübelerle sabit olan ve ancak yabancılar lehine devam ettirilen gayri tabii durumuna bir son vermek mümkün olur. İtilaf devletleri temsilcileri tarafından yapılan tebligat gösteriyor ki İstanbul'dan gidecek olan bir Delege Heyetinin Londra Konferansı'na katılabilmesi, ancak onun Ankara Hükümeti tarafından tam salahiyet ile vazifelendirilmiş delegeleri de içinde bulundurması şartına bağlıdır. Böylece İtilaf devletleri, Türkiye adına barış görüşmelerine katılacak delegelerin, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından gönderilebileceğini yeteri kadar açıklıkla itiraf etmiş oluyorlar. Fiili ve hukuki olarak memlekette tek meşru hükümet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ortaya koyduğu ve ilan ettiği esasları kabul ve bu esasların düşmanlarımız tarafından da tasdik edilmesini kolaylaştırmak için, bize katılmak suretiyle durumunuzu düzeltmenizi ve tespit buyurmanızı, tarih ve millet karşısında yüklenmiş olduğumuz vazife ve salahiyete dayanarak teklif ederiz. Bu şekilde mücadelemizi mutlu bir sonuca vardırma hususu çabuklaştırılmış olur. Birlikte hareket ve milli gayeyi var gücümüzle müdafaa etmek düşüncesiyle yapılan bu samimi tekliflerimiz, kabul görmediği ve yerine getirilmediği takdirde, Saltanat ve Hilafet makamında oturan Padişahımızın durumunun sarsılması tehlikesinden haklı olarak korkulur. Biz, milli iradenin vermiş olduğu fiili ve hukuki bütün salahiyetlere sahip bir hükümet olarak, şimdiden belirtir ve bildiririz ki bundan doğacak mesuliyet, tahmini önceden kestirilemeyecek olan bütün kötü sonuçlarıyla birlikte doğrudan doğruya Padişahımıza aittir. Yüksek şahsiyetinizin bu durum karşısında vicdani ve tarihi görevinizi tamamıyla yerine 12

13 getirmenizi ve neticelerini tarafımıza kesin ve açık olarak bildirmenizi bekliyoruz. Bu vesile ile samimi saygılarımızın kabulünü rica ederiz, efendim. TBMM Reisi Mustafa Kemal MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bundan sonra efendim her iki telgrafı hulasa eden ve yapılması lazım gelen şeyleri basit bir şekilde ifade eden şu telgrafı çektik. (cevap alınmadı mı sesleri) Müsaade buyurun, efendim. İstanbul da Tevfik Paşa Hazretlerine Resmi ve hususi telgraflarımızdaki kanaat ve tekliflerimizi aşağıda hülasa ederek tekrarlar, gereğinin acele yerine getirilerek neticenin bildirilmesini rica ederiz. 1. Padişahımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni tanıdığını kısa bir fermanla ilan edeceklerdir. Bu fermanda Hilafet ve Saltanat makamının dokunulmazlığını esas olarak kabul etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bugünkü şekli, hususiyetleri ve salahiyetiyle kabul buyurduklarını belirteceklerdir. Diğer teferruatların ilavesi, şimdilik karışıklığa yol açabilir. 2. Birinci madde hükmü yerine getirildiği takdirde, bir aile meselesi olan iç vaziyetimizin tanzim edilmesi aşağıdaki şekilde olabilir. Padişahımız eskisi gibi İstanbul'da otururlar. Salahiyetli olup her türlü taarruzdan uzak bulunan ve her türlü istiklal unsurunu kendisinde toplayan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti şimdilik Ankara'da bulunur. Elbette İstanbul'da artık Hükümet adı altında bir heyet kalmaz. Ancak, İstanbul'un hususi vaziyeti dolayısıyla Padişahımızın yanında Büyük Millet Meclisi'nce vazifelendirilecek ve salahiyet verilecek bir heyet bulundurulur. 3. İstanbul Şehri ile çevresine ait idarenin nasıl tanzim edileceği sonradan düşünülür ve tatbik edilir. 4. Bu şartlar kabul edilip tatbik edildiği takdirde, Büyük Millet Meclisi'nce tasdik edilmiş olan bütçemize, Padişah ve hanedandan olanlar için daha önce konmuş bulunan ödenek, vazifelendirilecek olan bütün memurların ve diğer maaşlıların aylıklarını ödemek için lüzumlu olan para, Hükümet tarafından sağlanarak ödenecektir. Mali gücümüz bunu karşılayacak vaziyettedir. 28 Ocak 1921 TBMM Reisi Mustafa Kemal MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim bu haberleşme dün gece yapıldı ve Tevfik Paşa dan şu cevap geldi. 13

14 Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Telgraflarınızı aldım. Yarın Heyeti toplayarak saat altıda malumat veririm, Efendim. (ne heyeti sesleri) 14 Tevfik MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Şimdi efendiler, okuduğum telgraflarda ifade edilen hususları tekrar etmek isterim ve bu tekrar edeceğim hususlar bizce Yüce Meclisinizin sulh yapma isteği olmak üzere düşünülür. Bir defa bütün dünyayla sulh yapmak isteriz. Fakat sulh yapabilmek için şartlarımız bellidir. Onları tekrar ederiz. İkincisi, millet ve memleket adına ve hesabına tek müracaat edilecek yer burasıdır, yani Yüce Meclisinizdir. Bu meşru hakkı, bu milli hakkı, bu tabii hakkı hiç bir sebep ve bahane ile hiç bir şahsa ve hiç bir heyete terk edemeyiz. (alkışlar) Bu esaslar dairesinde iki meselenin halli ile meşgulüz. Birisi İtilaf devletleriyle sulh meselesi, ikincisi bir iç meseleyi halletmekle meşgulüz. İç meselenin hallinde şimdilik Yüce Meclisiniz tarafından kabul olunduğuna inandığım telgraflardaki hususlardır. Bu hal tarzı, bugünün ihtiyacını temin edebileceği kanaatindeyim. Yüce Heyetiniz her iki esasa dair mütalaada bulunmayı arzu buyururlarsa tabii onları da dinleriz ve Hükümetimize onları da tebliğ ederiz, efendim. İSMAİL SAFA BEY (Mersin): Arkadaşlar, İstanbul ile Milli Hükümet arasında birtakım haberleşmenin olduğunu Muhterem Reisimiz Paşa Hazretleri burada izah buyurdular. Milli Hükümetin teklifi arasında gayet mühim bir madde var. Padişahımız tarafından Meclisimizin meşruiyetini ve milletin mukadderatına bizzat hakim olduğunu ilan etmesi talep ediliyor. Padişahımız bu talebi, bu ilanı yapmadığı takdirde ona karşı vaziyetimiz ne olacaktır? (eskiden ne ise yine o sesleri, gürültüler) Şimdiye kadar vaziyetimiz, arkadaşlar biliyorsunuz, gayet kapalı idi ve hiç kimse bu noktaya temas etmeye cesaret edemiyordu. Hepimiz diyorduk ki Padişahımız yabancıların elinde esirdir. Binaenaleyh, yapılan şeylerin hiç birisine razı değildir. Onun için daima Padişahımızın bizimle beraber olduğunu ve fakat yabancıların elinde esir bulunduğu için bunu ifade edemediğini, söylüyorduk. Nasıl düşünürsek düşünelim, bu mesele Yüce Heyetimiz ve hepimiz tarafından böyle görülmek isteniyordu. Fakat bugün Padişahımızın bize karşı olan vaziyetini açık olarak söylemesini teklif ediyoruz. Bunu açıkça söylemediği takdirde ne vaziyet alacağız? Ona karşı ne düşünüyoruz? Bu husus hakkında izahat verilmesini istiyorum. (gürültüler) FEYZİ EFENDİ (Malatya): En mühim bir mesele... Paşanın ifadesi pek doğrudur. Paşa Hazretleri ikiliği ortadan kaldırmak için güzelce bir şey yazmıştır. En mühim bir meseledir efendiler. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Kim dedi mühim değil diye?

15 FEYZİ EFENDİ (Devamla): İkilik ortadan kalkarsa, düşman bizim yanımıza gelemez. İkilik oldukça düşman bizi taksime daha kolay yol bulur. Sürüsünün hesabını bilmeyen, sürüsünü muhafaza edemeyen bir çobanın elinde bir değneği, bir de kavalı olur. Evet, o Padişahlar bizim haklarımızı her şekilde muhafaza ederdi. (patırtılar) Ben bu kürsüden inerim, lakin milletin en derin yaraları üzerinde söz söyleyen bir adama karşı böyle en büyük Meclisin bu kadar gürültü etmesi zannedersem çok üzüntü verici bir vaziyettir. SIRRI BEY (İzmit): Teşekkül eden milli heyetin, Padişah nazarında nasıl düşünülmekte olduğunun açıkça ilan edilmesini teklif ettik. Pek doğru, hatta geç kaldığımız bir tedbirdir bu. Padişah, şimdiye kadar bizi nasıl düşündüğünü açıkça söylemeli idi. Hakikaten bunu anlıyorduk, fakat herkesin anlayacağı bir şekilde bunu fiilen söylemeliydi. Bu teklifimiz karşısında Padişah sessiz kalır veya aksi söz söylerse o vakit vatandaşlarını yabancı esaretine bırakan, askerini yabancılara teslim eden ve kalelerini düşmanlara veren Müslümanların imamının ne olacağını ulemadan sorarız ve verecekleri fetvaya göre hareket ederiz. HÜSREY BEY (Trabzon): Ben Safa Beyefendinin sorusuna bir cevap vermek istiyorum. Hakikaten kendileri bu soruyu dokuz ay evvel sorsalardı ben de aynı şeyi duyardım. Fakat bugün mesele büsbütün başka bir şekil almıştır. Bundan sekiz, dokuz ay evvel nurlu İslamiyeti fesat aleti edenlerin nasıl sahte fetva çıkardıklarını da biliriz ve Anadolu ulemasının da ona karşı nasıl bir fetva çıkardıklarını da biliriz. O fetvayı çıkaranların Padişahımız tarafından tayin olunduğunu da biliriz. Binaenaleyh Padişahımız sekiz, dokuz ay evvel, ihtimal aldatılmış, ihtimal öyle görmüş, bu meşru Anadolu Hükümetini tanımıyordu. Bu böyledir, etmediler, etmedikleri halde ne oldu? Tabii hiç! Millet mukadderatına hâkim idi. Onlar tarafından riayet edilen adamların kafasını patlattı ve bugünkü meşru hakkını fiilen ve tamamıyla eline aldı. Zaten onlar o oyunu tecrübe ettiler. Binaenaleyh, bugün Milli Hükümetimizin kendilerine sordukları soru gayet kati ve zamanında sorulmuş bir sorudur. İster cevap verir, ister vermez. Bizim nazarımızda mevcut olan şahıs değil, Hilafet Makamıdır. (bravo sesleri) İkinci meseleyi Hükümete arz etmek isterim ki Rusya hakkındaki fikirleri pek doğrudur. Orada Çiçerin'in fikirlerini teyit ettiler. Yalnız İtilaf hükümetlerine verilen bu notaların, samimi dostumuz olan Rusya'- ya da aynen verilmesi lazım gelir. OSMAN FEVZİ EFENDİ (Erzincan): Efendim, bundan sekiz, dokuz ay evvel Ankara Müftülüğünden çıkarılan fetva her kaza ve her vilayette tasdik olundu. Fetva ne oldu da verildi? Padişahımızın hakimiyet hakkına düşmanlar tarafından tecavüz olmuştu. Onun ve milletin bundan kurtulması için meşru bir Millet Meclisi teşekkül etmesi caizdi. Buna uymayanlara karşı milletin karşı koyması meşrudur ve bunu müdafaa ederken vefat edenler şehittir ve buna karşı hareket edenler, düşmanların tesirinde olduklarından şehit değildir. Bundan dolayı şimdi acaba o vaziyet tamamen değişti mi? Kabul etmiyorum. Yani Padişahımız tarafından verilecek cevap kabul olunmaz tarzında anladığım bazı ifadelere karşı müdafaa ediyorum. 15

16 Yani şüphemi yok etsinler. Bu hal değişti mi? Değişmedi ise yine Paşa Hazretlerinin buyurdukları ve verdikleri cevap aynı hakikattir bana göre. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, bu sorulan soruların esasen cevapları verilmiş gibidir, bazı arkadaşlar tarafından. Yalnız ben de aynı cevaplara temas eden ve edecek olan bir kaç kelime söyleyerek bu meseleye bugün için nihayet vermeyi rica edeceğim. Efendiler, Padişahımızı zannediyorum ki içinizde benim kadar tanıyan azdır. Ben kendileriyle daha tahta geçmeden evvel seyahat ettim, beraberinde bulundum. Binaenaleyh, ahlakına, hal ve hareketlerine, düşüncelerine diyebilirim ki yakından vakıfım. Malumunuz İngilizler esir olarak bulundurdukları İslam alemine karşı daima baskı kurabilmek için kıymetli bir vasıtaya muhtaçtırlar. İngilizler için bu kıymetli vasıta, Hilafet Makamında oturtacakları kişidir. İngilizler bir aralık Mısır'da böyle bir vaziyete teşebbüs etmişler ve bunun için Hicaz'da isyan ettirdikleri Emir ile yine böyle bir vaziyet meydana getirmeyi arzu etmişlerdir. Yine İngilizler belki Afganistan'da böyle bir oyuncak icadına çalışmışlardır. İşte bu teşebbüs içinde bulunan İngilizler Ateşkesten sonra o aradıkları vasıtanın ki kendi tabirleriyle kendilerinden işittim, pek kıymetli cevherdir. Bu cevheri avuçlarının içinde bulundurmak lazım olduğu kanaatindedirler. Hakikaten de avuçları içinde buldular. Bu İngiliz avucunun içine giren cevher, Padişahımızdır. Yani Padişahımızın iki sebeple bu tuzağa düşmüş olduğu kanaatindeyim. Birincisi, ciddi olarak memleketi bilmediğinden, milletini tanımadığından, milletinin kabiliyetine dair atalarımızın kahramanlık misallerini, belki hepinizden daha iyi tarih yapraklarında okumuş olmasına rağmen, bu milletin kendi hayatını müdafaa edebileceğine inanmış değildi. Binaenaleyh kendisi için memleket ve millet adeta çürük, düşkün bir mahkum olarak buluyordu. Bu vaziyette korku ve ürküntü ile beraber kendisinin de mahvolacağı vesvesesine kapıldı. İşte bu ruh hali içinde bulunan Padişahımıza, İngilizler gayet geniş bir himaye gösterdiler. Öyle bir kucak açtılar ki zırhlılarla ve zırhlıların toplarıyla birlikte. Hakikaten kendisiyle görüşmem sırasında penceresinden İngiliz zırhlılarının saraya doğru olan toplarını göstermiştir, işte bu tarzda bir himaye bulundu ve bulunuyordu. Fakat efendiler, Padişahımızı vesveselere düşüren şey, kendi vatanında, kendi milletinin sinesinde sığınılacak bir yer arayacağı yerde, maalesef böyle dışarıdan dayanak aramaya sevk eden sebep kaybolmuş düşüncesindeyim. Birincisi millet kudretini ve kuvvetini maddeten gösterdi. Yine milletin içinde düşman fikrine geçerli olarak ve dolayısıyla Padişah için bir dayanak hazırlayabileceğini zannettikleri fikirler dahi değişti. Artık bundan sonra memleket içinde bugün tecelli eden samimi ve kutsal gayelerden başka bir gaye ile bir vaziyetin olacağına ben maddeten imkan görmüyorum. İkincisi, dış kuvvetler bugün tamamen tahakkuk etmek üzeredir ki İngilizler de Padişahı yalnız bırakmışlardır. Çünkü efendiler, İngiliz ve herhangi bir millet ve herhangi bir hükümet ancak kuvvet karşısında vaziyet alır, kudretten ve kuvvetten mahrum olduğu maddeten sabit olmuş olan bir şahsın kendi tabirlerince Petro'luğu kalmamıştır. Artık kendilerince hiç bir kıymeti olmayan Padişahı bırakmışlardır. İşte böyle bir vaziyet karşısında millet, yüksek bir vicdan hissi ile yine Hilafet ve Saltanat Ma- 16

17 kamı olduğu için bugün kendisine son ve kati teklifini yapıyor. Pek çok ümit ederim ki Padişahımız bu teklifi memnuniyetle kabul buyururlar. Çünkü akıl kârı olan, mantık icabı olan, uygun olan budur. Sorulan sorulara cevap vermek istiyorum. Eğer Padişahımız bu teklifimize uygun bir cevap vermezse ne yapacağız? Efendiler, bu meselenin halli gayet basittir. Fakat meselenin kolaylığı bir şarta bağlıdır ki o da milletin birlik olması halinde gayesine sadık olarak salahiyetini kullanması ve kullanabileceğini ispat etmiş olmasıdır. Bu vaziyet bir defa teşekkül ettikten sonra bahis mevzu olan şey basit olarak hallolunabilir. Bu meselenin Türkiye halkı tarafından, Türkiye Devleti tarafından kolayca hallolunabilmesi için ikinci bir sebep daha vardır. Bu, pek kuvvetli bir sebeptir. Malumunuz İslam alemi gayet samimi ve vicdani bağlarla Hilafet ve Saltanat Makamına bağlıdır. Fakat bu hakiki bağ ile bağlı olanlar, Hilafet ve Saltanat Makamında oturan kişiden bir şey talep ederler. O da bugüne kadar İstanbul'daki bu kişinin göstermemiş olduğu hal ve harekâttır. Halbuki o Hilafet ve Saltanat Makamına bağlı olan bütün İslam alemi, yine o Hilâfet ve Saltanat Makamının dokunulmazlığı için buna kefil olan Türkiye Devletinin fikriyle hemfikirdir. Binaenaleyh bu meselenin halledilmesi için Yüce Meclisinizin vereceği kararın İslam alemi üzerinde de arzu edildiği gibi iyi tesir yapacağının pek çok delilleri vardır. Hulasa bu mesele, milletin arzu ettiği dakikada halledebileceği bir meseledir. Halledilmesinde zorluk olmayabilir. Fakat bugünden bahis mevzu edilmesine bence lüzum yoktur. (çok doğru sesleri) Sonra Hüsrev Beyefendi bir şey buyurdular. Bu yazılan telgraflardaki teşebbüsün İtilaf devletleri dışişleri nazırlarına bildirildiği gibi Rusya'ya da bildirilse uygun olur, buyurdular. Tabii efendim, daha evvel Dışişleri Vekaletimiz tarafından bildirilmiştir. Bu yapılmıştır efendim. HÜSREV BEY (Trabzon): Efendim, bundan maksadım, İngiltere birçok tedbirlerle daima Doğu dan bizi ayırmaya çalışıyor, bu şüphesizdir. İstanbul'dan gelenler, Ahmet İzzet Paşa gibi vesaire vesilelerle... Binaenaleyh bizce en samimi olması lazım gelen bu teklifi bir hile olarak düşünmeye mecburuz. Değildir inşallah... Evet, Lloyd George'un ikinci bir oyunu olabilir... Onun için dikkatli davranmak lazımdır. Şüphesiz ki Hükümetin bunları takdir edeceğini biliyorum. Fakat mühim olduğundan bir kere hatıra getireyim dedim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, bu olabilir. İngilizlerin her hareketinin bir oyun olduğuna inanırsak hata etmiş olmayız. Fakat Hükümetin teşebbüsü sayesinde her hususu dikkate almakta ve tedbirleri ona göre karar vermekte olduğunu gördüm. Tabii Yüce Heyetiniz arzu buyurursa bu teşebbüsün tarzı hakkında Hükümet malumat verebilir. Başka söyleyeceğim yoktur, Efendim. (kafi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergeler var. 17

18 TBMM Başkanlığına Reis Paşa Hazretlerinin beyanatının, Meclisimizin faaliyetlerinin neticesi ve mücadelesi olduğunu beyan ederek, gündeme geçilmesini teklif ederim. 29 Ocak 1921 Beyazıt Mebusu Dr. Refik HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Oya koyacağım. (mesele bitti sesleri) Kabul edenler el kaldırsın, kabul edildi OCAK 1921: MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN LONDRA BARIŞ KONFERANSI HAKKINDAKİ BEYANATI VE HÜKÜMETİN GÜVENOYU İSTEĞİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 141.Birleşim, Gündem: 8/1) TBMM Hükümeti, İstanbul Hükümeti aracılığıyla yapılan Londra Barış Konferansı teklifini kabul etmedi. Doğrudan çağırılmadıkları konferansa katılmayacaklarını bildirdiler. Meclis birdenbire karıştı. Muhalif milletvekilleri, Hükümetin Meclise danışmadan bununla ilgili karar vermesini şiddetle eleştirdiler. Mustafa Kemal Paşa, isim vermeden Mecliste hafiye olduğunu söylemesi ortamı daha da gerdi. Bunun üzerine Hükümet Reisi Fevzi Paşa da güven oylaması yapılmasını istedi. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Paşa Hazretleri izahatta bulunacaktır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, evvelki gün vermiş olduğum izahatı müsaadenizle bir defa daha hulasa etmek isterim. Tevfik Paşa nın, 21 Şubat ta toplanacak olan konferansa davet edilen delege heyetine buradan da delege gönderilmesi hususundaki teklifini ifade etmiştim. Bu noktayı tekrar etmekten maksadım, teklifin mahiyetini ve hakikatini Yüce Meclise bir defa daha hatırlatmaktır. Teklif doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine yapılmış değildir. İstanbul'a davet olmuştur ve oradan gidecek olan heyete buradan da delege katılması mahiyetindedir. Bu teklif üzerine, memleketin birlikteliği halinde temsil edebilmek için İstanbul'un, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı olan vaziyetini halletmek lüzumuna kani bulunduğumuzu ve bunun için teşebbüs olunduğunu arz etmiştim. Buna dair olan telgrafları burada okuduğumuz gibi ajanslar ve gazetelerle de yayınlattırmıştık. İstanbul'dan Tevfik Paşa dan, alınan son telgrafa karşı bizim kendilerine yaptığımız teklifimize açık bir cevap verilmiş değildir. Malumunuzdur ki ben bu meseleyi Hükümet adına takip etmekte değildim. Doğrudan doğruya 1 TBMM Zabıt Ceridesi (29 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s , 18

19 Yüce Meclisinizin Reisi sıfatıyla takip ediyordum. Benim yaptığım, bir haberleşmeden ibaretti ve bu haberleşmenin aslı da Yüce Heyetinizin öteden beri belli olan esasları ve kabul etmiş olduğu kanunları tatbik etmekten ibaretti. Fakat meseleyi teferruatıyla takip edilmek lazım gelince, tabii benim vazifem son bulmuş oluyor. Buna binaen en son olmak üzere Tevfik Paşa ya tarafımdan yazılan telgrafta dedim ki ben size şimdiye kadar yazmış olduğum telgraflarla vaziyeti hakiki bir şekilde mütalaa etmek, münakaşa ve muhakeme etmek için lazım gelen bütün malumatı vermiş olduğumu zannederim. Fakat buna rağmen görüşlerimizde henüz lüzumlu derecede isabet olmadığını gördüğüm için bir defa daha açıklamak maksadıyla lazım gelen malumatı veriyorum, dedim ve bu münasebetle Yüce Meclisinizin kabul etmiş olduğu esasları bildirdim. En nihayette dedim ki ben şahsen ve ne de hiç kimse burada, Yüce Meclisin bu esasları haricinde hiç bir meselenin halledilmesine salahiyetli değildir. Meclis Divanıyla başlayan haberleşmenin lüzumlu olduğu muamele Hükümete havale edilmiştir. Binaenaleyh İstanbul ile olan münasebeti ve Londra'ya delege göndermek hususundaki meselenin takibini Hükümete terk etmiş bulunuyorum. Hükümetin kararlarını Yüce Heyetinize kısaca arz ediyorum. Zamanı gelince Hükümet arzu ettiğiniz derecede malumat verecektir. Hükümet, İstanbul'a hakikati anlatmak ve millet ve memleketi birlik içinde temsil etmek için icap eden neticeyi almak için şimdi telgraf başında meşguldür. Şimdi buraya gelirken de yeni bir telgraf geldiğini işittim. Diğer taraftan her ihtimale karşı, Londra'ya bir delege heyeti göndermeyi faydalı buluyorum ve bunun için de hazırlıklara başlanmıştır. Ancak; bu kadar büyük bir meselenin halledilmesinde Hükümet müstakil hareket etmek salahiyetini kendinde göremiyor. Oraya delege heyeti göndermek için ve göndereceği heyetin eline vereceği talimatı daha evvel Yüce Meclisinize bütün teferruatıyla arz edecektir. Yüce Meclisinizce müzakere edildikten sonra kati karar verilmiş olacaktır. Bundan da müsterih olabilirsiniz. Bu münasebetle bir noktayı arz etmek istiyorum. Biraz evvel, Divana bir önergenin verilmiş olduğunu haber aldım ve bu önergede bu noktalar üzerinde ve bu meselede endişe edildiğini gördüm. Vermiş olduğum tafsilat ile bu gibi endişelere yer olmadığı kanaatindeyim. Bilakis bugün, ben de dahil olduğum halde, Meclisiniz Hükümete karşı alacağı tavır mümkün olabildiği kadar onu takviye etmek noktasına dair olması lazım gelir. Gerek İstanbul, gerek Londra bilmelidir ki Meclisin her bakımdan emniyet ve itimadı olduğu insanlar, bu işi yapmaktadır. Eğer bunun aksi bir kanaati düşmanlarımızın eline verirsek, bunu bizim aleyhimizde ve bütün teşebbüslerimizin aleyhinde, çok fena olarak yaparlar. (bravo sesleri) Binaenaleyh ciddi olarak, samimi olarak, Yüce Heyetinizden rica ederim, böyle ufak tefek vesveselere düşmenin lüzumu yoktur. Hükümete emniyetimiz baki kaldıkça, onlar da vazifelerini yaparlar. Bu emniyet kaybolduğu dakikada, bu Hükümeti değiştirmek ve yerlerine başka arkadaşları geçirmek daima Yüce Heyetinizin elindedir. Söyleyeceğim bunlardır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurursanız, Paşa Hazretlerinin ifade buyurdukları önerge okunsun, Efendim. 19

20 MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Netice olarak Meclisle, Hükümet arasında her bakımdan itimadın tam olduğunu bütün düşmanlarımıza bildirmek için birlikte olalım. Bunu ihlal edecek herhangi bir fikrin, her ne şekilde olursa olsun bugün için memleketin menfaatlerine aykırı olarak görüyorum. (şüphesiz, hacet yok, önerge okunmasın sesleri) Ondan sonra arzu ederseniz önergeyi okutturursunuz. (okunmasın sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Önergede acaba, ne yazıyor? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Kim bilir ne münasebetsiz şeylerdir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, münasebetsiz şeyi mebus vermez. (gürültüler) Senin kadar, onun da aklı vardır. Benim de imzam var o önergede. Görmeden, okumadan münasebetsizdir demek, nedir? Sizin kadar da biz de salahiyetliyiz. (gürültüler) İstirham ederim, Paşa Hazretleri beyanatlarında, bir önerge verildiğini, Hükümetle Meclisin ahenk içinde olduğunu söylediler. Biz Hükümeti, Meclisten ayrı bir şey olarak düşünmedik. İstirham ederim, Hükümet ve Meclis ayrı bir şey değildir ki aralarında ahenk yoktur denilsin. Önergenin ihtiva ettiği bir şey vardır ki o da Meclis toplantı halindedir. Paşa Hazretleri ilk evvela kendilerine yapılan müracaatı reddetti ve dedi ki burada Mustafa Kemal Paşa yoktur, burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi vardır, binaenaleyh bana Mustafa Kemal Paşa diye hitap etmeyin, dedi. Demek ki müracaat doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisinedir. Hükümet, Büyük Millet Meclisinin Hükümetidir. Meclis Reisi, Büyük Millet Meclisi hissiyatının tercümanıdır, alınan kararları tebliğ eden makamdır. Önerge okunmasın ne demektir? Yazılmış bir önerge neden okunmasın? Herkes vatanın menfaatlerini düşünür ve imzasını atar. Benden yüksek salahiyet, yüksek akıl iddia etmek kimsenin hakkı değildir. Önerge, bunu ihtiva ettiği için okunmasını teklif ederim. Bunun için efendiler, Hükümete, yani Büyük Millet Meclisine yapılmış olan müracaatta, ilk önce Hükümet, Büyük Millet Meclisini toplayacaktı, gece yarısı. Biz toplantı yapmak için geceli, gündüzlü burada hazırız. (gürültüler) Müsaade buyurun efendiler, yazılacak telgraf bir gün tehir olunurdu. Kemal Paşa Hazretleri, Tevfik Paşa ya yapılan müracaatta Meclisi toplar, müzakere eder, cevabını veririz, demişti. İstanbul da bizi yirmi dört saat bekleyebilirdi. Verecek cevabı da gelen telgraf gibi, Yüce Meclise okutturup, oyunu, muvafakatini aldıktan sonra böyle nazik, mühim meselede cevap verilecekti belki. Ben, geçen yazıldığı ve herkese duyurulduğu gibi, Padişah efendimiz bize itaat etsin, tahsisatını takdim ederiz, ifadelerini çirkin buluyorum. Gerçi kabul etmezdim onu. (biz kabul ettik sesleri, gürültüler) İHSAN BEY (Cebelibereket): Neresini çirkin görüyorsun? İzah et. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Müsaade buyurun. Ben, Padişahımızın tahsisatını takdim edeceğiz ifadesini, uygun bulmadım. (gürültüler) Niçin söylemeyeyim? Ben bunun söylenmesini uygun görmedim. (sen görmeyebilirsin sesleri) Müsaade buyurun efendim, siz kabul edin. Padişahımızın tahsisatını biz de kabul ettik, fakat 20

21 belki o telgrafa girmesini istemezdim. İşler benim adıma, sizin adınıza yapılmıyor, Yüce Meclis adına yapılıyor. Hükümet, Yüce Meclisin düşüncelerini anlar, cevabını ona göre verirse isabet ederdi, diyordum. (gürültüler) Efendiler, verilmiş cevabın yanlış olduğunu iddia ediyorum beyefendiler. (şiddetli gürültüler) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Dün, önceki gün neye söylemedin? Bunları izah etmedin, efendi? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben onu misal olarak arz ettim. Böyle hayati bir meselede, sulha ait bir meselede hakim kimdir? Hakim doğrudan doğruya Millet Meclisi değil mi efendim? Kendi içinden ayırdığı bir kaç arkadaşına Hükümet olarak böyle geniş salahiyet vermiş değildir. Kanun demiştir ki Hükümet, Büyük Millet Meclisinin Hükümetidir. Hükümet, Meclisin verdiği izin dairesinde hükümet eder demektir. Niye bağırıyorsunuz? Ben de bu memleketle alakalıyım. Benim de sizin kadar aklım ve hakkım var. (gürültüler) İHSAN BEY (Cebelibereket): Erzurum dan geldikten sonra çok akıllı oldunuz. Evvelce böyle değildiniz. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Bırakın bunları, söylesin... Mecliste böyle bir ruhun olduğuna üzülmekle beraber, bu memleket içinde böyle düşünenlerin olduğunu da biliyoruz... Bilmiyor değiliz, bırakınız, söylesin ve sözünü kesmeyin... HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben hakimim diyorum efendi... Efendi ben Millet Meclisinin üyesiyim. MUHİTTİN BAHA BEY: Saray hakimisin... HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Fevkalade salahiyeti olan Büyük Millet Meclisi üyesiyim. Ben bu hakkımı kullanıyorum. İHSAN BEY (Cebelibereket): Hakiki fikrini gizlemeye muvaffak olamayacaksın. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Efendi ben Kuva-yı Milliyenin temeliyim. Gözünü aç efendi. Ben hiç bir suçlama kabul etmem. Büyük Millet Meclisinin gayesinden başka hiç bir şeyi kabul eden alçak ve lanet olsun. Sen ne söylüyorsun, neye muvaffak olamayacaksın, diyorsun? Ben kabul etmezlik etmedim. MUSTAFA BEY (Tokat): O gün neye söylemedin? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben bugün söylüyorum ki yapılacak haberleşmeden benim haberim olmalıdır, diyorum. (gürültüler) HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Telgraflardan haberdar etmiyorlar mı? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Netice tebliğ olunuyor. Hükümet, böyle yaptık diyor. Ben bunu inkar etmiyorum, Yüce Meclisin tasdikine sunulmasını istiyorum. Buna razı değil misiniz? (gürültüler) Ben böyle istiyorum, siz istemezseniz, istemeyin. 21

22 FUAT BEY (Çorum): İn aşağı haydi, istemiyoruz. RAGIP BEY (Amasya): Fikrimi ifade ettiğim önergem okunsun. İcap ederse açıklama yaparım, icap etmezse başka söz söylemeyeceğim. Önerge okunmadan söz söylenmez. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, önerge okunsun da anlayalım. RAGIP BEY (Devamla): Bir şey yok efendim, ne olduğunu arz edeyim. Bu gibi mühim siyasi meselelerde evvela Meclis haberdar edilsin. Meclis yasama ve yürütme vazifelerine sahiptir. Meclis de ne olduğunu bilmelidir. (gürültüler) Önerge bundan ibarettir. Bunun okunmasından başka çare yoktur. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, bu son söz üzerine Yüce Meclisinize gayet acı bir hakikati söylemek mecburiyetindeyim. İçinizde sizin hafiye var. Efendiler, en gizli celsenizde cereyan eden, millet ve memleket hayatına dair en gizli noktalar yabancıların raporlarına verilmiştir. (gürültüler, kahrolsun sesleri) Binaenaleyh bu Memleket... (gürültüler) Beyhude yere vaziyeti başka şeylere çekmeyiniz. Yalnız buna emniyet ediniz ki takip olunan yol, burada namus ve vicdan sahibi olan üyelerin tamamen vaziyetine uygundur. Efendiler, bu önergeye imza koyanlar içinde hafiye vardır. (şiddetli gürültüler, kimdir, söyleyin rica ederiz, kahrolsun, lanet olsun sesleri) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Beyefendiler rica ederim, Reis Paşa nın söylemiş olduğu söz çok mühimdir. Bunu ben kendi adıma katiyen kabul etmem. Arkadaşlarımdan da bunu kabul edecek kimse yoktur. (hiç birimiz sesleri) Her zamanda, her mekanda Hükümet her mühim işin içine girer. Hükümet mühim bir meselenin içine girdiği zaman, o hükümeti ufak düşürmek için bir önerge verilir. İhtimal ki böyle bir önergeyi imza edenlerin içinde iyi niyet sahipleri de vardır. Fakat böyle zamanlarda, böyle bir önerge vermeyi ben hiç bir zaman iyi niyet olarak göremem. (bravo sesleri) Rica ederim efendiler, millet yaşayacaktır. Sizin dediğiniz olmayacaktır, milletin dediği olacaktır. Millet ölümden kurtulacaktır. Böyle masallar olmaz. Nasıl olurda içimizden bazı efendiler yabancı parası alırda millete hıyanet eder. Bu alçaklıktır, onlar buradan çıkmalı, bu namussuzluktur. Müslümanlık bunu kabul etmez (izah edilsin sesleri) Bolşeviklerden para almış. BİR MEBUS BEY: Kim? YAHYA GALİP BEY (Devamla): Bolşevik olanlar hep almış. Bolşevik olan herifler meydanda işte. Yabancı parası almışlar. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Maarif Vekili): Memleketin hayati meselelerinden Yüce Meclisin derhal haberdar olması yolundaki arzusu daima Hükümetteki arkadaşlarınız tarafından dikkat edilmiştir ve bu defa da şimdiye kadar İstanbul ile yapılan bütün haberleşme de Yüce Meclisin almış olduğu kararlarının aleyhine bir şey yapmamıştır. Haberleşmeden Yüce Heyetiniz madde, madde haberdardır. Belli başlı neyi ihtiva ediyor? Müsaadenizle beraber hatırlayalım. Göreceksiniz ki sizin 22

23 söylememiş olduğunuz bir sözü Hükümet de söylememiştir. Hükümet, İstanbul'da toplanmış olan Mebuslar Meclisinden, Ankara daki Büyük Millet Meclisine gelinceye kadar milletin menfaatine bütün esasları tatbik etmiş, aynı zamanda harp ve sulh meselelerinde millete ait olmak üzere tesis etmiş olan kaideleri ifade etmekle yetinmiştir. İstanbul'da hükümet adını taşıyan heyetle buradaki Büyük Millet Meclisi arasındaki farkları bir defa hatırlatmaya lüzum gördük ve itiraf buyurursunuz ki bu, ancak Yüce Heyetinizin ifade etmiş olduğu bir hususu tekrar etmekten başka bir şey değildir. Biz İstanbul'daki hükümeti tanımamıştık. Sulh Konferansı bahis mevzu olduğu bir zamanda İstanbul Hükümetine ihtar etmek istedik ki bu sulh müzakerelerine top ve tüfek altında iradesini kaybetmiş olan bir heyet gidemez. Zannediyoruz ki burada sizin almış olduğunuz kararları ifade ettik. İkinci bir mesele var, konferansa davetin doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisine yapılması teklifinde bulunduk. Zannetmem ki bu noktada da sizin arzularınızı, fikirlerinizi izah ve ifade etmekten başka bir şey yapmış olalım. Arkadaşlar harp, harp için yapılmaz. Dünyada her millet kendisi için muayyen esasları ortaya koyduktan sonra onları elde edinceye kadar harp eder ve onların elde edildiğini gördüğü vakit, fikirleri saklı kalmak şartıyla, sulh için yollar arar. Ne vakit yeni bir karar bahis mevzu olursa emin olunuz ki dün akşamki Hükümet toplantısında da bu, ehemmiyetle bahis mevzu olmuştur. Derhal gelip haberdar etmekte gecikmeyeceğiz ve şimdiye kadar söylediklerimiz, sizin söylediklerinizin tekrarından, tarafımızdan İstanbul'a bir daha tebliğ edilmesinden başka bir şey değildir. (şiddetli alkışlar) MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Hüseyin Avni Bey le arkadaşlarının vermiş oldukları önerge tamamıyla hakikat bile olsa... HÜSEYİN AYNİ BEY (Erzurum): Biçare ne olduğu bilinmiyor ki! MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): İsterseniz okunsun. Önergenin ne olduğunu söylediniz. (gürültüler, devam sesleri) Diyorlar ki Büyük Millet Meclisi haberdar olmadıkça İstanbul'la haberleşilmesin. İşte önergenin söylediği bu! HÜSEYİN AYNİ BEY (Erzurum): Ne olur bundan? MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Memleketin yüksek menfaatlerine, yüzde bir ihtimal ile bir hakikatin söylenmesi uygun olmazsa, o hakikat söylenmez. Bırakınız ki bu hakikat değildir. Geçen gün Hükümet adına okunan önergeleri bir kere daha düşünmenizi rica ederim. Orada ne vardı? Memleketimizden ayrılıp da buraya geldiğimiz zaman yemin ettiğimiz şeyleri teyit ediyorlardı. Biz burada Büyük Millet Meclisi hakimdir dedik. İstanbul'da Hükümet fuzuli olarak idareyi gasp etti dedik. Biz, Padişah memleket idaresine hakim değildir dedik. Bunu siz hepiniz ayrı, ayrı dediniz. Büyük Millet Meclisi adına hareket eden ve bizim vekilimiz olan Hükümetteki arkadaşlarımız, İstanbul dan aldıkları telgraflara cevap olarak, biz bu meseleye cevap vermeyiz Meclise bir kere soralım mı demeliydiler? Tereddüt mü göstermeliydiler? Efendiler, delil ve ispatına lüzum olmayan açık şeyler üzerinde vekalet hakkından bahsedilmez. Ben Hükümete demişimdir ki namusumdan, milli 23

24 namusumdan yüzde bir, binde bir fedakarlık etmeyeceksin. Hükümet eğer böyle bir şey sormuş olaydı, biz ona demeliydik ki nasıl gelip de bize bunu soruyorsunuz? Yirmi, dört saat niye tehir ettiriyorsunuz? ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): O halde bizim burada ne işimiz kalıyor? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Rica ederiz, rica ederiz, biz daha buraya ne geliyoruz? MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Hükümet ne yaptı? Efendiler, İstanbul'a dedi ki biz sizi tanımıyoruz. Siz onları tanıyor musunuz? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Biz de tanımıyoruz, ondan ne çıkar? MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): O dedi ki burada hakim olan, Büyük Millet Meclisidir. Delegelerini o gönderir. Siz bunu kabul ediyor musunuz? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Ediyoruz. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Peki geçen gün bunlar burada bahis mevzu olduğu zaman hep birlikte kabul ettiniz ve milletin teyidine arz edilen bu şeyi bir önergeyle nasıl kudretten düşürmek istiyorsunuz? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Hiç kudretten düşmez, artar. Millet yapıyor, Meclis yapıyor derler. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Hükümet burada okudu ve siz kabul ettiniz. Fakat efendiler, o zaman sesinizi çıkaramadınız. Çünkü... HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Alkışladık, biz alkışladık, kıymetini arttırdık. Biz arttırdık gözünüzü açın. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Yapamadığınız veya hazırlanamadığınız için. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Teessüf ederim size. Namusum üzerine söz söyleyenler namussuzdur. SALİH EFENDİ (Erzurum): Muhittin sus, Hüseyin otur. Namus kelimesi üzerine söz söylenmez. Sonra tabancalar patlar. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Yüce Heyetimizin namusu muhteremdir. Gözünü aç. Ben her hangi bir teşkilat değil, ben Kuva-yı Milliyenin temeliyim. Sen uyurken benim bayrağım parlıyordu. Benim gayem meydana çıkmıştır. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Bırak Salih Efendi, hakaret reddolunur. (şahsiyete lüzum yok sesleri, şiddetli gürültüler) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Ben şerefim ile yaşayan bir insanım. Ben Hüseyin Avni yim (gürültüler) Ben Büyük Millet Meclisinin üyesiyim. Şahsiyet kabul etmem. Hiç bir vakit kabul etmem... 24

25 RAGIP BEY (Kütahya): Arkadaşlar düşmanlarımızın dediği oluyor. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Beş dakika celseyi tatil ediyorum. (Ara verilir. Ortalık yatışı ve oturuma tekrar başlanır.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Toplantı yeter sayısı var. Celseyi açıyorum. Söz Muhittin Baha Bey indir. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendiler, belki mevzunun ehemmiyeti ve büyüklüğü beni lazım olduğundan çok heyecanlandırmış olabilir. Fakat efendim, biz davamızın en mühim bir anında bulunuyoruz. Başladığımız fedakarlık yolunun ilk gülen ve bizi ileride fevkalade ümit var edecek olan bir merhalesindeyiz. Karşımızda bize en fazla husumet edenler, bizim kudretimizi, bizim metanetimizi, bizim davada gösterdiğimiz ehemmiyeti takdir etmişler, ona bir ehemmiyet vermişlerdir. Bu esnada bu Meclisi teşkil eden her üye kendisinin Hükümetini takviye etmek icap ederken, herkes birbirinin elinden tutarak kardeş, kardeş işte gittiğimiz yol, mesut bir yoldur diyeceği zaman, böyle ayrılık sebepleri çıkarmak doğru ise siz söyleyiniz. Beni mutlu edecek olan budur. Ben Yüce Heyetinizden rica ediyorum. Geçen celsede takdirler ve alkışlarla karşılanan ve bizim ruhumuza tercüman olan telgrafların manasını bir kere daha teyit edelim. AHMET HAMDİ BEY (Muş): O takdirler, alkışlar bugün de mevcuttur. Her dakika vardır. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Muhterem arkadaşlar, en fazla itidal lazım gelen mühim ve hayati meselelerin müzakeresinde böyle kavga çıkararak bir şekil alınması cidden üzüntü vericidir. Malumunuzdur ki İstanbul Hükümetiyle yapılan haberleşmede, Paşa Hazretlerinin beyanatını burada hararetli ve sürekli alkışlarla kabul etmiştik. Çünkü gayemize uygundu. Binaenaleyh bundan iki gün sonra, her ne zihniyetle ise, bunu başka bir şekilde düşünerek böyle bir önerge verilmesini ben nahoş görüyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, önerge geçmişe değil, geleceğe aittir. HAMDI NAMIK BEY (Devamla): Bununla beraber arkadaşlarımın bunda kötü niyetle hareket etmiş olduklarına inanmak istemiyorum. Yalnız ben, Hüseyin Avni Beyefendinin temas etmek istedikleri üç mühim noktaya cevap vermek istiyorum. Paşa Hazretleri o gün dediler ki, -Burada Mustafa Kemal Paşa yoktur, bir Büyük Millet Meclisi vardır. Milleti ancak o temsil eder....paşa Hazretlerine bu beyanatlarından dolayı bir daha teşekkür ederim. Çünkü milletin, bütün milletin nüfuz ve kudretinin bu Mecliste olduğunu İstanbul'a karşı da ilan etmiştir. (alkışlar) Şüphesiz efendiler, yürütme salahiyeti bu Meclistedir. Malumunuzdur ki bu Meclis bütün teferruatlı idare işleri ile uğraşmak imkanı olmadı- 25

26 ğından dolayı, yürütme işlerini kendi içinden ve kendi ruhundan itimat ettiği bir Hükümete devretmiştir. HÜSREV BEY (Trabzon): Kabine şeklinde değil, gayet mühim noktadır burası. HAMDI NAMIK BEY (Devamla): Binaenaleyh efendiler, Hükümete itimadımız ya vardır, ya yoktur. (var, var sesleri) Şüphesiz efendim, şüphesiz itimadımız yoksa düşürürüz. O zaman Hüseyin Avni Bey ve arkadaşları böyle bir önerge vereceklerine, Hükümete karşı bir gensoru önergesi vermiş olsalardı, belki daha iyi hareket etmiş olurlardı. Mademki itimadımız vardır, onları vazifelerinde serbest bırakmak lazımdır. Hükümet bu hususta son kararını vermemiştir ve veremez. Son kararını Yüce Meclisinizden alacağı karar ile verecektir. İkincisi, yine Hüseyin Avni Bey dediler ki bu müracaat Büyük Millet Meclisine yapılmıştır. Efendiler, biliyorsunuz ki İstanbul bugüne kadar bu Büyük Millet Meclisini tanımamıştır. Zaten Büyük Millet Meclisinin meşruiyetini tasdik ettiği gün İstanbul ile halledilecek bir mesele kalmaz. Sonra yine Hüseyin Avni Bey dediler ki Padişaha karşı tahsisat hakkında yazılan telgraf çirkindir. Bilakis efendiler, biz her zaman bağırdığımız, o gaye için toplandığımız ve esir olduğunu düşündüğümüz Hilafet ve Saltanat Makamına karşı iddiamızı bir defa daha ilan ve ispat etmiş oluyoruz. Bunun neresinde çirkinlik var? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Biz ifade için dedik. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Müsaade buyurun, binaenaleyh düşünmeksizin verilmiş olan ve ikiyüzlü olarak düşünülen bu önergenin geri alınmasını arkadaşlarımın iyi niyetinden rica ederim. (müzakere kafi sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, yanlış anlaşılma var. Önerge baştanbaşa anlaşılmalı. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Münakaşanın nihayete ermesi için önergeyi Yüce Heyetinize arz etmeye lüzum görüyorum. (okunsun sesleri) Yüce Heyetiniz okunmasını arzu buyuruyorsanız... (okunsun sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim, ilk beyanatımda önergeden söz ettiğim zamanda, hakikaten okunmamasında büyük faydalar görmüştüm. Aslında önergenin manası pek de ehemmiyetli değildir. Yalnız bugünün icabı sebebiyle okunmamasını söylemiştim. Fakat bu kürsüden bu münasebetle söylenen sözler o önergeden o kadar çok kötü ki artık önergenin okunup, okunmaması önemli değildir. Bilakis belki önergenin okunması daha uygun olur. Hiç kimse şüphe ve tereddütte kalmaz. NEŞET BEY (Çankırı): Paşa Hazretleri, demin buyurdunuz ki bu Mecliste hafiye vardır ve hatta bu önergeyi imza etmem dolayısıyla bu beyanatınızdan çok müteessir oldum. Binaenaleyh rica ederim, kimse o hafiye meydana çıksın. Biz de şaibeden kurtulalım. (gizli celsede olsun sesleri) İyi niyetle yazılmadı dediğiniz bu önergeyi imza edenler içerisinde, hafiye varsa rica ederim bunu açıklayınız. (meydana çıksın sesleri) 26

27 HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Gizli celseye lüzum yok. Aleni olsun ve herkes meydana çıksın. HÜSREV BEY (Trabzon): Şimdi bu önergeden dolayı ihtimal ki zanlı olarak kimseler bulunabilir. Tabii bizim anlamak istediğimiz, bu gibi casuslukla itham edilenler hakkında Hükümet kanuni takibatını yapsın. İsim istemiyoruz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Zannederim bununla yetinmek bu dakika için daha uygun olur. Kanuni takibata başlanmıştır. Hiç şüphe yok ki yakın zamanda bu, Yüce Meclisinizce de bilinecektir. (kafi, kafi sesleri) Bütün vicdani mesuliyeti kabul ederek bugün bir isim, iki isim söyleyebilirim. Fakat bunu söylemekle tahkikatımıza zarar verme ihtimali vardır. (kafi, kafi sesleri) Hiç şüphe yok ki bunlar nasılsa Yüce Heyetinizle temasta bulunan kimselerdir. Bu suçsuz olanları hiç de lekelemez. (tabiidir efendim sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Önergeyi okutuyorum, efendim. TBMM Başkanlığına Doğrudan hükümet etme hakkı Yüce Meclise ait ise de teferruat ile alakadar olmanın imkansızlığı düşünülerek her devlet dairesinin, üyelerimiz tarafından sıfat ve salahiyetleri unvanlarında açıkça gösterilmek ve tefsire müsait olmamak üzere, vekil adıyla birisinin bulundurulması şekli kabul edilmiştir. Buna göre Vekiller Heyeti, faaliyetlerinde salahiyetli olsalar da devlet ve milletin hayatına ve mevcudiyetine dair karar ve faaliyetlerde resen ve istişare etmeden idare etmeye kalkışılması, her bakımdan Yüce Meclisin bizzat yürütme salahiyeti sebebiyle mümkün değildir. Bu sebeple Londra'ya delege gönderilmesi hakkında İstanbul ile yapılan haberleşmenin, Yüce Heyetimizin tasvibine arz olunmak üzere öncelikle kurulacak hususi bir komisyonda tetkik edilmesini faydalı gördüğümüzden bunun karara alınarak Hükümete tebliğini teklif eyleriz. 30 Ocak 1921 Amasya Mebusu Mehmet Ragıp Genç Mebusu Celal Genç Mebusu Fikri Faik Kastamonu Meb. Hüseyin Sabri (geçti o sesleri) Tokat Mebusu Nazım Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Çankırı Mebusu Behçet Yozgat Mebusu İsmail Fazıl Mersin Mebusu Selahattin Erzurum Mebusu Asım Malatya Mebusu Feyzi Konya Mebusu Kazım Çankırı Mebusu Neşet Giresun Mebusu Mehmet Şükrü İçel Mebusu Naim 27

28 FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, Hükümet adına söz istiyorum. Hükümetimiz verdiği kararları ile tamamıyla Yüce Meclisinizin şimdiye kadar takip ettiği arzu ve milli emel dairesinde yürütmek ister. Hatta dün akşam verilmiş olan karar ile yapılacak hazırlıkların doğrudan doğruya Yüce Meclisinize arzı ile umumi kanaat ne ise o şekilde hareket olunması idi. Ancak bu önergeden anlaşıldığına göre, yeni bir komisyon kurularak meselenin halli için teklif buyruluyor. Halbuki Hükümet, Yüce Heyetinizin seçmiş olduğu bir komisyon mahiyetindedir. (şüphesiz sesleri) Ben bu önergeyi, Hükümete karşı verilmiş bir güvenoyu önergesi sayarım. Efendiler, ben milletin, memleketin istikbaline ait en mühim bir meselede, giriştiğimiz yolda, tam bir emniyet ile hareket edebilmek üzere ad okunarak güvenoyu talep ediyorum. (itimadımız var, hacet yok sesleri) SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendiler, bu önergeye imza atanlar, bir fikre göre bu işi yapmışlardır. Doğru veya yanlış. Bu önergeye imza atanlar, şunu düşünmek istemişler ki ben başkalarını bilmiyorum şahsen şunu düşündüm ki bu Meclisin devamını icap ettiren meselelerin en mühimi bugün müzakere olmaktadır ve bugün yine çalışılıyor. MUSTAFA KEMAL PAŞA: Çoktandır müzakere edildi, yeni değil. Değiştirilmesi mümkün değildir. Binaenaleyh yeni, yeni esaslar koyacak değiliz. Bu Meclisin temeli gayet sağlamdır. SELAHATTİN BEY (Devamla): Benim söylemek istediğim şey... Eğer şahsen söylemem uygun değilse söylemem. MEMDUH BEY (Giresun): Manalı söze cevap verilir. SELAHATTİN BEY (Devamla): Hiçbir manalı söz söylemek istemiyorum. Gayet açık söylüyorum. Efendiler, ben bu memleketin kırk iki yaşına gelmiş, nüfuz ve haysiyetiyle yaşamış bir adamıyım. (hep öyle sesleri) Hiç kimseye sataşmak istediğim yoktur. (gürültüler) FERİT BEY (Çorum): Bunu söylemene de lüzum ve mana yok. Herkes namusunu kıymetli bilir. Size karşı söyleyen yok. FUAT BEY (Çorum): Size tecavüz edilmemiştir, itiraz edilmiştir. SELAHATTİN BEY (Devamla): Tecavüz edilmiştir, efendim. Önergede imzası olanların içinde hafiye var, denilmiştir. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Selahattin Bey, devam ediniz. SELAHATTİN BEY (Devamla): İstanbul ile haberleşme en çok Yüce Meclisin alakadar olacağı bir mesele mahiyetinde olduğu için, bu husustaki kararlar verildikten sonra değil, verilmeden önce Meclise arz edilmesinin, memleket, devlet için ve Meclisin aralıksız toplantı halinde bulunması mahiyetine dair olduğu için doğru düşündüm. İhtimal ki bu meselenin bugün müzakere edilmesi doğru olmayabilir. 28

29 Bundan Hükümet veya alakadar olanlar bahsedebilir. Fakat Meclisin bir hakkıdır ki yapılan müzakereden sonra emrivaki gibi Meclise gelmiş olmasın. Bu mesele bir gizli celsede daha evvel Mecliste her zaman müzakere edilebilir. Verilen önerge başka bir mahiyete dair değildir. Eğer Hükümet vazifesini kayda ve şarta bağlı olmadan yapıyorsa, Meclisin devamlı toplantı yapmasındaki maksat ve gaye nedir? Bunu anlayamadım. Onun için bunu anlayalım ve Meclis salahiyetini takip edebilsin diye bu önerge yazılmıştır. Hükümetin fikri budur diye söylenilen söz başkadır. Meclisin eğer müzakere etmeye hakkı varsa, bu hak kendine verilmelidir. Eğer yoksa... FERİT BEY (Çorum): Emrivaki yoktur. SELAHATTİN BEY (Devamla): Yoksa olabilir. Onun için Hükümet aldığı kararlardan Meclisi de alakadar eder. Hükümet Reisi buyurdular ki bu Meclise emniyet edilemiyor, hafiye vardır. İşte efendiler, bu Meclisin haysiyet ve şerefi için mühim bir noktadır. Böyle kimseler varsa ortaya çıkarılsın ve Meclisin hakiki mahiyeti bir iki sefil veya bir iki başıboş mahiyetinde olanlar için tariz edilmesin. Bu kürsü söz söylemek ve hakkı müdafaa etmek içindir. Eğer burada söz söylememek lazımsa pek kolay söz söylenmesin, yok söylemek için açılmışsa Hükümet serbesttir, her istediğini gizli ve aleni celselerde söyleyebilmelidir. Eğer söyleyemezse, bu Meclisi muhatap saymıyorsa, Meclise itimadı yoksa bu Meclisi emniyetli görmüyorsa bu Meclise lüzum yoktur. Ben bu sıfatla demek isterim ki Meclisin içinde bir fenalık varsa temizlenmesi, hem Meclis Divanının en mühim bir vazifesidir. Lakin Meclisin, yapılan müzakereleri bizden evvelden öğrenelim, tebliğ edilmeden evvel görelim demesi, rica ederim tariz midir, yoksa hakkını istemek midir? Yanlışsa reddediniz. Başka bir şey söylemek istemiyorum. Bunda hiç bir şahsi husus yoktur, efendiler. Yani bu, bir arzudan ibarettir. Bazı arkadaşlar komisyonda tetkik edilsin dediler, ona da lüzum yoktur. Efendiler mesele o değil. Asıl biz Hükümetin bu büyük meselede Meclisi haberdar etmesini rica ediyoruz. Eğer bunu söylemek kabahat ise efendiler... YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Bu gibi şeyler bu kadar büyütülmesin. Yoksa bu sorular Hükümete her zaman sorulabilir. SELAHATTİN BEY (Devamla): Müsaade buyurun, hayır efendim. Şimdi bu yeni bir safhadır. Bu safhada Hükümet karar verirken Meclisi daima haberdar etsin demektir. Daha evvel haberdar etsin demek suç mudur, kabahat midir, kusur mudur? YAHYA GALİP BEY: Bugün için yanlıştır. FERİT BEY (Çorum): Meclis, Hükümet salahiyetlidir diye karar vermiştir ve buna benzer bir meselede de böyle olmuştur. Ermeni sulhunda da böyle oldu. Meclis oy birliği ile bu işin halledilmesi vazifesini Hükümete havale etmişti. Siz en buhranlı zamanlarda mesele çıkarmak istiyorsunuz. 29

30 SELAHATTİN BEY (Devamla): Rica ederim, buhranlı zaman dediniz. Fakat bu Meclis herkesin fikrini söylemesi için açılmış ise, bu kürsüde herkes fikrini söyler. Biz de onun için geldik. Yok, eğer böyle değilse, kapıyı kapar, çıkar gideriz. Onun için rica ederim. Birbirimizi azarlamayalım, fena görmeyelim, birbirimize kötü niyet göstermeyelim. İçimizde fenalık eden insan var ise çıkarırız, temizleriz ve bunu hepimiz rica ederiz. Ben de bu kâğıda bir hakkı istemek için imza attım ve imzamın arkasındayım. O imzaları atanlara içinde hafiye varsa, Hükümetin tespit edeceği şekilde, fakat bir an evvel temizlenmesi lazımdır. Bunu her namuslu kimsenin talep etmesi hakkıdır, talebim budur ve bu hususta bir önerge veriyorum. Müsaade buyurursanız okuyalım. Kimsenin Hükümetten veya şundan bundan istediği yoktur. Herkesin istediği hakkıdır ve bu hakkın istenmesi müzakereye konması ve hukukun meydana konması faydalı ise bu faydayı ben talep ediyorum. Bundan bugün bahsetmeyin diyorsunuz, eğer bunun bugün mahzuru var ise yarın bahsetmek üzere söz söylemek hakkımı muhafaza ederim. İşte mesele budur. Meclisin hakkını talep etmesi günah mıdır efendiler? Niçin birbirimizi itham edelim? İtidalli olmalıyız. Allah göstermesin, eğer içimizde öyle bir adam var ise Allah ve kanun onları temizlesin. (amin, kahrolsun sesleri) Bunun heyecana sebep olmasına şaşırıyorum. Bir daha bu Mecliste bir yere imzamı atamayacağım, korkuyorum demek doğru değildir. Komisyon teklifi meselesi bence ehemmiyetli bir mesele değildir, beyefendi. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): O halde itiraf ediniz, hatır için imza attım diye. SELAHATTİN BEY (Devamla): Hayır, hayır, isteyerek imza atıyorum ve kanaatimi müdafaa ediyorum. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Rica ederim, hakkınızı yarın kullanınız, bugün için saklayınız. SELAHATTİN BEY (Devamla): Peki! HAMDULLAH SUPHİ BEY (Maarif Vekili): Arkadaşlar, müzakerenin uzaması... HÜSREV BEY (Trabzon): Suphi Bey, müsaade buyurun. Hükümet adına mı, yoksa mebus olarak mı söylüyorsunuz? HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Hükümet adına... Muhterem arkadaşlar, müzakerenin uzaması bazı mühim noktalarda belirsizlik olması gibi bir tehlike arz etti. Şimdiye kadar önerge dolayısıyla fikirlerini açıklayan muhterem arkadaşlarımız, bir endişeyi dile getirdiler. Dediler ki biz bir takım mühim meselelerde fikrimize ve oyumuza müracaat edilsin arzusunda bulunuyoruz. Arkadaşlarımızı temin ederiz ki bir karar verileceği vakit, karar vermeden önce, Hükümetin size danışması bizim aramızda bir esas olarak kabul edilmiştir ve buna riayet etmeyi mukaddes bir vazife biliriz. Arkadaşlar müsaade buyurunuz, münakaşalar dolayısıyla verilen cevapları, bu önergeye imza etmiş olan arkadaşlarımızı, Hükümete karşı bir muhalefet mevcuttur fikrine saptırmamalıdır. 30

31 SELAHATTİN BEY (Devamla): Hayır, hayır! HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Emin olunuz ki denetlemeniz Hükümetin şerefini yükseltir. Denetlemezseniz, alakasız bir heyet halinde görünürseniz, şerefimiz ve şerefiniz yoktur. (alkışlar, bravo sesleri) Onun için muhterem arkadaşlar, denetleyiniz, tenkit ediniz, nezaret ediniz ve bu nezaretiniz eksik olmasın. Fakat bazen fazla bir vesvese haline geçerse biz de vesveseye düşeriz. Hep sözlerinizi tekrar etmekten, kabul olunan kanunları tatbik etmekten başka bir şey mevcut olmadığı halde, sizde bu kadar telaş görürsek, size bir soru sormaya mecbur oluyoruz. Acaba bize evvelce vermiş olduğunuz emniyet yavaş, yavaş azalıyor mu? Bunun için muhterem arkadaşlar, nazik ve çok mühim bir safhaya girdik. Reisimizin söylediği gibi itimadınızı bilmek isteriz ve istirham ederiz, oylarınızı veriniz. İtimadınızla bize bir kanaat veriniz (müzakere kafi sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Vehbi Bey buyurun. VEHBİ BEY (Karesi): Efendim meselenin esası kayboldu. Reis Paşa Hazretlerinin ilk beyanatında memleketin hayatından bahsederken önerge orta yere çıktı. Söz onun üzerine çevrildi ve sonra Meclisin tamamına ve daha sonra da bir kısmına dair olmak üzere bir şaibe ortaya çıktı. Görüyoruz ki herkes kendinden emin. Hangileri emin değilse onlar meydana çıksın ve kafaları ezilsin. Çünkü bu memleketin son tek ümidi, evvela Allah sonra Meclis tir. Ortada bir şey yok iken, dünyaya karşı böyle bir şaibeye girilmesi kabul edilecek bir vaziyet değildir. Eğer aramızda namussuzlar varsa ki Reisimiz bilerek olduğunu söyler, temenni ederiz ki bir an evvel onlar meydana çıksın ve kafaları ezilsin. (bravo sesleri) BİR MEBUS BEY: Meydana çıkıncaya kadar Mecliste müzakere yapmamalıdır. VEHBİ BEY (Devamla): O da doğrudur. Şimdi beyanattan öyle anladım ki burada meselenin izahatına giremediklerine göre, o hafiyelerin mevcut olmasından ileri gelir. Ben bu kanaatte değilim. (hayır sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA: Bu meseleye münasebeti yok, efendim. VEHBİ BEY (Devamla): Yok ise şunu düşünelim ki efendiler, Meclis pek asabileştiği için ufak bir hikaye nakledeceğim. Bir adamın bir hayvancağızı varmış, bu adam hakkında mahallede çok dedikodu oluyormuş. Oğlu bundan müteessir oluyormuş. Demiş ki baba, senin hakkında mahallede çok dedikodu oluyor. Hayvana bir kere yalnız binmiş. Ne hayvan herif demişler, kendi ata binmiş, çocuğu yürüyor. İkisi binmiş başka türlü söylemişler, hayvanı boş bırakmışlar, yine başka türlü söylemişler. İşte bu fıkra, en basit meselenin bile böyle Mecliste hemen halledilemeyeceğine gayet güzel bir misaldir. Biz umumi ana hatları çizdikten sonra, bir komisyon mahiyetinde bulunan Hükümete başka bir heyet ilaveye çalışmak lüzumsuzdur. İşi Hükümete bırakmalıyız. Yalnız bizim Hükümetten bekleyeceğimiz bir şey varsa, bu gibi mühim meselelerde Meclisi her zaman işgal etmek doğru değildir. Her meselenin mütehassısı komisyonlar vardır. O komisyonlarda müza- 31

32 kere edilebilir. (olmaz, yok sesleri) Müsaade buyurun. Sonra ana hatlardan hariç müzakerede bulunmak ve kati bir karar vermek lazım gelirse Yüce Heyetinize arz eder. Bence bu meseleyi kapatıp, müzakereyi kafi gördükten sonra, asıl kendi işlerimize bakalım. Ne vakit memleketimizde ümit bulutları belirirse derhal ayrılık mahiyetinde bir hareket meydana geliyor. Onun için rica ederim, böyle memleketimizin istikbaline, istiklaline ait mühim anlarda milli birliğimizi tamamen göstermek için Hükümetin istediği güvenoyunu bütün mevcudiyetimle verelim. Tek tek olursa Maliye Vekiline belki güvenoyu vermem. (gülüşmeler) Hükümete güvenoyu verilmesini beyan ediyorum. RAGIP BEY (Kütahya): Önergeyi imzalayanlar içinde Mehmet Ragıp Bey ben değilim. MEHMET RAGIP BEY ( Amasya ): Benim. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): İstanbul ile haberleşme bugün bizce ikinci derecede şeyler hükmüne girmiştir. Evvela bu Meclisin bir şeref ve haysiyeti vardır. Bu Meclisin, memleketin saadet ve selameti için her şeyi feda etmiş, her türlü mahrumiyetine katlanmış kişilerden ibaret olduğunu zannediyorum. Reis Paşa Hazretleri buyurdular ki Meclisin içinde hafiye vardır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bırakın bu meseleyi. MAZHAR MÜFİT BEY (Devamla): Bırakamam, Tunalı Beyefendi. Eğer Paşa Hazretleri, İtilaf devletleri hep birlikte hudutlarımıza taarruz etmişler deseydi, emin olunuz bundan zerre kadar üzüntü duymazdım. Fakat memleketin mukadderatıyla, memleketin istikbaliyle uğraşan bu Meclisin içinde hafiye var denilirse buna tahammül edilmez. MUSTAFA BEY (Tokat): Yok mu? Hafiye yoksa başka şeyler yok mu? Aramıza bomba koyan yok mu? (sus sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Mustafa Bey sus! MAZHAR MÜFİT BEY (Devamla): O halde Paşa Hazretleri yine buyurdular ki tetkik ediliyor. Takibatın neticesinde bütün bu hafiye meselesi arz edilecektir. Pekala, bunu kabul ettik efendiler, fakat ben şahsım adına arz ediyorum efendiler, bu hafiye tahkikatı tamamlanıncaya kadar ben bu kürsüye çıkıp söz söylemeyeceğim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim katiyen yanlış anlaşılma var. Bizim Hükümete itimadımız vardır. Yalnız biz salahiyetimizi kullanmak üzere Hükümetten, kendi şahsıma diyorum, istirham etmiştik ki her türlü müzakereden biz de haberdar olalım. Hatta misal olarak dedim ki acaba müracaat etselerdi Padişahımıza tahsisat verilmesine taraftan değildim ve bunu misal olarak arz etmiştim. Verirsin, vermezsin meselesi değil. Herkes kutsal bir emel ile buraya gelmiştir. Başka gaye yoktur. Başta Paşa Hazretleri olduğu halde beni herkes bilir. Ben namusumla bu 32

33 gaye arkasında çalışırım. Bir adam, gayenize muvaffak olamayacaksınız dedi. Bunu reddederim. Benim gayem budur. İHSAN BEY (Cebelibereket): Maksadın Hükümete girmekti. Valilik almadığın için yapıyorsun (gürültüler) HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): O sözünüzü size iade ederim. Vali olmak, Hükümete girmek, Büyük Millet Meclisi üyeliğinden büyük değildir. Mebusluk, vekillikten daha büyüktür. Efendiler bu söz kendi mevkiini bilemeyen, takdir edemeyen adamın ağzından çıkmıştır. Ben öyle şeyler kabul etmem, namussuzum böyle bir şey arzu etmiş isem... CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Müzakere okunan önergede sulh meselesi için Hükümet ile daima münasebette bulunmak ve malumat almak için bir hususi komisyon kurulması, ikincisi Hükümet adına, güven oylaması meselesi var. Bunlar oylanacaktır. (gürültüler) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bir kişi bile muhalif yoktur. (herkes ayağa kalksın sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim daha sözümü bitirmedim. Üçüncü mesele de bir iki önerge var. Hafiye meselesi hakkında bir an evvel Hükümet tarafından lazım gelen muamele ve takibat yapılsın. Evvela müzakere olan önergedeki hususi komisyon kurulmasına lüzum görüyor musunuz? Oylarınıza arz ediyorum. (ret, ret sesleri) Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi. İkinci mesele, güvenoyu meselesi için oylama yapılacaktır. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Rica ederim, ad okunarak oylama yapılmasını istiyoruz. Rica ederiz, biz milletin emeline, itimadına dayanarak iş göreceğiz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Mademki Hükümet ad okunarak oylanmasını teklif ediyor, bunu yapmaya mecburuz. HÜSREV BEY (Trabzon): Ad okunarak oylama yapılmış, yapılmamış ehemmiyeti yoktur. (vardır, vardır sesleri, gürültüler) (Ad okunarak güven oylamasına başlanır ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendiler oy kullanılırken ve oy pusulaları sayılırken bir iki önerge var, bunları okuyalım. Mersin Mebusu Selahattin Bey in bir önergesi var. 33

34 TBMM Başkanlığına Büyük Millet Meclisi üyelerinden bazılarının hafiye olduğu Hükümet tarafından bildirildiğine göre, hafiye olan kişilerin tespiti ve haklarında derhal Meclis tarafından kanuni tahkikat yapılmasını, Meclisin muhterem şahsiyeti ve vazifesine bu gibi töhmet altında tarizin veya tehdidin ortadan kaldırılmasını, mebusların fikir ve kanaatlerini serbestçe ifade etmelerinin teminini arz ve teklif ederim. Mersin Mebusu Selahattin CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Okunan önergede iki istek var. Birisi, hafiye meselesinin süratle neticelendirilmesi yolundaki arzudur ki zannederim bu arzuya Meclis de iştirak ediyor ve bir an evvel bunun yaptırılması lazımdır. Bu hususu ayrıca arz edeceğim. İkincisi, mebusların fikir ve kanaatlerini serbestçe ifade edebilmelerinin sağlanmasıdır. Zannediyorum ki Yüce Meclisinizde hukukun emretmiş olduğu hürriyet tamamıyla mevcuttur. İfade hürriyetine hiç bir şekilde mani olunmuş değildir. Yüce Meclisinizin bu mevzuda tekrar karar almasına lüzum yoktur. Çünkü bu Meclis için bu, tabii ve asli haktır. Selahattin Bey arkadaşımız, eğer ifade hürriyetinin olmadığından şüpheleri varsa lütfen bildirsinler. SELAHATTİN BEY (Mersin): Benim korktuğum efendiler, içimizde fena adam varsa çıksın ve bize söylenemeyecek söz kalmasın. Yani samimi olarak her şeyi anlayalım. Başka hiçbir şey yoktur. Zannederim Meclis bundan bir yabancılık hisseder. Yani bizim herhangi bir mesele hakkında bir insanın fikrine, zihnine gelen şüphenin veya akla gelen bir arzunun memleket ve millete faydalı olması, ifade hürriyetinin bu Mecliste mevcut olması ile mümkündür. İçimizde hiç kimse birbirinden şüphe etmemeli. Fikrim budur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İş anlaşılıncaya kadar, Hükümet bu mesele hakkında söz söylemesin. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim Selahattin Beyefendi Meclisin açıldığından bu ana kadar Mecliste bulunmadıklarından, birçok noktaları henüz tamamen bilememiş olduklarını kabul etmek isterim. Henüz yakın bir zamandan beri içimizde bulunuyorlar. Selahattin Beyefendiyi böyle daima tereddüt çıkaracak tarzda kanaate sevk eden ikinci bir kanaat da olabilir. Çünkü Selahattin Beyefendi bu mahiyette bir Meclisin bu memleket için lüzumsuz olduğu kanaatinde bulunuyorlardı. Mevcut olan Temsil Heyetinin bu mesele için kafi gelebileceği fikrinde idiler ve bu kanaati muhafaza etmekte bulunduğu için bugün bu Meclisin mahiyetini idrak edememektedir. Bu husustan dolayı kendisini mazur görürüm. Üçüncü bir sebep de Selahattin Beyefendiyi yanlış neticeye sevk edebilir. O da kendi zihniyeti itibariyledir. Malumunuz Selahattin Bey bu Meclisin içine gelirken, bu milletin sinesine girerken İngiliz Büyükelçiliğinden geçerek, İngiliz torpidosuna binmiştir. 34

35 SELAHATTİN BEY (Mersin): Evet İngiliz torpidosuyla geldim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): İlk yaptığı şey, milli ve vatani vazifesiyle meşgul olan bir arkadaşı yerinden oynatmak ve yerine geçmek olmuştur. Binaenaleyh kendileri haddi zatında fena bir adamdır demek istemiyorum, ancak bu zihniyetlerle içimize geldiği için bazı vaziyetlerimizi bu şekilde görmektedir. Binaenaleyh aynı kanaatte beraber olamayız. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendiler, Paşa Hazretlerinin benim bütün tereddütlerimi bu şekilde düşünmesini yanlış görürüm. Çok teessüf ediyorum ki efendiler, şahsım için söz söyleniyor. Allah bugünü gösterdi. Teessüf ederim, benim mevcudiyetim hiçtir, sıfırdır. Evet, ben İngiliz Büyükelçiliğinin hazırladığı bir torpido ile Samsun'a geldim. Beni gönderen Harbiye Nezaretinde isimlerini söylemek istemediğim kişilerdir. Beni bu yüce maksadın temini için, o zaman Hükümetle Anadolu arasında mevcut olan uçurumu ıslah için, müsait ve ılımlı bir vaziyette milli meselenin halli için göndermişlerdir. Paşa Hazretleri bunu bilmez değillerdir. Fakat benim şahsıma bir leke kondurmak istiyorlarsa serbesttirler. Fakat rica ederim, niçin benim şahsıma leke sürülmek isteniyor? Sonra, Temsil Heyetini istiyor ve Meclisi arzu etmiyor, dediler. Allahtan korkmalı, ben Allaha sığınırım, Allahtan korkarım efendiler. Böyle basit zihniyetli bir insanı ben düşünmüyorum ki bu Mecliste bulunsun. MUSTAFA KEMAL PAŞA: Bunlara dair raporunuz mevcuttur. SELAHATTİN BEY (Devamla): O raporu pek güzel okuyabilirsiniz, herkesçe bellidir. Temsil Heyeti geçen sene Sivas'ta çalıştığı zaman, benim söylediğim sözler bellidir. Rica ederim, Yüce Meclisin bir komisyonuna veriniz tetkik etsinler. Mütalaa ve düşüncelerim, bir milli meclis kurulmasına karşı değildi ki Meclis içinde çalıştıran, beni bu Meclise alan, Paşa Hazretleridir. Rica ederim, bana mebus olmam teklif edildiği zaman, işim çok dedim. Rica ederim burada her söz söylemek isteyenler böyle lekelenirse, bu Meclis içerisinde oturmayalım. Burası eğer milletin evi ise rica ederim, serbest olalım. Bu nedir? Ayıptır. Allaha sığınırım. Lakin nedir bu haller? Anlamıyorum. Herhangi bir mesele için bir arkadaş bir soru sorarsa, alnına bir damga vuruluyor ve üzerine bir çamur atmak için bir tertip görüyorum. Allahtan korkalım, Allahtan. Nedir bu haller? Ben bir şey anlamıyorum. Nasıl olur ki bir milli meclisin kurulmasına ben karşı olayım? Efendiler, Temsil Heyeti için şahsen ve kalben o zamandan şimdiye kadar ve burada ordu mıntıkasında asayiş için çalıştım. Dört livanın mebusları bunu bilirler. Niçin beni itham ediyorlar? Hükümet pekala biliyor. Ne oluyor bilmiyorum, efendiler? Ben haklılığımı ispat için buraya çıkmadım. Ben kimsenin şahsına söz söylemiyorum. Benim şahsiyetim hakkında niçin söz söyleniyor? Tereddüdüm olursa, zihnimde anlamadığım hususlar olursa, rica ederim şüphe etmeyeyim mi? Benim zihnim vardır, bunu kabul buyurunuz. Burası Yüce Meclistir ve burası birinin evi değildir. Hepinizin evidir. Efendiler, burası hepimizin evi olduğuna göre şerefimize, haysiyetimize ilişmeyiniz, rica ederim. Birbirimizin haysiyetimize ilişmeyelim. Bunu reddederim. 35

36 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, hafiye hakkında Yüce Meclis kanaatini gösterdi. Karar almaya lüzum görüyorum. Bunun yakın bir zaman Yüce Meclisinize gönderilmesini Hükümetten istemek hakkımızdır. Bu önerge de okundu, tutanağa geçti. Bunda oya koyacak bir nokta görmüyorum. Hükümete güvenoyu meselesinde, oylamaya katılan üye 134 tür. 134 üye oybirliği ile Hükümete güvenoyu vermiştir. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Yüce Heyetinizin itimadına teşekkür ederim. Meclisinizin fikri dahilinde hareket edeceğiz ve en mühim meseleleri Yüce Heyetinize arz edeceğim. (alkışlar) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Mesele hallolundu. Yarın toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 1 ŞUBAT 1921: DIŞİŞLERİ BAKANI BEKİR SAMİ BEY İN LONDRA KONFE- RANSINA GİDECEK HEYET HAKKINDA BEYANATI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 142.Birleşim, Gündem:8/1) Birinci İnönü Savaşı ile Yunan Ordusunun Eskişehir önlerinde durdurulması ve Kuva-yı Seyyare isyanının bastırılmış olması, İtilaf devletlerinin Ankara Hükümetine karşı tutumlarında değişikliğe neden olmuştur. İtilaf devletlerinin İstanbul Hükümeti yoluyla yaptıkları dolaylı barış konferansına davetinin Ankara Hükümeti tarafından reddedilmesi üzerine, İtalya tarafından doğrudan bir davet yapıldı. Mecliste güvenoyu alarak durumunu güçlendiren Hükümet derhal çalışmalara başladı. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim; gündeme geçmezden evvel söz Dışişleri Vekili Bekir Sami Beyefendinindir. BEKİR SAMİ BEY (Dışişleri Vekili): Efendiler, malum olan bir vazifemden dolayı uzun müddet içinizde bulunamadım. Rusya'dan döner dönmez Yüce Meclise bilgi vermem gerekiyordu. Fakat bir iki ay devam eden ve talihsizliğimden dolayı en kötü mevsime tesadüf eden seyahat, beni cidden pek yordu. Rahatsızım, binaenaleyh bu husustaki maruzatımı gelecek haftaya tehir buyurmanızı muhterem heyetinizden rica ve niyaz ederim. (hay, hay sesleri) Buradan hareketimde terk ettiğim siyasi vaziyet ile buraya geldiğim günkü siyasi vaziyet hakkında iki söz söylemeye müsaade ediniz. Ben ve beraberimdeki arkadaşlarım kendi memleketimiz olan Trabzon'a geldiğimiz zaman, geldiğimizi aman kimse işitmesin diye kaçakmışçasına şehre girdik. Soğuksu denilen ve içinizde birçoğunuzun bildiği bir yerde kumandan beyefendinin konağında gizlendik. Korkuyorduk ki geçeceğimizi düşman- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (31 Ocak 1921), 1.<dönem, c.8, s.21-32, 36

37 lar duymasın. Gece yarısı hırsızcasına bir motora bindik ve Rusya 'ya geçtik. Rusya dan dönüşümüzde de Batum'da Fransız, İngiliz, Amerika, İtalya kruvazörleri vardı. Bir Gürcü taburu, Millet Meclisimiz adına resmi selam kıtası ile bizi karşıladı. İtalya vapuruna Osmanlı bayrağı çekildi. Ben ve beraberimdekiler, sayenizde güvenlik içinde ve korkusuzca Samsun'a geldik. (sürekli alkışlar) HÜSREV BEY (Trabzon): Yaşasın Millet! BEKİR SAMİ BEY (Devamla): Efendiler, gidiş ve dönüşteki iki vaziyet arasındaki fark. Heyetinizin azim ve imanında gösterdiği kararlılık ve şanlı ordumuzun doğu ve batıda meydana koyduğu ananevi cesaret sayesinde hasıl olmuştur. Ben uzak yerlerde bulunduğum için Meclisinizi tebrik şerefinden mahrum kalmıştım. Bu vazifeyi bugün samimiyeti kalbimle ifa ediyorum. Yüce Heyetinizi tebrik ediyorum. (teşekkür ederiz sesleri) Efendiler, bu maruzatımdan sonra müsaadenizle biraz Londra Konferansı hakkında konuşacağım. Geçen gün Reis Paşa Hazretlerinin Yüce Meclise verdiği izahatı Heyetiniz tasvip ettikten sonra, İstanbul ile açılan haberleşme malumunuzdur. Henüz bir cevap gelmedi, bekliyoruz. Mamafih Hükümetiniz vazifesini, her türlü ihtimali düşünerek yerine getirecektir. İtilâf Hükümetlerine, Yunanistan tabii ki dahil değil, tarafsız hükümetlerin dışişleri vekaletlerine şunu ifade ettik. Bu, milletin mukadderatı hakkında söz söylemek yalnız muhterem Heyetinizin hakkıdır. İstanbul'da bulunan ve Sevr Antlaşmasını imzalayan ve Padişah nezdinde bu millet için Sevr i kabul ve tasdikten başka çare kalmadığına karar veren sözde bir hükümetin artık bu memleketin mukadderatı hakkında karar vermeye hakkı da yüzü de kalmamıştır. Mesele gerektiği gibi bu Hükümetlerin dışişleri vekaletlerine tebliğ edildi. (alkışlar) Efendiler, biz Londra Konferansına delegelerimizi göndermeye karar verdik. Doğu da sulhun tesisi dolayısıyla bütün insanlık alemine arzumuz olduğunu ispat etmek için delegelerimizi göndermeye karar verdik. Doğrudan doğruya, tekrar arz ediyorum bu memleketin mukadderatı hakkında Yüce Heyetinizden başka kimsenin söz söylemeye hakkı olmadığını münasip ve fakat metin bir lisanla kendilerine tebliğ ettik. Doğrudan doğruya davet edilmeliğimizi tebliğ eyledik. Davetimiz kabul edilir veya edilmez. Bu kendilerine ait bir meseledir. Yine Hükümetiniz, aksi takdirde dahi davet edilmediğimiz surette dahi, mutlak delegelerimizi göndermeye karar vermiştir. Bizim delegelerimizi bu suretle göndermekteki maksadımız, Londra'da açılacak bir mahkemeden, adalet varsa, ürkmediğimizi, korkmadığımızı aleme karşı ispat etmek içindir. Ondan sonra onlarla bizim aramızda hakem Lloyd George olmayacak, insanlığın kamuoyu olacaktır. Efendiler, Dışişleri Komisyonundan rica ediyorum, Basın Müdürlüğüne de söyleyeceğim, Sevr Antlaşmasının mahiyeti hakkında burada neşredilen kitaptan mevcut olan nüshaları çoğaltsınlar. Muhterem Heyetinizden istirham ettiğim şey, hazırlamak istediğimiz savunmamız için Sevr Antlaşmasına karşı bir tez. Bu tez hakkında Dışişleri Komisyonuna katkıda bulunmanızı cümlenizden istirham ederim. Ben muhterem Heyetinizden, gerek bu hususta ve gerek gönderilecek delegeler hakkında doğrudan doğruya herhanginiz arzu buyurursanız beni görme- 37

38 nizi ve beni hususi surette bu mesele hakkında aydınlatmanızı rica ederim. Hepinizi samimiyet ve hürmetle dinleyeceğimi de arz ederim. SIRRI BEY (İzmit): İki kelime müsaade buyurur musunuz? Malumunuz milliyetçilik asrında bulunuyoruz. Milletlerin tutum ve hissiyatı, hükümetlerin siyasetine hakimdir. Hükümetinizin tutumu hakkında devletlerin resmi şahsiyetlerine vuku bulan müracaatlarınız pek uygun bir tedbir olmakla beraber, bence aynı müracaatın, milletlerin parlamentolarına da ve onların milletlerinin hissiyatına da tebliğ edilmesi münasiptir. HÜSREV BEY (Trabzon): Vekil Beyefendi, hakikaten pek mühimdir. İstanbul Mebusan Meclisi, Milli Misak ı o zaman parlamentolara göndermişti. BEKİR SAMİ BEY (Dışişleri Vekili): Doğru başüstüne, efendim. 1 4 ŞUBAT 1921: LONDRA KONFERANSINA GİDECEK HEYET HAKKINDAKİ HÜKÜMET TESKERESİNİN GİZLİ OTURUMDA GÖRÜŞÜLMESİ VE MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN KONUŞMASI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 144.Birleşim, Gündem:2/1) Birinci İnönü Savaşı ile Yunan Ordusunun Eskişehir önlerinde durdurulması ve Kuva-yı Seyyare isyanının bastırılmış olması, İtilaf devletlerinin Ankara Hükümetine karşı tutumlarında değişikliğe neden olmuştur. İtilaf devletlerinin İstanbul Hükümeti yoluyla yaptıkları dolaylı Barış Konferansına davetinin Ankara Hükümeti tarafından reddedilmesi üzerine, İtalya tarafından doğrudan bir davet yapıldı. Mecliste güvenoyu alarak durumunu güçlendiren Hükümet derhal çalışmalara başladı. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hükümet Tezkeresini okutuyorum. (Sözü edilen Hükümet Teskeresi tutanakta yer almamaktadır.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, sulh meselesine ait cereyan eden haberleşme hakkında Hükümet bazı izahat verecektir. Söz Fevzi Paşa Hazretlerinindir. FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Sevr Antlaşmasının değiştirilmesi için 21 Şubatta Londra' da toplanacak olan Sulh Konferansına, Türkiye Büyük Millet Meclisi delegeleri iştirak etmek şartıyla, davet edilmiş idik. Reis Paşa Hazretleri bu hususta tafsilat verdiler. Evvelce de Yüce Heyetinize arz olunduğu gibi, eldeki kanuni esaslar dairesinde milletin mutlak hakimiyeti üzerine, delege heyetinin 1 TBMM Zabıt Ceridesi (1 Şubat 1921), 1.Dönem, c.8, s.38-39, 38

39 mutlaka Meclisimiz tarafından gönderilmesi hususu İstanbul'a teklif edildi. Fakat İstanbul'dan gelen cevapta, bizim göndereceğimiz delegelerin İstanbul'a gitmesi ve ancak İstanbul'da onlara uzmanların da katılmasını ısrar ediyorlardı. Tabii ki biz bunu kabul edemezdik. Bir seneden beri döktüğümüz kan, sarf ettiğimiz mallar heder olacaktı. Maksadımız İstanbul'da esir vaziyetine düşmüş olan Hükümete tabi olmak değil, o Hükümeti ve zihniyetini değiştirerek hareket etmek ve milletin hakimiyetinin elinde bulunduğunu ispat etmekti. Bunun için bizim son teklifimiz üzerine oradan gelen cevap meseleyi halletti. Biz buradan doğrudan doğruya bir heyet seçerek Antalya üzerinden göndermeye karar verdik. Bu heyetin eline, Yüce Heyetinize arz edip onay aldıktan sonra bir talimat vereceğiz. Bu talimat dairesinde haklarımızı muhafaza edeceklerdir. Olabilir ki Londra da heyetimizi kabulde tereddüt gösterebilirler. Fakat biz hakkımızda tatbik olunan haksızlığı müdafaa etmek ve meşru haklarımızı Avrupa ya ilan ve ispat etmek mecburiyetindeyiz. Bu sebeple Delege Heyetimiz, nereye kadar gitmek mümkünse oraya kadar gidecektir. Giden heyetin isimleri de şunlardır; Bekir Sami Bey, Yusuf İzzet Paşa, Muhtar Bey, Cami Bey, Muvaffak Bey, Adanalı Niyazi Bey, Düyunu Umumiye Müfettişi Rıza Bey, Münir Bey, Mahmut Esat Bey. HASAN BEY (Trabzon): Adanalı Niyazi Bey Kilikya hakkında yegane mütehassıstır. Münir Bey burada çalışıyor. ÖMER LÜTFİ BEY (Nafıa Vekili): Efendim evvela İstanbul'dan gelen açık telgrafı, ondan sonra sıra ile yapılan haberleşmeyi arz edeceğim. (İstanbul Hükümeti ile yapılan telgraf haberleşmesi tek tek okundu.) ÖMER LÜTFİ BEY (Nafıa Vekili): Sonra bir noktayı daha arz edeyim. Geçen ki yazılan telgrafta İstanbul'a verilecek tahsisat meselesi yer almıştır. Muhterem üyeler arasında bazıları bunlar yazılmasa iyi olurdu, buyurdular. Bunlar resen yazılmış değildir, esasen... Para verilmediğinden bahisle... O müracaattan dolayıdır ki Paşa Hazretleri belki izahat verirler. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim, Meclisin Reisi sıfatıyla açıklamada bulunuyorum. Ömer Lütfi Bey haberleşmeyi aynen arz etti. Binaenaleyh ben Reis Bey'in teklifine karşı icrası lazım gelen karar hakkında görüş belirtmeleri taraftarı değilim. Vehbi Bey, hazır buraya gelmişken bir meseleyi de izah edeyim. Bu Neşet Bey den bahis olunuyor. Gönderdiğiniz mektupta deniliyor. Malumunuz Amerika gazetecileri on, on bir sual sormuşlardı. Hemen aynı hususu ihtiva etmek üzere bizim Dışişleri Vekaletimizce yapılan ufak bir beyannamemiz vardır. Bunu biz her tarafa gönderdik. Bir de Neşet Bey vasıtasıyla İstanbul'a gönderdik. Neşet Bey bunu Tevfik Paşaya vermiş. Sonra bu tahkikat meselesine gelince, İstanbul'daki heyetten Ziya Paşa, Hariciyede bulunan Safa Bey, Mustafa Arif Bey gizlice bana müracaat etmişlerdir. Diyorlardı ki İzzet Paşa ve çevresinin milletin tarafında oldukları anlaşıldı. Ancak biz de sizinle aynı düşüncedeyiz. Ne yolda hareket edilmek lazım geleceğine dair talimat veriniz. Bu hususta diyorlardı ki maliyemizin sıfır 39

40 olması yüzünden ve bilhassa İstanbul'da beş para kalmadığından biz bunun için İngilizlere müracaat ettik. Bunun için de bize para vermek istiyorlarsa da buna mukabil kabul edilmesi mümkün olmayan şartlar ileri sürdüler. Binaenaleyh buna karşı ne dersiniz? Bu şartları kabul ederek İngilizlerden para alarak idare edelim mi? Yoksa ne yapalım, diyorlardı. İşte biz o suale cevaben dedik ki korkmayınız bizim maliyemiz sizi de idare etmeye kafidir. Böyle bir muamele cereyan etmiş, adeta bize sual edilmiş. Geçen gün bazı arkadaşlar sorarken nasılsa gafletle bunu söylemedim. Belki de aleni celsede izahı iyi olmayacaktı. O kişilerle ayrıca bazı mühim münasebetlerimiz devam etmektedir. ÖMER LÜTFİ BEY (Nafıa Vekili): Efendim Hükümet, Meclisin kararını almaksızın bir karar vermemiştir. VEHBİ BEY (Karesi): Efendim Cenabı Hakka çok şükür ki bugünü de gösterdi. Haritadan silinmek istenen bir milletin nihayet fikrine müracaat ediliyor. Biz nasıl memleket içinde bin müşkülat ile gayeyi anlatabildiysek, zannediyorum ki dışarıda bunun binde birini yapamadık. Bu da tabii etrafımız çevrili, imkanlarımız kaybolmuş ve bundan dolayı yapamadık. Böyle bir fırsat ele geçtikten sonra, ondan herhangi bir şekilde istifade ederek pek meşru olarak, dünya kamuoyunu lehimize döndürebilirsek bizim için büyük muvaffakiyettir. Bunun için bin müşkülatla Roma'- ya bir adam gönderebildik. Şimdi bizim idamımıza karar vermiş olan merkez Londra' ya giden böyle bir heyet, oraya gidinceye kadar diğer bir merkezlerdeki kamuoyunu aydınlatırsa biz bundan fevkalade istifade ederiz. Binaenaleyh kanaatime göre en son noktaya kadar bu heyetin gitmesine çalışmak gerekir. Farz edelim ki bizden heyet istememiş olsalardı ve İstanbul'dan yalnız bir ikinci heyet isteselerdi, hepimizin kalbinden geçen İstanbul'dan gidecek heyetin içerisinde Anadolu'nun milli ve hakiki taleplerini yerine getirecek adamların bulunmasını tercih ederdim. Şimdi İstanbul'da az çok hak ve hakikati tanımaya taraftar olan hükümet adıla bir heyet var. Onların seçecekleri adamlar herhalde Ferit haininin gönderdiği Rıza Tevfik serserisi gibi olacak da değildir. Fakat Anadolu'nun vaziyetini de tamamen müdrik olmayacaklardır. Benim kanaatimce buraya gelenler bile henüz vaziyete vakıf olamadılar. 1 Binaenaleyh onlar, İngiliz süngüleri altında bugüne 1 İstanbul Hükümeti'nin Ankara Hükümeti'yle 5 Aralık 1920 tarihinde Bilecik'te yaptığı ilk resmi görüşmede İstanbul Hükümeti'ni İçişleri Nazırı Ahmet İzzet Paşa ile Bahriye Nazırı Salih Paşa, Ankara Hükümeti'ni ise Mustafa Kemal Paşa ile Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Bey temsil ettiler. Bu toplantıda Mustafa Kemal Paşa, Ankara Hükümeti'nin üstünde bir güç tanımadığını, dolayısıyla kendilerini İstanbul Hükümeti'nin temsilcileri olarak kabul etmediğini açıkladı. Bunun üzerine görüşmeler kimlik ve yetki söz konusu olmadan yapıldı. Görüşme sonrasında da İstanbul'a dönmesine izin verilmeyen heyet Ankara'ya götürüldü. Ahmet İzzet ve Salih paşalar Mart ayına kadar Ankara'da kaldılar. Ankara Hükümeti'nin sanılandan daha güçlü olduğuna ilişkin gözlemler edindiler ve bunu Sadrazam Tevfik Paşa'ya bildirdiler. Bunun- 40

41 kadar geçirdikleri hadiselerin tesiri altında bulunacaklar ve belki de az bir şeyle kanaat edeceklerdir. Tabii Anadolu'dan giden heyetin ilk ve son sözü, milli hudutlarımız dahilinde istiklalimizi temin etmek ve memleketimizin işgal edilmiş yerlerinden düşmanların çıkmasından ibaret olacaktır. Fakat tabii başa vurur gibi değil. Binaenaleyh bu heyetimiz şayet Antalya yoluyla gitmesi kabul edilmezse ki henüz ona dair Hükümetin kati bir kanaatleri yoktur. Ben öyle taraftar olurum. Şayet o teşebbüs bir an evvel vakit geçirmeksizin yapmalı. Sırf biz orada propaganda vazifesi yapmak, İstanbul heyetine müracaat etmek üzere gönderilmesine ben taraftar oluyordum. Son demine, son akçasına, son neferine kadar buna çalışacaktır. Benim kanaatim böyle. Yalnız gidecek heyete gelince, bilhassa İzmir, Saruhan, Aydın, Bursa, Karesi, Antep gibi işgal altında olan yerlerin mebuslarından vaziyeti bilen arkadaşların gitmesinde fayda görüyorum. Danışman olarak gidebilirler. Delege olmak şart değil. Ben bu kanaatteyim ve memleketimiz için pek çok fayda temin edeceğine inanıyorum. Şuna da inanıyorum ki bize orada istediğinizi verdik, diyecekler. Bu İngilizlerin bir oyunundan ibarettir. HÜSREV BEY (Trabzon): Vaziyet hakkında başınızı ağrıtmak istemem, yalnız Vehbi Bey arkadaşımızın buyurduğu gibi, mesele güneş gibi aşikardır. Neyi temsil edeceğiz? İstanbul'dan bir heyet, buradan bir heyet, bunun imkanı yoktur. Milletin yegane temsilcisi burası olduğundan, buradan gidecektir. İstanbul diyor ki siz gelmezseniz biz gideceğiz. Cehenneme kadar yolları var. Şimdi bir de davetli, davetsiz meselesi var. Davet edilmezsek ne olur? İstanbul gitmiş onu düşünmüyoruz. O hatırımıza bile gelmiyor. Böyle şey yok. Onlar ister gitsin, ister gitmesin. Davet olursa en kuvvetli bir şeydir ve inşallah olacaktır. Her vasıtaya müracaatla, bağırdıkça, neşrettikçe ve ordumuzu günden güne takviye ettikçe ve bugünden itibaren Ruslarla olan ittifakımızı ve dostluğumuzu her fırsattan istifade ile kuvvetlendirdikçe biz gayemize ulaşacağız. Fakat onlara bize cephane gönderin, filan gönderin diye anlatmak lazımdır. Emin olunuz bizim menfaatimiz daima doğudadır. El ele verelim, yardımımızı azami dereceye getirelim. Emin olunuz arkadaşlar, bir ay sürmez. Ankara Büyük Millet Meclisi resmi bir hitap karşısında bulunur. Buna imanım vardır. Onun için ben davetsiz gitmek taraftarı değilim. Ben Paris'e gitmek taraftarı değilim. Gidilirse doğru Malta'ya. Hiç şüphe etmeyiniz ben İngilizleri gayet iyi bilirim. Fakat davetli gidersek o zaman alnımız açık gideriz. İşte Meclis var, uğraşalım. Bu bitti. Hükümet bize on kişinin ismini sayıyor. Bunda beş adet Büyük Millet Meclisi üyesi var, altısı dışarıdan. Bu milleti temsil edecek ancak Büyük Millet Meclisi üyeleri olacağı için bunların Meclis üyesi olması lazımdır. Binaenaleyh geri kalan altı arkadaş ihtimal ki mütehassıstır. Onların bize lüzumu yoktur. Bizim göndermeye mecbur olacağımız delegelerimiz vardır. Şimdi isim söylemela birlikte gene de İstanbul'a dönmek istiyorlardı. Kendilerinden Ankara Hükümeti'ne karşı herhangi bir girişimde bulunmayacaklarına ve İstanbul Hükümeti'nde görev almayacaklarına ilişkin söz alındıktan sonra İstanbul'a dönmelerine izin verildi. 41

42 yeceğim. Bence delegeler şu kıratta olmalıdır. Milli azim ve iman ile kalpleri çarpmalıdır. Bu kadar kafi. Yeter ki Müslüman olsun, Türk ve bu davanın en kuvvetli taraftarı olsun. Onun içindir ki gidecek delegelerimizi bu şekil ve mahiyette adamlar olarak seçeceğiz. Vehbi Bey gayet kıymetli bir şey söylediler. Dediler ki işgal edilmiş yerlerin mebuslarından gönderelim. Hakikaten siyası mahiyeti pek büyüktür. Oralardan birer kişi gönderilecek olursa çok güzel olur. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Şimdi arkadaşlar, ben de aynı Vehbi Bey gibi Cenabı Hakka çok şükür ve hamdederim ki millet artık soruluyor ve sorulacaktır. Fakat sormak ve sordurmak istemeyenler zannetmesin ki o İstanbul'dakilerdir. Onlar istemiyor ve istemeyeceklerdir. Malumunuz kendilerini daima meşru göstermek ve aldıkları tahsisatı bu suretle yutmak. Ha ilerde yani onların düne kadar dedikleri Kemalistler karşılarına çıktıklarında ne dediler. Çıkar o paraları ben alacağım. Çünkü bunu ben alacağım. Çünkü bir celsede söylemiştir. O para ya benden, ya ondan kurtarılmalıdır ve bu millet yapacaktır bunu. Gelelim propaganda için Hüsrev Bey'in dediğine. Buna tamamıyla inanıyorum. Propagandayı istedikleri kadar yapsınlar. Gelelim İngiliz politikasına. Onu da size söyleyeyim, bu bir İngiliz entrikasıdır. Yani oradaki arkadaşları Malta'da özledinizse buyurabilirsiniz. Sonra gelelim Paşa Hazretlerine. Tabii bu İstanbul'un fikridir. Osmanlı delegeleri ile Büyük Millet Meclisi delegeleri deniyor. Osmanlı delegeleri İstanbul'da kimdir ve kim olabilir? Büyük Millet Meclisinin delegeleridir. Türk Büyük Millet Meclisinin Hükümeti vasıtasıyla seçilecek delegelerden başka kimse Türk'ü ve İslam'ı temsil edemez ve edemeyecektir. Arkadaşlar görüyoruz ki ta Hindistan'dan ve Cava'dan, Türkistan'dan, her yerden katiyen başka bir isme gelmiyor bir şey. Doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine geliyor. Biz verelim onlara. Beni çıldırtmayın yahu. Geçen gün Bekir Sami Bey burada adamakıllı müdafaa ediyordu. Herhalde gidecek, gidecek. Katiyen gitmeyeceğiz. Ne vakit ki bana doğrudan doğruya müracaat eder ve hatta gel diye yalvarır, seninle görüşeceğim der, o vakit giderim. Artık İslam hakimdir. Arkadaşlar, korkmayınız arkadaşlar, mert olun arkadaşlar, buraya idam için geldik, kurtulursak kardır. Kurtulursak milli istiklalimizle beraber kurtulacağız, vallah billah. Biz büyük muvaffakiyetler temin ettikçe bütün dünyanın Hıristiyanları diyecek ki aman siz bilirsiniz arkadaşlar. Almanlar tarafından bile deniliyordu ki, onlar da bile bu kanaat hasıl olmuştu ki ehli salibin girdiği yere, hilal girmez. Binaenaleyh Cenabı Hak bize öyle muvaffakiyet gösterecektir ki hilalin girdiği yere ehli salip girmeyecektir. Antalya yoluyla gitmek katiyen uygun değil. Onlar güya çabalamışlar da hali hazır zamana göre değişmişler, bu da yalan. Hem de büyük yalan. Onlar çabalamamışlardır. Biz mertçe çabaladık ve ordumuz İnönü'de burunlarını kırdıktan sonra bu yalvarma olmuştur. Arkadaşlar Cenabı Hakka çok şükrederim ki ben de oldukça başka bir fikir takip ediyorum. Ben bütün mevcudiyetimle, oradaki ordunun muvaffakiyetini ben gittim, gördüm. Yunan ordusu haddi ise bir daha gelsin görsün. Bir daha yine görüşürüz. Arkadaşlar, bilhassa Reis Paşa'dan istirham ederim. Demek ki sadrazam yoktur ve sen sadrazam değilsin, demeli. Fakat böyle iki heyet gönderirsek, kafese girer- 42

43 sek ve sonra getiremezsek ne olacak? Vicdanınız elbette takdir eder. Binaenaleyh Ferit Bey'e de atıyorum bir taş. Hani bazı kere kürsüye çıkıyor. Babıali ve Yavuz Selim ve Kanuni Sultan Süleyman... (gürültüler) Verin zehir gibi cevap verin. Buradaki sadakat kime aittir. Oradaki sadrazama ait ise lanet olsun o sadakate. Yalnız Yunanlılar davayı kazanacakmış, tehdidini yapıyor. Dünyada bunlar kazanamayacaklar ve biz kazanacağız. Fakat sebat etmek, ısrar etmek ve onlara tenezzül etmemek lazımdır. İstanbul Hükümeti delegelerini gönderecekmiş. Hüsrev Bey'in dediği gibi, cehennemin dibine kadar göndersinler. İsterlerse aleyhimizde bulunsunlar. Çünkü lehimize çevrilmeye mecburdurlar. Rica ederim arkadaşlar Hükümet mi, Dışişleri mi kim okudu ise, o kağıdı yırtsın, atsın. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendiler, ben İstanbul ile yapılan haberleşme hakkında biraz söz söylemek istiyorum. İstanbul, evet Türklerin eski başşehridir. Fakat Türklerin eski başşehrinde bulunan efendiler, hükümet ediyoruz diye Babıali'de toplanan paşalar benim nazarımda hamiyeti kıt bir sürüden ibarettir. İstanbul İngiliz süngüleriyle, topları ile tehdit edildiği bir sırada ağızlarını kapayan ve Mebusan Meclisini sebepsiz yere tatil eden efendiler, benim nazarımda insandan bile sayılmazlar. Ama bunların içinde Padişah da vardı. Ne olursa olsun Milli Meclis açıldığı sıralarda Padişah olan Vahdettin Efendi ilk defa Mebusan Meclisine geldi. Benim kulağımdan o ses çıkmıyor. Dedi ki efendiler, bu sefer değil, tahta çıktıktan sonra çıkmaz olaydı. -Ben Kanunu Esasiye, millete sadakat edeceğim, siz de yemin ediniz....hangi yemini tuttu, dikkatinizi çekerim. Meclisi sebepsiz yere tatil etti. Bugün İstanbul'da hükümet ediyorum diye kuruluyor. Mustafa Arif Bey vasıtasıyla Meclisi tatil etti. O günden itibaren milleti İngilizlere maskara edecek bir vaziyete getirdi. Hatta Anadolu'nun bir tarafında kaynayan hamiyet ufak bir heyet vücuda getirdi. Bu heyet çalıştı. Bütün samimiyeti ile, bütün insanlığı ile milletin yarasını bağlamaya çalıştı. O sırada milletin gözünü avutmak için Mebusan Meclisi tekrar toplantıya davet edildi. O Meclisi de efendiler ne suretle tatil etti biliyorsunuz. Peki bu zamanda bu efendiler İstanbul'da mevcut değil mi idi? O zaman neden müşterek davamız olmuyor da neden bugün müşterek davamızı hal için beraber heyet gönderelim diyorlar. Beraber delege göndersek daha iyi olur, demek için Tevfik Paşası olsun, ama kim ne paşası olursa olsun milleti esarete sevk eden bir hükümet, başta Padişah olduğu halde, Sevr Antlaşması gibi bir antlaşmayı meydana getiren Padişahın, bir Hükümdarın milletle alakası kalmamıştır. Lütfen biraz düşünmek lazım gelir. Ben burada söylediğim zaman tahta vurmaya başladınız. Avrupalı adeti ile adetleşmek bizim için muzırdır. Mademki ben burada her sözü söyleyebilirim, lafı da kesebilirim. Niçin kesmeyeyim? Kanunu Esasiyi parça parça ediyorlar. Bunun için galeyan etmek lâzım gelir. Rica ederim bir kere İstanbul milletin bir ferdinin kalbinden çıkmaz. Fakat yalnız İstanbul, o bizim eski başşehrimiz olan İstanbul. İnşallah bu Yüce Meclis bir gün gidecek, İstanbul'da yine vazifesini ifa edecektir. Fakat rica ederim İstanbul'daki paşalardan, Padişahtan katiyen vaz- 43

44 geçmek lazımdır. Gelelim delege heyeti gönderilip gönderilmeme meselesine, ne Fransızlardan korkarız eder, ne Almanı tanırız. Biz yine delegelerimizi gönderebiliriz. İngiliz zanneder misiniz bu muazzam milletin gönderdiği delegeleri alıp da Malta'ya götürecek. Müslümanlar ne İngiliz'den ne Fransız'dan, ne de Alman'dan korkmazlar. İyi düşünmek lazım. Fakat delege olarak kimi göndermek lazım gelir. Öyle bilmem Muhtar Bey, bilmem ne bey olmaz. Amma demiryolları müdürü imiş ne olursa olsun. Benimle beraber milli davada bulunmadıktan sonra. Kimi münasip görürseniz onu seçersiniz. Benim hükümetten rica edeceğim, göndereceği delegeler, katipler, danışmanlar, hepsi Meclis üyelerinden bulunmalı veya bizimle beraber davaya atılmış imanı kuvvetli, dini kuvvetli, vicdanı kuvvetli adamlardan olmalıdır. Diplomatlara gelince efendiler, bizde diplomatlık yoktur. Körün değneği gibi gösterdiğim Reşit Paşa'dan başka bize menfaatimize ufak hizmet etmiş diplomatı bana gösterirseniz anlarız. Benim anladığım malûmdur. Milli Misak dahilindeki hududumuzu her ne olursa olsun bunun bir karış yerini veremeyiz. Bundan fedakarlığımız yoktur. Onun için İngiliz canileri meseleyi hissetmişlerdir. İngiliz canileri o kadar korkacak değildir. Bunu da arz ederim ve sözüm de bundan ibarettir. (alkışlar) MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Efendim, kendisine Sadrazam unvanını veren Tevfik Paşa'nın keşke cevaplarına vakıf olsaydım. Celse gizlidir, kulak asmalı biraz. Zira Tevfik Paşa denilince, bu yaşlı şahsı işlerine vakıf zannederdim. Bu adam o kadar gafilmiş ki henüz daha Anadolu'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti olduğuna bile vakıf değil. Bu adam o kadar gafilmiş ki hâlâ Anadolu'da istiklalini muhafaza için kırılmaz bir iman azmiyle dolu Büyük Millet Meclisi olduğuna bile vakıf değil. O kadar gafil ki zavallı, İstanbul Hükümeti adı ile bir hükümeti milletin tanımadığına bile vakıf değildir. Sonra kalkıyor bize Kanunu Esasi'den bahsediyor ve bu halin devamı İslam nüfusun azalmasını sebep olurmuş. Yani Yunan hücumu ile bizi tehdit etmek istiyor. Yunanlılar hücum edecek diyor. Rumlar Londra'ya doluyormuş. Bize diyor ki, -Geliniz, ben Sadrazamım, burada bir hükümet var, bize uyun gidelim....gafletin bu derecesine ne söylesek teessüf için de bir kelime bulamıyorum. Yalnız bu kadar gafil olan bir adama misal olarak, biz yanına arkadaş da versek netice hiçtir. Binaenaleyh bence ve bütün arkadaşlarımca iki hükümet yoktur. İstanbul hükümeti yoktur bizim nazarımızda. Nasıl oldu bilmem, Vehbi Bey arkadaşımız bu kadar Teşkilatı Esasiye Kanunu ile uğraşmış ama İstanbul Hükümetine yalnız propaganda için gönderelim, dedi. Ben bu sözü bu kürsüde kullanmak istemem. VEHBÎ BEY (Karesi): Dikkat buyurmamışsınız. MAZHAR MÜFİT BEY (Devamla): Demek oluyor ki arkadaşlar İstanbul hükümeti yoktur. Bir kere olamaz ki Tevfik Paşa Kabinesini bilelim. Reddettik kanunumuzla, yoktur bu hükümet. Hükümet olmayınca İstanbul'a niçin delege göndereceğiz? Hükümet buradadır. Buradan delege gider. İstanbul Hükümeti yoktur ki buradan 44

45 delege gönderelim. İkinci meseleye, delege meselesine gelince, bundan evvel Yahya Galip Beyefendi gayet mühim bir noktadan bahsetti. Padişah meselesi zamanı geldiğinde münakaşaya değer. Bugün Padişah da yoktur. Zira İslam aleminin hamisi olmayan bir kimse Padişah olamaz. EMİN BEY (Erzincan): Demek ki vakti gelmiş. MAZHAR MÜFİT BEY (Devamla): Sonra İngiliz papazı olan Papaz Fru'yu 1 karşısına alıp da... (gürültüler) Daha var söyleyeceğim, sırası var. İnşallah söyleriz. Hoca efendilerle oturduğumuz zaman hepsini söyleriz. Delege meselesine maalesef çok üzüldüm. Bunların içinde öyleleri var ki Mebusan Meclisi basıldığı ve biz buraya kaçtığımız zaman bu adamlar bu milli ve meşru davaya iştirak etmemişlerdir. Nasıl olur da bu adamı bizim adımıza göndeririz. Fen adamı imiş, yerin dibine batsın. Memleketin istiklali gayesini takip etmeyen adam yerin dibine batsın. Bu Muhtar Bey'e bence hususi davetler olmuştur, gelmemiştir. Bilmem daha birtakım şahıslar var. Bunlar bu heyetin içinde imiş. Sonra Düyunu Umumiye Müfettişi Ziya Bey ne münasebetle delege oluyor? Bilmem birtakım meziyetleri olabilirmiş. Anlamıyorum, bu münasebetle Muhtar Bey'i arz ettim. Benim de bir prensibim vardır ki demin arkadaşlar buyurdular, delege olarak buradan propagandacı gitsin. Nasıl olursa olsun milli dava ile kalbi dolu, imanı mükemmel bir şahıs olmalıdır. Kimseye itimadım yok, ancak bu Meclise itimadım var. Delege olarak gidecek adam ancak bu Meclisten olmalıdır. Burada bizim aylardan beri takip ettiğimiz davadan habersiz adam. fen adamı imiş, gidemez efendim. Sonra da Hüsrev Beyefendi buyurdular ki danışman olursa zarar yoktur. Çok mühimdir efendiler, ne demek. Delege mühim meselelerde kiminle istişare edecek? Elbette danışmanı ile. Ne demek danışmanın ehemmiyeti yok? Belki öyle anlar olur ki danışman bir delegenin bütün fikrini anlar, çevirir. HÜSREV BEY (Trabzon): Maksadım bu değildi yanlış anlaşılmış. MAZHAR MÜFİT BEY (Devamla): Danışman fen adamıdır. Bunu anlamayız, seçemeyiz, bilmeyiz, Hükümet bilir ve seçer. O halde danışmanları da dışarıdan kabul etmiyorum. Delege olsun, danışman olsun mutlaka Yüce Heyetinizden olacak. Çünkü Yüce Heyetinizin azmi, imanı gibi sarsılmaz. Fakat yine söylerim, o Muhtar Bey'in listeye alınmasına teessüf ederim. ÖMER LÜTFİ BEY (Nafıa Vekili): Zaten delegelerin Meclisin içinden olmasını kabul edilmiştir. Mazhar Müfit Bey ve Yahya Galip Bey'in bahis buyurdukları Muhtar Bey meselesini arz edeyim. Bundan beş ay evvel Muhtar Bey'i çağırdım, budur mesele. Bu mektubuma cevap alamadım. Bu adamdan daha sonra mektup aldım. 1 Robert Frew, Mondros Ateşkesi Anlaşmasından sonra İngiliz ajanı olarak İstanbul'da bulundu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla ile yakın ilişkiler kurdu ve para sağladı. 45

46 Bendeniz hususi mektupla buraya çağırmıştım. Bu mektubumda, demiryoluna bir şirket teşekkül edecek... (gürültüler) TÜNALI HİLMİ BEY (Bolu): Sakin olalım. ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Sana cevap yazdım, geleceğimi yazdım, diyor. Fakat ben onun mektubunu almadım. Filan zaman bana mektup yazmıştın, sana cevap yazdım, diyor. Cevap olmadığı için tekrar mektup yazmaya mecbur oldum. Biz bu adamı buraya davet ettik. Erzurum-Erzincan demiryolunun başına koymak için. Şimdi değil bir ay evvel, ben vekil olduğumun beşinci günü idi. Sonra meselenin şekline gelince, demiryolculuk bakımından memlekete mütehassıs lazımdı. Dört gün sonra yine kendisinden cevap aldım. Yakında İnebolu'ya geleceğim, diyor. Telgraf da cebimde duruyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Demiryolcu Muhtar Bey buraya gelmeyi arzu mu etmiyor, sebebi nedir? Bunu anlamak istiyorum. ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Bana kaçacağım yolu bildir, dedi. Dördüncü günü Ferit Paşa'ya iltihak etti. Bana kalırsa filan gitsin, falan gitmesin. O bahsi bırakalım da delege göndermeli mi, göndermemeli mi? Bunu müzakere edelim. BASRİ BEY (Karesi): Efendiler, Londra'ya delege gönderilmesinin uygun olup olmadığı hakkında beyanatta bulunuldu. Eminim ki İngilizlerin dolambaçlı bir surette bize yapacakları teklif yalancı bir şeydir. Esasen İngilizler Anadolu Milli Hükümetini elbette hazmedecek bir millet değildir. Onları buna mecbur eden hadise Anadolu'da gördükleri milli imandır. Bu iman daha daha fazla ortaya çıktıkça daima kuvvet karşısında baş eğen İngilizlerin bize daha yakın ve daha açık bir çehre ile müracaat edecekleri muhtemeldir. Yalnız efendiler, milli davamızı sonuna erdirmek için yalnız maddi kuvvetle çalışmak kafi değildir. Bilhassa geçenlerde Reis Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi, milletlere karşı milli gayemiz hakkında lazım gelen propagandayı yapmak üzere onların müsaade edeceği veya etmeyeceği her delikten sokularak istifade etmemiz lazımdır, kanaatindeyim. İstanbul'la Ankara Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti arasındaki vaziyet maalesef Anzavur gibi bir çok hainlerin alçakça harekâtına meydan açmıştır. Yani İstanbul bu gibi rezilleri Anadolu'ya sokmuş ve bu reziller vasıtasıyla Anadolu'da bir çok kanlar akıtmıştır. Benim kanaatime göre Türkiye dahilinde bulunan bütün millet istiklaline aşıktır. Yalnız biz burada delege göndermekten vazgeçtiğimiz surette Ankara Büyük Millet Meclisinin hâlâ kan akıtmaktan vazgeçmediği gibi bir husus bazı rezillere propaganda zemini olabilir. Hatta efendiler mümkün olsa gayemiz hakkında daha uzak sahalara propaganda yapabilsek. Asıl komitecilik odur ki her vasıtadan istifade ile her kuvveti kendi lehimize çevirmeye çalışmaktır. Meşru olan davamızı maddi kuvvetimizle kazanmaya çalışacağız. Fakat diğer taraftan da bütün milletlerin kamuoyuna hitap edeceğiz. Bu hitap için, bu propaganda için gayet iyi bir fırsattır. Buradan gidecekler sağlam imanlı, midesi değil, aklı ve ruhu Anadolu milli hareketini tamamen hazmetmiş adamların gitmesi, davamızın kazanılması adına lüzum- 46

47 ludur. Yalnız bu temsil hakkını tamamıyla muhafaza etmekle beraber, temsil edecek delegelerin yanında şeytan adamların da gitmesi lazımdır. Şeytandan maksadım cin fikirli adamların gitmesi lazımdır. Bütün ilmi imkanlarımızla çalışmamız lazımdır. İhtisastan elbette vazgeçemeyiz. İhtisas davanın kazanılması için şarttır. Hele efendiler bir çok davalar vardır ki bu davalar sırf çene kuvvetiyle kazanılmıştır. Yalnız efendiler istirham ediyoruz ki vaktiyle mandacılık fikrine çalışmış adamlar bulunmasın. Artık gözümüz yıldı. Tamamıyla Türk ve Müslüman olan ve siyasi kanaatleri evvelce aykırı yollara düşmemiş bulunan şahıslar gitmelidir. İstanbul ile yapılan haberleşmeye gelince, İstanbul henüz o köhne kafasını maalesef değiştirmemiştir. Hâlâ o üslûp, o zihniyet, o kafa. Bu pek tabiidir efendiler. Milli azim ve ruhla alakadar olmayan adamlar, bunların manasını idrak edemezler. Bu bir ruh meselesidir. Esasen bizim henüz isimleri etrafında bir hürmet hissi beslemek istediğimiz bu şahıslar zamanında bizim önümüze düşerler, uyuşukluk içinde yaşayışa razı olmazlardı. Fakat efendiler, bunlarda acaba hiç mi vicdan kalmadı, hiç mi iman yoktur? İnsanlık adına olsun bunlara Yüce Meclis kararı ile son bir şey yazılırsa hiç olmazsa bunların zaten tecrübe ettiğimiz ruhları üzerinde daha kati bir tecrübe yapmış oluruz. Mesela diyelim ki bizim Ankara'da toplanarak hükümet etmemiz İstanbul Hükümetinin yerine geçmek için değil. Yani İstanbul'da öteden beri mevcut olagelmekte olan Hükümetin mirasına konmak değildir. Bizi buraya toplayan sebep en ziyade Avrupa taassubunun üzerimize çöktürdüğü dış felaketler, musibetlerdir ve biz en ziyade Milli Misak dahilinde bulunan memleketlerimizi muhafaza etmek, dış tehlikeyi defetmek için vicdanınıza, imanınıza müracaat ediyoruz.. Binaenaleyh esas gaye budur. Sizin vicdanınıza, imanınıza müracaat ediyoruz. Esas olan bu dış tehlike karşısında hâlâ eski kafadan fedakarlık yapmamak ihanettir. Eğer efendiler, siz yine eski, köhne siyaseti takip etmek istemezseniz iç tehlike bir aile kavgasından ibarettir. Ayrıldıktan sonra Allah belanızı versin. Biz de en fazla dikkatimizi dışarıya çevirelim ve milli davamızın haklı ve meşru olduğu hakkında iknaya çalışmak için gayet ciddi tetkikatta bulunalım. Bunda bizim için fayda çıkarsa iyi, fakat fayda çıkmayacak olursa ki ben buna inanıyorum, hiç olmazsa efendiler bunlara biraz Türk aşısı aşılayalım. VEHBİ EFENDİ (Konya): Ben siyaseti o kadar bilmem. Fakat evvela buranın İstanbul'a, İstanbul'un buraya, birbirine suç atması bence ufacık bir çekişmeden ibarettir. Bunun herhalde millet hakkında ikisinin arasını bulmak lazımdır. Sonra İstanbullular şöyle fena, biz böyle iyiyiz filan, bu sözlerin hiçbir faydası yok. İstanbulluların vaziyeti de malum, buranın vaziyeti de malum. Bundan böyle insanların başlamış oldukları bir işten maksat onun görülmesidir. Amma o işi gören adam kim olursa olsun. Hesap görülsün de kimin eliyle olursa olsun. İstanbul esasen Sevr Antlaşmasını kabul etti. O halde İstanbul'un tekrar imzaya davet edilmesi, herhalde buranın göstermiş olduğu azim sayesindedir. Bununla beraber neden evvelki antlaşmayı imza eden bir heyetten delege talep ediyorlar da bizden etmiyorlar? Çünkü evvelki antlaşmayı imza edenler, onların işine daha elverişlidir. Bizi davet etmiyorlar. Şimdi davet etmeyince beyefendiler Türkçede bir söz vardır, 47

48 davetsiz yere börekçi ile çörekçi gider, derler. Davetsiz gitmek dilencilikten başka bir şey değildir. Çünkü onlar bizi istemedikleri halde biz yola çıktık, nereye gidiyorsunuz, Londra'ya. Bizi isteyen yok amma. Bazı arkadaşlar diyorlar ki orada propaganda yaparız. Hayır efendiler. Tan gazetesi bir makaleyi beş yüz, sekiz yüz liraya yazar. Hayır parasız yazmaz. (gürültüler) Bir makale beş yüz, altı yüz liraya yazar, bunu ben bilirim. O halde efendiler, buradan bizim bir kaç kişi gidip de orada propaganda yapacağız diye Tan gazetesinin kapılarında bir makale ile şunu bize yazıver diye dolaşması uygun değildir. Oraya gidecek efendilerin marifetiyle buradan Hükümetimiz Dışişleri vasıtasıyla Tan gazetesine veya The Times gazetesine, münasip olan bir yere haklarımızın müdafaası hususunda makaleler yazdırmak, herhalde bizim oraya davetsiz adam göndermemizden daha hayırlı olur, zannediyorum. Binaenaleyh davet olunmadığı için ben buradan delege gitmesi taraftarı değilim. Şayet gidecekse bir kere listede isimleri görülen beyefendilerden Bekir Sami Beyefendinin gitmesine razı değilim. Niçin efendiler, dün Rusya Bolşevik Hükümetinde delege olarak bulunup buradan Londra'ya gitmesi her türlü mahzurdan uzak değildir. Binaenaleyh Bekir Sami Beyin gitmesine ben şahsım adına katiyen razı değilim. Sonra beyefendiler, bir taraftan İstanbul'u son derece kötülüyoruz. Diğer taraftan İstanbul'dan delege göndermek üzere ihtiyaç duyuyoruz. Eğer Muhtar Bey, Muvaffak Bey kadar şu Meclisimizin içinde adam yoksa ölelim. Eğer Muhtar Bey ve Muvaffak Bey kadar şu Meclisimizde iki adam bulamıyorsak bırakıp gidelim. Bununla beraber efendiler, arkadaşlardan bazıları fazla miktarda delege gönderelim diyorlar. Efendiler, her nerede çokluk var, orada fenalık vardır. Her nerede çokluk var, orada zıtlık vardır. Binaenaleyh adam olsun, adamını bulalım. Çokluk olmaktan fayda çıkmaz. Eğer çokluk faydalı ise, Almanlar taş ile kovalanıp geri gelmezlerdi. Onun için rica ederim, böyle on on beş kişinin bize lüzumu yoktur ve davet olunmayınca gitmemelidir. Ben eminim ki biz davet olunacağız. Sabredelim, sebat edelim. İngiliz, İstanbul vasıtasıyla sakal altı yaptı. Ağır olalım. Ben ümit ederim ki biz davet olunacağız. Dışişleri vasıtasıyla makaleler filan yazılsın. Davetsiz olarak şayet gidilmek lazım gelirse, Meclisin içinden ve üç efendi, üç de katip kafidir. (yetmez sesleri) Rica ederim, ben öyle diyorum, Meclis dört yapar, beş yapar, ben öyle diyorum. Hulasa dışarıda mesele varken, içeride mesuliyet size aitti, bize aitti, şöyle olursa böyle olurdu, bence bunlar manasızdır. SIRRI BEY (İzmit): Bütün beyanatıma esas teşkil edecek üç, dört satırı aynen okumak istiyorum. Tevfik Paşa'dan Meclis Reisimiz Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine yazılan telgrafın şu fıkrasını aynen okuyorum. "Hükümetimize gönderilecek bu davette, Mustafa Kemal Paşa veya Ankara tarafından vazifelendirilecek delegelerin, Osmanlı Delege Heyeti ile beraber bulunmaları şartı vardır."...bu cümleyi haiz olduğu ehemmiyetle noktası noktasına aklımıza yerleştirdikten sonra tahliline başlayalım. Şu açıkça gösteriyor ki Londra'ya gidecek delege heyetinin kabul olunabilmesi ya şahsen Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tarafından se- 48

49 çilmek, ya da Ankara Hükümeti tarafından gönderilmek şartına bağlıdır. Şayet biz buradan bu sıfatla bir heyet göndermeyecek olursak, Babıali'nin göndereceği bir heyetin hiçbir siyasi mahiyeti olmayacaktır. Anlaşılıyor ki meselede asıl olan biziz, İstanbul değil. (bravo sesleri) Yalnız henüz bizi bir hükümet halinde resmen tanımadıkları için doğrudan doğruya bize müracaat etmeyi büyüklüklerine sığdıramıyorlar ve böyle hileli bir yola başvuruyorlar. Yoksa asıl maksatları, bizim salahiyetli olan delegelerimizle karşılaşmaktır. Bu vaziyet sebebiyle çok ümit ediyorum, bu hakikat İstanbul idarecilerine herkesten evvel anlatılır. Devletin menfaati ve millet adına bize uysunlar. Maalesef bu hassasiyeti İstanbul gösteremedi. Hatta o kadar nankörcesine harekette bulundu ki Londra'ya davetimizi icap ettiren hadiselerin ve vaziyetin sebeplerini sıralarken bizim gayretlerimizi, milletin metanetini, Allahın yardımlarını ve ordunun kahramanlığını hiç hatırlatmaya bile lüzum görmediler. (kahrolsunlar sesleri) Ben bu tarzdaki hareketi hiçbir zaman bir Müslümana yakışacak surette hazmedemem. Bizim temsil ettiğimiz milleti ihmal etmek istiyorlar. Onlar kendilerini nüfuz sahibi ve söz söylemeye salahiyetli görüyorlar. Onların bu tarzdaki ihmalleriyle beraber yapılan tekliflerini kabul etmemiz mümkün değildir. Fakat herhalde onların vasıflarını ve neticenin vahametini anlatmak suretiyle isteklerini temin etmekte de büyük fayda görüyorum. Bizim tarafımızdan seçilmiş olan delege heyetinin kimin tarafından gönderildiğini görmek isteyeceklerdir. Büyük Millet Meclisinin tasdikini ve altında Mustafa Kemal Paşa'nın imzasını görmedikçe zerre kadar kıymeti olmayacaktır. (bravo sesleri) Binaenaleyh bizim delegelerimiz kendilerini tamamen davet edilmiş gibi düşünerek konferans huzuruna girdikleri zaman tam istedikleri gibi kabul edeceklerdir. Onun için İstanbul hükümeti bu hususu söylenmemiş gibi geçerek, kendi taraflarından yapılmış gibi davranarak kendi tarafından seçilmiş adamları ve ona da kendi Dışişleri Nazırı itimatnamesini verirse zaten Londra'da bizim delegelerimizle birleşerek heyete iştirak ettikleri zaman, hiç zannetmem ki itimatnameniz altında filan filan... bir tarafı reddetmiş ve bir tarafı kabul etmiş bulunsunlar... Delegelerimize sizin itimatnameleriniz devletler hukukuna uygun değildir denecek olursa, o zaman deriz ki İstanbul'dan tasdik edilmiş bir itimatname ile değil, Mustafa Kemal Paşa'dan ve Millet Meclisince tasdiklenmiş itimatname ile gelmemizi talep ettiniz. Kabul veya ret elinizdedir. Bize yazdığınız telgrafı senet bilerek geldik. Ret veya kabulü sizin elinizdedir. Bu suretle gidecek olan delegelerimizin herhalde kabul olunacağına inanıyorum. Delegelerin kimlerden olması lazım geldiği bahsine gelince, mutlaka kendi aramızdan, kendi arkadaşlarımızdan olmalıdır. Bundaki siyasi mahiyetin yüksekliğini söylemek için kelime bulmaktan acizim. Fakat sizler elbette bunu takdir buyurursunuz. Seçeceğimiz kişilerin şahsiyetlerini iyice tetkik etmemiz lazımdır. Bilirsiniz ki bir yere gönderilecek elçi veya siyasi bir memurun siyasi şahsiyetinin gittiği hükümet üzerinde pek büyük tesiri vardır. Bir elçi veya delegenin siyasi mahiyeti, mesleği, düşüncesinin büyük tesiri vardır. Herhalde Avrupa'nın itimadına mazhar olmuş kimse olursa zannederim maksadımıza daha ziyade yaklaşmış oluruz. (gürültüler) Merhamet buyurun, kendi aramızdan olmasını esas olarak söyledim. Zannederim ki bu kaydı kabul ettiğimiz zaman kendi aramızdan hakikaten Avrupa'da tanınmış, 49

50 siyasi mesleği belli adamlar vardır içimizde. Elhamdülillah ondan da fakir değiliz. İçimizde bu gibi şahıslar vardır. Niçin kendilerinden istifade etmeyelim? Şayet ayrıca Meclisten başka şahısların da ilavesine karar verilirse, o vakit vereceğim isimler ve şahsiyetler vardır. AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Sırrı Bey, biraz müsaade buyurur musunuz? Diğerleri buyurduğunuz şahıslar kimlerdir? SIRRI BEY (Devamla): Buradaki maksadım başkadır. İstişare heyeti olmak üzere seçeceğimiz şahıslardır. Onun için şimdiye kadar Avrupa'da bulunmuş, muhitin icaplarından tamamen istifade etmiş ve az çok milli menfaatlere hizmet etmiş pek çok kimse vardır. Mesela Ahmet Rıza Bey, mesela Ahmet Cevdet Bey, Mısırlıdır diyerek kabul olunmayan Fuat Selim Bey gibi. (gürültüler) Siz onun ismini bile duymadınız. Mustafa Bey rica ederim, dinleyiniz. Belki bu saydığım şahsiyetler Yüce Heyetin fikrine uymaz. Fakat herhalde efendiler, biliniz ki bugün Avrupa'da milli gayenin ne olduğunu takdir etmiş ve bizim gayemiz için çalışan kimseler vardır ve bunlara muhtacız. Çünkü bunlar uzun müddetten beri orada bulunmuş, her şeyi öğrenmişlerdir. Bizler bir şey bilmiyoruz. Yalnız gazetelerin yazdıklarını biliyoruz. Şimdi benim kanaatime göre gayet mühim bir noktaya geldim, lütfen dinleyiniz. Meclisimizin dayanağı olan millet ve ordu hiç şüphemiz yoktur ki İslam aleminin hayat suyudur. İslam alemi adeta gözünü esirger gibi, bizim üzerimizdedir ve bizim mukadderatımızla alakalanıyor. Bizim güldüğümüz zaman gülüyor, bizim ağladığımız zaman ağlıyor. İngilizlerin, İtalyanların, Fransızların bize fazlaca kıymet vermelerine sebep, İslam'a alemdarlık edebilmek hususiyetine sahip olmamızdandır. Bu itibarla İslam alemini daha ziyade ehemmiyete layık bir mevkide bulunduğumuzu anlatmak için burada teşebbüslerimiz esnasında İslam aleminin bizimle fazla meşgul olmasını icap ettirecek bir tedbirde bulunmamız lazımdır. O da gidecek heyetine ulemadan bir veya iki kişinin ilavesidir. Keşke lisan bilseler de delege heyetine girseler. Söylediklerim gerek kabul edilsin, gerek reddedilsin. Bundan daha ehemmiyetli diğer bir bahse temas edeceğim. Şimdiye kadar İstanbul'la olan haberleşmelerimiz ya Reisimizle veya Hükümet tarafından yapılıyor. Bizim kabul ettiğimiz Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğinde hangi akıllara karşı? O akıllar ki, öğle güneşi doğduğu halde onlar sabah oldu zannederler. Onlara anlayacakları bir surette, azimli bir lisanla kendi kanaatimizi izah ederek, kati kararımızı söylemek için Yüce Meclis şu vaziyeti bir kere daha bildirerek, alacağımız karar kendilerine tebliğ edilmelidir. Sözüm bundan ibarettir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Efendim, deminden beri yapılan konferansta delege gönderelim mi, göndermeyelim mi, giderse kabul edilir mi, edilmez mi mevzuu üzerinde toplanmaktadır. Hepimiz biliyor ki dava bizim başımızda dönüyor. Davetli veya davetsiz mecburi olarak bir kaç adam göndermekle mükellefiz ve mecburuz. Gidecek adamlar hiç olmazsa cereyan edecek müzakereleri bize haber verir. Şu kanaatteyim ki herhalde İstanbul bir heyet gönderecek, biz de bir heyet göndeririz. Kalıyor heyeti göndermekte seçme salahiyeti. Talimat vereceğiz. Amma göndere- 50

51 ceğimiz kimselere tam salahiyet vereceğiz. O adamlar bizimle her an haberleşecekler mi, haberleşmeyecekler mi? Madem ki talimat ile hareket edecekler, icap eden hususları soracaklar. İnsan cemiyeti tabağa yeni dökülmüş bir muhallebiye benzer. Herhangi bir kuş bu muhallebinin üzerine konarsa bir iz bırakır. Bizim heyetimiz gider, oraya bir söz söylerse elbette bir tesir yapar. Propaganda meselesini bütün unutuyoruz. Yalnız iyi adam bulalım, yani tam dolaba koyacak adamlar kimlerse bulalım, gönderelim. AVNİ BEY (Saruhan): Davetsiz göndereceğimiz bu adamlara ne suretle talimat vereceğiz, söyler misiniz? SALİH EFENDİ (Devamla): Malumunuz dolapçılıkta bazı şeyler vardır. Bütün işimi yumruğumla yapacağım dersek olmaz. Bazen kafasını eğmek, bazen eğer boşaltmak... AVNİ BEY (Saruhan): İstanbul bir heyet gönderecek. Onun talimatı ayrı, bizim talimatımız ayrı olacak. SALİH EFENDİ (Devamla): Telif edecek, telif edecek... Efendim Avrupa'nın kamuoyu bir hükümdarın... Katiyen kabul etmeyecektir. Senin göndereceğin delegeyi çalıştıracaktır. Dünya, kainat hükümdarlıktan, filan çoktan uzaklaşmıştır. Kamuoyu size... (gürültüler) Onu da Allaha havale... HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Muhterem arkadaşlar, en mühim tarihi yaşadığımız şu dakikada memleketin hayatını alakadar eden bir meselede hislerimize ve heyecanlarımıza kapılmayarak sükûnetle tetkik ve muhakeme edelim. Bence konferansa iştirak etmek lazım mıdır, değil midir? Konferansa iştirak etmek, delege göndermek bizim için ne derece hayırlı olacağını şimdiden tayin etmek keramete tabidir. Bunu ancak bize hadiseler ispat edecektir. Fakat konferansa iştirak lazım geleceği kanaatindeyim. Çünkü efendiler, konferansa iştirak etmediğiniz dakikada dışarıdan ve içeriden aleyhimizde yapacakları fesat ve yalanlar gayet çok olur. Diyecekler ki bu adamlar harp taraftarıdır. Sulh ve silahsızlanma istemiyorlar. Davet ettiğimiz halde konferansa iştirak etmiyorlar. Bazı arkadaşlar buyurdular ki bizi esasen konferansa davet etmediler, neden dolayı iştirak edelim? Ben böyle zannetmiyorum ve Sırrı Beyefendi bunu pek güzel izah ettiler. Bilakis bizi davet ediyorlar. Bu konferansa bizi davet etmeleri meselesini ben İngiliz siyasetinin bir geri adımı olmak üzere kaydediyorum. Çünkü eğer öyle olsaydı Anadolu Hükümetinin göndereceği delegeler mevcut olmak şartıyla delegelerinizi gönderiniz diye yazmazdı. Binaenaleyh delegelerimizi göndermek bizim için ve memleket için faydalıdır, kanaatindeyim. Köhne Babıali zihniyetiyle hareket eden İstanbul Hükümetine gelince, bunlar yazdıkları telgraflarından anlaşıldığına göre gerek Mustafa Kemal Paşa gerek Fevzi Paşa ve burada milleti temsil eden büyük bir Millet Meclisi vardır. Onun adına işleri idare eden bir Hükümet mevcuttur. Meclisin de meşruiyetine inanmıyorlarsa ve bizi tanımak istemiyorlarsa, siyasette hissiyat ile değil, menfaat ile mukabele etmek lazım geldiğine göre, gerek Sırrı Bey'in buyurdukları gibi de- 51

52 legelerimizi seçerek bir defa daha diyelim ki biz delegelerimizi seçtik ve zaten sizin delegelerinizin kabulü bizim delegelerin kabulü ile mümkündür. Binaenaleyh gönderdiğiniz delegelere şu talimatı verin. Milli emelimizin, haklı iddiamızın nelerden ibaret olduğunu yazdık ve size de tebliğ ediyoruz. Siz Kanunu Esasiyi ihlal ettiniz, milli emelimizi ve memleketin hakiki menfaatlerini ayaklar altına alan hainlersiniz, diyelim ve binaenaleyh sizi vatana hıyanet ile itham ediyoruz ve bu tarihi bir vesika olarak kalacaktır. İçeriye karşı yarın diyecekler ki biz bunlardan delege istedik, göndermediler. Hayır, göndereceğiz efendiler. Fakat onlara diyeceğiz ki Anadolu halkını temsil eden siz değil, biziz. Binaenaleyh Anadolu halkının istediği talepler şunlardır. Siz de bu şekilde müdafaa etmeyi tebliğ ediniz. Aksi takdirde hain sizsiniz. (bravo sesleri) Sonra efendiler, delegeleri seçme meselesi, ben de arkadaşlar gibi delegelerin içimizden seçilmesi taraftarıyım. Bunlara refakat edilecek tercümanların, danışmanların dışarıdan olmasında bir mani yoktur. Fakat şüphesiz o şahısların vatani hamiyetlerini tetkik etmek lazımdır. Fakat bu seçimi yalnız Hükümetin yapması doğru değildir. Eğer münasip ise her şubeden ikişer üye Hükümet ile istişare etsinler ve danışmanları tayin ve tespit etsinler. Yalnız şunu da söylemeyi kendim için bir vazife sayıyorum. Bunlar arasına her nasılsa katılmış olan Muhtar Bey, İzmir'de gayrimüslimlerin ateşli bir dostu olduğu için vatansever bir Müslüman tarafından alenen dayak yemiş bir adamdır. Binaenaleyh onun gitmesine razı değilim. Efendim Muhtar Bey fen adamı olabilir. Muhtar Bey değerli olabilir. Fakat bu adamın gitmesi doğru değildir. SAFA BEY (Adana): Arkadaşlar, şimdiye kadar beş on arkadaşımız fikirlerini beyan ettiler. Bunların içerisinden yalnız Konya Mebusu Vehbi Efendi Hazretleri davet edilmeden gitmekte fayda olduğunu söylediler. Hakikaten Meclis kendisine davet olmadan Avrupa'ya bir heyet göndermeyi, hatta münakaşa etmesini doğru bulmuyorum. Hatta Yüce Meclisiniz davet olsa bile uzun uzadıya düşünmelidir. Adana'nız, Antep'iniz, İzmir'iniz işgal altında bulunurken zannederim ki Avrupa'nın davetine icabet etmek doğru değildir. Evet, doğrudan doğruya Avrupa'ya o vakit bir sözümüz vardı. Memleketimizi tarumar ettiniz, sonra bizi davet ettiniz. Halbuki bugün biz böyle bir davet karşısında bile bulunmuyoruz. Onun için Avrupa'ya heyet gönderilmesi gayet tehlikelidir Biz şimdiye kadar Avrupa'nın taarruzu ve hücumu karşısında mukavemet ettik. Avrupa'nın sulha yanaşması herhalde bizim mukavemetimizi bildiği içindir. Bizi cebren ve silah kuvvetiyle ezmek mümkün olmadığını anladığı içindir ki Avrupa Sulh Antlaşmasını değiştirmeye mecbur kalıyor. Londra konferansında taleplerimizin kabul edileceğine ihtimal veremiyorum. Şimdi Avrupa bize karşı bir parça ılımlı bulunuyor. Bir parça eski hücum niyetleri sarsılmış bulunuyor. Bunu yapan bizim mukavemetlerimizdir. Avrupa bugün diyor ki, evet Türklerin bir çok güzel yerleri elinden gitti. Fakat Türkler mücadele edecektir, müdafaa edecektir. Hatta biz oraya kuvvet göndersek, hatta beş on şehirlerini de alsak, Türkler yine kalkacaklar, müdafaa edeceklerdir. Eğer biz on seneyi göze almış isek o zaman Türkler gene mukavemet edeceklerdir. Çünkü Türkler buna karar vermişlerdir, kanaati Avrupa'da vardır. Avrupa'da uyanan bu kanaati 52

53 yeniden canlandırmış olalım. Şimdiye kadar mukavemet eden Türkler davet edilmeden delegelerini göndermiş, sulh arıyorlar diye diğer birtakım ihtiraslar ve iştihalar karşısında bulunmayalım. Binaenaleyh herhalde davet olmadan Avrupa'ya heyet göndermeyi tehlikeli görüyorum. Şimdi biz şunu bilelim ki bu davayı mutlaka silahımızla temin edeceğiz. Bizim milli taleplerimizin tamamıyla tanınması için Yunan'ın İzmir'den atılması lazımdır. Fransız'ın Adana'dan atılması lazımdır. Bunu yaptığımız gün açık bir alınla Avrupa'nın karşısına çıkarız. Onun için Avrupa'ya bir heyet gönderelim mi, göndermeyelim mi diye bunun münakaşasını yapmaktansa ordunuzu muazzam bir ordu haline getirelim. İki ay sonra, üç ay sonra Avrupa ayağınıza gelsin ve zelil^bir şekilde bir surette başını eğsin. Avrupa zelil köpekler gibi ayağımızın altında kalacaktır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Buyurun Paşa Hazretleri. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Bahis mevzu olan mesele pek çok mühimdir. Bütün arkadaşlar düşüncelerini açıklasınlar. Hükümet tamamen uyanık bir halde vazifesini ifaya devam etsin. Hatta bunun için yarın ve yarın gece de çalışabiliriz. Şimdi alınması uygun olacak bir iki kararı halletmek istiyorum. Evvela birçok üyenin dediği gibi, İstanbul'a karşı son bir teklif olmak üzere, Yüce Heyetiniz bir karar alıp tebliğ olunursa çok uygun olur. Eğer buna karar verirsek, Meclis Divanınca Yüce Heyetiniz adına yazılması icap eden şeyler yarın devam edecek olan celsede okunur. (muvafık sesleri) Bir bunu teklif edeceğim. İkincisi, delege heyeti için davet aldıktan sonra göndermek veya göndermemek meselesi. Yalnız her ihtimale karşı elimizde bir delege heyeti bulunsun. Bu heyeti seçmek ve vazife vermek hakkı zannederim ki Hükümete aittir. Yalnız biz Hükümetin bu işini kolaylaştırabiliriz. Bütün üyeler, Meclis Divanı vasıtasıyla ne gibi vasıflara haiz delegeler istiyorlarsa onları bildirirler ve Divan da Hükümete bildirebilir. Bu suretle gerek delegeler ve gerek o delegeleri takviye edecek uzmanlar daha isabetle tayin edilebilir. Zaten tayin edilecek olan delegeler, vazife kabul etmezden evvel ikinci defa huzurunuzdan geçmiş olacaktır. Binaenaleyh şimdilik iki şey teklif ediyorum. Birincisi, İstanbul'a bir kati teklifte bulunmak ve bunu karara almak lazımdır. İkincisi, delege heyeti için Meclis Divanına müracaat etmektir. Hatta bu meselede efendim, kendine güvenenler bizzat kendilerini dahi takdim etmelidirler. Ben daha iyi yapabilirim demelidirler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celseyi tatil ediyorum. 1 (Bir gün sonra 5 Şubat 1921 günkü gizli oturumda Hükümet Teskeresinin görüşülmesine devam edildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim; mevzu üzerinde müzakereye devam ediyoruz. Evvela, Hükümet tezkeresi bir defa daha okunacaktır. 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (4 Şubat 1921), 1.Dönem, c.1, s , 53

54 (Hükümet tezkeresi tekrar okundu.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz Hüsrev Bey'in. Buyurun efendim. HÜSREV BEY (Trabzon): Efendim, Hükümetin Yüce Heyetinize arz ettiği isimler arasında kendimi işittim. Hükümetteki arkadaşlarımın hakkımda gösterdiği teveccühe teşekkür ederim. Yalnız dünkü müzakerede Yüce Mecliste iki fikir ortaya çıkmış idi. Birisi gidecek heyetin ismini, sulh delege heyeti demek, diğeri bazı mahzurlar düşünerek, ismini siyası heyet demek ve fakat icap ederse orada delege heyeti olarak değiştirmek. Tabii delege gönderilmesi kabul edildi. Tabii bu hak Yüce Meclisindir. Yalnız siyasi heyet taraftarı olan beni göndermeniz uygun mu, değil mi? Bunun takdirini Yüce Heyetinize bırakıyorum. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, dün arz ettiğim gibi gönderilecek heyet, konferansa iştirak etmek üzere gönderiliyor. Ancak bunların kabul olunup olunmayacakları henüz belli değildir. Bunun şimdilik bir siyasi heyet, sonradan da delege heyeti göndermek meselesini bahis mevzu etmek doğru değildir. Kabul olunmazsa siyasi heyet olur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, yalnız bir şey arz edeceğim. Bir kere Hükümet bize bir kaç aday gösteriyor. Yahut bu işe bir takım kimseler seçilmiş de mezuniyet istiyor. Dün akşam müzakerenin sonuna doğru arz etmiştim ki Hükümetimizin yürütme salahiyetine sahip olduğuna dair bir açıklık yoktur. Yani bundan mesul değildir. Bundan dolayı sulh muameleleri için gönderilecek heyetin doğrudan doğruya Meclisten seçilmesini arz etmiştim. Şimdi Hükümet bir liste veriyor ki bazı arkadaşlarımızın, Hüsrev Bey'in de buyurduğu gibi kanaatlerinin aksine olarak, kendileri delege heyeti arasında gösteriliyor. Arz ettiğim gibi mühim anlarda mühim vazifelere tayin olunacak arkadaşlarımızın seçilmiştir, izin veriniz şekliyle, seçiniz şekli arasında fark vardır. Yüce Meclis hayati meselelerde delegelerini kendisi seçecektir. Yine istirham ederim Hükümetten, yine elbirliğiyle kendi içimizden seçelim. Çünkü mesul bir hükümet olsaydı derdim ki evet mesuliyet kendilerine ait olduğundan göndermeleri doğrudur. Fakat arz ettiğim gibi yürütmeden hiçbir şekilde mesul olmayan Hükümetin delegeleri seçme salahiyetleri yoktur. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Hüseyin Avni Bey arkadaşımız iki şeyden bahis buyurdular. Siyasi heyet ve delege heyeti meselesine demin cevap vermiştim. İkincisi seçme meselesi ki buna da dün akşam karar verilmişti. Biz isimleri arz edeceğiz, siz izinlerini vereceksiniz. İstediğinize izin verir istediğinize vermezsiniz. Bu suretle intihap edilmiş olur. Dün akşam adayların Hükümet tarafından seçilmelerini ben kendi düşünceme göre kabul etmiştim. Yalnız şunu Yüce Heyetinizden rica etmiştim ki delege heyetine dahil olacaklar arasında konferansa iştirakte bir menfaat olmadığı kanaatinde olanların seçilmemeleri meselesini bahis mevzu etmiştim. Benim bundan maksadım konferansa iştirak etmek hususunda bir fayda olmadığı kanaatiyle gidecek arkadaşlardan bir fayda ümit etmemem fikridir. (gürültüler) Herkesin kanaati muhteremdir. Ben kimsenin şahsına, fikrine, kanaatine 54

55 taarruz etmiyorum. Fakat zannediyorum ki bu fikirle gidecek arkadaşlarımız en son sözü en evvel söyleyecek ve her şeyi bitirecektir. NAFİZ BEY (Canik): Efendim, arkadaşlarımızın hepsine yerden göğe kadar itimat ederiz. Londra konferansına iştirake taraftar olmayan kimseler bu işin içine esasen girmezler ve biz de seçmeyiz. Yalnız bir de Meclis seçme meselesi vardır ki bunu da ben doğru görmüyorum. Malumunuz bu başka meseleye benzemez. Lisan bilmek lazımdır, siyasi meselelerde tecrübe olmalıdır. Rastgele bir kaç kişi gönderirsek mağlup olduğumuzun neticesidir. Binaenaleyh hiç göndermemek daha iyidir. Hükümet ya doğrudan doğruya seçsin, yahut iki misli aday göstersin, arz ettiğim şartlara sahip olanlardan. Biz de onların içinden seçelim. Yahut doğrudan doğruya seçsinler Meclis tasdik etsin. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, Yüce Meclisi bilgilendirmek için açıklamada bulunacağım. Londra ya gidecek heyetin adının, delege heyeti yerine siyasi heyet olması fikri ortaya sürüldü. Dün dinlediğim görüşmelerin neticesinde edindiğim kanaat şudur. Delege heyeti adı altında değil, fakat siyasi heyet adı altında olmasını isteyen arkadaşların görüşü, delege heyet adı altında gidilirse, Sevr Antlaşmasını kabul etmiş gibi oluyoruz. Bunu mahzurlu gördüklerinden buna delege heyeti demeyelim, siyasi heyet diyelim demişlerdir. Düşünülürse efendiler, pek uzak olmakla beraber, bu bir ihtimaldir. Fakat yine benim anladığıma göre oraya gidecek heyetin isminin delege heyeti olması, kendisine verilecek vazifenin icrasında Yüce Heyetinizin vereceği talimat dairesinde görüşlerimizi kabul ettirmeye uğraşacaktır. Yoksa Sevr Antlaşmasını kabul için memur göndermiyoruz. İsim değişiyor demektir. Bu unvanı kabul etmekte Heyetinizin de hakkı vardır. İhtimal ki bu hiçbir yere kabul olunmayacaktır. Bu kabulün temini için bu unvan bir etiketten ibarettir. Heyet üyelerimizden bir veya bir kaçı bir meselenin müzakeresinde görüşlerini açıklayabilirler. Fakat bir kere karar verildikten sonra artık bu senin kararındır, bu benim kararımdır diye kararlar tefrik edilemez ve herkesin kendi kararına göre tavır alması doğru değildir. O kararı harfiyen tatbik etmek mecburiyetindeyiz. Yalnız burada yapılacak bir iş vardır ki o da herkesin bu davayı müdafaadaki kanaatleridir. Ben zannediyorum ki bütün arkadaşlarımızca da malum olduğu üzere, burada isimleri geçen üyeler bu davada hepimiz gibi metindir ve hepimiz gibi müdafaaya müstaittir. Diğer bir mesele, heyeti seçmek, vazife vermek, Hükümetimizin vazifesidir. Nitekim bundan evvel Moskova Konferansına da Hükümetimiz heyet gönderdi. Eğer bunu Hükümetin elinden almak istersek, hakikaten bu husustaki mesuliyeti Hükümetten alırsak elimize, bu vazife ve salahiyeti Hükümetin elinden aldıktan sonra Londra'ya göndereceğiniz arkadaşların ifa edecekleri vazifeyi her gün Yüce Meclis mi yapacak? Onun için bu hak Hükümetindir. Onun da vazifesini takip etmesi lazımdır. Bizim de bir şeye hakkımız vardır. Hükümetin seçeceği heyet ve danışmanlar, Meclisin görüşleri neticesi olarak içimizden çıkacaktır. Bunlara onay vermekle o kişilerin gitmesinde mahzur olup olmadığını itiraf etmiş ve tasdik etmiş oluyoruz. Yoksa Hükümetin burada okuduğu isimler aday değildir. Böyle usulümüz yoktur. Hükümet bizden bu üyeler için izin istiyor. Vazife 55

56 verebilmek için. Bunu başka türlü düşünmek doğru değildir. Arkadaşımızın dediği gibi, bu heyet ve vazifeleri gayet mühimdir. Binaenaleyh fevkalade olarak biz seçelim denebilir. Ancak, böyle fevkalade bir karar almak zordur. Yalnız düşününüz ki on kişiden ibaret olan heyete isim aradığı vakit, bu vazifeyi vereceğimiz isim aradığı vakit, bunda zorluk çekmekte olduğunuzu görüyorum. Eğer Yüce Heyetiniz bu seçime karar verecek olursa iş daha ziyade çıkmaza girecek ve bunun içinden günlerce çıkılmayacaktır. Birbirimizi anlamadan, şahıslar üzerinde düşünmeden öyle seçimler yapılabilir ki bu, maksatla hiç uygun olmayabilir. Onun için usul ve kaidemizden ayrılmayalım. Hükümetin bizden istediği izni verelim. Maksadın ne olduğunu da anladık. Hükümetimiz tayin eder. Bizce en mühim nazarı dikkate alınacak nokta gidecek heyete verilecek olan talimatı görmek ve tasdik etmektir. Sulh yapmak vesaire Meclisin hakkıdır. Heyete verilen talimat önümüze gelecektir. Bunu ya tasdik, ya da reddedeceğiz. Hak ve salahiyetimizi o vakit kullanacağız. Sizleri bu konuda aydınlatmak için bu açıklamayı lüzumlu buldum. RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, bilindiği gibi Avrupa ya gidecek delege heyetinin vazifesi gayet mühimdir. Şüphesiz sizler bunu ehemmiyetle takdir buyurursunuz. Delege heyeti Londra'da konferansa kabul edildiği takdirde, konferanstaki vazifesinden daha mühim bir vazifesi vardır ki o da Avrupa kamuoyunu mümkün olduğu kadar lehimize çevirmek için azami bir surette propaganda yapmaktır. Avrupa da propaganda yapmak pek nazik ve pek mühim bir iştir. Fransa'da bulundukları zaman Fransızlara bulunacakları hitap ve teşebbüs başkadır, İngilizlere karşı vuku bulacak hitap ve İngiltere'de iken yapılacak teşebbüs yine büsbütün başkadır. Buna göre gidecek delege heyeti içinde Avrupa adet ve yaşayışına, Avrupa siyasetine, diplomasisine az çok yakından temas etmiş kişilerin bulunması taraftarıyım. Bu itibarla isimleri açıklanan üyeler ile yetinilerek arz ettiğim hususiyette kişiler ilave edilmeyecek olursa, zannederim ki delege heyeti de olsa, siyasi heyet de olsa istenilen faydanın teminine imkan yoktur. Bu benim kanaatimdir, bu sözlerimle katiyen bu kişilere kinaye etmiş olmuyorum. Hepsine fevkalade hürmetim vardır. Yalnız bu heyetle Avrupa da bizim hedeflediğimiz vazifenin yerine getirilmesinin imkanını görmüyorum. Binaenaleyh eğer hariçten Avrupa da hedeflenen gaye için diğer kimseler ilave edilecekse, Meclisten gidecek bu on bir üye fazladır. Meclisten beş veya altı üye seçilmesiyle, diğerlerinin Meclis dışından seçilmesini teklif ederim. Heyet üye sayısının biraz azaltılması gerekir. Benim bu husustaki görüşüm budur. EMİR PAŞA (Sivas): Efendiler, bu meseleyi Meclisçe enine boyuna müzakere ettik ve anlaştık. Bir defa oraya bir siyasi heyet göndermek meselesi bahis mevzu olmamalıdır. Siyasi heyet gönderilemez. Çünkü siyasi heyet ile delege heyeti arasındaki farkı, temyiz edemeyecek olanları delege sıfatıyla göndermek doğru değildir. Binaenaleyh Hükümetin bu bakımdan dikkatini çekmek lazımdır. Bunu Meclis seçmeye kalkarsa içinden çıkılamaz. Bu işin ehemmiyetli olduğunu hepiniz takdir edersiniz. Buraya gönderilecek heyetin gayet derin düşünerek seçilmesi ve bunların izinleri için buraya müracaat edilmesi lazım gelir. 56

57 MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Onlar kendileri hakikati söylemeyeceklerdir tabii. Fakat ben bunu ifa edeceğim. Efendiler Yunus Nadi ve Mahmut Esat beyler dün çoğunluğun aleyhinde bulunduğu bir talep ifade ettiler. Dediler ki delege heyeti olmasın, siyasi heyet olsun. Meclisiniz çoğunlukla delege heyetini kabul etti. Bugün kendilerine bir vazife verildi, bu bir vatani vazifedir. Bunu kabul etmeyi elbette bir vazife bileceklerdir. Efendiler, bir kurmay heyeti bir harita başında oturur. Şu ve şu dairede harp edelim der. Muhalif kalanlar neticede vazifeyi kabul ve kumandayı yerine getirirler. Bu aynen böyledir. Düşünülecek şey kıymet meselesidir. Arkadaşlarımızın söylediği şu veya bu sözü dikkate almayalım. Şu veya bunların arkadaş olmaları bahis mevzu değildir. Şu veya bu gruba mensup olduklarını düşünmek de hatadır. Düşünülecek şey onların imanlarıdır. Tetkik buyuracağınız şey iktidar, ehliyet meselesidir. Birlik olalım. Bu şahıs hakkında fazla izahat vermek istemiyorum. Kendileri buradadır, siz onları tanırsınız. İlmi kabiliyetleri, ahlakları ve bu meselede imanları vardır. Onların gitmeleri lazımdır. Bunun üzerine münakaşa edilmemesini istirham ediyorum. İmanı olmayıp buraya gelenler casus ve vatan hainidir. Arkadaşlarımıza hürmet ediyoruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Kuvvetimizin, imanımızın olduğu burada oturmuş olmakla sabittir. Mahmut Esat Bey resmen gidilmemesi taraflarıyım dediler. Yunus Nadi Bey siyasi heyet olsun dedi. Arkadaşlarımıza hürmetimiz vardır. Biz başka bir şey söylemedik. Arkadaşlarımızın ehliyeti bizce bellidir. Yalnız, ehliyet, liyakat Meclisin kanaatinden doğar. Mesele de göndereceğim sekiz kişinin kanaatine buradaki yüz elli kişinin kanaati tespit ederse fena mı olur? Arkadaşlarımızı hep tanıyoruz. Sonra Paşa Hazretleri buyurdular ki evvelce Rusya'ya gönderilen delege heyetini Hükümet seçmiş ve göndermişti. Evvelce öyle yapılsın, şimdi bu hakkın Yüce Meclisin olduğunu görüyoruz. Arkadaşların hepsinin vicdanlarından, her şeylerinden eminiz. Bu heyetin gitmemesi gerekir dedikten sonra, Mahmut Esat Bey'in bu heyetin başında gitmesi doğru değildir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beş milletvekili söz almışlardır. Müzakerenin yeterliliğini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Müzakere kâfi görüldü. Efendim Hilmi Beyin bir önergesi var. TBMM Başkanlığına Delege Heyeti üyelerinin ve danışmanların mutlaka lisan bilmelerini, binaenaleyh lisan bilmeyenlerin gönderilmemesini teklif ederim. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, lisan bilmeyenlerin vesaire gönderilmemesi ki bunlar temennidir. Onun için oya konmaz. Gaziantep Mebusu Abdurrahman ve Lazistan Mebusu Esat beylerin, delege heyetinde ulemadan 57

58 birisinin bulunması hakkında teklifler vardır. Uygun bulursanız bu meseleyi Hükümete havale edelim. FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, biz Avrupa yı büsbütün tereddüde düşürecek bir heyet göndermek istemiyoruz. Oraya ulemadan bir zat göndermek, yalnız ve özellikle İslam alemine bir tesir yapacaktır. Bu da iyi olmayacaktır. Çünkü Avrupa zaten bundan endişe duymaktadır. Bunun endişesini artırmak doğru değildir. Bunun için buna Hükümet katılmıyor. Yüce Heyetiniz bu heyete izin versin. Çünkü bunlar hemen gideceklerdir. TBMM Başkanlığına Gönderilecek Delege Heyetinin sorumluluğunun, Meclise mi yoksa Hükümete mi ait olacağının tespitini teklif eylerim. Saruhan Mebusu Avni FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Hükümete aittir. TBMM Başkanlığına Gidecek Delege Heyetine Muhtar Bey le Hamdullah Suphi Bey in de ilave edilmelerini teklif ederim. Adana Mebusu Rasih HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Ben Hükümet teyim. Eğer gitmem bahis mevzu olsa idi karar verilirdi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergeler okundu. Gidecek üyelerin hepsinin izinli olmalarını oylarınıza sunacağım. Hüsrev Bey, Yunus Nadi Bey, Vehbi Bey, Necati Bey, Sırrı Bey ve Mahmut Esat Bey in izinli sayılmalarını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Dışişleri Vekili zaten görevlidir. FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Bu heyet yarın hareket edecektir. Bunların masrafları için yüz bin lira istiyoruz. Aciliyet kararıyla. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, henüz neticelenmedi, devam ediyorum. Yusuf İzzet Paşa'nın izinli sayılmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Çoğunluk yok, efendim. TBMM Başkanlığına Delegeler arasına Lazistan Mebusu Abidin, Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü beylerin de katılmasını teklif eylerim. Cebelibereket Mebusu İhsan 58

59 TBMM Başkanlığına Gidecek heyete Lazistan Mebusu Abidin ve İzmit Mebusu Hamdi beylerin de ilavesini teklif ederim. 5 Şubat 1337 Antep Mebusu Kılıç Ali TBMM Başkanlığına Delege Heyetine Celalettin Arif, Hoca Nusret, Mazhar Müfit, Trabzon Mebusu Recai bey ve efendilerin ilave edilmesini teklif eylerim. Erzurum Mebusu Salih TBMM Başkanlığına Konferansa iştirak edecek olan delegelere meslek ve sanat erbabı ile beraber bir de ilmi kisveli ve siyasi malumata sahip birinin seçilmesi ve bu vasıflara sahip bir çok üye mevcut ise de ve görgü itibariyle daha tecrübeli olduğu kanaatini hissettiğim Konya Mebusu Vehbi Efendi veya Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendinin ilave edilmesini teklif ederim. Lazistan Mebusu Abidin HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergelerde bazı arkadaşlarımızın delege heyetine ilave edilmelerini istedikleri üyelerin isimleri yazılmıştır. Bu önergeleri Hükümete mi tebliğ edelim, yoksa oya arz edelim mi? ÖMER LÛTFİ BEY (Nafıa Vekili): Efendiler delege tayinindeki mesuliyet Hükümete mi aittir, yoksa Meclise mi aittir? Hükümet Reisi Paşa bunu izah etti. İstediği adamları alır. (doğru sesleri) AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Efendim, bu heyetin gönderilmesi için Dışişleri Vekaleti yüz bin lira istiyor. Ayrıca bir kanun, bir müzakere yapmaya lüzum yoktur. Zaten elimizde bulunan bütçenin sulh müzakereleri masrafına ait para var. Tahsisat olmak üzere yüz bin liranın kabulünü teklif ediyoruz. Binaenaleyh Yüce Heyetiniz isterse aleni celsede olmak üzere bu tahsisatın kabulünü oya koyar. Benim vazifem parayı teklif etmek değildir. Onu Dışişleri Vekaleti takdir eder. Benim yalnız buradaki vazifem bu talep edilen paranın hangi fasıldan verileceğini size bildirmektir. 59

60 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim bu hususu aleni celsede müzakere ederiz. Müzakereye devam ediyoruz. Söz Zekayi Bey in. (Zekayi Bey yok sesleri) O halde Mahmut Esat Bey indir. (O da yok sesleri) Öyle ise söz Ragıp Bey in. RAGIP BEY (Kütahya): Evvela kararımızı verelim. Londra'ya heyet gönderilip gönderilmemesi üzerinde müzakeremizi tamamlayalım ve sonra ayrı bir müzakere açalım. (muvafık sesleri) Mesele daha iyi açıklanmış olur ve biz de zaman kazanmış oluruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Paşa Hazretleri dün beyanatlarında, Hükümet göndermeye esasen karar vermiştir. Mesuliyet kendilerine aittir, onlar gönderecektir, dediler. Bizim burada verdiğimiz karar, Hükümet kararını değiştirecek mi? Evvela bunu anlayalım. Müzakeremizi ona göre yapalım. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Hükümet herkes kendi mütalaasını bildirsin dedi. RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, Hüseyin Avni Bey in mütalaaları doğrudur. Hükümet kararında ısrar edecek olursa müzakeremizin şekli değişir. Binaenaleyh Hükümetin doğrudan doğruya Meclisten görüş istemesi, Meclisin düşüncelerine göre kararını değiştirecek ise bu müzakerenin devam etmesi faydalıdır. Binaenaleyh ben sırf Hükümet Meclisin düşüncelerini anlamak maksadıyla şu müzakereyi açtığını dikkate alarak görüşlerimi ifade etmeyi arzu ederim. Muhterem arkadaşlarım, en mühim, en tarihi dakikamızı yaşıyoruz. Bilhassa böyle zamanlarda hislerden, heyecanlardan uzaklaşma ve her şeyi mantık dairesinde tetkik ve mütalaa etmek mecburiyetindeyiz. Binaenaleyh karşımızdaki mühim meseleye karşı herhalde serinkanlı mütalaa edersek, hissiyat ve heyecanlarımızdan uzaklaşırsak, şüphesiz kabul edeceğimiz kararlar memleketin menfaatine olur. Ankara Büyük Millet Meclisinin gösterdiği sebat ve metanet sayesindedir ki düşmanlarımız daha bundan bir kaç ay evvel bize hiç ehemmiyet atfetmezlerken, henüz Ankara da Meclisimiz yeni kuruluyorken, Padişaha bile asi ilan ettirirken, Cenabı Hakkın azametine bin kere şükürler, bugün düşmanlarımız bizimle bir masa etrafında karşı karşıya gelmek mecburiyetini hissettiler. Vuku bulan davet zannediyorum ki Hükümete yalnız İstanbul'da Tevfik Paşa vasıtasıyla vuku bulmuştur. Ben öğrenmek isterim ki başka taraflardan da Hükümete resmi veya gayri resmi bir davet vuku bulmuş mudur? Fakat başka taraftan resmi veya gayri resmi bir davet vuku bulmadığını kabul etsek, yine İstanbul'da Tevfik Paşa vasıtasıyla vuku bulan davete bir heyetin gönderilmesine şiddetle taraftarım. Çünkü davamızı bütün cihana duyurmak ve kabul ettirmek için bir taraftan silahla memleketimizi müdafaaya azmettiğimiz bir sırada, diğer taraftan düşmanlarımızın vuku bulan davetlerine iştirak etmemek yani sulh teşebbüsünde bulunmamak aklen, mantıken doğru değildir. Onun için herhalde silahla mukavemeti mümkün olduğu kadar çoğaltmak ve idare etmekle beraber meseleyi sulh ile halletmek lazımdır. Hiç değilse hakkımızdaki en son düşünceleri Avrupa nın içinden anlamak ve bu vesileden istifade yapılacak propagandalarla Avrupa kamuoyuna davamızı daha kuvvetli bir surette anlatmak için Ankara'dan bir heyetin gitmesi, zannediyorum ki pek mühim ve pek lazımdır. 60

61 Ancak gidecek heyetin İstanbul'dan seçilecek delegelerle birleşip birleşmemesine gelince, ben İstanbul'dan seçilecek heyetin kimlerden ve ne şekilde olacağı ve buradan gidecek heyetin kimlerden ve ne şekilde bulunacağı hakkında bir fikre sahip değilim. Ancak İstanbul'dan gidecek heyetin, her ne şekilde olursa olsun Avrupa ya karşı zayıf bir durumda, mevkide bulunacağından dolayı, o heyetle birlikte çalışmak zannederim ki imkansızdır. Çünkü onların düşünceleri, benim anladığıma göre, Sevr Antlaşmasını ufak tefek değişiklikle yeniden imza etmektir. Fakat buradan gönderilecek delegeler bizim çizdiğimiz hududu, ufak tefek fedakarlıkla yetinip, imza etmeyecektir. Bu durum, iki heyet arasında konferansta ortaya çıkacak bu durum, bir ihtilaf Osmanlı Devleti için gayet çirkin bir şekil alır. Buna imkan vermemek için Ankara'dan gidecek delegeler, İstanbul delegelerini tanımayarak doğrudan doğruya Ankara Büyük Millet Meclisi sıfatıyla konferansa iştirake çalışmalıdırlar. Sonra delegelerimiz bizimle bütün cihana, bir taraftan silahla memleketi müdafaaya amade olduğumuzu bildirmekle beraber, diğer taraftan da sulha taraflar olduğumuzu göstermelidirler. Düşüncelerim budur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Meclis bir noktanın açıklanmasına lüzum gösterdi. Şayet delege gönderilmemesi fikri kabul edildiği takdirde, Hükümet mesuliyeti üzerine alarak bu işi ayrıca düşünecek mi yoksa Meclisin kararına uyacak mı? FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Biz meseleyi Yüce Heyetinize arz ettik. Biz, Hükümet olarak, delege göndermeye karar verdik. Fakat siz uygun bulmazsanız göndermeyiz. RAGIP BEY (Kütahya): Biraz önce sormuştum. Vuku bulan davet yalnız İstanbul'- da Tevfik Paşa vasıtasıyla mıdır? Resmi veya gayri resmî bir şey var mıdır? FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Yalnız Tevfik Paşa tarafındandır. MAHMUT ESAT BEY (İzmir): Efendiler, önünde bulunduğumuz bu büyük meseleyi halledebilmek için her şeyden evvel, kanaatime göre, maddi vesikalara dayanmak lazımdır. Maddi vesikalara dayanmadıkça bu mesele hakkında bir karar vermek, bu büyük mesele önünde hislerimizle hareket etmek olur. Muhterem Hükümetimizin bize verdiği vesikalar tamamıyla bu meseleyi müspet bir surette hallettirebilecek bir mahiyette değildir. Fakat menfi bir surette hallettirebilir. Efendiler, kanaatime göre, Büyük Millet Meclisi ve büyük Türkiye'miz bir İngiliz manevrası karşısında bulunmaktadır. İngilizler silahla ellerinde oyuncağa çevirdikleri Halifenin nüfuzunu biliyorsunuz ki buraya sokamadılar. Bunu anladıktan sonra, ellerinde oyuncak olan ve bu memleketin mukadderatıyla oynayan Halifenin nüfuzunu her vakitten kuvvetli olan Anadolu'muzun içine tekrar sokmak ve bu suretle Anadolu'- da teşekkül eden Hükümetimizi sekteye uğratmak isterler zannediyorum. Efendiler, önünde bulunduğumuz dava kanaatime göre bir Yunan meselesi değildir. Bir Yunan-Türk meselesi değildir. Hatta İngiliz-Türk meselesi de değildir. Bir Doğu davasıdır. Bu Doğu davası önünde İngilizlerin bizimle kolay kolay uyuşabilmek imkanı yoktur. Nitekim bizim istediğimiz, Milli Misakta istediğimiz şartlar İngilizler 61

62 için o kadar ağırdır ki bunları kabul ettikleri takdirde her vakitten kuvvetli bir Türkiye'nin ortaya çıkacağında şüpheleri kalmaz. O Türkiye hiçbir zaman vazgeçmediği Hilafetin ve Halifenin elini tuttukça, İngilizlerin bugün nüfuzu altında bulunan milyonlarca Müslümanların bize doğru dönmeleri demektir ki bu İngiliz siyasetinin Doğu'da iflasından başka bir şey değildir. Bu büyük mesele önünde İngilizlerin bizimle kolay kolay uyuşmayacaklarını zannediyorum. Yalnız bu davayı doğrudan doğruya silâhla halledemeyeceklerini belki anlayan İngilizler, İstanbul'a nüfuz ederek, bizi tanımayarak Londra konferansına götürmeyi manevi bir çöküş içinde bırakmayı pek arzu ediyorlar. Eğer bizimle uyuşmak isteselerdi doğrudan doğruya bize müracaat ederler ve bizi oraya çağırırlardı. İngilizler ve Avrupa pekiyi takdir eder ki Türkiye'yi temsil eden Anadolu'dur. Devletlerarası hukuk da böyle söylüyor. İngilizler tamamıyla bunu takdir ettikleri halde bize müracaat etmiyorlar, bizim tekrarladığımız müracaatlarımızı itibara almıyorlar ve gidiyorlar İstanbul'da onları tanımayan, yani Sevr Antlaşması adı verilen... Bitkin İstanbul'a müracaat ediyorlar ve onlar vasıtasıyla bizi davet ediyorlar. İstanbul'un hiçbir hakkı kalmamıştır. Bugün alelade Trabzon'da Hacı Veli Ağa'nın tesis edeceği bir Hükümetle İstanbul'da teessüs eden Tevfik Paşa Hükümeti arasında katiyen bir fark yoktur. Hukuk bakımından fark yoktur, efendiler. Olsa olsa İstanbul Halifenin tarihi hukukuna dayanmaktadır. Fakat efendiler ilk Kanunu Esasi'de bu mümkün olabilirdi ihtilalından sonra Halifenin bir tarihi hukuku kalmamış ve Hükümet etme salahiyeti de hukuken ve tamamen millete intikal etmiştir. Binaenaleyh bu suretle teşekkül eden Anadolu Hükümeti önünde İstanbul Hükümetinin mahiyeti kalmamıştır. Hükümetimizin kanaatini bilmem. Fakat bu noktadan hareket ederek diyebilirim ki ben bugün Tevfik Paşa buraya gelmiş olsa, misafir alarak alıkoymam ve hukuk bakımından hapishaneye götürürüm. Kendilerine karşı hürmetim baki kalmak şartıyla. Fakat her şeyden evvel memleketimin menfaati, hakları, kanunlarıdır muhterem olan. Efendiler, Sevr Antlaşması memleketimizi hülasanın hülasası beynelmilel bir sömürge vaziyetine, mahiyetine koymaktadır. Bu suretle ifade edilebilir. İngilizler ve Avrupalılar belki bundan bazı hususların lehimize halledilmesini kabul edebilirler. Bu beynelmilel sömürge haline koyan antlaşma gereğince bütün limanlarımızda beynelmilel bir koloni halindedir. Çin'de ve Afrika'da olduğu gibi ne kadar fedakarlık ederlerse etsinler, bizim onlarla uyuşmak imkanımız yoktur. Çünkü biz kapitülasyon istemiyoruz. Biz Milli Misak ile tayin ettiğimiz hudutlar içinde, tarih önünde hür ve müstakil yaşamaya her milletten fazla layık olan biz Türkiyeliler orada hür ve müstakil kalmak istiyoruz. Avrupa'nın bu katiyen işine gelmez. Biraz evvel arz ettiğim gibi, Doğu meselesinin düğümü buradadır. Dünya değişiyor, İngiltere Kralının tacı baş aşağı oluyor. Binaenaleyh ben Londra'ya gitmek taraftarı değilim. Londra'ya gidildiği takdirde Anadolu Hükümeti zaafa uğruyor demektir. Bugün yalnız Anadolu Türklerinin değil, hakkını Avrupa'nın yüzüne haykıran Anadolu Hükümetidir. Bunun içi gidilmesin. İngilizler Halife vasıtasıyla bizim en zayıf noktamızdan vurmak istiyorlar ve bu Anadolu Hükümetini yok etmek istiyorlar. Biraz evvel de arz ettiğim gibi İngilizler tekliflerinde samimi olsalardı Hükümetin taleplerine karşı tereddüt etmezlerdi. Onlar bizi mutlaka İstanbul ile beraber istiyorlar. 62

63 Onlar biliyorlar ki İstanbul onların emeline uyacaktır. Bu suretle bizi bir ikilik yaratacak vaziyette bırakacaklardır ve binaenaleyh meseleyi lehimize halletmeyeceklerdir. İngilizler istediği şekil ve surete neticelendireceklerdir. Ben bu kanaatteyim ve memleketimin selametini Avrupa'ya gitmemekte görenlerdenim. FAİK BEY (Cebelibereket): Müzakere olunan mesele Londra konferansına iştirak etmek veya etmemek meselesidir. Geçen gün Dışişleri Vekilimizin açıkça beyan ettiği bu kongreden maddi ve fiilî olarak bir şey beklemek doğru değildir. Avrupa'- nın bizim haklı ve milli emel ve taleplerimizi kabul edeceklerine inanmak biraz hadiseleri doğru görmemek demektir. Henüz silahlarımız Avrupa'ya meşru taleplerimizi kabul ettirecek kadar kuvvet kazanmamıştır. İnşallah yakında o kuvveti de gösterecek olursak haklı taleplerimizin tamamıyla kabul edileceğinden emin olarak girebiliriz. Bu hakikate rağmen ben çağrıldığımız konferansa iştirak etmek taraftarıyım. İştirak etmenin ve etmemenin kendine mahsus fayda ve zararları vardır. Bunları tartacak olursak, ben zannediyorum ki iştirak etmenin faydaları daha çok, zararları daha azdır. Düşmanlarımız, bizim haklarımızı teslim etmemeye azmetmiş olmakla beraber, bizi konferansa davette bir hileye başvuruyorlar. Eğer biz her ne suretle olursa olsun konferansa gitmemek tarafını seçersek diyecekler ki Ankara'- da teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin harp ve kavganın devamında menfaati vardır. Sulh yapmak istemiyor ve binaenaleyh çağırdığımız halde bile gelmiyor. Bunu dedirtmemek ve bu zarara olsun meydan vermemek için konferansa iştiraki kabul etmek bence faydalıdır. Konferansa iştiraki kabul ettikten sonra elbette bugün Türkiye'yi temsil etmek üzere buradan bir delege heyeti gitmesini tercih ederim. Fakat bunu yaptırmamak için de bizi İstanbul ile beraber ve o vasıta ile davet ediyorlar ve görünüşe göre ancak o şekilde kabul edecekler. İstanbul ile beraber gitmekte bazı arzu edilmeyecek mahzurlar mevcut olmakla beraber gitmek daha ehvenişerdir. Yalnız İstanbul'a karşı bir tecrübe daha, memleket hesabına antlaşma imzalamak bu Meclisin hakkı ve bu milletin hakkı olduğundan bizim ne gibi şartlar ile sulh edebileceğimizi tespit ederek İstanbul'daki heyete teklif ederiz. Bizim şartlarımız bunlardır. Bu şartlarımızı siz de kabul ettiğiniz takdirde delegelerimiz sizinkilerle beraber gidebilirler. Fakat fiilen bir vaziyet vardır. İstanbul memleketimizin bir parçasıdır ve biz terk etmiyoruz. Sonra fuzuli olarak mevcut ve bugün hareket eden bir heyet vardır. Eğer biz kendi kendimizi davet ettirebilecek isek, evvelce arz ettiğim gibi aleyhimize bir takım propaganda yapmaya meydan vermemek için, ben onların tayin edecekleri delegelerle beraber alarak konferansa iştirak etmeyi tercih ediyorum. Delege meselesine gelince, bunun tabii Meclis üyeleri arasından seçilmesi elbette hepimizin arzu ettiği meseledir. ABDÜLGAFUR EFENDİ (Karesi): Dünkü celsede cereyan eden müzakerelerden netice çıkarttığım üç mesele vardır. Bunlardan birisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gönderilecek delege heyetinin 21 Şubatta Londra'da toplanacak olan konferansa İstanbul'dan da istenilen heyetle beraber gönderilmesine bakılmayıp müstakil olarak gönderilmesidir. İkincisi, imkân varsa İstanbul ile anlaşarak birlikte gönderilmesi. Üçüncüsü de konferansa iştirak edilmemesi yahut davet beklenil- 63

64 mesi. Şimdi doğrudan doğruya konferansa delege gönderilmesi meselesine dönüyorum. Bizim can düşmanımız olan İngilizler bu daveti doğrudan doğruya yapmak imkanı bulunduğu halde İstanbul'da onların emellerine hizmet edecek bir heyet vardır, o vasıta ile yapıyorlar. Ben de bunda müthiş bir hile, bir dolap görüyorum. Yalnız şunu arz edeyim ki eğer biz doğrudan doğruya buradan delege heyetimizi Londra'ya gönderdiğimiz takdirde acaba bizim böyle İstanbul'la müştereken gelmeyişimizi bizim aczimize, zaafımıza düşünürler mi, düşünmezler mi? Sonra bu konferansta cereyan eden müzakereler bizim hakkımızda aksi neticeler, tesirler yapar mı, yapmaz mı? Efendiler İngilizlerin bize olan husumetleri kinleri, garezleri, bizimle olan iktisadi ve siyasi rekabetten dolayı değildir. Bunların bize karşı olan kin ve garezleri bizim İslam alemi üzerindeki manevi kuvvetimiz ve nüfuzumuzun tesirinden dolayıdır. Bunu nereden biliyorsun? Hicaz'da hilafeti Hüseyin'e vermek istediler. Hatta Mısır'a yarım bir istiklal, yarım muhtariyet verdiler. En sonra Afganistan'a da hilafet vaadinde bulundu. Pekala mademki onlara hilâfeti veriyor. Bizden alıp da onlara vermekte mana nedir? Hilâfetin kuvveti şimdiye kadar Türkler olmuştur. Başka kimse olmamıştır. Yani Hilafeti teyit edecek kuvvet şimdiye kadar Türkler olmuştur. Vermek istediği devletlerin Türklerin teyit ettikleri gibi Hilâfeti teyit edeceği mümkün değil. Bu itibarla en sonra onun asırlardan beri beslemiş olduğu gaye ve arzuyu temin etmiş olacaktır. Pekala nedir maksat, şimdi buradan doğrudan doğruya gönderdiğimiz vakitte arada İstanbul heyeti tarafından bir ihtilaf var. İhtilaf, gerginlik tabii artacaktır. Tam o sırada İngiltere melununun asırlardan beri aramızda açmak istediği ayrılık kolaylıkla meydana geliverecektir. Adeta İngiltere'nin ekmeğine yağ, bal sürmüş olacağız. Hilafet merkezi İstanbul'un halen tarihi şerefi var, bundan ibaret. Yoksa maksadım Halifeyi müdafaa değil. Halifenin ben bu memlekete yaptığı ihaneti, hıyaneti pek çok kişiden daha iyi bilirim. Ancak düşündüğüm nokta Hilafet makamıdır. Şimdi korktuğum nokta budur ki eğer bizim aramıza ihtilaf gidecek olursak, İngilizlerin gayesini, arzusunu temin etmiş olacağız. Vallahi korktuğum budur, söylemek istediğim budur. Acaba o vakit Abbasilerin parçalanması neticesinde ortaya çıkan küçük devletçikler derecesine mi düşeceğiz? Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti bu şekilde kaldıkça milli gayeyi tamamen temin edebilecek mi? Pekala şimdi nasıl yapıyoruz, o zaman yapamayacak mıyız? Şimdiki yaptığımız, kuvvetimiz, biliyoruz, hamdolsun günden güne kuvvet kazanıyoruz. Buna müteşekkirim, fakat mevcut olan kuvvetimize ilave olacak kuvvetleri de hesap ettiğimiz takdirde o melun ve hain düşmanlarımıza acaba galip gelebilecek miyiz? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): "Kem min fie-tin kaliletin galebet fietin kesiretin bi iznillahi." 1 1 Bakara Suresi 249. Ayet: "Nice az topluluk çok topluluğa üstün gelmiştir, Allah'ın izni ile." 64

65 ABDÜLGÂFUR EFENDİ (Devamla): Evet, onu da biliyorum. Yalnız şunu arz etmek isterim ki, "Ve eıddû lehum mâsteta'tum min kuvvetin ve min rıbâtil hayli turhibûne bihî aduvvallâhi ve aduvvekum ve âharîne min dûnihim, lâ ta'lemûnehum, allâhu ya'lemuhum, ve mâ tunfikû min şey'in fî sebîlillâhi yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûntuzlemûn." 1...ayeti kerimesi de vardır. Şimdi nasıl yapacağız? O vakit mesele zorlaşır. Eğer Hilafetten ve İstanbul'dan münasebetleri kesersek İngilizlerin emel ve arzuları meydana gelirse, İslam aleminin bize manevi olan yardımları ve senelerden beri çalışması boşa gider. Yoksa bugün İslam aleminin bizim hakkımızda akli, fikri, kalemi kavgaları herhalde bizim için pek büyük tesirle yapılıyor. Bunu gerek Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine ve gerek Hükümete anlatmak istiyorum. İkincisi birleşme meselesidir. Evet gerek Paşa Hazretleri ve gerek Hükümet birleşmek için çalıştılar, uğraştılar. Pek yerinde ve meşru tekliflerde bulundular. Fakat kabul edilmedi. Yalnız bunları kabul etmemekle, Anadolu Hükümetini meşru tanımamakla bırakmak muvafık olmayacak. Nedir o? Onlar bu meselede, yani muhalefet meselelerinde iş başında bulunan adamlar ki onları Hükümet olarak kabul etmem, o heyet ve heyeti teşkil edenler acaba bunu hakikaten kendi arzu ve aşklarıyla mı reddediyorlar? Yoksa bulundukları muhitin doğurduğu vaziyet icabı mıdır? Ben zannetmiyorum ki o baştaki adamı istisna edelim, herhalde vaktiyle bu kimseler gaye itibariyle bizimle beraberdirler. Ben öyle zanneyliyorum. Doğrudan doğruya gittiğimiz takdirde istenilen gaye olacaksa İstanbul heyetine katılmaya hiç lüzum yoktur. Ben ailevi ihtilafın giderilmesinde muvaffak olduk mu ondan sonra elimiz de bulunan kuvvetle o Hilafeti makamını işgal eden kişiye şeriat gereğince layık olduğu muamele yapılır. Sonra konferansa katılıp, katılmamak meselesine gelince, davete hazırız diyorlar. Davete hazırız demek bence konferansa iştirak etmeyeceğim demektir. Fiilen vakit kalmıyor, on altı gün vardır. Vakit kalmadığından dolayı iştirak etmeye karar verilirse bir an evvel gitmek lazımdır. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendi Hazretleri iki nokta hakkında bizim de mütalaamızı sordukları için yalnız o noktalara ait konuşacağım. Hilafet makamında bulunan şahsın şahsiyeti, bütün İslam alemi nazarında pek fena bilinmektedir. Anadolu halkı ve TBMM Hükümeti, Hilafet makamında bulunmakta olan zatın fenalıklarına iştirak etmediği için ve bu zatın bütün İslam aleminin lideri olduğunu iddia ettiğimiz Türkiye'nin muhafazasına azmetmemiş olduğu için, bütün İslam 1 Enfal Suresi 60. Ayet: "Ey insanlar, onlara karşı gücünüz yettiği kadar, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah'ın bilip sizin bilmediklerinizi bildirmek üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey size, haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir." 65

66 aleminde İstanbul değil, belki Anadolu ehemmiyet ve kıymete haizdir. İstanbul'da bulunanların namus ve vicdan sahibi olduklarına, bizimle beraber hem fikir, hem emel olduklarına gelince. Maalesef efendiler, böyle değildir. Tevfik, İzzet, Salih paşalardan meydana gelen heyet İstanbul'da ilk işe başladıkları zaman bize gönderdikleri teklifte, Hükümetimize yahut şahıslarımıza gönderdikleri teklifte aynen şöyle denilmektedir. -Bugün için başka bir çare bulunamadığı takdirde Sevr Antlaşmasını dahi tasdik etmek lazım gelebilir....binaenaleyh İstanbul Hükümetinin, hatta buraya gelenlerinin son kanaati budur. Yani Sevr Antlaşması bir gün içinde tasdik olunabilir. Buna karşılık kendilerini aldatmak için verdikleri izahat ve yaptıkları izahat da şudur. -Bir millet geçici bir zaman için istiklalinden vazgeçebilir. Yine zaman ve gelişmeler o milleti kendi istiklalini almak fırsatına sahip kılabilir....ve misal olarak Mısır'ı söylemişlerdir. Yani bunlar aynen söylenmiş şeyler olduğu için malumat olarak arz ediyorum. Nasıl ki Mısır şu kadar sene İngilizlerin esaret zinciri altında kalmıştır. Bugün istiklalini almak için uğraşmaktadır. Zannolunuyor ki almamıştır. Hatta bu hususta cereyan eden hususi ve gizli haberleşmede biz de cevaben dedik ki Mısır tabii ki istiklalini tamamen almamıştır ve ne vakit alacağı belli değildir. Bulgarları, Sırpları, Yunanlıları misal olarak bize göstermişlerdir. Onlar da vaktiyle Türkiye'nin elinde idi. Fakat bilahare istiklallerini ilan edebildiler. Biz de onlara misal olarak dedik ki, -Dünya Harbinin başlangıcında bütün memleketi baştan nihayete kadar düşman orduları istila ettiği halde yine istiklalini vermedi, sebat etti, azim gösterdi. Sırplar memleketin haricine çıkarılmış oldukları halde bile tekrar memleketlerine girebildiler....kanaatimize göre Türkiye Büyük Millet Meclisi, memleketin bir karış müstakil toprağı kalsa bile onun üzerinde yine istiklal davasını sürdürmeye azmetmiştir. Binaenaleyh İstanbul'un tamamen bizimle görüş birliğinde olduklarını zannetmek, üzülerek söylüyorum doğru değildir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Bir kaç gün evvel bir müzakerede İtilaf devletleri dışişleri nezaretlerine Anadolu'da bir Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşekkül etmiştir diye yazdık. On beş günden beri İstanbul konferansa adam istiyor, istenmiyor. Acaba ihmal buyurup da oraya yazmadınız mı ki sulh konferansına adam göndereceğiz veya gönderilecektir? MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ (Devamla): Bütün bu hususları tatmin edecek işler yapılmıştır, efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Efendim ben bu konferansa gidilmesi taraftarıyım. Sebebini izah edeyim. Malumunuz Avrupa'da son zamanlarda Fransa ve İtalya'da Anadolu Hükümetiyle anlaşmak lâzımdır ve sulhumuzu Anadolu Hükü- 66

67 metiyle yapmalıyız ve Sevr Antlaşmasını da yırtmalıyız diyenler bulunmaktadır. Hatta Tan Gazetesinin son nüshalarının birinde de yazılıdır. İngiltere buna tamamıyla muhalif bulunuyor. Hatta 24 Aralık tarihli Tan Gazetesinde bir şey görmüştüm. O da Lloyd George'un Avam Kamarasında Sevr Antlaşması hakkında söylemiş olduğu nutuktur. Bu nutku zannederim burada gazeteler bile yazdılar. Şimdi Yenigün Gazetesinde arattırdım, fakat bulduramadım. Burada bazı noktaları hakkında bahsedecektim. İngiltere Başvekili diyordu ki, -Biz Anadolu ile anlaşamayız. Çünkü Anadolu'da meşru bir hükümet mevcut değildir, İstanbul'da meşru Hükümet vardır. Onunla anlaşmak mecburiyetindeyiz. İstanbul Anadolu ile anlaşsın veya anlaşmak üzeredir....bunu söylemekle buraya gelen İzzet Paşa heyetinden bahsetmek istiyor. Halbuki Fransız ve İtalyanlar doğrudan doğruya bizimle anlaşmak istiyorlar. Tan Gazetesinde, İtalyan gazetesinde bu yolda bir çok haberler yapılıyor ve kamuoyu da bu yola sevk ediliyordu. Hatta yine Tan Gazetesinde Suriye ve Kilikya kumandanı olan General Goro ile eski Başvekil Leygues geçici bütçe için iki aylık yüz milyon franklık kredi talep ediyorlardı. Meclislerinin vermiş olduğu karar şu merkezde idi, "Türkiye ile ananevi olan siyasetin takibini Başvekil beyan etmiş olduğundan kendisinin bu sözünü senet sayar ve iki aylık kredi olan yüz milyon frangı da veririz." Ocakta Paris'te konferans toplandı. Gerek Fransızlar gerek İtalyanlar, İngiltere üzerinde büyük bir baskıda bulundular. İngiltere'nin de yanlış siyasetinde veya kendisine göre gayet iyi olan siyasetinde bazı kaideler vardır. Bunlardan biri de kesemediğin eli öpüp başına koymak. İngiltere bizim elimizi kesemediği için öpüp başına koymak mecburiyetini hissetti ve bundan dolayı şöyle dolambaçlı bir yol ile bizi sulh konferansına davet ettiler. Acaba biz desek ki hayır bu daveti biz doğrudan doğruya bize yapılmış bir davet gibi düşünemeyiz. Bize doğrudan doğruya davet yapınız, ondan sonra delegelerimizi gönderelim. Bu, bizim için iyi mi yahut fena mı olur? Abdülgafur Efendi Hazretlerinin beyan buyurdukları veçhile, burada bir Hilafet meselesi vardır. İngiltere, Fransa ve İtalya bu makamı görmeden doğrudan doğruya bize davet gönderecek olurlarsa acaba o makamın resmi mevkisi ne olacaktır? Zaten İngilizlerin elinde büyük propagandaları vardır. Bu propagandalardan sonra bir de Türkler kendi Halifelerini tanımıyorlar diye aleyhimizde İslam aleminde büyük bir propaganda yapmak şeyleri... Bu sebepten dolayı bu daveti hemen kabul ile konferansa gitmeliyiz. Gittiğimiz takdirde sulhsever olduğumuzu bütün dünyaya karşı ispat etmiş olacağız. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Şimdi efendim, benim kanaatime göre biz yine bir delege heyeti seçer ve onlara lazım gelen salâhiyetleri veririz ve buradan bize az çok dostluk gösteren İtalya'ya, İsviçre'ye, Fransa'ya gönderebiliriz. Bu heyet oralarda hem kendisinin sulh yapmaya salahiyeti olduğunu iddia ederler ve kendileri resmi bir sulh masası başına davet edilince orada hiç olmazsa propaganda yaparlar. Dün akşam Hoca Vehbi Efendi Hazretleri dediler ki propaganda için 67

68 adam göndermeyelim, masraf olur. Buradan Dışişleri Vekilimiz beş yüz, bin lira verip bir makale yazdırsın. Bir kere o mütalaasından dolayı Efendi Hazretlerine teşekkür ederim. Ben de Dışişleri Komisyonu bulunuyorum. Bir konuşmalarında Dışişleri bütçesine lüzum yok buyurmuşlardı. Bu vaziyette takdir etmiş oluyor ve artık Dışişleri bütçesinde de bir çok paraya lüzum olduğunu kabul etmiş oluyorlar. AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Hiç olmazsa beş yüz lira... VEHBİ EFENDİ (Konya): Ben öyle demedim Emin Bey, katiyen demedim. OPETATÖR EMİN BEY (Devamla): Arkadaşlar, bilirsiniz ki sulh delegelerinin pek çok vazifeleri vardır. İşte o sulh heyetlerinin resmi müzakereden tutunuz, hususi ziyafetlerden, kumar masalarından, bilmem her türlü eğlence başlarına varıncaya kadar sulh yapılabilir ve bunu belki Dışişleri Vekilimiz daha iyi izahat verirler. (gülüşmeler) Bir çok hükümetler delegelerine iki milyon lira sarf ederler. Yine size hatırlatırım ki Yunanlıların son defa Amerika'dan borç aldıkları paralar tamamen propagandaya sarf edilmiştir. Demek ki propagandanın pek büyük ehemmiyeti, kıymeti vardır. Ben demiyorum ki delegelerimiz gitsin de kumar başında para harcasınlar. Bunu dinimiz yasakladığı için ben bu hususta bir paranın bile sarfına taraftar olamam. Yani propagandanın muhtelif şekillerini arz etmek maksadıyla söyledim. İtalya, Fransa, İsviçre kamuoyu lehimizde olduğu için böyle bir heyet oraya gider ve evet, işte biz de buraya geldik, fakat bizi resmi olarak çağırmadıkları için toplantılara giremedik demeleri ile oldukça bir menfaat temin edilmiş olur ve illa ki Londra konferansına delege gönderilmesine ben katiyen taraftar olamam. TAHSİN BEY: Efendim, hakikaten Londra konferansından müspet bir netice elde etmek ihtimali olmadığı malumdur. Ortada bir davet vardır. İngilizler son kozlarını oynamayı tecrübe etmiş bulunmadıkça ve bize karşı kullanacakları bütün kuvvet ve hileleri son bulmadıkça onların kendileri için hayati bir mesele olan bu Sevr Antlaşmasının değiştirilmesine yanaşmaları ihtimali yoktur. Binaenaleyh kabul etmek mecburiyetinde bulundukları bu konferansa davetimizle koydukları fesat temeli kendisinin şu gayeleri takip etmekte bulunduğunu belli etmektedir. Şimdi onlar öteden beri iddia ediyorlar ki kendi silahları altında getirmiş oldukları hükümet, güya Türkiye'nin meşru bir hükümeti olmak hasebiyle, bizimle anlaşmaları doğru olamayacağını hissettirmek ve bizi onlarla beraber konferans salonuna sokmak. Halbuki bir taraftan İstanbul heyetine tabi olan ve onlardan emir alan bir heyet, diğer taraftan bizden alacakları emre göre müzakerelere dahil olan delege heyetimiz demektir. İşte Türkler zaten anlaşması mümkün olmayan ve ne şekilde olduğu bilinmeyen bir millet oldukları için bunlarla zaten müzakere mümkün değildir, diyecekler. İstanbul'da bulunan fuzuli hükümet her ne suretle olursa olsun bir antlaşma imzalamak ve kendilerine bir mevki vermek ihtiyacında bulunduğu için, hemen oraya gitmek istiyorlar. Eğer biz buradan da delege göndermezsek o vakit onlar da gönderemez. Onlar isterler ki biz onlarla beraber konferansa delege gönderelim. O vakit İngilizlerin İstanbul'da yapacağı baskı üzerine, verecekleri emir üzerine müzakere yapacaklardır. 68

69 FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, mesele konferansa iştirak edelim mi, etmeyelim mi meselesidir. Evvelce de arz ettiğim gibi bize vasıtalı bir davet olmuştur. Bunlar bizi doğrudan doğruya davet etmezlerse vasıtalı bu daveti kabul ederek gittiğimiz takdirde bir zarar doğar mı, doğmaz mı? Burada söz alan arkadaşlarımızın bir kısmı lehinde bir kısmı aleyhinde beyanda bulundular. Ben de Hükümet adına lehinde mütalaa edeceğim. Malumunuz bir mücadele, böyle bir harp yalnız silahla hallolunmaz. Eğer kuvvetle bir netice elde etmek mümkün olsaydı bunu Almanlar yapardı. Biz pek yakın bir tarihte gördük ki Almanlar elde ettikleri her galibiyetten sonra derhal bir sulh teklifi yapıyorlardı. Bunu niçin yapıyorlardı? Malumunuz bir galibiyetten sonra o zaferi kazanan tarafta artık iş bitmiştir, sulh yapalım der. Bu vaziyette kim hakiki bir siyaset takip edebilirse harbin galibi o olur. Tarihte bunun misalleri çoktur. Bizim hükümeti tanımadan delege heyeti gönderilmesi meselesine gelince. Malumunuz Rusya bizi tanımadan evvel delege istemiştir. Diğer taraftan şunu da arz etmek isterim ki delege göndermekle beraber sulh etmiş olmuyoruz. Bilakis düşmanlarımızın yapmak istediği sulh manevrasına karşı manevra yapıyoruz. Eğer biz bu davete icabet etmeyecek olursak ne olabilir? Diyecekler ki daima harp ve darpla her şeyi elde edeceklerine inanıyorlar. Davet ediyoruz gelmiyorlar, bunun için bunlara insaniyetle muamele etmek caiz değildir. Şimdi bizim lehimizde ortaya çıkan kamuoyu yavaş yavaş aleyhimize dönecektir. Bunun neticesinde tabiidir ki muharebe eden, milletler değildir, harbeden hükümetlerdir. Bu gibi manevralarla harbi lehine kazandıkları gibi, şüphesiz ki bizim üzerimize daha şiddetli muharebeler yapacaklardır. Bunun üzerine biz bir şey kazanacak değiliz. Kendi manevralarını daha iyi yapmış olacaklardır. İkincisi, bir senelik tecrübe bize gösterdi ki düşmanlarımız bizimle doğrudan doğruya muharebe etmekten ziyade, bizi içimizden fethetmek istiyorlar. Sulh teklif ediyoruz ve sizin ağır gördüğünüz muahedeyi değiştirmek istiyoruz. Fakat Hükümetiniz buna muvafakat etmiyor ve bu suretle sizin kanınızı döküyor, paranızı alıyor. Bunları başınızdan atmazsanız bu halde hem memleketimizi tahrip etmiş olacaksınız, hem de bir çok kan dökeceksiniz diye aleyhimize propagandada bulunacaklar. Kendilerini haklı göstereceklerdir. Fakat biz diyecek olursak, efendiler biz geldik. Niçin? Siz teklif ettiniz ki sırf Ankara Hükümetinin delegeleri gelsin diye, biz geliyoruz, bizi niçin kabul etmiyorsunuz? Buna karşı cevap yoktur. Biz size eskiden beri söyledik ki biz birleşmedik. Sahte fetvalarla bizi asi ilan eden hükümetle nasıl birleşebiliriz? Bu aynı hükümettir, başka şahsiyetlerdir. Hükümetin mutlak Amili olan İngilizler ve galip devletler henüz İstanbul'da bütün nüfuzlarına sahiptir. Daha ağır şartlarla istedikleri yola sevk edeceklerdir. Bizim de böyle bir heyetimiz gitmekle zannetmeyelim ki her dediklerimizi kabul edecekler. Biz de buna karşı bunu göndermekle beraber asabımızı gevşetip iş oluyor demeyeceğiz. Bilakis iki kat daha hazırlığımızı yapacağız. Bu suretle düşmanlarımız bizim heyetimiz Avrupa'da bulunurken bize bir taarruz olursa onu da daha ziyade kuvvetle defettikten sonra daha kuvvetle söz söyleyeceğiz. Eğer buradan bir heyet giderse tabii yeni siyasi bir heyet gelmiştir diye bütün Avrupa bundan bahsedecektir. Fransa ve bütün İngiltere bizimle meşgul olacaktır. Niçin gelmişler ve ne istiyorlar diye bunu herkes 69

70 dinleyecek ve anlayacak ve bu suretle biz ne istediğimizi doğrudan doğruya Avrupa'ya gidip anlatacağız, fiilen ispat etmiş olacağız. Fakat buradan ne kadar para verirsen... Mamafih efendiler vakit geçiyor, ayın yirmi birinde oraya yetişmek için bugün hallolunsun ve Yüce Heyetiniz bir an evvel kararını versin. Ricam bundan ibarettir. (müzakere kafi sesleri, gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu gibi meselelerde son söz mebuslarındır. Binaenaleyh Yunus Nadi Bey'e söz veriyorum. YUNUS NADİ BEY (İzmir): Efendiler, sulhun ihtimali karşısında değil, tehlikesi karşısında bulunuyoruz. Biz Anadolu'da, Anadolu'nun kurulan Büyük Millet Meclisi ve bütün millet Milli Misak ile tespit edilmiş olunan arazide maddi ve manevi istiklalimizi elde etmek için büyük fedakarlıkla gider gelir, bu Anadolu'nun Dünya Harbinden sonra çok hayret verici... Dünya Harbinden evvelki Türkiye'den daha fazla bir şey gördüler. Dünya Harbinden evvel Türkiye biliyorsunuz her türlü baskılar altında eziliyordu. Adeta hayatı daima tehlikelerle doluydu. Dünya Harbi ile cihanda yeni fikirler doğdu, milletlerin haklarını tanınmak lüzumu görüldü. Dünya Harbi gibi uzun bir harbi yapan milletlerin, devletlerin hepsinde harbe karşı büyük bir nefret ve hakiki sulha karşı büyük bir temayül görüldü. Binaenaleyh Dünya Harbinde döktüğümüz kanlar, yaptığımız fedakarlıklar boşuna gitmemiş gibi oluyor. Hakikaten böyle Dünya Harbinin sonunda Türkiye'yi mahvetmek isteyen düşmanlar harpten evvelki vaziyetten daha bağımsız olmak isteyen bir milletle karşılaştılar. İstanbul'da, İzmir'de, Adana'da, bizim hayatımıza kasteden İtilaf devletleri her taraftan harekete gelebilecek maddi ve manevi kuvvetlerimizi pençeleri altına aldıktan sonra, imza ettirdikleri Sevr Antlaşmasını Dünya Harbinin içerisinde ve nihayetinde tasarlamışlardı. Fakat bir milleti uluorta boğmak pek de mümkün olmadığı için daha sulh bahis mevzu değil iken her tarafı işgal ederek... Millet bu hareketlere karşı uyanık bulunduğu için o da karşı bir vaziyet almış bulunuyordu. Milletin başı zannolunan İstanbul, milletin iradesinin temsil yerinden başka bir şey değildi. Onu millet kendisi gösterdi. İrade ve hâkimiyet bizdedir. Binaenaleyh efendiler ve ondan sonra Ankara'daki teşekkül ile yüksek... Dünya Harbinden evvelki Türkiye'den daha iyi bir Türkiye çıkarmak gayesine doğru Ankara'daki milli teşekkül yürümektedir. Bu esnada vasıtalı bir sulh teklifi karşısında bulunuyoruz. Sulh teklifi de değil, tehlikesi dediğimiz ondandır. Sevr antlaşmasının tatbikatta değiştirilmesi mümkün görünen bazı maddelerini tetkik etmek üzere bir heyet çağırıyorlarmış. Onlar Sevr Antlaşmasını bir Hükümete imza ettirmişlerdi. Onlar hükümet denilen ellerindeki esirler heyetine imza ettirmişlerdi. Halbuki Sevr Antlaşmasıyla sulh olmuş olduğunu iddia etmiş olmalarına rağmen her tarafta harp devam ediyordu. Binaenaleyh Avrupa'nın kamuoyunda yavaş yavaş açıktan açığa denilmeye başladı ki İstanbul'da bir heyet, hükümet yoktur. Türk milleti ile bir sulh yapılmak istenilirse onu arayıp bulmak lazımdır. Bu zihniyet ilerlemekte idi ve hakikaten ilerlemiştir. Dünya Harbinin tesis ettiği bir fikir, bir gaye vardır ki sulhu hükümetler değil, milletler yapar. Bunu Fransa da inkar edemez. Çünkü Fransız kamuoyu dört senelik bir harbin dehşetini görmüş olarak hakiki sulh ister. Binaena- 70

71 leyh onların bu hareket tarzı kendi kamuoyunu da tatmin etmiş değildir. Çünkü bu defaki müracaatlarında millet de dahil olmak üzere Ankara'da teşekkül etmiş Büyük Millet Meclisinin veya Mustafa Kemal Paşanın Ankara'daki heyetini bir haydut heyeti ve reisi diye farz ettikleri Milli Heyetten de bir iki delege bulundurmayı şart koşmuşlardır. Yapacakları şey Sevr Antlaşmasının tatbikatta değiştirilmesi mümkün görünen bazı maddelerini değiştirmekten ibarettir. Bu yolla böyle bir sulha davetliyiz ve binaenaleyh sulhun kendisiyle karşı karşıya değil, tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Çünkü böyle bir sulhun, eğer bu davetin neticesi bir iki maddenin değiştirilmesi ise, bunun bizim takip ettiğimiz gaye ile hiçbir münasebeti yoktur. Bundan ibaret ise bu Meclisin istisnasız bütün mevcudiyeti şimdi olduğu yerde kalır. Şimdi olduğu yerde reddeder. Vaziyet bu olduğuna göre sulh konferansına iştirak etmemek meselesini tetkik ediyoruz. İstanbul'un aracı olması ve İstanbul'un bu vesile ile oynadığı fena rolü, ihanet diye vasıflandırdığım ve bu rolü kolaylaştıracak değilim. Şurası muhakkaktır ki İstanbul esirler heyetinden başka bir şey değildir ve millet hakkında söz söylemesi uygun değildir. İstanbul'un yaptığı Ankara'yı İstanbul yoluyla Londra'ya götürerek dolayısıyla bizi de tesir altına almak arzusu muhakkaktır. Bunun için söz yoktur. Doğrudan doğruya gidip gitmemek... Londra'ya gitmekle bugün sulh adına yapılacak bir şey yoktur. Bunu şimdiden bilmeliyiz. Sevr Antlaşmasının bir iki maddesi değiştirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin sulhu olamaz. O halde öyle görünür ki gitmeyelim. Yunanistan'ı gayesi İzmir meselesidir. Belki Trakya'nın bir kısmı üzerinde Midye-Enez'e kadar, o da hususi bir idare koymak suretiyle bir şey yapmaktır. İzmir meselesinde, İzmir'in Türkiye'ye iade olunacağından emin olamayız. Çünkü biz bunları söylerken tabii takip ediyoruz onların gazetelerini, İzmir'den bile emin değiliz. İzmir'de bile belki milletlerarası bir idare tesis etmek isteyeceklerdir. Bunun yanında İzmir'i veriyoruz Sevr Antlaşmasını imza ediniz diyeceklerdir. Sevr Antlaşması arazi meselesi itibariyle değil, haklar itibariyle, iktisadi meseleler itibariyle Türk milletini haritadan silmek demektir. O itibarla bu oyuna gelmekte mana yoktur. Sevr Antlaşması bahis mevzu oldukça arazi meselesi bile bizi asla tatmin edemez. Bizim yapacağımız sulh yeniden karşı karşıya geçerek imzalayacağımız bir sulhtur, Sevr Antlaşması değildir. Yoktur nazarımızda öyle bir şey. Gitmeyelim neticesi tabii olur. Fakat efendiler ben de hiçbir şey olmayacağından emin olmakla beraber, yalnız silah kuvvetiyle değil siyaset kuvvetiyle de yürütülmesine kanaat etmiş olduğumdan meseleyi bu bakımdan mütalaa ederek Nafıa Müsteşarı Muhtar Bey'i de davete lüzum gösterecek derli toplu bir heyete değil ve sırf siyasî maksada yürütmek için iki üç kişilik bir heyet gönderilmesinin lüzumlu olduğu kanaatindeyim. Londra konferansına davet meselesi, devletler arasında kolay kolay dikkate alınır bir şey değildir. İtilaf devletlerini bizim aleyhimize ittifak ettirmemek bizim menfaatimizedir. Hiçbir şeyin değil Fransa'nın gayret eseridir ve Türklerin kara gözleri için değildir. Efendiler Dünya Harbi son bulduktan sonra İngiltere en büyük olacak derecede hal ve mevkiye hakim mutlak bir devlet olmuştur ve İngiltere'nin en büyük yapacağı iş Türkiye'yi imha etmek ve Hilafeti ortadan kaldırmaktı. Bunu yapmak için zemin ve zaman fevkalade müsait idi. Karşısında olmaz diyecek kuv- 71

72 vet kalmamıştı. Almanya yoktu, Rusya gitmişti. Fransa ve İtalya vardı. Fransa'ya karşı Versay diye bir Alman sulhu yapılmıştır. O sulhun tatbikatı fevkalade zordu. Onun için Fransızların elleri kollan bağlıdır. Daima Almanlarla tehdit ederler ve ede gelmişlerdir. İtalyanlar da maddi ve manevî bir takım ihtiyacından İngiltere'ye bağlı olmak zorunda idiler. Yalnız İngiltere idi ki Türkiye'ye ne lazım geldiğini düşünmüş ve diğerlerini arkasından sürüklemekten başka bir şey... Bu biraz da kerhen olmuştur. Kerhen olan şeyler daima bir vicdanları sızlattığı için ta İstanbul'un işgalinden ve İzmir'in işgalinden itibaren Fransa'da, Türkiye'ye karşı yapılan sulhun haksız olduğu kanaati vardı. Değiştirilmesi gerektiği kanaati da kendileri içindir. Bizim için değildir. İtalya Yunanistan'ın İzmir'e gelmesini istemez. Çünkü bir siyasi hasmıdır. İtalya, Anadolu'nun bazı kısımlarını nüfuz mıntıkası yapmak istemiştir. Bu itibarla Anadolu'nun bazı kısımlarını kendisine nüfuz mıntıkası yapmak istemiştir. İngiltere Türklerin hatırı için değil, İngiltere Yunanistan'ı boğazların arkasına koyarak İstanbul ve Boğazlara İngiltere kendisine istemiştir. Fransa'ya göre gizli kapaklı yeri yoktur. İngiltere Türkiye'nin diğer yerlerinin varisi mevkiine geçmiştir. Venizelos iktidardan düştüğü zaman Fransa siyaseti bunu fırsat bilmiş ve o kadar ısrar etmişlerdir ki İngiltere'nin Celalettin Arif Bey tarafından bahis olunan Lloyd George beyanatı tam... Fransızlar İngiltere'ye kafa tutarak Doğu meselesinden, Türk meselesinden dolayı... Onun yerine Fransa'da emsali hiç görülmemiş bir hadise olarak Mebusan Meclisi... İngiltere'ye karşı isyan ilanı mahiyetinde bir harekettir. İngiltere'de fevkalade telâşa sebep olan bu hal neticesinde Paris'te Briand reisliğinde hükümet teşkil ettirildi. Sevr Antlaşmasının İngiltere'nin muvafakat göstermesinden ibaret oldu demektir ki bu ara yerde, İngiltere'nin oynadığı bir rol vardır ki... ilk konferans Londra'da yapılmıştı. İngiltere o konferansı tehir ederek Kral Konstantin'in Atina'ya gelmesi tecil ettirildi ve Konstantin'i... Çünkü onların elindeki delil Yunanistan harp istemiyor, Venizelos istiyor... Halbuki Kral Konstatin geldiği zamanda muharebe olmuştur. Taarruz devam ediyor, daha ne istersiniz, demek istiyorlardı. Fakat Fransızlar buna itimat... Bu taarruzda İnönü'de ordumuzun gösterdiği hamaset hakikaten tarihi bir rol oynamıştır. Fransızları faaliyetlerinde teşvik... Bu konferansa davet meselesi çıkmıştır. Tarihçesi bu olduğuna göre demek oluyor ki Avrupa'da Şark meselesinden... Kendi menfaatleri gereği olan İtilaf devletleri arasında ihtilaf... Bu ihtilaf böyle bir daveti icap ettirecek bir halde olmuştur. Biz davetten haberdarız. Muhtelif sözler söylenebilir. Davetin İstanbul üzerinden olmasında bence en mühim gaye Sevr Antlaşmasını bizim tanımadığımız İtilaf devletlerince malumdur. Doğrudan doğruya Sevr Antlaşması onlarca da yok olduğunu itiraf etmek mahiyetidir. Şimdi bir söz daha. Bu konferansta bizim lehimize mutlaka bir fayda çıkacağına kani olmasak da siyasi vaziyeti sürdürebilmek ve konferansa iştirak ediyor görünmek menfaatimizedir. Sonra Avrupa'da aleyhimize yapılacak, yapılabilecek propagandalardan haberdar oluruz. Sonra iç kamuoyunda kendi kendine ortaya çıkacak olan, acaba bu adamlar sulh yapmamaya mı karar vermiş insanlardır zihniyetine mani oluruz. Yapılacak propaganda varsa onun önüne geçmiş oluruz. Bir siyasi heyet, bir sulh heyeti değil, bir kaç kişiden ibaret bir heyet göndermekte fayda vardır. Eğer bu siyasi heyet gider de 72

73 bize sulh getirirse çok teşekkür ederiz. Gönderilmesi lüzumludur, siyasi menfaatlerimize faydası olur. HÜSREV BEY (Trabzon): Pek güzel izah buyurdunuz. Yalnız acaba bu söyledikleriniz kabul hissini vermez mi? Londra'da değiştirilmesi teklif olunan Sevr Antlaşması hatıra gelir. YUNUS NADİ BEY (Devamla): Ankara Hükümetinin teşekkülü sebeplerinden biri de bu nevi antlaşma hükümlerini kabul etmemektir ve binaenaleyh etmeyeceklerdir. Bu heyetin ilk ve son söyleyeceği söz bu olacaktır. Onun için hiç hükmü yoktur. Öyle bir kuşku varsa, hiç hükmü yoktur. Mamafih siyasi heyet dediğimi dikkat buyurunuz. Onlara verilecek talimat da ayrıca müzakere edilir. Çünkü Milli Misakı izah ederlerse söylenmeyecek sözler vardır. Onları da söyleyebilirler. Onları da söylememeye memur edilebilirler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim on dokuz üye söz almıştırlar. Fakat yeterlilik önergeleri vardır. Evvela umumî müzakerenin yeterliliğini oylarınıza arz edeyim. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Şimdi Londra'ya delege heyeti gönderilmesinin kabulü hakkındaki önergeler okunacaktır. TBMM Başkanlığına Delege heyeti gönderilip gönderilmemesi hususundaki müzakere kafi görülerek Hükümetin delege yollamasına dair olan teklifinin kabulünü ve delegelerimizin gönderilme şeklinin müzakeresine geçilmesini teklif ederim. (uygundur, uygundur sesleri) TBMM Başkanlığına Trabzon Mebusu Nebizade Hamdi Londra'ya acele olarak bir siyasi heyet gönderilmesini ve bu maksatla delegelerin tayinini teklif ederim. Trabzon Mebusu Hüsrev (ret, ret sesleri) EMİR PAŞA (Sivas): Gönderilmesin diyen teklife karşı müdafaa edeceğim. Bana söz veriniz, Reis Bey. 73

74 TBMM Başkanlığına İstanbul Hükümeti denilen ve İslamlar için olmayıp, maalesef Padişah da başta olduğu halde, İngilizlerin İstanbul'da kapı kethüdalığını ifa ede gelen ve bizce ölmüş bir hükümet vasıtasıyla davetimiz doğru değildir ve icabet etmek de doğru değildir. Binaenaleyh bize resen davet yapılmadıkça gitmemek taraftarı olduğumu arz ederim. Lazistan Mebusu Abidin TBMM Başkanlığına Müzakerenin yeterliliğine ve davet olunmadıkça heyet gönderme iyi olamayacağından, doğrudan doğruya davet olduğunda gönderilmek üzere şimdilik delege heyeti göndermekten vazgeçilmesine karar verilmesini arz ve teklif eylerim. 4 Şubat 1337 Sinop Mebusu Hakkı Hami HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendiler müsaade buyurunuz, önergemi izah edeyim. Yüce Meclis İstanbul Hükümeti tarafından imzalanmış olan bütün antlaşma, anlaşma ve sözleşmelerin hükümsüz olduğu kararını almış ve hatta İstanbul'a da tebliğ etmişti. Şimdi biz İstanbul'dan bize verilen bir malumata göre Londra konferansına bir delege heyeti göndereceğiz. Bu sebeple Tevfik Paşa veya diğer biri olsun, onların verdiği malumatın hiçbir resmi sıfat ve kıymeti yoktur. Konferansa iştirak etmek üzere geldik diyeceğiz ve itimatnamelerimiz de elbette budur diyeceğiz. Pekala kim davet etti? Efendim İstanbul'dan Tevfik Paşa Hazretleri telgraf çekti biz geldik. Fakat siz oranın hükümetinin meşru olmadığını iddia ediyorsunuz, halbuki şimdi meşruiyetini kabul ediyorsunuz, demeyecekler mi bize? (gürültüler) Efendim müsaade buyurunuz. O halde biz kanunen hiçbir resmi sıfatı olmadığını ilan ve kabul ettiğimiz halde Tevfik Paşa kabinesinin resmiyetini nasıl kabul ederiz? Kabul ettiğimiz takdirde derler ki, madem ki siz bu kabinenin resmiyetini kabul ettiniz, o halde bu Sevr Antlaşmasının değiştirilmesine lüzum yoktur. Ben bu bakımdan heyetin doğrudan doğruya davet olmadıkça gönderilmesini uygun bulmuyorum. Mutlaka resmi bir davet lazımdır. AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Biz bunun tamamen aksini düşünüyoruz. Zaten Tevfik Paşa kendi yazdığı tezkerede davetin İstanbul vasıtasıyla olması tabii bir şeydir. Çünkü İtilaf temsilcileri İstanbul'dadır. Tevfik Paşa'nın yaptığı aracılıktan ibarettir. Filhakika efendiler, resmi bir davetin olduğunda İtilaf hükümetlerini zorlamak ve onları hukuken mağlup etmek ihtimali vardır. Eğer bir heyetimiz gitmeyecek olursa düşmanımız bulunan devletler kamuoylarını kandırarak işte bunlar yalnız harp ve darp adamlarıdır, diyecekler. Halbuki bugün bunun aksi kamuoyu 74

75 meydana gelmiş, hamdolsun gelişmeler lehimizdedir. Onu lehimizde devam ettirmek için diyeceğiz ki efendiler biz buraya geldik, bu meselenin hakiki müdafileri biziz, bizimle uyuşabilirsiniz ve biz de yalnız hakkımızı talep ediyoruz. Fakat kapılarını bize kapayacak olurlarsa bütün memleketlerimizi esir yapmak... Sonra efendiler, biz bir sulh antlaşması imzalayacağımızı zannetmiyoruz. Doğrudan doğruya resmî açılan bir kapıda müzakere edecek değildir. Malumunuz müzakereler hususi odalarda bir çok şeyleri ihtiva eder. Binaenaleyh efendiler delege heyetimiz bize bir sulh antlaşması getiremezse bile lehimizde bulunan Avrupa kamuoyundan, bilhassa Fransa kamuoyundan bizim hakkımızda daha iyi bazı şeyleri alıp geleceklerini ümit ediyoruz. Gidecek heyetin orada hemen sulh müzakerelerine gireceğini tahmin etmemekle beraber, inşallah temenni ederiz olsun arzumuz sulhtan başka bir şey değildir. Dünyaya harp etmek için gelmedik, harp bir gaye değildir. Gaye sulhu temin etmek ve memleket dahilinde huzuru ve refahı sağlamaktır.hükümetimiz İstanbul'a bir telgraf göndermiştir. O telgrafta tespit etmiş olduğu esaslar dairesinde bugün de yarın da hareket etmeye taraftardır. Orada ne diyorduk? Bu siyasi muzafferiyetimiz gerek, Venizelos'un düşmesi ve gerek Avrupa'da lehimizde olan fikirler, Garp cephesindeki muzafferiyetimiz, ondan evvel Adana cephesindeki, Antep cephesindeki muzafferiyetimiz, milletimizin azim ve fedakarlığının neticesidir. Binaenaleyh milletin eğer menfaatlerini hakkıyla temin etmek istiyorsanız milletin iradesine dayanan Ankara'da toplanmış bulunan ve milli hakimiyeti temsil etmekte bulunmuş olan Büyük Millet Meclisinin delegeleri bu sulhu idare etmelidirler. Siz diyeceğiz İstanbul delegelerine, Sevr antlaşmasını imza etmiş bir heyet değilsiniz. Fakat imza etmiş bir heyetin yerine gelmiş ve onların mesuliyetini almış bulunuyorsunuz. Bu itibarla sizin bu hususta karar verme salahiyetiniz, kudretiniz, imkânınız yoktur, kabiliyetiniz yoktur. Binaenaleyh eğer biraz vatanınızı seviyorsanız çekiliniz. Müzakere edecek heyet de delege de iki üç kişi olur. Delegeler on beş, yirmi kişi olmaz. İhtiyaç duyduğumuzda kitap, vesika, malumat gibi ihtiyaç olursa, bunlardan istifadeye karar verirsek, bu hususta onları sizden isteriz. Sizin bugün yapacağınız Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş olan delegelerin Türkiye menfaatlerini müdafaaya muktedir olduklarını İtilaf devletlerine tebliğ etmekten ibarettir. İşte İstanbul'la yapabileceğimiz yegane birliktelik bu üç noktadadır. Sevr antlaşmasını şimdiden nefretle reddediyoruz ve menfaatlerimize aykırı sayıyoruz. Binaenaleyh haklarımızı ve istiklalimizi talep ediyoruz. TBMM Başkanlığına Delegelerin on beş kişi olmasını teklif ederim. HÜSREV BEY (Trabzon): Arz edeyim efendim, aynı meseledir. 75 Trabzon Mebusu Hüsrev HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hüsrev Bey, size söz vermedim. Lütfen kürsüden ininiz. (oya, oya sesleri)

76 EMİR PAŞA (Sivas): Hükümetin tuttuğu yol pek doğrudur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İlk okuduğumuz Trabzon Mebusu Hamdi Bey- 'in Hükümetin delege yollamasına dair olan önergesini oya arz edeceğim. Bu önergeyi ad okunarak oya koyuyorum. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylar sayılır ve...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Avrupa'ya heyet gönderilmesi meselesi ad okunarak oylarınıza arz edildi. 2 çekimser, 26 kırmızı yani ret, 4 siyasi heyet talebi beyaz üzerine işaretli, 101 beyaz yani doğrudan doğruya gönderilmesi uygundur oy... (alkışlar) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bugün için çekimser olmak... HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hilmi Bey rica ederim susunuz, söz vermedim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bugün için çekimser olmak mebusluğu kabul etmemek demektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, ilave bir meseleden bahsetmiştim. Giden heyet, siyasi heyet olsun yolunda bir teklifler vardır. Müsaade buyurun bu önergelerin üçü de okunsun ve önerge sahipleri mütalaalarını söylesinler. (gürültüler) Muamelesi olmamış bir önergeyi Divan oya koymaya mecburdur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Müzakere usulüne dair söz söyleyeceğim. Bu önerge oya konmuştur, mesele bitmiştir. TBMM Başkanlığına Delege heyeti göndermek Sevr Antlaşmasının kabulü demektir. Siyasi heyet göndermek lazımdır. Ad okunarak oya konulmasını teklif ederiz. Ergani Mebusu Nüzhet ve on dokuz arkadaşı TBMM Başkanlığına Londra konferansına iştirakten bir fayda beklenmesi mümkün değildir. Ancak İtalya yoluyla İsviçre ve Fransa gibi hükümet adamları ile yakından temas ederek Türkiye sulhu hakkında müdafaada bulunacak bir siyasi heyetin gönderilmesi faydalı olacağından, böyle bir heyet seçilmesini ve gönderilmesini teklif ederim. Bursa Mebusu Operatör Emin (ret, ret sesleri) 76

77 TBMM Başkanlığına İzmir Mebusu Yunus Nadi Beyefendinin, Avrupa'ya delege heyeti değil, Avrupalıların aleyhimize yapacakları propagandaya mani olmak üzere bir siyasi heyet gönderilmesi hakkındaki teklifinin kabulünü rica ederiz. (ret, ret sesleri, gürültüler) Adana Mebusu Zekai ve 5 arkadaşı HÜSREV BEY (Trabzon): Eğer Reisimiz Hasan Fehmi Beyefendi arkadaşımız vaktiyle konuşmama müsaade buyursalardı emin idim ki maksat hasıl olurdu. Çünkü iki celse arasında bir çok arkadaş ile görüştüm. Baktım ki gittiğimiz yol bir yol... Maksadımızı arz edeyim. İyi düşünelim. Pek nazik bir zamanda bulunuyoruz. Ufak bir siyasi hatayı... Hepimiz düşündüklerimizi söylemek zaruretindeyiz. Bir çok arkadaşlarımız davetsiz gitsin, davetli gitsin, İstanbul'u tanıyalım, tanımayalım, Sevr Antlaşması hakkında hakikaten pek kıymetli mütalaalarda bulundular. Bir kere düşmanlarımızın bizi nasıl avlamak istediklerini anlayalım. Biz İstanbul'u tanımıyoruz, yani düşman tarafından getirilen Hükümet, hükümet olamaz diyoruz. Fakat oradan davet geldi diye onlarla birlikte konferansa katılmayı doğru görmüyoruz. Çünkü zaman dardır. Sonra İngilizlerin propagandası sulh istemediğimizi dünyaya yayacak, ondan da korkuyoruz. Bunda pek haklıyız ve bu İstanbul'u hem tanımıyoruz, hem de... O kadar seri olmalı idi ki şimdi yarı yola varmalı idik. Buradan sulh delege heyeti diye, debdebe ile biz buradan sulh heyeti diye bir heyet yola çıkarırsak Londra'ya gider gitmez iki ihtimal karşısında kalınacaktır. Ayağı bir yere ilişmeden en seri bir yoldan Londra'ya gidecektir. Kimseye temas ettirilmez. Buyurun efendiler Sevr Antlaşması diye ortaya atarlar, katiyen böyle olacaktır. O zaman siz bakacaksınız ki İstanbul'dan bir takım efendiler gelmiş, bunlara tabii selâm vermeyeceksiniz ve bunları tanımıyoruz diyeceksiniz, biz böyle adamlar tanımıyoruz. İngilizler diyecekler ki biz sizi bunlarla beraber bulunmak üzere çağırdık. Sonra Sevr Antlaşmasının değiştirilmesi gerekli olan bazı maddelerini ister tanıyın, ister tanımayın. Böyle bir başarısızlık olacak. Binaenaleyh böyle bir başarısızlık karşısında kalmaktansa bizim heyet buradan vapura binip de Londra yolunu tuttukları zaman İngilizler Yunan'a son bir taarruz daha yaptıracaktır. Gayet fazlayız, ordumuz onların kafasını patlatacaktır. O zaman giden delege heyeti semi'na ve ata'na 1 diyeceklerdir. Şimdi biz diyoruz ki böyle göndereceğimiz delege heyetini kısa bir yoldan çevirmemek için, zaman kazanmak için lehimizde olan Fransa ve İtalyanları daha ziyade kazanmak için ismine diyelim ki siyasi heyet. Fakat her yeri temsil ettiğimizi anlatmak için işgal altında bulunan İzmir gibi yerler- 1 Osmanlıca deyim. "İşittik ve kabul ettik, itaat ederiz, baş üstüne." 77

78 den kıymetli arkadaşlarımızı da koyalım içimize. Hatta benim fikrimce elli altmış kişiden, onun için yirmi otuz kişi bu miktarda siyasi heyeti, on, on beş tane delege, on, on beş tane siyasi adam koyarak kuvvetli sulhu yapacak bir heyeti mümkünse iki üç gün içinde hemen yola çıkaralım. Efendiler bu siyasi heyet İtalyan amelesiyle konuşacak, oradan kalkıp Paris'e gidecek her yere girip çıkacak, oradan Londra'ya gidecek, orada bu işi yapacak, Londra'ya merasimle gidecektir. Omuz omuza gidecek, şan ve şerefle gidecek. Çok mühim fark vardır. O zaman diyecekler ki ne istiyorsunuz? Biz onlara değil, onlar bize soracaklar, ne için geldiniz? Biz diyeceğiz ki biz sulh için geldik, sulh yapmak istiyoruz. Bu maksadımızda samimiyiz. VEHBİ BEY (Karesi): Bizim siyasi heyetimizi kabul edecekler mi? HÜSREV BEY (Devamla): Elbette paşam. Çünkü bakınız İstanbul ile beraber gitmiyoruz, kabul etmeyecekler. (etmesinler sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim bir kere teklifim reye konsun, müzakereye lüzum kalmaz. (bu mesele bitmiştir, hayır sesleri, gürültüler) AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Mesele bir kere çoğunlukla kabul edilmiştir. O önergede bilmiyorum, delege heyeti denmiş ise bu delege heyetidir. Delege heyeti gönderilmesini arzu etmeyen arkadaşlar bunun kabul edildiğini görünce onu siyasi heyet şeklinde değiştirmek istiyorlar. Benim mütalaama göre siyasi heyet meselesi kabul edilmiş değildir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Tabii Hükümet adına söylüyorsunuz değil mi? AHMET FERİT BEY (Devamla): Şimdi efendim, siyasi heyet diyecek olursak bunun bütün mana ve mahiyetini üzerinden kaldırmış oluruz. Siyasi heyeti biz her ne zaman istersek gönderebiliriz. Siyasi heyet diye gönderirseniz bazen Bolşeviklerin gönderdikleri siyasi heyete benzer. Biz diyoruz ki biz heyetimize eğer delege heyeti demezsek onun kıymet ve mahiyeti olmaz. Bir yere gittiği zaman delege heyetinin etrafını... (gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi önerge vardır. Birisi gidecek heyetin siyasi heyet olacağının ad okunarak oya konmasına dairdir. (delege heyeti sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Siyasi heyetten maksatları nedir? (gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Asabiyet göstermeyiniz... ALİ BEY (Amasya): Yanlış bir önerge kabul ediyorsunuz. (gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim siyasi heyet hakkında ad okunarak oylanması istenilen önergeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. (hayır hayır, ret ret sesleri) Efendim siyasi heyet hakkındaki önergeyi oya koyuyorum. Arkadaşlar kanaatler muhteremdir. (gürültüler) Asabiyet göstermeyiniz. Memleketin hayati meselesinde bu kadar asabiyet gösteriliyor, beş dakika teneffüs vereceğim. 78

79 MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim, dün İstanbul'a yazılacak beyannamenin müsveddesini Divan Reisliği yazdı. Hamdullah Suphi Bey'in kaleminden çıktığı için müsaade buyurursanız kendisi okusun. (gürültüler) (Beyanname müsveddesi Hamdullah Suphi Bey tarafından okunmaya başladı.) HAMDULLAH SUPHİ BEY (İstanbul): Gürültüden muntazam bir okuma mümkün olmayacak. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Burası söz söyleme yeridir. Millete hizmet etmek isteyenler durur. HAMDULLAH SUPHİ BEY (İstanbul): Bunların bir karar suretinde İstanbul'a tebliğ edeceğiz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bir şey arz edeceğim. Şimdi tahta bulunan diye düzeltilmesini teklif ederim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim söz vereceğim o vakit söylersiniz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (İstanbul): Arkadaşlar müsaade buyurur musunuz? Bir noktayı izah edeceğim. Meclisin doğrudan doğruya bir hitabı olmayacaktır. Divan, bu salahiyetlerini haiz olan Meclisin İstanbul'da Tevfik Paşaya hitap etmesini uygun görmemiştir. Kendisi bundan yüksektir. Buna binaen burası ile İstanbul arasındaki haberleşme oluyor. Müzakerelerin ruh ve manası alınır. Doğrudan Meclis Tevfik Paşa ile yani doğrudan doğruya muhatap almamıştır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, Cenabı Hakkın yardımlarıyla arkadaşlarımız inşallah istenilenin üstünde muvaffak olurlar. Fakat aksini daima düşünmek elbette büyük bir vazife sayılır. Öyle zannediyorum ki ne kadar kuvvetimiz varsa cephe gerilerinde mümkünse onları tayyarelerle cephe tarafına alalım bu maddi kısmı böyle olduğu gibi manevi kısmı da teşebbüs etmemiz lazım gelir. Yalnız bu Türkçe olarak yayınlanmamalı, Arapça ve mümkünse Acemce olmalıdır. İslam alemi ile olan alakamız ve İslam aleminin bize olan alakası... Sonuna doğru bir kaç güzel cümle ilave edilirse daha tesirli olur zannederim. (uygundur sesleri) SIRRI BEY (İzmit): Bu kararı almaktaki sebepleri Yüce Meclisinizin emin ve haklı lisaniyle İstanbul heyetini bir kere daha hakka davet etmektir. Günahları üzerimizden atmak için şöyle son bir teklifte bulunalım. Bu hususta alacağımız kararın o mahiyette olmasını isterim. Yayınladığımız zaman halk başta Padişah olduğu halde İstanbul Hükümetinin hakikaten kendi üzerlerine lüzum eden vazifenin yapılmadığına kendileri de şahit olsun. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Ben Hamdullah Suphi Bey'den bir şey istirham etmiştim. Şu anda tahta bulunan hükümdar diye... 79

80 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Hüseyin Avni Bey'in teklifi bir düzeltmeden ibarettir. Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. BASRİ BEY (Karesi): Dün akşam İstanbul heyetine Hükümet tarafından tebliğ edilmek üzere Yüce Heyetin kanaatini tespit eder mahiyette bir şey kaleme alınmasına karar verilmişti. Hakikaten yazılan bu beyanname iyi bir şekilde kaleme alınmıştır. Esasen Hamdullah Suphi Bey tarafından meydana getirilen bu eserin iyi olduğu bellidir. Yalnız bu karar Meclisin müşterek vicdanını tespit edeceği için, bütün üyelerin müşterek fikirleri olması, aşırıya kaçılmaması, hissiyat ve ruhiyatı ihtiva etmesi lazımdır. İhtimal ki efendiler, bunu kaleme alan Hamdullah Suphi Beyefendi kendi hislerini de ilave etmiş olabilirler. Çünkü Hamdullah Suphi Beyefendi de elbette kendisine mahsus bir fikir ve hislere sahiptirler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Basri Bey, teklif. Divan Heyetinin teklifidir. O nokta üzerine söyleyiniz. BASRİ BEY (Devamla): O halde efendiler, Hamdullah Suphi Bey tarafından kaleme alınan beyannamenin zannediyorum ki yine Meclisin çoğunluğunda hakim olan hissiyata, ruhiyata uygun olması için herhalde cümle cümle tetkike alınması lazımdır. Sonra efendiler, dün böyle bir beyannamenin kaleme alınması teklif edildiği zaman mevzuların nelerden ibaret olması lazım geldiğini burada arz ve izah eylemiştim. Biraz lisan ılımlı olmalıdır ki kamuoyu üzerinde lazım gelen tesiri gösterebilsin. Ben lisanı aşırı ve sert görüyorum. Eğer yazılan şey iyi bir tesir yapacak ise iyi bir şekilde tetkik edilmesi lazımdır. Benim kanaatim böyledir. (müzakere kafi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim yeni bir mesele meydana çıktı. Basri Beyin söyledikleri gibi Dr. Refik Bey de bu manada bir önerge veriyorlar. Zaten bu bir karardır. Bu karar ya cümle cümle okunur oylarınıza arz edilir, lazım gelen düzeltmeler yapılır veya toptan okunur yine söz alınır lazım gelen düzeltmeler yapılır. Arzu ederseniz böyle yapalım. Arzu ediyorsanız yarınki toplantıya bırakalım. Bunun o kadar aciliyeti yok, bunu yarına kadar tehir edelim. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Şimdi efendim delege heyetinin gitmesini Yüce Heyetiniz kabul etti. Fakat heyet kimlerden ibaret olacaktır? Bunların tayini için Hükümete mi salâhiyet vereceksiniz, yoksa kendiniz mi seçeceksiniz? O yolda bir önerge vardır ve bir de isim listesi vardır. 80

81 TBMM Başkanlığına İçeride ve dışarıda kötü tesire meydan vermemek için Londra konferansına bağımsız olarak iştirak edilmesini ve delegelerin aşağıda isimleri yazılı kişilerden seçilmesini ve bunlara icap ederse dışarıdan mütehassıslar ilave edilmesini teklif eyleriz. 4 Şubat 1921 Yunus Nadi Bey (Aydın), Mahmut Esat Bey (İzmir), Muhtar Bey (İstanbul), Vehbi Bey (Karesi), Vehbi Efendi (Konya), Ali Şükrü Bey (Trabzon), Celalettin Arif Bey (Erzurum) Ertuğrul Mebusu Mustafa Kemal Ertuğrul Mebusu Necip İzmit Mebusu Halil İbrahim HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi bu meseleyi halletmek icap ediyor. SUAT BEY (Kastamonu): Hükümet tarafından seçilmeleri düşünülmüş olan mahiyetten ayrı bir şekilde tecelli etti. Binaenaleyh ben gidecek heyetin altı kişiden ibaret olmasını ve yine altısının da bu heyet arasından seçilmesini teklif ediyorum. SALİH EFENDİ (Erzurum): Arkadaşlar gönderilecek heyeti şöyle seçmek temennisinde bulunuyorum. Divana Hükümet versin, biz de her komisyondan birer üye ile toparlayalım o listeyi Meclis Umum Heyetine verelim. Çoğunluk kimi seçerse o olsun. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar Hükümetin hatırına gelen isimler Meclis Reisliğine takdim edilmiş... O zamana kadar arzu buyurursanız efendim gün kalmamıştır. 21 Şubattır. Eğer bunun üzerine aramızdaki münakaşa dolayısıyla vakit geçirirseniz olmaz. O halde arkadaşlar dün zaten Reis Paşa Hazretleri de söylemişlerdi, arzularınızı bildiriniz, sizin de arzularınızı dikkate alarak değişiklik yapar. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim delegelerin Meclis üyelerinden olmasını kabul edenler el kaldırsın. Oybirliğiyle kabul edilmiştir. (gürültüler) Mademki delegeler Meclis üyeleri olacaktır. Yüce Heyetiniz bunlara izin verecektir. Uygun bulanlar lütfen el kaldırsın. Şimdi efendim adedi hakkında Suat Beyin bir önergesi vardır. Fakat bunu adetle tespit etmeyelim. İzni tasdik edilmediği takdirde o arkadaş gidemez. Diğerlerini Hükümet tasvip etmiş olsun. Bunlara Yüce Meclisiniz izin verecektir ki gitsinler. AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Söyledikleriniz doğrudur. Fakat bir taraftan seçilip bir taraftan Yüce Heyetiniz tarafından seçilecek arkadaşlarımız da seçilmek hususunda zorluk çekmemek için bunun münasip bir şeklini bulalım. Binaenaleyh Yüce Heyetiniz fikirlerinizi izah buyurunuz, Hükümet de anlasın. VEHBİ BEY (Karesi): Fakat dünkü listeyi gördükten sonra herhalde kendimiz izin vereceğiz. 81

82 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim adet hakkında üç önerge vardır. Hüsrev Bey delegelerin on beş kişi olmasını teklif ediyor. 1 (Gizli oturum tutanağının bundan sonraki kısmı eksiktir. Bu nedenle ne gibi bir karar alındığı anlaşılmamaktadır. Açık oturuma geçildiğinde...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Arkadaşlara bir şey arz etmek isterim, efendim. Bu Heyetin hemen belki yarın, yarın akşam yola çıkarılmasını Hükümetten rica edelim. Fakat düşünelim ki bunlara vereceğimiz talimatı henüz Yüce Heyetiniz kararlaştırmamıştır. Fakat böyle bir talimatı beklersek çok zaman geçecektir. Bizim düşündüğümüz, heyet hareket etsin. Biz de bu talimatı bir iki gün içinde tespit eder ve şifreli telgrafla Antalya'da kendilerine tebliğ ederiz. (uygundur sesleri) TAHSİN BEY (Aydın): O halde efendim, yarın da toplanalım. MUSTAFAKEMALPAŞA (Devamla): Tabii yarın, öbür gün toplanırız.tabii talimat bir günde, iki günde bitmez, bir hafta içinde istediğimiz gibi münakaşalar yaparız. Zaten bu heyet de bir hafta evvel varamaz. Bunu arz edecektim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi işleri süratle bitirmek için Hükümetten soralım, eğer hazırlanmış bir talimatları varsa yarın bize versinler ve yarın yine öğleden sonra gizli celse yapalım ve meseleyi halledelim. FUAT BEY (Çorum): Vakit yoktur. Talimat hazırlanmış diyorlar, onun için söylüyorum. Hazırlamışlarsa yarın verirler müzakere ederiz. YUSUF ZİYA BEY (Mersin): Hükümete bir gün müsaade edelim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Talimat hazırlanmış ise yarın toplanalım. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim talimatın esaslarını yazdık. Fakat bir takım tafsilât vardır ki onu henüz yazmadık. Bu gece çalışacağız, fakat ihtimal yarına yetiştiremeyiz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Pazartesi günü toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 2 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (5 Şubat 1921), 1.Dönem, c.1, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (5 Şubat 1921), 1.Dönem, c.3, s , 82

83 8 ŞUBAT 1921: LONDRA KONFERANSI HAKKINDA SADRAZAM TEVFİK PA- ŞA YA GÖNDERİLECEK TELGRAFIN GİZLİ OTURUMDA GÖRÜŞÜLMESİ VE MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN KONUŞMASI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 147.Birleşim, Gündem:2/1) Londra Konferansı dolayısıyla İstanbul Hükümet ile Ankara Hükümeti arasında haberleşme sürüyordu ama herhangi bir uzlaşma ortamı da oluşamıyordu. Yapılan gizli oturumda İstanbul a yazılacak telgraf metni tartışıldı. Bir ay sonra şiiri, İstiklal Marşı olarak kabul edilecek olan Mehmet Akif Bey, hazırladığı metni Meclise sundu. Metin sert ifadelerden uzak, daha ılımlı idi. Daha önce Hamdullah Suphi Bey'in kaleme aldığı telgraf metni bazı milletvekilleri tarafından fazla sert ve katı bulunmuştu. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Mevzunun müzakeresine başlıyoruz. Söz Vekiller Heyeti Reisi Fevzi Paşa Hazretlerinin, buyurun Efendim. FEVZİ PAŞA (Heyeti Vekile Reisi): Efendim, İstanbul ile haberleşmenin neticesini arz etmiştim. Bunun üzerine Yüce Heyetiniz cevap vermek için bir karar buyurmuştu. Üç, dört gündür bunun tehiri, İstanbul münasebetinde bazı karışıklıklara sebebiyet veriyor. Rica ederim cevap verilsin de İstanbul'la hesabımız kesilsin. MEHMET AKİF BEY (Burdur): Efendiler, İstanbul'la aramızdaki yanlış anlaşılmanın kalkması bu ikiliğin bertaraf edilmesi için Yüce Meclis karar verdi. İstanbul'a bir telgraf yazılacaktı ve bu da Meclis tarafından yazılacaktı ve son cevap olacaktı. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Beyefendi yazmışlar, geldiler bana okudular. MEHMET AKİF BEY (Burdur): Sadi, Doğu'nun en hakim şairi Sadi der ki, İnsan daima doğru söylemelidir. Her söylediği doğru olmalıdır. Fakat her doğruyu her vakit söylememelidir....ben Hamdullah Bey'in telgraf müsveddesinde bugün söylenilmesi muvafık olmayacak birçok hakikatler gördüm. İcap eden yerlerde gayet sert bir lisan kullanılmış. Eğer maksat itilafın temini ise bu lisan hafifletilmelidir. Biz düşüncelerimizi bir ılımlı lisan ile ifade edersek ve onlar kabul etmezlerse o zaman mesuliyet ve vebal onların omuzlarına gider, kabul ederlerse iş bitmiş olur. Ben de bir şey karaladım. Müsaade buyurursanız okuyayım. Ankara ile İstanbul arasında cereyan eden haberleşmeden, İstanbul'un henüz gerek kendi vaziyetini, gerek Anadolu nun vaziyetini layıkıyla belli edemediği kanaati hasıl oluyor. Milletin idam fermanından başka bir şey olmayan Sevr Antlaşmasını İstanbul'a kabul ettiren sebeplerin burada bahis mevzuu edilmesini münasip görmüyoruz. Ancak milletin istiklali, o antlaşmanın bir kaç maddesinin değiştirilmesiyle temin olunamayıp, büsbütün ortadan kalkması ile mümkündür. Vaktiyle o antlaşmayı kabul edenlerin, bugün konferansta lazım gelen tesire haiz olamayacakları pek tabiidir. Mondros tan beri devam eden 83

84 ihanetin tersine, hayat hakkımız ve istiklalimizin elde edilmesine kadar devamı muhakkak olan milli mücadele sayesinde bugün lehimize olarak bir vaziyet ortaya çıktı. Bu müsait vaziyetten istifadeye koşmak bütün devlet kuvveti için bir hayati mecburiyet iken, İstanbul'un bu hakikate göz yumarak ruhtan ziyade şekil ile meşgul olduğu ne yazık ki görülüyor. Zaman geçmişi tahlil ile uğraşacak zaman değildir. Yabancılar devletimizin bütün varlığını mahvetmişler, en tabii hukukunu çiğnemekten sıkılmamışlardır. Bu tecavüzlere maruz kalan ve halen yabancı baskısı altında baş bile kaldıramayan İstanbul'un, ona göre bir vaziyet alması zaruri iken, ters bir istikamet alması cidden hayret vericidir. İstanbul nazarında resmen asi ilan edilen Anadolu, bugün istiklâli için, Hilafet ve Saltanat için canla başla uğraşıyor. Düşmanların her türlü kötülüklerine göğüs geriyor. Bu yolda kanını döküyor. Binaenaleyh bugün söz sahibi ancak kendisi olmak icap edeceğini itiraf ve kabul etmek ve aradaki yanlış anlamaları ortadan kaldırarak Büyük Millet Meclisini desteklemek, bütün memleketin selameti adına İstanbul için mühim bir vazifedir. Bugün Hakkın yardımıyla milletin birliğini temin etmiş olan meşru Meclis, Hükümetini ve ordularını kurmuş, her türlü yabancı baskılardan uzak çalışmaktadır. Bütün bu şartlardan tamamıyla mahrum bulunan İstanbul'un hala şekil ve merasim ile uğraşması, millet menfaatine katiyen uygun değildir. Bugün İstanbul'a ait olan en mühim vazife, derhal Büyük Millet Meclisinin meşruiyetini tasdik ve konferansa delege göndermek hakkının öncelikle bu Meclise ait olduğunu ilan etmektir. Bunun tersine hareket, milletin kurtuluşuna set çekmek ve ikilik yaratmaktır. Hilafet ve Saltanat makamını, Papalık gibi maddi kuvvetten mahrum ve meşru olamayan bir şekle sokmak, yabancıların emellerine açıkça yardımcı olmak demektir. Buna İslam şeriatının katiyen müsaadesi yoktur. Kaldı ki Müslümanlık nazarında pek büyük bir dini mevkii olan Hilafet makamını meşru vaziyetinden çıkarmaya hiçbir ferdin, hatta o makamda bulunan Zatı Şahanenin bile salahiyeti olamaz. Malumdur ki İslam dininin diriliş ve bekası için zaruri olan orduyu ortadan kaldırarak Hilafet makamını güçsüz, kuvvetsiz bir hale koyan Sevr Antlaşmasını kabul etmek, Zatı Şahanenin salahiyetinde değildir. Binaenaleyh yabancıların zoruyla bütün her şeyden tecrit edilen Hilafet ve Saltanat makamı için o şartları temin eden Büyük Millet Meclisini derhal Hilafet Makamının maddi kuvveti olarak tasdik etmek, Yüce Osmanlı Hanedanını muhafaza edebilmesi için de lüzumludur. Gerek Zatı Şahanenin, gerek bütün İslam aleminin malumu olmalıdır ki Büyük Millet Meclisi, bugün Hilafet ve Saltanat makamının kurtuluşunu ve milletimizin istiklalini temin etmekten başka hiçbir düşüncesi yoktur ve bunun böyle olduğunu her milletvekili yemin ile teyit etmiştir. Onun için bugün İstanbul'un manasız kuruntularla, yabancıların gözünde milletin birliğini ortadan kaldıracak gayrimeşru bir tavır takınmasına, Meclisimiz son derecede üzgündür. Artık bu gayrimeşru vaziyete bir an evvel son vermek, bu zavallı bu fedakar milletin mukadderatını idare etmekte bulunan Büyük Millet Meclisiyle beraber olmak, aynı gayenin elde edilebilmesi için elbirliğiyle çalışmak dini, vatani, milli vazifelerimiz olmalıdır. Binaenaleyh gayemizin elde edilmesinden sonra, aramızda 84

85 halli pek kolay olan iç meselelerimize ait birtakım ihtilafların bugün katiyen bahis mevzuu edilmemesi lazımdır. Yalnız Milletin menfaatini düşünülerek derhal Büyük Millet Meclisinin meşruiyetinin kabul ve seçtiği delegelerin tasdik edilmesini, bu suretle aradaki ikiliğin kaldırılarak Kuran'ın ve Sünnetin emri üzerine devlet ve milletimizin yabancılara karşı tek vücut halinde bulunulmasını son defa olarak temenni ederiz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar, Muhterem Burdur Mebusu Mehmet Akif Bey in teklif ettikleri şekli dinledim. Bir noktada kendilerine iştirak etmek mümkün olduğunu arz edeceğim. Eğer Meclis Divanı ve Hükümet ile İstanbul arasında olan haberleşme satır satır hatıranızda kalmış ise af buyurunuz daha önce biz teklif ettik. Bizim yollayacağımız heyet bütün memleketi temsil eder diyen birinci telgraftı. İkincide, üçüncüde aynı şeyleri yazdık. Kendileri bir daha tecrübe etmek istiyorlardı. Şimdiye kadar gönderilmiş telgraflardan anlaşılmıştır ki İstanbul'u mantık dairesinde harekete getirmek imkansızdır. Aşırı bir iyilikle, azami bir vatanseverlikle lazım gelen şeyi yapınız ve hatta yazılması icap eden her şeyi yazınız, yine faydasızdır. İstanbul, Saraydan başlayarak bütün Sarayın nüfuzu altındaki kişilere varıncaya kadar öyle bir karanlık ve delalet içindedirler ki bunları mantıklı düşünmeye sevk etmek imkanı yoktur. Ben de ilk zamanlarda ılımlılıkla işi halletmek taraftarı idim. Fakat daha sonra ikna oldum ki şaşkınlık yolunda Saray devamdır ve sonuna kadar devam edecektir. Mantıklı olma dairesine gelmeleri imkanı yoktur ve bizim en müsait şekillerle hatta Lloyd George un söylemiş olduğu sözünü burada aynen tekrar edemeyeceğim, çünkü gazete yanımda yoktur eğer İstanbul Hükümeti razı olursa biz o zaman Ankara Hükümetiyle temas ederiz, diyordu. İstanbul Hükümeti razı oluyoruz diyemez miydi arkadaşlar? En büyük düşmanımızın Başbakanı söylüyor. Bizimle maksatta müttefik olan bir heyet bunu diyemez miydi? Biz aradan çekiliyoruz, hakikaten salahiyetli olan orasıdır diyemediler. İltihak etsinler ve buradan salahiyet alsınlar gitsinler. Bunlar malum olduktan sonra bizim ümidimiz kalmadı. Biz inandık ki İstanbul'dan mantık dairesinde bir şey beklenemez. HACI AHMET EFENDİ (Muş): Efendiler, ben de Mehmet Akif Bey in fikirlerine iştirak etmekle beraber bazı mütalaada bulunacağım. Celse mademki gizlidir serbestçe söyleyeceğim. Mademki milletin çoğunluğu Hilafet ve Saltanata maddi ve manevi olarak bağlı ve Halife adına tahtında bulunan Sultan da Hilafeti darmadağın edercesine bir Antlaşmayı tasdik etmiştir. Milletin bir kısmı ise iyiyi ve kötüyü ayırmaktan aciz, yabancıların bir kötülük yapmayacağına inanmışlar. Şu halde bir taraftan buna inanmış olanları aydınlatmaktır. Milli hudutlarımızı muhafaza ve Halife makamını düşmandan kurtarmak maksadıyla teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisi, Türkiye halkını emperyalizm ve kapitalizm tahakkümünden ve zulmünden kurtarmak irade ve hakimiyetin kayıtsız ve şartsız milletin olduğunu anlatılmalıdır. 85

86 İSMAİL SAFA BEY (Mersin): Efendim, bence henüz zamanı gelmemiş bir meseleyi münakaşada ısrar ediyoruz. Anlaşmazlık uçurumu, zihniyet farkı zannederim ki artık tamamıyla meydandadır. İstanbul, Anadolu yu ezmek ve tahrik etmek için hiçbir şeyden çekinmedi. Bazen fetvalarıyla, bazen düşmanla yan yana yürüyerek, silahlarla, her türlü vasıtalarla bizi ezmeye, bizi mağlup etmeye çalıştılar. İstanbul'daki insanlar kimlerden ibaret olursa olsun ve ne mahiyette bulunursa bulunsun, netice itibariyle, aynı zihniyette birleşiyorlar ve hepsi Anadolu nun meşruiyetinden ve Anadolu nun mukaddes bir dava takip ettiğinden şüphe ediyor. Nitekim bugünkü vaziyeti meydana getiren Anadolu ya delege göndermek hakkını çok görüyorlar. Eğer İstanbul şüphe etmemiş olsa idi, Anadolu nun bütün milletin arzusunu temsil ettiğini kabul etmiş olsaydı, zannederim ki bileklerimizin kuvvetiyle meydana gelmiş şu fırsattan istifademize mani olmaz ve şu hakkın bize mahsus, bizim hakkımız olduğunu tasdik ederdi. Hükümet, İstanbul ile bir haberleşme kapısı aradığı ve hepimiz de bunu arzu ettiğimiz halde, ihtimal ki zamanı gelmediği için söylenmesini uygun bulmadığımız birçok sözler söylendi. Buna karşı da İstanbul kararlı bir vaziyette kaldı ve yine bildiğinden şaşmadı. Biz de tabii kararımızı verdik ve İstanbul un peşinden davamızı takip için Londra'ya gidecek delegelerimizi seçtik ve gönderdik. Binaenaleyh mesele bence artık kapanmıştır. Bir daha İstanbul'un karşısına çıkıp da siz susunuz demek doğru değildir. Çünkü İstanbul, arkadaşlar açık söyleyeyim, bizden serbest bulunuyor. İstanbul söz söylerken vatan endişesinden uzak olarak aklına geleni söylüyor. Bize şaki diyor, haydut diyor. Halife ye isyan etmiş diyor. Memleketin menfaatini düşünmeksizin söylüyor. Halbuki biz, hepiniz biliyorsunuz ki birtakım endişeler altındayız. Karşımızda memleketin menfaati var. Daima onu müteessir edeceğinden korkarak sözlerimizi, adımlarımızı ona göre atmaya, söylemeye mecbur oluyoruz. Bugün İstanbul hakikaten ters bir vaziyet alırsa biz ona karşı bir şey yapacak değiliz. Filhakika zamanı gelirse biz İstanbul'a karşı her türlü vaziyetimizi, her türlü kararımızı serbest vermekte haklıyız. Fakat bu zaman gelmemiştir zannediyorum. Zamanı gelmediği için bu meseleyi kurcalamak memleketin menfaatine uygun değildir. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Mehmet Akif Bey İstanbul'a yazılacak telgrafın Hükümetçe kabul edilen şeklinin sert olduğunu söylediler. Ben bunun aksini iddia edeceğim. Kendilerinin temas ettikleri üç mühim noktayı izah ederek ispat edeceğim. Yazdıkları cevapta Mehmet Akif Bey buyuruyorlar ki İstanbul'a karşı Meclisin meşruiyetini tanımaları lazım geleceğini, Sevr Antlaşmasının kabul edilmemesini, Hilafet ve Saltanat Makamının bu isteklere kulak vermesini, yazıyor. Zannederim geçende Hükümet ile İstanbul arasında cereyan eden şeyler okunmuş idi. Gerek Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tarafından ve gerek Fevzi Paşa Hazretleri tarafından milleti temsil eden yegane heyetin Yüce Meclisiniz olduğunu söyledikleri halde, yalnız Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa Hazretlerini muhatap alıyorlardı. Bundan anlaşılıyor ki Meclisimizin zaten meşruiyetini tanımadıklarını söylüyorlar. Binaenaleyh meşruiyetimizi tanımayan bu heyete bunu bir daha söylemek lüzumsuzdur. İstanbul Hükümeti Sevr Antlaşmasını kabul etmiştir. Mehmet Akif Bey, 86

87 Hilafet ve Saltanat makamından bahsediyor. Halbuki Hükümetin bu cevabında bundan bahsedilmemiştir. Ben zannediyorum ki şimdi bundan bahsetmek yanlıştır. Böyle bir adım atarsak bundan geri dönmek mümkün değildir. Eğer buna Padişah itaat etmezse Padişah'ın düşürülmesi lazım gelir. Bu nazik nokta ile oynamak şimdi doğru değildir. Binaenaleyh Hükümetin lisanında şiddet varsa o şiddeti değiştiririz. Fakat Hükümetin yazdığı cevap sert ise bu Mehmet Akif Bey in cevabı da zararlıdır. Arkadaşlar, bir noktayı daha izah edeyim ki teklif Divan Heyetini memur etmiştir. Divan Heyetinin teklifidir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, Hamdullah Suphi Bey de, Safa Bey de derin bir hakikatten bahsettiler. Safa Bey arkadaşımıza iştirak edemeyeceğim. Herhalde kararnamenin İstanbul'a tebliği lazımdır ve bundan maksat da İstanbul ile uzlaşmak, uzlaşmamak meselesi değildir. Zira bu kararname sırf propaganda için lazımdır. Zira bu kararname geçen de söylediğim gibi, Arapça, Acemce basılıp dağıtılmakla beraber, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla, kabilinden esasen millete hitap edilmiş bir kararname demektir. Bunun bu sebepten derin bir tesiri olacaktır. Binaenaleyh katiyen bu kararnamenin gönderilmesi lazımdır. Hamdullah Suphi Bey beni mazur görsünler, ilk okuyuşta hakikaten mükemmel görülüyor. Lakin bazı noktaları birdenbire atlayıveriyor ve bilhassa sonu yoktur. Bunları sonra tabii Hamdullah Suphi Bey düzeltir, o kolaydır. Yalnız ifade tarzı bir de muhteva olarak herhalde Akif Bey Hocamızın müsveddeleri cidden iyi. Ben Akif Bey inkinin gönderilmesini istiyorum. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, bence ne şekilde yazılırsa yazılsın İstanbul'un zihniyeti başka, bizim zihniyetimiz başkadır. Bizim zihniyetimiz milletten doğan bir zihniyettir. Onların ki köhnemiş bir zihniyet, bizimki milletin ruhundan doğan yeni zihniyettir. Bu köhne zihniyetin bizim zihniyetimizi anlamasına imkan yoktur. Fakat mademki Yüce Meclisiniz böyle bir şeyin yazılmasına karar vermiştir, Hamdullah Suphi Bey kardeşimizle, Mehmet Akif Beyefendi üstadımız bir şey hazırlarlar. Şiddet itibariyle daha muvafık gördüğüm Hamdullah Suphi Bey in yazdığı şeyi aynen kabul buyurmazsanız, Mehmet Akif Beyefendininki gayet iyi yazılmış veya üç dört kişi tarafından bir müsvedde kaleme alınmasını teklif ediyorum. Şunu da arz edeyim ki tarihimizin en mühim noktasında, buraya kadar geldikten sonra zayıflık gösterip durumumuzu küçültmeyelim. Bulunduğumuz yeri muhafaza edelim, inmeyelim. EMİR PAŞA (Sivas): Efendim, Yüce Meclisiniz tarafından yazılacak olan telgraf metni hakkındaki karar delegelerimizin gitmelerinden evvel verilmişti. Şimdi Meclis delegelerini tayin etti ve yola çıkardı. İnşallah muvaffak olurlar. Ben zannediyorum ki o zaman ki verdiğimiz karar o zamanın fikriyle ve o zamana göre düşünülmüş idi. Şimdi bu karar, heyetin yola çıkmasıyla değişmiş oluyor. (hayır sesleri) Hayır demeyiniz. İstanbul'un aldığı vaziyet zaten malumdur. İstanbul meşru hakkımızı dinlemiyor veya düşünemiyor. Herhalde düşmanlarımızın tesiriyle hareket ediyorlar. Bizim de onlara karşı aldığımız vaziyet meşru bir vaziyettir. Kendilerine hizmet 87

88 ediyoruz. Fakat aynı zamanda İstanbul da kendi mevkiini düşürmek istemez. Bundan dolayı her şeyi yapmak ister. Şimdi İstanbul'a bir şey yazmak mecburiyetinde isek, biraz düşünmek ve son söyleyeceğimiz sözü söylemek doğru değildir. Artık vaziyet ortaya çıkmış, her şey anlaşılmıştır. Şiddetli söylemek olmuyor, ılımlı söylemek de yakışmıyor. Mademki o yakışmıyor, bu yakışmıyor, biz de hiçbir şey söylemeyelim. Yok, eğer son sözümüzü söylemek istiyorsak söyleyelim ve sözümüzü yerine de getirelim. Doğrusu budur. Yalnız bir şey var efendiler. Biliyorsunuz ki seçmenleriniz seçim bölgelerinizde bu gibi şeyleri can kulağıyla dinleyecektir. İstanbul Büyük Millet Meclisi ile uzlaşmak istemiş, Meclis kabul etmemiş, Meclisin Hükümeti kabul etmemiş, gibi birtakım sözler meydana çıkacaktır. Meclis tarafından bir şey kaleme alınsın, bu ilan edilsin. Bu ilan herhalde İstanbul'a da gidecektir. Tevfik Paşaya değil. İlan edilecek tarzda yazalım. Bütün dünya, İstanbul'un almış olduğu vaziyetin uygun olmadığını tasdik edecektir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Arkadaşlar, Londra Konferansına davet münasebetiyle iki mesele karşısında kalmış olduğumuzu zannediyorum. Bunlardan biri, Delege Heyetinin gönderme şekli idi. Zannederim ki bu mesele hallolunmuştur. İkinci nokta, bu münasebetle İstanbul la aramızda bir münasebet başladı. Bu münasebet ve haberleşme önemli bir noktada durdu. Malumunuz Meclis Reisliğinden ve Hükümetimizden çekilen telgraflara cevaben, Tevfik Paşa dan gelen en son telgrafta, takip edilmiş olan yolumuzun ve yaptıklarımızın hiçbiri kabul edilmedikten başka, bizi bir de tarih ve vicdan önünde itham ediyordu. İşte bu haberleşme üzerine Hükümet kendiliğinden hiçbir şey yapmadı, Durumu Meclise arz etti ve Meclis o gün pek makul olarak son cevabın verilmesi kararını verdi. Fakat maalesef efendiler o karar o gün icra edilmek lazım gelirken, o günden bugüne kadar geçti. Efendiler, dört saat zarfında siyasi vaziyette birçok değişiklikler olur. Bir defa Delege Heyeti meselesi bizce halledilince, doğrudan doğruya İtilaf devletlerine bir nota verildi. Diğer taraftan İstanbul ile olan münasebetimizde de birtakım değişiklikler oldu. İstanbul, buradaki Meclisimizi tanımadı. Asi bir Mustafa Kemal tanıyordu. Ona da dedi ki korkma ben seni affettim ve sabıkanı kaldırdım. Meşru hükümet benim dedi ve tuttu, şuna buna emirler vermeye başladı. Binaenaleyh o günkü karar ile bugünkü karar değişmiştir, efendiler. Mamafih karar gecikmiş olmakla beraber, Tevfik Paşa ya karşı hakiki vaziyetini bildiği halde Yüce Meclis millet adına son ve kati kararını tebliğ etmek mecburiyetindedir. Yüce Meclisiniz bunu iki suretle yapabilir. Birisi, yalnız karar suretiyle yapar ve bunun tebliğini Hükümete verir. Diğer taraftan da bazı arkadaşların söyledikleri gibi bu ithamlar karşısında tarihe geçecek bir vesika yayınlar. Ancak evvelce verilmiş karar gereğince, tafsilatlı bir şekilde yayınlamak lazım gelirse efendiler, Burdur Mebusu Akif Bey arkadaşımızın yazmış olduğu müsveddede bazı mühim değişiklikler yapılması lüzumunu görmekteyim. Baş tarafta, Sevr Antlaşmasının bazı maddelerini kabul etmektense, tamamını değiştirmek lâzımdır, 88

89 ...diyor. Bunu bugün Büyük Millet Meclisinin beyannamesinde yazmak diplomatik bir hatadır. Biz Sevr muahedesini kabul etmediğimizi ilan ettik ve bu azimde bulunduğumuzu birbirimize söylüyoruz. Sonra, Bugün lehimize olarak bir vaziyet ortaya çıktı, bu müsait vaziyetten istifadeye koşmak bütün devlet kuvveti için bir hayati mecburiyet iken, İstanbul'un bu hakikate göz yumarak ruhtan ziyade şekil ile meşgul olduğu ne yazık ki görülüyor,...deniyor. Vaziyet böyle değildir efendiler. Elhamdülillah bizim vaziyetimiz iyidir, kötü vaziyette değiliz, koşma vaziyetinde de değiliz. Henüz bize yapılan teklifin ciddiyetinin önemi yoktur. Biz koşmuyoruz, fakat haklarımızı Dünya ya ilan etmek için gidiyoruz. Bu manada kabul, tabii Tevfik Paşa'nın dediği olmuştur, aman fırsat ortaya çıkmıştır. Hayır, efendiler, böyle değildir. Yani bu gibi ufak şeyler vardır. Sonra burada deniliyor ki, Bu Meclis meşrudur. Bugün İstanbul'a ait olan en mühim vazife, derhal Büyük Millet Meclisinin meşruiyetini tasdik ve Konferansa delege göndermek hakkının öncelikle bu Meclise ait olduğunu ilan etmektir....efendiler bu Meclis meşrudur ve bunun meşruiyetini kimseye tasdik ettirmek lazım değildir. Bu meşru Meclis, meşru ve salahiyet sahibi olan delegelerini göndermiştir. Bu heyetin Avrupa da tanınması için Tevfik Paşa ya ricaya ihtiyacımız yoktur. Binaenaleyh böyle bir şeyi beyannamemizde söylemek, Londra ya giden Delege Heyetimizin kıymetini katiyen sıfıra indirmek demektir. Sonra efendiler, Hilâfet ve Saltanat Makamı tabiri sırasında Papalık kullanılmıştır. Hilafet ve Saltanat Makamının Papalık kelimesiyle heyetimiz tarafından ifade olunmasına ve bu kelimenin kullanılmasına ben şahsen taraftar olamam. Sevr Antlaşmasını Hilafet makamının kabul etmesi şer i olarak doğru değildir, bu durum Hilafet makamını boşaltılmış bir hale getirir,...diye yazılmış. Halbuki bu, Sevr Antlaşmasını kabul etmiş olan Padişah ın, Hilafet makamını boşalttığı manasına gelir. Malumunuzdur ki efendiler, Saltanat Şurasında Sevr Antlaşmasını Padişah bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir. Binaenaleyh olmuş bir şeydir. Eğer biz bunu kabul edilirsek, Hilafet makamının boşaltılmış olduğunu da kabul etmiş oluruz. Halbuki biz bunu itiraf etmek istemiyoruz. Onun için bunun da ifadesinin zamanı gelmiş değildir. Sonra Zatı Şahaneden Büyük Millet Meclisinin tasdik edilmesi talep ediliyor. Halbuki efendiler, biz Zatı Şahane İstanbul'da düşman süngüsü altında iradesini kullanamıyor, yani esirdir, dedik. Binaenaleyh bizim Meclisimizi bir esir tasdik edemez, bu da doğru değildir. Olsa olsa o kişi Meclisi kabul ettiğini ve tanıdığını söylemelidir. Dikkatle yazılması gerekeceğine dair bir fikir vermek için söylüyorum, tanımak başkadır tasdik etmek başkadır. Sonra efendiler, 89

90 Bugün şöyle böyle anlaşalım gayemizin elde edilmesinden sonra, aramızda halli pek kolay olan iç meselelerimize ait birtakım ihtilafların bugün katiyen bahis mevzu edilmemesi lazımdır,...diye yazılması doğru değildir. Şimdi efendiler, iki şahıs konuşmuyor. Bir milletle bir şahıs konuşuyor. Öyle pazarlık olamaz zannederim. Malumunuz hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Artık bunda pazarlık hakkı, bizde mevcut değildir. Böyle bir pazarlık olamaz zannederim. İmanımızda bir tereddüt ve zayıflık olduğunu bugünden ilan etmiş oluyoruz. Binaenaleyh kimse ile pazarlığımız yoktur. Meşruiyet üzerinde bulunuyoruz. Akıl ve mantık üzerinde bulunuyoruz. Bunlardan ayrılmak doğru bir şey olamaz. Sonra, son sahifesinde bazı ifadeler var. Şöyle böyle olursa mevcut olan ikilik bertaraf edilmiş olur. Bu da tabii siyasi bir ifade değildir, efendiler. Biz ikilikten bahsetmedik ve etmeyiz efendiler. Biz birlik halindeyiz. İkilik iddia eden onlardır. Onu biz iddia etmekle onların vaziyetini kabul etmiş oluyoruz. Bu tabiri yazmakla onların vaziyetini tasdik etmiş oluruz. İkilik yoktur. Birlik vardır ve bu birlikteliği tanımayanlar vardır. Binaenaleyh görülüyor ki bu gibi hususlarda teferruata girişmek doğru değildir. Bir defa zaman meselesi çok mühim bir tesir yapıyor. Ben yeni bir teklif arz etmek istiyorum. Yüce Meclisin beliren kararı ne ise Tevfik Paşa'ya son yazdığı telgrafa cevaben iki üç madde olarak usulüne göre ve kısaca yazmakla Meclis vazifesini yaparsa, zannederim çok güzel olur. Yoksa şimdi bu yazılmış olanları gönderirsek doğru olmaz. Bu esas kararlar tespit edilir ve Hükümete havale edilirse, Hükümet de usulüne göre tebliğ eder, Efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Meclis Divanı adına teklif edilen ve elimizde basılı bir nüshası bulunan bir teklif ile Akif Bey tarafından verilen ve değişiklik mahiyetinde olan bir teklif var. Bir de verilecek cevabın kısa olarak Hükümet tarafından yazılması ve Hükümetin buna memur edilmesine dair bir önerge var. Ayrıca Kozan Mebusu Fikret Bey in bir önergesi var ki İstanbul ile hiç haberleşme yapılmasın, diyor. Evvela bu mevzu hakkında müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Şimdi vaziyeti izah ettim zannederim. Bir, Divanın basılı olan şekli vardır. Bir de İstanbul ile hiç haberleşme edilmesin diyor. Diğer bir önerge de bu hususa Hükümeti memur edelim diyor. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Korkarım Hükümet müşkül bir vaziyette kalır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Verilecek değişiklikleri ve Mehmet Akif Bey in ve bunun daha teferruatlı olmasını arzu buyuruyorsanız... TAHSİN BEY: Efendim, Yüce Meclisin bir defa Tevfik Paşa ile haberleşmeye salahiyeti var mıdır, yok mudur? (vardır sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Cevap yazılması esasen kabul edildi ve Divanına havale edildi. Artık bu cevap verilmesin gibi bir şey bahis mevzu olamaz. BASRİ BEY (Karesi): Müzakere usulü hakkında söyleyeceğim. Bir mebusun müzakere usulü hakkında sonradan söz söylemeye hakkı vardır. İstanbul'a karşı 90

91 değil, görünürde ona karşı değil, akıl ve mantıktan uzak olduğunu bildiğimiz İstanbul'a karşı değil, hakikatte kamuoyuna karşı anlatmamız lazımdır. Yüce Meclis böyle bir cevabın yazılmasını kabul ettiği zaman, zannederim ki Hükümet de kabul buyurmuştu. Zaman meselesidir buyruldu. Kelimeler üzerinde efendiler istediğimiz kadar tenkit ederiz. Dünyada tenkitten kolay bir şey yoktur. Tenkit ederiz, münakaşa ederiz. Fakat ruh ve esas itibariyle bir şey yazılmasına Meclisçe karar verildikten sonra zannederim ki bu kararı yerine getirmek lazımdır. Ben İstanbul'dan ziyade, ey millet, ey İslam alemi işte biz şunu yazdık. Bu rezil İstanbul zihniyeti bunu bile kabul etmiyor. Hatta bu İslam aleminin şairi tarafından yazılmıştır diye propaganda edilecek olursa gayet iyi tesir yapacaktır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. İstanbul'a Yüce Meclisiniz tarafından cevap yazılması hakkındaki eski kararı muhafaza edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmemiştir. Efendim bir şey yazılmamasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir, efendim ŞUBAT 1921: GİZLİ OTURUMDA LONDRA KONFERANSI İÇİN SEÇİLEN DELEGE HEYETİ NE HÜKÜMET TARAFINDAN VERİLEN TALİMATIN GÖRÜ- ŞÜLMESİ VE VEKİLLER HEYETİ REİSİ FEVZİ PAŞA NIN AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 149.Birleşim, Gündem:2/1) Londra Konferansına giden Türk Heyetine, Hükümet tarafından bir talimat verilememişti. Çünkü delegelerin seçimi konusu Mecliste tartışmalara yol açmış, Heyete verilecek talimatın ne şekilde hazırlanacağı belli olamamıştı. Sonunda Meclis bu yetkiyi Hükümete verdi. Hükümet de toplanarak Heyete verilecek talimatı görüştü ve bir yıl önce Ankara da hazırlanıp, son İstanbul Mebuslar Meclisinde kabul edilmiş olan Milli Misak ın tamamı Delege Heyetine talimat olarak verildi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Londra Sulh Konferansına seçilen Delege Heyetine verilen talimata dair izahat verilecektir. Söz Fevzi Paşa Hazretlerinindir. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, Londra Konferansına iştirak etmek üzere seçilen Delege Heyetine bir talimat tanzimi için Hükümette yapılan müzakerelerin neticesinde gayet özlü ve milletin birçok defalar dünya ya ilan ettiği Milli Misak dairesinde hareket olunmasını en makul, en mantıki bularak kendi ellerine bunu verdik. Milli Misak ilan olunmuş ve herkesçe malumdur. Ancak bizim Delege Heyetimizin Londra'ya varışına kadar ne gibi hususlar üzerinde müdafaada bulu- 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (8 Şubat 1921), 1.Dönem, c.1, s , 91

92 nacağının gizli kalması milli menfaatlerimize daha uygundur. Orada neyi müdafaa edeceğimizi kimsenin bilmemesi lazımdır. Bu suretle bizim verdiğimiz esas talimatın doğrudan doğruya Milli Misaktan ibaret olduğunu kimseye alenen söylemedik. Doğrudan doğruya sizlere arz ediyorum ve bunlar hakkında arzu buyrulursa izahat vereyim. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Bu talimatı şimdi burada okumak belki aramızda ihtilaf hasıl etmekten başka bir şeye yaramayacaktır ve esasen bunun gayet gizli tutulması lüzum ve ehemmiyeti de Hükümetçe beyan ediliyor. Mademki Meclis bunun üzerine hiçbir şey yapmayacaktır. Delege Heyetinin Konferansa iştirakini temin için tabii ki bir talimat yapılır. Bunu bahis mevzu etmeye lüzum yoktur. (doğru sesleri) TAHSİN BEY (Aydın): Efendim, Paşa Hazretlerine bir şey söyleyeceğim. Efendim Milli Misak malumdur. Fakat bizim Londra Konferansına davetimiz için yapılan davetin yanında, Yunanlılarla bizim aramızda müzakerelere bir zemin hazırlanmakta olunduğu anlaşılıyor. Milli Misak hudutlarımız dahilinde Yunanlıların hiçbir hakkını tanımadığımızdan ve onlarla bizim aramızda müzakere edilecek hiçbir şey olmadığından dolayı bence hiçbir hususta Yunanlılarla müzakereye girişilmemesi lazımdır. Bunun Delege Heyetimize tebliğini teklif ederim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim eğer burada bir ruh bulunmasaydı, Yunanlılar o hayalci Rumlar memleketimize dolmasalardı, Avrupa nın aylardan beri böyle hayali sözlerle zihinlerini doldurarak birtakım iddialarda bulunmasalardı, Tahsin Beyin sözleri doğru olurdu. Halbuki Yunanlılar ellerinden gelse baştanbaşa bütün Anadolu yu Yunanistan yapacaklar. BASRİ BEY (Karesi): Efendiler, Hakkı Hami Bey in sözlerine katılıyorum. Mademki Büyük Millet Meclisi Hükümetini teşkil edenler mesuliyeti almışlardır. Bu mesuliyet dairesinde icap eden talimat tanzim edilir, delegelerimiz de bu dairede hareket ederler. Bizim esaslarımız belli olmuştur. Ayrıca asılsız iddialara hacet yoktur. Ben burada Balıkesir'den aldığım mektuplardan hissettiğim bir arzudan bahsetmek istiyorum. Efendiler, bizim ordumuzu kazandıracak yegane çare kuvvettir, İnönü Zaferi... (gürültüler) (Bursa Milletvekili Dr. Emin Bey ve İzmit Milletvekili Hamdi Bey gürültü ederler. Meclis görüşmelerini engelledikleri için bu iki milletvekili oturumu yöneten Başkan Vekilinin teklifi ve Genel Kurulun kararıyla salondan dışarı çıkartılırlar.) BASRİ BEY (Devamla): Efendiler, bu muhterem Meclisimizin cesaret itibariyle, milli tarihimizde kazandığı mevki olarak, diğer bir istisnai meziyet daha vardır. O da Meclisi teşkil eden kişilerin sadece Müslümanlardan meydana gelmiş olmasıdır. Müslümanlıkta esas kardeşliktir, samimiyettir. Hepimiz aynı gayeye yürüyen kardeşleriz. Binaenaleyh burada kardeşler arasında samimiyet dışında hareket olunması, zannederim doğru değildir. Londra konferansında bizim milli davamızı halledecek yegane faktör arz ettiğim gibi kuvvetimizdir. Bizim yok olmamıza mani 92

93 olan İnönü Zaferi siyasi durumumuzda pek mühim bir değişiklik ve ilerleme meydana getirmiştir. Efendiler, biz bir taraftan sulh müzakerelerini yaparken, diğer taraftan da eğer imkan varsa, bilmiyorum var mı yok mu, burada çalışalım. Çalıştıkça, biz davamızı kazanacağız. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendiler, geçen celselerin birinde arz etmiştim. Dünya Harbinde bir taraftan cephelerde çatışılıyordu, diğer taraftan da sulh müzakerelerine girişiliyordu. Nasıl muharebelerde askerler birbirini mağlup etmek için manevra yapıyorlarsa bu harp manevrasına hiçbir şey mani olamaz. Biz bir taraftan ordumuzu tertipleyeceğiz ve fırsat düştükçe düşmanlarımız bizim üzerimize gelecek olurlarsa, onları tepeleyeceğiz. Mümkün olursa biz kendimiz taarruz ederekten onları memleketimizden çıkarmak yollarını arayacağız. EMİR PAŞA (Sivas): Benim söyleyeceklerim, Basri Bey in söylediklerinden hariç bir şey değildir. Basri Bey e gelen mektupları okuduk. Her gelen söylüyor. Yunanlıların icra ettiği zulüm pek müthiştir. İnönü Zaferi elhamdülillah epeyce vaziyetimizi düzeltti. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bütün mevcudiyetimizle çalışalım. Yalnız İnönü Zaferiyle yetinmeyelim, elimizden geleni yapalım. Vuracağımız darbeler konferansa tesir edecektir. Bahar geliyor, bizim de aradığımız budur. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, muharebede sadece müdafaa ile hiçbir netice alınamayacağı bir kaidedir. Biz delegelerimizi göndermekle büsbütün gevşeyecek değiliz. Uğraşacağız. Fakat bunun zamanı bugün müdür, değil midir, bugün mü yapalım, yarın mı yapalım, bu bir zaman ve takdir meselesidir. EMİR PAŞA (Sivas): Bunun zamanını tayin etmek bu heyete aittir. Herhalde ne yapmak lazım geliyorsa biz çalışacağız. Nasıl ve ne yolda çalışacağız? Bunu tayin buyurunuz, dedim. Benim temennim budur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu husustaki müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Kafi görülmüştür, efendim. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (12 Şubat 1921), 1.Dönem, c.1, s , 93

94 24 ŞUBAT 1921: İZMİT MİLLETVEKİLİ SIRRI BEY İN LONDRA KONFERANSIN- DAN SADRAZAM TEVFİK PAŞA HAKKINDA GÖNDERDİĞİ TELGRAFIN OKUNMASI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 156.Birleşim, Gündem: 6/1) Barış Konferansı, bir gün önce Londra da başladı. İtilaf devletleri, Sevr Antlaşması nın maddeleri üzerinde küçük değişiklikler yapmak isteyince Türk delegeleri buna şiddetle karşı çıktılar. Osmanlı Hükümeti adına konuşması gereken Sadrazam Tevfik Paşa ya konuşma sırası gelince, asıl söz söyleme yetkisi Büyük Millet Meclisi Baş Delegesine aittir dedi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri her türlü görüşmeyi Ankara Hükümetinin gönderdiği Delege Heyeti ile yapmak zorunda kaldılar. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Reis Beyefendi İktisat Vekili Celal Bey den rica ediyoruz. Çok mühim müjdeli bir haber var. Meraktayız, müsaade buyrulursa öğrenelim. (Celal Bey okusun sesleri) Londra'dan gelen telgrafı aynen arz eder ve bu vesile ile milli davamızın, milli arzu dairesinde neticeleneceğinden dolayı acizane tebriklerimin lütfen kabulünü takdim ederim, efendim. Ada Kaymakamı Ethem Şevki Tevfik Paşa Sulh Konferansı huzurunda millet adına söz söyleme salahiyetinin Ankara Büyük Millet Meclisi delegelerine ait olduğunu ifade etmiştir. Bu izahat, Bekir Sami Bey tarafından temsil edildiğimiz konferansta fevkalade bir tesir meydana getirmiştir. Bu vesile ile Büyük Millet Meclisini tebrik ederim. Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine hürmet eyler ve bu telgrafın en yakın telgraf merkezi vasıtasıyla Büyük Millet Meclisine gönderilmesini rica ederim. İzmit Mebusu Sırrı (şiddetli alkışlar) MAHMUT CELAL BEY (İktisat Vekili): Efendiler müsaade buyurun, bir kelime ilave edeceğim. Biz bu azmimizle, milletin bize verdiği hakkı kullanmaya devam ettiğimiz müddetçe zafer bizimdir. (alkışlar) 94

95 ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler, bu şerefe on dakika Meclisi tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra, 26 Şubat 1921 günkü oturumda Mustafa Kemal Paşa gündem dışı söz alarak aynı konuya değindi.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, Sırrı Bey imzasıyla evvelki gün Londra'dan bir telgraf gelmişti ve huzurunuzda okunmuştu. Tabii o gayri resmi bir telgraftı. Şimdi Meclis Divanına doğrudan doğruya Baş Delegemiz Bekir Sami Bey den gelen bir telgraf var. Bunun da yazdıkları tamamıyla Sırrı Bey in verdiği malumatın aynıdır. Efendim Bekir Sami Bey 23 Şubat 1921 tarihinde Londra da Sulh Konferansına iştirak ettiklerini söylüyor. Tevfik Paşa kısa birkaç sözden sonra, sözün milleti temsil eden heyete ait olduğunu söylediğini ve müzakerenin devamı müddetice sessiz kaldığını yazıyor. Konferansın bu celsesinde memleketin istiklâl ve mevcudiyetine ait esaslar tarafımızdan müdafaa edildi. Lloyd George bu esasların tatbikindeki düşüncelerimizin ne olduğunu arzu etti. İngiltere Başvekili bundan sonraki celseyi İstanbul Heyeti ile yapma arzusunu dile getirdi. Fakat Tevfik Paşa tarafından söz söyleme hakkının milleti temsil eden heyetimize ait olduğu tekrar edildi. (alkışlar) Umumi olarak Konferansın iyi bir şekilde devam ettiğini anlıyorum MART 1921: GİZLİ OTURUMDA LONDRA KONFERANSI İLE İLGİLİ GÖ- RÜŞME VE DIŞİŞLERİ BAKAN VEKİLİ AHMET MUHTAR BEY İN AÇIKLAMA- LARI (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 8.Birleşim, Gündem: 2/1) TBMM Hükümetinin amacı, barışçı olmadıkları hakkında yapılan propagandaları önlemek, Milli Misakı dünya kamuoyuna anlatmak idi. Bekir Sami Bey Milli Misaktan asla vazgeçmeyeceklerini söyleyerek Anadolu nun boşaltılmasını istedi. Bunun yanında İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri ile ayrı ayrı sözleşmeler yaptı. Ancak bunlar TBMM tarafından reddedildi. Fransa ve TBMM Hükümeti, Londra da başlayan görüşmeleri k onferanstan sonra da Ankara da devam ettirdiler. (Bir hafta önce, 10 Mart 1921 tarihindeki oturumda...) AHMET MUHTAR BEY (Dışişleri Vekili): Doğu ile Batı arasında gayet mühim bir mevki işgal eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, şu sırada bir taraftan Batı da, diğer taraftan Doğu da yapılmakta olan iki konferansta geleceğini müza- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (24 Şubat 1921), 1.Dönem, c.8, s.402, 2 TBMM Zabıt Ceridesi (26 Şubat 1921), 1.Dönem, c.8, s.450, 95

96 kere etmekte olduğunu biliyorsunuz. Binaenaleyh bugün önce Londra'daki Konferansta cereyan etmiş olan bazı hadiselere ayırdıktan sonra, sözü Moskova'da Gürcülerle yapılmakta olan müzakerelere getireceğim. Londra Konferansına malum olan şartlar dairesinde katılmış bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Delege Heyetinin konferansa kabulü hakkında lazım gelen malumat bundan evvelki celselerin birinde arz edilmişti. (söylemediniz sesleri) Söylendi efendim. Çok iyi hatırlıyorum ki Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri bu hususta bir telgrafı burada okudukları zaman bir söz burada söylenmişti. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Gazeteler yazdı. AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Gazetelerde değil, resmi tebliğle bildirildi. Unutulmuş olabilir. Müzakerelerin devam ettiği bir, iki mühim nokta vardır ki bunlardan birisi muhtelif ajansların verip bizim gazetelerimiz tarafından yayınlanmış olan telgraflardaki, tebliğlerdeki beyan edilen maddedir. Trakya ve İzmir'de meydana gelen hadiseler üzerine kurulmuş olan milletlerarası bir tahkikat komisyonu tarafından yerinde tetkik edilerek bir hüküm verilmesi hakkındaki bir tekliftir. Bizim Delege Heyetimiz bu teklif karşısında, bu kadar zulme karşı lehimize karar çıkacağı düşüncesiyle kabul etmiştir. Fakat bu müzakerenin neticesi hakkında bize gönderilen rapora cevaben gönderilen talimatta, Yunan askeri idaresi oralarda bulundukça, Türk Hükümeti tekrar oraları idaresine almadıkça hiçbir tahkikat komisyonunun oralarda bir netice alamayacağını kendilerine yazılmıştır. Fakat Yunan Hükümeti tabii neticeden emin olmadığı için bunu reddetmiş ve binaenaleyh bu mesele bu şekilde bizim lehimize ve Yunan Hükümetinin aleyhine bir tesir bırakmıştır. İkinci yahut üçüncü celsede Baş Delegemiz Bekir Sami Bey, Kürdistan ve Ermenistan hudutları, mali kontrol, iktisadi münasebetler ve boğazların serbestliği hakkında bazı sorulara muhatap olmuştur. Yüce Heyetiniz de bilir ki bu memleket Kanuni devrinde olduğu gibi, ta Viyana'ya kadar hudutlarını ilerletse, mali istiklaline sahip olmadıkça, buna bağımsız bir hükümet ve devlet denemez. Bu sebeple biz katiyen mali bir kontrol ve teftiş kabul edemeyiz, bu şartlar altında imzalanacak sulhumuz yoktur. Düyunu Umumiye yi de kabul edemeyiz. Kürdistan meselesine gelince, böyle bir mesele bizde mevcut değildir. Çünkü Yüce Heyetiniz ve onun içinde bulunan Kürdistan Vilayeti mebuslarının da her vesilede söyledikleri gibi, biz ayrılık kabul etmez bir şekilde birbirimize bağlı olduğumuzdan, yalnız bir Türkiye meselesi vardır, Kürdistan meselesi yoktur. Bunu Avrupalılar bir defa daha öğrenmek isterlerse, Delege Heyetimiz bunu haykırarak suratlarına söylesinler, denilmiştir. (şüphesiz sesleri) Ermeni hudutları meselesine gelince, Yüce Heyetiniz pekala bilir ki Gümrü'de imzalanmış, fakat malum sebeplerden dolayı bazı maddeleri tatbik ettirilememiş olan anlaşma ile bu mesele halledilmiştir. Batı devletleriyle aramızda Ermenistan'a veya hudutlarına dair müzakere edilecek, konuşulacak hiçbir mesele yoktur. Boğazlar hakkındaki düşündüklerimiz bellidir. Bunların hepsini hülasa etmek lazım gelirse, Milli Misakta ifade edilmiş olan esaslar dairesinde bir sulh imzalamayı arzu ederiz. Sulhun taraftarıyız. Zevki için harp 96

97 etmiyoruz. Bunlar kabul edildiği takdirde her vakit sulh imzalamaya hazırız. Konferansta, -Biz Sevr Antlaşmasını bir izzetinefis meselesi yaptık ve bu ismi katiyen değiştiremeyiz, bunu peşinen kabul ediniz....demişlerdir. Biz de dedik ki, -Biz hakikatli insanlarız. Biz yedi, sekiz asırdan beri koca bir saltanat kurmuş bir Milletin çocuklarıyız. Onun için yeni teşekkül etmiş devletler gibi gösterişe meylimiz yoktur. Biz hakikate bakarız, ismi ne olursa olsun, yalnız maddeleri mutlaka Milli Misak esaslarına uygun olsun, biz Sevr ismini de kabul ederiz....dedik. Bu arada Fransız ve İtalyan delegelerinin bize karşı dostane bazı hareket ve ifadeleri olduğunu alınan raporlardan anlıyoruz. Fransızlar yüzümüze dostane sözler söylemekle beraber fiiliyatta bundan çekindikleri yoktur. Delege Heyetimizden aşağı yukarı sekiz günden beri bir haber alınamamıştır. Ajans Havas Konferansın müzakereleri ve umumi siyaset hakkında birçok haber verdiği halde, Delege Heyetimizden hiç bahsetmemesi ve bu kadar istişareye rağmen sekiz günden beri bir cevap alınmaması tabii dikkat çekicidir. Bunu neye yormak lazım geldiğini ben de tayin edemiyorum. Yüce Heyetinizin ve kamuoyunun her halde pek büyük bir ümide düşmemesini rica ederim. 1 (Bir hafta sonra 17 Mart 1921 tarihindeki gizli oturumda...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Londra Konferansı hakkında Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar Bey buyurun. AHMET MUHTAR BEY (Dışişleri Vekili): Bildiğiniz gibi Londra'ya davet edilmiş olan Delege Heyetimizin oraya gidişi ve konferansın başındaki temasına dair bundan evvelki celselerde bazı açıklamalarda bulunmuştum. O zaman, yani aşağı yukarı, 28 Şubattan beri heyetimizden hiçbir telgraf alınmıyordu. Bundan dolayı tabii ki Hükümetiniz de endişelendi. Üç gün önce bir telgraf aldım ve onu takip eden günlerde iki telgraf daha alınmıştı. İşte o vakit Delege Heyetinin müzakereleri hakkında sağlıklı bir malumat elde edilmiştir. Şimdi heyetin oraya varmasından sonra yaptığı müzakerelerin safhaları hakkında bir fikir vermek üzere okuyacağım. (Telgraflar tutanakta bulunmamaktadır.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, bugün Zekayi Bey den aldığım bir mektup aynı esasa temas ettiği için daha evvel yazılmıştır. Tensip buyurursanız okunsun. (Zekayi Bey in mektubu da okundu tutanakta bulunmamaktadır.) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (10 Mart 1921), 1.Dönem, c.9, s.65-68, 97

98 VEHBİ EFENDİ (Konya): Paşa Hazretleri, anlayamadığım bir şey var. Efendim, evvelce Londra'dan bize davet gelmişti. Bu mektuptan, Paris'ten Fransa sefiri vasıtasıyla davet olunduğunu anlıyorum. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Daha evvelki teşebbüsü anlatıyor. Bundan önce davet edilmiştik. AHMET MUHTAR BEY (Dışişleri Vekili): Biliyorsunuz, Delege Heyetimiz buradan Roma'ya gitti. İtalyanlar arkalarından gitmek istediler. Fransız ve İngiliz sefirleri ile görüştüler. Görüşme esnasında İtalyanlara gitmeleri söylenmiş. Bunlar da resmen davet edilmedikçe gitmeyiz demişler. Bunun üzerine İngilizler resmi bir davet göndermişler. Bunun üzerine İtalyanlar gitmişlerdir. Raporlar bunlardan ibarettir. Arada başka bir şey varsa gelmemiştir. 12 Martta alınan ve imzası bulunmayan bir telgraf var, bunu okumadan evvel verilen cevabı okuyacağım. İki cevap yazılmıştır. (Cevaplar da tutanakta bulunmamaktadır.) İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Muhtar Beyefendi, bu cevap Pazartesi gününe yetişti mi? AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Bundan sonra arada bir fasıla oldu. Bunun üzerine heyetimize şimdi okuyacağım ikinci talimatı yazdık. Efendim, bu haberleşmeden sonra 12 Martta çekilip 13 Martta elimize gelen telgrafı okuyacağım. Ondan iki gün sonra gelen Antlaşma metni vardır. Bekir Sami imzalı ve Mustafa Kemal Paşa adına gelmiştir. İşte efendiler vaziyet budur. Hükümetimiz Yüce Meclisin kararına müracaat ediyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Saruhan): İmza etmek için buradan sordular mı? AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Yalnız aynı zamanda Fransızlarla yapılmış bir sözleşmedir, imza parafe edilmiştir. Şimdi Yüce Heyetinize arz olunuyor. OSMAN BEY (Lazistan): Bunları geri çağırmak daha hayırlıdır. NEŞET BEY (Çankırı): Paşam, bir soru soracağım, ehemmiyetsiz bir dakikalık bir soru. Taraflar arasında bu antlaşma imza edilmiş midir? Bunu anlamak istiyorum. AHMET MUHTAR BEY (Devamla): İmza edilen antlaşmanın sureti elimize geçti ve sizlere arz edildi. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Tensip buyurursanız efendim, Londra Konferansının sonuna kadar olan gelişmeleri takip edeceğiz. Antlaşma şartları hakkında fikir alış verişi yapalım. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bir şey arz edeceğim. Bu antlaşma bizim adımıza Avrupa da müzakereye gönderilen heyetimiz tarafından kabul edilerek imza edilmiş. Antlaşmanın geçerliliği olması için mutlaka Meclisinizin kabul 98

99 etmesi şarttır. Bunun için yapılacak şey, ya buna cevap vermek veya reddetmektir. Binaenaleyh bizim bir Dışişleri Komisyonumuz vardır. Müzakere edilecek hususları ayrı ayrı tetkik etsin. Bunu rica ederiz, bugün yapsın. (gürültüler) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Malumunuz iyi bir karar verebilmek için antlaşma metninin aslı lazımdır. Zannediyorum ki Dışişleri Vekâleti bunun aslının elde edilmesine teşebbüs etmiştir. Ondan sonra Komisyona mı havale edeceğiz, yoksa ne yapacağız, mesele anlaşılsın. NEŞET BEY: Müzakere değeri yoktur, reddedelim. Nesini müzakere edelim, efendim? İHSAN BEY (Adana): Fransızlarla böyle bir sözleşme yapılmış. Bu hususta Hükümetin düşüncesini anlayalım. RASİM EFENDİ (Antalya): Bizim Londra'ya giden arkadaşlarımız oraya varınca, İstanbul'dan gelen heyetle hususi bir görüşme neticesinde onların fikirlerinin tesiri altında kalmış olmalılar. Tevfik Paşa nın, ben konuşmayacağım, benim söyleyeceğimi Ankara dan gelen arkadaşlar söyleyeceklerdir demesi, benim hatırıma bunu getirdi. Bizim içimizden giden arkadaşlarımız bu mücadeleye ne için atıldık, neye azmettik, bunu tamamen hazmetmeden gitmişler. Çünkü bu Meclis, milli, iktisadi, siyasi istiklalimizi tamamen temin edilmedikten sonra bu azimden dönmemeye azmetmiştir. Arkadaşlarımız demek ki o azim ve imanı sarsılmış olarak gitmişlerdir veya orada sarsılmışlardır. Yoksa bu memleket, milli istiklalini, mali ve askeri istiklalini muhafaza etmeyerek İngilizlerin onurunu, haysiyetini düşünerek bu kadar fedakarlığı niye yapsın? Bunu giden arkadaşlarımızın takdir etmesi icap eder. Fransızlarla imzalanan sözleşme o suretle yazılmıştır ki eğer hakikaten bizim aramızdan giden arkadaşlar ona imza atmışlarsa, oraya kadar gitmeye hacet yoktu, onu burada kabul ederlerdi. Bu gürültülere hiç hacet kalmazdı. Dün yalnız bu noktanın açıklanmasını Dışişleri Vekili Beyefendiden rica etmiştim. On beş tarihli Konya'da yayınlanan Öğüt Gazetesinde diğer bir telgraf gördüm. Okunan telgraflar arasında o noktanın da izahını rica ederim. İtalya Elçiliğinden gelen bir telgrafta, Edremit Körfezinden Adana hududuna, Antalya sahiline kadar olan... MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): O, İtalyanlara aittir, Fransızlara ait söyleyiniz efendim. RASİH EFENDİ (Devamla): Yazdıkları telgraflar da Adana hakkında imzalananlar da memleketin siyasi, iktisadi ve askeri istiklalini tamamıyla ihlal edecek bir şekildedir. Hiçbir vakit bu memleket ve millet ve bu Meclis bu şekilde bir antlaşmayı kabul edemez. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Arkadaşlar, gayet kısa söyleyeceğim. Eğer ki hakikaten bu mücadelemizi anlamamışlarsa, buradan giden arkadaşlar böyle bir antlaşma yapmışlarsa, bunların acilen geriye çağırılmaları ve hakikaten Hükümetin de son düşüncelerini işitmek isterim. 99

100 YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, ben öyle görüyorum ki bizim en büyük hatamız, en tamir olmayan bir hatamız vardır, o da düşmanlarımızı tanımamak ve düşmanlarımızın bizim biraz yüzümüze gülüvermeleri onların dostluğunu temin etmek için kafi olmasıdır. Bizim buradan delegelerimiz giderken iyice düşünmelidirler ki gittikleri yer bizim canımıza, varımıza, mülkümüze, dinimize hulasa bütün mevcudiyetimize kastetmiş bir hükümettir. Bunu iyi bilmeli ve bu iman ile gidilmeli idi. Onların gönlü bize muhabbet değil, bizi parçalamak için dişlerini bilediklerini bilmeli idiler. Bizim delegelerimiz oraya gider gitmez, düşmanlarımız kendilerine ta eskiden beri yaptıkları yaltaklanmalarına başladılar, fazla hürmet gösterdiler. Delegelerimiz de şaşırdılar. Şimdiye kadar bu devlet ne kadar delege göndermiş ise hiçbiri fayda temin ederek dönmemiştir. Düşmanların bu hallerine aldanarak, onlar da bundan evvel giden delegelerimiz gibi, kendilerini fevkalade salahiyeti sahibi olmak üzere adeta millete hakim bir vaziyette görmüşler ve kendi zihin ve fikirlerinin kabul ettiğini, hiç buradan sormadan, kabul etmek haksızlığını göstermişlerdir. Efendiler, İngiltere, Fransa, şimdilik bu iki hükümet hakkında söyleyeceğim. Zannetmem ki bunlar menfaat teminini kendilerince caiz görsünler. Biz azmimizi temin etmek için her türlü şeyi göze aldırmışız. Biz yaşayacağız ve yaşamak için istiklalimiz bizimle beraber bulunacaktır. Elimizdeki istiklalimizi ne Fransızlar, ne de İngilizler alabilirler. Ben isterdim ki buradan giden delegelerimiz tamamıyla bu düşünceye sahip olsunlar. Üzülerek söylüyorum, Dışişleri Vekilinin beyanatından anladım ki daha gitmezden evvel İtalya'da bunların düşünceleri değişmeye başlamıştır. Böyle gayet hafif iman ile giden kişiler bundan fazla cesaret göstermişlerse hakları vardır. Bu ana kadar delege olarak gitmiş olanların, milletin düşüncelerine muhalif olarak milletin zararına karar vermiş olanların cezalandırıldıkları görülmüş değildir. Biz bu hale hiçbir zamanda mecbur değiliz. Ateşkes midir, antlaşma mıdır, her ne ise bana göre, bu hiçbir kıymeti olmayan bir surettir ki bu sureti gönderdiğimiz delegelerimizin yüzüne vurmak şarttır. Beyefendiler, bu millet nihayete kadar yaşayacaktır. Rica ederim, batıdan bu millet için hiçbir vakit hayır gelmez. Batı kendi mezarını kendisi kazıyor, kendisi kazacaktır. Batı bizim imhamızı göze almıştır. Çünkü bizi imha etmedikçe medeniyet alemi üzerinde haiz olduğu baskıyı devam ettiremez. Binaenaleyh bugün devletimiz, batının devletlerden çok eskidir. Milletimiz en yüksek, en büyük zaferlere nail olmuştur. Binaenaleyh bu gönderdiklerini yırtıp yüzlerine çarpmayı ve o Delege Heyetinin bu işlerinin yüzlerine vurulmasını teklif ediyorum. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Arkadaşlar, söz alan üyelerimizin kısa söylemelerini rica edeceğim. (evet, evet sesleri) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Milli davamızın en mühim anlarında bulunuyoruz. Bu mühim meseleyi çabucak görüşmek için fikirlerimizi ortaya atacak olursak, acelede herhalde pişmanlık hasıl olacağından dolayı, bu meseleyi de gayet temkinli olarak ve hatta gece yarısına kadar fasılasız düşünerek halletmeliyiz. Efendiler, mesele Sevr Antlaşmasını tanımadığımızdan dolayı, o antlaşmayı yırtmış idik. Bir seneden fazladır vuku bulan mücadele neticesinde geliniz size hayat hakkı vere- 100

101 ceğiz dediler. Buna icabet etmek bizim için lazımdı. Bizim gayemizle, emelimizle aynı düşünen arkadaşlarımızı seçtik ve gönderdik ki bu arkadaşlarımız hakkında şimdi söz söylemek caiz değildir. Ancak arkadaşlarımız bugün bu Meclisin içinden çıkarmış olduğu Hükümetimizi idare eden o vekillerin vermiş olduğu talimat dairesinde hareket etmeleri lazımdı. Fakat bu talimatın haricinde bir teklif vuku bulduğu zaman buradan verilen talimatı unutmaları sebebiyle veya kendilerini böyle bir imza için hasıl olan mecburiyeti düşünmeye lüzum hissetmeden öyle bir harekette bulunmuşlardır. Bu, ihtimal ki orada kendilerinin lehimize gördükleri hissiyat neticesinde yapılmış bir meseledir. Fakat biz şimdi bu meseleyi kabule taraftar olduğumuzu vaziyetimizle ispat ediyoruz. Ancak burada soracağım bir nokta vardır. Bu meseleyi reddettiğimiz zaman da öteden beri yemin ederek, söz verdiğimiz Milli Misaka göre hudutlarımızı muhafaza edeceğimize dair verdiğimiz söze göre kararımızı verelim. Bu da müdafaaya devamdan ibarettir. Onları dinleyelim, ondan sonra söz söyleyelim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Reis Paşa, bir noktayı açıklamak için arz ediyorum. Arkadaşlar, eski arkadaşlarım içinde hamiyetli mebus olanları tabii ki bilirim. Kendimi takdim etmem icap ederse, ben sırf sulh için mebus olmuş bulunuyorum ve onun zamanı da gelmiş bulunuyor. Delege Heyetimizin yazdığı telgraftan şöyle bir benzetme hatırıma geldi. Benimle bir diğeri arasında bir tercüman var. Tercümana soruyorum, tercüme ediyor. Sonra vakıf oluyorum ki tamamıyla aksine tercüme ediyor ve yahut yanlış tercüme ediyor. Benim bir teklifim var. Milli Misaktan başka bir şey bilmem, tanımam, diyenler konuşmasınlar. Eğer bunun tersine değişikliğe kabule taraftar arkadaşlarımız varsa, yalnız onlar buraya gelsinler, söz söylesinler. Çünkü ben Milli Misak taraftarı olup da burada hissiyatımı dökmeye kalkışacak olursam, bir kere hissiyatla oynanılacak zaman değildir. Sırf soğukkanlılıkla, donmuş gibi düşünülecek ve söyleyecek zamanlardır. Binaenaleyh Milli Misak zaten malum, kabul edilmiştir ve yürütülmektedir. Şu halde teklif ediyorum, bir sulh antlaşmasının kabulü lazımdır, gibi sözler söylemek isteyen arkadaşlar söylesinler. Tamamıyla lehte bulunan arkadaşlarımız da sözden vazgeçsinler. İSMAİL SAFA BEY (Mersin): Arkadaşlar milletimiz bütün dünyanın gıpta ve hayretle karşıladığı bir tarihi vakanın kahramanıdır. Bizimle beraber mağlup olan dört millet daha var ve bunlar bizden daha kuvvetli ve daha kudretli milletlerdir. Bunlar İtilaf devletlerinin yumrukları altında bir kaç günlük rahat için, bir parça sıkıntıdan kurtulmak için, en sefil bir hayat kaygısı için, İtilaf devletlerinin en sefil arzularına başlarını eğdiler. Halbuki bunların hepsinden daha zayıf zannedilen ve hepsinden daha az kabiliyetli olduğu zannedilen büyük ve kahraman milletimiz hiçbirisinin yapmaya cesaret edemediği bir kahramanlığı gösterdi. Ben esir ve zelil yaşamam, dedi. Benim namusum, hayatım tecavüze uğramıştır. Karşımdaki ne kadar yüksek, ne kadar büyük olursa olsun bu tecavüz karşısında baş eğmem, dedi. Binaenaleyh bu azmiyle silahına sarıldı. Sonra arkadaşlar, milletimiz herkesin düşündüğü yanlış bir zihniyeti iflas ettirdi. Bütün Avrupa, hatta kendimiz içimizden milletimizin kabiliyetsiz olduğunu iddia ediyor idik ve böyle bir zan kafalarımıza yerleş- 101

102 mişti. Halbuki büyük ve asil milletimiz hiçbir millete nasip olmayan bir kudret ve kabiliyet gösterdi. Bütün müesseselerimiz İstanbul'da iken, bütün yetişmiş adamlarımız orada iken ve orası düşman istilası altına düştüğü halde, hiçbir şey yok zannedilen Anadolu kendi kendine hatta İstanbul'un düşmanlığına rağmen İstanbul bütün müesseseleriyle, asırlık zihniyetiyle ve bütün manasıyla aleyhimizde çalıştığı halde, burada kudretli bir devlet teşekkül etti. İşte arkadaşlar, bu iki şey milletimizin iftihar edeceği yüksek kudret eserleridir. Arkadaşlar, Avrupalılar canımızı almak isteyen milletler bizim gösterdiğimiz bu harikulade cesaret karşısında hayret ettiler. Hayatımızı, namusumuzu kurtarmak için yaptığımız bu büyük ve milli dava bize artık zaferi kazandırıyordu. Fakat maalesef Avrupa ile karşı karşıya gelmek zamanı henüz gelmedi. Hayatını kurtarmak için silahına sarılan milletimiz daha henüz Avrupa nın karşısına çıkacak vaziyette değildi. Bu hususta ne yazık ki Meclis bir parça acele etti. Çünkü arkadaşlar, burada Delege Heyetini gönderdiğimiz zaman arz etmiştim, davamızın esasları kurulmuş, zafer yolunda yürüyoruz. Fakat henüz olgunluğa gelmemiştik. Yunan ordusu Uşak'ta iken, Bursa'da iken Avrupa nın bizim milli isteklerimizi kabul etmesine imkan yoktu. Bundan dolayıdır ki arkadaşlar, biz Avrupa ile konuşmak için acele ettik ve bugün bunun, müsaadenizle arz ediyorum acı neticesi karşısında bulunuyoruz. Sonra arkadaşlar, ikinci bir şey, biz göndermek istediğimiz arkadaşların seçimini iyi yapamadık. Bu dava büyük bir dava idi. Bu davanın kahramanları imanlı olmalı idi. Katiyen sarsılmayan, işe bir aşk ile sarılmış adamlar olmalı idi. Bunda isabet edemediğimiz için burada... MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Müsaade ediniz, bu bahis mevzu haricindedir. İSMAİL SAFA BEY (Devamla): Artık sarsılmış olan bir heyetin bundan sonra orada bu davayı müdafaa etmesinin arzumuz dahilinde, kuvvetli bir şekilde müdafaa etmesinin ihtimali yoktur. Onun için heyetin geri çağırılması lazımdır. Sonra arkadaşlar, bir noktayı daha dikkatinize arz etmek isterim. Bu hususta Dışişleri Vekaletinin de bir kusuru olmuştur. Heyet zihniyet itibariyle sarsıldığından bu davayı layık olduğu kadar müdafaa edemeyeceklerini Şubat ayında göstermişlerdi. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Beyefendi, müsaade buyurur musunuz? Bir şey arz edeyim. Dışişleri Vekaleti hakkında değil, Londra Konferansı müzakereleri hakkında söylemelisiniz. İSMAİL SAFA BEY (Devamla): Ben şimdi okunan ve Fransızlarla bir antlaşma şekline girmiş olan şeyi münakaşa etmek istemiyorum. Çünkü esasen bizim bunu kabul edemeyeceğimizi bir buçuk seneden beri her yerde, her noktada mütemadiyen iddia ettik. Biz hayat istiyoruz, yaşamak istiyoruz. Bu kadar kana, bu kadar meşakkate katlandıktan sonra bu mücadelede, bu kadar kan dökülen bu mücadelede isteriz ki kazandığımız sulh bize istiklal getirsin, bize tekrar ölüm, kan getirecek bir antlaşmayı içinizde, zannederim, imzalayacak kimse yoktur. 102

103 İSMAİL FAZİL PAŞA (Yozgat): Arkadaşlarımızın söylediği sözler zannederim hepimizin bildiği bir derdi tekrar söylemek gibidir. Tekrara lüzum yoktur. Şimdi buraya bir antlaşma geldi. Ben diyorum ki bu antlaşmayı kabul veya imza etmeyi aklım almıyor. Çünkü Sevr Antlaşması için bunlara verilen talimat basit olmak lazım gelirdi. Ne istiyorsunuz dedikleri zaman, verilecek cevap gayet basit idi, bizim Milli Misakımız vardır. Delege Heyetimizin hiçbir şey kabul etmemesi lazımdı. Bana öyle bir kanaat geliyor ki bizim o giden arkadaşlarımız, gerçi öyle yüksek bir siyasi kudretleri yoktu. O yeşil masanın başında o şeytanlarla uzlaşsınlar, o kadar da hamiyetsiz değillerdir ki Sevr Antlaşmasını veya daha fena olan bir şekli imza etsinler. Bana öyle geliyor ki şayet bu değilse arkadaşlarımızı Londra'nın azametli binalarına, ziyafetlerine kapıldılar. Bu bir suç ise ben buna bir mana veremem. Çünkü hukukçu değilim. Suç mu, cinayet mi ne olur bilmem? Binaenaleyh şu paçavra antlaşma kabul değildir ve bunu kabul edecek yahut kabul adını telaffuz edecek bir kimse göremiyorum. Binaenaleyh hepinize ricam, dirayet ve akıl ile bunun reddi çaresi nerede ise ona bakılsın. Şurasını söylemek isterim ki artık bunu saklayamam, bu adamların siyasi kudretleri yok idi. Yani bu milli dava onların halinden istifade edecek derecede değildir. Mesuliyetleri kime ait olacağını siz takdir edersiniz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, müsaade buyurursanız Hükümet de bu mesele üzerinde söylesin. (uygundur sesleri) AHMET MUHTAR BEY (Dışişleri Vekili): Şimdi efendim, diğer mevzua geçeceğim. Efendim, Londra'daki Delege Heyetimizin, Konferansta cereyan eden müzakereler neticesinde dün akşam Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine hitaben göndermiş oldukları telgrafa göre Delege Heyetimiz buraya geliyor. Bu esaslar üzerinde görüşümüz anlaşıldıktan ve onlar buraya geldikten sonra kati karar ortaya çıkacaktır. Binaenaleyh bunları düşünmek ve fikir yormak için kafi zamanımız vardır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, buna dair söz söylemek üzere söz alan arkadaşlarımızın adedi çoktur. Diğer taraftan buna dair verilmiş bir takım önergeler vardır. (Önergeler tutanakta bulunmamaktadır. Bu önergelerin bazıları reddedildi, bazıları da geri çekildi.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Emin Bey'in önergesini geri verilim. Diğer önergelerin, Hükümete havalesini reye koyacağım, kabul edenler ellerini kaldırsın, kabul edildi efendim. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (17 Mart 1921), 1.Dönem, c.2, s.3-9, 103

104 4 NİSAN 1921: YUNAN ZULMU HAKKINDA VERİLEN SORU ÖNERGESİ, DI- ŞİŞLERİ BAKAN VEKİLİ AHMET MUHTAR BEY İN CEVABI VE İTİLAF DEVLET- LERİNE VERİLECEK NOTANIN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 16.Birleşim, Gündem: 6/2) Yunanlıların silahsız ve savunmasız Türk halkına karşı yapmış oldukları vahşet ve zulümlerde İtilaf devletlerinin de katkıları olduğu göz ardı edilemezdi. Özellikle İngilizlerin tahrik ve kışkırtmasıyla hareket eden Yunanlılar, destekledikleri Anadolu Rumlarının meydana getirdiği çeteler vasıtasıyla katliam ve tecavüz hareketlerine İnönü'den geri çekilirken de sürdürmüşlerdir. Londra Konferansı devam ederken bu vahşet ve katliamlar İtilaf devletlerine Türk Delege Heyeti aracılığıyla bildirilmişti. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Trabzon Mebusu Nebizade Hamdi Bey in Dışişleri Vekiline bir soru önergesi var. Dışişleri Vekaleti de hemen bugün cevap vermeyi arzu ediyor. Soru önergesi okunsun, Muhtar Beyefendi cevap vereceklerdir. (pekala sesleri) AVNİ BEY (Saruhan): Harp hakkında da izahat versinler. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bunu evvelce söyleyeydiniz, Fevzi Paşa Hazretleri cevap verirlerdi. Kendileri burada yoktur. TBMM Başkanlığına Yunanlıların gerek işgalleri altında bulunan ve gerek daha sonra harp ve geri çekilme sahalarını teşkil eden arazimizde icra ettikleri ve hâlâ da etmekte bulundukları zulüm ve tahribatın mümkün mertebe önüne geçilmek üzere ne gibi siyasi ve diplomatik tedbirler alınmış olduğunun Dışişleri Vekaletinden cevaplanmasını teklif ederim. Trabzon Mebusu Nebizade Hamdi NEBİZADE HAMDİ BEY (Trabzon): Efendim, vakit geç. Birkaç kelime söyleyeceğim. Mondros Ateşkesinden beri ne vakit Avrupa'ya karşı hakkımızdan başka bir şey istemiyoruz dedikse, onlar devamlı Ermeni meselesini başımıza vurdular. Ermenileri tehcir ettiniz dediler. Ondan evvel geçmiş olan hadiseleri hiç hatırlamadılar ve düşünmediler ki ne Erzurum, ne Van ve ne de Bitlis kalmıştır. Oradaki Müslümanlar perişan olmuştur. Onları düşünmediler. Bugün aynı hadise karşısında bulunuyoruz. Yunanlılar işgalleri sahasında bulunan yerlerde yapmadık zulmü bırakmadılar. Kesiyorlar, ırza, mala tecavüz ediyorlar, tahribat yapıyorlar. Hepimiz işitiyoruz, ne Bilecik kalmış, ne Söğüt kalmış, ne türbelerimiz kalmış ve ne de mescitlerimiz kalmış. Hiç bir şey kalmamıştır. Geri çekilirken tahribat yapıyorlar. Bu yaptıkları tahribata karşı elbette millet intikamını alacak. Fakat ordumuzun varamadığı yerler vardır ve oradaki kardeşlerimizi düşünmek mecburiyetindeyiz. Bunlara karşı ne yapmalıyız? Halkımızın fevkalade galeyan ve heyecanda oldu- 104

105 ğunu ve işgal sahasından atılan düşmanların arkasından gidecek olan ordumuzla beraber yerlerine varacak olan ahalimizin bu intikamı almak için yapacaklarının mesuliyetini kabul edemeyeceğimizi Avrupa'ya bildirmektir. Halk ordunun arkasından gidince evinin yıkılmış olduğunu, camimin yok olduğunu görürse yapacağını bilir ve yapar. Bunu Avrupa'ya bildirmeli. Dışişleri Vekaletinden bunu soruyorum. AHMET MUHTAR BEY (Dışişleri Vekalet Vekili): Efendiler, Yunan Ordusunun son taarruzunda ve onu takip eden günlerde Müslüman ahaliye yaptığı zulüm hakikaten yürek parçalayıcıdır. Daha önceki Yunan zulmü hakkında İtilaf devletlerine protesto gönderdiğimizi arz etmiştim. Bizi Londra Konferansına davet ettikten sonra bu haince hareketi tertip eden İngilizlerin, bu himayesinden yüz bulan Yunanlılar şimdiye kadar kendileri haince hareketlerin en şiddetlisini tatbikten çekinmemişlerdir. Yunan orduları kafalarını çarparak kırıldığı İnönü mevziine gelinceye kadar geçtikleri yerlerde birçok Müslüman köylerini yakıp yıktıkları gibi bu defa da çekilirken ahaliyi katlediyorlar ve bütün köyleri yakıyorlar. Hatta Söğüt ile Yenişehir arasında bulunan köyleri ve bunların içerisinde bulunan bütün camileri yakıp yıkmışlardır. (kahrolsun sesleri) İnşallah ordumuz azim ve şiddetle takip ettiği maksadını elde ettikten sonra, bu vahşi cinayetleri yapanları eğer ele geçebilirse, failleri hakkında aynı şiddet ve tedbirleri alacağına şüphe yoktur. Fakat o mesut anın meydana gelmesine kadar Hükümet de tabii kendisine ait olan siyasi vazifeleri yapacaktır. Bunun için Londra Konferansına gönderilmiş olan Delege Heyetimize ve İtalya'da bulunan siyasi temsilcilerimize, bu vahşi cinayetleri şiddetli bir şekilde protesto etmeleri için lazım gelen tebligat derhal yapılmıştır. Eğer Yüce Heyetiniz uygun görürseniz, tutanağa geçmesi ve bütün halk ve bütün dünyanın görmesi için bunlardan bazılarını okumak isterim. (hay hay sesleri) Hatta bunların nasıl şeytanca tertipler kurarak bizi tuzağa düşürdükten sonra, Yunanlıları aleyhimize taarruz ettiren ve cephe gerisi hizmetleri kendi askerine veren İngiliz Dışişleri Nezaretine yazmış olduğum şiddetli protestoyu okumak isterim. (dinleyelim sesleri) Bekir Sami Bey e Genel Kurmay dan gelen bir tezkerede, Kasaba Kazası eski Ceza Reisi Hasan ve Müftü Basri efendileri Yunan Kumandanı huzuruna bizzat çıkartarak, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ile Osmanlı Hükümetinin zulmünden bahseden ve Yunan Ordusundan memnun olduklarını ifade eden bir yazı alındığı, ifade edilmektedir. Kasaba nın işgali sırasında Yunan çetelerinin taarruzlarına uğramadıklarına dair diğer bir yazıyı da zorla, şiddetle ve rızaları olmadan imza ettirilmiş olduğu ve buna uymayan masum Müslüman ahalinin hapis ve çeşitli zülüm ve işkenceye maruz kalmakta bulunduğu bildirilmektedir. Öteden beri devam ede gelmekte olan bu zülüm ve işkence siyasetinin, bilhassa son zamanlarda böyle şiddet ve zor ile elde edilen yazılarla Londra Konferansında hak kazanmak emeliyle çok fazla yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu hususun İtilaf hükümetleri ve tarafsız hükümetler nezdinde tesirli bir şekilde 105

106 protesto edilmesi rica olunur. Bu hadiseler, İtilaf devletlerinin İzmir için halkoylaması usulüne bizi razı etmeye çalışmakla nasıl bir tuzak hazırladıklarını kafi derecede ispat etmektedir. 28 Şubat 1921 Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar AHMET MUHTAR BEY (Devamla): İstihbarata dair meselelerde birçok şeyler vardır, isterseniz okuyalım. (hay hay sesleri) Bekir Sami Bey e Zorla Müslüman ahaliden yazılar almaktadırlar. Fransızların Müslüman ahaliye reva görmekte oldukları pek hunharca zulümler hakkında haberler almaktayız. Bu haberler burada gerek Büyük Millet Meclisince ve gerek bütün Anadolu halkınca heyecanı sebep olmaktadır. Bu kötü vaziyete biran evvel nihayet verilmesi hususunda orada icap eden makamlara tesirli teşebbüslerde bulunulmasını rica ederim. 1 Mart 1921 Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar EMİN BEY (Ergani): Nisanda yazılmış bir şey var mı efendim? AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Var, efendim. Rumeli muhacirlerinin mülklerinin muhafazası hakkında Saruhan Mebusu Avni Bey le arkadaşları tarafından verilen önerge ve Batı Trakya Heyeti adına Sabuncuzade Bedrettin imzalı mektup gönderilerek, bu mesele hakkında dikkat çekilmiştir. Sabuncuzade nin mektup özeti şöyledir. Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Delege Heyetimizin Londra Konferansında hudutlarımız hakkında verdikleri beyanatta, Rumeli ye ait kısmında 1913 hududunun esas gösterilmesi ve Batı Trakya'ya dair bir açıklık olmaması bizi şu hususu arz etmeye mecbur eyledi. İstanbul Antlaşmasıyla Anavatandan zorla ayrılan üç yüz bin Türkün yaşadığı Dedeağaç ve Gümülcüne sancakları Türk'tür ve ebediyen Türk kalacaktır. Bugünkü Milli Anadolu üç yüz bin öz Türk kardeşini feda edemez. Paşa Hazretleri Trakya bölünmez bir bütündür. Bu iki sancak Anavatana iltihak için tekrar birçok kanlar dökecek ve bunun mesuliyeti Türk'ün hakkını vermeyen Batı ya ait olacaktır. Avrupa, Dedeağaç ve Gümülcüne'nin doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine katılmasını kabul edemiyorsa, idare şeklinin tayinini kendisine bıraksın. Batı Trakya Ahalisi adına Sabuncuzade Bedrettin 106

107 Bekir Sami Bey e İzmir de ve Yunanistan'da bulunan esirlerimizin aç bırakıldıkları, güçlerinin üstünde ağır işlerde çalıştırıldıkları ve birer birer öldürülmekte oldukları ciddi kaynaklardan haber alınmış olduğu Genel Kurmay dan bildirilmektedir. Esirlerimizin bu kötü vaziyetlerden kurtarılmaları için icap eden teşebbüslerde bulunarak neticenin mümkün olan süratte bildirilmesi rica olunur efendim. 13 Mart 1921 Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar Bekir Sami Bey e Genel Kurmay dan edindiğimiz şu haber, malumat olarak arz olunur. Alınan istihbarata göre Yunan Hükümeti tarafından Venizelos taraftarları aleyhinde ilan edilen sıkıyönetimin icraatı Müslümanlar aleyhine çevrilmiş ve Tekirdağ, Çorlu, Uzunköprü, Dimetoka, Kırklareli ve bu gibi yerlerdeki Müslümanların birçoğu tevkif edilerek Edirne'ye sevk olunmuştur. Yunan Hükümetinin bu yaptıklarına misilleme olarak üstü kapalı bir protestonun iyi tesir bırakacağı muhtemel olmakla bilgilerinize arz olunur efendim. 13 Mart 1921 Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar AHMET MUHTAR BEY (Devamla): İngiltere Hükümeti Dışişleri Nezaretine gönderilen 31 Mart 1921 tarihli notayı okuyorum. İngiltere Dışişleri Nezareti Yüksek Makamına Londra Müzakereleri sırasında İtilaf devletleri tarafından sözü edilen teklifi Yunan delegelerinin kabul etmemeleri halinde, Küçük Asya daki harbin bir Türk-Yunan mücadelesi şeklini alacağı beyan edilmişti. Hakikaten İngiliz resmi kaynakları tarafından 27 Mart 1921 tarihli İstanbul gazetelerinde yayınlanan bir beyannamede, İngiliz Hükümetinin takip ettiği tarafsızlık siyasetine göre General Harding in Birinci Yunan Tümeni Kumandanlığından çektiğini ilan etmesi, İtilaf idarecilerinin bu beyanatının bizde ortaya çıkaracağı yanlış düşünceyi düzeltecek mahiyetteydi. İngiltere Hükümeti bize karşı bu aldatıcı beyanatta bulunurken, diğer taraftan Yunan Ordusu geri hizmetleri İngilizler tarafından yapılmakta ve huduttan uzak mıntıkalardaki Yunan garnizonlarının İngiliz kıtaları tarafından değiştirilmesine müsaade edilmektedir. Bu şekilde serbest kalan Yunan Ordusu bütün 107

108 mevcudiyetiyle Kral Konstantin'in dokuz günden beri aleyhimize başlattığı şiddetli taarruzuna imkân kılmıştır. Nitekim İzmit'te bulunan Yunan Manisa Tümeni umumi taarruzun arifesinde bir İngiliz Tümeni tarafından değiştirilmiş ve bu Yunan Tümeni bu şekilde gerisi İngilizler tarafından emniyete alındığından dolayı Geyve geçidine ve Kocaeli Yarımadası na taarruz edebilmiştir. İşte, Hükümetinizin ve devlet adamlarınızın tarafsızlık beyanatını takip eden hadise budur. Çanakkale Boğazı nın İngiltere Filosuna açılmasını müteakip nefret edici bir şekilde parçalanan Mondros Ateşkesinden, İzmir'in işgalinden ve bunu takip eden günlerde yapılan kötülük ve zulümlerden, İstanbul'un işgali ve Mebusan Meclisinin kapatılmasıyla Türk vatanseverlerinin sürgün edilmesinden ve nihayet 1920 senesi Nisanında Damat Ferit Paşa gibi hainlerin İngiliz altınlarına tamah edip memleketimizde Türk'ü Türk e, Müslüman'ı Müslüman a kırdıran kanlı isyanlardan, ırz ve dinimize karşı İngiltere Hükümetinin beslediği hain ve inatçı kin ve hıncın bütün bu delillerinden sonra bize son darbeyi indirmek için tertip edilmiş son bir manevraya şahit olmak kalıyordu. Bize sulh ümidi vererek Londra'da müzakereye davet ettiğiniz halde, diğer taraftan el altından ücretle istihdam ettiğiniz Kostantin'e, geri hizmet veren kıtalarınızın yardımıyla, bize hücum emrini verdiniz ve aynı zamanda en hırslı vaatlerle bizi uyutmaya çalıştınız. Türk Milleti ve kalben kendisiyle beraber olan bütün Müslümanlar, Londra Hükümetinin bu hareketini asla unutmayacaklar ve esir olmayı şiddetle reddettiklerinden dolayı affedilemez bir cinayet işlemiş olanlara karşı İngiltere Hükümetinin ücretli köleleri olan Yunanlılar vasıtasıyla yaptırdığı katliam ve tahribatı her zaman hatırlayacaklardır. Şunu da ilave edebilirim ki üzerimize gönderilen bu darbe, muvaffakiyet ile neticelenerek biz mağlup da olsak, bu hal hür ve bağımsız bir hayata olan hakkımız tanınıncaya kadar karşı koyma hususundaki kırılmaz azim ve irademize hiçbir şekilde tesir etmeyecektir. Bir kavmin hürriyeti, bir harbin kazanılmasına veya kaybedilmesine tabi değildir. Siz kadınlarımızı, çocuklarımızı evvelce Venizelos'un, şimdi de Kostantin'in sürülerine katlettirmekle bize Batı Emperyalizmi boyunduruğunu kabul ettirmeye muvaffak olamayacaksınız vesselam. Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Bu notanın diğer suretleri de İtilaf devletlerine gönderilmiştir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade et de ruhum seni alnından öpsün. 108

109 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bir önerge daha var, Muhtar Bey den bir şey soruluyor. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bunlar ültimatom mu, yoksa protesto mudur? AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Protestodur, Londra'ya gitti ve bütün devletlere gitmiştir, efendim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bu çok sert yazılmıştır. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Reis Bey, söz istiyorum, efendim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hayır efendim, kafi görüp görmediğini soru önergesi sahibine soracağız. Müzakere edilecek bir şey yoktur. ALÎ ŞÜKRÜ BEY(Trabzon): O halde bunun üzerine gensoru teklif edeceğim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bilecik Kasabasında Müslüman malları ile Ertuğrul Türbesinin imha edilmiş olduğuna dair bir önerge var. Bunun hakkında malumat istiyorlar. AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Bunun hakkında malumatım vardır. Fakat resmi değildir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, delegelerimizin bir ay sonra tekrar Sulh Konferansına çağırılma ihtimali var. Çağırılırsak tekrar konferansa gitmeyecek miyiz? AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Dışişleri Vekili olarak şahsi kanaatimi söyleyeceğim. İlerde zamanı geldiği vakit tetkik etmek ve uygun görüp, görmemek Yüce Heyetinize aittir. Şahsi kanaatim, bundan sonra bir konferansa gitmemektir. Düşmanlarımız bizimle ayrı ayrı sulh yapmak isterlerse buraya buyururlar, sulh yaparız. Çünkü birçok devlete ait delegelerin karşısına gidince gayet zayıf kalıyoruz. ABDULLAH EFENDİ (İzmit): Düşman bizim memleketimizden çıkmadıktan sonra hiçbir sulh konferansına gitmeyeceğiz. AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Bunu şahsi bir kanaat olarak arz ediyorum. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu nota yazılırken Hükümet ile görüşüldü mü efendim? AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Rica ederim efendim, ben Dışişleri Vekiliyim ve ben mesuliyetini kabul ediyorum. SELAHATTİN BEY (Mersin): Ben bunu yanlış buluyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Soru bitti efendim. AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Yalnız şurasını arz etmek isterim, bunun hazırlanmasında Genel Kurmay ın malumatı, muvafakati ve talebi vardır. 109

110 CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Fakat siyasi üslubu da bir parça düşünmelisiniz. AHMET MUHTAR BEY (Devamla): Siyasi üslubu biz biliriz. CELALETTİN ARİF BEY: Tebrik ederim, çok iyi bilmişsiniz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Ali Şükrü Beyin bir gensoru önergesi var. TBMM Başkanlığına Dışişleri Vekili Muhtar Beyefendinin okuduğu protesto notasını memleketin menfaatlerine katiyen uygun göremediğim için Hamdi Bey arkadaşımızın soru önergesinin gensoru önergesine dönüştürülmesini teklif ederim. (kabul sesleri) Trabzon Mebusu Ali Şükrü DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Soru önergesinin gensoruya çevrilmesi teklif ediliyor. (ret sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Önergem hakkında izahat vereceğim, efendim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Ali Şükrü Bey şimdi, soru sahibi olan Hamdi Bey in soru önergesinin gensoruya çevrilmesini istiyor. Yani Hamdi Bey den bir temennide bulunuyor. O, Hamdi Bey in bileceği bir şeydir. Kendisi kabul ediyorsa olur. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Gerekçesini söylüyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Gensoru önergesi verme hakkınız daima vardır. Yalnız, geçen gün de burada aynı şey oldu. İç Tüzükte açıklık var. Gerekçeli bir gensoru önergesi vermeniz lazımdır. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Gerekçe, Dışişleri Vekilinin okuduğu protesto notasının üslubudur. Bu siyasi lisan ile katiyen kabul edilemez. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): O da ayrı bir meseledir efendim. Yüce Heyet vereceğiniz gensoru önergesini kabul ederse bir günü tayin edilir. Şimdi efendim, bu önergeyi oya koyuyorum. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Önce izah edeyim, sonra oya konması lazım gelir efendim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Niçin böyle söylüyorsunuz efendim? O zaman, izah ettikten sonra mesele kalmaz. Mesele gayet açıktır, gerekçe yazılmalıdır. 110

111 Önergeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. (ret sesleri) Kabul eden yirmi dokuzdur, kabul edilmedi. 1 (Üç gün sonra 7 Nisan 1921 tarihinde Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar Bey hakkında Meclise bir gensoru önergesi verildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Erzurum Mebusu Celalettin Arif Bey ve arkadaşlarının bir gensoru önergesi var. TBMM Başkanlığına Dışişleri Vekaleti Vekili Muhtar Beyefendi, geçen celsede Yunan zulmüne dair yaptığı konuşma sırasında devletin sulhseverliği hakkında yabancı kamuoyunda kötü tesir yapacak bazı şahsi ifadeler kullanmıştır. Muhtar Bey in bu hareketi kabul edilemez olduğundan, Meclis soruşturması açılmasını teklif ederiz. 7 Nisan 1921 (pek uygundur sesleri) Erzurum Mebusu Celâlettin Arif Burdur Mebusu Veliyettin Trabzon Mebusu Nebizade Hamdi HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu gensoru önergesini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edildi. İç Tüzüğe göre Dışişleri Vekaletine tebliğ ederiz. İzahat vereceği günü tayin eder. (bugün sesleri) Efendim müsaade buyurun, tabii kendilerinin bir hakkı vardır. Fakat bir kere kendisine tebliğ edeceğiz ve ne gün izah edeceksiniz diye soracağız, ondan cevap aldıktan sonra gündeme alacağız. (uygundur sesleri) 2 (Gensoru önergesi daha sonraki günlerde gündeme alınmamış ve görüşülmemiştir.) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Nisan 1921), 1.Dönem, c.9, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (7 Nisan 1921), 1.Dönem, c.9, s.378, 111

112 12 MAYIS 1921: GİZLİ OTURUMDA DIŞİŞLERİ BAKANI BEKİR SAMİ BEY İN FRANSIZLARLA YAPTIĞI ANLAŞMANIN GÖRÜŞÜLMESİ VE İSTİFASI (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 32.Birleşim, Gündem:2/1) Dışişleri Bakanı ve Türk Delege Heyeti Başkanı Bekir Sami Bey, Londra Konferansı sırasında Mustafa Kemal Paşa nın bilgisi dışında İtilaf devletleri delegeleri ile bazı anlaşmalar imzalamıştı. Bu anlaşmalar, bazı madenleri işletme imtiyazları gibi milli bağımsızlığa uygun olmayan hükümler içeriyordu. Bekir Sami Bey Ankara ya döndüğünde bakanlık görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Hükümet bu istifayı ve Fransızlarla yapmayı düşündüğü anlaşma taslağını Meclise sundu. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Muhterem efendiler, Meclisinizin millete karşı yapmayı taahhüt ettiği şartlar öteden beri ilan ettiğimiz, cümlemizce malum bir esası ihtiva ediyor. O esası bir daha tekrar etmek isterim. Milli hudutlarımız dahilinde memleketin bütünlüğünü ve milletin istiklalini temin etmektir. Bizim millete karşı taahhüt ettiğimiz vazife bunu temin edecektir. Binaenaleyh Meclisin ve Hükümetin takip ettiği siyaset bu maksat içindir. Heyetimiz hedefe yürürken daima memleketin, milletin kuvvetine dayanarak yürümüştür. Binaenaleyh denilebilir ki bizim takip ettiğimiz siyaset, aslında bağımsız bir siyasettir. Yalnız kendi maksadımız için ve kendi kuvvetimize dayanarak bulunan bir siyasettir. Fakat mücadelemizin başından bugüne kadar bu siyasetimize dost ve düşman bir takım manzaralar karşısında kaldık. Cümlenizce malumdur ki Doğu dünyası bizim bu siyasetimize dosttur ve bunun bir neticesi olmak üzere de Ruslarla da bir takım anlaşmalar yaptık. En son zamanda ve cümlenizce malum olduğu gibi bir de antlaşma imzaladık. Binaenaleyh denilebilir ki siyasetimiz bağımsız olmakla beraber, Doğu siyasetine uygun bir siyasettir. Fakat buna mukabil Batı'ya karşı uzlaşma kapılarını kapatmış değiliz. Gayemize ulaşmak şartıyla Batı'nın göstereceği samimi yaklaşıma ciddiyet ve samimiyetle hazır ve amade bulunuyoruz. Bu düşüncemizi birçok vesilelerle bütün dünyaya ilan etmiş bulunuyoruz. Fakat bütün dünyaya karşı mevcudiyetimizi elde ettikten sonra, Doğu'ya veya Batı'ya yaklaşacak bir siyaset takip edeceğimize dair zannediyorum ki şimdiden kati bir söz söylemek ne mümkün ve ne de caizdir. Efendiler, bu son günlere kadar Batı'nın bizim hakkımızdaki imha siyasetinden, Sevr Antlaşmasını ilan etmiş olduğu idam kararnamesi hükmünü icradan, vazgeçeceğini düşünmek için bizce kati bir emare mevcut değildir. Batı'nın bize samimi bir nazarla baktığına henüz inanamamaktayız. Binaenaleyh Batı ile ciddi bir surette uzlaşma gününün geldiğine kani değilim. Bunun için bugüne kadar takip ettiğimiz siyasete devam etmeye, bunu değiştirecek sebeplerin ortaya çıkmasına kadar, bu karar dairesinde hareket etmeye yeniden karar vermiş bulunuyoruz. Bu söylediklerimle Meclisinizin kanaat ve siyaseti bu yolda olduğuna inanarak, itimat ederek, aynı siyaseti takip etmekte olan Hükümetimizin görüşlerini ve kendi görüşlerimi, Meclis Reisi olmam itibarıyla, arz etmek lüzumunu hissetmiş 112

113 bulunuyorum. Şimdi, Londra'ya gitmiş olan Delege Heyetimizin oradaki konferans neticesindeki tavırları ve Fransızlarla, İtalyanlarla yapmış oldukları anlaşmalar dikkate alınırsa, Delege Heyeti ile Hükümet arasında görüş ayrılığı ortaya çıkıyor. Nitekim Fransızlarla yapılmış olan anlaşma daha yapıldığı zaman telgrafla bildirilmiş, Yüce Heyetiniz bunu reddetmiş ve Hükümet de bunun üzerine reddolunduğunu Delege Heyetine bildirmişti. Delege Heyeti buraya geldikten sonra şifahi olarak bazı izahat ve malumat verdiler. Buna rağmen yine Yüce Heyetinizin reddetmekteki sebepleri kuvvetten düşürecek başka bir sebep görülmedi. Anlaşmayı reddetmekte Hükümet de Meclis de müttefik kaldı ve bu ihtilaftan dolayı Dışişleri Vekili Beyefendi istifa buyurdular. Mamafih kendilerinden yine başka istifadeler temin edeceğinizden, istifanamesini Meclis Divanına takdim ediyorum. Bu anlaşmaların çok azı dahi Sevr Antlaşmasını esas olarak bize kabul ettirmeye dairdir. Yüce Heyetinizin vereceği karar tabii ki kati karar olacaktır. Fransızlarla yapılmış olan anlaşmaya yeniden bir karşı teklif hazırlandı. Onu Paşa Hazretleri şimdi arz edecektir. İtalyanlarla yapılmış olan anlaşma metni de Fransızlar ile yapılmak istenen anlaşma hükümlerini ihtiva etmektedir. Yalnız onun icrası için İtalyanlara hemen cevap vermeye lüzum görülmemiştir. Fakat Fransızlara hemen cevap vermek lazımdır. Fransızların doğrudan doğruya bana müracaatları vardır. Onlar yapılmış olan anlaşmanın tatbikinin mümkün olmayacağını anlamışlar ve değiştirmek istemektedirler. Ümit ederim ki Hükümetin yeni hazırladığı proje ile çalışması için yeni Dışişleri Vekili seçmenizi rica edeceğim. Fevkalade durum sebebiyle doğrudan doğruya Hükümet Reisi Paşa Hazretleri Dışişleri evraklarını doğrudan doğruya kendisi imzalamaktadır. Bu sebeple bir an önce yeni vekilin seçilmesini rica edeceğim. Bir şey daha rica edeceğim, Bekir Sami Beyefendi den Avrupa'da mühim istifadeler temin edileceğinden Hükümet Reisi Paşa Hazretleri ile de görüştük. Binaenaleyh kendilerine bir vazife vermek münasiptir. Uygun bulunursa çok faydalı hizmetler ifa edeceğini ümit ediyorum. Malumunuz kendileri Londra'da, Paris'te, İtalya'da pek mühim işler yapmışlardır. Binaenaleyh Avrupalılar, İtilaf devletleri bize temayül göstermektedirler. O temayüllerini güçlendirmek için Avrupa ya gidecektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bekir Sami Bey in istifa dilekçesini okutuyorum. Vekiller Heyeti Riyasetine Muhterem Reis Paşa Hazretleri, gerek imzalamış olduğum anlaşmalar ve gerekse siyasi düşüncelerim itibariyle Hükümetiniz ile benim aramda açık bir surette ihtilaf ortaya çıkmıştır. Bu şartlar dahilinde benim Dışişleri Vekaleti gibi umumi siyasetin tatbik yeri olması icap eden bu makamda kalması münasip olmadığından istifamın kabul buyrulmasını talep ve rica eylerim, efendim. 8 Mayıs 1921 Dışişleri Vekili Bekir Sami 113

114 (kabul, kabul sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Bey, Fevzi Paşa Hazretleri izahat versin. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Reis Paşa Hazretlerinin beyan buyurdukları üzere bizim için acil olan, Fransız uzlaşmasının bir an evvel bir neticeye varmasıdır. Bunun için gerek Fransızlar tarafından gösterilen temayül ve gerekse o havalinin muhterem mebusları tarafından Hükümete verilmiş olan bazı malumatın ilavesiyle bir karşı teklif hazırladık. Gerek bu karşı teklif, gerek bu teklifi icap ettiren siyasi sebepler, Yüce Heyetinizin öteden beri dünyaya ilan ettiği Milli Misak a uygundur. Bundan başka evvelki mukavelede, Bekir Sami Bey in imza ettikleri mukavelede demiryolu hattı bahis mevzuu idi. Bekir Sami Beyefendi de bu hududun düzeltildiğini bildirdiler. Kendileri de demiryolu hattının hudut olarak kabul edilemeyeceği lüzumunu beyan ettiler ki bu lüzumu takdir ederek birçok kazalar köyler arazisi ikiye ayrılacak istasyonların bir kısmı Fransızlar tarafında ve bir kısmı bizim tarafımızda gayet garip bir vaziyet hasıl olacak. Biz kaza hudutlarını daha ziyade coğrafi şartlara uygun olarak tespit ve teklif ettik. İktisat hususuna gelince, bu mevzudaki düşüncemiz ise yine Bekir Sami Bey in anlattıklarından anlaşıldığına göre, Fransızların teklifi bilhassa sermaye meselesine dairdir ve biz de yabancı sermayesinin memleketimize girmesine taraftarız. Fakat asıl sermayenin bizim memleketimize gelmesine taraftarız. Onların arzu ettikleri gibi bir takım nüfuz mıntıkaları haricinde, kendilerinin arzularını temin edecek bazı şartlar gösteriyoruz. Bunu da mukaveleye koymuyoruz. Mukavelede böyle bir menfaatin temin edilmesi istiklale aykırıdır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bekir Sami Bey bu mukavele hakkında izahat versin daha iyi olur. BEKİR SAMİ BEY (Amasya): Muhterem efendiler, Londra Konferansına milletin mukadderatı için, Meclisinizden itimat ve emir alarak arkadaşlarımla beraber gittim. Millet ve memleket hesabına elde ettiğimiz fayda azdır, çok değildir. Fakat zannediyorum ki Yüce Heyetiniz temin ettiğimiz faydayı değil, arzuladığımız neticeyi tamamen elde edemediğimiz için anlaşmayı tasvip buyurmadı. Londra Konferansına kabul edilmemiz ihtimaline karşı bize bir siyasi heyet olarak değil, bir propaganda heyeti olarak gitseniz dediniz ve biz bu şartla böyle bir kayıt ile gittik. Her ne hal ise milletin azmi ve ordunun kahramanlığı Londra Konferansının kapısını bize açtırdı ve girdik ve zannederim ki Delege Heyetiniz, gazete yazılarıyla da ispat ederim ki mağlup bir hükümetin heyeti gibi görünmemiştir. Emin olunuz efendiler, bulunduğumuz her yerde delegelerimiz kendilerinden istenileni en iyi şekilde yapmışlardır. Muhterem efendiler, Ramazan içinde bir asabiyet normaldir. Hepinizden rica ederim ki serinkanlılığınızı muhafaza ediniz. Söyleyeceğim pek azdır. Memleketin menfaati olan işlerde asabiyet fayda vermez, itidal her zaman lazımdır. Efendiler elde ettiğimiz netice pek azdır. Bunu evvelce arz ettiğim için, netice nedir diye sormanız zannederim doğru değildir. Ben şunu yaptık diye kürsüye çıkmadım. Hiç bir şey yapmadığımızı söyleyerek söze başladım. Evvela 114

115 Hükümetimizin meşru olduğunu resmen dünyaya kabul ettirdik ve İstanbul Hükümetinin bir merhum hükümet olduğunu konferans heyetine kabul ettirdik. Şüphesiz bu benim şahsi muvaffakiyetim değildir. Yeni bir uzlaşma metni imzaladım. Bunu ne için imza ettim, delege arkadaşlarımın iştirakiyle mi yaptım yahut yapmadım? Efendiler eğer yapmış olduğum uzlaşma metni Yüce Meclisinizce kabul olsaydı, delege arkadaşlarla yaptım, derdim. Fakat reddettiğiniz için delegelerin hissesi yoktur. İki metinde de arkadaşlarımdan hiç birisinin haberi yoktur. Faydalı gördüm, milletim hakkında şahsen mesuliyeti kabul ettim, şahsen imza ettim. Efendiler daha çok izahat vermek isterim. Ne için imza ettim, faydalı mıdır, değil midir? Münakaşa edebiliriz ama ben harp içinde bulunduğumuz böyle bir zamanda kendimi müdafaa etmeyi yanlış buluyorum. İstifamı verdim. Uzlaşma metinlerini reddettiniz, başka söylenecek bir şey yoktur. Mühim olan milletin selamet ve saadetidir. Mesul olacağım bir hal var ise istiklal mahkemesine ve nereye isterseniz oraya gitmeye hazırım. VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, insanlar iki kısımdır. Biri ipi koparan, vurup kıran, diğeri de kopan ipi kapıp bağlayandır. İpi koparıp gelmektense, bağlayıp işi başarmak daha iyidir. Binaenaleyh Bekir Sami Bey bu hususta büyüklük etmiştir. Zira kırıp gelmedi. Meseleyi bağlar gibi yaptı. Bunun için Hükümete de bir yol açtı. Bundan dolayı büyüklük etmiştir. Teşekkür ederim kendi namıma. Sulh görüşmeleri iyi yürütülmeli rica ederim. Bunun adı sulh ise bir ayak ileri varınız, yer veriniz, birini çekin, bir verin, iki alın yahut iki verin bir alın. Yoksa bütün dünyaya istediğimizi vereceksin diye titretecek isek o başka. Bekir Sami Bey in yapmış olduğu uzlaşma metni Meclisçe kabul olunmadı. Son sözüm Hükümetin karşı teklifi muvafıktır. Bekir Sami Bey in burada son sözüne iyi dikkat etmeli. Her mesuliyeti üzerime aldım, kendi şahsım namına imza ettim. Milletim namına menfaat gördüm, Meclis kabul eder veya etmez o başka dedi. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Hükümetin karşı teklifi, Bekir Sami Bey in yaptığından daha çok ehvendir. Ben Bekir Sami Bey in yaptığı uzlaşma için bir laf söyleyeceğim. Bekir Sami Bey çetelerin vekili olduğu halde, çeteler tabirini kabul etmeyecek idi. Hepimiz çetelerin vekiliyiz. Buna Bekir Sami Bey itiraz etmeli idi. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Fransızlarla İtalyanlar bu anlaşmaları yapmakla Sevr Antlaşmasından vazgeçmiş değildirler. Bu Sevr yerine geçecek bir mesele değildir. Kendi tarafımızdan Sevr i kabul etmiyor ve bunun için diyoruz ki yapacağımız sulh esas olmak üzere bu anlaşmayı yapıyoruz. Zira zannediyoruz ki Sevr Antlaşmasından vazgeçtik, bu anlaşma kafidir dedirtemeyiz. Sevr Antlaşması meselesinde müttefiklerimizden ayrılamayız demişlerdir. Delege Heyeti Reisi buyurdular ki ben mesuliyeti üzerime alarak yaptığım anlaşmayı dikkate aldım, memleket ve millete fayda tasavvur ettim, imza ettim düşüncesindeyim, dediler. O gün bu şartlar dahilinde muvafık görüp mesuliyeti üzerine aldılar. Bekir Sami Beyefendi ben reddolunduğuna dair talimatname aldım dememişlerdir. 115

116 DR. MAZHAR BEY (Aydın): Hepimiz biliyoruz ki Londra Sulh Konferansında Türkiye'nin en büyük kazancı, Türkiye Hükümetinin Ankara'da bulunan Hükümetin tasdik edilmesi, tanınması oldu. Bizim için en evvel lazım gelen şey bu idi. Ankara'daki Hükümeti tasdik ettirmek oldu. Binaenaleyh bu hareket tabii ki şu veya bunun veya filan heyetin eseri değildir. Binaenaleyh Fransızlarla yaptığımız bu anlaşmayı böyle alelacele kabul ettirmek için tesirli olup olmadığını takdir edebilmek bu hususta uzun münakaşa açmak lazım gelir. Bekir Sami Bey i acele bir anlaşmayı imzaya sevk edecek kadar mühim bir mesele karşısında kalmadığına, daha bizim karşı tekliflerimiz gitmeden Fransızların bir mektubu geldiğinden bahis olunuyor ki anlaşılıyor ki Fransızlarla yapılan anlaşmada Vehbi Efendi gibi Bekir Sami Bey de aman mal buldum kaçırmayayım diyerek, hemen imza etmiş. Rica ederim bu mesele mühimdir. Türkler artık harpten bezmişler, herhalde sulha taraftarlar fikrini verecek hareket doğru değildir. Biz kendi aramızda ne yapsak olur ama dışarısı için doğru değildir. Herhalde biz fevkalade güçlü ve azimkar bir vaziyette bulunduğumuzu göstermemiz şarttır. Yoksa böyle mal bulmuş mağribi gibi koşacak adamlarımız böyle mühim işler için tayin edilmemelidir. Artık bu son tecrübe her şeyi pek ziyade meydana çıkarmıştır ve tamamen halletmiştir. Herkesin parmak basacağı bir hale gelmiştir. Bu kadar şehitlerimiz bize lanet okur. Döktüğümüz kanlar boş değildir. Biz harbe başladığımız zaman düşmanlarımızdan yüz kere zayıf idik. Milli harekâta geçmiş olan bu millet bugün bu vaziyete geldikten sonra, Yunan'a iyi darbeler vurduktan sonra her adımda zaferlerini gösterdiği zamanda, sulh için bu kadar istekli olmak, oruçlu bir adamın iftara bir saat kala vaziyetine benzer. (gürültüler) Bazı beyler beni konuşmaktan alı koymak istiyor. Sözümü geriye almıyorum, almayacağım. Allah daima muvaffakiyetler ihsan etsin. Arkadaşlar söyleyecek hiç bir sözüm yoktur. (gürültüler, patırtılar) Yalnız Hükümete teşekkür ederim ki bizim memleketin madenlerini satmamış. Bekir Sami Beyefendi mesuliyeti üzerine alarak arkadaşlarını işe karıştırmayarak talimat dışına çıkmıştır. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Efendiler Hükümet Reisi Paşa Hazretlerinin tanzim ettiği ve Ömer Lütfü Beyefendi tarafından okunan karşı teklifler muvafıktır. Bu beyanları bence vatanseverliktir. Çünkü Bekir Sami Beyefendi gerek Fransızlarla ve gerek İtalyanlarla yaptığı anlaşma tarihlerine dikkat edilecek olursa, Yunanlıların taarruz edeceğini anlamış bunu yapmıştır. Eğer bu olmamış olsaydı Fransızların karşısında Adana cephesinden kuvvet sevk edilip de Karahisar'a getirilemezdi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Dışişleri Vekilinin memuriyeti müddetince izinli sayılmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (12 Mayıs 1921), 1.Dönem, c.2, s.72-78, 116

117 SON NOT Katılımcı devletlerin ayrı ayrı amaçlar peşinde koştuğu bir ortamda başlayan Londra Konferansı, TBMM Hükümeti tarafından daha işin başında kuşkuyla karşılandı. Ankara Hükümeti, zaten bu konferansta Milli Misakın İtilaf devletleri tarafından kabulünü beklemiyordu. İtilaf devletleri de bir barış getirmeyeceğinin farkında oldukları için TBMM Baş Delegesi Bekir Sami Bey ile ikili anlaşmalar yapma yoluna gittiler. Bekir Sami Bey in Ankara'nın iznini almadan ve Milli Misakın ruhuna aykırı olarak yapmış olduğu bu anlaşmalar kendisine pahalıya mal oldu. Türk tarihinde, savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin barış masasında sürdürülemediği yönünde genel bir kanı vardır. Yaptığı ikili anlaşmalarla Bekir Sami Bey, bu genel kanıyı pekiştiren bir diplomat olmuştur. Bekir Sami Bey, Londra Konferansı sonrasında Ankara ya gelmiş ve Mustafa Kemal Paşa ya Londra da imzaladığı ikili anlaşmalar hakkında bilgi vermişti. Gerek Mustafa Kemal Paşa nın, gerekse Mecliste milletvekillerinin yoğun eleştirisine uğrayan Bekir Sami Bey, yaptığı ikili anlaşmaları kendince haklı göstermeye çalışmış, ancak başaramamıştır. Zaten, Mustafa Kemal Paşa da nazik bir şekilde istifa etmesinin kendisine yakışır bir hareket olacağını belirtmiştir. Bekir Sami Bey de bu görüşme sonrasında TBMM ne dilekçesini sunmuş ve istifa etmiştir Londra Konferansının başarısız bir şekilde sonuçlanmasına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Hükümetine yararı da olmuştur. Hem İtilaf devletlerince hem de dünya kamuoyunca hukuki olarak tanınması sağlanmıştır. İtilaf Devletleri, TBMM nin hukuki varlığını resmen kabul ettiler. Artık TBMM, İtilaf devletleri tarafından resmen tanınıyordu. Londra Konferansının bu diplomatik başarı dışındaki önemli sonuçlarından biri ise Yunan Ordusunun yeniden taarruza geçmek için başladığı hazırlıklarını tamamlama imkanı bulması oldu. Yunan kuvvetleri 23 Mart 1921 günü Bursa ve Uşak üzerinden yeniden taarruz harekâtına başladılar. Bu nedenle Londra Konferansı, savaşı hazırlayan barış konferansı nitelemesiyle tarihteki yerini aldı. 117

118 118

119 BU DİZİNİN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI 119

120 120

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Mondros Mütarekesi ve Mütareke Sonrası Genel Durum İşgaller ve Kurtuluş Savaşı Hazırlık Evresi T.B.M.M. nin Açılması Düzenli Ordu Hazırlıkları,

Detaylı

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TEOG ÇIKMIŞ SORULAR - 3. ÜNİTE Batı cephesinde Kuvâ-yı Millîye birliklerinin faaliyetlerini ve düzenli ordunun kurulmasını değerlendirir.türk milletinin Kurtuluş Savaşı

Detaylı

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923) Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923) Lozan Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı nı sona erdiren antlaşmadır. Bu antlaşma ile Misak-ı Milli büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Şekil 1. Kasım 1922 de Lozan Konferansı

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com MİLLİ MÜCADELE TRENİ TRABLUSGARP SAVAŞI Tarih: 1911 Savaşan Devletler: Osmanlı Devleti İtalya Mustafa Kemal in katıldığı ilk savaş Trablusgarp Savaşı dır. Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal in ilk askeri

Detaylı

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı. MUSUL SORUNU VE ANKARA ANTLAŞMASI Musul, Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanmadan önce Osmanlı Devleti'nin elinde idi. Ancak ateşkesin imzalanmasından dört gün sonra Musul İngilizler tarafından işgal edildi.

Detaylı

Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir?

Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir? 1)Birinci İnönü Savaşının kazanılmasından sonra halkın TBMM ye ve düzenli orduya güveni artmıştır. Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir? A)TBMM seçimlerinin yenilenmesine

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz ANMA PROGRAMI 1. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı 4 2. Çeşitli Yönleriyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 (Yrd. Doç. Dr. Levent KALYON) 1. Resimlerle Atatürk 15 2. Kendi sesiyle Atatürk 18 2 Beni görmek

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER DOĞU VE GÜNEY CEPHELERİ KURTULUŞ SAVAŞI DOĞU VE GÜNEY CEPHESİ DOĞU CEPHESİ Ermeniler XIX. Yy`a kadar Osmanlı topraklarında huzur içinde yaşadılar, devletin çeşitli kademelerinde

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME 34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME Aynı konudaki 96 sayılı sözleşmenin onaylanması sonucu yürürlükten kalkmıştır ILO Kabul Tarihi: 8 Haziran 1933 Kanun Tarih ve

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ 1919-1922 MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER Milli mücadele Hazırlık Dönemi Kronoloji 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal in Samsun a Çıkışı 28 Ocak 1919 Havza Genelgesi

Detaylı

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. 1 ALTERNATİF AKIM Excellence and innovation built into every design. EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. ALTERNATİF AKIM 2 1914-1918 Dünya Savaşı Bu savaş dünyada bazı şeylerin değişmesine sebep

Detaylı

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 29 EKİM TÖRENLERİ Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 1923 Cumhuriyet ilân edildi. Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk

Detaylı

SAYFA BELGELER NUMARASI

SAYFA BELGELER NUMARASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... SAYFA BELGELER NUMARASI 1. 27 Ekim 1922 tarihinde İsmet Paşa nın Dışişleri Bakanlığına ve Fevzi Paşa nın Batı Cephesi Komutanlığına atanması... 1 2. İstanbul daki mevcut

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi 29 Ekim 1923, saat 20.30 Tarih : 28.10.2011 29 Ekim 1923, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biriydi. TBMM de saat 20.30 u gösterirken Anayasa da gerekli değişiklikler yapıldı,

Detaylı

Lozan Barış Antlaşması

Lozan Barış Antlaşması Lozan Barış Antlaşması Anlaşmanın Nedenleri Anlaşmanın Nedenleri Görüşme için İzmir de yapılmak istenmiş fakat uluslararası antlaşmalar gereğince tarafsız bir ülkede yapılma kararı alınmıştır. Lozan görüşme

Detaylı

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9 2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9 1. Mudanya Mütarekesi, Yunanlıların aslında Osmanlı Devleti nin paylaşımı projesinde bir alet olduğunu, arkalarındaki gücü İngiltere başta olmak üzere İtilâf devletlerinin

Detaylı

T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük

T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük 2015-2016 T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Arif ÖZBEYLİ Türkiye Büyük Millet Meclisi nin Açılması Meclis-i Mebusan ın dağıtılması üzerine, Parlamento nun Mustafa Kemal

Detaylı

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler On5yirmi5.com Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler nelerdir? Yayın Tarihi : 12 Kasım 2012 Pazartesi (oluşturma : 12/22/2018) Cemiyetler-Zararlı ve Yararlı

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

ÜNİTE 13 BAYBURT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ MİLLİ MÜCADELE DE BATI CEPHESİ I İÇİNDEKİLER HEDEFLER

ÜNİTE 13 BAYBURT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ MİLLİ MÜCADELE DE BATI CEPHESİ I İÇİNDEKİLER HEDEFLER MİLLİ MÜCADELE DE BATI CEPHESİ I İÇİNDEKİLER Batı Cephesi I. İnönü Savaşı Londra Konferansı Moskova Antlaşması Türk-Afgan Dostluk Antlaşması II. İnönü Savaşı Kütahya-Eskişehir Savaşları BAYBURT ÜNİVERSİTESİ

Detaylı

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP: SORU : Yediemin deposu açmak için karar aldım. Lakin bu işin içinde olan birilerinden bu hususta fikir almak isterim. Bana bu konuda vereceğiniz değerli bilgiler için şimdiden teşekkür ederim. Öncelikle

Detaylı

KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ. Youtube Kanalı: tariheglencesi

KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ.  Youtube Kanalı: tariheglencesi KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 20.08.2017 T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Arif ÖZBEYLİ Türkiye Büyük Millet Meclisi nin Açılması Meclis-i Mebusan

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ *

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * ÇTTAD, X/23, (2011/Güz), s.s.187-232 Albüm KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * Kurtuluş Savaşı nın bitmesinin hemen ardından, verilen bu büyük mücadeleyi kamuoyuna anlatmanın bir aracı

Detaylı

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi 4/28/11 12:00 PM Page 67 DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP kürşad Sait BaBUçcU İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi GENEL OTURUM II 1 u?nal tekinalp:layout

Detaylı

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 19.yy.sonlarına doğru Osmanlı parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH SORU 1: MÖ 2450 yılında başlayan ve 50 yıl süren bir savaş kaç yılında sona ermiştir? İşlemi nasıl yaptığınızı gösteriniz ve gerekçesini belirtiniz. (2 PUAN) SORU 2: Uygurlar

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ BAKİ SARISAKAL SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ 1880 yılının başında Samsun da açıldı. Üçüncü Ordu nun sorumluluğu altındaydı. Okulun öğretmenleri subay ve sivillerdi. Bu okula öğrenciler

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 2 TBMM Tutanaklarında TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ (23 Nisan 1920-24 Ocak 1921)

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 http://www.cengizcetintas.com/index.html TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN AÇILIŞI VE BİRİNCİ TBMM HÜKÜMETİ İstanbul'un İtilaf askerleri tarafından resmi olarak işgal edildiğini öğrenen Mustafa Kemal

Detaylı

VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ

VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 9 TBMM Tutanaklarında VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ (1920-1923) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında

Detaylı

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44 İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44 Milletlerarası Çalışma Bürosu Yönetim Kurulu tarafından toplantıya çağırılarak 4 Haziran 1958 de Cenevre de kırk ikinci toplantısını yapan, Milletlerarası

Detaylı

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ T.C. ANKARA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ Karar No: 81 23.02.2004 - K A R A R - ASKI Genel Müdürlüğünün 1. Hukuk Müşavirliğinin

Detaylı

MUSTAFA İPEK HALİLİYE SÜLEYMANİYE İMAM HATİP ORTAOKULU

MUSTAFA İPEK HALİLİYE SÜLEYMANİYE İMAM HATİP ORTAOKULU 1. Buna göre İstanbul hükümetinin tutumuyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) İşgallere karşı çıkılmıştır. B) Teslimiyetçi bir politika izlenmiştir. C) Bağımsızlığımızdan taviz verilmemiştir.

Detaylı

Avrupa Konseyi Üyesi Memleketler Arasında Gençlerin Kollektif Pasaport ile Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi

Avrupa Konseyi Üyesi Memleketler Arasında Gençlerin Kollektif Pasaport ile Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi Avrupa Konseyi Üyesi Memleketler Arasında Gençlerin Kollektif Pasaport ile Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi 13 Ekim 1962 Karar Sayısı: 6/1011 Strazburg da 14/9/1962 tarihinde imzalanan ilişik Avrupa

Detaylı

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ Genel Kurul tarafından kabulü; Karar Tarihi : 24.02.1992 Karar No. : 15-5 Kuruluş Madde 1 Bursa

Detaylı

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara Harf üzerine ÎÇDEM A Numara Adliyenin manevi şahsiyetini tahkir... 613 G Ağır Tehdit 750 Aleniyet deyim - kavram ve unsuru... 615 Anarşistlik - kavram ve suçu 516 Anayasa Nizamı 558 aa Anayasa Nizamını

Detaylı

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 1 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli egemenlik prensibini kendisine siyasi ve hukuki temel edinmiş, kuvvetler birliği esasına

Detaylı

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA 1 Kütahya- Eskişehir Savaşı nda ordumuz Sakarya Nehri nin doğusuna çekilmişti. 2 TEKÂLİF-İ MİLLİYE NİN SAKARYA SAVAŞI NA ETKİSİ Tekâlif-i Milliye kararları daha uygulamaya yeni başlandığı için Sakarya

Detaylı

626 Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan Kültür Anlaşmasının tasdiki hakkında Kanun

626 Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan Kültür Anlaşmasının tasdiki hakkında Kanun 626 Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan Kültür Anlaşmasının tasdiki hakkında Kanun (Resmî Gazete ile ilâm : 14. V. 1958 - Sayı: 9906) No. Kabııl tarihi 7115 7. V. 1958

Detaylı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı Fikret BABAYEV * Sayın Başkan, değerli katılımcılar! Öncelikle belirtmek isterim ki, bugün bu faaliyete iştirak etmek ve sizlerle bir arada bulunmak benim için büyük bir mutluluktur. Bu toplantıya ve şahsıma

Detaylı

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ ESKİ METİN YÖNETİM KURULU MADDE 8- Şirket Yönetim Kurulu tarafından yönetilir ve temsil edilir. Şirket Yönetim Kurulu altı üyeden oluşur ve bu üyelerin tamamı

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ AMAÇ Madde 1 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi Yönetmeliği nin amacı; gençlerimizin demokratik katılımını sağlayarak

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : GK. SEÇ. I: BİLGİ TOPLUMU VE TÜRKİYE Ders No : 0310250040 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TESTİ

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TESTİ T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TESTİ DİKKAT! BU BÖLÜMDE YANITLAYACAĞINIZ TOPLAM SORU SAYISI 0 DİR. ÖNERİLEN YANITLAMA SÜRESİ 40 DAKİKADIR. ) I Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurdu. ) Mondros Ateşkesi

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL -. '. ' J ı 156 16 Şubat 1952 tarihli Türkiye Batı - Almanya Ticaret ve ödeme Anlaşmalarına Ek 21 Aralık 1954 tarihli Protokollerle Ekleri Mektupların Tasdikine dair Kanun (Resmî Gazete ile ilâm.- 2.II.

Detaylı

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ. EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ www.almuwahhid.com 1 Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728) Eser: Mecmua el-feteva, cilt 4 بسم هللا الرحمن الرحيم Selefin, kendilerinden sonra gelenlerden daha alim, daha

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe DONEM : 21 ÇILT ; 1 YASAMA YILI: 1 4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

Detaylı

Atatürk ün İstifaları

Atatürk ün İstifaları Yılmadan Yorulmadan Dr. Sıtkı Aydınel Atatürk ün İstifaları 12 Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, meslek hayatı boyunca doğruluğuna inandığı idealleri ve düşünceleri uğruna gerektiğinde görevlerinden ve

Detaylı

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME Bu sözleşme, ILO'nun temel haklara ilişkin 8 sözleşmesinden biridir. ILO Kabul Tarihi: 18 Haziran 1949 Kanun Tarih

Detaylı

80 NOLU SÖZLEŞME. Bu tekliflerin, bir milletlerarası Sözleşme şeklini alması lazım geldiği mütalaasında bulunarak;

80 NOLU SÖZLEŞME. Bu tekliflerin, bir milletlerarası Sözleşme şeklini alması lazım geldiği mütalaasında bulunarak; 80 NOLU SÖZLEŞME MİLLETLERARASI ÇALIŞMA TEŞKİLATININ 1946 YILINDA MONTREAL DE AKDETTİĞİ 29 UNCU TOPLANTISINDA KABUL EDİLEN SON MADDELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA SÖZLEŞME ILO Kabul Tarihi: 19 Eylül 1946

Detaylı

20 Derste Eski Türkçe

20 Derste Eski Türkçe !! 20 Derste Eski Türkçe Ders Notları!!!!!! Cüneyt Ölçer! !!! ÖNSÖZ Türk Nümismatik Derneği olarak Osmanlı ve İslam paraları koleksiyoncularına faydalı olmak arzu ve isteği île bu özel sayımızı çıkartmış

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. Vergi İncelemeleri Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. İncelemeye yetkili olanlar tarafından lüzum görüldüğü takdirde inceleme,

Detaylı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu Ağustos 21, 2017-1:53:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde

Detaylı

BÖLÜKYAYLA ORTAOKULU 8. SINIFLAR İNKILAP TARİHİ DENEME SINAVI

BÖLÜKYAYLA ORTAOKULU 8. SINIFLAR İNKILAP TARİHİ DENEME SINAVI 2015-2016 BÖLÜKYAYLA ORTAOKULU 8. SINIFLAR İNKILAP TARİHİ DENEME SINAVI 4- TBMM hükümetinin ilk askeri ve siyasi başarısı A) Londra Konferansı B) Moskova antlaşması 1-) Arkadaşlar kongremizde yurt genelindeki

Detaylı

FEVZİ (Çakmak) PAŞA BAŞKANLIĞINDAKİ ÜÇÜNCÜ TBMM HÜKÜMETİ

FEVZİ (Çakmak) PAŞA BAŞKANLIĞINDAKİ ÜÇÜNCÜ TBMM HÜKÜMETİ 1 FEVZİ (Çakmak) PAŞA BAŞKANLIĞINDAKİ ÜÇÜNCÜ TBMM HÜKÜMETİ Fevzi Paşa başkanlığındaki İkinci TBMM Hükümeti, 1921 Mali Yılı Bütçe Kanununun Meclis tarafından görüşülmesine başlanamamış olması nedeniyle

Detaylı

bakanlarından Rafet Bey'in ABD yetkilileri ile gizlice imzaladığı CHESTER

bakanlarından Rafet Bey'in ABD yetkilileri ile gizlice imzaladığı CHESTER LOZAN ANTLAŞMASI Sevr antlaşmasını bütünüyle geçersiz kılan TBMM Ordusu nun kesin zaferi ve Lozan Antlaşmasıdır. Amerika Lozan'ı Neden Tanımaz: Yıl 1923 Lozan Konferansı görüşmeleri, İngiltere'nin çıkardığı

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ Sorular Cevaplar Soru 1. Halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı görevini yaparken taraflı mı olmalı? Tarafsız mı olmalı? Cevap 1. Tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı cumhur u yani milletin

Detaylı

TEOG Tutarlılık. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TEOG Tutarlılık. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 2015-2016 8. Sınıf TEOG Tutarlılık T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Sorularımızın TEOG sorularıyla benzeşmesi, bizler için olduḡu kadar, bu kaynaklardan beslenen yüz binlerce öḡrenci ve yüzlerce kurum

Detaylı

(Resmi Gazete ile yayımı: 27.10.2004 Sayı: 25626)

(Resmi Gazete ile yayımı: 27.10.2004 Sayı: 25626) 60 TÜRKIYE CUMHURIYETI HÜKÜMETI ILE SLOVENYA CUMHURIYETI HÜKÜMETI ARASıNDA ÖRGÜTLÜ SUÇLAR, UYUŞTURUCU MADDE KAÇAKÇıLıĞı, ULUSLARARASı TERÖRIZM VE DIĞER CIDDI SUÇLARLA MÜCADELEDE IŞBIRLIĞI ANLAŞMASıNıN

Detaylı

(Resmî Gazete ile ilânı : 28. V. 1949 - Sayı: 7218) Kabul tarihi 5394 < 24. V. 1949

(Resmî Gazete ile ilânı : 28. V. 1949 - Sayı: 7218) Kabul tarihi 5394 < 24. V. 1949 698, ^ New - York'ta Lake Success'te imzalanan (Kadın ve Çocuk Ticaretinin kaldırılması) ve (Müstehcen neşriyatın tedavül ve ticaretinin kaldırılması) hakkındaki Protokollerin onanmasına dair Kanun (Resmî

Detaylı

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ İlahiyat Fakültesi, Manisa İl Müftülüğü ve İlim Yayma Cemiyeti Manisa Şubesi işbirliği ile düzenlenen; Manisa Valisi Erdoğan Bektaş, Rektörümüz Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, Rektör

Detaylı

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) I. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken Genç Osmanlıların faaliyetleri İstanbul (Tersane) Konferansı BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) Osmanlı

Detaylı

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU Osmanlı Devleti nin 19. yüzyılda uyguladığı denge siyaseti bekleneni vermemiş; üç kıtada sürekli toprak kaybetmiş ve yeni yeni önem kazanan petrol Osmanlı

Detaylı

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur. İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA Müşteki Vekilleri Şüpheli Konu Müsnet Suç : (T.C.:.)./ 3 Ümraniye İstanbul : Av. Aytekin TETİK & Av. Ahmet AYDIN - Adres Antette :...T.C.:2...2 Üsküdar İstanbul

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI Süreyya Hami ŞEHİDOĞLU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 24, Cilt: VIII, Temmuz 1992 Nafiz KOTAN İsmail Habip, Kurtuluş Savaşı nı anlatırken:...

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 9- ATATÜRK OSMANİYE DE İKEN ÇEKİLEN RESİMLERİ BULMA YARIŞMASI PROJESİ Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 ATATÜRK ÜN OSMANİYE DE ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARINI BULMA

Detaylı

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ. OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ. Osmaniye de yaşayan Kahramanmaraş lılar tarafından kurulan Osmaniye Kahramanmaraşlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği nin

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER KAMU YÖNETİMİ 5.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER 1 TÜRK KAMU YÖNETİMİNİN YAPISI (MERKEZ ÖRGÜTÜ) DEVLETİN TEMEL ORGANLARI KAMU YÖNETİMİNİN YAPISI MERKEZ (BAŞKENT) ÖRGÜTÜ Cumhurbaşkanı Bakanlar kurulu Başbakan

Detaylı

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI ESKİ METİN YÖNETİM KURULU VE SÜRESİ: Madde 7: Şirket işlerinin idaresi, genel kurul tarafından, hissedarlar arasından en çok üç yıl

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir. Şeyh Şamil (k.s) in Sözleri Kahrolsun Sefil Esaret! Yaşasın Şanlı Ve Güzel Ölüm! Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Detaylı

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek 2 ve 4ncü Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 nci ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Bir Geçici Madde İlâvesine Dair nın C. Senatosunca

Detaylı

TÜRKİYE'DEKİ MUHTARLAR ANITKABİR'DE BULUŞTU. hüseyin akdeniz tarafından yazıldı Pazar, 13 Şubat :49 - Son Güncelleme Pazar, 13 Şubat :06

TÜRKİYE'DEKİ MUHTARLAR ANITKABİR'DE BULUŞTU. hüseyin akdeniz tarafından yazıldı Pazar, 13 Şubat :49 - Son Güncelleme Pazar, 13 Şubat :06 Türkiye nin çeşitli illerinden Ankara da bir araya gelen muhtar heyetleri Anıtkabir e çıktı. Muhtarların yasal ve özlük haklarını Hükümete duyurmak için Anıtkabir de bir araya gelen Muhtarlar hükümetin

Detaylı

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni T.C. ĠNKILAP TARĠHĠ VE ATATÜRKÇÜLÜK AÇIK UÇLU DENEME SINAVI (I. Dünya Savaşı ndan Erzurum Kongresi ne kadar) sosyalciniz.wordpress.com 1. Gelişen sanayimiz için hem bir hammadde kaynağı hem de uygun bir

Detaylı

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf Osmanlı Devleti'nin en kritik bir devrinde otuz üç yıl hükümdarlık yapmış İkinci Abdülhamid Han için ağır ithamlarda bulunanların sayısı gittikçe azalmakla birlikte,

Detaylı

Necati YALÇIN Sosyal Bilgiler Öğretmeni ~ 1 ~

Necati YALÇIN Sosyal Bilgiler Öğretmeni ~ 1 ~ Sosyal Bilgiler Öğretmeni ~ 1 ~ www.necatiyalcin.com ÜNİTE BİR KAHRAMAN DOĞUYOR KONU Cepheden Cepheye Mustafa Kemal KAZANIM Örnek olaylardan yola çıkarak Atatürk ün çeşitli cephelerdeki başarılarıyla askerî

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya (bundan böyle "Akit Taraflar" olarak anılacaklardır), Ulusal egemenlik, haklarda eşitlik

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı Aralık 05, 2014-3:06:00 Başbakan Davutoğlu, bedelli askerlik konusunun Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) görüşüldüğünü ve olumlu kanaatlerin ifade edildiğini söyledi. Başbakan

Detaylı

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Kanun No: 4620 Kabul Tarihi : 31/1/2001

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I Ders No : 0020020021 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME

RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME 1- Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörlüğünce lisansüstü öğrenim görmek üzere.üniversitesi Rektörlüğüne gönderileceğimden, aşağıdaki şartların aynen kabulüne ve iş bu

Detaylı